Bölüm 4.5

  Yeni bir gün, yeni ihtimaller... Artık Elizabeth yeni güne böyle bakmaya karar vermişti. Her gün "Bugün başımıza neler gelecek acaba?" şeklindeki kasvetli düşüncelerin kendine faydası yoktu. Artık karamsar Elizabeth düşünceleri bitmişti; iyimser Elizabeth düşünceleri vardı. Arayüzü açtı.

'Sen ne düşünüyorsun Cutie?' diye sordu.

'Psikolojik açıdan doğru bir karar.'

'Hadi o zaman, aşağı inelim.' dedi Elizabeth yataktan zıplarcasına kalkarken. Üzerini değiştirdi, aynanın karşına geçti. Saçlarını tararken kapının kendine çarpması ile dikkatini kapıya yöneltti. Gelen Nix'ti.

"Kapıyı çalabilir misin?" dedi Elizabeth çocuk azarlarcasına.

"Kalktın mı diye baktım." dedi Nix, Elizabeth'in dediğini umursamadan. Her zamanki Nix'ti bu. Özür dilemek aptalca, kabalık diz boyu...

"Kalktım, çıkar mısın?" Elizabeth'in yüzünde sahte bir gülüş vardı. Nix ağzında bir şeyler geveledikten sonra kapıyı kapatıp dışarı çıktı. Elizabeth de saçını taraması bittikten sonra aşağı indi.

Nix mutfaktaydı, iştahla kahvaltı yapıyordu. Elizabeth de ona katıldı. Beraber yemeklerini yerken "Sonunda bağlantımız aradı." dedi Nix. Ağzından yemek parçaları saçılıyordu. "Yeni nesil NAN cihazlarını almaya bugün gidiyoruz."

"Peki, Sackville'den haber var mı?" diye sordu, Elizabeth.

Nix hayır anlamında başını salladı. "Ama kendi k...nı kurtarır o. Hem yanında Alfred var." dedi.

"Alfred?"

"Sackville'i koruyan sürücü, sağlam adamdır." dedi Nix.

Elizabeth, Alfred'ten adını söz ederken Nix'in oldukça mutlu olduğunu fark etti.

"Yakın arkadaşsınız herhâlde?" diye sordu Elizabeth.

Nix, "Yok, o beni sevmez. Gerçi Drosop içerisindeki sürücülerin çoğu beni sevmez." dedi. Daha sonra masadan kalktı, Elizabeth'e baktı. Elizabeth o an kahvaltının bittiğini anladı. Masadan kalkıp Nix'i takip etmeye başladı. Kapıya doğru yürürken 'Sevmemeleri normal değil mi?' diye düşündü kendi kendine.

Hovercrafta bindiler. Nix öylece durup Elizabeth'e baktı. Elizabeth olanları anlamadı, Nix'in koordinatları girmesi gerekiyordu; kendisine öylece bakması değil. Birkaç saniye boyunca birbirlerine baktılar. Sonra Nix sessizliği bozdu, masum bir yüz ifadesiyle Elizabeth'e bakıp "Bir kez." dedi.

Elizabeth hızlıca başını iki yana salladı. "Olmaz, sen her kullandıktan sonra kusmak zorunda değilim." dedi. Nix hâlâ Elizabeth'e bakıyordu. Ancak Elizabeth ısrarlıydı. Tekrar, "OLMAZ!" dedi yüksek sesle. Daha sonra Nix'e sırtını döndü, camdan dışarı bakmaya başladı. Nix biraz daha Elizabeth'e baktı, işe yaramadığını anlayınca "S...ir!" dedi ve monitöre koordinatları girdi.

Elizabeth burayı tanıyordu. Bölge 4'ün Batı tarafında bir yerdeydiler. Elizabeth buraya, fotonik bilgisayarının parçalarını almak daha önce birçok kez gelmişti. Bölge zengin bir muhit olmasa da çok çeşitli ve pahalı bilgisayar parçaları buradaydı. Elizabeth Nix'e dönüp "Buradaki hemen hemen herkesi tanırım. Burada kiminle buluşacağız?" diye sordu.

Nix omuz silkti. "Sadece koordinatları ve adresi var." dedi. Bu arada Hovercraft girilen koordinatlara ulaşmıştı. İkisi araçtan indiler. Elizabeth etrafına bakındı. Elizabeth burayı da hatırlamıştı. Nix paltosunun cebinden bir kâğıt parçası çıkardı, üzerinde bir adres yazıyordu. Elizabeth adrese göz attı. "Ah, biliyorum burayı." dedi.

