XXX
Şehrin ortasına çok da uzak olmayan bir köy pazarında, herkesin gözü önünde bayılan krallarını, olabildiğince en hızlı şekilde saraya getirmişlerdi. Aslında, Harry'i kollarının arasındaki yerinden hiç ayırmadan taşıyan tek kişi, Louis olmuştu. Çünkü, sevgili omegasının kendi gözleri önünde bir daha zarar görmesine asla izin veremezdi. Louis, büyük kral yatağının ortasında hala huzursuz ve bir o kadar da solgun uykusundaki eşini seyrederken, odadaki kalabalığın gürültüsünü duymuyordu. Kraliyet hekimi, Harry'nin sadece biraz dinlenmeye ihtiyacı olduğunu ve bu sürede stresten kaçınmasının gerekliliğini söyledikten sonra odadan ayrılmıştı. "Bu böyle olmayacak." Eski, dul kraliçe kral oğluna bakarak konuşmaya devam etti sinirle. "Omegaların ülke yönetemeyeceğini hepimiz biliyorduk."
Louis, hala içeride dikilmeye devam eden omegaya bakmadan ellerini kalın kabanının önünde birleştirdi. Çünkü onun endişelendiği tek konu, bayıldıktan sonra hala gözlerini hiç açmamış olan sevgilisiydi. Baştan aşağı bencillik ve kibirle dolu bu çürümüş ülke değil. Sonunda, huzuru getiren aynı anda büyük kapının açılma ve kapanma sesi odada duyulduğunda, Louis güçlü bir soluk verdi. Ne zaman Harry'nin annesi etrafta olsa, içindeki kaba ve artık kendisine yakışmayan dürtüleri bastırmak zorunda kalıyordu. Odada hala yardımcısı Hank'in olduğunu bilerek, yavaşça adımladı yatağın başına. Harry'nin özenle toplandığı halde darmadağan saçlarına dokundu. Mühürlendiği eşinin bu halde olduğunu görmek, düşündüğünden daha da çok yakıyordu canını. Sanki, tüm acıları onunla birlikte hissediyor ama yine de tamamen Harry'den söküp alamıyor, onu bu rahatsızlıktan kurtaramıyordu.
Kapılar birkez daha açıldığında, bu sefer içeri giren Leydi Tlon'du. Genç alfa, içeri girerken izin almaması yetmiyormuş gibi, Louis'e hiçbir saygı gösterisinde de bulunmamıştı. Hemen onunla birlikte odaya giren kralın yardımcısı alfa Oliver, Leydi Tlon'un arkasında kaldı. Louis onu gördüğü anda, duruşunu daha da dikleştirdi. Ulu orta kavga ettiklerinin üstünden, hala çok az bir vakit geçmiş sayılırdı. Bu yüzden, omegasının savunmasız olduğu bir alana elini kolunu sallayarak girebilmesiydi Louis'yi saldırmaya yakın hissettiren. İki çift mavi göz, aradaki uzak ve soğuk mesafeye rağmen buluştuğunda, Leydi Tlon elini meydan okurcasına belinde duran kılıcının kınına koydu ve konuştu: "Majesteleri hala kendine gelmedi mi?"
"Dinlenmesi gerekiyor." Alfa prens, onu bekletmeden cevapladı.
"Son günlerde bir hayli yorgun görünüyordu. Lordlar sağlığından şüphe etmeye başladı." Köşelerinin uzun direklerle çevrelendiği yatağın diğer tarafına yürüdü leydi alfa. Louis tetik bir halde gözleriyle onu takip etmeye devam etti. "Yarattığınız huzursuzluğun farkınızdasınızdır umarım, alfa."
Louis sinirle kaşlarını çattı. "Kral senin yüzünden bu halde. Beni durdurmasaydın, yerdeki ölü kadına yaklaşmasına izin vermeyecektim!"
"Siz kralın isteklerine, hareketlerine karışamazsınız. Ülkenin ne halde olduğunu görmek istiyordu." Leydi Tlon da artık, sesini alçaltmadan konuşuyordu.
