her şerde bir hayır

Şaşkınlık ve korku doluydum. Bu ikisi birbirine yakın duygular bile değilken her ikisini de aynı anda bünyemde barındırıyordum. Kerem'le birbirimize anlamaz, sorgular gözlerle bakıyorduk Benden bir açıklama bekliyordu ama neyi açıklayacaktım ki? Hiçbir şey bilmiyordum, Merve'nin ne saçmaladığı hakkında en ufak bir fikrim bile yoktu. Bizim bu halimizden keyif alarak bizi izleyen Merve'ye döndük. Bartu, Merve'nin tam arkasında durup ellerini ceplerine sokmuştu ve onun da yüzünde anlamsız bir sırıtma vardı.

Elindeki telefonu Kerem'e uzatmıştı Merve. "Artık senin de öğrenme zamanın geldi."

Kerem telefonu eline aldığında ben de başımı uzatıp telefonun ekranına baktım. Bartu'la olan bir konuşmamızın ekran görüntüsüydü bu. Kerem'in kasılan çenesi ve gerilen bedeni bunu görmeyi istemediğini niteler vaziyetteydi ama merak da ettiğini okumaya devam etmesinden anlamıştım. Bartu'yla olan konuşmalarımızdan çekinmeme sebep olan hiçbir şey yoktu ki bana gelen kişi Kerem'di, onu hayatıma dahil etmek için çabalayan kişi ben değildim. İlk mesajlar gayet normal bir seyirde ilerlesen de fotoğrafı yana kaydırıp yeni bir fotoğrafı açtığında gördüğüm mesaj beynimden vurulmuşum hissi yaratmıştı üstümde.

Kerem de çok saf galiba, onunla ilgileneceğimi düşündü mü gerçekten?

Bunu ben yazmıştım. En azından ekran görüntüsüne göre öyleydi. Sinirden gülmeye başladım Bartu'ya dönerek. "Hadi Merve'yi anlıyorum, kıskançlıktan gözü dönmüş biri ama sen bu kadar karaktersiz miydin ya? Biz seninle Kerem hakkında tek bir kelime bile konuşmadık. Sizin yalan söylemek gibi bir hobiniz var herhalde."

Kerem yeniden ekranı kaydırıp fotoğrafı değiştirdiğinde başımdan aşağı kaynar sular dökülmüş gibi yanmıştım. Ense kökümde sinir yüzünden bir sızı vardı. İnanamayan gözlerle baktım Merve'ye. Anonim sandığımız Dilan'ın hesabını gerçekten hacklemiş olabilir miydi? Çünkü gördüğüm konuşmaların hepsi oylekolayasıkolmam hesabıyla yaptığımız konuşmalardı. Dudaklarımı hafifçe ıslatıp Kerem'e ve sonrasında Merve'ye baktım. Bu sefer ki iddiası ne olacaktı?

"Seninle konuşurken aynı zamanda da böyle bir anonimle konuşuyordu Begüm. Aynısını Bartu'ya da yaptı. Artık hanginiz bu profile daha uygunsanız onun beyaz atlı prensi falan olacaktınız ki piyango sana vurdu. Belki de seni anonim sandığı için seninle birlikte?"

Şaşkınca güldüm. Öne çıkmak için bir hamle yaptığımda Kerem tarafından durduruldum. Bizi gören kızlarsa yavaş yavaş etrafımıza toplanmaya başlamıştı. "Bilmediğin konular hakkında yorum yapmayı kes Merve! Ya ayrıca sen nasıl bir eziksin? Hesap mı hackledin gerçekten?"

Merve bana göz devirip telefonu Kerem'in elinden aldı. Telefonunda bir şeyleri iyice kurcaladıktan sonra bize çevirdi. Kerem'le ikimiz de telefona bakarken arkadan bir elin uzanıp Merve'nin elinden telefonu aldığını görmüştük. Bu kişi Dilara'nın ikizi Dilan'dı. Merve'ye öfkeli gözlerle bakıyordu. "Merve burada ne boklar karıştırıyorsun bilmiyorum ama ta beş yüz metre ileriden bile havadaki sinsilik kokusunu alabiliyorum. Neden insanları rahat bırakmıyorsun? Senin mutlu bir ilişkin yok, onu anladık da bari mutlu olacak olana mani olma."

Tam konuşacağı sırada başımı iki yana salladım ve Kerem'e döndüm. Hiçbir şey demeden, hatta yüzüme bile bakmadan elimi tutup ilerlemeye başlamıştı. Kızlara üzgün, ne yapacağını bilemez bir ifadeyle baktıktan sonra sessiz adımlarla Kerem'i takip ettim. İnsanları aşıp sahil yolunda yürümeyi sürdürdük. Ta ki duyduğumuz tek ses kumlarla buluşan dalgaların çıkardığı ses olana kadar da devam ettik. Bu süre boyunca ikimiz de tek kelime etmeden sessiz kalmayı tercih etmiştik ama içimde berbat bir his vardı. Kerem gerçekten bu kadar ucuz bir numaraya inanır mıydı? Ondan aldığım izlenim daha çok önce her şeyi bana soracak birinin izlenimiydi ama anlatacaklarımdan hoşnut kalmadığı noktada ne yapacağını gerçekten kestiremiyordum. Bu beni cidden korkutuyordu.

