Bölüm 2.1
Elizabeth ve Cutie beraber dört saat boyunca nöral ağ ile uğraştılar. Daha sonra D&D R Teknik Departmanı'ndan bir mesaj geldi. "Teşekkürler Bayan Williams bundan sonrasının biz hallederiz." Elizabeth rahatladı ancak iyice tükenmişti, akşama kadar biraz da olsun uyumak istiyordu artık. Tekrar bir komut girdi ve bilgisayar başından kalktı. Bilgisayarının yakına bıraktığı telefonu sessize aldı, tekrar yatağa dönüp kendini yatağa attı. Bu sefer yatak biraz yaylandı. Buna aldırmadı. Bir bacağı dışarıda, yüzüstü yatağa düştüğü şekilde uyumaya başladı.
Akşama doğru tekrar uyanmıştı. Sırtüstü döndü, ayaklarını toplayıp yatağın ucunda bulunan yüksekçe bir kutunun üzerine uzattı. Bir süre ayak parmaklarını oynatıp onları izledi. Karşısında bulunan aynadan, yansıması tam olarak görünüyordu. Uzun boylu, mavi gözlü, kızıl saçlı, uzun ve güzel bir genç kadın... Yatar durumda masanın üzerindeki telefonuna uzandı, telefonu ile oynamaya başladı. Babasını beklerken birkaç videoya baktı, bir şeyler okudu. Sonra sıkılıp yataktan kalktı; alt kata, salona geçti. Ev uzun zamandır bu kadar sessiz olmamıştı. Her zaman çalışan bir şeyler olurdu. Ancak bu sefer robotlar işlerini bitirmişlerdi ve evde kendinden başka kimse yoktu. Eve tam bir sessizlik hâkimdi. Salona girdi, önce kapıya yakın olan köşede duran piyanoya baktı. Sonra televizyonu açtı. Sessizliği bozmuştu. Kuramaçau yerel haber kanalını açtı, öylece boş boş bakmaya başladı.
Thomas eve geldiğinde Elizabeth Thomas'ın önünde duran kanepeye oturmuş televizyon izliyordu. Kızına yaklaştı.
"Nasılsın? Uyuyabildin mi?" diye sordu Thomas.
"D&D R yine rahat bırakmadı. Yine de yorgun hissetmiyorum kendimi."
"Hazırlan o zaman, Prof. Fay'i bekletmeyelim."
"Tamam babacığım." dedi Elizabeth ve odasına yönelmeden önce babasının yanağına bir buse kondurdu.
Elizabeth odasına gidip üstünü değiştirdi ve hızla odasından çıktı. Günlük bir kıyafetlerinden birini giymişti. Evden çıkmadan önce hafifçe söylenmesine rağmen meraklıydı. Sonunda bilgisayar bilimlerinden anlayan biri Kuramaçau'ya gelmişti; konuşabileceği biri... Etrafındaki kişiler ya hiçbir şeyden anlamayan yerel halktı ya da babasının biyologları idi. Elizabeth'e göre "sıkıcı konularla" ilgilenen adamlar.
Evden beraber çıktılar ve hovercraftlarına yöneldiler.Hovercrafta bindiler. SchewTech'in son ürüne yapay zekâ (YZ) destekli bu araç, kendi kendini kullanan türlerdendi. Elizabeth, dört kişilik aracın sağ tarafında; Thomas ise sol tarafındaydı. Thomas araca adresi söyledi, araçtan "Rota tespit edildi" şeklinde bir ses geldi. Önündeki ekranda, harita üzerinde bir rota gösteriliyordu. Araç, trafiğin en az yoğun olduğu rotanın yerden elli metre yükseklikte olduğunu hesapladı ve yerden yükselip harekete başladı.
Tahmini varış süresi=6 dakika.
