Bölüm 4.2

  Akşam iyice bastırmıştı. Elizabeth bilgisayarı başında, arayüzü açıkken interneti yokluyordu. Uzun uğraşlarından sonra KPT veri tabanına sızmayı başarmıştı. Üniversite saldırısı ile ilgili düzenlenen dosyalara bakıyordu. Babasına ne olduğuna dair bir iz arıyordu. Raporlara göre hâlâ ne olduğu belli olmayan kişiler vardı. Kimliği belirlenen ölü veya sağ kişiler ile ilgili bilgileri Cutie'ye iletiyor, Cutie de ölenlerin yerlerini ve sayısını kullanarak bir simülasyon yapıyordu. Neurosist'in var oluş nedenini daha iyi anlamaya başladı. İşler oldukça hızlanmıştı; bir emir için sadece istemesi yetiyor, kalanını Cutie hallediyordu. Babası haklıydı; bu teknoloji, insanlık için büyük bir adımdı. Biraz sonra Cutie analizi bitirdi. Sonuçlara göre babası %89 ihtimalle ölmüştü. Cutie, "Bunların hepsini bir veri kümesine dönüştürdüm, adı KUAR." dedi. Elizabeth, "Güzel, bunları aklımızda tutalım Cutie." diye cevapladı.

Komut -sS K.U.A.R onayınızı bekliyor

Elizabeth,'Evet,' şeklinde düşündü. Daha sonra bilgisayarını kapatıp gidip yatağına yattı.

  Elizabeth yeni güne daha enerjik uyandı. Geçen günlerdeki gibi değildi; dün akşam uyuyabilmişti. Yataktan kalkıp yüzünü ovuşturdu. İyice esnedikten sonra mutfağa indi, kahvaltı hazırdı. Nix ortalıkta yoktu. Masaya oturdu, yemeğini yemeye başladı. Bir süre yedikten sonra yemeği bıraktı, yukarıya babasının odasına çıktı. Kapıyı aralayıp içeriye göz attı. Nix ortada yoktu, pompalı tüfeğini de yanına almıştı. Kapıyı kapattıktan sonra salona indi. Burası da boştu; sadece temizlik robotu, yeri süpürüyordu. Kapının yanındaki pencereden dışarı baktı. Hovercraft yere iniyordu, Nix içindeydi. Nix pompalı tüfeği elinde, dışarı çıktı. Tüfeği giydiği paltonun içine soktu, eve doğru yürümeye başladı. Kapıdan girdiğinde "Ördek avlamaya gitmiştim!" dedi alaycı bir tavırla. "Hadi, gel," diye devam etti.

Salonun koltuğunda karşılıklı oturuyorlardı. Nix konuşmaya başladı. "Şimdi Bölge 3'te bulunan 'Kuramaçau Yerel Kültürler Festivali'ne gideceğiz. Bağlantımız bizimle orada buluşacak. O bizi tanıyor anca biz onu tanımıyoruz."

Elizabeth, "Tamam..." derken Nix sözünü kesti.

"Dur bölme. Aradığımız bir yedek gibi bir şey. Adına neurosnapshot deniyor. Ne b.ka yaradığını sorarsan kafanı kırarım!"

Elizabeth hiç konuşmadan onaylama anlamında kafasını salladı.

"Aferin! Yoshinori de bu şeyi istiyor, oraya gideceğimizi de biliyor. Senin bir şey yapacağından değil ama dikkatli ol, senin g.tünü kollayamam."

Elizabeth ilkokul çocukları gibi parmağını kaldırdı. Nix'le alay ettiği belliydi. "Bir şey sorabilir miyim? Ne zaman gidiyoruz?" diye sordu Nix'e.

"Hemen. Fazla kaybedecek zamanımız yok," dedi Nix ve ayağa kalktı. Elizabeth de arkasından takip etti. Evin dışına çıktılar. Hovercraft, Nix'in park ettiği gibi yerdeydi. Beraber hovercrafta bindiler. Elizabeth otomatik pilotu devreye sokmak için panele uzansa da Nix buna izin vermedi. Elizabeth'in elini havada yakaladı ve panelden uzağa attı.

"Daha önce sevgilin oldu mu Nix?" diye sordu Elizabeth. Konuyu değiştirerek Nix'le kavga etmekten kurtulmaya çalışıyordu.

"Evet ancak şu an yok."

"G.tüne tekmeyi vurdular değil mi?" dedi Elizabeth gülerek. Sonra biraz durdu, ne söylediğine inanamamıştı. Ağzını eli ile kapattı, oldukça utanmıştı kendinden. "Özür dilerim, öyle demek istememiştim," diye özür diledi Nix'ten.