Kerem, derin bir nefes alıp durdu. Ben de onunla birlikte durmuştum ancak elimi bıraktığında yüzüme tokat yemiş gibi bir adım gerilemiştim. "Begüm," diye mırıldandı sessizce. "Merve'nin gösterdiği hiçbir şeye inanmıyorum. Zaten dışarıdan hiç kimseyi de ilişkime dahil etmem. Ama neler oluyor? Gösterdikleri, şu anonim saçmalığı..."

"Anonim gerçekti ama öyle onun anlattığı gibi değil," dedim başımı hemen iki yana sallayarak. "Ve seninle ilgili yazdığım o sözde şey, kesinlikle yalan Kerem. Hele o son gördüğümüz fotoğraf!" Nefes nefese kalmıştım sinirden. Titreyen ellerimi nereye koyacağımı bilemeyip, kendimi sakinleştirmem gerektiğinin de bilinciyle parmaklarımı birbirine kenetledim. "Birkaç zaman önce bana anonim bir hesaptan ulaştı birisi. Konuşmaya başladık ama benim için sadece meraktı. Yani neden birisi bana anonim bir hesapla ulaşsın ki? Neyse, kızlarla kimin anonim olduğunu bulmak istedik, bir liste oluşturduk ama sen bu listede bile değildin."

"Ne zamana kadar?"

İfadesiz sesi daha çok gerilmeme sebep olmuştu. Sessizce derin bir nefes aldım. "Bartu'yla dans ettiğimizi gün var ya. Seninle göz göze gelmiştik ve sen ertesi gün ortalıktan kaybolmuştun. İlk ilgimi çektiğin zaman bu değildi ama anonim olabileceğin izlenimini yakaladığım ilk an buydu çünkü o gece anonimin bana hediye ettiği halhalı takarsam benimle dans edeceğini öğrenmiştim. Sen de öyle kaçar gibi ortalıktan kaybolunca, üstüne üstlük anonim de aynı zamanda yok olunca, kızlarla senin de bir ihtimal olabileceğini düşündük biz."

Kerem nedenini bilmesem de bir adım geri çekildi. "Yani sen diyorsun ki benimle iletişime geçmen konusunda anonimin katkısı oldu. Büyük ihtimalle o olmasaydı beni yine fark etmeyecektin, öyle mi?"

Sessiz kaldım. Bunun cevabını gerçekten bilmiyordum. İnkâr edemediğim bir şey vardı ki o da Kerem'i Dilara sayesinde fark ettiğimdi Bu yüzden ona tam aksini söylemem yalan olurdu ve Kerem yalan söylememi kesinlikle hak etmiyordu. Dudaklarımı sessizce ıslatıp güçlükle de olsa yutkundum. Gözlerimi çoktan Kerem'den kaçırmıştım. İkimiz de cevabı biliyorduk o anda, sadece Kerem'in duyması gerekiyordu. Aksini duymak istediğini ise ikimiz de biliyorduk. Bu yüzden cesaretimi toplamayı denedim.

"Bilmiyorum," diye mırıldandım sessizce. "Ama bilemeyiz de zaten. Yani, durumlar o yönde gelişmedi."

"Ben gerçekten beni fark ettin sanmıştım Begüm ve çok sevinmiştim. Sonunda beni fark etmen için etrafında sürekli buna sebep olacak, minik de olsa bir şeyler yapmam gerekmeyecekti. Mesela grup ödevinde senin grubundan birinin fikrini değiştirip yerini bana vermesi için ikna etmem gerekmeyecekti. Hangi partiye katılacağını takip etmem gerekmeyecekti, hangi konsere gideceğini öğrenmeye çalışıp o konsere bilet almam gerekmeyecekti çünkü artık konserlere birlikte gidebilecektik. İzlediğini bildiğim dizileri izleyip izleyebileceğin dizileri tahmin etmeye çalışmam gerekmeyecekti, birlikte bu konuda düşünüp tartışıp dizi izleyebilecektik. Ya da ne bileyim," derken gözleri bana kayıp sessizce gülümsedi. Gülümsemesi o kadar kırılgandı ki kalbimde bir şeylerin paramparça olduğuna yemin edebilirdim. "Gittiğim herhangi bir yeri "Burayı kesin Begüm de beğenir," diye düşünüp seninle oralara gidebilmenin hayali kurmam da gerekmeyecekti."