Ekran üzerinde bulunan yazıya baktı Elizabeth. Düşüncelere dalmıştı yeniden. Kuramaçau, ilginç bir adaydı onun gözünde. Son on yılın en ilginç atılımlarını yapan bir ada devletiydi. Adanın başkanı İngiltere'de doktora yapmış bir siyasetçiydi. Başkan seçilir seçilmez adaya bir üniversite kurmuş, dünyanın en önde gelen bilim adamlarını adaya davet etmişti. Babası da sentetik biyomateryal konusunda çalışan biri olduğu için o da davet edilenlerin arasındaydı. Başkanın tek derdi, bu üniversiteydi. Her fırsatta yerel kanala çıkar, üniversiteyi öve öve bitiremezdi. Ancak ada halkının eğitim alt yapısı yetersizdi; orada anlatılan hiçbir şeyi anlamıyorlardı. Akademisyenler de sadece ders anlatıyormuş gibi yapıyorlardı. Başkan bunu anlamayacak kadar aptal bir adam değildi. Elizabeth bu durumu anlamakta zorlanıyordu. 'Aman, politika işte. Zaten adanın yerel halktan olan en akıllı yöneticisi başta. (Nasıl olduysa artık!) Bu kadar da olsun canım,' diye geçirdi kendi içinden.
Hovercraft hareket ederken Elizabeth bir elleri yanaklarında, altındaki adayı seyrediyordu. Bir an içini bir merak sardı. Babasına dönüp "Sabah okuduğun makale neydi, bayağı meraklıydın?" diye sordu.
"Sentetik biyolojik materyalle bilgisayar oluşturmak ile ilgili," diye cevap verdi Thomas.
Elizabeth sentetik biyolojinin yapay zekâ oluşturması fikrinden hazzetmiyordu, bunu tatlı bir gülümseme ile kapatmaya çalışsa da başaramadı.
"Fotonik nöromorfik bilgisayarları geçebilecek mi?"
"Sonuçlar oldukça yakın, potansiyel gösteriyor, tatlım."
"Hah! Mümkün değil, boşuna uğraşıyorsunuz. Geleceğimiz, silikon temelli. Biyoloji buna asla yetişemeyecek," dedi Elizabeth. Yüzünde kendinden emin bir ifade vardı.
"Sentetik biyolojinin hâlâ söyleyecekleri var Elizabeth."
"Sence de sentetik biyoloji(!) fazla konuşmadı mı? Onun yerine bilincimizi, silikon makinelere aktarmaya çalışsanız nasıl olur?"
"Böylece, sen de Cutie' ye ve kendine D&D R'dan iki robot sipariş eder, bilinçlerini aktarırsın sonra da beraber takılırsınız."
"Ne güzel olur ama!" dedi Elizabeth derin bir iç çekerek. Hayali bile oldukça güzeldi.
Hovercraft ekranında 'Hedefe varıldı' yazısını fark etti Thomas. Araç kendine park edecek bir yer buldu; yere yaklaştı, iniş takımlarını açtı ve yere yavaşça iniş yaptı. Beraber araçtan inerken "Profesör Clarie Fay adaya yeni gelen bilgisayar bilimi uzmanı, Fransa'nın en iyilerindendir. Belki adını duymuşsundur," dedi Thomas.
"Evet, tanıdık geliyor," dedi Elizabeth. Adını bir yerden duymuştu.
Eve doğru yöneldiler. Elizabeth, Clarie Fay'i gözünde canlandırmaya başlamıştı bile. Belki yaşlı, saçları ağırmış, iki büklüm bir kadın ya da genç orta yaşlarda biri... Thomas zili çaldı. Kapıyı bir robot açtı. Robot onları "Hoş geldiniz Bay ve Bayan Williams," diyerek karşıladı. Elizabeth kendi temizlik robotuna yaptığı gibi gülümseyip el salladı robota. Thomas daha ciddi bir tavırla "Bayan Fay evde mi?" diye sordu.