"Hahaha, konuşmaya başladın ha! Neyse sıkı tutun."

Elizabeth olacakları biliyordu. "Aaaa!" diye bağırdı, sinirle hovercraftın kontrol panelinin altını tekmelemeye başladı.

Bölge 3 Kuramaçau'nun en zengin bölgesiydi. Diğer ülkelerle balık ticaretinin en yoğun olduğu yer olduğundan epey yatırım almış ve gelişmiş bir yerdi. Diğer bölgelerle arasındaki refah farkı politikaya konu olacak kadar büyüktü. Bu nedenle Başkan Carbajal'ın -yaşarken tabii ki- ünlü "Kuramaçau'nun tüm bölgeleri Bölge 3 olacak." konuşması onun seçilmesini sağlamıştı. Bölge 3'ü diğerlerinden ayıran sadece para değildi. Birçok ülkeden çalışmak için gelenler olurdu. Ancak gelenler genelde eğitimsiz insanlardı. Bu nedenle eğitimsiz Kuramaçaulılarla anlaşmaları çok kolay oluyordu. Hovercraft hızla festivale yaklaşıyordu. Çünkü Nix'in kontrolündeydi. Nix, her an bir yere çarpacak gibi kullanıyordu. Hemen festivalin önündeki park alanına yaklaştı ve sert bir iniş yaptı. Elizabeth hızla dışarı çıktı, bulduğu en yakın çöp kovasına kusmaya başladı. Nix'in hovercraftı kullanmasını engellemeliydi. Her bir yere gidişlerinde etrafa kusamazdı.

"Hazır mısın?" diye sordu Nix. Silahlarını her zamanki gibi uzun, siyah paltosunun altına saklamıştı. Elizabeth kustuktan sonra kafasını çöp kutusundan kaldırıp garip bir ses çıkardı. Nix sabırsızca, "Bütün yıl seni bekleyemem, haydi!" dedi. Beraber festival alanına doğru yürümeye başladılar. Festival oldukça renkliydi. Bir caddenin üzerinde, yolun iki tarafına kurulu stantlar vardı. Bu stantların her biri farklı bir kültürü temsil ediyordu. Yolun en başında da Kuramaçau'nun standı vardı. Cadde trafiğe kapatılmıştı, insanlar yolun ortasında duruyorlardı. Standın etrafındaki insanlar yerel kültürlerini göstermek için danslar ediyor, şarkılar söylüyorlardı; yolun üzerindekiler de alkışlarla onlara eşlik ediyordu.

Elizabeth ile Nix birbirine yakın hâlde, kalabalığı yarmaya çalışıyorlardı. Etraf oldukça gürültülüydü. Nix bu sırada, "ARAYÜZÜNÜ AÇ!" diye bağırdı. Elizabeth denileni yaptı. Alanda ilerledikçe gürültü artmıştı; Elizabeth hiçbir şey duyamıyordu. Elizabeth'in gözünün önünde bir simülasyon geldi. İnsanları bir siluet olarak gören Elizabeth, bir siluetin diğerlerinden daha koyu olduğunu hemen fark etti. Üzerindeki bir kutucukta Nix: Jax yazıyordu.

'Jax kim?' diye sordu Elizabeth Cutie'ye.

'Nix kod adlı Neurosist sürücüsünün yardımcı YZ'sı,' dedi Cutie.

'Kod adı mı? Gerçek ismi neymiş bulabilir misin?' Bu gereksiz bir meraktı ancak kendini bu meraktan alıkoyamamıştı Elizabeth.

'Repoya erişmek için NAN gerekiyor,' dedi Cutie.

Bununla beraber Elizabeth'in gözünün önünde bir yazı belirdi: NAN bağlantısı başarısız.

Nix-Jax: Tepeye gidelim Elizabeth, buradan bir b.k görülmüyor. Jax de Nix gibi insanlara karşı kaba mı davranıyordu?

'Hayır,' dedi Cutie. 'Bu bir mesaj. Nix'ten geliyor,' diye ekledi.

Elizabeth, 'Tamam o zaman. Takip ettiğimi söyle,' diye düşündü.

Cutie komutu Elizabeth'in onayına sundu ve Elizabeth de kabul etti.

Bunun üzerine 'Bu Neuroshell'i kullanmayı öğrensem iyi olur,' diye düşündü Elizabeth.

-grc Neuroshell_man. Onaylıyor musunuz?

Elizabeth, 'Hayır,' dedi içinden ancak bu sırada attığı kahkaha bazı insanların dikkatini çekmişti. Nix'in koyu siluetini takip etmeye devam etti.

