Bölüm 4.4

  Elizabeth alt kattaki gürültüye uyandı. Bir şeyler kırılmıştı. Yüksek olasılıkla mutfaktan geliyordu. Doğruldu, kendine gelmek için gözlerini ovuşturdu. Daha sonra yataktan kalkıp üst kattaki banyoya gitti. Koridordayken Nix'in sesini duymuştu. "Gerizekâlı şey seni!" diye bağırıyordu.

Elizabeth yüzünü yıkadı, olanları anlamak için aşağı indi. Nix hâlâ robota küfürler savuruyordu. Yerde kırık bir şişe vardı. Elizabeth gülerek "Son votka mıydı?" diye sordu.

"Evet, içine sıç.ı bu b.ktan şey," dedi Nix sinirlenerek. "Şimdi işin yoksa git tekrar al." diye devam etti.

Elizabeth, "Sakin ol, Nix." dese de bu ayyaşın sakin olmaya niyetinin olmadığını anlamıştı. Sözüne devam etti. "Gel, kahvaltımızı yapalım."

"Yüzünden o sinsi gülümsemeyi sil yoksa ben zorla silerim."

Masaya oturdular. Yemek yerken Elizabeth tekrar konuşmaya başladı.

"Dün gece NAN bağlantısı kuramadım. Sence vericimizde mi sorun var? Yoksa bilmediğim başka bir şey mi?" diye sordu Nix'e.

Nix biraz düşündü. "O şey bayağı eksi. Bozulması normal." dedi. Ancak içinden, 'Umarım iyisindir Sackville pez...gi.' diye de geçirmişti.

Elizabeth bu konunun üstünde fazla durmadı ve "Bugün ne yapıyoruz?" diye sordu.

"Normalde bir adama gidip, onun icat ettiği yeni nesil NAN vericilerini alacaktık. Ancak adam beni arayıp bir sorun çıktığını söyledi." dedi telefonunu göstererek. Daha sonra "Onun yerine senin sakar, işe yaramaz robotunun kırdığı votkayı almaya gidiyorum." dedi.

Elizabeth, "Ben de gelebilir miyim? Evin içinde durmak istemiyorum, biraz temiz hava alırım hem de." dedi.

"İyi olur, zengin Leydi'mize ödetirim böylece." diye cevapladı Nix, oturduğu yerden çocuk gibi alkışlayarak.

"Ben zengin değilim ki."

"O hovercraftı da sevgili başkanınız(!) hediye etti galiba." dedi Nix. Heyecanlanmış gibi yapıp, "Muhalefetle başı nasıl derde girmiştir biliyor musun?" diye laf sokmayı da unutmadı.

"Başkanın değil, D&D R'ın," dedi Elizabeth gülerek. "MR-10 robotlarının yönetici yapay zekâsıyla ilgili bir sorun çözmüştüm. Onları büyük bir dertten kurtardığımı söyleyip bunu verdiler."

"Ben de orduyu birçok dertten kurtardım."

Bu cümle Elizabeth'in Nix hakkında bir şey öğrenmesini sağladı. Gangster değil eski bir askerdi. Biraz öne eğilip "Sana ne verdiler?" diye sordu.

"Tezkere," dedi Nix. Masadan kalktı. "Hadi gidelim, yeterince yedik."

"Ama daha..."

Nix, Elizabeth'in sandalyesini tekmeleyip onu biraz salladı. "KALK!" diye bağırdı.

Elizabeth mecburen masadan kalkıp Nix'i takip etmeye başladı.

Evden çıktılar, hovercrafta yöneldiler. Nix yine kendisi kullanmak istiyordu. Aracı otomatik moddan çıkarmak için düğmeye bastı:

Manuel moda geçmek için kimlik doğrulama gerekiyor

Nix bu duruma çok sinirlendi. Güzelim aracı kullanamıyordu. Elizabeth'e baktı. Elizabeth başını yukarı kaldırıp ıslık çalmaya başladı. Festivalden gelirken yolda hovercraftı, modu değiştirmek için kendi parmak izine gereksinimi olacak şekilde ayarlamıştı. Nix, sinirle birkaç kez daha butona bassa da hiçbir şeyi değiştirememişti. İyice sinirlenen Nix, Elizabeth'in omzuna yumruk atıp "Seni," dedi. Bir yumruk daha atıp "Bilgisayar delisi, tuhaf kadın." diyerek cümlesini bitirdi.

