dört

Obito günün geri kalanını akşam gümüş saçlı adam eve geldiğinde ona nasıl davranması gerektiğini düşünerek geçirmişti. Tüm bunlar, başına gelen bu aptalca olaylar silsilesi; tamamen saçmalıktan ibaretti. Kafasını iki elinin arasına aldı ve sağlıklı düşünmeye çalıştı. Bu değişimle başa çıkabileceğini sanmıyordu, dönmek zorundaydı. Yine de Kakashi'ye dönme planları yaptığını söylemek istemiyordu. Neden bilmiyordu ama eski dostuna, nam-ı diğer arkadaş katiline duyduğu öfkeyi canlı tutmayı başaramıyordu. Ondan ölesiye nefret mi ediyordu yoksa üzülmesini istemediği için kendi evrenine dönme arzusundan bahsedemiyor muydu?

Ofladı, öne doğru eğildiği koltukta dikleşip sırtını arkaya yasladı. Burada hiçbir yere gidemeden öylece oturmak ve düşünmek ona mağarada geçirdiği korkunç günleri hatırlatmış, bu travmatik histen nefret etmişti. Fakat sonunda dış kapının anahtarla açılma sesi duyulduğunda oturduğu koltuktan zıpkın gibi fırladı. Salonun kapısını araladı ve dış kapının önünde ayakkabılarını çıkartmakta olan Kakashi'ye baktı. Normal davranmalıydı, normal. Kucağında oturduğu o fotoğrafı asla görmemiş gibi.

"Demek kapıda karşılanıyorum, beni çok mu özledin yoksa?" dedi gümüş saçlı olan. Obito onun elindeki botları ayakkabılığa yerleştirmesini izliyordu. Yanaklarının ısınmaya başladığını hissettiğinde panikle kafasını çevirdi. Normal davranmak bir yana, liseli kızlar gibi kızarıyordu. Tam bir yüz karasıydı.

"Sıkıntıdan delireceğim."

Obito'nun mızmızlanması Kakashi'yi güldürmüştü. Uchiha konuyu dağıtarak aptalca heyecanından ve kızaran yüzünden kurtulmayı denese de Kakashi'nin gülen yüzü karnının kasılmasına neden oldu. Hızla mutfağa yöneldi ve serin havanın iyi gelmesini umarak balkon kapısını araladı. Hatake de onun peşinden mutfağa girdi ve elindeki karton poşetleri tezgaha bıraktı.

"Pekala, sıkıntını giderir mi bilmiyorum ama bugün senin için parmesan soslu ravioli yapacağım." Genç adam mutfaktan çıktığında Obito derin bir nefes verdi. Yemek hakkında hiçbir fikri yoktu ve umrunda da değildi. Şu an sadece aptalca davranmamaya odaklanmalıydı. Küçük, yuvarlak masanın sandalyelerinden birine oturdu ve son baharın ilk esintilerini barındıran Eylül esintisinin yüzüne vurmasına izin verdi. Rol yapma yeteneklerini düşünerek kendini cesaretlendirdi. Seneler boyunca birçok farklı kişiliğe bürünmüş, onlarca insanı rolüne inandırmayı başarmıştı. Tekrar başarabilirdi.

Birkaç dakika sonra Hatake tekrar odaya girdiğinde üzerindeki günlük kıyafetleri çıkartmış, yerine eşofmanlarını giymişti. Obito'ya bakmadan tezgaha yönelse de maskeli Uchiha onun mutluğunu adeta hissediyordu.

"Eee, günün nasıldı? Itachi ile anlaşabilmişsindir umarım." dedi, bir yandan da poşetlerin içindeki paketleri çıkartıyordu.

"Evet, sorun yoktu. Sadece işi olduğu için fazla kalamadı, yarın buluşacağız." Kakashi bu dediklerini kafasıyla onaylamıştı. Ardından aralarında kısa süreli bir sessizlik oluşsa da Uchihalı düşünceleri ile boğuşmakla meşguldü. Itachi ile olan bu samimiyetlerini sormamak için mücadele veriyordu. "Itachi ve sen.." Lakin ne kadar mücadele ederse etsin lanet ağzı bu günlerde susmak bilmiyordu. ".. ne kadar samimisiniz?"

Dünyanın en aptalca sorusunu oluşturan bu cümleler ağzından döküldüğünde kafasını yanındaki masaya geçirmek istedi, salak mıydı ne? Utançtan yerin dibine girmek üzereyken tezgaha doğru dönük olan Kakashi'nin kafasını arkaya çevirerek omzunun üzerinden kendisine attığı imalı bakışı neredeyse ağır çekimde görmüştü. Grinin koyu tonundaki gözlerini hafif kısmıştı ve maskesinden dolayı göremese de yüzünde bir gülümseme olduğuna yemin edebilirdi. Otuzunu çoktan geçmiş bir adam için bile bu bakış karşısında kızarmamak imkansızdı.

