XIX
Güzel haberin kutlamasını kendi aramızda yaptıktan sonra, tahmin edilebileceği gibi herkes odasına dağılmıştı. Kral ve kraliçeyi bilmiyordum ancak ben Harry'le birlikte onun odasına geçmiştim. Büyük kapıyı kapattıktan sonra kilit vurdu. Gürültüsü tüm odada yankılanıyorken, camdan yağan yaz yağmurunu izliyordum. Sesinin huzur verici oluşu kuşkusuzdu. Dikkatimi o an pek de yağmurun sesine verebildiğim söylenemezdi.
"William." Omegamın sesini duyduğumda, hemen başımı o tarafa çevirdim. "Kendini bana bu isminle tanıttığın için sana Louis demekte zorlandığımı biliyor muydun?"
"O zaman bana hep William de." Odanın ortasında dikildiği yerden bana baktı. Yüzündeki gülümseyişi beni ona doğru çeken unsurlardan sadece biriydi. Kollarımla belini sıkıca kavramıştım, onunla odanın ortasında öpüşmeden önce. Tutkuyla öpüşüyorken kısa süre sonra dudaklarımız birbirinden ayrılmıştı. Boynunun hemen altındaki narin göğsünde parmak uçlarımı dolaştırdım. Elbisesinin iplerini çözerken, düne kıyasla ellerim neredeyse hiç titremiyordu ve tıpkı o da benim gibi kendinden emin bir şekilde gözlerimin en içlerine attığı bakışlarla kavrulmamı sağlıyordu.
Çıplak bedenlerimiz tekrar buluştuğunda, tutku dolu öpüşmemizin saatlerce süreceğini çok iyi biliyorduk. "Mühürle beni." dedi öpücüklerin arasında. Onu yatağa yatırdım. Dizlerimin üstündeyken ona bakmaya devam ettim. Aceleye getirmek istemiyordum.
"Hemen olması şart değil, benim güzel Omegam'm. Sonuçlarını düşündün mü?"
"Ben ömür boyu seninle olmak istiyorum. Bunun dışında hiçbir şeyin benim gözümde önemi yok."
Boynuna yaklaştığımda, hemen bana yer açmak için kafasını biraz daha geriye doğru atmıştı bile. Hemen orada duruyordu. Onu mühürleyecektim ve ömür boyu benimle olacaktı. Dudaklarımı yavaşça bastırırken, o kendini ne kadar hazır hissederse hissetsin, bunu yapmanın bir hata olacağı düşüncesi bana engel oldu. O bir prensti, bir gün, öyle ya da böyle kral olacaktı ya da bir kralla evlenip hanedanına soylu çocuklar yetiştirecekti. Onu bırakmak istemiyordum, bunların hiçbirini istemiyordum ama hayatın bizi nerelere getirdiğini düşünmek beni korkutuyordu. Bu yüzden, öpücüklerimi konuşmasına izin vermeden, daha da aşağıya indirdim. "Acelesi yok, sevgilim." demeden önce.
•~•
"Bu elbise nasıl sence?"
"Bana biraz sade geldi." Bu ses, Harry'den başkasına ait değildi. Clementine ile konuşuyordu.
Uyandığımda, hala onun odasında olduğumu fakat geniş yatağın çevresinin tüllerle kapalı olduğunu fark etmiştim. Yani benim uyanık olduğumu görmeleri, ses çıkarmadığım sürece imkansızdı. Bu yüzden bir süre sessizce ikisini izlemeye karar vermiştim.
Harry, Clementine'ye bu akşam için giyeceği elbiseyi danışıyor olmalıydı, Clementine ise elbiselere yorum yapıyordu. "Bence bu geceki elbiseni izin ver ben seçeyim." dedi Clementine, gülümserken. Onu belki de ilk kez bu kadar mutlu görüyordum. Harry'le bu kadar iyi anlaşması şaşırtıcıydı. İki omeganın bu kadar iyi anlaştığı hiç görülmemişti belki de.
"Bence bu harika olur." Harry, dolabın berisinde kalan koltukların birine oturduğunda, Clementine'de onun yakınına gitmişti. Harry, onun karnını okşuyordu. Bunlara özendiğinin hiç haberim olmadığını söylersem yalan olmazdı.
