Bölüm 3.2

Elizabeth koşarak odadan çıktı ve hızlıca aşağı indi; salona geçip telefonunu aldı. Tekrar babasının odasına çıktı. Telefonunu bilgisayara bağladı ve tekrar odadan çıkıp kendi odasına geçti. O kadar çok koşmuştu ki, odaya girerken durup nefeslenmek zorunda kalmıştı. Odasına girip kendi bilgisayarını açtı. "Cutie, telefonumu bağladığım bilgisayar fiziksel bir anahtarla şifrelenmiş, kırabilir misin?" diye sordu Cutie'ye.

Cutie, "Bu hırsız..." derken Elizabeth Cutie'nin sözünü kesti.

"Boş ver, sen dediğimi yap. İçinde ne var, merak ediyorum."

Cutie birkaç saniye sessiz kaldıktan sonra "Uzun sürebilir veya tamamen imkânsız olabilir. Anahtarı aramayı dene," dedi.

"Tabii ya!" dedi Elizabeth parmağını şıklatarak. Doğru düşünemiyordu; neyse ki bu durumlar için bir YZ'sı vardı.

Babasının odasına geçti tekrar. Yatağın altına baktı ancak bir şey bulamadı. Babasının her şeyi unuttuğunu biliyordu. Anahtarlar, tablet, gözlük... En azından nerede olduğunu bir yere yazmış olmalıydı. Çalışma masasının çekmecelerini fark etti. En üst çekme boştu. Bir saniye bile kaybetmeden ortadaki çekmeceyi açtı Elizabeth. Bir kutu vardı orada; üzerinde, 'Anahtarlar' yazıyordu. Kutu bir miktar tozluydu. "İşte budum, hah yaşlı adam!" dedi sevinçle. Kutuyu masanın üstüne koyup açtı. Kocaman bir örümcek, gözlerini Elizabeth'e dikmiş; ona bakıyordu. Örümcek birtakım sesler çıkardı. Ani bir hareketle masanın üstüne sıçradı. Elizabeth bir çığlık attı ve geri geri adım atarak yatağın üstüne çıktı. Korkudan titrerken "Biyolojiden bu yüzden nefret ediyorum," diye bağırdı.

  Örümcek hiçbir şey yapmıyor, sadece Elizabeth'e bakıyordu. Elizabeth yatağının arkasında bir sopa buldu; hemen o sopayı eline aldı. Örümcek Elizabeth'e doğru adım attı. Elizabeth ise küçük bir çığlık atıp sopayı salladı. Örümcek durdu; önce bilgisayara döndü, sonra ön ayaklarından birini kaldırdı. Sanki Elizabeth'e bir şey anlatmaya çalışıyordu. Elizabeth elindeki sopayı indirdi ancak elinden bırakmadı. Örümceğe doğru birkaç adım attı. Örümceğin bir ses daha çıkarması ile Elizabeth hemen sopayı tekrar kaldırdı. Bu arada temizlik robotu içeri girmişti. Örümceği gördü, taradı ve "Evcil hayvan," dedi. Elizabeth şaşırdı, "Ne zamandır evde örümcek besliyoruz?" diye sordu. Sonra yataktan indi. Örümcek sakindi; tekrar bir ayağı ile bilgisayarı işaret etti. Daha sonra bilgisayarı tıpkı gösterdiği gibi o garip iki kabloyu gösterdi. Sonra arkasını dönerek sırtını kaldırıp durdu. Elizabeth yavaşça gösterdiği iki garip kabloya uzandı. İçinde, örümcek onu her an ısıracakmış gibi bir his vardı; bu nedenle çok temkinli hareket ediyordu. Elizabeth, kablolara uzandığı sırada örümceğin sırtında bir delik fark etti. Kabloların ucuna baktı, uçlar eşleşiyordu. Elizabeth şaşkındı. Kablolardan birini yavaşça örümceğe yaklaştırdı. Kablo örümceğin sırtına tam oturmuştu. Örümceğe yandan bir göz attı. Hiç hareket etmiyordu. Bu sırada bilgisayar ekranı açıldı:

Avicularia avicularia anahtarı onaylandı. Kullanıcı: Thomas Williams

Ve bilgisayar oturumu açıldı. Elizabeth ile örümcek göz göze geldiler tekrar. "Benden uzak durabilir misin lütfen?" diye sordu örümceğe. Örümcek bu soruyu duyunca birkaç adım yana çekildi. Bilgisayar ekranının sağ üstünde bir yazı gördü: NAN bağlantısı yok, lütfen NAN alıcısını kontrol edin. Elizabeth bu sefer, içinden fare çıkmayacağını umarak en alt çekmeceyi açtı. Çekmecede kare şeklinde bir elektronik cihaz vardı. Cihazı çıkarıp örümceğe gösterdi. "Sence NAN dediği cihaz bu mu?" Örümcek bu sefer diğer kabloyu gösterdi. Elizabeth diğer kabloyu takar takmaz örümcek tuhaf bir ses daha çıkararak hafifçe titredi. Cihazda da bazı ışıklar yanıp sönmeye başlamıştı.

Bağlantı kurulamadı. Lütfen NAN alıcınızı kontrol edin.

"Herhâlde bozuk," dedi Elizabeth. Bir ipucu aramak için bilgisayarı kurcalamaya başladı.

