Bölüm 3.1

  Kalabalık, polislerin eşliğinde çıkışlara yönlendiriliyor; kimse ne olduğunu bilmiyordu. Elizabeth, babası ve diğer akademisyenlerden ayrı kalmıştı. Zaten o kalabalıkta kimse birbirini bulamazdı. Dışarısı daha da karışıktı. Polis kim olduğu belirsiz bir grupla alanda dağınık bir şekilde çatışıyorlardı. İnsanlar polisi dinlemiyor, düzensizce kaçışıyorlardı. Çapraz ateşte vurulanlar vardı. Elizabeth akıllıca davranıp bir polis grubunun arkasına doğru yöneldi, vurulmamak için de duvara yakın hareket ediyordu. Bir yandaki küçük binaya koştu. Bu binanın giriş kapısında bir robot ve iki polis, grubu püskürtmeye çalışıyordu. Elizabeth, polislerin vurulduğunu görünce korku içinde binaya girdi.

Dışarıdan çatışma sesleri gelmeye devam ediyordu. Koridorun sonuna doğru sessiz adımlarla yürüdü. Koridor sağa doğru devam ediyordu ve sağ tarafta, köşede kapısı açık, küçük bir ofis vardı. Adımlarına dikkat eden Elizabeth köşeden hafifçe kafasını çıkardı ve bir göz attı. Kendisine eli silahlı bir adamın yaklaştığını gören hemen geri hamle yaptı. Bir endişe sardı Elizabeth'i. Adam çok yakındı, eğer geri dönüp koşmaya başlarsa vurulabilirdi. Köşedeki ofisi fark eden Elizabeth, hemen içeri girdi. Karşında bir pencere, yanında birkaç kitabın bulunduğu bir kitaplık; önünde bir masa ve üzerinde bir bilgisayar... Telefonunun çıkarıp Cutie'ye, 'Hovercraft, şimdi! ' yazıp masanın altına saklandı. Masanın altında beklemeye başladı.

Korktuğu başına gelmişti. O adam ofisin kapısını açtı, kapıda beklemeye başladı. Eli hafifçe sallanıyor, arada kapının eşiğine çarpıyordu. Sarhoş gibi birkaç adım attıktan sonra durdu, kafasını silahının namlusu ile kafasını kaşırken biraz güldü. Daha sonra bir adım daha attı. Artık masanın önündeydi ve adamın Elizabeth'i görmesi an meselesiydi. Tam o sırada kapının eşiğinden bir silah sesi daha duydu Elizabeth. Adam masanın üzerine düştü. Kafası ve beraberindeki eli, masanın Elizabeth'in olduğu tarafına sarkıyordu. Elizabeth şoke olmuştu. Çığlık atmamak için ağzını kapattı ve masanın altında hiç hareket etmeden beklemeye devam etti.

İçeriye güneş gözlüklü, kısa saçlı; üzerinde tişört, altında kot pantolon olan bir adam girdi. Baştan aşağıya siyahlar içindeydi; saçları bile. Odaya girdi ve gözlüklerinin tabii ki o da siyahtı; altından masadaki adama baktı. Hiçbir şey olmamış gibi ıslık çalmaya başladı ve elindeki pompalı tüfeğini omzuna attı. Elizabeth kafasını dışarı hiç çıkaramamıştı, olanları göremiyordu. Adam yan tarafta bulunan kitaplara baktı ve birini hafifçe çekti. Daha sonra ofisten dışarı çıkıp Elizabeth'in geldiği tarafa doğru döndü.

Elizabeth ayak seslerinin bitmesini bekledikten sonra masanın altından çıktı. İçeriye bir göz gezdirdi, kitaplıkta bulunan bir kitap daha önde duruyordu. Kitabı eline aldı. Kitabın adı ilginçti: Gri zonda yazmak: Asa kullanmakla havada asılı kalan lazer kılıcı arasındaki fark nedir? Elizabeth kitabı yerine koydu. Ofisten dikkatlice çıktı ve köşeyi dönüp koşmaya başladı. Koridorun sonu dışarıya açılıyordu. İçeriden, üniversite kampüsünün arka kapısı görülüyordu. Arka kapıya yönelirken olayları anlamaya çalışıyordu. Acaba fark edilmiş miydi? Yoksa olay sadece bir tesadüf müydü? Üniversiteye kim ve neden saldırmıştı? Ve en önemli sorular... Babasının durumu neydi? O da ölmüş olabilir miydi? Elizabeth arka kapıdan dışarı çıktı. Tam o sırada bir mesaj daha geldi telefonuna: Seni görüyorum. Hovercraft iniş yaptı, o da hemen bindi. "Eve!" dedi telaş içinde. Araç hızla havalandı. Elizabeth bu sefer Cutie'yi aradı.

