dilek
Her zaman geç kaldığım bir işim vardı. İstisnasız her gün işime geç kalır, azarımı işitir ve söylene söylene işimin başına dönerdim. Tabii her zaman önce annemin uykulu ve öfkeli halini aşmam gerekiyordu. Yatağımdan büyük bir düşme tehlikesi atlatarak kalktıktan sonra elime ilk geçirdiğim giysileri giyerek - ki bunlar çiçekli, efil efil etek üstüne Pink Floyd tişörtüm olduğu için sonradan kendime çok kızacaktım- içini hiç boşaltmadığım çantamı kaptığım gibi merdivenlerden aşağı indim.
"On beş tane alarm kuruyorsun ama hâlâ uyanamıyorsun Begüm!"
Hemen annemi yanağından öpüp portmantoda asılı duran ince, hafif uzun hırkamı kaptığım gibi çantama tıkarak kapıya doğru ilerledim. "Uyandım işte anne," diye sızlandım spor ayakkabılarımı giyerken. "Sen de her sabah bağırıyorsun ama hiç bıkmıyorsun."
"Bir sabah da şaşırt beni be kızım!"
Söylene söylene mutfağa ilerlemeye başladığında ben de evden çıkmıştım. Kapının önünde duran Vespa'ma binmeden önce kaskımı taktım ve hemen şeker motorumu çalıştırarak yola koyuldum. Bence dünyanın en zor işlerinden biri çocuk bakıcılığıydı. Ya da olmayabilirdi, sonuçta benim baktıklarıma çocuk denilemezdi. Hatta tam olarak canavar olduklarını söyleyebilirdim!
Yol boyunca aklımda dönüp dolanan şarkılara eşlik etmiştim. Yapma N'olursun bitiyor, Aldattın Mı başlıyor... Yine de Dolu Kadehi Ters Tut'un şarkılarıyla dolu zihnim onları söyledikçe mutlu oluyordu. Yarım saat boyunca kendi kendime muhteşem bir resital vermiş, sonrasında motorumu dikkatlice park edip aşağı inmiştim. Paket taşlarla ince bir yol oluşturulan bahçeden içeri girdim ama az sonra azar yiyecek olmanın getirdiği gerginlikle davul gibi gerilmiştim, avuç içlerim terlemişti. Çantamdan iki küçük pamuk çıkarıp kulaklarıma tıkadım.
Tam kapıya vurmak için elimi kaldırdığım sırada kapının açılmasıyla irkilerek geri çekilmiştim. Sanem abla öfkeyle bana bakıyordu, birkaç saniye içinde beklediğim azar da gelmişti. Söyledikleri dördüncü boyuttan kulağıma fısıldanıyor gibi boğuk geliyordu. Hemen yüzüme üzgün bir ifade yerleştirip bu anın ben yakalanmadan geçip gitmesini bekledim, başka şeyler düşündüm. Mesela kediler neden dört ayak üstüne düşüyordu? Zebralar beyaz üstüne siyah mı, siyah üstüne beyaz mı çizgiliydi? A harfi neden "a" olarak okunuyordu?
Senem abla başını iki yana sallayıp dudaklarını okuduğuma göre "Gidiyorum ben," dedikten hemen sonra gerçekten de gitmişti. İçeri girer girmez yaptığım ilk şey kulaklarımdaki pamukları çıkarıp portmantonun yanında duran ve neden burada durduğu konusunda hiçbir fikrimin olmadığı minik çöp kovasına atarak çocuklara bakındım.
Oturma odasında oturmuş çizgi-dizi izleyen ikizleri görünce rahat bir nefes almıştım. Hemen boş olan tekli koltuğa oturup telefonumu çıkardım ve uzaktan, sessiz sedasız sevdiğim platonik aşkımın Instagram profiline girdim. Bartu... Bana sarı saçı sevdiren tek erkekti.
Yeni attığı fotoğrafın açılmasını beklerken resmen nefesimi tutmuştum.