Elizabeth, omzunu sıvazlayıp "Acıdı. Ayrıca deli sensin." dedi ağlamaklı bir ses tonuyla. Daha sonra alışveriş yapacakları marketin koordinatlarını girdi. Hovercraft havalandı.

Market çok uzak değildi, kısa sürede ulaştılar. Yol boyunca Elizabeth ve Nix kavga etmişlerdi. Ancak Elizabeth'in keyfi yerindeydi. Sonunda kusmadan bir yolculuk yapabilmişti. Hovercraft iniş yaptı, ikisi de araçtan indiler. Elizabeth iyice esnedi; mutluydu ancak hâlâ omzu açıyordu. Marketin önüne geldiler. Arkasından Nix, Elizabeth'i itti. "Sen ödüyorsun." dedi.

Elizabeth telefonunu çıkardı, önündeki turnikelere okuttu ve kameraya baktı. Turnike açıldı, Elizabeth içeri girdi. Sonra telefonu Nix'e uzattı, Nix de aynısını yaptı. Market reyonlarını gezmeye başladılar. Nix'in gözü tabii ki alkollü içecek reyonunu arıyordu. Cutie (evdeki) de Elizabeth'in telefonuna evdeki eksikleri mesaj attı.

"Neredesin lan?" dedi Nix. İyice sabırsızdı. İçkileri görünce "Yuppie!" diye bağırıp Elizabeth'ten ayrıldı.

Elizabeth, Nix'in ayrıldığını görünce derin bir iç çekti, sonra Cutie'den gelen mesaja baktı. Önce peyniri aldı ardından salata için birkaç malzeme. Canı elma da çekmişti, onu aramaya başladı. Dışarıdan bir alarm sesi geliyordu. Elizabeth durdu, telefonu çıkarıp kendi hovercraftını kontrol etti; bir sorun gözükmüyordu. Elma için meyve bölümüne doğru yöneldi. Elizabeth, elmaları kese kâğıdına doldururken bir patlama sesi duydu. Tüm aldıklarını orada bıraktı, girişe doğru baktı. Yine onlar gelmişlerdi: Yeni Düzen'in adamları. Bir yandan etrafı kolaçan ederken diğer yandan önlerine çıkan herkese silahlı, silahsız demeden ateş ediyorlardı. Elizabeth reyondaki tezgâhların arkasına saklandı. Arayüzünü açtı ve -sm:Nix Buradalar komutunu verdi. Bekledi ancak cevap gelmedi. Elizabeth iyice tedirgin olmuştu.

Yeni Düzen'in zombileri Elizabeth'e iyice yaklaşıyorlardı. 'Kaçmalıyız,' dedi Cutie. 'Hesaplarıma göre eğer beş metreden fazla yaklaşırlarsa seni öldürme veya yaralama olasılıkları %88.'

Elizabeth Cutie'ye hak vermişti. Tezgâhtan kafasını çıkarıp reyona göz attı. Daha sonra derin bir nefes alıp karşı tarafa koşmaya başladı. Gözünün önünde belli bir güzergâh belirdi. Cutie, 'En optimal güzergâh bu, vurulma şansının en düşük olanı.' dedi ona.

Elizabeth Yeni Düzen'in kurşunları arasından kendini marketin deposuna atmayı başarmıştı. Ancak burası da zombilerle doluydu. Gördüğü güzergâh değişmişti. Cutie, 'Her tarafı sarmışlar gibi görünüyor.' dedi.

Elizabeth endişelenmişti iyice. Arayüzü ona, sağ tarafında bir odayı işaret ediyordu. Odaya girdi, odada ne bulduysa kapının arkasına yasladı.

...

"Yavş.klar," dedi Nix ateş ederken. Her zamanki gibi pompalı tüfeği elindeydi. İçki reyonunda saklandığı yerden fırlayıp ateş etmeye başlamıştı. Yeni Düzen'in zombileri arkalarını dönseler de Nix'e kimse yetişemezdi. Üç el daha ateş edip reyonun arkasını siper aldı. O sırada marketin robotu yanındaydı. Robota diğer elindeki şişeyi gösterip "Kızmıyorsun değil mi?" diye sordu. Robot hayır, anlamında başını salladı. Nix içkisinden bir yudum daha alıp siperden çıktı ve silahını birkaç el daha ateşledi. Nix'in arayüzü açıktı, Jax konuşmaya başladı:

'Tahminlerime göre 2 zombi var.'