"Benim yeteneğim; insanların hangi cinse ait olduğunu anlayabiliyorum. Hem de ergenliklerinden önce."
"O zaman onun ne olduğunu söyleyebilir misin?"
Harry kocaman gülümsedi beklenen cevabı vermeden. "Henüz erken ama, alfa erkek."
Clementine, elini onun eline yerleştirip içtenlikle gülümsedi. "Benim omega yeteneğimse, kuvvetli altıncı hislerim. Ama aramızda kalsın mühürlendikten sonra yeteneğin birçoğunun kaybolduğu hurafesi doğruymuş. Ben de öyle hissediyordum ama..."
"Tanrım, üzüldüm."
"Omega yetenekleri, alfalar gibi sizin kendinizi korumanız için Tanrı tarafından verilen özel güçleriniz. Siz bir alfayla mühürlendikten sonra bunların gücü ve etkisi azalıyor çünkü artık onlara ihtiyacınız kalmıyor. Çünkü sizi koruyacak bir alfanız olmuş oluyor."
İkisi de hızla bana döndüğünde, masumca gülümsedim. Clementine, benim uyandığımı gördüğü anda Harry'le arasına mesafe koymuştu.
"Sana da günaydın Louis. Bizi gizli gizli dikizlemeden önce uyandığını söyleyebilirdim." Clementine gıcık olurcasına konuştuğunda güldüm.
"O zaman siz ikinizin böyle diz dize ne karıştırdığınızı izleyemezdim."
Harry, bana olan biraz kırgınlından dolayı hemen Clementine'e geri dönmüştü, benimle göz teması kurmaya kaçınırcasına. Eski konuya ben yokmuşum gibi devam etti. "Annemse insanların iyi mi yoksa kötü mü olduğunu ilk görüşte anlayabilirmiş. Ama o bana, mühürlendikten sonra bu özelliğini kaybetmesiyle alakalı hiçbir şey demedi."
"Bence bu, neden hala babanla evli olduğunu açıklıyor." Clementine gülerken, Harry üzgünce iç çekti. Diğer omega ise onun omuzlarını kollarıyla sardı teselli edercesine. "Benim annem de babam da beta."
"Ama sen omegasın?" Diyerek şaşkınca başını kaldırdı Harry, ona doğru.
"Evet." dedi Clementine. "Mükemmel bir alfa&omega ilişkisinde beta çıkmayacağı gibi, iki betadan da olmuyor. Gerçi artık dünya çok çeşitli."
Onlar, bana arkası dönükken üstümdeki değiştirmek için kısa bir sürem olmuştu. Bu sırada onlar konuşmayı sürdürdü. "Ailemiz ve bu sarayda yaşayan hanedan üyeleri yıllardır birbirine sadık. Hatta bu sarayı büyükbabam yaptı."
"Bu yüzden saraydaki en küçük deliği bile biliyor." Gülümseyerek onların yanına gittim. Harry'nin bakışlarındaki hayal kırıklığı beni dayanılmaz bir üzüntüye sürüklüyordu. Sanki dün gecenin acısını, şimdi çıkartıyordu. Clementine aramızdaki gerginliği anlamış olacak ki birbirimize olan bakışlarımızı sözleriyle böldü.
"Evet, bir gün odanızda belirirsem hiç şaşırmayın."
~•~
Büyük uzun olan ve üstünde sayamadığım kadar çok kağıt parçası duran masadan, birden fazla konuşan adamların yüksek, rahatsız edici sesleri çıkıyordu. Willheim'in ona sadık lordları, tıpkı yıllar öncesindeki gibi ona hata yaptığını söylüyordu. Daha ılımlı olanlar ise, dikkat etmesi gereği hususunda ısrarcı davranıyorlardı. Burada bulunmayı istemiyordum, çünkü saraydaki tehlike olarak görülen omegayı ben getirmiştim. Suçlamalar ne zaman benim üzerime yapılsa, Willheim daha fazla onların ağızlarını açmalarına izin vermeden kaba bir bir şekilde susturuyordu.