Elizabeth bilgisayardaki dosyaları gözden geçiriyordu. Makaleler, fotoğraflar, e-postalar... Hiçbirinden bir şey anlamıyordu. Sonradan Aile adlı bir dosya buldu. İçinde bazı fotoğraflar vardı. Kendisinin bebeklik fotoğrafları, annesine ait bazı videolar ve fotoğraflar... Dişe dokunur bir şey yoktu. Tam kapatacakken bir dosya buldu. İsmi Ölüm Notu idi. Dosyayı açtı ve bir mektupla karşılaştı. Mektup kendisine yazılmıştı.

Sevgili kızım Elizabeth,

Eğer bunu okuyorsan yüksek ihtimalle başıma bir olay gelmiştir. Eğer öyle olduysa hiç üzülmene gerek yok. Ben riskleri biliyordum; böyle bir sonun geleceğinin de farkındaydım. Ancak merakım ve projenin istismar edilebileceği yönündeki kaygım nedeniyle adadan ayrılamadım. Biliyorum, bilgisayar bilimi senin tek tutkun ancak sentetik biyoloji insanlık için çok büyük bir önem teşkil ediyor. Bu proje, adada kalmamım en önemli sebebi. Neurosist, insanlığın tüm silikon temelli makinelerle ilişkisini güçlendirecek ve insanlığın bilişsel potansiyeli katbekat arttıracak. Burada senin yapay zekâ ve makine öğrenmesi hakkında bilgilerin yararlı olacak. Lütfen sentetik biyolojinin bize verdiği bu nimeti hafife alma.

Başka bir problem daha var. Neurosist projesi, askerî ve ticari olacak ciddi bir potansiyel gösteriyor. Bu, bilgisayarların şimdilik yetişemediği bir potansiyel. Bu sebeple proje yanlış ellerde çok ciddi felaketlere yol açabilir. Sen bunların olmasını da engellemek zorundasın yoksa bir yarınınız olmayabilir. Eğer kalan dostlarımız varsa onlarla iletişime geç. Çoğu, bu projede yer aldılar. Bu süreç içerisinde yeni insanlar yoluna çıkabilir; bunlardan bazıları sana yardımcı olacak bazıları ise engel. Karşına çıkacak kişilere asla güvenme; buna, uzun süredir tanıdıkların da dâhil. Ve hepsinden önemlisi lütfen kendine dikkat et. Seni her şeyden daha çok seviyorum.

Baban Thomas Williams

Elizabeth bir yandan yazılanları anlamaya, bir yandan da ağlamamaya çalışıyordu. Ellerini bilgisayar klavyesinin önünde birleştirdi; çenesini de ellerine yaslamıştı. Tekrar tekrar mektubu okuyor, bir yandan da düşünüyordu. Neurosist neydi? Daha önce hiç bahsetmemişti. Nasıl bir projeydi? Bilgisayarları nasıl geçiyordu? Kimlerle temasa geçmeliydi? Saldırıdan kimin hayatta kalıp kimin kalmadığını bilmiyordu.

"İlginç," dedi Cutie beklenmedik bir anda.

"Neymiş ilginç olan?"

"Bilgisayardaki verileri okuyabiliyorum," Elizabeth bu sırada telefonunun hâlâ bağlı olduğunu fark etti. "Ancak bilgisayarın kayıtlarına göre veri daha önce hiç bilinmeyen bir protokol kullanılarak veri aktarılmış."

"Ayrı bir internet ağları var; galiba bu cihaz onu sağlıyor."

"Mantıklı," diye yanıtladı Cutie.

"Madem öyle," dedi Elizabeth, "mantıklı bir açıklama yapma sırası sende. Bir örümceği nasıl fiziksel bir anahtar olarak kullanabiliyoruz?"

"Bilmiyorum," dedi Cutie.

Telefon ekranı kırmızı yanıp söndü.

"Babam haklı galiba. Sen benden daha zeki değilsin," dedi Elizabeth. Bu cevap Elizabeth'in kalbini kırmıştı. iye sordu. Örümcek ona döndü ancak hiçbir uzvunu oynatmadı. "Tamam, sen de benim kadar biliyorsun," dedi Elizabeth. Sonra devam etti, "Dinle bak, şimdi ben kabloyu çıkaracağım sonra sen yavaşça kutunun içine gireceksin tamam mı?" Örümcek kafasını kaldırdı. Elizabeth kabloyu çıkardı, örümcek dediği gibi kutunun içine girdi. "Ne yiyor bu acaba?" deyip masanın çekmecelerini karıştırdı. Masanın yanında bir kavanozun içerisindeki yemi fark etti.Elizabeth kavanozu aldı  ve örümceğe bir tutam yem attı . Yem cıvıktı, iğrenerek eline bakıp "Iyyy!" dedikten sonra "Bugünlük bu kadar macera yeter," diyerek odadan ayrıldı.

Elizabeth kendi odasına döndü. Önce kıyafetlerini değiştirecek, sonra da karakola gidecekti. Belki bu şekilde babası ile ilgili bilgi edinebilecekti. Üstünü çıkardı; bu sırada Cutie'ye, "Telefon sinyalinde bir değişiklik var mı?" diye sordu.

"Kuramaçau Bölge 2 Karakolu."

"Demek ki telefonu bulmuşlar."

"Bay Williams da orada olabilir mi?"

"Hayır, öyle olsa arardı."

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top