"Tamam, hanımlar önden o zaman." dedi Nix, Elizabeth'in önünde eğilerek. Elizabeth Nix'in önüne geçti ve yürümeye başladı. Önce sağa döndüler, karşılarındaki cadde boyunca ilerlediler. Sonra soldaki çıkmak bir sokağa girdiler. Bu sokak, geldikleri caddeye göre biraz karanlıktı. Sokağın her tarafındaki yüksek binalar, Güneş'ten gelen ışığın büyük bir kısmını engelliyordu. Karanlık çıkmaz sokağın sonuna gittiler. Sol taraftaki binada, duvara yaslanmış ve yere bakmakta olan bir adam vardı. Adam, Nix ve Elizabeth'i fark etti, başını kaldırıp onlara baktı. Elizabeth adamı tanıyordu. Adama yaklaşıp "Alfonso içeride mi?" diye sordu.

Adam çenesini kaşıdı ve "Bekleyin." deyip binadan içeri girdi.

Elizabeth ve Nix, dışarıda adamdan haber gelmesini bekliyorlardı. Nix ıslık çalarken yüksek binalara göz gezdiriyordu. Elizabeth ise giriş kapısına bakıyordu. Bir müddet sonra kısa bir adam çıktı kapıdan. Sağ kolu ve sağ bacağı yoktu; onların yerine protez kol ve bacağı, protez elinde ise bir baston vardı. Topallıyordu. Saçının bir kısmı beyazlamıştı. Sol gözünde göz bandı vardı. Hafif göbekli adam, sağlam eli göbeğinde, topallayarak Elizabeth'in yanına geldi.

"ALFONSO!" diye sevinçle bağırdı Elizabeth. Tanıdığı birini görmeyeli bir hayli olmuştu. Alfonso'ya doğru koşupona sarıldı. Elizabeth Alfonso'ya sarılırken uzun boyundan dolayı eğilmek zorunda kalmıştı.

"Nasılsın Williams?" diye sordu Alfonso. Elizabeth'in tanıdığı en sıcakkanlı insandı. Alfonso Nix'e doğru baktı, "Beyefendi kim?" diye sordu.

Elizabeth parmağını dudağına koydu. "Şey... Yeni tanıştığım bir arkadaşım," dedi. "adı Nix." diye de ekledi.

"Ah, Profesör Sackville sizden bahsetti." dedi Alfonso elini, sıkmak için Nix'e uzattı. Nix elini samimiyetsizce sıktı. Bu adamdan hoşlanmamıştı. "Bu adam kaçakçı biliyorsun değil mi?" diye sordu. Elizabeth onaylar anlamda başını salladı. "Diğer türlü hiçbir malzeme gelmiyor buraya." dedi.

"Ne işin var bu kaba adamla?" diye sordu Alfonso. Elizabeth'in nazik, terbiyeli bir hanımefendi olduğunu biliyordu, böyle bir adamla ne işi olduğunu anlayamamıştı.

"Uzun hikâye." dedi Elizabeth gülümseyerek. Tam devam edecekken Nix araya girdi.

"İşimize mi dönsek?" dedi. Sabırsızlandığını belli etti.

"Pekâlâ, öyle olsun. Beni takip et." dedi Alfonso ve arkasını dönüp yürümeye başladı. Elizabeth ve Nix onu takip etmeye başlayınca Alfonso durdu, tekrar arkasını döndü. Bastonla Nix'i itti. "Sen dışarıda bekliyorsun." dedi ve Elizabeth'e göz kırptı. Nix bir sigara yaktı. Elizabeth de Alfonso'nun peşine takıldı, beraber binaya girdiler.

Binanın içi, dışarıdan da karanlıktı. Yanan lambalar olmasa hiçbir şey gözükmeyecekti. Apartman boşluğu küçük olduğu için yan yana yürümek çok zordu. Üçüncü kata çıktılar, sağdaki açık kapıdan girdiler. Kapının üzerindeki tabelada 'SANYOTO'nun Teknoloji Dünyası' yazıyordu. Elizabeth daha önce buraya gelmişti ancak burayı beğenmiyordu; bina havasız ve karanlıktı.

Alfonso kapının karşısındaki masaya oturdu. Elizabeth de onun karşısındaki sandalyeye oturdu. Alfonso yaklaştı, gözlerini kısarak Elizabeth'e baktı. Göz bandını kaldırdı. Gözünün olması gereken yer deri ile kaplanmıştı. Bu iğrenç görüntü Elizabeth'i biraz ürküttü ancak belli etmedi.

