XXIV

y/n: bir çoğunuz angstlardan (yani endişeye yer verecek olaylardan) hoşlanmıyorsunuz ben bunu oylamalarınızla anladım xjdjxjdk Hikayenin bu bölümden itibaren iyiye gideceğini söylemek spoiler olur mu? Bana güven olmaz diyeyim de endişe salsın içinizi XD

Genç omega, kucağındaki minik bebeği bir yandan uyutmaya çalışıyor, bir yandan ona güzel sesiyle ninniler mırıldanıyordu. Kolları arasında uyuyan bebek betayı bana göstermek için odada küçük adımlar attı. "Onu en son gördüğünden beri çok büyümüş, öyle değil mi?" Harry, gülümseyerek sordu.

"Belki de tahtı ona bırakmalısın."

Harry, bebeği kenarda bekleyen hizmetçiye verdikten sonra tekrar bana dönmüştü. Birkaç saniye önceki halinden eser yoktu. Ağzını açacaktı ki, hizmetçinin odada olduğunu fark edip, diyeceklerini söylemek için o çıkana kadar bekledi.

"Duyduğuma göre Clementine'nin taç giyme töreni yapılmış. Bir omeganın yönetemeyeceğini düşünmüyorsun demektir bu." Harry bana bakarken tek kaşını kaldırdı.

"Ona bu konuda güveniyorum. Çok şey kaybetti ve aynı zamanda çok yol kat etti."

"Aynısı benim için geçerli değil mi, William?"

Odadaki şöminenin kenarında duran odunluktan bir dal parçası aldı ve ateşin içine daldırdı. "O sarayda, yanımdan ayrılmadan önce böyle şeylerde hiç gözün yoktu ve nefret ediyordun."

Söylediklerimden sonra hızla bana döndü. "Ben insanlara doğruyu göstereceğim. Yıllardır doğru bildiklerinin yanlış olduklarını. Dürüstlüğü ve barışı. Yardımlaşmayı."

Ona baktığımda, artık üstündekiler yabancı gelmiyordu. Giydiği uzun kaban ve botları ona yakışmadığından değil de, sadece eskiden giydiği tüllü elbiseleri sık sık aklıma geliyordu ve onları özlemediğimi söyleyemezdim. Şimdi ise karşımda kim otursa ellerine kan bulaştığı bir tahta oturmak istediğini dile getiriyordu. Bana bir şans verilmişti ve ben istememiştim. Şimdi ise her şey karma karışık olmuştu. Harry tahta geçerse onu tekrardan koruyamamaktan çok korkuyordum.

"Edward çok mu hasta?" Sorarken, babamdan bana hatıra kalan safir yüzüğümle oynuyordum.

"Beni kendi halime bırakacak kadar diyelim."

"Hala o ilaçları alıyor musun?"

Sorumla birden ciddileşti ve oturduğu karşı koltukta bacak bacak üstüne atmayı bıraktı. "Hayır. Sen geldiğinden beri almıyorum. Babam bunu bilmiyor. Annem de." Birden duraksadığında, sanki bir şey söylemek istiyor da çekiniyor gibiydi. Tekrar söze başlamadan önce üst dudağını dişleri arasına hapsetti. "Aslında Clementine'e bunun için bir mektup yazdım. Ondan başka arkadaşım yok. Belki eski halime dönmem için yardımcı olacak bir yol biliyordur. Gerçi artık o bir hükümdar. Yani mektubumu okumaya zamanı bile olmamıştır."

Yüzümü kolçaktan destek aldığım elime yaslayarak onu izledim bir süre. Ayrı kaldığımız o üç ay, ikimiz için de fazlasıyla çok zor geçmişti zaman ve bu bize yeni şeyler katmıştı. Ama her şeyin üstüne bir de Harry'nin olgunlaştığını görmek benim için çok şaşırtıcıydı. Onu böyle bulmayı beklemiyordum. Belki de saatlerdir karşılıklı oturuyor ve uzun uzun bir şeyler hakkında konuşuyorduk.

Büyük odada uzun bir sessizlik oldu, Harry düşünceli bir şekilde şöminedeki ateşi izliyordu ben ise onu. Sessizliği sorumla bölmek zorunda kaldım. "Beni hala seviyor musun?" Gergindim. Sorumdan sonra tuttuğum nefesi vermiştim. Bana döndü ve gözlerimin içine baktı. "Yani saatlerdir bu odadayım ama bana biraz olsun bile yakınlaşmadın. Sarılmadın."

Elleriyle koltuğun kenarlarını sıkıyordu. "Sen de öyle." dedi sesi titrerken. "Aslında sana sarılırsam kendimi bırakırım diye korkuyorum. Sanki tüm bu yaşadıklarım başa sarar. Biri odaya dalar ve seni veya beni alıp götürür."

Hızlıca oturduğu koltuğun boş kısmına geçtim ve onu kendime çekip sıkıca sarıldım. "Telafi edebiliriz. Her şeyi düzeltebiliriz." Kokusunu uzunca içime çektim.

