XVII

Günler sonra kaldığım mahzenin ağır demir kapısı açıldığında zorlukla başımı o tarafa çevirebilmiştim. Uzun süredir bir şey yemediğimden ve uyuyamadığımdan net göremiyordum. Ama gelenin Clementine olduğunu turuncu upuzun saçlarından anlamıştım. "Kalkman için muhafızları çağırayım mı?"

"Clementine." Rutübet tutmuş duvarlardan güç alarak kalktığımda dengede durmak benim için zor olsa da bir şekilde toparladım. "Seni ilk gördüğümde yaşıyor olmana sevinmiştim. Kız kardeşlerim nerede?"

"Onlar eskisinden daha da güvende Louis." Karşımdaki genç omega kollarını birleştirdi. "Kralın sana ve kızlara ne kadar önem verdiğini görmemek için kör olmak gerek. Ona karşı bir daha ihanet etmeye kalkma."

"Ben ona ihanet etmedim."

Mahzenden çıktığımda, tam düşecektim ki beni tutmuştu. "Öldürmen gereken kişiye aşık olman ve sana verilen görevi yapmaman ne o zaman Louis?"

"Harry..." Yutkunarak hızla ona döndüm. "O nerede?"

Clementine derin bir nefes aldı. "Onunla aranızdaki gönül ilişkisini kıskanmadım değil. Giderken bana veda etmemiştin bile. Her zaman ruhsuz biriydin. Birkaç gün öncesindeyse kralın karşısında o omega için gözyaşı dökmek üzereydin. Bu gururumu incitmedi değil." Merdivenlere doğru hızla ilerlediğimde, arkamdan seslendiğini duydum. "Kral bir süre insanlara gözükmemenin herkes için daha iyi olacağını söyledi. O yüzden sadece beni takip etmek zorundasın."

Beni penceresi, boyalı duvarları ve rahat yataklı normal bir odaya getirdikten sonra muhafızlara kapıdan ayrılmamasını emretti. Tam kapatacaktı ki, merakıma yenik düştüm. "Bu arada sen, sarayda ne yapıyorsun?"

"Kral Willheim birkaç ay önce benimle evlendi, yani yeni kraliçenle konuşurken daha dikkatli olsan iyi edersin." Tehdit edercesine konuşarak çıktıktan sonra art arda yaşadığım şaşkınlıklara daha nelerin eklenebileceğini düşünmeden edemiyordum. Tek isteğim Harry'i tekrar görebilmek, ona tekrar kavuşmak ve onun iyi olduğunu bilmekti.

~•~

Neredeyse 1 hafta geçmişti. Kral beni odasına çağırdığında izinli olarak uzun süredir ilk kez odadan adımımı dışarıya atmıştım. Odaya hapsolmuştum ve mahzene atılmaktan pek de farkı olduğu söylenemezdi.

Kralın odasına girdiğimde, uzun masanın baş köşesine otururken gözlerini bana dikmişti. Ciddi bir şekilde selam verdim soğukkanlılığımı korumaya çalışarak. "Seninle konuşmam gerekiyor."

Yakınına gidip yanı başındaki sandalyeye oturdum. "Babanı öldürdüğüm için öfkeni anlıyorum. Belki de çoktan beni öldürme planını yaptın öyle değil mi? Seni ben yetiştirdim Louis. Ben sana kızmaya başlamadan önce bunu hatırlatacağım."

"Beni yıllarca alıkoydunuz ve berbat acımasız biri yaptınız. İnsanları öldürürken herhangi bir şey hissetmememin sebebi sizin büyütme şekliniz. Beni hiç bilmediğim bir yere göndermek için yıllarca eğitip sonrasında ailemle tehdit ettiniz. Geri döndüğümseyse zaten onları öldürmüşsünüz. Kız kardeşlerim nerede? Onları da öldürdünüz ama söylemiyorsunuz."

Kral derin bir iç çektikten sonra ayağa kalktı. Odada stresle turlarken onu izliyordum. Dizim sinirden titremeye başlamıştı bile. "Hiçbir şey bilmiyorsun. Senin yerinde bir başkası olsaydı o şu an ölmüştü. Emrini de bizzat ben vermiş olurdum. Beni anlıyor musun Louis?" Tekrardan yanıma geldiğinde omzumu tutup bana doğru eğildi. "Sen bu krallıktaki tek güvencemsin. Senden başka kimseye güvenemem." Gözlerine baktığında, yutkundum.

