XXVI

Y/n: Aslında bu bölüm böyle değildi. Bayağı farklıydı ama hiç hoşuma gitmedi bu yüzden bir çırpıda attım(gerçekten bir bölüm sildim) ve bu yüzden geç geldi yani kurguyu biraz geç oturttum? diyebilirim. Bir de bölüm ortasında hiç planlamamışken smut yazıverdim, çünkü neden olmasın?





Oğlumu öldürdün!" Willheim tüm gücüyle bağırdı. "Tüm insanlarımı!"

Willheim, elindeki kılıcıyla ona koştu, sesinden intikam ateşi fışkırıyordu. Kılıcını karşısındaki askerin geniş göğsüne vurduysa da, üstündeki gümüş yelek hasar almasını engellemişti. Ama bu onu durdurmadı, askerin boynuna vurmak üzere havada tuttuğu kılıç, öylece kaldı. Arkadaki okçulardan biri babamı bacağından vurmuştu. O an, gözyaşlarım içinde onu öylece izlerken, karşısındaki gümüş zırhlı asker ise, elindeki hançeri babamın karnını deşmek için kullanmıştı. Kralın inlemeleri tüm odada yankılandı, adamın cümlesi her şeyi daha da kana buladı. "Kral Edward, sana saygılarını gönderdi."

Hançeri karnından sertçe çekti ve oluk oluk kanlar boşalmaya başladı. Gümüş kaskını çıkarttı yanıma gelmeden önce. "Kapıları kilitleyin." Diyerek emir verdi adamlarına. "Sana nasıl intikam alanacağını göstereceğim Louis ve bundan nasıl bir zevk duyacağımı asla bilemeyeceksin."

Her şeyi daha net görebilmek için başımdaki kaskımı çıkarttım. O andan itibaren yerde yatan zırhlı askerlerin acı dolu inlemelerini daha iyi duyabiliyor ve yüzlerindeki şaşkın ifadeyi görebiliyordum. Koridorun sonuna doğru ilerlediğimde onca zamandır ilk kez Hank'le konuşma fırsatım olmuştu. Elini omzuma yerleştirdi ve kanlı kılıcını kolundaki kumaşa sürdükten sonra kınına geri soktu. "Seni gördüğüme sevindim."

"Hayattasınız, Lordum."

"Onu bana bıraktınız, değil mi?" Hank sorduğum sorudan sonra, eliyle mahsendeki bir hücreyi işaret etti.

"Uslu durması için bileklerinden duvara zincirledik. Biraz fazla uygunsuz davranıyordu." Başımı salladım anladığımı belirtircesine.

Geri kalanları, cesetleri toplamaları için görevlendirdikten sonra aklımda olanı yapmamak için bekleyemiyordum bile. Kendime söz verdiğim halde. Bu yüzden içimde tuttuğum uzun süreli öfkeyle beraber, o mahsene gitmiştim. Hank'e arkada durmasını söyleyip demir kapıdan içeri girdim. İşte, rezil bir halde karşımdaydı. Onu öldürmek bir saniyemi alacaktı. Düşünmeden edemiyordum. Bu onun için kolay olurdu. Bu iyiliği hak etmiyordu. O çok daha kötüsünü hak ediyordu. O kadar kötüsünü hak ediyordu ki, yaparken vicdanımı sızlatacak şekilde ölmeliydi.

"Edward'a seni ülkeye almamasını söylemiştim. Beni dinlemedi ama." Ağzındaki kanı ayağıma doğru tükürdüğünde sinirle yumruğumu sıktım.

"Çok haklıymışsın. İyi ki de bu olacakları bildiğin halde ülkeden kaçacak kadar zeki değilmişsin." Dediklerimle, George sinir bozucu bir şekilde güldü.

"Sırada kim var, Kral Edward mı?"

"Kim bilir? Belki onun ölümünü görecek kadar yaşarsın. Her şey sana bağlı."

Birden öne atıldığında bileğindeki zincirler canını acıtmış olacak ki, sinirle ve acıyla hırladı. İçimdeki öfke adeta gözlerime vuruyor, gözlerimden ateş fışkırıyordu. Yerimden bir an bile kıpırdamadım.     "Tekrar görüşeceğiz, George."

Arkamdan benden nefret ettiğiyle bir sürü şey mırıldandı ben mahsende onun hücresinden uzaklaşırken.

~ ~ ~ ~ ~

"George'un adamlarını öldürdüm." Üstüme bulaşan kıyafetlerimi çıkartıp temizlenmem gerekiyordu bu yüzden soyunmuş bir şekilde odanın banyosuna giderken Harry beni gözleriyle takip ediyordu. Beraber aniden saraya dönmüştük, aslında bu Londra halkı için öyleydi sadece, uzun süren planlamalarımızdan sonra yavaş yavaş gerçekleştiriyorduk da. Tüm bunlar bittiğinde, evlenecektik ve Harry tacını giyecek sonrasındaysa, tahtına geçecekti.

"Peki ya George?" Yerdeki kanlı eldiveni alıp inceledi sorarken.

"Onun için farklı planlarım var. Baban ne durumda?" Su dolu küvete yerleştiğimde vücudumun gerçek anlamda gevşediğimi hissetmiştim.

Harry karşıma geçti ve elbisesinin iplerini çözmeye başladı. "Pekala, olanları duyduğunda ben yanındaydım. Yarı uykulu olduğu için zaten pek anlayamadı." Soyunduktan sonra küvete gelip karşıma geçti. "Onun şu anki durumuna acıyorum, William."