Kollarım arasında ağlamaya başladığını hissedince kısa saçlarını sevgiyle okşadım. "Bu son ağlayışın olacak. Bir daha ağlamanı istemiyorum." Kollarımdan ayırmadan başını kaldırmasını sağladım ve alnına bir öpücük bıraktım. "Beni duydun mu?" Başını sallarken yüzünü ıslatan yaşlarını siliyordum. Bir süre sonra gülümsemesini bana bahşetti. Dudaklarına özlem dolu uzun bir öpücük bıraktım.

"Artık beraberiz."

~•~•~

Artık beraberdik. Ancak Kral Edward ve muhafızlarının emri altında. Genellikle gece olmadan odamın kapısında dikilmesi için bir muhafız oluyordu ve Harry'nin odasına gidip gelmemi engelliyordu. Asıl amaçları elbette bu değildi, fakat en azından Kral Edward uyurken öldürülmekten korkmadan rahat rahat yatıyordu.

Bu yüzden Harry, benimle ve kendi saygıdeğer koruyucu muhafızlarları ile birlikte Richmond'ta başka bir saraya kısa süreliğine geziye gitmemiz planını öne sürmüştü.

"İsmi Kew Sarayı. Babam orayı ben doğduğumda yaptırmış." Deri eldivenlerini giyerken deyim yerindeyse yüzünde güller açıyordu. "Kış olmadan gitsek iyi olur diye düşündüm. Burada rahat edemediğinin farkındayım."

"Bana uyar." dedim tavlada duran atları severken. Harry bir şeyden rahatsız olmuş gibi suratını assa da yanıma gelip dudaklarımı uzunca öptü.

"Beni bunlarla yakalamıştın. Ah, o berbat gün." Harry geçmişi hatırlayıp iç çektiğinde, belini tuttum.

"İyi ve kötü bir sürü anımız var. Eminim ki artık sadece daha iyileri olacak."

"Umarım, William."

~•~

Harry'nin bahsettiği saray, Londra'dakine kıyasla çok daha küçüktü. Aslında dışarıdan bakıldığında bir konağı andırıyordu. Dışı kırmızıya boyanmıştı ve burasının neden Harry'nin favori sarayı olduğu belli oluyordu.

"Buradaki bahçe cennet bahçesi olarak anılıyor."

Atların üstünden indiğimizde, Harry koluma girdi. "Burayı beğendin mi?"

"Bence hep burada kalmalıyız." Gülümseyerek ona döndüm ve ellerini tuttum. "Şaka yapmıyorum."

"Buraya fikrini değiştirmeye geldim, William. Bu saraydan çıkarken ne demek istediğimi anlayacaksın."

Bana sarıldıktan hemen sonra kollarımdan ayrıldı ve tekrar kolumdan tutarak beni sarayın içine doğru çekiştirdi.

Akşama doğru hangi odada beraber kalacağımızı seçtikten sonra, bizim için hazırlanan yemeği yemiş ve sonra da Harry'nin bahsettiği cennet bahçesini gezmek için sarayın arka kapısından çıkmıştık.

Burası gerçekten çok güzel kokuyordu; ağustos böceklerinin çıkardığı sesler ve kuşların ağaçlardaki yuvalarından gelen cıvıldamaları... Harry'le baş başa çakıltaşı dökülmüş yoldan geçerken çiçeklerin ferah kokusu ikimizin de içini oldukça açmıştı.

"Aslında buraya gelmemin iki sebebi var. Birincisi seninle vakit geçirmek ve omegalık hislerimi yeniden kazanmak. Bunu ise buraya getirttiğim elbiseleri deneyerek başlayağım mesela. Bir de senin kokun, hep içimde bir şeyleri tetikliyor ya." Gülerek devam etti. "İkincisi de senin alfalığın konusunda."

"Ne varmış benim alfalığımda?" Sorumla birden durdu ve benim de durmamı sağlayıp etrafta kimsenin olmadığını kolaçan etti.

"Yapman gereken şeyler var öncelikli olarak babamı öldür." Harry sinirle fısıldadı. "İntikamını al. Bizi o ayırdı. Savaşı o başlattı. Babanı öldüren adamı öldür. George'tan bahsediyorum. Benimle evlenmek üzereydi üstelik sen gelene kadar. Korkusundan fare deliğine girdi sen gelince. İnanabiliyor musun? Bir de alfa olacak."

Söyledikleriyle, kendimde olmadan yumruğumu sıktığımı fark etmiştim.

"İşte böyle."

"Haklısın. Tanrım. Seni görünce her şeyi unuttum. Aslında yapılması gereken o kadar çok şey var ki."
Ellerini tuttuğumda, heyecanla bana baktı. "Böyle bile çok güzelsin." Dudaklarına yapışıp onu ağaca yaslayarak birden gelen yüksek tutkuyla onu öpmeye başlamıştım. Yakalarımı tutup sertçe kendine çekti.

"O zaman, elbise denemelerine başlamalıyım. Bizim odamızda."

y/n:bu bölümden sonra 1k kelime smut 👍🏻 (yazıldı bile, yorumlarınızı bekliyor ellerinizi ve gözlerinizden öpüyorum) veee iyi bayramlar :d

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top