"Ülkenin ne halde olduğunu ölü bir cesedin gözlerinden mi anlayacak?" Yatağın diğer tarafında durmayı bırakıp etrafını dolandı ve büyük öfkesiyle, onu kışkırtmak için dibine kadar yaklaştı. "Sizi burada daha fazla görmek istemiyorum Leydi Tlon. Görevinize, artık kendi konağınızdan devam etmeniz gerekiyor. Omeganızın yanında daha sakin olursunuz, eminim." Cümle bitiminde, hafifçe sırıttı Louis. Karşısındaki alfayı kızdırarak, istediğini elde etmişti.
"Siz bana ne yapacağımı söyleyemezsiniz. Ben sadece kralımın emirlerini yerine getiririm. Sizin gibi, ülkesinden kaçan korkak bir Alman'ınkileri değil."
Louis, kendisine hakaret edilmesinin karşılığını vermek üzere Tlon'un üzerine yürüdüğünde, karşısındaki alfa geri adım atmadı. Hank, ikisinin durduğu yerde kendisini feda edip, efendisini geri çekmek zorunda kalmıştı. "Bir kez daha beni kızdırmak için ağzını açarsan, bir daha asla konuşamazsın alfa. O yüzden sözlerine dikkat etsen iyi olur."
"Neden? Beni de mi diri diri yakarsınız yoksa-"
"Leydi Tlon." Kralın acı dolu sesini duyduğunda, ikisi de tutuştukları sözlü kavgadan sıyrılıp tüm odaklarını ona verdiler. Yaydıkları kokudan, acıyla uyandırmışlardı aslında Harry'i. "Bir süreliğine saraydan gitmeniz, herkes için en iyisi olacak."
Güzel alfa, kralını bu hale getirdiği için bile hemen pişman olarak başını salladı ve saygıyla eğildi önünde. Odadan hızlıca çıkıp gitmeden önce, arkasında bıraktığı ve bir nevi duellosunu kaybettiği alfaya sert bakışlarını atmayı ihmal etmemişti. Louis, hiçbir şeyi umursamadan hemen yatağın ucuna oturdu ve sevgilisinin elini tuttu yatakta bulduktan hemen sonra. Bir yandan, kenara bırakılmış işlemesiz mendille yüzünden akan terleri siliyordu. "Neler oluyor Harry? Ne düşünerek yaklaştın o kadına?"
Kralın gözleri baygınca açılıp kapanıyordu. Harry'nin hala konuşmaya mecali yokmuş gibi gözüküyordu halinden de. "Ben..." Tek kelime ettiyse bile, nefesleri devam etmesine izin vermiyordu. "Hatırlamıyorum."
Arkasında kalan kendi yardımcısına ve yatağın iki ucundaki direklerinin neredeyse ortasında dikilen kralın koruması Oliver'a baktığında, gözleriyle onlara çıkmaları gerektiğini anlatıyordu. Hank, kapıya doğru ilerlediyse bile, Oliver üstündeki zırhlarla yerinde kıpırdamadan durmaya ve beklemeye devam ediyordu. "Dışarı çık, Oliver." Baskıcı alfa sesini kullandığında, Oliver'ın aynı terslikte iç güdülerini hareket ettiriyor ama yine de prensine karşı hiçbir harekette bulunmuyordu, ve bulunamazdı da. Harry rahatsız ve halsiz bir şekilde üstündeki kumaş parçasından yakaladığında, sanki Louis'den artık buna son vermesini istiyordu.
"Dışarı çıkabilirsin Oliver, ben iyiyim." Louis gözlerini kısarak takip etti onu odadan tamamen çıkıncaya dek. Harry, yine ona ulaşabilmek için çenesine dokunmuştu. "Louis, sen böyle yaptığında canım acıyor."
Başını kabul etmek istemezcesine iki yana sallıyordu. "Bir daha asla, kimseye güvenmeyeceğim. Hele de, bugün seni o halde gördükten sonra. Ne kadar korktum biliyor musun?"