Caddenin öbür ucundan festival alanının dışına çıktılar. Sağ tarafta bulunan tüm festival alanını gören bir tepeye doğru yöneldiler. Tepede bir çocuk parkı, parkın önünde de çim alan bulunuyordu. Beraber çim alana yöneldiler. Elizabeth hemen uzanarak, diğer insanlardan uzak bir yer bulup kendini çimlere bıraktı. Anın tadını çıkarıyordu. Nix önce Elizabeth'e baktı, sonra "Güzel fikirmiş." deyip Elizabeth'in yanına uzandı. Bir yandan da temas kuracağı adamı arıyordu gözleriyle. Tepeden aşağıya bakıldığında festival görünüyordu ancak aşağıdaki kadar gürültü yoktu. Anlaşılan, buradakiler gürültüden kaçmak için gelmişlerdi. Nix'in, matarasının içinde bulunan votkasını cebinden çıkardığını fark eden Elizabeth hızlı bir hareketle votkayı Nix'in elinden aldı ve bir yudum içip matarayı tepeden aşağı attı.

"Ups!" dedi Elizabeth. "Özür dilerim, elimden kaydı." diye ekledi, kıkırdıyordu.

Nix bu duruma öfkelenmişti. "Oro...pu," dedi ve Elizabeth'in omzuna bir yumruk attı.

"Ah!" diyerek yüzünü buruşturdu Elizabeth. Bayağı canı yanmıştı, Nix oldukça güçlü biriydi, attığı yumrukların etkisinin farkında değildi.

"Bir daha votkamı atarsan daha sert vururum."

"Ama..."

"Kes sesini. O mu lan?" dedi ve ayağa kalktı Nix. Bir bankta, yalnız oturan bir adamı işaret edip "Adamımız bu olabilir." dedi.

"Nereden anladın ki?" diye sordu Elizabeth, sonuçta bağlantıyı tanımıyorlardı.

"Adama baksana." Adam tamamen siyah giyinmişti; siyah palto, siyah güneş gözlüğü vardı. Nix'inkine benzer bir kıyafetti. Adam sadece karşıya bakıyordu, en azından öyle gözüküyordu. Kafasını yavaşça Elizabeth ve Nix'e doğru çevirdi, gözlüğünü indirip üstten onlara baktı. Nix, "Gel benimle ve dikkatli ol." dedi. Elini paltosuna attı. Elizabeth, yandan paltosunun içindeki silahını tuttuğunu görebiliyordu. Nix'in eli silahındaydı ancak paltosundan çıkarmadı. Beraber bu gizemli adama doğru yürümeye başladılar.

Adam, Elizabeth ve Nix'i yanında görünce "Oturun." dedi. Nix hemen adamın yanına oturdu. Ancak Elizabeth'in tereddütleri vardı; ayakta kalıp aralarına mesafe koymayı tercih etti. Adam Nix'le konuşmaya başladı.

"Sen Nix olamasın."

"Evet, tanışma faslını kısa keselim olur mu?"

"Sen bilirsin," dedi adam.

Elizabeth adamında silahının olduğunu gördü: -sm: Nix Adamın silahı var. komutunu verdi. Biraz sonra Nix'ten mesaj geldi: Bana kör muamelesi yapma gerizekalı.

Gizemli adam konuşmaya devam etti.

"Paket burada değil. Biraz yürüyeceğiz."

"E ne konuşturuyorsun bizi? Yürü," dedi Nix. Beklemeyi sevmeyen bir adam olduğunu her fırsatta gösteriyordu.

"Takip edilmediğinden emin olmalıyım," dedi adam. Birkaç saniye boyunca etrafa bakındı. Nix söylenmeye başlayınca, "Tamam, gidebiliriz." dedi ve ayağa kalkıp yürümeye başladı.

Elizabeth olanlardan hiçbir şey anlamamıştı. Nix'e:  'Neden bu tanımadığımız adamla çalışıyoruz?' diye mesaj attı. Nix, 'Biz tanımıyoruz ancak Sackville tanıyor. Saldırı sırasında önemli bir şey kurtarmış, Sackville de o şeyi istiyor,' diye cevap verdi.

'Peki,' diye cevapladı Elizabeth, sonra beraber adamı takip ettiler.

Parkın arkasındaki mahalleye girdiler. Adam her adımını dikkatli atıyordu. Karşısındaki polisleri görünce ikisi de paltosunu sıkıca kapatıp, silahlarını saklamak için polisi selamladılar. Sol tarafta, dar bir sokağa girdiler. Adam bir başkasıyla konuşmaya başladı.

