iki

Maskeli Uchiha'nın bilinci çok da uzun sayılmayacak bir aradan sonra tekrar yerine gelmişti. Gözlerini açmasa da uyandığında düşündüğü ilk şey ölüp ölmediği olmuştu. Zira cehennemde böylesine yumuşak yataklar olduğunu hiç zannetmiyordu. Gözleri hafifçe aralandı, hastanedeymiş gibi görünüyordu. Üstündeki açık mavi bir hasta önlüğünü vardı. Hızlıca vücudunu taradı; keskin gözleri sağ elinin üzerinde serumun bağlı olduğu damar yolunu ve göğsündeki birkaç bandajı fark etmişti. Fakat ciddi bir acı veya ezici bir yorgunluk hissetmiyordu, ağrı kesicilerin etkisinde olduğunu düşündü.

Odayı incelemeye başlamadan hemen önce uzandığı yatağın hemen yanında ufak bir hareketlilik oldu. Hassas gözleri hızlıca odanın sol tarafını bulmuştu. Kakashi, refakatçiler için ayrılmış koltukta uyuyordu, Uchiha daha ne kadar şaşıracağını tahmin bile edemez haldeydi. Fakat şaşkınlığını bir kenara bırakıp fırsatını bulmuşken gümüş saçlı adamı dikkatle incelemeye karar verdi. Adam tıpkı onu en son gördüğündeki gibiydi: diken görünümlü gümüş saçlar, soluk bir ten, sol gözünün üzerindeki dikey yara izi ve aptal bir maske. Belki alın koruyucusu olmadığı için belki de uyuyor olduğundan saçları normalden daha dağınık gözüküyordu. Üstünde her zamanki jounin yeleği yerine siyah, kapüşonlu, bol bir kıyafet vardı. Altındaki siyah eşofman tamamen farklı bir gerçeklikten gelen Obito için bile sıradan olsa da deri spor ayakkabılar hakkında ne düşüneceğini bilmiyordu. Takıldığı aptalca detay karşısında sıkıntıyla ofladı, bir an önce kendini toparlamalı ve kendi evrenine geri dönmeliydi.

Plan aşamasına geçmeden önce bir sorunu olduğunu fark etmesi çok sürmedi, büyük bir sorun vardı: çakrasını hissedemiyordu. Paniklemeden derin nefesler almaya, odaklanmaya ve hissetmeye çalıştı. Fakat tüm çalışmaları sonuçsuz kalmıştı, bu evrende çakranın var olmaması gibi bir durum söz konusu olamazdı değil mi? Bu her şeyin sonu demekti.

"Oi, uyanıksın!" dedi Kakashi. O endişeleriyle baş etmeye çalışırken uyanmış olmalıydı. Onu detaylıca incelerken uyanmadığı için şanslı hissetti, her ne kadar burada kalıcı olmayacak olsa da paralel evrenlerden gelmiş bir sapık gibi gözükmek istemiyordu. "Nasıl hissediyorsun?"

"İdare eder." Kakashi'nin onun üstüne titreyen bu tavrı karşısında nasıl davranacağını kestiremiyordu. En son birbirleri ile ölümüne dövüşmüşlerdi ve Obito tedirgindi. Üstelik bu evrendeki Kakashi ile aralarındaki ilişkinin dinamiği hakkında kafasında soru işaretleri vardı. "Sen ve ben-"

Cümleye başlasa da devamını getiremeden odanın kapısı açıldı, içeriye Kakashi'nin öğrencilerinden Sakura girdi. Açıkçası onu doktor olarak görmek Uchiha'yı pek şaşırtmış sayılmazdı.

"Günaydın Kakashi-san, Obito-san. Bu sabah vizitimde sizi uyanık görmeyi beklemiyordum, nasıl hissediyorsunuz? Ağrı durumunuz nedir?" Genç kız ona sorular yöneltirken bir yandan da elindeki kağıda not tutuyordu.

"İyiyim, ağrım yok."