'Çok yardımcı oldun be!' diye alaycı bir cevap verdi Nix. Bir daha siperinden çıkıp ateş etti.

'Sen fark etmesen de nişan almana oldukça yardımcı oluyorum Nix.' diye cevapladı Jax.

Nix, Jax'in söylediğine alınmıştı. 'Senin yardımına ihtiyacım yok p...ç kurusu, yıllardır silah kullanıyorum.' dedi.

'Pekâlâ, o zaman.'

Nix'in arayüzü kapanmıştı. Nix şaşkındı. 'YZ küsebiliyor mu ya?' diye sordu kendi kendine. Arayüz tekrar açıldı.

Jax, 'Hayır, efendim arayüzü kapatabilmek için onayınıza ihtiyacım var.'

'JAX!' dedi Nix ateş etmeye devam ederken. 'Eski dostum. Beraber yürüdük biz bu yollarda, senden asla vazgeçmem emin ol.' dedi neşeli bir tonda.

'Duygusal nöral ağım olsaydı emin olun, duygulanırdım efendim.'

'Bakıyorum mizah ağın var ama.'

'Kayıtlara göre üç yıl önce sizin emriniz ile yapılandırdım.'

'Ne ara öyle b.ktan bir şey emrettim ki?'

Marketteki son zombiyi de vurmuştu. Nix, 'Jax, nereye gittiği hakkında bir fikrin var mı?' diye sordu.

'Efendim, eğer Cutie'nin yerinde olsaydım Bayan Williams'ı depo arkası çıkışa yönlendirirdim. Onların açısından en mantıklı hamle budur.' dedi Jax. Ve Arayüzüne bir güzergâh çizdi. Nix ise gördüğünü takip etmeye başlamıştı. Jax'in söylediği yere giderken votkasını yudumlayıp ıslık çalıyordu. İçinden 'O bilgisayarcı deli kesin YZ'sını dinlemiştir.' diye geçirdi. Jax hiç ses çıkarmadı. Anlaşılan Nix'in kaba tavrına geçen yıllar boyunca alışmıştı.

Nix depoya gelmişti, etrafındaki zombilerle çatışmaya başlamıştı. Biri bir kapıyı açmaya çalışıyordu. Nix, "ELİZABETH!" diye bağırdı. Ancak kimse cevap vermiyordu. -sm: Cutie Neredesin? komutunu verdi. Cevap gelmişti: Kendimi bir odaya kapattım.

Nix, zombinin zorladığı kapının arkasında Elizabeth'in olduğunu anladı. Çatışmaya devam ediyordu. 'Jax ona ulaşmamız lazım, Leydi'miz kendini koruyamaz. Bir planın var mı?' diye sordu. Bir simülasyon belirdi arayüzünde. Nix kontrolü tamamen Jax'e bıraktı; o da herkesi vurdu. O sırada zombi kapıyı kırmıştı. Nix içeriden güçlü bir çığlık sesi duydu. Hemen ön tarafa atladı ve zombi silahını kaldırmadan onu da vurdu.

Nix yerde yatıyordu. Sadece yorgundu, yaralanmamıştı. "İyi misin Elizabeth?" diye bağırdı. Elizabeth içeriden temkinli adımlarla çıkıyordu.

"Beni... Teşekkürler," dedi Elizabeth, rahatlamıştı. Olayın şokunu atlatamamıştı. "Sen iyi misin?" diye sordu.

"Evet, iyiyim sadece yoruldum." dedi Nix. O da nefes nefeseydi.

"Yani," dedi Elizabeth. "Senden o kadar nefret etmeme rağmen benim için birçok şey yaptın. Ben çok teşekkür ederim." Elini kalkması için Nix'e uzatmıştı.

"Olur mu? Sen olmasan kime bilgisayar delisi diyeceğim?" dedi Nix. Elizabeth'in elini tuttu ve ayağa kalktı. Kaba diline aldırmamıştı Elizabeth, eliyle ağzını kapamış gülüyordu. Nix de onunla kahkahalar atmaya başladı. Elizabeth Nix'e sarıldı, başını biraz eğip göğsüne yasladı. "Votkanı aldıysan eve gidelim mi artık?" dedi. Beraber yürümeye başladılar. Bu arada Nix Elizabeth'e bakarak "Bırakacağım, cidden." dedi. Elizabeth gülmekten alıkoyamadı kendini. İkisi deponun arka kapısından dışarı çıktılar.