"Maa, Obito..." Obito yutkundu, bu ses tonu da neyin nesiydi böyle? "Yoksa kıskandın mı?"

"Daha neler..." Kollarını göğsünde birleştirip kafasını balkona doğru çevirse de yüzündeki pembelik onu ele vermiş olmalıydı. Kakashi gülerek önüne döndü ve paketleri açmaya devam etti.

"Sinirlenme hemen, sadece şakaydı!" Sadece şaka mı, diye düşündü Uchiha ve ardından da düşüncelerine sinirle ekledi: Şakanı sikeyim Kakashi. Şimdi bütün gece o çirkin suratını, gözlerini ve ses tonunu düşünecekti. Bu aptal korkuluk bozuntusunun üzerindeki etkisinden ölümüne rahatsızdı. Ona karşı nefretten fazlasını hissetmemesi gerekirken basit davranışlarıyla bile böyle kolayca etkilenmek, onun aurasına kapılıyor olmak maskeli Uchiha'yı delirtecekti.

"Itachi ve ben asında senin aracılığın ile zaten uzun zamandır tanışıyoruz. Ama yakın arkadaşlığımız üniversitedeyken başladı. Aynı futbol takımında oynuyorduk, takım arkadaşlarıydık yani. Daha fazlası yok." Neden rahatlamıştı bilmiyordu ve bu rahatlama hissi zaten doruklara ulaşmak üzere olan öfkesini daha da körüklemişti. Bu gece Kakashi'yi düşünmek yerine budalaca hislerini dizginlemek konusunda kendisine nutukları çekmeli, yeminler etmeli ve ne olursa olsun bu hislerden uzak durmalıydı.

Son poşetten parlak, yeşil bir şişe çıktığında Obito bunun bir içki şişesi olduğunu anlamıştı. Sanırım nutuk çekme planları başka bir geceye ertelenecekti. "Sever misin bilmiyorum ama şarap almıştım, yemeğin yanında güzel gider."

"Alkol konusunda pek tecrübem olmadı maalesef."

"Nasıl yani, sizin evreninizde içki yok mu?" Obito, bu soru karşısında göz devirme isteğini güç bela engelledi. Kendisine uzaylı muamelesi yapılmasına dayanamıyordu.

"Elbette var, baka! Sadece..." Bir süre duraksadı ve Hashirama hücrelerinden dolayı sarhoş olamadığını Kakashi'ye nasıl açıklayabileceğini düşündü. "Vücudumdaki bir çeşit mutasyondan dolayı alkole karşı bağışıklığım vardı ve sarhoş olamıyordum."

"İlginç." Obito ona çok daha ilginç şeyler anlatabilirdi ama gümüş saçlı adamın bunları duymaya hazır olduğunu sanmıyordu. Kakashi tencerede kaynattığı suyun içine elindeki paketi boşaltırken yaptığı işe son derece odaklı gözüküyordu. Uchiha bunun sorularına devam etmesi için uygun bir zaman olduğunu düşündü.

"Rin ne yapıyor?" Korkarak da olsa öğlen düşündüğü soruyu sorma cesareti göstermişti. Onun hayatta olduğunu duymayı umuyordu.

"Hmm, Rin Osaka'da yaşıyor, buraya oldukça uzak yani. Orada bir hastanede hemşire olarak çalışıyor. Üçümüz hala görüşüyoruz, hatta bazen ziyaretimize bile geliyorlar." Kakashi tencerenin içindekileri karıştırmaya devam ediyordu. Kendisini pür dikkat dinleyen ve neredeyse sevinç dolu bir gülümseme sunan Obito'dan habersizdi. Fakat cümlenin sonundaki bariz belli çoğul eki Uchiha'nın dikkatini çekmişti.

"Geliyorlar derken?" Obito meraklı gözlerle yemek yapan adamı izlerken Kakashi elindeki tahta kaşığı bıraktı ve anlık olarak kendisini izleyen adama döndü.