"Babamın nerde olduğunu biliyor musun?" diye sordu Elizabeth.

"Hayır." diye cevap verdi Cutie. İnsansı bir ses tonu oluşturmuştu ancak Elizabeth'in bunu fark edecek vakti yoktu.

"Telefon sinyali?"

"Üniversite kampüsünün spor salonuna yakın bir yerde."

"Umarım düşürmüştür."

"Umarım."

Elizabeth eve geldiğinde araçtan kendini dışarı attı. Hava iyice kararmıştı. Eve girdi, boş eve öylece baktı. Daha sonra kanepeye oturup televizyonu açtı. "Yerel haber," dedi televizyona. Kuramaçau Devlet resmî haber kanalı açıldı. Olay hemen yansımıştı bültene:

Üniversiteye saldırı: Başkan Carbajal dâhil birçok ölü veya kayıp

Haber spikeri konuşmaya başladı:

Bugün öğle saatlerinde akademik yılın açılış töreni sırasında Kuramaçau Üniversitesi'ne bilinemeyen bir grup tarafından saldırı düzenlendi. Elli beşi polis, toplam yüz yirmi kişinin öldüğü, altmış beş kişinin kaybolduğu bu saldırıda ölenler arasında Başkan Hugo Carbajal da bulunuyor. Polis raporuna göre bu saldırganların bazıları 'Yeni Düzen!' diye bağırıyorlar.

Elizabeth başka bir kanal açtı:

Yeni Düzen kim? Başkan Carbajal neden öldürürdü?

"Kapat." Televizyon kapandı. Elizabeth dizlerini karnına çekti. Bu sırada temizlik robotu yanına yaklaştı. "Şimdi ne yapacaksın?" Konuşan Cutie idi.

"Bilmiyorum," Kanepeye uzanmıştı Elizabeth. "Yarın polise gideceğim, belki onların babam hakkında bilgileri vardır. En azından..." Bu cümleyi tamamlamak istemiyordu. Gözlerini kapattı ve uyumaya başladı. Cutie ışıkları söndürdü. "Üzgünüm Eliz," dedi.

Elizabeth bütün gece boyunca hiç hareket etmeden tavana baktı. Uyuyamamıştı. Gün ışığının yününe vurmasıyla rahatsız olmuş ve doğrulmuştu kanepeden. Kalkıp yüzünü ovuşturdu. Arkasını döndüğünde mutfak robotunun çalıştığını gördü. Elizabeth karamsar düşünceler içinde, sessizce onu seyretti. Evin bu sessizliğine alışamamıştı. Alışması gerektiğini düşünüyordu ancak sonuçta hâlâ bir haber yoktu; artık en kötüsüne alışması gerekiyordu. İçini bir kasvet sarmıştı. Ağlayacak gibiydi ama ağlamadı. Merdivenlerin karşısındaki küçük banyoya gitti. Hemen yanında bulunan musluğu açıp yüzünü yıkadı ve aynaya baktı. Saçları dağınık, gözlerin altı uykusuzluğun etkisiyle morarmıştı. Musluğu kapadı, yüzünü yanındaki havluya sildi ve kendini dışarı attı.

Hiçbir şey yapacak gücü yoktu. Mutfaktaki robota "Salona getir," dedikten sonra tekrar salona yöneldi. Üzerinde uyuyakaldığı kanepeye oturdu. Kanepenin yanında bulunan zigon sehpalardan en küçük olanını diğer yanına alarak Dün gece kapadığı haber kanalı açıldı:

Üniversite saldırısının arkasındaki güç: Yeni düzen

Bir kadın gazetecinin KPT (Kuramaçau Polis Teşkilatı) şeflerinden biri ile yaptığı bir röportaj yayınlanıyordu. Röportaj akşam saatlerinde ve açık havada yapılmıştı. Anlaşılan olayın ertesi bir zamanda çekilmişti.