Beraber hovercrafta doğru yürüyorlardı. Elizabeth hâlâ Nix'e sarılı hâldeydi. Nix artık rahatsız olmaya başlamıştı. "Çek şu kafanı" dedi Elizabeth'e. Elizabeth'in kafasını ittirdi. Hafif salınıyordu Nix. Alkolün etkisiydi bu. "Hemen eve gidelim, repodan bir veri şeyi almanı istiyorum, neydi adı?" diye devam etti."NAN alıcımız bozuk ya," diye cevapladı Elizabeth. Üzerinden yirmi dört saat geçmeden nasıl unutabilmişti anlayamadı.

Nix durdu, "Ha!" dedi, parmağını havaya kaldırdı. "Zeki kadın olunca böyle oluyor demek ki..." dedi alaycı bir tonda.

"Yürü, seni alkolik asker." dedi Elizabeth. Beraber hovercrafta bindiler ve eve doğru yola koyuldular.

Eve geldiler. İkisinin de karnı oldukça açtı. Nix salona geldi, kanepeye kendini bıraktı. Elizabeth ise önce mutfağa gitti, yemeği hazırlaması için robota talimat verdi. Daha sonra o da salona gelip Nix'in yanına oturdu.

"Eee, ne yapalım?" diye sordu Nix.

Elizabeth bir parmağı ile kafasını kaşıyarak "Bilmem." dedi.

Nix bir anda kanepeden zıpladı ve Elizabeth'e döndü. Elizabeth'i bile ürkütmeyi başarmıştı. Elizabeth'e biraz daha yaklaşıp "Kendinden bahset bari." dedi. Sonra "Bilgisayar dışında bir şey yapıyorsan tabii."

"Aslında yapardım. Yani buraya gelmeden önce..." dedi Elizabeth. Hafif somurttu. Nix arkasına yaslandı ve dinlemeye başladı.

"İngiltere'deyken çok mutluydum. Dedem dünyanın en önemli zoologlarındandı. Annem ise eğitimle ve edebiyatla ilgilenen bir kadındı. Hatta okul bile yaptırmıştı. Babam da her ne kadar yazar olmak istese de akademisyen oldu. Ben önceden doktor olmak istiyordum, sonra babam gibi yazar olmak istedim; en son bilgisayar bilimci oldum. Daha sonra annemi kaybettik. Babam başka biriyle evlendi. Ondan doğan kardeşim Andrew ise dedem gibi en önemli biyologlarından biri olmak istiyor ve galiba bunu başardı. Bir gün babam, bu adadaki üniversiteden bir teklif aldı. Ama Andrew ve babamın yeni eşi İngiltere'de kalmak istediler. Bense babamla buraya geldim.

Tabii ki ada sakinleri geldiğim yerdeki insanlar gibi değil. Eğitimsiz, sadece bugün ne yiyeceğini düşünen, sıradan insanlardı buradakiler. Bu adada bilgisayardan başka bir şey kalmadı. Her gün gitgide daha da anlamsız oluyordu benim için. Sonra babam ve arkadaşları da eve gelmemeye, benimle vakit geçirmemeye başladı. Galiba bu proje... Neyse daha sonra olanları biliyorsun. Galiba istediğimi başardım. Yazar olmak istiyordum ve şu anda hayatım ilginç bir hikâye oluyor. Pekâlâ, benden bu kadar. Senin hikâyen ne?" Konuşmayı bitirdiğinde bir horlama sesi duymaya başladı Elizabeth. Nix uyumuştu bu sırada. Elizabeth hafifçe güldü, daha sonra mutfağa, yemek yemeye gitti.

...

Tüm duvarlar ve yer beyaz, aydınlık bir odada iki kişi ayakta konuşuyorlardı. Biri yaşlı, beyaz sakallı, beyaz saçlı ve bastonlu bir adamdı. Bastonsuz ayakta duramamasına rağmen duruşu dikti. Diğeri ise genç, siyah saçlı bir kadındı. İkisi de aceleciydi, yüzlerinde ciddi bir ifade vardı.

"Sackville'den haber var mı?" diye sordu yaşlı adam.

Kadın hayır, anlamında başını salladı. Bu haber yaşlı adamı iyice endişelenmişti. Adam konuşmaya devam etti.

"Aramayı sürdür. Drosop ile her ne pahasına olursa olsun iletişime geçmeliyiz." dedi adam ve odadan dışarı çıktı. Kadın odadaki masaya oturdu. Çekmeceden bir bilgisayar ve bir NAN vericisi çıkardı. Bilgisayarı açtı ve NAN'i bağladı.