"Rin ve eşi. Rin birkaç yıl önce bir doktorla evlendi." Kakashi açıklamasını bitirdikten sonra dalgınca yemeğine dönerken Obito'nun şok içindeki yüz ifadesinden bihaberdi. Rin'in yaşıyor olduğunu öğrendiğindeki sevinci adeta kursağında kalmıştı. Yine de tekrar mutlu hissetmeye çalıştı, uğruna hayatını adadığı kız hala hayattaydı. Üstelik mutluydu, hep hayalini kurduğu gibi mutlu ve normal bir sivilin hayatını yaşıyordu. Ama Obito ile değil. Bu gerçek ona bir an için fazlasıyla ağır gelse de kalbinde bir burukluktan daha fazlasını taşımıyordu. Kendisi ile veya değil, arkadaşlarının mutluluğu için her şeye katlanabilirdi. Arkadaşları...

"Hayal kırıklığını uğramana şaşırmadım." demişti Kakashi. Siyah saçlı genç bu sözlerden sonra dalgın gözlerini mutfağın fayanslarından kaldırıp hala sırtı dönük bir şekilde tezgahta mantar doğrayan adamı inceledi. Ne hissettiğini nasıl anlamıştı bilmiyordu ancak belli etmemek adına hızlıca savunmaya geçmeye karar verdi. Ancak söze girmeye fırsat bulmadan gümüş saçlı olan konuşmaya devam etti. "Bizim evrenimizdeki Obito'da öncelerinde Rin'den hoşlanıyordu."

"Oh..." Sadece basit bir mırıldanma ile yetinmek zorunda kalmış ve sonrasını sormaya cesaret edememişti. Bu evrendeki veya kendi evrenindeki fark etmeksizin Kakashi'nin sevdiği insanlar konusunda ne kadar hassas olduğunu biliyordu, ona -teknik olarak bahsi geçen kişi kendisi olsa da- kaybettiği sevgilisi hakkında soru sormak istemedi.

Bir süre sessiz kaldılar, bu süreçte Kakashi yemek yapmaya devam etmişti. Obito, Rin'i düşünecek bol bol zaman bulabileceğini düşündü ve havadaki bu garip kasveti dağıtmak adına konuyu değiştirmeye karar verdi.

"Polis merkezinde tam olarak ne iş yapıyorsun?"

"Organize suçlar birimindeyim, yani sizinki gibi yakuzaları ve çeşitli örgütleri enselemek için uğraşıyoruz. Bundan beş yıl önce de özel kuvvetlerdeydim ama anlarsın ya..." Kakashi dönüp Obito'ya memnuniyetsiz bir bakış atmıştı. "Orada işler biraz fazla şiddetli yürüyor."

Uchiha, Kakashi'nin bir kez daha ANBU kaderini yaşadığını öğrendiğinde rahatsız hissetmişti. Lanet bostan korkuluğu, başını bir türlü bu beladan uzak tutmayı beceremiyordu. Soğukkanlılığını bozmadan devam etti, onun hakkında bu kadar düşündüğünü daha fazla belli etmek istemiyordu. Duygularından bahsetmektense aklına takılan kısımlara odaklanmayı tabii ki de tercih ederdi.

"Yakuza ile mücadele etmeye çalışan bir polis için mafyanın merkezinden bu kadar çok arkadaş edinmek normal mi?" dedi Obito. Kakashi bu soru karşısında sesli bir şekilde gülmüştü.

"Elbette dışarıdan bakınca oldukça garip ve absürt görünüyor ama siz farklısınız." Farklılar mıydı? Bu da ne demekti şimdi?

"Nasıl yani?" Fakat Kakashi elindeki tava ile masaya dönerken sorusuna cevap vermeyi pas geçmişe benziyordu.

"Itachi ve Shisui sana anlatacaklardır. Şimdi akşam yemeği vakti!"

Obito onun son derece neşeli çıkan sesi karşısında konuştukları konuda daha fazla üstelemedi. Gümüş saçlı olan soslu mantıları tabaklarına eşit bir şekilde paylaştırdı. Ardından tirbuşon ile şarap şişesinin tıpasını açtı. Maskeli Uchiha onun her bir hareketini detayla izliyor ve heyecanla parlayan çakıl rengi gözlere bakmaktan kendini alıkoyamıyordu. İnceleyici bakışları kendisine uzatılan kadehle bölünmüştü, Kakashi çoktan onun için şarap doldurmuştu bile. Hatake servisi tamamladıktan sonra kendisinin tam karşısında bulunan sandalyeye oturdu.

"Itadakimas!" Gümüş saçlı oğlanı mırıldanarak taklit etti, şu an afiyet dilemekle pek de ilgili değildi. Çünkü günün en sevdiği vakti olan 'maskesiz Kakashi' saati gelmişti. Tabağındaki mantıları çatalıyla dürterken göz ucuyla maskesini indiren adama baktı. Yüce Tanrılar... Bu yüzü görmeyi bu kadar çok istemesinin sebebini bilmiyordu, tek bildiği karşısındaki adamın sade ve göz alıcı güzelliği karşısında hayran kalmamanın imkansız olduğuydu. Bu sefer kendisine kızmadı, kendisine daima kızan tarafı bile büyülenmiş gibiydi.