-KPT Bölge 2 şefi Lucas Armendáriz bizimle. Bay Armendáriz acaba bugün öğlen yaşananları anlatır mısınız?

-Söyleşi için teşekkürler Claudia. Bugün amacını öğrenemediğimiz bir grup tarafından Kuramaçau Üniversitesi'ne bir saldırı düzenlendi. Amaçlarının başkana suikast olduğunu düşünüyoruz.

-Ancak birçok sivil ölü veya kayıp doğru mu?

-Doğru. Şu ana kadar yüz kırk ölü tespit edildi. Kayıp sayısı net olarak bilinmiyor ancak tahminen kırk kişinin de nerede olduğunu, öldürülüp öldürülmediğini bilmiyoruz.

-Saldırıyı yapan kişilerin Yeni Düzen adlı bir grup olduğu söyleniyor doğru mu?

-Bu grup hakkında ne bizim ne de dünyadaki diğer istihbarat teşkilatlarının bir bilgisi var. Kimse ne ile karşı karşıya olduğumuzu bilmiyor. Bu adı sadece saldırganlarının bağırışlarından biliyoruz.

-Daha önce başkana saldırılar olmuştu. Sizce bağlantılı mı?

-Mümkün ile bağlantısını araştırıyoruz.

-Peki, Başkan Carbajal'ın durumu nedir?

-Başkan olay yerinde hayatını kaybetti. Sağlık ekipleri yapılacak bir şey olmadığını söylediler.

-Akademisyen ve öğrenciler?

-Çoğu ölü veya kayıp. Yakınlarının en yakın polis merkezine müracaat etmelerini istiyoruz.

- Saldırganlardan tutuklanan var mı?

-Evet ancak hiçbiri bir şey söylemiyor. Birçok psikiyatri uzmanına göre hepsi akıl hastası. Nörologlar beyinlerinin daha büyük olduğunu söylüyorlar ancak nedenini anlayamadılar.

- Herhangi bir kimlik bilgisi?

-Bazılarının yüz eşleşmesi ile kimliğini bulabildik ayrıca diğer ülkelerden aldığımız kimlik bilgilerinde ilginç bir özellik yakaladık. Hepsinin yaşayan bir akrabası yok veya son 10 yıl içerisinde hiç ziyaret edilmemiş.

-Teşekkürler Bay Armendáriz.

Elizabeth televizyonu kapattı ve büyük bir sinirle kumandayı duvara fırlattı. Artık sinirlerine hâkim olamıyordu. Dizlerini karnına çekti ve ağlamaya başladı. Kafası birçok soru ile meşgul olan bu genç kızın şimdi üzerine düşündüğü tek bir soru vardı: 'Neden ben?'

Robot o sırada kahvaltıyı getirmişti. Yavaş yavaş yemeye başladı. Bir taraftan yiyor bir taraftan da gözyaşlarını siliyordu. Aklında bir fikir beliriverdi aniden. Kahvaltısını yarım bıraktı ve ayağa kalkıp üst kata çıktı. Hemen babasının odasına girdi. Odası, kendininki gibi küçüktü; içinde bir çalışma masası, bir yatak ve bir gardırop vardı. Masanın yanına gitti ve önündeki sandalyeye oturdu. Önünde bir bilgisayarın yanında bir mikroskop ve her . Önce tablete baktı bir mesaj açıktı:

Drosop reposuna bağlanamıyoruz, sorun yazılımsal değil. Synteron devre tasarımlarını bize gönder.

Makino Riko, Caenorh

Tableti karıştırdı ancak makalelerden başka bir şey bulamadı. Bilgisayara döndü. Bilgisayarın yanında, bir ucu bilgisayara bağlı iki kablo duruyordu. Kabloların diğer ucu tuhaftı; Elizabeth daha önce hiç böyle bir şey görmemişti. "Herhâlde biyolojik bir ölçü aleti için," dedi kendi kendine. Klavyeye dokundu. Bilgisayar açıktı. Karşısındaki ekranda:

'Oturum açmak için güvenlik anahtarı gerekiyor' yazıyordu.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top