Tekrar odada yürümeye başladığında bu sefer pencereye doğru yürüdü. Beni eliyle çağırdı. Yanına gittiğimde aşağıdaki avluyu gösterdi. Daha doğrusu Harry ve Clementine'yi. "Onu ne kadar çok sevdiğini biliyorum." Konuşurken hala cama bakıyordu. "Eğer sevmeseydin kendi ve ailenin canını bile bile tehlikeye atıp da onu buraya getirmezdin Louis." Tekrar bana döndü ve pazılarımdan kavradı. "Senden beni öldürmeyeceğine dair bir söz istiyorum."

"Böyle bir şey yapacağımı neden düşündünüz?"

"Çünkü sana öldürmeyi ben öğrettim. Bunu yapabileceğini biliyorum. Ben, seni ve onu koruyacağım. Sen de beni koruyacak mısın?"

Mavi gözlerine baktığımda, ilk defa dolu olduğunu gördüm. Bu içimi sızlatmaya yetmişti. "Koruyacağım."

Parmağından çıkarttığı yüzüğü bana verirken elimi iki eliyle sıkı sıkı tuttu. Sadece bana sakladığı umudu, gözlerinden cümlelerce oluk oluk akıyordu. Onu koruyacağımın garantisi serin sulara bırakmış olacaktı ki, yüzü artık gülüyordu. Geri çekildiğinde elime bıraktığı yüzüğe baktım ve yutkundum.

"Çekilebilirsin William. Bundan sonra oda hapsin bitmiştir."

~•~

"Onu öldürmeyeceğime dair sözümü aldığından hemen sonrasında bana bu yüzüğü verdi." Harry büyük taşlı yüzüğü incelerken, bahçedeki minik taş havuzun yanında oturuyorduk. Onun üstünde tam istediği gibi saraylı omega elbiseleri vardı, onu süzerken taktığı tatlı kolyeyi ve minik taşlarla döşenmiş tacını fark ettiğimde gülümsemeden edememiştim.

"Yani onu öldürmüyoruz?"

"İçimden bir ses artık istesem de yapamacağımı söylüyor."

Harry yüzüğü bana geri verirken elimi sıkı sıkı tuttu. "Hala korkuyorum. Burada bizim huzur içinde yaşayacağımız fikri hiç inandırıcı gelmiyor."

"Bana da, sevgilim." Ben iç çekerken, Harry kıkırdadığında tek kaşımı kaldırarak ona baktım. "Komik olan ne?"

"Komik değil. Hoşuma gitti."

"Ah, ağzımdan kaçıverdi." Gözlerimi devirerek güldüğümde, Harry daha da çok gülmeye başlamıştı. Clementine'nin dönüşüyle suratım tekrardan düşmüştü. "Yemekte bana eşlik etmek ister misiniz majesteleri?"

Harry elimi bırakıp hızla ayağa kalktığımda şaşırmadığımı söyleyemezdim. "Elbette Kraliçe Clementine. Louis. Ayağa kalksana."

Omuz silktim. "O benden saygı bekleyecek son kişi, öyle değil mi  Clementine?"

"Amacın olay çıkarmak mı Louis? Burada yapıcı olmaya çalışıyorum."

Gözlerimi tekrardan devirmemeye çalışarak ayağa kalktığımda hafifçe başımla selam verdim. "Bağışlayın, kraliçem."

Clementine içten bir şekilde tebessüm etti. "Hadi Harry, bana sevdiğini söylediğin her şeyi özel olarak hazırlattım."

"Ah. Harika! Gece görüşürüz Louis." Harry, Clementine'in koluna girerek saraya dönmeden hemen önce sırıtarak bana göz kırpmış ve tüm kaçan keyfimi yerine getirmeyi başarmıştı.

