üç
Gözlerini zar zor sığdığı eski kanepede açtı, günün ilk ışıkları balkon duvarının üzerindeki saksıların arasından sızarak odayı aydınlatmaya başlamıştı bile. Kendine gelmeye çalışırken gerindi ve ellerini başının altına yerleştirdi. Evinden, kendi dünyasından uzakta geçirdiği üçüncü gün çoktan başlamıştı. Üstüne örttüğü mavi battaniyeyi ayak ucuna doğru ittirdi ve kanepede doğruldu. Dirseklerini dizlerine yaslayıp ayılmaya çalışırken Kakashi'nin kapı eşiğinden ona baktığını gördü. Güneşin en güzel altın tonları adamın gümüş tellerinde parlıyordu. Siyah maskesine tezat soluk beyaz teni onu sarı ışık hüzmelerinin arasında bir heykelmiş gibi göstermişti. Obito yutkundu ve kendisine gülümseyen adamın ağzından çıkan kelimelere odaklandı.
"Günaydın! Üzgünüm, bugün ne yazık ki seninle bol vakit geçiremeyeceğiz. İşe gitmem lazım." Odaya girdi, tekli koltukta uyuyan Pakkun'un başını okşadı ve kapının arkasındaki askılıkta duran siyah ceketi üzerine aceleci bir tavırla geçirdi. "Sıkılmaman ve buradaki hayatını biraz daha tanıyabilmen için Itachi'yi çağırdım. Bir saate burada olur, başkası gelirse kapıyı sakın açma." Bu uyarı karşısında gözlerini devirdi ve kollarını göğsünde birleştirdi.
"Hadi ama, ben bir çocuk değilim. Üstelik bence Pakkun yabancı insanlardan daha tehlikeli."
Masanın üzerindeki rozeti ve anahtarlıkları cebine doldurmakla meşgul olan Kakashi dikkatini tekrar ona yönelttiğinde şefkat dolu bakışlar altında kalp atışlarının hızlandığını hissetti. Genç adam gülerek yanına oturdu ve elini omzuna koydu.
"Yapma Obito. Sadece küçük bir köpek, ona dokunmadığın sürece seninle ilgilenmeyecektir bile." Uchiha, gözlerini kahverengi köpeğe çevirdiğinde kendisine ters ters bakan hayvanla karşılaştı. Onunla muhattap olamamak için çaba sarf etmek zorundaydı. "Konu yabancı insanlara gelince... Sen tüm detayları öğrenene kadar Madara'nın varlığından haberi olmasa daha iyi olur." Kakashi'nin bu tedirginliği maskeli Uchiha'nın kafasını karıştırmıştı, ihtiyar bu evrende de bu derece tehlikeliydi demek... Sessiz kalmayı tercih ettiğinde gümüş saçlı olan üstelememişti. Ayağa kalktı ve belindeki beylik tabancasını düzeltti. Çıkış kapısına yönelmeden önce Obito'ya veda etti.
Kakashi evden ayrıldığında geriye sevgili kuzenini beklemekten başka seçeneği kalmamıştı. Battaniyesini katladı ve yastığını düzeltti. Elini yüzünü yıkamak için kendisini banyoya attığında yaşayacağı şoktan habersizdi. Soğuk suyu yüzüne çarptı, ardından musluğu kapatıp gözlerini karşısındaki puslu aynaya dikti. Fakat gördükleri karşısında ağzı açık kalmıştı. Sharinganı yoktu, daha da garip olan şey ise sol gözünün de yerinde olmasıydı. Kendine inanamış gibi aynaya yaklaştı ve göz bebeklerini detaylıca inceledi. Kan kırmızısı irislerden daha fazlası yoktu. Sharinganı olmaması demek, Mangekyou'nun da olmaması demekti ve bu da kamui ihtimalini belki de sonsuza kadar eliyordu.
Stresle ellerini lavabonun iki yanına yerleştirdi, anksiyeteden midesine kramplar giriyordu. Bir zamanlar en sadık dostu olan mangekyousu onu dönüşü olmayan, tek yön bir biletle bu evrene yollamıştı. Hiç bilmediği bir yerde, dünyaya gözlerini yeni açmış bir bebek gibiydi. Elbette tüm yetenekleri kekkei genkai ve çakra sanatları ile sınırlı değildi ama Madara ile bir kez daha karşı karşıyaydı. Üstelik böylesine dezavantajlı bir konumdayken sharinganı olmadan kendini çıplak hissetmişti. Bu konuya bir çözüm bulması gerektiğini kendine hatırlatmayı ihmal etmemeliydi.
