'🕊 | İlk yalan, ilk pişmanlık ve lekeli insanlık ordusuna yeni bir asker

-flashback-

Rosie, başı öne eğik bir şekilde anne ve babasına ne hesap vereceğini düşünüyordu.

"Rosie Asney! Bu ne demek ha? Rulet oynamak ne demek?"

Rosie, Bayan Semethet'in bağırışlarına karşı gözlerini yumuyor ve velilerinin çağırılmamasını umuyordu. O sadece merak etmişti ve bir kere denemek istemişti, ayrıca silah tamamen boştu.

"Bayan Semeth-"

"Kes sesini Rosie!"

Rosie, en yakın arkadaşının taktığı ismiyle Chayla, yanağında hissettiği sert el ile başını ters yöne eğdi. Bu tokat, fiziki acıdan çok duygusal bakımda acıtmıştı canını. O, kötü bir niyeti olmadan oturmuştu o rulet masasına. Bunun kumar olduğunu biliyordu elbet, ama, 'bu cehennemde cezalandırılacak bir şey olsaydı, Ruslar bu oyunu neden icat etmiş olsun ki' diye düşünüyordu. Chayla, o zamanlar Dünya'nın çirkinliğini anlayamayacak kadar masumdu.

"Rosie, derhal velilerini çağıracağım. Çocuklarının neye bulaştığını bilmeleri gerekir."

Chayla, yüzüne soğuk su gibi çarpan bu cümleyle irkildi. Ailesine söyleyemezlerdi! Chayla biterdi!

"Lütfen Bayan Semethet, ailem bunları duymamalı!"

"Bunu, o masaya oturmadan önce düşünecektin Rosie. Tanrı'ya şükür ki silah boşmuş, dolu olsaydı içinizden birinin ölümünden okulumuz sorumlu olacaktı!"

Ama... Rosie, kimsenin ölmesini istememişti ki. O suçsuzdu.

Yaklaşık yarım saat süren sağır edici sessizlikten sonra Müdire Annastist'in odasında bir kapı çalış sesi duyuldu. Rosie'nin kasıkları birbirine kenetlenmiş ve dizleri hafif kırık, titrek vaziyetteydi. Korkuyordu, ama ailesinin ona kızmasından değil. Öldüğünde ve ilahi huzura yükseldiğinde Tanrı'nın onu bu yaptığı vebal için cezalandıracağından korkuyordu. Onun korkusu, ahiretten yanaydı. Vicdan azabıydı yüreğini hoplatan, gözlerinden yaşlar akıtan.

"Bayan Annastist, Bayan Semethet, ne oluyor? Beni bu öğlen vaktinde çağırmanızın sebebi nedir? Yoksa, Aile Birliği Kurumunda bir sorun mu oldu-"

Orta yaşlı, saçlarına aklar inmiş adamın telaşlı sorularını Rehber Öğretmen Semethet'in öfkeli sesi böldü.

"Hayır Bay Asney. Sorun Aile Birliğinde değil. Sorun tam da karşınızda-"

Müdire Annastist, Semethet'e dönüp eliyle dışarı çıkmasını işaret etti. Velilerle görüşme işi Müdire'nindi, rehber öğretmenin dahil olmasına lüzum yoktu.

"Bay Asney, kızınız Rosie, öğle molasında çatı katında yaklaşık altı kişiyleydi. Onların..."

Annastist, nasıl söyleyeceğini bilemiyordu. Bir babaya kızının Rus Ruleti oynadığını nasıl izah edebilirdi ki? Aynı şekilde Rosie'yi de kurtarmak istiyordu çünkü onun öyle bir kız olmadığına kalpten inanıyor ve öyle olduğunu da biliyordu. O an, aklına bir yalan geldi. Bu yalan, Rosie'yi kurtarabilirdi fakat Rosie'nin gerçekleri itiraf etmemesi gerekiyordu. Derin bir nefes alıp kurduğu yalanını telaşla bekleyen Thonie Asney'e anlatmaya başladı.

"Onların, rulet oynadıklarını söylüyorlar ama henüz ne bir silah bulabildik ne de bir silah sesi duyulduğuna dair bir kanıt. Aslında, Rosie konuşsa gerçeği öğreneceğiz ama kaskatı kesilmiş durumda ve konuşamıyor. Eğer, siz onunla konuşursanız..."

Kadın anlına düşen ak saçları kulağının arkasına atıp yalvaran bakışlarla Rosie'ye gizlice göz kırptı.

"...belki size anlatabilir," diye devam etti konuşmasına.

"R-rosie! Kızım..."