"Pekala, sizi gün içinde taburcu edebiliriz gibi görünüyor. Kaburgalarınızda iki kırık dışında ciddi bir sağlık sorununuz yok. Lütfen ilaçlarınızı düzenli kullanın ve kendinizi zorlayacak hareketlerden kaçının. Geçmiş olsun." Dünkü savaşın ardından biri Obito'ya Konoha Hastanesinde Sakura tarafından tedavi edileceğini ve Kakashi'nin gece boyunca onun başında nöbet tutacağını söylese bu sözler cidden dalga konusu olurdu.

"Her şey için teşekkürler, Sakura." Fakat şimdi tüm yaşananlar oldukça gerçekti. Gümüş saçlı olan genç kıza teşekkür etti, doktor odadan ayrıldığında tekrar ikisi kalmıştı. Obito durumu netleştirmeli ve geri dönme yolunu bulmak için olabildiğince çok bilgi toplamalıydı. Sorularından birini daha sormak için Kakashi'ye döndüğünde onun da kendisine bir şeyler söylemek üzere olduğunu gördü. Ardından ikisi de susmuştu, sorulması gereken oldukça fazla soru vardı. Sonunda aralarındaki garip sessizliği Kakashi bozdu:

"Eve gittiğimizde uzun uzun konuşabiliriz ama önce seni hastaneden çıkartalım, tamam mı?"

Obito sessiz kalmayı ve ilgiyi kabul etmeyi seçti. Hiç alışkın olmasa da kendi evrenindeki Kakashi'nin yaptığı hataları yeni Kakashi bu şekilde bir parça telafi edebilirdi. Genç adam tüm evrak işlerini tamamladığında geriye sadece giyinmesi kalmıştı fakat kıyafetlerinin hala burada olduğundan pek emin değildi.

"Kıyafetlerin kan içinde olduğu için onları atmak zorunda kaldık. İşte.." kendisine uzatılan torbayı eline aldı, "..Itachi dün bunları senin için getirmişti."

Plastik poşetten çıkarttığı siyah kazağı üstüne geçinirken aklı tabii ki de sevgili(!) kuzenindeydi, belli ki bu evrende kendisi ve Itachi iyi anlaşıyordu. Bundan rahatsızlık duymadı, onunla düşman olmak pek de işine gelecek bir durum olmazdı. Bir an aklına diğer Uchihalar geldi, Itachi rahatlıkla dolaşabildiğine göre katliam gerçekleşmemişti. Klanın durumunu duymak için sabırsızlanıyordu. Siyah kot pantolon ve deri botları da giydiğinde hazırdı. Bu yeni kıyafetler garip gelse de rahatsız edici değillerdi, en azından botlarını beğenmişti.

Odadan çıktığında kapıda kendisini bekleyen gümüş saçlı adamla karşılaştı. Kakashi önden yürüyüp yolu gösterirken uzun hastane koridoru boyunca onu takip etti. Arka profilden görüyor olsa da bu evrendeki Kakashi de tıpkı orijinali gibi uzun ve inceydi. Obito onun bu ince görüntüsünün altında gerçekten fit bir vücut yattığını kaburgalarını kıran o yumruğu yediğinde gayet iyi anlamıştı.

Hastanenin bahçesine çıktıklarında çevreyi inceledi. Metalden yapılmış bir çeşit taşıt, bisikletler ve yüksek binalar... Tüm bu yeni şeylerin oldukça popüler olduğunu etrafına ufak bir bakış attığında rahatlıkla söylemek mümkündü. Arabaya ulaştıklarında bu yeni teknolojiye dair hiçbir şey bilmediğini belli etmemeyi tercih etti. Tabii arabaya bindiğinde yaşadığı onca aptallıktan sonra ne kadar belli edip etmediği tartışılırdı. Kısa yolculuğun ardından araba durduğunda tekrar Kakashi'yi takip etme serüvenine koyuldu. Konoha bildiğinden çok daha büyük, modern ve kalabalıktı. Sonunda ara sokaktaki eski bir binaya ulaştıklarında asla kendi evi olmasa da bir nebze rahatlamış hissetti, bu tanımadığı dünyada öylece dolaşmak onu germişti.