İlk şoku atlattıktan sonra banyodan çıktı ve mutfağa ilerledi. Kendisine oldukça sert bir kahve hazırladıktan sonra elindeki kupayla birlikte mutfak balkonuna çıktı. Balkon karşılıklı yerleştirilmiş iki sandalyeyi zar zor alabilecek kadar küçüktü. Sandalyelerden birine oturdu ve sokağı incelemeye koyuldu. Bir süre adeta bir emekli askeriye mensubu gibi gelen geçeni izledi fakat zihni çoktan derin düşüncelerde kaybolmuştu bile. Kendisine şefkatle ve hatta sevgiyle bakan koyu gri gözler aklında canlandığında sanki o anı gerçekten yaşadığını hissetti. Kalbi çarpmaya başladığında kızgınlıkla burnundan soludu. Neden Kakashi'yi görünce kalp atışları hızlanıyordu? Yoksa onu çekici bulmaya mı başlamıştı? 'Muhteşem, hiç bilmediğim bir evrende olduğum yetmiyormuş gibi bir de kafayı yiyorum!' diye düşündü. Kalbi falan hızlanmıyordu, hızlansa da bu Kakashi ile alakalı olamazdı. Olmamalıydı, çünkü hiçbir zaman olmamıştı.
Gözleri vızır vızır işleyen caddede gezinirken aklına Rin geldi, bir an için göğsü sıkışıyormuş gibi olsa da heyecanına hakim oldu. Bu evrende Rin hala hayatta olabilirdi. Kakashi geldiğinde soracağı ilk şey bu olacaktı, Rin'i tekrar görebileceğini düşünmek bile onu mutlu ediyordu. Hem böylece aptal Bakakashi'yi de kafasının içinden rahatlıkla atabilirdi.
Gün ışıkları yükselmeye devam ederken kapının zil sesini duydu. "Sonunda!" Kuzeni, sonunda gelebilmişti. Kapıya ilerledi ve Kakashi'nin dediğini ihmal etmeyip -bunu yaptığına her ne kadar inanamasa da- mercekten gelenin kim olduğunu kontrol etti. Ardından geri çekildi ve kapıyı açtı. Paralel evrendeki birtanecik kitle imha silahı, Uchihaların korkulu rüyası Itachi şimdi gülen yüzüyle onu selamlıyordu.
"Günaydın Tobi!" Obito'nun omzuna eliyle vurduktan sonra izin dahi istemeden içeri girdi. Elindeki küçük çantayı kapının yanına bıraktıktan sonra adama döndü. "Seni iyi gördüm, hastaneye bıraktığımda oldukça hırpalanmış vaziyetteydin."
Obito şaşkındı. Evet, aralarının iyi olduğunu tahmin etmişti ama bu derece samimi olmalarını beklemiyordu. Gözlerini herhangi bir sahtelik bulabilmek adına şüpheyle karşısındaki genç adamın yüzünde gezdirdi: aynı uzun saçlar, beyaz ten, çekik gözler ve burnunun iki yanında uzanan çizgiler. Itachi kesinlikle bildiği gibiydi.
"Bak Itachi, biliyorum biraz saçma gelecek ama ben bu evrene-"
"Kakashi her şeyi anlattı." Tıpkı kendisininkine benzeyen kızıl gözlerde şimdi kendinden emin bir tavır hakimdi. "Oturarak konuşsak daha iyi olur gibi." Obito'yu beklemeden salona geçti ve kendisini rahatça koltuklardan birine attı. Salonun yerini bildiğine ve kendisini öylece koltuğa atabildiğine göre buraya daha önce gelmiş olmalıydı. Üstelik kendisinden neredeyse nefret eden Pakkun onu görünce ufak kuyruğunu sallayarak yanına koşturmuştu. Itachi'nin Kakashi'nin evine sık sık geldiğini, yakın olduklarını düşünmek onu neden rahatsız etmişti bilmiyordu ama içinde yersiz bir öfkenin yükseldiğini hissetti. Gerçekten kelimenin tam anlamıyla dengesizdi ve aptaldı, tüm bunları bir kenara bırakmayı deneyerek kuzeninin karşısındaki koltuğa oturdu. Bacak bacak üstüne atmış adamı hızlıca süzdü, iyi ütülendiği belli kumaş bir pantolon ve yakası açık siyah bir gömlek giyiyordu. Yüzünde hala o özgüvenli ifade vardı.
"Farklı bir evrenden olma hikayene inanmamız sana garip geliyor olmalı, biliyorum. Fakat eminim Kakashi sana bahsetmiştir, kayıptın." Onu sadece başıyla onayladığında anlatmaya devam etti. "Bizim Obito'muzun öldürüldüğünü düşünüyorum. Sen kaybolmadan önce Madara'yla aranda büyük bir anlaşmazlık yaşandı ve bizim bunak senin her şeyi öteceğinden endişe ediyordu. Onu tanısaydın böyle duygulardan pek hoşlanmadığını bilirdin."
"Onu tanıyorum."
"Hah!" Dudaklarından histerik bir kahkaha dökülmüştü. "Demek orada da bir Madara vardı."
"Beni yıllarca bir mağarada hapis tuttuktan sonra manipülasyonu ile aptal bir piyona dönüştürdü. Kendi halkıma, köyüme saldırdım. Kendi hocamı ve karısını öldürdüm. Uluslararası bir terör örgütü yönetmek zorunda kaldım, falan filan işte..." Itachi bu anlattıklarına karşı empati kurabilmiş gibi durmuyordu. "Ve sen..." dedi, işaret parmağını ona yöneltmişti "...bütün klanımızı kılıçtan geçirdin."
