IX

Tacını, tören için kısalttığı -ki kestirirken fazlasıyla ağlamıştı- saçlarına taktı. Harry aynadan kendine bakarken, tekrar ağlamamaya çalışıyordu. Aynadan, bana baktığını fark ettiğimde içimin fazlasıyla cız ettiğini açıkça söyleyebilirdim. Üst dudağı ve çenesi sık sık titriyordu. Gözlerinden ben bunu nasıl yapacağım ya da ya yapamazsam korkusunu okuyabiliyordum.

"Bu taç sana çok yakıştı." Yanına gidip omzuna dokundum. Hemen bana döndü, kollarını bedenimin etrafına sardı ve sıkı sıkı sarıldı. Ona karşılık verirken ellerim saçlarını okşuyordu, onu sakinleştirme çabasındaydı.

Odaya onu giydirmek için diğer tüm hizmetçileri doluştuğunda, ondan birkaç adım uzaklaşmak zorunda kalmıştım. Gözlerimle gitmem gerektiğini anlatmış ve hızla törenin yapılacağı büyük salona geçmiştim. Herkes Harry'i bekliyordu.

Harry, törene uygun kırmızı kıyafetini ve gerekli tüm cevherleri üzerinde taşıyordu. Ama onun içinden büyük kabarık elbiseler giymek geçiyordu. Uzun kalıplı bir yeleğin altına giyilen dar taytı veya uzun kaba görünümlü diz kapağına kadar saran siyah botları değil.

Kendisi için serilen halıdan yürüdü. Babasına ulaştığında diz çöktü ve kral Edward tahtından kalkıp büyük veliaht tacını oğlunun başına yerleştirdi. Harry doğrulduğunda ona kırmızı, siyah renklerden oluşan kalın kürkü onun omuzlarına attı. Harry'nin gözlerinde korku vardı, olması gereken heyecanın ve kibrin aksine. "Bu günden sonra herkes bilsin ki, bu tahtın benden sonraki tek gerçek sahibi Alfa Harry'dir."

Herkes sessizce ikisini izlerken, Harry tekrar babasının önünde diz çöküp elini öptü. Sonrasındaysa ikisi kendileri için yapılan tahta geçip oturdular ve kendilerine getirilen hediyeleri izlediler.

O günün gecesi, Harry'nin uyuyup uyumadığı hakkında bir tahminim olmadan odasına gitmiştim. Uyumuyordu. Kapısını kendisi açmıştı. Odasında tek başına oturuyordu. Yatağın üstüne serili elbise dikkatimi çekmişti. "Bugün hiç kimseye belli etmezsem, kendimi bununla ödüllendirecektim."

"Etmedin?"

"Evet. Sanırım." Gülümsedi ama içindeki üzüntüyü hissettiren bir gülümsemeydi bu.

"Hadi giy."

"Gerçekten mi?"

"Evet."

Gülüyordu. Ama birden suratı düştü. "Ama saçlarım kısa. Güzel olmaz ki-"

Kollarım arasına alır almaz ağlamaya başladığında, şaşırdığım şey bunca süredir bu kadar kendini tutmuş olmasıydı. Vücudu deli gibi titriyordu ağlarken. Bana sarılmaya hali bile yoktu. Sabahkinin aksine, kolları sıkı sıkıya sarmak yerine sadece kendisini ayakta tutmaya yetecek kadardı.

Odanın ortasında, belki de dakikalarca birbirimize sarılı bir şekilde dikilmiştik. Uyumak istediğini söylediğinde, yatağın üstündeki elbiseyi kaldırıp onu yatağına yatırmıştım sonrasındaysa, artık ağlamadığına emin olup, odadan çıkmıştım.

Kendi odama gittiğimde, artık kendimi çok garip hissediyordum. Harry'le sarılmamız beni etkilemişe benziyordu ve beni şaşırtan şey buydu. En son çocukken anneme belki de öyle dakikalarca sarılarak, kıpırdamadan durmuştum. En çok garipsediğimse, Harry'le olmaktan o an bir saniye bile memnuniyetsizlik duymamamdı. Eğer o uyuyacağını söylemeseydi, belki de sabaha kadar ona sarılabilirdim. Bu garip hissettiriyordu. Ben böyle biri değildim. Sarılmak bana göre değildi. Ama onun bana ihtiyacı olduğunu biliyordum ve onunla olmam, gerekli bir şeymiş gibi geliyordu. Ne garip...