NAN bağlantısı tamamlandı: Apodem.

Kadın klavyeye bir şeyler yazdı. Ekranında bir pencere içinde Sackville belirdi:

"Young, nasılsın?" diye sordu Sackville.

"Repo bağlantısını yapamıyorum, Profesör Sackville." dedi kadın. Sackville'in ekrandaki görüntüsü karşısında şaşkın kalmıştı.

"NAN sunucularımız hasar gördü. Drosop reposu devre dışı. Ayrı bir kanaldan bağlantı kurmak zorunda kaldım."

"Yuvanın durumu nedir?"

"4 sürücü, 2 personel ve 2 çalışan savaş robotu. Yuvanın içine hapsolmuş durumdayız."

"Yeni Düzen'in ele geçirdiği bir şey var mı?"

"Şimdilik yok."

"Profesör Sackville, Drosop daha fazla dayanamaz. Yuvada ne varsa kullanılmaz hâle getirip kaçmanızı öneririm."

"Şu an mümkün değil. Hareket için yeterli solüsyonu üretmek zaman alıyor. Yardım etme şansınız var mı?"

"Maalesef tüm sürücülerimizin başka görevlerle meşgul. Generale durumunuzu bildireceğim."

...

Elizabeth yemeğini bitirdi, masadan kalktı. Salona baktığında Nix hâlâ uyuyor, nerdeyse hiç hareket etmiyordu. Aldıkları kutu da kanepenin yanında duruyordu. Elizabeth içinde nasıl bir şey olduğunu merak ediyordu. Biraz yaklaştı, dışarıdan kutuya baktı. Kutuya dokunmaya başladı. Parmakları ile kutunu açılmasını sağlayacak düğme veya benzeri bir şey arıyordu. Parmağını kutunun yanındaki oyuğa soktu. Oyuk bir anda daraldı; Elizabeth'in parmağı oyuğa sıkıştı. Korkudan bir çığlık atmasına rağmen Nix uyanmadı, homurdanıp sağ tarafına döndü. Elizabeth parmak ucunda bir acı hissetti; bir iğne batması gibiydi. Oyuk bir süre sonra tekrar genişledi. Kutunun üst tarafı bir çatırtıyla iki yana doğru açıldı. İçinde tabakalara ayrılmış; eli büyüklüğünde, piramit şeklinde bir cisim duruyordu. 'Bu mu Neurosnapshot?' dedi içinden. 'Acaba içinde nasıl bir bilgi tutuyordu?' Nix'in uyanmaya başladığını fark eden Elizabeth kutuyu kapattı ve salonu hızla terk edip odasına çıktı.

Odasına girdiğinde arayüzünü açtı. Cutie'ye, 'Rehberi aç, sıradan gidelim.' dedi. Cutie onaya sundu, Elizabeth kabul etti.

TIMOS: Synteronik kontrol merkezi

TIMOS (Talamik İnput-Motor Output System) tüm motor ve duyu nöronlarını uyarma durumlarını algılayan, gerektiğinde doğrudan nöronları uyarmak suretiyle kontrol eden bir sistemdir. Bu sistem birçok beyin bölgesinde synteronik devrelerden oluşur.

TIMOS, doğal nöronların motor ve duyusal sistemden PSC'ye giden (afferent) ve motor ve duyusal sistemleri doğal veya PSC direktifleri ile kontrol eden sistemler (efferent) iki bölümden oluşur.

TIMOS sadece synteron ve doğal nöronların ilişkilerini kontrol eden bir sistem değildir. Bunun dışında doğal nöronları isteğe bağlı kontrol edebilir. Örneğin talamus üzerinde bulunan yapılanmaları bazı doğal nöronların uyarılmasını engelleyerek bazı duyuların oluşmasını engelleyebilir.

Takamoto Yoshinori tarafından revize edilmiştir.

Aslında Elizabeth ilk satırdan sonra yazının ne amaçla yazıldığını anlamıştı. Tüm giriş-çıkışları sağlayan sistem kavramına yabancı değildi; bu, bir bilgisayar kavramıydı. Belki sandığı kadar sıkıcı değildi bu biyoloji. 'En azından artık düşüncelerimi nasıl okuduğunu biliyorum Cutie.' dedi içinden. Cutie: ;) yazısı belirdi arayüzünde. Arayüzü kapadı ve kendini yatağa bıraktı.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top