"Beni takip edin," dedi robot konuklar içeri girerken. Kapıyı kapattı ve "Buradan," diye devam etti. Antreden solana doğru geçerken Elizabeth etrafına bir göz attı. Ev hiç de bilgisayar bilimi ile uğraşan birinin evi gibi durmuyordu. Duvara asılmış kılıçlar, süs amaçlı şamdanlar...
Salona geldiklerine Clarie onları karşıladı. "Hoş geldiniz Profesör Williams." Daha sonra Elizabeth'e dönüp "Sen Elizabeth olmalısın değil mi?" dedi gülümseyerek. Bir anda iğneleyici lafları olan eğlenceli ve meraklı o kız gitmiş yerine saygın bir hanımefendi gelmişti. Elizabeth bakışları, duruşuyla laflarını seçen tam bir hanımefendi oluvermişti.
"Tanıştığımıza memnun oldum," dedi Elizabeth.
"Ben de. Geldiğim süre içinde adını çok duydum. Sen de benim gibi makine öğrenmesine meraklıymışsın."
"Evet efendim. Acaba size bir soru sorabilir miyim?"
"Tabii, lütfen."
"Şamdanlar elektronik kontrollü falan mı?" diye sordu sırıtarak. Eski Elizabeth çıkıvermişti içinden.
Büyük bir kahkahaya attı kadın, "Hayır hayır," dedi Clarie. "Kocamın antika eşyalara merakı var. Gel benimle, sana kendi üzerimde çalıştığım projeyi göstereyim."
O sırada Clarie'nin kocası Paul, salonun diğer kapısından girdi. Eşinin kahkahasını duymuş olsa gerek, ne olduğunu merak eden bir yüz ifadesi vardı. Thomas hemen harekete geçti. Paul'un elini sıkıp kendini tanıttı, sonra Elizabeth'i gösterip "Bu da kızım Elizabeth," dedi.
Elizabeth, Paul'u selamlamak için hafifçe eğildi ve Clarie'ye döndü. "Anladım sıkıldın," dedi Clarie, sonra Paul'a dönüp "Biz bodruma iniyoruz, bu küçük meraklı hanımefendiyle birlikte fotonik bilgisayarı biraz kurcalayacağız," dedi ve Elizabeth'e göstermeden kocasına bir göz kırptı.
Paul, "İyi eğlenceler," deyip anladığına dair işaret gönderdi Clarie'ye.
Antreden geçerken Elizabeth birkaç kişinin daha eve geldiğini görmüştü. Çoğu, üniversite akademisyeni veya onların yakınları idi. Biri dikkat çekiyordu içlerinde; karizmatik bir adamdı, yerel halktan birisi gibiydi ancak kapıdan çok uzakta olduğu için yüzünü iyi seçememişti. Bodrum katına inen merdivenlerin başında Clarie,"Burada benden önce bilgisayar bilimci var mıydı Elizabeth?" dedi. Beraber merdivenleri inmeye başladılar.
"Evet, birinin olduğunu babam söylüyordu ama şahsen hiç karşılaşmadık."
"Adını biliyor musun?"
"Profesör Samuel Sackville."
"Asker kökenlidir, biyomühendislikte bir numaradır. Hiç derslerine girdin mi peki?"
Elizabeth canı biraz sıkkın hâlde, "Ben Kuramaçau Üniversitesi'nde hiçbir derse girmedim. Yani yerel halkın anlaşılması..."
"Anladım anladım," diye araya girdi Clarie. "Bizim sadeleştirdiğimiz dersler sana yetmiyor. En azından ders kataloğunu takip et."
"Evet," Elizabeth. Yüzünde yıllar sonra kendini anlayan birini bulduğunun sevinci vardı.
Bodrum katında cam veya pencere yoktu sadece bilgisayar için bir havalandırma bulunuyordu. Odanın yarısını kaplayan fotonik bilgisayar dışında başka bir şey yoktu. Clarie, "Biliyor musun Elizabeth, bilgisayarın dışındaki donanımların kablosuzlaşacağını herkes söylüyordu ancak bilgisayar devrelerinde ışık kullanmak," Derin bir nefes alıp "İşte gerçek devrim bu." diye bitirdi. Onaylama anlamında başını salladı Elizabeth. Claire devam etti.