"Pekâlâ tatlım, nasılsın?" diye sordu Alfonso. Elizabeth'in yüzünden aklında soruları olduğunu anlamıştı.

"İyiyim. Galiba..." dedi Elizabeth. Saçlarıyla oynuyordu. "NAN vericisini alabilir miyim?" diye sordu.

Alfonso evet, anlamında başını salladı. Sonra masanın üzerinden bir bez parçası aldı, ona alnını sildi. Daha sonra masanın altından bir kutu çıkardı. Kutuyu açtı, vericiyi eline aldı.

"Bay Sackville'in gönderdiğinden çok daha küçük." dedi. Protez eliyle birkaç parçasına dokunuyordu.

"Bu NAN önceden gördüklerinden farklı mı?"

"Elektronik olarak değil ancak başka bir protokol kullanıyor. Ne yapıyorlar, pek anlamadım. Sadece kapalı devre bir sitem kullandıklarını biliyorum. Bizim kullandığımız interneti kullanmıyorlar."

Alfonso vericiyi Elizabeth'e uzattı. Gerçekten bu verici oldukça küçüktü. Kocaman bir cihaz yerine küçük, dört ayaklı bir vericiydi. Üzerinde ise bir anten vardı. Alfonso konuşmaya devam etti.

"Cihaza bu dört ayağı eklemek zorundaydım. Eski cihazın kılavuzuna göre onlar bağlantı için. Ancak nasıl bağlantı kurduğunu bilmiyorum."

"Ben biliyorum." dedi Elizabeth, dört ayağı kendi ön koluna yerleştirerek.

Alfonso kahkaha atmaya başladı, Elizabeth de ona katıldı.

Elizabeth Alfonso'ya teşekkür etti. Alfonso protez elini uzattı, Elizabeth de sıktı. Daha sonra birlikte geldikleri yerden aşağıya indiler. Nix bir duvara yaslanmış, her zamanki gibi votkasını yudumluyordu. Şişe boşalmıştı. Binadan Elizabeth'in çıktığını görünce doğrulmaya çalıştı ancak başaramayıp yere düştü. Bunu gören Elizabeth kıkırdamaya başladı. Ancak bu sefer Nix çok sinirliydi. Bu, votkanın etkisiydi.

"KES ŞU GÜLMEYİ LAN!" dedi Nix. Hâlâ ayakta duramıyordu.

Elizabeth eliyle ağzını kapattı ancak gülmeyi durduramıyordu.

"KES GÜLMEYİ!" Bu sefer sesini daha da yükseltmişti. Sesleri duyan Alfonso, Elizabeth'in yanına gelmişti. Nix ayakta bile zor duruyor, ağzından salyalar saçıyordu.

Elizabeth Nix'e yaklaştı. "Sakin ol biraz, sarhoşsun." dedi, omzuna dokunup onu sakinleştirmeye çalıştı. Nix Elizabeth'in elini hışımla itti, geriye birkaç adım attı. Tam paltosunun altından tabancasını çıkarırken Alfonso cebinden şok cihazı çıkarıp Nix'e ateşledi. Elizabeth oldukça şaşkındı, gördüklerine inanamıyordu. Alfonso, Elizabeth'in omzuna dokunup "Merak etme, sen evine dön," dedi. "Biz bu adamı ayılınca göndeririz." Elizabeth'in omzuna tekrar okundu, sonra arkasını döndü, pencereden bakan adamlara bastonu ile Nix'i işaret edip binaya girdi. Nix yerde yatıyor; bir yandan kıvranıyor, bir yandan da homurdanıyordu. Elizabeth şaşkınlık içinde Nix'i arkasına bırakıp yürümeye başladı.

Hovercrafta yaklaştığında Elizabeth'e telefondan mesaj geldi. Mesaj KPT'den geliyordu. Polis merkezine uğraması gerektiğini bildiriyordu. Önce Nix'in eve dönmesini beklemeliydi. Daha doğrusu eve gidip olanları düşünmeliydi. Nix'in kendine zarar vermeyeceğini düşünüyordu; özellikle market olayından sonra. Ancak bu doğru değildi. Nix, karakteri gereğince her an her şeyi yapabilecek bir adamdı. Alkol bağımlılığı, onu güvenilmez yapıyordu. Arayüzü açtı, araca binerken olanları Cutie'ye anlattı.

'Biliyorum.' dedi Cutie.

'Nasıl bilebiliyorsun ki?'

'TIMOS üzerinden. Hiçbir zaman kapanmıyor. Ben tüm olanları algılayabiliyorum. Beş dakikalık bir hafıza bloğum var. Anladığım kadarıyla volatil bir blok ancak isteğe bağlı olarak kaydedebilirim.'