Yemekten sonra odama dönmüştüm. Masanın üzerine bıraktığım yüzük her defasında odak noktam olmayı başarıyordu. Masa başındaki sandalyeye oturup onu elime aldığımda, Willheim'in bana neden verdiğini düşündüm. Açıkçası sebebini bilmiyordum. Bana neden bu kadar değer verdiğinin aynı zamanda değersiz, yeri doldurulabilir herhangi biri gibi bilmediğim bir yere başarısız olacağımdan korkmadan göndermesinin arkasındaki sebebi bilmiyordum. Üzerindeki taş Willheim'in gözleri gibi, masmaviydi. Aynı zamanda annemin gözlerini hatırlatmıştı bana.

Hank neredeydi? Çıktığımdan beri onu hiç görmemiştim.

Odamdan tekrar Hank için çıktığımda onu aramaya koyuldum. Olabileceğini düşündüğüm her yere baksam da veya nerede olduğunu bilecek her kişiye sorsam da onu bulamamıştım. Odaya dönerken, gün içinde kaç kez  karşılaştığımı unuttuğum Clementine, beni durdurdu. "Harry'i mi arıyorsun?"

"Hank. Nerede o?"

"Willheim onu sürdü."  Aldığım cevap sinirden köpürmeme sebep olmuştu bile. "Kralına kızmaya hakkın yok. Ya öldürecekti ya da saraydan gönderecekti."

Onu dinlemedim. Hatta onu uzun bir süre görmek istemiyordum. Odamın kapısını sertçe açtığımda duvara çarpmasıyla çıkan gürültülü ses, odadaki ufak bir çığlığa sebep olmuştu. Ses Harry'den başkasına ait değildi. "Tanrım. Beni korkuttun."

"Asıl sen beni korkuttun."

"Ne zamandırdan beri buradasın?"

"Gece görüşürüz demiştin. Ben de geldim."

Şöminenin karşısındaki tekli koltuklara oturduğumda Harry de birkaç saniye sonra kucağıma yerleşti. "Senin canın sıkkın."

"Hank'i saraydan sürmüş. Bir sabah uyandığımda seni yanımda bulamazsam diye korkmaya başla-"

Harry elini ağzına koyarak beni susturduğunda şaşırarak kaşlarımı çattım. "Clementine Hank'i kız kardeşlerini güvenle buraya getirmek için gittiğini ağzından kaçırdı. Kral ve o bir şeyler çeviriyor. Ve o şeylerin iyi mi kötü mü olduğunu bilmiyorum."

İç çekerken, onun yapılı saçlarını açmaya başladım. Örgülü saçlarını açtığımda bukleleri daha da sıklaşmıştı. Parmaklarım saçlarının arasından geçerken huzurla gözlerinin kapandığını görebiliyordum. Onu kendime çekip alnına dudaklarımı yasladım. Kollarını sıkı sıkıya bana sardı. "Clementine, sizin çok eskiden nişanlandırıldığınızı söyledi. Bu doğru mu?"

"Evet. Kral beni saraya aldığında gelecekteki mantık evliliğim için onu seçmişti. Meğer kendisi için saklıyormuş."

"Siz hiç...?"

"Hayır." Merak ettiği şeyi ve masumca sorma şeklinin düşününce, ona belli etmeden gülümsedim. "Öyle şeylere vaktim yoktu."

"Clementine sadece benden iki yaş büyükmüş. Ona bazı özel şeyleri sordum. Mesela ikimizin şeyi hakkında."

"Tanrım." Elimde olmadan güldüm. "O ne dedi peki?"

"Şey..." Utandığı için başını biraz daha eğdi. "Söylediğine göre beni hazırlarsan olurmuş. Tanrım çok utanıyorum şu an."

Onu omuzlarından tutarak bana bakmasını sağladım. Yanakları kıpkırmızı olmuştu. Elimi çenesine götürdüğümde, teninin yandığını hissettim. Dudağının kenarını baş parmağımla okşarken tekrar gülümsedim. "Bu gece benimle uyur musunuz, kraliçem?"

"Bana vereceğin uzun bir öpücükten sonra neden olmasın?"

Çenesindeki elimi kullanarak, onu dudaklarıma çektim. Sadece dudakları dudaklarıma değil, kalçasını da kasıklarımın üzerine getirmiş ve öpücüğümüzün normalden çok daha fazla ateşlenmesine yol açmıştı.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top