"D&D R şu anda daha küçük mobil çipler üzerinde çalışıyor. Tamamlandığında insan benzeri robot hayali gerçek olacak. Bizim gibi düşünen robotlar..."
Elizabeth gülümseyerek "Yukardaki sinaps kullananlara anlatsana," dedi.
Claire yine koca bir kahkaha attı. "Çok komik birisin."
Elizabeth terminalin başına geçti, fotonik bilgisayarın kodunu incelemeye başladı.
Bu sırada Claire, "Senin de kendi tasarladığını bir YZ varmış," dedi.
"Cutie!" dedi Elizabeth. Adını söylemek bile heyecanlandırıyordu onu.
"İsim de mi verdin?" diye sordu Fay. Oldukça şaşkındı; daha önce bilgisyar bilimlerine, yaptığı kişizel YZ'ya isim verecek kadar bağlı birini görmemişti.
"Evet, oldukça paralelize bir nöral ağı var. Birçok konuyu öğrendi. Şu anda bana diğer nöral ağ oluşturmada destek veriyor. Amacım, bir yapay bilinç oluşturmak. Önümüzdeki günlerde konuşmasını da sağlayacağım."
"Güzel, önünde görmüş olduğun YZ aynı amaçla tasarlandı."
"Anladım." dedi Elizabeth. Clarie'nin yaptığından oldukça etkilenmişti. Telefonunu çıkardı, kendi tasarımı için notlar aldı.
Clarie Elizabeth'e dönüp "Hadi, yukarı çıkalım artık," dedi. Clarie merdivene doğru yöneldi; Elizabeth de onu takip etti. Hiç konuşmadan yukarı çıktılar. Antreye geldiklerinde ışıklar sönmüştü; ev, Ay ışığı ile aydınlanıyordu, sanki evde ikisinden başka kimse yok gibiydi. Clarie Elizabeth'in bileğinden yakalayıp onu salona götürdü. Salona geldiklerinde Clarie ışığı yaktı. Herkes bir yerlerden fırlayıp hep beraber bağırmaya başladılar:
"SÜRPRİZZZ!"
Thomas, Elizabeth'e yaklaşarak "İyi ki doğdun prenses," dedi.
Günlerdir tüm gece çalıştığından zaman algısı zayıflamış, günleri ve saatleri takip edemez olmuştu. Doğum gününü bile unutmuştu; gerçi pek fazla ilgilenmezdi özel günlerle. Sadece Cutie ilgilendiriyordu onu çünkü adada yapılacak fazla bir şey yoktu. Elizabeth salonun bir köşesinde duruyordu, yanında babası vardı. Başını hafifçe yana eğmiş, samimi bir gülümseme ile kendisini tebrik edenlerin elini sıkıyordu birer birer. Önce Paul geldi sonra diğerleri. Doğum günü partisi iki saat sürmüş, dişe dokunur pek bir şey olmamıştı. En son Clarie yaklaştı yanına. "Mutlu yıllar," dedi. Yüzünde samimi bir gülümseme vardı.
"Teşekkür ederim efendim." Hanımefendi kişiliği bu kez on saniyeden fazla sürmüştü.
"Kaç yaşına girdin bakalım?"
"Otuz," diye cevap verdi Elizabeth. Tam Clarie konuşacakken araya girdi. "Özür dilerim efendim ancak saat geç oldu ve ben oldukça yorgunum. Müsaadenizi istesem..."
Fay, "Anlaşılan biri 'Cutie'yi özlemiş." diye cevapladı. Üçü selamlaştılar. Elizabeth her şey için tekrar teşekkür etti, daha sonra Thomas'la birlikte evden ayrıldılar.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top