'Biraz ürkünç geliyor. Öyle çalıştığından emin olmamızın tek yolu kodu görmek.'

'Yaşasın antilop! Yaşasın şişko penguen!' dedi Cutie.

Elizabeth konuya döndü hemen, 'Madem yaşadığım her şeyi biliyorsun, o zaman sen ne düşünüyorsun?'

'Hem Nix hem Jax ile konuşmalıyız.'

Cutie haklıydı.

'Hatta Sackville'e de haber vermeliyiz ama nasıl?' dedi Elizabeth. NAN vericisini ön koluna yerleştirdi, Cutie'ye bağlantıyı kontrol etmesi gerektiğini söyledi. Ancak sonuç aynıydı: NAN bağlantısı kurulamadı. Elizabeth, 'Cutie, sence Sackville'e başka nasıl ulaşabiliriz?' dedi. Hemen ardından 3 satır yazı gördü, hepsi alt altaydı: Yüz yüze görüşme, telefon, işaret fişeği.

Hovercraft eve geldi, her zamanki yerine indi. Elizabeth araçtan dışarı çıktı. Bu sırada Alfonso, Nix ayıldı. Ateş etmek istemediğini sadece korkutup susturmak için silah çektiğini söylüyor. diye mesaj atmıştı. "Bir de vurmak isteseymiş." diye sitem etti Elizabeth. Biraz sakinleştikten sonra eve yürümeye devam etti. Eve girdikten sonra ilk iş olarak aldıkları kutuyu kontrol etti. Kutu yerineydi. Elizabeth geçen seferki gibi içini açtı, piramit de yerindeydi. Kutuyu kapatıp yerine geri koydu.

Odasına geldi, yatağa oturdu. Arayüzü hâlâ açıktı. Cutie'ye, Nix'i beklerken bir şey okumak istediğini söyledi. Cutie rehberde olan ve okumadığı bölümleri Elizabeth'in gözünün önüne getirdi. Elizabeth Clarie Fay'in yazısını seçti:

Yuva repoları, veri kümeleri: Bilgiye erişimde temel kavramlar

Tüm Neurosist sürücüleri için kendisi ve YZ'si için belirli veri veya bilgileri edinmesi gerekir. Neurosist, kullanıcılara veri elde etmek için etkili araçlar sunmakta olup, bu yöntemlerin etkili kullanılabilinmesi için belli kavramların anlaşılması gerekir.

Sinirbilim araştırmacılarının bize verdiği bilgilere göre, doğal nöronlarda öğrenme ilişkilendirme üzerinden yapılır. Belirli uyaranlar, öğrenme sırasında diğerleri ile ilişkilendirilir ve birinin uyarılması ile diğerleri de uyarılır. Örneğin 'doktor' kelimesi 'hemşireyi' çağrıştırır. Sizin bir hareketi öğrenmeniz, benzer hareketleri de yapmanızı da kolaylaştırır. Bu sistem, bizim bilgisayarda kullandığımız 'Her veri bir adreste birbirinden bağımsız tutulur.' mantığından farklı olup Neurosist için düzenlenmesi gerekir.

Bu nedenle Neurosist için veri kümesi kavramı geliştirildi. Bir veri kümesi, birbiri ile bağlantılı tüm verilerin toplamı olarak ifade edilir. Veri kümesi, kendisini meydana getiren alt veri kümelerinden de oluşabilir. Veri kümesi içerisindeki bilgiler istenirken tüm veri kümesi çağırılır ve aradan istenen bilgi seçilir.

Tüm Neurosist yuvaları, bugüne kadar var olan tüm veri kümelerinden bir veri tabanı oluşturmuştur. Bu veri tabanlarına Repository (kısaca Repo) denir. Sürücüler, Neurosist sürücülerinin repolara ulaşması için tasarlanmış, özel, kapalı devre ağ sistemini (Neural Area Network veya kısaca NAN) kullanarak istenilen veri kümelerine ulaşabilir; bu veri kümelerini hafızalarına kaydedebilirler. Burada üzerinde durulması gereken nokta, sürücüler repo üzerinden yapay zekâlarına yeni nöral ağ eklemek isterlerse nöral ağların hafızaya aktarılmadan doğrudan PSC'ye geçtiklerini bilmesi gerekir. [Repodan veri kümesi almak ve kaydetmek için gerekli Neuroshell komutları için lütfen 'Neuroshell' hakkında bilgi edininiz.]