Harry kollarının arasında bir anda kendini kaybettiği andan itibaren gerçekten korkmuştu Louis. Harry'i yeniden kaybetme korkusuyla sarınan bedenini ve beynini ele geçiren içgüdüleri yüzünden, artık kendini kontrol edemez olmuştu. Bu yüzden, kendini bilmez bir şekilde omegasını koruyup duruyordu, ne pahasına olursa olsun. Harry elini tuttuğunda dahi, bu değişmemişti. "Buradayım, bana bir şey olmayacak tamam mı? Korkma artık."
"Buradaki insanlara güvenmiyorum Harry. Ne annene, ne yanındaki o sıska gardiyana, ne de sana bağlı olan lordlarına. Hepsi, kendi çıkarları için sana itaat ediyor." Yeşil gözler, Louis'in ağzından çıkan dehşet edici sözlerle hafifçe daha da aralandı. Sanki, söylediklerine inanmıyor, daha doğrusu inanmak istemiyordu. "Eğer bir kez daha Oliver, ben yanındayken seni korumaya kalkarsa onu öldüreceğim."
Harry yorgun bedenine rağmen yatakta doğruldu ve sırtını kalın tahta başlığa verdi. "Bunu yapmayacaksın Louis. Elimize yeterince gereksiz yere kan bulaştı. Bundan sonra ne senin ne de benim birini öldürmem gerekecek. Hala, babamın ruhunun laneti peşimi bırakmadı üstelik. Duvarlarda halen onun o çirkin sesinin yankısını duyuyorum..."
"Onun gibi iğrenç biri için fazlasıyla huzurlu bir ölümü seçtiğin halde mi? Yıllarca sana yaptıklarını, bizi ayırmasını, babamı öldürmesini ve seni zorla evlendirmeye çalıştığını unutmadığın halde, gerçekten lanetlenmesi gereken sen olduğunu mu düşünüyorsun?" Harry kabullenmenin getirdiği rahatlamayla hafifçe yutkunurken, Louis onun ensesine düşen bozulmuş topuzunu tamamen çözdü ve nazikçe çenesini kavradı. "Güvende hissetmiyorum. Burası bizim yuvamız değil."
"Yuvamız olana kadar uğraşmaya devam edeceğiz Louis." Harry başını yavaşça Louis'in eline yasladı daha çok okşamasını istercesine. "Ve sen, bu süreçte kimseyi öldürmeyeceksin. Bana söz ver."
"Pekala, yalnızca Oliver için kendimi tutamayabilirim. Seni yiyecekmiş gibi bakıyor." Louis böyle söylediğinde Harry kıkırdamıştı. "Gülme Harry. Tanrım, ben ciddiyim."
"Louis, başka türlü nasıl beni kendi canı pahasına korurdu peki? Söyler misin? Elbette bana aşık, ama asla karşılık bulamayacağının da bilincinde." Louis, omegasının açık sözlülüğüyle kaşlarını çattı yeniden.
"Hank da beni koruyor yıllardır, ancak bana aşık değil. Ayrıca, babanın korumaları da, babana mı aşıktı zannediyorsun?"
"Ama ben omegayım, siz ise alfasınız." Louis gözlerini devirmemeye çalışarak güçlü bir iç çekti ve eşinin alnından öptükten sonra yatakta, yanında oturduğu yerden kalktı.
"Keyfin bir hayli yerinde olduğuna göre, artık hekimin dediği gibi dinlensen iyi olur." Dudaklarına eğilip, sade ama duygularla yoğunlaştırılmış bir öpücük bıraktı. "Seni seviyorum."
"Seni seviyorum." Harry hafifçe gülümsedi o kapıya giderken. Sonra, aklına gelenden ötürü yüzü bir anda düştü. "O kadın, bana bir şey söyledi." Louis kapıyı açmadan hemen önce, ona döndü. Harry devam edebilmek için yutkunmak zorunda kalmıştı. "Sanırım, asla bebeğimizin olmayacağını dile getirdi."