"Patron içeride mi?" diye fısıldadı diğerine.

Diğer adam üst katı işaret etti. Bunun üzerine adam, Elizabeth ve Nix'e "Bu taraftan," dedi. Beraber diğer adamın gösterdiği kapıdan geçip merdivenleri tırmanmaya başladılar. Merdivenlerin sonunda başka bir koridor bulunuyordu. Üçü, koridordan geçip karşıdaki odanın kapısının önüne geldiler. Adam "Bundan sonra yalnızsınız," dedi ve geri döndü. Nix hemen kapıyı açtı. Elizabeth'e, 'İçeride konuşma. Bunlar normal adamlar değil,' diye mesaj attı. Elizabeth, 'Senin de altta kalır tarafın yok ya!' diye geçirdi içinden ancak Cutie mesajı göndermek için onay isteyince reddetti.

Girdikleri oda bir ofisti. Etrafta birkaç anlamsız eşya, antika ama sağlam bir ofis masası, dönen deri bir sandalye, masanın öbür tarafında da iki koltuk vardı. Sandalyenin arkası dönüktü. Biri orada oturuyor, cama karşı purosunu tüttürüyordu. Yanında başka bir adam daha vardı; ayakta bekliyordu. Silahının tişörtüne verdiği kabartı rahatça belli oluyordu. Elizabeth ve Nix koltuklara oturdular. Sandalyede oturan adam onlara dönüp "Yılın bu zamanında Bölge 3 çok güzel değil mi?" diye sordu. Çok garip bir aksanı vardı, anlaşılması zordu.

Nix puroya gözlerini dikerek "Bize yok mu?" diye sordu. Adam hayır, anlamında başını salladı. Nix Elizabeth'e döndü. Elizabeth omuz silkti, dudaklarını büzdü. Nix daha sonra, "Bari votka verin!" dedi elini masaya vurarak. "Benimki," dedi, derin bir nefes alıp "döküldü de..." diye ekledi.

"Düşman bölgesinde içmek akıllıca mı sence?" dedi tuhaf aksanlı adam.

Elizabeth bunu duyunca hafif kıkırdadı, ikisi ona bakmaya başlayınca eliyle ağzını kapatıp "Özür dilerim," dedi.

Daha sonra Nix söze girdi. "İşimize mi dönsek?"

"Bence de," dedi adam. Yanında duran adamına bir işaret yaptı; o da hemen odadan dışarı çıktı. Adam konuşmaya devam etti. "Şu üniversiteye saldırı olduğunda sizin adam bana ulaştı. Neydi adı?" dedi arkasına yaslanıp.

"Sackville." diye cevapladı Nix. İkisi de gözlerini birbirinden ayırmıyordu.

"Evet, evet. Orada önemli bir şey varmış. Şey... İşte ismini bilmiyorum." derken içeriye, az önce dışarı çıkan adam girdi. Elinde dikdörtgen şekilli, uçak kara kutusuna benzer siyah, metal bir kutu vardı. Masada oturan adam kutuyu aldı, elini kutunun üzerinde gezdirdi, sonra kulağını kutuya yaslayıp kutuya birkaç kez vurdu. Konuşmaya devam etti. "İçinde elmas olabilir mi? Veya para?"

Nix, "İkisi de değil, emin olabilirsin. Ayrıca içi elmas dolu bile..."

"Verdiğiniz para daha yüksek," diye sözünü kesti adam Nix'in. "O yüzden içini açmaya gerek duymadık," diye ekledi.

"O yüzden ben de kafanı koparmaya gerek duymuyorum," dedi Nix. "Kutuyu bana ver, ben de para transferini yapayım," diye ekledi. Adam bunu duymuştu ancak önem vermedi. Kulağı dışarıdaydı. Elizabeth de dışarıyı dinlemeye başladı. Bağırış ve silah sesleri... Dışarıda bir çatışma vardı. Adam sinirlendi. Nix'e dönüp "Bunlar senin arkadaşların mı?" dedi silahını çekerek. Yanındaki adam da silahını çekip Elizabeth'e doğrulttu. Nix, paltosunun altındaki silahını çekip masadaki adama doğrultmuştu. Ortalık gergindi. Her an herkes herkesi vurabilirdi.

"Hayır, telefonda bahsettiğimiz gibi peşimizde birileri var." dedi Nix.

"O zaman çatışmadan kaçmazsın değil mi?" dedi sordu adam. Bir kaşını kaldırmış, Nix'e bakıyordu.