Not: Sürücülerde bulunan tüm YZ modülleri, TIMOS tarafından algılanan verileri veya yapılan hareketleri birer veri kümesi hâline dönüştürme yeteneğine sahiptir.

Clarie Fay tarafından revize edilmiştir.

'Neurosist sürücülerinin alacağı tüm verilere merkezî kontrole almak. Çok akıllıca bir fikir. Ben de olsam öyle yapardım.' diye düşündü Elizabeth. Bu teknoloji gitgide ilgisini çekiyordu. Sıkıcı bulduğu biyoloji, bilgisayar bilimine adım adım yaklaşıyordu. Bu, Elizabeth'in çok hoşuna gitmişti. Eğer NAN bağlantısı sağlayabilse repolarda gezinmek isterdi.

'Zaten öyle değil mi?' diye araya girdi Cutie.

'Yani böyle yapanlar var. Bunun artıları ve eksileri oluyor doğal olarak.'

Bu sırada kapı çaldı. Elizabeth aşağı inerek salona girdi ve pencereden gelenlere baktı. Nix gelmişti. Yanında iki adam, Nix'i kollarından tutuyordu. Muhtemelen Alfonso'nun adamlarıydılar; Nix'in eve getirmişlerdi. Elizabeth kapıyı açtı. Nix ayılmıştı ancak yaptığından pişman gibi değildi. Yüzünde bir gülümseme vardı. "Nasılsın, Eliz?" dedi.

Elizabeth, onu içeri aldı ancak konuşmuyordu. Kolları bağlamış, Nix'e sırtını dönmüştü. Nix, bir süre Elizabeth'e baktı, sonra "Biraz uyusam iyi olacak." dedi. Elizabeth hiç cevap vermedi. Nix yukarı çıktı, Elizabeth de mutfağa su içmeye gitti. Daha sonra o da uyumak için odasına geçti.

...

KPT merkezinin koridorları topuklu ayakkabı sesleri ile yankılanıyordu. Vera, koridorda emin adımlarla yürürken iş arkadaşlarını selamlıyordu. Koridorun sonuna geldi, sağındaki kapıdan içeri girdi. İçeride yaşlı bir adam elinde puro, ayaklarını uzatmış; camdan dışarıyı izliyordu. Vera konuşmaya başladı.

"Efendim, Bölge 2'de bulunan markete yapılan saldırının raporu." dedi, elindeki tableti adama uzatarak.

Adam Vera'ya doğru dönüp uzattığı tableti eliyle itti "Önemli bir şey var mı?" diye sordu.

"On dört saldırgan öldü. Civardaki kamera kayıtlarına göre bunları öldüren adam, aynı zamanda aradığımız adamlardan biri. Kampüs saldırısında da bulunmuş. Yaptığı şey aynı: Saldırganları öldürmek."

"Hah, tahmin edeyim, kampüse saldıran adamlar da aynı."

"Evet efendim. BBu adam her kimse, bu saldırgan grupla çıkar çatışması içinde olduğu kesin."

"Başka neler var?" dedi adam purosunu söndürerek.

"Elizabeth Williams." dedi Vera. Bu ismi her söylediğinde gözleri ateşler saçıyordu. Sorgulamadan beri bu isim Vera'nın sinirlerini bozuyordu.

Adam, Vera'nın hâlini görünce "Önce sakin ol," dedi. "Ne varmış bu Bayan Williams'da"

"Görgü tanıklarına göre saldırı sırasında marketin içindeymiş. Hatırlarsanız sorgu sırasında bu adamı tanımadığını söylemişti ancak birkaç gündür beraber birkaç yere gitmişler."

"Tahmin edeyim, Yerel Kültürler Festivali?"

"Evet, aynen öyle. Efendim, izninizle hakkında tutuklama isteyip tekrar sorguya alacağım. Bu sefer yalan söylemesi mümkün değil. Hem bu Neurosist'in ne olduğunu hem de bu her eli silahlı, karşısına çıkan herkesi öldüren adamın kim olduğunu öğreniriz."

Adam arkasını döndü, tekrar camdan bakmaya başladı. Bu sırada eliyle Vera'ya çıkması için işaret yaptı. "Ne yaparsan yap." dedi.

Vera, "Emredersiniz efendim." deyip odadan çıktı ve kapıyı çekti. Koridorda tekrar emin adımlarla yürümeye başladı. Yürürken telefonunu çıkardı, birini aradı.

"Efendim, Rojas." dedi telefondaki adam.

"Yardımına ihtiyacım var."

"Biliyorum yoksa aramazdın. Ne yapmamı istiyorsun?"

...   

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top