Fakat bir anda kendisine gelerek gözlerini ondan ayırdı ve yemeğini yemeye başladı. Anlık olarak yükselen ve bir tokat gibi yüzüne çarpan suçluluk duygusu hissetmişti. Bu duygu bir süre aklını tamamen meşgul etti. Öyle ki Kakashi'nin kendisine yemek veya şarapla ilgili yönelttiği birkaç soruyu olumlu fakat sahte cevaplarla geçiştirmek zorunda kalmıştı.

"Bu kadar hızlı içmemelisin." Aslında Kakashi'nin onu uyarmasına gerek yoktu. Kadehi yüzüne yaklaştırdığında bile duyduğu keskin koku dahi bunu anlaması için yeterliydi. Ancak hissettiği duygu karmaşasında çoktan kaybolmuş ve bağlamdan kopmuştu. Yine de kafasını salladı ve sadece ufak bir yudum alarak ekşi tadın ağzının içinde yayılmasına izin verdi.

"Senin tanıdığın Obito, o nasıl biriydi?" Gözlerini kaçırarak sorduğu bu soru karşısında gümüş saçlı adamın yüzünü düşünceli bir ifade kaplamıştı. Ellerini masanın üzerine koydu ve önünde birleştirdi.

"Hmm... Aslında şimdilik gözlemlediğim kadarıyla temelde çok da farklı değilsiniz. Sadece o daha özgüvenliydi diyebilirim." Obito'nun gözlerinin önünde bugün gördüğü o fotoğraf canlanmıştı. Yüzündeki kendini beğenmiş ve gururlu gülümsemeyi, sanki bir tahtta oturuyormuş gibi duran oturuş tarzını hatırladı. Bu konuda Kakashi'ye bir parça hak verebilirdi.

"Peki ya arkadaşlarım, en yakın arkadaşım kimdi?"

"Çevrende sana saygı duyan çok fazla insan vardı fakat çoğunu arkadaşın olarak görmezdin. Çok fazla arkadaşın yoktu fakat senin için yeterliydiler. Shisui, Itachi, Nagato ve Yahiko. En yakın arkadaşın ise sanırım bendim, birbirimize her şeyi çekinmeden anlatabilirdik." Obito sadece sessizce başını salladı. En yakın arkadaşlar...

İkisinin tabaklarındaki yemekler bittiğinde masayı toplama işinde Kakashi'ye yardım etti. Gümüş saçlı adam onun alkol etkisiyle sessizleştiğini düşünse de aslında dalgındı. Evet, şarabın da katkısı olmuştu ancak iki kadehle sarhoş olacak kadar da değildi elbette. Kafası hala o suçluluk konusuyla meşguldü ve bir süre daha öyle olacağa benziyordu.

Bulaşıkları hallettikten sonra salona geçtiler. Kakashi ikili koltuğunda Pakkun'un yanındaki yerini alırken Obito çaprazındaki tekliye oturdu. Elbette henüz yarısına kadar içilmiş şişe de onlarlaydı. Kadehler tazelendi ve loş sarı ışığın altında sohbete devam etmek için uygun yerler alındı. Maskeli Uchiha yumuşak koltuğun da etkisiyle biraz daha mayışmış hissediyordu, bir nebze rahatlamıştı.

"Sakumo-san da umarım iyidir." diye söze girişti Obito, onun da tıpkı Rin gibi hala hayatta olması için ufak bir umut vardı. Fakat kendisine bakan koyu renkli gözlerde gördüğü hüzünle sorduğu sorudan hızlıca pişman olmuştu.

"Babam biz lisedeyken vefat etti."

"Ben çok üzgünüm, özür dilerim... O benim için her zaman büyük bir-"

"Kahramandı."

Cümlesi tamamlandığında şaşkınlıkla beyaz tenli genç adama baktı, fakat Kakashi sadece boş gözlerle karşısındaki pencereyi izliyordu. Ardından elindeki kadehi ince, pembe dudaklarıyla buluşturdu ve şaraptan bir yudum daha aldı.