Adam yaşlı gözlerle kızına sarıldı ve ondan bir cevap bekledi. Rosie babasının omzunun üstünden Müdire Hanım'a bakıyordu ve az da olsa yapmaya çalıştığı şeyi anlamıştı.

Yalan söyleyecekti...

"Baba..."

"Söyle kızım, söyle, bak, ben sana kızmam. Doğruyu söyle... yaptın mı?"

Rosie gözlerini sıkıca yumup kendinden emin bir şekilde biraz acındırabilmek için sesini kısarak ilk yalanını söyledi;

"Bunu bana zorla yaptırdılar baba!"

Rosie, yaptığı şeyin vicdan azabını bu yalanla kapatmak istedi. İlk yalanını söylemişti ve o masum, beyaz melekler kadar temiz kız, Lekeli İnsanlık Ordusu'nun yeni askeri olarak hayata adım attı; ama o sandığı sıradan toz pembe hayata değil, kirli, iğrenç, suçlu hayata.

-flashback end-

-San Martino, İtalya-

Laynn, arkasına yaslandı ve o öğle molasını düşündü. Bundan tam yirmi sekiz yıl öncesi...

Rosie (Chayla) gibi o da bir merakla girmişti bu oyuna, ah, yoksa kumar mı demeliydi?

Fakat onunki bir meraktan önce zorlamaydı. Beşinci sınıflardan Joe, onu bu oyuna girmezse dersten kaçtığını öğretmenlere anlatacağını söyleyerek tehdit etmişti. Yani zorla katılmıştı oyuna.

Ama kabul etmeliydi, o da meraklıydı bu tür vurdulu-kırdılı işlere fakat korkuyordu.

Rosie ile o gün tanışmışlardı. Dönen çark Rosie'yi isabet ettiğinde onun korkusuzca ruleti alıp kafasına dayaması ve umursamazca tetiği çekmesi Laynn'ı büyülemişti. Nasıl bu kadar korkusuz olabilirdi?

Gerçi, sonra yolları ayrılmıştı. Babası onu Rosie'nin bu yalanı üzerine okuldan aldırmış ve daha iyi (?) bir okula göndermişti. Bu ayrılık üniversiteye kadar sürmüştü.

Sonrasında karşılaşmaları, farklılıklarını ve değişmiş olduklarını onlara farkettirdi.

O eski korkak Laynn, şimdi kimya mühendisliği okumuş ve korkusuzca o kimyasalların içinde çalışmaya başlamıştı. (Hoş, bu işi o kadar uzun sürmemişti. Yaptığı bir hata yüzünden işinden atılıp Kimya Mühendisi kimliği elinden alınmıştı. Sonrasında babasının "Rulet" takıntısından dolayı çocukluğundan beri alışık olduğu işi yapmaya başlamış, Rus Ruleti satıcısı olmuştu.)

O korkusuz, ruleti amansızca kafasına tutan ve kendinden büyük erkeklere bile eyvallahı olmayan, kafası tuttu mu haksız olduğu hâlde hak iddia edeni döven Rosie ise silah görünce tiksinen, kendinden büyüklere yaklaşmaktan çekinen ve her şeyi olduğu gibi kabul eden bir psikiyatrist olmuştu.

Onu bu nostaljiden çekip çıkaran şey kapının açılması oldu.

Mekânın güneyindeki çalışanlar için ayırılmış dinlenme odasından çıkıp barın iç kısımlarına doğru ilerledi. Gördüğü sima onun salakça sırıtmasına sebep oldu.

"Merhaba Laynn, özlendim mi?"

"Fazlasıyla çok..."

Chayla, onuncu bardaktan sonra deli gibi haraketler sergilemeye başlayıp kendi kendine şarkı söylemeye başlamıştı.

"Hadi yüreğim ha gayret.."

Laynn elindeki bardağı düşürüp kahkaha atmaya başladı.

"Ah Rosie, bu şarkıyı hatırlıyorum... Dünya'yı gezerken Türkiye'ye geldiğinde bu şarkıyı dinlemiştin!"

"Ha? Türkiye ne alaka lan? Ben.. şarkıcıyım bir kere!"

"Hmhm, öylesindir kesin."

Bardakları yerine yerleştirip cam kırıklarını temizlerken masada kapağı açık kutuyu farketti. Merakla masaya ilerleyip kutunun içindeki mektupları okumaya başladı.

"Ben pilotum ulan! Aa, bulutlara bak ne güzel uçuyorlar..."

Bulut mu uçuyordu? Dikkatini toplayıp gülmemeye çalışarak mektupları okumaya devam etti.