Söylediği cümleden sonra karşısındaki genç adamın yüz ifadesi değişti ve giderek donuklaştı. "Peki ya... Peki ya kardeşim?" Obito güldü, paralel bir evrene geçmiş olsa dahi Itachi küçük kardeşinden asla vazgeçmeyecek kadar inatçıydı.
"Bütün Uchihaları acımasızca katlettin. Fakat Sasuke hariç, ona her zaman fazlasıyla düşkündün." Beyaz tenli adamın kafasını yavaşça önüne eğmesini izledi.
"Ben ve Shisui sana işimizin tüm detaylarını, kurallarını öğretene kadar Madara'dan saklanmalısın. Kakashi işteyken buluşup çalışacağız. Yarından itibaren başlıyoruz, ona göre kendini hazırlasan iyi edersin. Şimdi gitmeliyim, halletmem gereken işlerim var." Oturduğu koltuktan kalktığında Obito da onu takip etti. Kapını yanına ulaştıklarında gözleriyle çantayı işaret etti. "Bu çantada senin kıyafetlerin var, evden gizlice aldım. Dikkat çekmemek için sana ara ara sana eşyalarını getireceğim. Görüşürüz."
Itachi kısa sayılabilecek görüşmelerinin ardından evden ayrıldığında tekrar bir başına kalmıştı. İlk başta televizyon izleyerek, balkondan şehre bakınarak günü geçirebileceğini sansa da bir süre sonra sıkıntıdan patlamak üzereydi. Evde başı boş gezinirken gözüne Kakashi'nin odası çarptı, acaba göz atması sorun olur muydu? 'Milletler arası savaş çıkartmaktan daha kötü olamaz ya...' gibi aptalca bir şekilde kendisini cesaretlendirdi ve aralık bırakılmış kapıyı ittirdi. Bu oda da tıpkı evin geri kalanı gibi küçük, nostaljik bir odaydı. Yerler meşe rengi parkelerle döşeliydi, odanın ortasında iki kişilik bir yatak duruyordu. Yatağın başı pencerenin hemen altındaki duvara dayalıydı. Odanın geri kalanı iki kapaklı bir gardırop, yine eski bir ayna ve üstüne yığılmış kitaplarla görünmeyecek şekilde dolu bir çalışma masasından ibaretti.
Etrafı incelemeye devam etti, meraklı gözleri ilgisini çekecek bir şeyler bulma umuduyla odada dolaşırken gözüne pencerenin pervazına yerleştirilmiş çerçeveleri kestirdi. Yatağın başına doğru adımladı ve ahşap çerçeveleri dikkatle eline aldı. Fotoğrafta Minato Sensei'yi ve Rin'i gördüğünde şaşırmıştı. Tıpkı Takım 7 olarak ilk gün çektirdikleri fotoğrafa benziyordu fakat bir fotoğrafçıdan çok okulun bahçesinde çekilmiş gibiydi. Minato'nun üzerindeki kahverengi takım elbiseden yola çıkarak ilkokul öğretmenleri olduğunu düşündü. Kakashi ve kendisi aynı orijinal fotoğrafta olduğu gibi birbirlerinden rahatsız yüz ifadelerine sahipti. Rin ise tıpkı hatırladığı görünüşteydi, tek eksik yanaklarındaki mor bantları olmalıydı. Bir süre daha fotoğrafa baktıktan sonra çerçeveyi yerine bıraktı.
İkinci fotoğrafa sıra geldiğinde yine şaşırmamıştı. Bu da tıpkı Naruto, Sasuke ve Sakura'dan oluşan Takım 7'nin fotoğrafına benziyordu. Fakat bu evrende Kakashi'nin öğretmen olmadığını biliyordu, bu üçlünün nasıl bir araya geldiğini anlamamıştı. Bir süre daha elindeki fotoğrafla oyalanmayı düşünürken üçüncü ve son çerçeveyi gördüğünde beyninden vurulmuşa döndü. Kakashi. Kakashi onun kucağında oturuyordu.
Hızlıca elindeki çerçeveyi yerine bırakıp diğer fotoğrafı eline aldı. Fotoğraf, arkadaki süslemelere bakılırsa birinin doğum gününde çekilmişe benziyordu. Kendisi tekli koltukta bacaklarını açarak rahatla otururken gümüş saçlı olan iki bacağınının arasında, dizinin üstünde oturuyordu. Vücudunun geri kalanı tamamen Uchiha'ya yapışıktı, iki kolunu sıkı sıkı oğlanın boynuna dolamıştı. Kendi ellerinden biri koltuğun yanında iken diğeri Kakashi'nin belini sıkıca sarıyordu. Yüzlerinde son derece mutlu ve huzurlu bir ifade vardı.
Obito'nun daha fazla ipucuya veya soruya ihtiyacı kalmamıştı. Bu evrendeki Kakashi, onun sevgilisiydi.
😤😡 damn, fu-
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top