Eski zamanlarda, Willheim bana o masada hep özel bir yer ayırırdı. Böylece birçok lordu dinleyerek ülkenin ne halde olduğunu ve Willheim başta olmak üzere odadaki herkesin nasıl çözüm ürettiğini anlamaya çalışırdım. Kral, bir alfanın her zaman politik açıdan herkesten daha zeki olması gerektiği hususunda ısrarcıydı. Bense, bunun kaba bir gürültüden ibaret olduğunu düşünmekten alıkoyamazdım kendimi. O an ise, işler hala benim için farklı sayılmazdı. Hatta o salonda bulunmak, beni istemsizce rahatsız ediyordu.
"Oğlunuzu öldüren adamın oğlu yanı başınızda duruyor."
Willheim'in yüzüklerle sarılı parmarkları çenesinin hemen altında duruyordu. Kağıtlara dalan gözü, bir anlığına bana ilişti. Kararlı bakışları yutkunmama sebep olmuştu. "Oğlumu onlar öldürmedi, lordum. Oğlumu Doncaster Dükü Tomlinson öldürdü."
Tüm bakışlar üzerime çevrildiğinde, masanın altında sıktığım yumruklarımı daha ne kadar saklayabileceğimi düşünürken, aynı zamanda hala gözlerimin içine bakarken nasıl olur da ölü bir adamı suçlamaya devam ettiğini anlayamıyordum.
Lordlar ortada dönen meseleyi anlayamıyordu. "Ve Omega da, yani İngiltere Kralı'nın oğlu bir süre daha misafirimiz olacak. Onu bir barış antlaşması için sarayımızda misafir ediyorum. Böylece iki ülke arasındaki savaş sona erecek."
Nasıl olduğunu kimse sormadı. Herkesin aklındaki şeyi, biliyordum. Onun planı yine beni kullanmaktı. Her zaman elinde tutmasının sebebi de buydu. Barış anlaşmalarının da piyonu ben olacaktım. Tıpkı aylar öncesinde beni bir casus piyonu olarak kullandığı gibi.
Herkes odadan çıkmıştı. Ben de, diğerleri gitmek üzereyken beni kolumdan tutarak, oturduğu sandalyesinden durdurmayı başarmıştı. "Otur, Louis."
Yanı başındaki sandalyeyi oturmam için çekmişti bile. Stresli bir şekilde oturduğum yerden ona bakmaya başladım. O ise Elimi tutup incelemeye koyuldu kısa bir süreliğine. "Sana verdiğim yüzüğü takmıyorsun."
"Ona layık olduğumu düşünmüyorum. Aslına bakarsanız size dürüst olacağım, babamı katil hatta vatan haini olarak anarken neden bana bu kadar önem verdiğinizi anlayamıyorum."
Yavaşça elimi bıraktı ve oturduğu geniş sandalyesinde arkaya doğru yaslandı. Geniş göğsünün stresle inip kalktığını görebiliyordum. "Clementine sana uygun kıyafatler getirecek, lütfen onları giy ve sana verdiğim yüzüğü asla çıkarma."
Sandalyesinden büyük bir hışımla kalkarken konuşmaya devam etti. "Artık bir avcı veya hırsız değilsin. Böyle giyinmekten vazgeç."
Söylediklerinden sonra salonu terk etmiş, beni orada yalnız bırakmıştı.
Louis'in sevdiği avcı kıyafetine bir örnek 😻 Tüm fic boyunca bu tip giyinirken hayal etmişsinizdir belki. (Bi dahaki bölüme Harry'ninkileri de koyabilirim)
Bu da Willheim. Louis'in de çok genç olduğunu düşünürsek, bu adamın o kadar da yaşlı olması beklenilemez, öyle değil mi? Clementine'de 18 yaşında üstelik... Eğer bu tür cast'ler hoşunuza giderse, Clementine ve Hank için de birkaç örnek buldum, diğer bölümde de onları paylaşabilirim c: (bu fotoğraf the white princess dizisinden)
y/n: diğer bölüm yazılmadı ancak, en kısa sürede geleceğine emin olabilirsiniz. Yorumlarınız da en az sizin kadar harika oluyor, bunu unutmayın (:::
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top