yılanların dili olsa da konuşsa

Kızlarla ayrılıp eve geldiğimizde hâlâ anlamsız bir şekilde fotoğrafıma gelen o üç yoruma bakıyordum. Kerem ve anonimin yaptığı yorumlardan öte Bartu'nunki beni rahatsız etmişti ve bunun en büyük sebebi de Merve'yle sevgili olmasıydı. Ne bekliyordun, diyordu içimdeki ses. Zaten Bartu'nun nasıl biri olduğunu biliyordum ama beni bu kadar rahatsız eden noktalardan bir diğeri de onu bu kadar iyi tanıyor olmamdı. Yanlış geliyordu.

Şakaklarımı ovup yatağa bıraktım kendimi huzursuzca. Tüm aksilikler niye üst üste geliyordu ki? Yoksa ben mi her şeyi fazla kafama takıyordum?

Sağ tarafıma dönüp yine telefonu elime aldığımda oylekolayasikolmam'dan bir mesaj geldiğini gördüm.

oylekolayasikolmam: keşfedilmeye başlandın

oylekolayasikolmam: bu kadar rahatsız olacağımı düşünmezdim ama oldum

İstemsizce gülmüştüm, hemen bir cevap yazdım:

hiitsmebeg: Kıskandın yani?

oylekolayasikolmam: tam olarak öyle mi bilmiyorum ama rahatsız oldum

oylekolayasikolmam: bartunun bu kadar çabuk hamle yapmasını beklemezdim

oylekolayasikolmam: bartu beni rahatsız ediyor

hiitsmebeg: Bana bir şarkı atsana?

Mesajı bir süre görüldüde bıraktı ve birkaç dakika içinde Youtube linki yolladı. Nasıl beceriyorsa önizlemesini kapatıyordu ve linki kolay kolay açamıyordum. Şarkıyı açtığımda yüzümü bir gülümseme kaplamıştı. Yedinci Ev'in Sevsene Beni şarkısıydı bu. Sırtüstü uzanıp telefonu elimde tutmaya devam ederek gözlerimi kapadım ve şarkıyı dinledim keyifli keyifli. İsmini koymak istemediğim bir huzuru hissediyordum içimde. Bir anonimden hoşlanmak aptallık olur muydu? Peki ben aptal olmaya hazır mıydım?

İlk kez mantıklı bir şeyleri düşünüp sorgularken uykunun güvenli kollarına bırakmıştım kendimi.

-o-

Sabah yine geç kalarak uyanmıştım. Telefonumun şarjı bitmiş, alarmım çalmamış, annem beni uyandırmaya gelmemişti. Tam olarak bir buçuk saat gecikmiştim. Hızla giyinip evden çıkarken telefonumun yedek bataryasını kendisininkiyle değiştirdim. Açılan telefonuma ardı arkası kesilmeksizin bildirimler geliyordu ama onlara bakacak vaktim yoktu. Hemen motoruma binip kendi hız sınırımı aşarak yola koyuldum.

On beş dakikanın içinde Sanem ablanın evine gelmiştim. Motordan inip kapıya ilerlerken yüzümde gerçekten mahcup bir ifade vardı. Beş on dakikalık gecikmeler sorun olmuyordu ama bir buçuk saat benim için fazlaydı.

Kapıyı çalmadan kapı açıldı, karşımda sinirli bir Sanem abla yoktu. Ben yaşlarda bir genç kız vardı ve çocukların da eğlenen sesi duyuluyordu arkada. "Ah sen bakıcı olmalısın," dedi kız bana biraz tuhaf bakarak. "Sanem abla sen işten çıkardığını söylememi istedi. Bunu da sana bıraktı."

Elime bir zarf tutuşturup iyi günler dileyerek konuşmama izin vermeden kapıyı yüzüme kapadı. Zarfla birlikte öylece kalakalmıştım. Güçlükle yutkunup motorumun yanına geri döndüm ve zarfı açıp içine baktım. Bir miktar para vardı. Sanırım kovulduğum için tazminat gibi bir şey de bırakılmıştı. Kendimi son derece sorumlu ve sorunlu hissederek zarfı çantama koydum ve motoruma bindim. Galiba sahilde soğuk bir kahve içersem daha çabuk toparlayacaktım.

Kulaklarımda çalan hüzünlü şarkılar şanssızlığımı hatırlatıyordu bana. Mutlu uyuduğum bir gecenin sabahında bu kadar mutsuz olmak gerçekten de şanssızlıktı. Ya da beki sevgilisi olan bir çocuğun bana sarı ışık yakmasına izin verdiğim için oluyordu her şey. Çok mu vicdanlı bir düşünceydi bu?

Kesinlikle evet.

Sevdiğim kafelerden birine geldiğimde kaskımı çıkarıp yanıma aldım ve içeri girdim. Kafede Deniz Tekin'in Gelir Miyim şarkısı çalıyordu. Denizi gören masalardan birine yerleşip gelen garsondan hemen buzlu kahve istedim. Arkama yaslanıp deniz kokusunu soluya soluya dinlendirdim zihnimi. Son günlerde hiç de kendimmiş gibi davranmıyordum, bunun acısı çıkıyordu işte.

