bir
Acı, boşluk ve yalnızlık. Bunlar yerinde yeller esen kalbinde hissetmeye her zaman aşina olduğu hislerdi. Varlıklarıyla barışmış, onları birer silaha dönüştürmüş ve nefretiyle harmanlayıp gücüne güç katmıştı. Fakat şimdi yerde öylece uzanırken, uzun zamandan sonra ilk defa silahlarının kendisine doğrultulduğunu hissediyordu. Acı... Ruhsal ve fiziksel olarak hayatında yaşadığı en şiddetli acıyı yaşıyor olabilirdi. O devasa kayanın altındayken bile böylesine bir acı tattığını anımsamıyordu. Boşluktaydı, her zaman nefretini körükleyen kafasının içinden tek bir cümle geçmiyordu. Ve yalnızdı, en güçlü silahı olan yalnızlık şimdi tekrardan as düşmanı olarak karşısında dikiliyordu.
Kalbinden yükselen uğultu kulaklarını kaplamaya devam ederken ağzına gelen kanı şiddetle tükürdü, gözleri kararmaya ve elleri karıncalanmaya başlamıştı. Hashirama hücreleri işlevini bir şekilde yitirmiş olmalıydı. Uyuşma hissiyle mücadele etmeye çalışırken çakrasını yokladı. Normalde olsa böyle bir durumda çakra kullanmak riskli sayılırdı ama şu an bu riski göze almak zorundaydı. Sessiz beyninde diğer ihtimal acı bir çığlıkla yankılandı, ölüyordu.
Vücudunda kalan son çakrayı kamui evrenine ulaşmak için toplamaya başladığında ayaklarının tamamen uyuştuğunu hissetti, yine de acele etmek zorundaydı. Gizli ve güvenli evreni, yarattığı girdapla onu içine çekerken bir nebze olsun rahatladı. Başına geleceklerden habersiz, gözleri yavaşça kapandı. Hayat acımasız olduğu kadar sürprizlerle de dolu olabiliyordu, buna rağmen şimdiye kadar ona sık sık zorlu yüzünü göstermişti. İhtimal vermese dahi artık sıra kendisindeydi, Tanrıların maskeli Uchiha için bambaşka planları vardı.
Kendine geldiğinde ilk fark ettiği şey soğuk bir zeminin üzerinde yatmakta olduğu olmuştu. Kamui'de olduğunu düşünerek rahatlamıştı, kurtulmayı yine bir şekilde başardığı için kendisiyle gurur duydu. Fakat bu gururu gözlerini araladığında devasa bir şoka dönüşecekti. Bir evin -muhtemelen Kakashi'nin- terasında, fayansın üzerinde öylece yatıyordu. Beyaz saçlı genç adamın gözlerinde endişe ve korkuyla karışık bir ifade vardı, cam bir kapının ardından yerdeki adama bakıyordu.
Obito hareket etmek ve kalkmak istese de son derece bitkindi, vücudundaki hiçbir kas beyninin isteğine cevap vermedi. Kendini korumak için bir şey bulabilmek adına panikle etrafını inceledi. Balkonun köşesine yerleştirilmiş birkaç saksı haricinde hiçbir şey yoktu. Gözleri kendisini izleyen genç adamın arkasında gezindi. Sarı loş ışıkla aydınlatılan küçük bir oda, kendisine tıpkı sahibi gibi şaşkınlıkla bakan Pakkun ve daha önce görmediği tarzda modern eşyalar... Nerede olduğuna dair zerre fikri olmasa da bu evin tanıdığı Kakashi'nin evi olmadığına adı gibi emindi. Şüpheli bakışları hızlıca genç adamı süzdü, siyah dar bir pantolon ve lacivert bir kazak giyiyordu. Siyah maske hala yüzünün bir parçası olsa da kafasındaki bandananın yerinde yeller esiyordu. Obito bir kez daha panik içinde derin bir nefes aldı.
Kapı açıldığında neler olacağına dair hiçbir fikri yoktu. Beyni ona öleceğini haykırıyorken sakin kalmakta güçlük çekiyordu. Hala kan kaybediyor olmalıydı fakat bu konuda endişeye gerek kalmamıştı. Kakashi, şimdi burada onun işini bitirecekti. Gözlerini kapattı ve kendisini yaklaşan darbeye hazırlamaya çalıştı. Fakat bugün hiçbir şey beklediği gibi gitmeyecekti.
Genç, kollarını onun yerde yatan vücuduna sıkıca doladı ve başını göğsüne yasladı. Uchiha, aldığı sık nefeslerin arasında gözünü açtığında görüş alanında sadece kabarık gümüş rengi saçlar vardı.
"Obito..." Kakashi'nin fısıltı gibi çıkan sesinin ardından birkaç burun çekme gürültüsü duyuldu. Yerde yatmakta olan adam birkaç saniye boyunca şaşkınlıktan nefes bile alamadı, neler oluyordu böyle? Kakashi neden ağlıyordu, neden ona sarılmıştı? Sessizliğini korudu ve çaresizce ne olduğunu anlamaya çalıştı. Gümüş saçlı hala göğsüne kapanmış ağlarken adını bir mırıltı şeklinde sayıklamaya devam ediyordu: "Obito... Obito..."
Uchiha'nın kıyafetine kaçmasını önlemek istermiş gibi sıkıca sarılmış, kumaşı saran yumrukların boğumları kızarmıştı. Kıyafetlerinin kan içinde olması umrunda değilmiş gibi gözüküyordu. Obito bir ölü gibi sessiz ve hareketsizdi, sadece izleyebiliyordu. Kakashi güçlükle doğruldu ve yaşlar süzülen gözlerini genç adamın yüzüne sabitledi. Göğsünde duran ellerden biri adamın yara izleriyle kaplı yanağını bulduğunda Uchiha irkildi. Artık aklını yitirmiş olabileceğini düşünüyordu.
"Bu... Bu mugen tsukuyomi mi?" Ağzından çıkan kelimeler karşısında gümüş saçlı adamın kaşları çatılmış ve yüzünde şaşkın bir ifade oluşmuştu. Birkaç kez ne demek istediğini anlamaya çalışırcasına refleksle başını salladı.
"Ne?"
"Şu an neredeyiz?"
"Konoha." Obito buranın onun bildiği Konoha olduğunu hiç zannetmiyordu.
"Dördüncü büyük ninja savaşına ne oldu?"
"Dördüncü- Dördüncü ne dedin?"
Bir süre ciddi olup olmadığını anlamak için Kakashi'nin yüzünü inceledi, gerçekten de rol yapıyormuş gibi bir hali yoktu. Derin bir nefes aldı ve ellerini yüzüne kapattı, soğuk zeminde öylece uzanırken kafasının içinde yalnızca iki ihtimal vardı: ya Madara çoktan planı devreye sokmuştu ya da uzay-zaman üzerinde onun için Kamui evrenine geçit açan Mangekyou'su onu bambaşka bir evrene yollamıştı. Tüm bunları düşünmek başına ağrılar saplanmasına neden oldu. Kan vücudundan yavaşça sızmaya devam ederken gözleri hissettiği ağırlıkla kapanacaktı. Tamamen bilincini kaybetmeden önce son duyduğu son şey Kakashi'nin elindeki telsiz benzeri siyah cihaza doğru konuşması olmuştu.
"Itachi, acilen gelmen gereken bir durum var."
•
merhaba, hoş geldin!
umarım kitap hoşuna gider, iyi okumalar :)
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top