Bunlar, Rosie'nin çalıştığı hastanedeki hastaların birine ait olmalıydı. En azından öyle görünüyordu. Açıkçası kim olursa olsun bunlar acınası hayat mektuplarıydı; acı gerçeklerle döşenmiş bir hayat hikâyesiydi. Sonra biraz derinlere indi, Rosie'nin el yazısıyla karşılaşınca bir an duraksadı.

Burada Rosie'nin hayatıyla ilgili mektuplar ve şiirler de vardı. Ne yapmaya çalışıyordu bu kız? Bu kutuyu bilerek açık bırakmasının sebebinin Laynn'a, yani kendisine verilen bir mesaj olduğunu düşündü.

Sebepsizce birkaç kağıt çıkarıp diğer gönderen isimleriyle uyuşan bir gönderen adı yazdı ve mektubuna başladı. Yaklaşık bir saat sonra mektuplar bitmişti ve diğer mektuplarda yazan gönderen adına ve kendisininkine bakıverdi; Bir deli, ama adını unutmuş, Lekeli İnsanlık Ordusu'nun askeri ve Korkak, kırık hayallerin barmeni.

Sadece bu üçer lâkap, üç hayatı anlatabiliyordu.

Bir deli, ama adını unutmuş; gerçekleri anlatıp insanlığa ders vermek isterken ölen ve öldüğünde bile yolsuz olarak itham edilen bir şair.

Lekeli İnsanlık Ordusu'nun askeri; küçük yaşta kirli Dünya'ya adım atmış, mesleğini bile kendisi seçemeyecek kadar kısıtlı ve onun gibi küçük çocuklara "insan" olmayı öğretecek bir öğretmen olmak isteyen ruhu kırık, yaralı bir psikiyatrist.

Korkak, kırık hayallerin barmeni; korkak büyümüş, izin verilseydi kuş kadar özgür bir pilot olacak olan, kırık bardaklarla kırık hayallerini süsleyen çocuk ruhlu bir barmen.

Bunlar, üç koca hayatı anlatıyordu. Pekii, ya bu kutuya dolacak olan diğer mektupların sahipleri? Onlar kim olacaktı? Bunu yalnız Tanrı bilebilirdi. O sadece üstüne düşen insanlık görevini yerine getirmişti.

Chayla'nın giydiği hırka siyah ipektendi ve bu küçüklükten beri ikisinin arasında bir sırdı; siyah kötülüğü ve karamsarlığı yansıtırken, ipek, bir kozadan, daha doğrusu bir canlıdan çıktığı için saf yaşamı ve karma döngüsünü simgeliyordu. Rosie buna ying-yang demişti. Yani, kötülüğün içinde yaşam, yaşamın içinde kötülük vardır, önemli olan, dengeyi kurmaktır.

B

unun anısına siyah, ipekten bir kumaş bulup hızlıca bir kurdele yaptı ve kutuyu kahverengi keçeyle kaplayıp süsledi. İşte, bundan sonra onlarca yaşamı simgeleyecek olan bu kutu, olması gerektiği gibi güzel ama sadeydi.

Laynn kutuyu olduğu gibi, on ikinciyi devirmek üzere olan Rosie'nin önüne bıraktı. Artık bu kutu, tüm insanlığa bir örnek olmak için uzun yolculuklara çıkmaya hazırdı.

Kelime sayısı: 1.202

Yazar notu: Bu bölüm bayağı uzun oldu ama umarım sevmişsinizdir. Elimden geldiği kadar dramatik yazdım, zaten hoşunuza gitmeyen bir yer varsa panoma, yorumlar kısmına ya da mesaj kutuma ayrıntılarıyla ve sebepleriyle yazabileceğinizi biliyorsunuz (◕ᴗ◕✿)

Kitabın oylamaları ve okunmaları günden güne artıyor bundan dolayı çok sevinçliyim. İlk bölümden beri benimle olan ve tahminimce finale kadar benimle olacak olan aureoluss ve Solis-Nigreos 'a çokça teşekkür ediyor ve böyle içinden kalpler fışkıran öpücükler yolluyorum *ellerinden kalpler çıkan ağlamaklı emoji*

Elimden gelse 2 bin kelimelik sevgi ve teşekkür destanı yazardım ama dişlerim çok acıyor inanın şimdi bayılacağım şuraya ಥ╭╮ಥ

Neyse, sizi boooolca öpüyor, kalpçikler yolluyor ve iyi geceler diliyorummm! Geceniz size olan sevgim kadar berrak ve güzel geçsin (◕ᴗ◕✿)💖

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top