Beğenenler ahsengunay ve 284 diğer kişi
bartuozden Böyle bi günde gidilmez mi kumsala
29 yorumun tümünü gör
mervevardal böyle bi günde düşülmez mi sana
Homurdanıp telefonu kapadım. Merve... Aramızdaki en büyük engellerden ikincisiydi, ilki maalesef ki benim özgüven eksikliğimdi.
"Begüüüm, parka gidelim. Sıkıldık!"
İlayda ve İleyda'dan birisi yanıma gelip saçımı, diğeri de eteğimi çekiştirirken daha fazla direnemeyip koltuktan kalktım. "Kaç defa saçımı çekmeyin diyeceğim size?" İstemsizce sert çıkan sesim karşısında ikisi de ellerini çekip anında gözlerini timsah gözyaşlarıyla doldurmuştu. Çeneleri titriyor, dudakları her an ağlayabileceklerini haber verircesine aşağı sarkıyordu. Dehşetle onlara baktım. "Anneniz sizi Oscar ödüllerini izleyerek mi doğurdu, bu ne biçim oyunculuk!"
Kıkır kıkır gülerek kapıya koşturmaya başladılar. Başımı iki yana sallayıp ben de peşlerinden gittim. Maalesef günün geri kalanında beni bakıcıları olarak değil de köleleri olarak kullanmışlardı.
Eve gittiğimde annemler çoktan yemek yemişti. "Tabii ben evlatlığım, beni hiç beklemeyin," diye söylenmelerime babam gülerek, annemse beni onaylayarak cevap vermişti. Kendime bir kupaya çay doldurup "Netflix and Chill" yapmak için odama geçtim. Evin çatı katındaki odamı kendi istediğim gibi düzenleme konusunda annemle epey tartışmıştık. En sonunda babam, her şeyi kendim yaptığım sürece istediğimi yapabileceğimi söyleyince bu fırsatı kaçırmamıştım. Cam kenarına koyduğum minderlere oturmadan hemen bir sehpa çekmiştim yanıma, kupamı ve telefonumu sehpaya bıraktım. Laptop'ımı dizlerime alarak uyku modundan çıkardım. İnternetin bağlanmasını beklerken camdan dışarıya bakmıştım.
Gökyüzü gerçekten çok güzeldi. Laciverdin siyaha çalan tonu tüm yıldızların daha parlak görünmesini sağlıyordu. Muğla'yı bu yüzden seviyordum, gökyüzünü izleme fırsatı veriyordu insana.
O an art arda üç tane yıldız kayarken saçma sapan bir heyecanla yanaklarım ısındı, içimden hemen bir dilek geçirdim. Artık gerçekten aşık olayım, aşık olduğum kişi de bana aşık olsun. Lütfen!
Yirmi iki yaşında ve hiçbir ilişkisi flörtten öteye gitmeyen, ilişki defteri daha fazla platonik aşklarla dolu olan biriydim. En uzun ilişkim yazdığım kitaplar, senaryolar ve Netflix hesabımla yaşadığım karşılıklı aşktı. Bir de son zamanlarda kafayı fena bozduğum Bartu vardı tabii.
Telefonum gelen bildirimle titrerken usanmış bir şekilde gözlerimi telefona çevirdim. Kesin kızlardan biri gruba bir şey atmıştı. Belki birinin acil iş falan vardır diye telefonu alarak ekranı açtım. Instagram'dan gelen bildirimde tanımadığım bir isim görünce şaşırarak ve daha da merak ederek bildirime gittim.
oylekolayasikolmam: https://youtu.be/NHuHgLvuUj8
oylekolayasikolmam: ve bir an önce bakıcılığı bırakmalısın
oylekolayasikolmam: çocukların iyiliği için söylüyorum bunu
-
Selam selam!
Hayatımda ilk kez texting yazıyorum. Eğer yorumlarda eşlik ederseniz hep beraber eğlenebiliriz!
Linkini açamadığınız youtube videosu: Can Ozan - Öyle Kolay aşık olamam.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top