Daireye girdiler, neyse ki kapı evin salonuna açıldığı için ne tarafa ilerleyeceğine dair bir sıkıntı yaşamamıştı. Oda orta boyuttaydı, duvarlardan birini boydan boya uzanan ahşap kitaplık kaplıyordu. Dün gece bulunduğu terasa açılan cam balkon kapısının yanında ise oturup rahatça kitap okuyabilmek için tekli bir koltuk bulunuyordu. Obito ilerledi ve nispeten çekingen bir şekilde tekli koltuğa oturdu.

"Üstümü değiştirip geliyorum." Kakashi ufak koridorun diğer ucundaki odaya girmişti. Öyleyse diğer iki kapıdan biri lavaboya, diğeri ise mutfağa ait olmalıydı. Koltukta öne doğru kayarak başını arkaya yasladı ve kendisine ters ters bakan Pakkun'a aldırmadan söyleyeceklerini kafasında toparlamaya başladı. Sonunda Kakashi tekrar salona giriş yaptığında elinde iki çay fincanı taşıyordu. "Ağrılarına iyi gelecektir." Elindeki porselen fincanı Obito'ya dikkatlice teslim etmişti.  Kendisi de karşıdaki ikili koltuğa oturduğunda Uchiha söze başladı.

"Bak, biliyorum sana imkansız gelecek ama ben bu evrene ait değilim. Bunu nasıl kanıtlayabilirim bilmiyorum ama bana inanmasan bile-"

"Sana inanıyorum."

Genç Uchiha derin bir nefes aldı ve hazırlıksız yakalandığı bu itiraf sonrasında yanaklarının kızarmadığını umdu. 'Harika! Bu yeni Kakashi tam bir baş belası...' diye düşündü.

"Pekala, şöyle ki geldiğim evrendeki Konoha shinobilerden oluşan bir köydü. Dünyadaki bütün uluslar askeri güvenlikleri açısından Konoha gibi gizli köyleri besliyorlar, insanlar bu yoldan para kazanıyorlar. Fakat tahmin edebileceğin üzere bu hırs, korkunç savaşları meydana getiriyor. Ben, klanım ve tüm insanlar olarak biz, bu savaşlar yüzünden sevdiklerimizin ölümüne kendi gözlerimizle şahit olduk. Tüm bunu durdurabilmek adına yıllarımı bir plan üzerinde harcadım fakat şimdi..." Kafasını odaklandığı pencereden gümüş saçlı adama çevirdiğinde gördüğü manzara karşısında nutku tutuldu. Plan? Savaş veya barış? Siktir etti, Kakashi maskesini çıkartmıştı ve çayını yudumluyordu. Uyurken bile çıkartmadığı o aptal maskenin altındaki yüzü her zaman merak etse de bunu hiçbir zaman soramayacak kadar gururlu olmuştu. Ama şimdi asıl aptalın kendisi olduğuna yemin edebilirdi; keskin yüz hatları, açık pembe şekilli dudaklar ve bir güzellik beni... Bu yüzü tekrar görebilmek için Beşinci Büyük Ninja Savaşı'nı ilan edebilirdi.

"Fakat şimdi?" Kakashi cümlesinin devamını duymak için bu soruyu Obito'ya yöneltmişti. Genç Uchiha boğazını temizledi ve gözlerini zorlukla onun yüzünden ayırdı. Bu dünya için fazla aptaldı.

"Maalesef ki evimden çok uzaktayım." Cümlesini bitirdiğinde aralarında bir sessizlik oluşmuştu. Gümüş saçlı adam anlattıklarını analiz ediyor olmalıydı.

"Sen ve ben tanışıyor muyuz? Yani geldiğin Konoha'da da bir ben yaşıyor mu?" Obito bir an için ne diyeceğini bilemedi, ne kadar da saçma bir soruydu bu böyle?

