'🕊 | Hey, öyle düşünmüyorsun değil mi?
Çocukluğumdan beri beni dinleyen, sorularıma cevap veren, ilgilenen, beni bana tanıtan hiç kimse olmadı. Ben kendi kendimi dinledim, kendi sorularıma kendim cevap verdim, kendi kendimle ilgilendim, kendimi, kendime ben tanıttım. Sanırım bu yüzden herkes delirdiğimi söylüyor.
Ben şu hayatta sanatçılara büyük değer veririm. Geçen gün gönderdiğim mektupta size ithaf ettiğim şiirde bir şarkıdan alıntı yapmıştım. Size bu şarkıdan neden bu denli etkilendiğimin hikâyesini anlatayım.
Yıl, 1984. Ben tabii o zamanlar yirmili yaşların ortasındayım. Bizim ailenin oturduğu köyde kumpas mı ne olmuş, hükümet planlı bir şekilde yapıldığını öne sürdü. Tüm köyü yolsuzluktan sürdüler. Köyün sürüleceği yerde salgın benzeri birşey mi ne varmış, net hatırlamıyorum. Köyün bakkalı vardı bir tane, severdi beni. Gönlü el vermedi o hastalıklı yere yollamaya. Herkes sürülecek yere gitmek için arabaları bekliyorlardı. Beni tuttu yakamdan, bakkalın arkasındaki duvara sürükledi. Elime bir elli-ellibeş ruble verdi, diğerine de bir mektup. Al bu mektubu, köyün ötesindeki tren istasyonuna git, oradaki telefon kulübesinde mektubun köşesindeki numarayı çevir de ki, 'Ben Appolio köyündeki bakkal Antonio' nun oğluyum.' dedi. Benim zaten oradan buraya sürülmekten cılkım çıkmış, hiç soru sormadan onayladım. Aldım mektubu gittim tren istasyonuna; askerleri atlatmam zor oldu hiç sorma.
Neyse. Telefon kulübesini buldum, mektubun köşesindeki numarayı çevirip aradım. Yaklaşık beş-altı saniye sonra karşı taraftan bir ses geldi. Konuşmamı bekliyordu, Anniso mu Annipo mu ne, öyle bir konağı aramışım. Antonio amca ne dediyse aynılarını söyledim. Kadın tepesine nur inmiş gibi şaşırdı. Hemen onun söylediklerini tekrar edip bir bilet almamı istedi. Tabii eski zaman Rusçası, zar zor anladım. Gittim aldım bileti, yerleştim vagonuma. Yaklaşık bir gün aldı yolculuk.
Orada beni orta yaşlı bir adam karşıladı. Antonio amcanın manevi oğluymuş. Birer kahve içtik, biraz sohbet ettik. Sonra yola koyulduk işte. Yolda bir CD satıcısı gördük, hemen durdurdu beni. Bir müzik CD'si aldı. Bana verdi, bir kadının fotoğrafı vardı, yanında da "Мы выбежим" yazıyordu. Türkçesi "Tükeneceğiz" imiş. O yıl çıkmış ve kendi ülkesinde bir bomba gibi yayılmış. Ama tabii ben bunu bile yeni öğreniyorum. Neyse, çok uzattım. O gün beni kalacağım yere ulaştırmak için başka bir istasyonda yolcu etti. Vagona bindim, yerleştim. Her zaman çantamda taşıdığım bir CD çalar vardı. Eski püsküydü ama emektârdı. Açtım onu, CD'yi koydum, çalıştırdım. Tüm yol boyunca o şarkıyı dinleyip durdum. Bitti, çıkarıp tekrar taktım, yine bitti, yine çıkarıp taktım. Öyle hoşuma gitti ki, şarkı beni anlatıyordu. Anlamını bilmiyordum ama öyle hoşuma gitmişti ki, beni anlattığından emindim. Aradan bir yirmi-yirmi iki yıl geçti, yeni yeni öğrenmeye başladım anlamını. Çok güzelmiş tekrar hayran oldum.
Şiirlerimde her ne kadar özentiye veya alıntıya yer vermesem de bu şiirde alıntı yapmamam imkansızdı. Umarım, kimse, bir karınca bile, benim uyduruk ya da çalıntı bir şair olduğumu düşünmüyordur. Bu sanatıma büyük bir leke olurdu! Hey, öyle düşünmüyorsun değil mi?
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top