"Babam da polisti. Üstelik işinde de çok iyiydi, o bir başkomiserdi. Bize her geldiğinde uzun uzun muhabbet ederdiniz. Senin mafya işlerine bakış açının değişmesinde emeği çoktur. Madara'nın başına bela olacak işler yapmana da seni fikirleriyle etkilediğini düşünüyorum." Obito sessizce gülümsedi, Kakashi babasını anlatırken gözüne o kadar hüzünlü ve yalnız gözükmüştü ki hissettiği suçluluk hissi ikiye katlandı. Burnundan derin bir nefes aldı ve kadehteki içkiyi sinirle kafaya dikti.

Bu evrende karşılaştığı dostlukların, sevgi bağlarının ve iyi niyetin hiçbirini hak etmediğini düşünüyordu. Kakashi onun gerçek kişiliğinden ve yaptıklarından habersiz, sorgusuz sualsiz bir şekilde Obito'yu seviyordu. Onu sadece sevgilisi olarak değil, aynı zamanda en yakın arkadaşı olarak görüyordu. Yokluğunda tamamen yalnız hissedecek kadar da bağlıydı üstelik. Kendi evrenindeki Kakashi de böyle düşünür müydü, onu koşulsuz affedebilir miydi? Bunun gerçekleşebileceğini hayal dahi edemezdi, dile getirmeyi ve kabullenmeyi reddetse de gittiği yolun hiç kimse için doğru olmadığının farkındaydı. Sadece adaletin sağlanması adına iyi olduğu düşündüğü şeyi yapsa da insanları öldürmüş, doğup büyüdüğü yuvasını yakıp yıkmış, kendisi için en değerli insanlardan biri ve dünya üzerinde Uchiha Obito kimliğinden geriye kalan tek şey olan en yakın arkadaşını öldürmeye niyetlenmişti.

Parmakları kontrolsüzce sol gözünü buldu, kafası yüzüne temas eden yumuşak parmak uçlarını bile hissedemeyecek kadar dolu olsa da düşünmeyi sürdürdü. Arkadaşlarını, Kakashi'yi korumak için her şeyi göze alan kendisi değil miydi? Oldukça silik bir hatıra olarak da olsa mağarada neredeyse öldüğü günü düşündü, aynı durum tekrar yaşansa yine Kakashi'yi kurtarmak için kendi canını feda etmez miydi? 'Seve seve, bir an bile tereddüt etmeden...' diye düşündü.

Karşısındaki hangi Kakashi olursa olsun kim olduğunu, neler yaptığını ve neler yapabileceğini bilmeye hakkı vardı. Bu kadar değer verdiği birini kendisine ihtiyacı varken bir kez daha kandırmak, maskelerin arkasından sahte kimlikler uydurarak yalnız bırakmak istemiyordu. Her şeyi anlatacak, gerçek Obito'yu görmesini sağlayacak ve bu öldürücü suçluluk duygusundan kurtulacaktı.

"Kakashi, ben-" Bir anlık cesaretle cümleye başlasa da kafasını ikili koltuktaki gümüş saçlı adama çevirdiğinde onun çoktan oturduğu yerde sızdığını gördü. Uzun cümlesi için sakladığı nefesini çaresizce bıraktı. Bu akşam için onu yerine götürmekten başka görevi kalmamıştı.

Ayağa kalktı, başındaki hafif dönmeye aldırmadan genç adamın yanına ilerdi. Önce iki yanına düşmüş kollarından birini boynunun arkasına attı, ardından bir elini sırtına diğerini ise dizlerinin altına yerleştirerek onu dikkatlice kucağına aldı. İtiraf etmek gerekirse birazcık ağırdı. Ne var ki Kakashi halinden son derece memnun bir şekilde kucağına yerleşmiş ve Obito'ya sokularak uykusuna devam etmişti. Genç adamın odasına giden koridordan geçerken onun bu haline gülümsedi.

Bir süredir antrenman yapmamanın ve yaralanmasının da vermiş olduğu hamlıkla kollarında derman kalmamak üzeydi ki adamın iki kişilik yatağına ulaştı. Elinden geldiğince nazik davranmaya çalışarak kollarındaki Kakashi'yi yatağa bıraktı. Oğlanın sırtı yatakla temas ettiğinde kolunu kurtarmak biraz eğilmek zorunda kaldı. Kafasını hafifçe kaldırıp ne kadar yakın olduklarını fark ettiğinde kalbi hızla çarpmaya başlamıştı. Yüzü yakından kesinlikle daha muhteşem gözüküyordu. Kabarık gümüş tellerin arasına parmaklarını daldırma, bir mermer kadar pürüzsüz ve parlak tene dokunma isteğiyle dolup taşarken kendini doğrulmak için adeta zorladı.

Bu güzel yüze dokunmayı bırak, görmeyi bile hak ettiğini sanmıyordu.

it's me, hi! i'm the problem, it's me!

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top