"Begüm," diye bir haykırış duyduğumda irkilerek sese dönmüştüm.

Sese döndüğümde Bartu'nun bana doğru geldiğini görmüştüm. Oturduğum yerde toparlanıp şaşkınca ona baktım. "Bartu," diye mırıldandım ama aslında burada ne aradığını sormak istiyordum. "Bir sorun yok ya?"

Hiçbir şey demeden sandalyeyi çekip karşıma oturdu. "Ne sorunu olacak ya, seni gördüm içeri girerken. Birini beklemiyorsun dimi?"

Ne yani bu yeni 'enişte kızmasın' yöntemi falan mıydı?

"Yoo," dedim salak salak gülerken. "Ben de yeni gelmiştim."

Benim siparişim geldiğinde o da kendisine buzlu kahve söyledi. Hemen tüm dikkatini bana çevirmişti. "Sen bizim fakültedeydin değil mi," diye sordu kaşları yukarı doğru meyillenirken. Ona göz devirip buzlu kahveyi yüzüne dökmek istediysem de buna para ödeyeceğimi hatırlayınca onun yüzündense benim midemde daha güzel duracağını ışık hızıyla fark etmiştim.

"Aynı sınıftayız," dedim omuz silkerken.

"Aa ben de seni nereden hatırlıyorum diyordum kendime. Meğer aynı sınıftaymışız!"

Zoraki de olsa gülümserken bu çocuğun oylekolayasikolmam olabilecek kadar zeki olmadığını düşünmüştüm birden, zekası gözlerimi yaşartmış ve içime bir soğukluk düşmüştü. Ama kahkahası yine aklımı başımdan almaya yetmişti.


Nasıl olduğunu anlamadan üç saat boyunca hiç susmayıp Bartu'yla sohbet etmiştik. Okuldan, gelecek hayallerimizden, dizi/film ve müzik zevklerimizden, başımıza gelen tuhaflıklardan... ki sonuncusunda en çok konuşan ben olmuştum. Ona İstanbul'da başıma gelen bir anımı anlattığımda az şaşkınlıktan küçük dilini yutacaktı.

"Ne demek jigolo ya?"

Elleri yanaklarının yanında, dehşetle bana bakıyordu ve bu hali Eddvard Munch'ın Çığlık Tablosunu anımsatıyordu. Gülmemek için dudaklarımı ısırdım.

"Ya yalandır tabii. On dokuz yaşında, insanlardan para koparmaya çalışan biriydi. Aklınca bizi dolandıracak ama yer miyiz? Asla!"

"Ee, sonra ne oldu?" Masaya doğru eğilmiş heyecanla beni izliyordu. "İşte Zeynep, ben Melis Kadıköy'den aşağı inerken Zeynep'in liseden arkadaşına rastladık. Zeynep ona seslendi, belki yanımızda cinsiyeti erkek olan birini görünce korkar diye ama ben hiç bu kadar çabuk korkmasını beklemiyordum ya. Zeynep'le arkadaşı birbirine sarılana kadar bizim jigolo topuk. İn midir, cin midir bilmem ama toz oldu resmen."

Yanaklarını tuta tuta gülüyordu Bartu. Benim de anlatırken gülmekten karnıma ağrılar girmişti doğrusu, aynı şeyleri yeniden yaşıyor gibi hissetmiştim.

"Çok farklı bir havan var ya," dedi sanki düşünür gibi mırıldanırken. "Çok kendine hassın."

Yanaklarım ısınırken sessizce gülümseyip gözlerimi eğdim. Konuşmam gerektiğini biliyordum ama sanki tüm yeti ve yeteneklerimi kaybetmiş gibiydim. "Ee," diye mırıldandım saçma salak bir halde. "Teşekkür ederim. Aa, baksana saat de epey ilerlemiş. Ben kalkayım artık. Hadi görüşürüz!"

Hiçbir şey söylemesine izin vermeden sandalyeden fırlayıp kasaya gittim ve hesabı kapayıp aynı hızla çıkışa yürüdüm. Şu an çok saçma davrandığımın bilinceydim ama yanında dursam daha da saçmalayacağımdan hiç şüphem yoktu. Kendime "Ah Begüm,bir de seni seviyorum deseydin çocuğa!" diye söylene söylene motoruma binip kaskımı takmış ve doğrudan eve yol almıştım.


Motordan inip içeri girerken uzun süre boyunca hiç bakmadığım telefona bakmayı akıl edebilmiştim. Anonimden bir mesaj yoktu ama olan mesaj beni onunkinden daha fazla dumura uğratmıştı.

mervevardal: Bartu'yla ne ilgin var?



-

919 kelimelik bir bölümle karşınızdayım.

Yorumlarınız çok güzel ya, okurken çok keyif alıyorum ve daha çok yazmak istiyorum. Bu yüzden bol bol yorum!
Ve bir şey itiraf edeyim, Begüm'ün başına gelen şu "kaza" ve "tuhaflıklar"ın büyük çoğunluğu yaşanmıştır.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top