"Bunu düşünme artık." dedi Louis, odadan çıkıp kralı tamamen tek başına bırakmadan önce. "Sadece, bir an önce iyileşmeye ve ülkenin başına geri dönmeye bak."
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
"Krallıkla ilgili sıkıntılarımız her geçen gün büyüyor." Dış ülkelerle ilişkili elçi lord uzun masanın öteki ucundan konuşurken, Louis William ona değil de elindeki kağıt rulosuna bakıyordu dalgınca. "Bize yakın birçok ülke, bu barışçı tutumumuzu değiştirmediğimiz takdirde bize saldırabilir. Yıllardır hepsi bunu bekliyor zaten."
"Ne öneriyorsunuz Lordum?" Sorarken, parmağından hiç eksiltmediği safir yüzüğe bakıyordu. Babasının, ölmeden önce ona verdiği, mavi taşlı yüzük en çok Louis'e annesini hatırlatıyordu. "Yıllar önceki gibi, saldırıp yıkmaya, masum insanları öldürmeye, işkence etmeye devam mı edelim?"
Lordlar bir süreliğine sessiz kaldı büyük toplantı salonunda. Sessizliği bozan içlerindeki en cesaretlilerden biri olmalıydı. "En azından, diğer tüm ülkeler Alman Krallığı gibi korkaklaştığımızı konuşup bize saldırmakla tehdit etmezdi. Ne de olsa iki ülke de, omegalar tarafından yönetiliyor. Bu, ne zamandırdan beri kabul edilir bir şey oldu ki?" Başını aniden kaldırdı ve ciddice, etrafında oturan adamlara baktı. Bakışları belli ki onları korkutmaya yetmişti. Ne de olsa, Louis bazılarının gözünde bir hainken, bazılarınınsa aklında kalan tek sıfat katildi. Ve bu, başlarında duran ve ülkeyi yöneten adamdan korkmaları için yeterli sıfatlardı.
"Artık, bunun sorgulanması için şu an ne yeri, ne de zamanı." Kararlılıkla konuştu Alman Prens. "Birkaç basit siyaset adamı yüzünden gardımızı düşüremeyiz. Siz söyleyin, krallıkta açlık bitmedi mi, sefalet yok olmadı mı? Yıllardan beri sokaklardan geçip gitmeyen o leş koku..."
"Kral nerede? Madem ülkeyi gerçekten bir omega yönetiyor, majestelerinin de bu konseye gelmesi gerek. Bunlar onun sözleri mi, dinlemeliyiz."
Louis tam da, zaten onun elçiliğini yaptığını söyleyecekken zaten aylardır bunu bekleyen basmakalıp Lordlar hep bir ağızdan konuşmaya başladı. "Kral gelmeli." , "Kralı görmek istiyoruz.", "Bu böyle daha ne kadar devam edecek?!" , "Bu ülkeyi gerçek bir İngiliz yönetmeli artık!"
Dakikalar sonra, gürültülü salon sonunda sessizleştiğinde aslında Louis hala aynı sandalyesinde, uzun masanın başında oturmaya devam ediyordu. İçine girdiği yüksek sınıfa ait kat kat kumaşlarının arasında olmaktan dolayı değil, bir türlü alışamadığı bu ortamdan sebep dayanamadığını biliyordu. Fransa'dan gelen ticaret gemileriyle alakalı tehdit mektubunu hala elinde tutarken, bir yandan onunla masanın üzerinde ses yapıyordu. Louis, önsezilerinden genelde nefret ederdi, mutlaka gerçekleştiklerini bildiği için. O an da, bunu arka plana atmakla uğraşıyordu. Çünkü, bu ülkede gerçekten onları hiç de iyi şeylerin beklemediğinin farkına varmıştı, hem de olması gerekenden fazlasıyla erken bir şekilde.