Nix silahını indirdi. "Kim kaçıyor lan çatışmadan," dedi. Sonra Elizabeth'e dönüp "Elizabeth kutuyu al, arkana bakmadan hovercrafta git. Beni bekleme, gelemeyebilirim." dedi.

Elizabeth kutuya uzanırken diğer üçü dışarı çıkıyordu. Kutunun yanında yuvarlak, düzgün bir oyuk vardı. Üst tarafında ise aynı malzemeden yapılmış bir sap yer alıyordu. Elizabeth sapı biraz kendine çekti. Ardından kutuyu sapından tutup ofisin dışına çıktı. Koridorda ateş eden bir adam vardı. Koridorun başındaki köşeye siper almıştı. Elizabeth adama yaklaştı. Adam Elizabeth'i fark edince önce onu durdurdu; geldikleri yerin karşısındaki merdivenleri gösterdikten sonra eliyle 'üç' işareti yaptı. Döndü, tekrar birkaç el ateş etti. Sonra Elizabeth'i itti. Elizabeth koşmaya başladı. Binanın arka tarafında bir çıkmaz sokaktaydı. Karşı sokaktan Nix'in sesi geliyordu "GEBERİN, P...ÇLER!" Elizabeth sokaktan çıkıp sağa döndü ve koşmaya devam etti. İleride, geldikleri park görünüyordu. Koşarken arkadan biri ona ateş etti. Elizabeth hızlıca kafasını çevirip arkasına baktı. Daha önce gördüğü Yeni Düzen'in adamlarına benziyordu. Yine sol ön kolunda, Herrmann'ın evindeki adamda olduğu gibi dövmesi vardı ancak uzakta olduğu için ne yazdığını göremiyordu. Elizabeth önüne döndü.

Adamla buluştuğu parka gelmişti. Festival alanına doğru koşmaya devam etti. Bu sırada polisler arkasındaki adamı vurmuştu ancak başka adamlar da polisleri vurup Elizabeth'in peşine takılmışlardı. Elizabeth, 'Âdeta birbirleriyle bir şekilde iletişime geçiyorlar.' diye düşündü.

'Bizim gibi iletişim kuruyor olabilirler.' dedi Cutie.

Festival alanına geldiğinde ortalık karışıktı. İnsanlar kaçışıyordu. Yeni Düzen'in adamları ortalığa ateş ediyor, Elizabeth'i arıyorlardı. Elizabeth akıllıca hareket etmeliydi. Bu 'YZ destekli deliler,' eli silahlı adamlardı. Durdu, nefeslendi ve arkasına baktı. Kimse peşinde değildi ama Yeni Düzen'in adamları bir yandan festival alanını sarıyor bir yandan polisle çatışıyorlardı. Aklına gelen ilk fikri uyguladı Elizabeth. Kalabalığın arasına dalmak... Kaçışan topluluğun arasına girdi. Kalabalığın içinde, caddenin karşı tarafındaki park alanına geçmeye çalışıyordu. Yeni Düzen'in adamları kalabalığa yaklaşmaya çalışıyorlardı. Muhtemelen onların YZlarını orada olduğunu tahmin etmişti ancak polisle çatışmaları buna engel oluyordu.

Elizabeth park alanına yaklaştığını görünce hızlandı. Hovercraftın yanına geldi. Kapıyı açtı ve içeri girdi. Kapıyı kilitledi, kutuyu kucağına aldı. Daha sonra Nix'i beklemeye başladı. Nix, kendisini beklememesini söylemişti ancak o yine de bekliyordu. Beklerken birini gördü: elinde silah olan, saçları dağınık, cılız bir kadın. Kadın durdu, kafasını kaşıdı sonra hovercrafta doğru birkaç adım attı. Sonra tekrar durdu. Elizabeth hovercraft camından kadına, kadın da Elizabeth'e bakıyordu. Kadın birkaç saniye daha durduktan sonra bağırarak hovercrafta doğru koşmaya başladı. Cama yapıştı, önce cama birkaç yumruk attıktan sonra ateş etmek için nişan aldı. Elizabeth iyice endişelenmişti; panelin altına girdi. Bu arada polis cama vuran kadına arkadan ateş etti. Kadın yere yığıldı. Polisler kalkması için Elizabeth'e el işareti yaptılar. Elizabeth artık daha fazla bekleyemezdi, zaten Nix de öyle söylemişti. Paneldeki tuşa basıp aracı otomatik moda aldı. Önceden kayıtlı ev koordinatlarını seçti 'Tahmini varış süresi: 15 dakika' ve araç havalanmaya başladı.  

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top