•~•

Harry kılıcı bana doğru sağa sola sallarken, isabetsizliğinden dolayı yine onu kolayca alt edip yere sermiştim. Kılıcı üstündeki çelik yeleğine dayadığımda, çıkan sesle sırıttım.

"Tekrar istiyorum!"

Kılıcımı kınına sokup ayağa kalkması için elimi uzattım. Tek hamlede kalktı ve karşıma geçti. Yeniden kılıç dövüşüne başlamıştık ama bu sefer, Harry de konuşmaya da başlamıştı. "Hatırlıyor musun kendi kendime dil öğreneceğim demiştim?"

"Evet." Onu kılıcımla geriye doğru savurduğumda hızla tekrar üstüme atıldı.

"Almanca'yı söktüm gibi. Babam dil konusunda başarılı olduğumu söyledi." Cümlesiyle sinirlerim bir anlığına boşalmış gibiydi. Belki de bir saliseliğine de olsa dona kalmıştım. Bu yüzden Harry bulduğu ilk fırsatında kılıcımı elimden düşürmemde başarılı olmuştu. "Sana gelen mektuplar Almanca'ydı değil mi?"

Henüz, daha olayın ciddiyetinin farkına varmaya çalışırken Harry, yaptığı sert darbeyle beni yere düşürdü ve kılıcın sivri ucunu boğazıma dayadı. Eğilip kaskımı çıkarttığında, ikimiz de nefes nefeseydik. Kendi kaskını da çıkartıp yere atarak terden saçları birbirine yapışan saçlarını salık bıraktı. "Keşke babam izliyor olsaydı." Kibirle gülerken, kılıcı boğazımdan çekti. Hala düşündüğüm tek şey, Harry'nin cümleleri ve bana gelen mektuplar olmuştu.

"Kraliçe! Anneniz doğuruyor, majesteleri!" Saray askerinin sesini duymasıyla Harry o an üstündeki fazlalıklardan kurtulup hızla koştu. Bense bahçede tek başıma kaldım. Hemen gidip o kağıtlardan kurtulmalıydım.

Hızla odama dönüp Almanca olan herhangi bir yazı olsa bile odamdaki şömineye atarak yanmasını sağladım. Ateşte kül oluşlarını seyrederken rahatlıyor gibiydim, aynı zamanda çok terlediğim için yakamı biraz daha açmam gerekiyordu.

•~•

"Kardeşinle tanıştın mı?" Ben sorarken, Harry faytonun camından dışarıyı seyrediyordu. Yolumuz biraz uzundu bu yüzden Kral, gece olduğunda yol üstündeki bir lordun hanında kalmamızı söylemişti. Ama isimleri o an aklımda değildi. Yola çıkalı birkaç saat olmuştu üstelik.

"Evet. Ufacık bir erkek. Beta."

"Nereden anladın?"

"Sanırım bu benim yeteneğim. İnsanların kokusunu almadan ne olduğunu anlayabiliyorum."

"İçini rahatlatmıştır bu öyleyse?" Perdenin minik perdesini kapatıp bana döndü.

"Aksine. Yine veliaht olarak kaldığım için fazlasıyla gerginim."

"Hala en gözdesin." Dedikten sonra gülümsedim.

"Senin kardeşin var mı?"

Yutkundum. "Evet ama hepsi kız ve omega."

"Anne ve babanın çok güzel bir genleri var sanırım."

Hafifçe güldüm. Ben perdenin arkasından camı izlerken, Harry ise beni izliyordu. "Bana öyle bakmayı kes. Kendimi küçük çocuklara sarkıntılık eden sapık gibi hissediyorum."

Ufacık arabada, oturduğu yerden kalkıp üstüme eğildiğinde gözlerimi büyüttüm. "Harry-"

"Beni öpmezsen kızgınlığa girerim."

"O öyle bir şey değil ki. Ne zaman geleceğine sen karar veremezsin."

Hafifçe sırıttı. Burun burunaydık. Hatta kaç aydır ilk defa bu kadar yakın duruyorduk. "O zaman," dudaklarını yaladı. "Beni öpmezsen senin aslında soylu bir aileden geldiğini herkese söylerim."

Çenesini tutup birden öptüğümde, bunu beklediği için izin almışçasına dizlerime oturmuş ve kollarını boynuma dolamıştı. Ne yaptığımı bilmiyormuş gibi hissetmiştim. Bir anlığına.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top