O akşam, sarayın geniş ve ferah yeşil bahçesine manzarası olan büyük yemek salonunda sadece ikisi yemek yerken, aslında toplantıda konuşulanlara rağmen keyifleri yerindeydi. Harry masalarına konan o akşamki menüye ait her şeyin tadına bakıyor ve o esnada da, Louis'in anlattıklarını dinliyordu. "Aslında, bugün neredeyse bir iç savaşın eşiğine geldiğimizi fark ettim." Bir anda tüm neşeli havayı bu sözleriyle dağıttığında, Harry'den beklediği tepkiyi alacağını da biliyordu.
"Ne?" Çatalını bırakıp, daha fazlasını öğrenmek istercesine başını alfasına çevirdi. "Sen ciddi misin?"
Louis başını salladı hafifçe. Öyle belirsizdi ki onayı, sanki kendisi de bu gerçeği göz ardı etmek istiyordu, kabul etmektense.
Bir anda büyük kapılar açılınca ikisinin de başı aynı anda o tarafa döndü. Giren Oliver'dı. Gelen misafirleri için izin isteyip, geri çekilmişti. Birkaç saniyelik beklemede, Harry içine salınan büyük endişeyle masanın altından Louis'in elini tuttu.
Annesi, uzun ve işlemeli elbisesiyle önden girmiş, arkasında kalan adamı gölgelemişti. Yavaş adımlarla içeri gelip de masaya iyice yaklaştıklarında, Harry sonunda asıl misafirin kim olduğunu görebilmiş ve tam o anda, tahta kapı onları yemek masasında baş başa bırakmak üzere tamamen örtülmüştü. Yanındaki bir çift mavi göz, hala merakla omegasını ve açık kalan ağzından çıkacak sözlerini bekliyordu. "Kuzenine bir hoş geldin demek bile yok mu, Harry?" Annesi konuştuktan hemen sonra, sanki ortalığı karıştırmaktan yeterince memnun olup geri çekilmiş ve Harry'i, alfa kuzeniyle göz göze bırakmıştı.
Yavaşça kalktı sandalyesinden, üstünü örten ceketinin uzun kuyruğunu düşünmeyi akıl edemedi belki de. Soğuk kanlı olmaya çalışarak adımladı kuzenine. Louis de o sırada çoktan yerinden kalkmıştı, saygı göstermesi gerektiğini bilerek. "Hoş geldin, kuzen Richard." Harry onun neden burada olduğunu tahmin edebiliyordu. İsteksiz ve yeterince rahatsız bir şekilde kuzenine sarılırken, yine aynı formaliteden dolayı da hızlıca geri çekilmişti. "Bu, benim mühürlendiğim eşim, Louis William. Kendisi Alman Krallığı'nın Prensi."
"Namını çok işittim." Richard, tehditkar bir şekilde Louis'e gülümsedi ve saygısını belli edercesine başını eğdi. "Biricik teyzem, kraliçemiz beni çağırdığında gelmemezlik edemezdim. Aslına bakarsanız, misafir olacağım da söylenemez duyduklarımdan sonra."
Harry, o geceye mahsus ilk kez korkuyla gözlerini eşiyle buluşturduğu anda, konuşmasına gerek kalmadan her şeyi Louis'e anlattığının farkındaydı. Üstelik, ona duyularını hissettirebilmesi için omega ve alfalık iç güdülerini kullanmalarına gerek yoktu bu sefer. Richard'ın neden saraya geldiği yeterince açıkça sergileniyordu gözleri önünde. Kendi kanından, soylu kanı taşıyan bir alfa, yıllardan beri Harry'nin tek kabusuydu ve, artık gerçekti.
y/n: selaammmm
aslında biliyorum çok uzun zaman oldu bu hikayeyle ilgilenemedim, muhtemelen bugün izlediğim kurtlu filmin etkisi olmasa daha da yazamazdım ama hala final haftamda olmama rağmen içim içime sığmadı!!!
hikaye notunu ise çok kısa tutacağım, biliyorum çok uzadı muhtemelen en çok bölümlü hikayem bu olacak, ama muhtemelen 35. bölüme geldiğimizde bitirmiş olacağızzz!!! benden bu kadardı, ilysm ❤️❤️
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top