solucan
Gece boyunca elmaya neden elma, masaya neden masa dediğimizi düşünüp durmuştum. Herhangi bir nesneye verdiğimiz isimler gerçekte ne anlam ifade ediyordu?
Koyun sayarak uyuyabilen biri değildim ama saçma sapan şeyleri düşünürken yorulup uyuyakalma konusunda üstüme yoktu. Bir de gözüme taktığım pandalı uyku bandım bana dünyanın en konforlu uykusunu veriyordu.
Çocukların yanına gittiğimde bu kez tuhaf bir şekilde geç kalmamıştım. Sanem ablayı işe geçirdikten sonra kızlarla boyama yapmış, onlara öğle yemeklerini yedirdikten sonra söz verdiğim gibi parka götürmüştüm. İstediğim tek şey normal çocuklar gibi oyun oynamalarıydı, daha fazlası değil. Ama onlar beni her seferinde çıldırma eşiğine getiriyordu.
Toprak içindeki minik böcekleri, solucanları taşlarla kurdukları zindana hapsedip güneş altında bir güzel haşladılar. Elimi alnıma geçirme isteğimi bastırıp onlara doğru eğildim ve sinirli gözükmemeye çalışarak sordum: "Ne yapıyorsunuz yavrucum? Hayvanlara işkence edilmez. Onların da canı var."
"Of Begüm ablaaa," dedi ikizlerden biri. "Sen de her şeye karışıyorsun."
"Evet, her şeye karışıyorsun!"
Onlara şaşkınca bakıp dayanamayarak zindanlarını bozdum. "Gidip kaydıraktan kaysanıza siz!"
Beni ayıplayarak kalktılar. Hemen toprakta minik bir delik kazıp solucanı taşlardan biriyle o deliğe gönderdim ve taşı hemen atarak doğruldum. Boş banklardan birine geçip kızları izlemeye başladım, tabii önce onları çocuk curcunası içinde bulmam gerekiyordu. Miyop gözlerimi iyice kısıp bakınırken bankın koluna tutundum sıkıca.
Hayır hayır Begüm, el kadar iki çocuğu kaybetmiş olamazsın!
Olabilir miydim?
"AHAHAHA OMZUNA BAK SOLUCAAAN!"
Panikle ayağa fırlayıp içime solucan kaçmış gibi yerimde tepinirken çığlık atmaya başladım. "Biri alsın şunu, biri alsın!"
Benim hayvan fobim vardı!
Sanki tüm etimde solucan geziyormuş gibi hissederken bacaklarım her an bayılacakmışım gibi titremeye, canım bzcaklarımdan çekilmeye başlamıştı. Ağlamak üzereydim korkudan. "İmdat! Biri yardım etsin!"
Yerimde tepinirken birine çarptım, yeniden. Ayaklarım birbirine takılıp popo üstü kuma düşmeme sebep olurken nefesim de sesimle birlikte kesildi. Ellerimi başımı korumak için etrafıma sardım ama bayağı bayağı kuma oturmuştum. Kuyruk sokumumdan yukarı bir acı sıçrayıverdi.
"Aa, sen dünkü kızsın."
Korkuyla kapadığım gözlerim anında açılırken acıyla inledim. Gözlerimin önünde bir el vardı. Tabii onun kalkmam için bir yardım eli olduğunu idrak etmem epey geç oldu. Ayağa kalktıktan sonra omzuma baktım korkuyla ama neyse ki solucan gitmişti.
"Hey? İyiysen elimi alabilir miyim?"
Sesin sahibine döndüğümde donakaldım. Tam olarak donakaldım.
"Begüm'dü değil mi? Ne tuhaf bir kullanıcı adın var," dedi sarışın yarim ensesindeki saçlarını karıştırırken. "Bartu ben. Tanıştığıma memnun oldum."
"Ah... Evet biliyo..." Gözlerimi belertirken dudağımı ısırdım gülerek. "Evet, dün geceden hatırlıyorum seni," dedim toparlamaya çalışarak. Sonra aklıma yeni dank ediyormuş da tuttuğum şey Bartu'nun eli değil de bilmem kaç bin voltluk elektirik yüklü bir kabloymuş gibi elini bıraktım.
"Bartu neredesin abicim ya, her yerde sana bakıyorum!" Bartu'nun yakın arkadaşı Kerem yanımıza gelip bana selam verdi. "Selam Gülben Ergen," diyerek komik bir şakaya gülüyor gibi kıkırdadı.
Homurdanıp göz devirdim kendimi tutamadan. "Sonra görüşürüz Bartu!" Arkamı dönüp doğrudan bir köşeye sinmiş kızlara doğru yürümeye başladım. Tabii, onların neden oraya sindiğini gayet iyi biliyordum. Bu kez gözlerimi miyoptan değil, sinsi planlarım yüzünden kıstım. Tabii tüm havam, popomun üstüne düşerken tam olarak üstüne oturduğum telefonun titremesiyle sona ermişti. Yerimde sıçramıştım korkudan. Telefonu alıp önce bir yerine bir şey olmuş diye kontrol etmiş, sonrasında beni korkudan hoplatan bildirime bakmıştım.
keremubay seni takip etti.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top