"Benim yapmamı ister misin?"

"Benim yapmam lazım." Gözlerini kaçırarak mırıldandığında suyun içindeki dizine dokundum.

"Gel buraya."

Gözlerini bana çevirmişti. Küvette birden üstüme doğru uzandı ve gülümseyerek gözlerimin içine baktı. Tüm olanları bir an önce atlatmak istercesine dudaklarıma aceleci bir öpücük kondurdu. "Hadi biraz kafamızı dağıtalım." 

Boynundaki hassas noktayı öptüğüm anda üzerimdeki vücudunun ısındığını hissetmiştim. Kollarımla tüm bedenini sarıp sarmaladım ve öpücükleriyle dudaklarımı kullanarak ateşini yaymasına izin verdim. Elleri suyun altındaki bedenimde yaramazca dolaşıyor, kucağımdaki kalçası hareket ediyordu. İkimiz de aniden yükselen kokularımızın farkındaydık, kimse şikayetçi değildi. Harry ısınan bedenlerimizi sürtmeye devam etti. Henüz yeterince ısınmamıştık. Yavaşça kucağımda yükseldi ve ellerinden yardım alarak beni içine aldı. Alışmak için birkaç saniye beklerken ufak inlemelerime engel olamıyordum. Sanki bir ateş sarmıştı her bir yanımı, ve bu ateş kuşkusuz Harry'nin ateşiydi. Hareket ederken nefes nefese inliyordu gözleri kapalı bir şekilde. Suratı öyle mükemmeldi ki kapatırsam hiçbir zaman daha iyisini hayal edemezdim. Onu hayranlıkla izlerken belini sıkıca tutuyordum ve yorulduğu zaman onu yönlendiriyordum.

Nefes nefese koyduğu ellerini omuzlarımdan çekti ve başını boynuma yaslayarak yay gibi olan vücudunu bana bastırarak devam etti kucağındaki hareketlerine. Küvetteki suyun yarısı çoktan boşalmıştı bile. Elim vücudunda dolaşırken inlemeleri yükseldi. Boynuma ıslak ve yaramaz bir şekilde dudaklarını sürtüyordu.

Birden onu altıma alıp küvete yatırdıktan sonra ellerimi kenardaki mermere koydum ve üstünde hızla hareket etmeye başladım. Çok yakındım ve onun da öyle olduğunu biliyordum. Zevkten adımı sayıkladığında, ben de onunla beraber gelmiştim.

~~~~~

Harry, o sabah en sevdiği siyah elbisesini giydi ve sevdiği zümrüt taşlarıyla döşenmiş taçlarından birini taktı. Aslında hepsi yeniydi ama bunları çok sevdiği, daha giymek için seçtiğinde gözlerinin parlamasından anlaşılıyordu.

Aynada son kez kendine baktıktan sonra bana döndü ve gülümsedi. "Sen de geliyorsun."

Kral Edward'ın odasına gitmiştik ikimiz de. Bizim dışımızda bir de annesi odadaydı. Kenarda otururken Edward beni fark edemeyecek haldeydi. Kraliçe ise, olanları artık umursayamıyordu.

"Geldiğin için teşekkür ederim Harry. Ancak bu elbiseyi giymen uygun mu?" Harry'nin annesine gözlerini devirip durduğunu görmemek imkansızdı. Gerçekten bazen çok sinir bozucu bir kadın olabiliyordu. Ama, Harry onu öldürmeyi aklından bile geçirmezdi.

Babasının elini tutup biraz okşadı. Yarı komada olan adamın yarım yamalak konuşmalarını anlıyormuş gibi 'evet' 'tamam' gibi kelimelerle cevap veriyordu. Hizmetçilerden olduğu belli olan biri içeri girene kadar bu sürmüştü. Harry, o adam girdiğinde elinde getirdiği tepsiyi alıp babasının yanına gitti. "Bak, senin için özel ilaçlar buldum."

Harry o an babasına bu ilaçları içirirken ikisi de çok mutlu gözüküyordu. Sırıtmadan edememiştim. Böyle bir intikam alma şeklini hiçbir zaman düşünememiştim sanırım. Bu, Kral Edward'ın Harry'e çektirdikleri için adil bir cezaydı sanırım. İlaç denen şeylerle onu yavaş yavaş öldürmek. Omegamı izlerken gururlanmamak, elde değildi.

~~~~~~~~~~

George'un hücresine gitmek üzere mahsene inmiştim tekrar. Onu en son göreli birkaç gün oluyordu. "Kan kaybından öleceğini sanıyordum ama tahminimden dayanıklı çıktın."

"Bu yanına kalmayacak Louis!"

O bana güçsüzce bağırırken, sağ elinin son haline baktım. Gerçekten mide bulandırıcı gözüküyordu. "Aç mısın? Sana yemek getirdim."
Demir kapıyı aralayıp içeri girdim ve üzeri örtülü tabağı açıp yerde oturan bedenin önüne koydum. "Ye hadi."

Tabağa uzun bir süre baktı. Dona kaldığı belliydi. Belki de krize sokmuştum onu. Konuşması birkaç dakika alacak gibiydi ama öyle olmadı. Neredeyse bir dakika geçmişti ki gözlerini büyüterek bana baktı ve kekeledi. "B-bunlar benim! Parmaklarım!"

"Yemezsen açlıktan öleceğini söylememe gerek yok George. İnsan parmaksız da yaşar ama.. Yemek yemeden, hayır."

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top