Gözlerim dolarken uzanıp ona sarılmak istedim, elini tutmak istedim. Elini tutmak için hamle yaptığımda kaçmadı, elimi tuttu. Ama neden hareketlerinde veda eder bir hâl vardı ve neden bu benim deli gibi korkmama sebep oluyordu bilmiyordum. "Neden sen kendin direkt gelmedin Kerem, neden sadece benim fark etmemi bekledin?"

Alaycı bir gülümseme geçti dudaklarından. "Begüm Allah aşkına, benim için ilk düşüncen bile nasıl bir çapkın olduğum yönündeydi. Bartu'nun arkadaşıydım ya hani nasıl olsa, Bartu da fakültenin ismi çıkan çocuğuydu. Ee Bartu'nın yanında en çok takıldığı isim de bendim, o zaman kesin Bartu'yu bu yola da iten bendim. Hepiniz böyle düşünmüyor muydunuz?"

Haklıydı. Kelimesi kelimesine haklıydı Kerem. 

"Yanına gelsem en başta sen, sonra arkadaşların; hepiniz seninle oyun oynadığımı düşünecektiniz. Hatta daha kötüsü, seni kullanıp 'diğerlerinin' yanına atacağımı düşünecektiniz. Bundan daha kötüsü olamazdı herhalde benim için. Ama şimdi düşünüyorum da," derken tuttuğu elimi iki elinin arasına alıp usulca okşadı. Dudakları elimin üstüne minik bir buse bıraktığında dizlerim titredi ki o anda Kerem, gözlerini kapayıp bir süre öyle kaldı. Geri çekildiğinde Kerem'in de gözlerinin parladığını görmüştüm ve eğer şu an gözlerinden bir damla yaş bile düşerse burada parçalara ayrılabilirdim. "Olabiliyormuş. Kim olduğunu bilmediğin ama merak ettiğin o kişi miyim diye beni denemişsin aslında."

"Hayır," diye inkâr ettim çatlayan sesimle konuşarak. Ona doğru bir adım daha atarak diğer elimi yanağına yasladım. Kerem ise yeniden gözlerini kapayıp yüzünü avucuma doğru eğdi. Neden bana teslim oluyordu, neden ona sarılamıyordum, neden bizi koruyamıyordum tüm olanlardan? Aklımı kaçırmak üzereydim. "Hayır Kerem, öyle değil. Anonimi artık düşünmüyordum yemin ederim. Sadece senin yanında olmak istedim ben."

Yüzünü hafifçe çevirip bu kez yanağında duran avuç içimi öptü Kerem. "Biraz düşünmem gerek Begüm, bir şeyleri rayına oturmam gerek. Bana zaman verebilir misin?"

Kirpiklerin şaşkınca kırpışırken ne diyeceğimi gerçekten şaşırmıştım. Buna ne denebilirdi ki? Boğazımı temizledim. "Anlamadım," diye mırıldandım aslında her şeyi anlamışken. Sadece öğrenmek istediğim şey her şeyi bitirmek isteyip istemediğiydi. "Zaman, derken?"

Sessizce omuz silkip ellerimi yeniden bıraktı. "Biraz düşünmem gerek olanları, bizi. Yaşadıklarımızı ya da yaşayabileceklerimizi öylece harcamak istemiyorum ama aceleye getirmek de istemiyorum. Bu yüzden zamana ihtiyacım var."

Başımı sallayarak onayladım onu, ellerim boşta kalınca yeniden parmaklarımı birbirine kenetleyip bekledim. "Anladım..." Birkaç saniye sustum, zaten ne denirdi ki bunun üstüne. "Tabii, istediğin gibi olsun."

Buruk bir tebessümle gülümsedi. Gözleri bir süre daha benim etrafımda dolaşmıştı. Ne olduğunu anlamadığım bir anda elini bağımın ardına yaslayıp beni yavaşça kendine çekerek dudaklarını alnıma yasladı. Sessizce gözlerimi kapamamla gözlerimden birer damla yaşın dökülmesi bir oldu ve ben gözlerimi açana kadar Kerem çoktan benden uzaklaşıp arkasını dönüp gitmeye başlamıştı bile. Hızlıca yanaklarımı kuruladım. Ağlamak istemiyordum. Henüz hiçbir şey bitmemişti ki, neden ağlayacaktım? 

Uzun bir süre Kerem'in gözden kayboluşunu izledikten ve Kerem tamamen gittikten sonra kendimi kumların üstüne bırakıp denizi, gökyüzünü izlemeye başladım. Hava sanki yaşadığım şeylerin farkındaymış gibi serinlemiş, deniz biraz olsun hırçınlaşmıştı. Ellerimi kuma yaslayıp yüzümü gökyüzüne çevirdim. Bir yıldız kaydı.

Bu kez dilek dilemedim.


-

Finale çoook az kaldı. Bu yüzdeeen bol bol yorum bekliyorum canlar.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top