"Tabii ki de Kakashi-"

"Adımı da biliyosun!"

"Elbette biliyorum, Bakakashi!" Sinirle kollarını birleştirdiğinde gümüş saçlı adam gülerek ellerini havaya kaldırdı.

"Peki peki, sakin ol. Şimdi izin ver sana bizim evrenimizden bahsedeyim." Elindeki fincanı yanındaki kahve sehpasına bıraktı. Daha sonra -her ne kadar Obito bunu istemese de- maskesini tekrar burnuna çekti ve koltukta iyice yayıldı. "2023 yılındayız, ülkemizin adı Japonya. Konoha isimli küçük bir mahalledeyiz. Ben Hatake Kakashi ve sen -yani Uchiha Obito- çocukluk arkadaşıyız. Ben polis merkezinde organize suçlar biriminde çalışıyorum ve sen de... Ugh, Tanrılar, büyük amcan Uchiha Madara'nın başında olduğu bir yakuzayı yönetmeye yardım ediyorsun."

"Yakuza da ne?"

"Oldukça geniş ağları olan köklü bir mafya diyebiliriz, bir çeşit suç çetesi anlayacağın."

"Hmm..." Lanet yine Uchihaların peşindeydi ve Obito yine kendisini bir terör organizasyonun başında bulmuştu. Bunun onun kaderi olduğunu nerede kabul etmek üzereydi. "Beni bulduğunda neden ağladın?"

Kakashi koyu gri gözlerini ondan kaçırdı ve bakışlarını ellerine indirdi. Söylemek istedikleri ağzından çıkmakta zorlanıyor gibiydi. Uchiha ise merakla bekliyordu, aralarındaki şeyin sıradan çocukluk arkadaşları ilişkisinden daha fazlası olduğunu düşünüyordu. Aksi taktirde sadece arkadaşı olan Kakashi'nin maskesini böyle tereddütsüz bir şekilde çıkarttığı, parlak yavru köpek gözleriyle ona baktığı ve pür dikkat kendisiyle ilgilendiği herhangi bir evren bulunmuyordu.

"Sen... İki yıldır kayıptın Obito. Sanki yer yarılmıştı da içine girmiştin, seni aramadığımız yer kalmadı. Sen yokken ben..." Duraksadı ve yutkundu, bir an konuşamayacak gibi olsa da devam etti, "Her neyse, nereye gittiğini ne Itachi ne de Shisui biliyordu ama senden umudu asla kesmedim. Yine de bu şekilde karşılaşacağımızı asla düşünmezdim."

"Kakashi, ben ve sen... Bizim aramızda tam olarak nasıl bir ilişki vardı?" Sonunda en başından beri aklını kurcalayan soruya gelmişlerdi fakat gümüş saçlı olan bu soruyu cevaplayacakmış gibi durmuyordu. Tekrar gözlerini kaçırdı ve ayağa kalktı, oturduğu koltuğu kaldırarak iç kısmından bir yastık ile battaniye çıkarttı.

"Sanırım artık uyusak iyi olacak, özellikle senin için oldukça yorucu bir gün oldu. Yarın tekrar konuşuruz." Obito öylece oturarak şaşkın bakışlarla adamı izledi. Bu sorudan kaçma yolu bu olmamalıydı.

"Kakashi?" Odadan çıkmak üzere olan adam ona seslendiğinde durmuştu. Kafasını arkaya doğru yavaşça çevirdiğinde ağlamamak için kendisini zor tuttuğu ve kızaran gözleri metrelerce öteden bile anlaşılabilirdi. Maskeli Uchiha, duygular konusunda böylesine kötüyken bu durum karşısında ne yapacağını bilemedi.

Gümüş saçlı adam onun şaşkın bakışları karşısında gülümsedi, ağlamaya hazır çekik gözler gülümsemeyle hilal şeklini aldığında Obito nefesinin kesildiğini hissetti. Henüz kendisine itiraf edemese de Kakashi onun gözünde her haliyle muhteşemdi.

"İyi geceler, Obito."

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top