İlham Veren Kadınlar

Yılın ilk ayını bitirdiğimiz bu soğuk günlerde içimizi yeniden ısıtacak profilimizin göz bebeği Mürekkeb-i Mülhem'den herkese sevgiler! Mürekkeb-i Mülhem'de bu ay kıymetli şairlerimizin hayatlarına misafir olmuş, onlara ve şiirlerine ilham vermiş birbirinden değerli kadınlarımızı konu aldık. Sizler de bizim gibi o nadide çiçeklerin kimler olduğunu merak ediyorsanız haydi vakit kaybetmeden Ocak Ayı Mürekkeb-i Mülhemi'ne!

"Yeryüzünde gördüğümüz her şey, kadının eseridir." 

- Mustafa Kemal Atatürk

Kadınlar yüz yıllar boyunca yaptıkları, başardıkları işlerle adlarından söz ettirseler de bazen onların hikayeleri, belki de kendilerinin bile bilmedikleri ve dahil oldukları sevda türküleri, türlü türülü romana, şiire, öyküye konu olabiliyor. Kimisi dillere destan o şiirleri konu olmuş aşk öykülerinin kazananı oluyor kimisi de karşılıksız bir aşkın pençesinde ömür tüketerek asla başlamamış bir savaşın kaybedeni oluyor. 

Sevdaları ile dizelerin ustaları o adamlara ilham olmuş onlarca hatta yüzlerce belki de binlerce kadın gelip geçti bu dünyadan. Kimisi karşılık verdi aşkı ile o dizelere, kimisi de mısraların kendisine yazıldığından bile habersiz kalbini başka insanlara kaptırıp göçüp gitti bu diyardan. Fakat değişmeyen şeyse, aşkın can yakan ateşinde yanan adamlara ilham olup o unutulmaz şiirlerin sebebi yol açan ışıkları içindeki kadınlar...

Haydi gelin şiir dünyasındaki o kadınlar bir göz atalım!

Özdemir Asaf  & Mevhibe Bayat 

Özdemir Asaf, 1946 yılında kızları Seda Arun'un deyimiyle en tutkulu aşkı Sabahat Selma Tezakın ile evlenir. 1954 yılında ise Türkiye'nin ilk kadın fotoğrafçısı Yıldız Moran ile tanışır; evli olmasına rağmen Moran ile arkadaşlığını devam ettirir. Bu dönemde, Özdemir Asaf, hayatına üç kadının aşkını sığdırmaya çalışmaktadır. Bu kadınlardan üçüncüsü ise şairin edebiyat matinelerini noktaladığı ünlü şiiri, Lavinia'nın ithaf edildiği Mevhibe Bayat'tır. ⁣

⁣Mevhibe Bayat 1958-1959 yıllarında Güzel Sanatlar Akademisi'nde okurken, Mücap Ofluoğlu'nun da rol aldığı "Julie" adlı oyunun giysilerini çizer. Mevhibe Bayat, sanat çevrelerinde boy gösterdikçe, ona aşık olan insan sayısı da artar. İlhan Selçuk, Özdemir Asaf'ın Mevhibe Bayat'a olan aşkını şöyle ifade eder: "Lavinia'ya aşıktı Özdemir... Kral Latinus'un kızıydı Lavinia; Vergilus'a göre Roma yakınındaki on üç sunaklı tapınağıyla ünlü Lotuinium kenti Lavinia'nın onuruna kurulmuştu. Özdemir sevdiği kız için uzun yıllar dillerde dolaşan Lavinia şiirini yazdı." ⁣

Mevhibe Hanım, Güzel Sanatlar Akademisi'nde okurken güzelliği ile çevresini etkileyen biridir, hayran kitlesi bir hayli fazladır. O dönem sinema yıldızlarından Rita Hayworth'a benzerliğinden onun filmine atfen Gilda diye çağrılırmış. Uzaktan akrabası olan Oktay Akbal (ki o da kendisine hayrandır, hikayelerindeki Hisya'dır) sayesinde şairler dünyasını tanır. İlhan Selçuk da aşıktır; zaten Mevhibe Bayat ilk evliliğini onunla yapar.⁣

Özdemir Asaf'ın eşi, bu durum karşısında 1958 yılında İsveç'e gider. Asaf, İsveç'e yolladığı mektuplarından birinde eşine, Mevhibe Bayat ve Yıldız Moran için "senelerdir süren hikayeler" diye yazar. Çiftin arasında, Özdemir Asaf'ın yok etmeye çalıştığı uzaklık, 1961 yılında boşanma ile biter. Özdemir Asaf, 1962 yılında Yıldız Moran ile evlenir.

Ahmed Arif & Leyla Erbil 

Ahmed Arif ve Leyla Erbil, Diyarbakır'a sürgüne gitmeden Ankara'da arkadaş toplantısında tanışırlar. Leyla Erbil 23, Ahmed Arif 27 yaşındadır. 1954-1957 ve en son 1977 olmak üzere 60'ın üzerinde mektup yazar Ahmed Arif. Aşkına karşılık bulmak için yazar; Leyla Erbil ise dostluk sınırını çizer ve bu sınırı gün geçtikçe derinleştirir. ⁣

Mektuplardan, Ahmed Arif'in zamanla bu durumu kabullendiği anlaşılıyor. Bazen "İlk sen mağlup ettin beni." derken; bazen de "Sen ister dostum ol ister sevgilim. Yeter ki hayatımda ol. Sen bana geldikçe sana ihtiyacım olacak. Senden başka hiç bir isteğim yok." diye yazar.⁣

"Evrende seni özler, seni isterim. Başkaca hiç. Ne taktığım, ne de vurulacağım bir nen yok. Seni. Sade seni. (...) Kulluğum, divaneliğimle ellerini, gözlerini öperim. Öpüyorum ama doyamıyorum. Mutluluk ya da cehennem bu galiba. Sana doymak, korkunç ahmaklık olur. Hadi gel..."⁣

"Gözlerimi öptüğün bir gerçek mi? Onların dudaklarına layık olması için, ne yapayım bilmem ki, korkunç azaptayım. Öylesine, hülya, kutsal ve uzaksın ki... Allah kahretsin beni."⁣

Hasretinden Prangalar Eskittim, Ay Karanlık şiirlerini onun için yazar; hatta Leyla Erbil, Mehmet Erbil ile evlendiğinde düğün hediyesi olarak da bir şiir yazar.⁣

Şairin Leylim diye hitap ettiği Leyla Erbil mektupları hayattayken yayımlamaz. Muhtemel ki Ahmed Arif'in ailesini incitmekten ya da büyük şairin aşkıyla gündeme gelmek istemez. Sonra yayınlamaya karar verse de, kitabı (Leylim Leylim) göremeden yaşama veda eder.

Sezai Karakoç & Muazzez Akkaya

Sezai Karakoç, 1950'de Monna Rosa şiirine ilham olan Mülkiye'de sınıf arkadaşı Muazzez Akkaya için bu dizeleri kaleme alır. Şiir dönemin önemli edebiyat dergilerinden birisi olan Hisar'da yayımlanır; fakat hiç kimse şiirin akrostiş olduğunu ve 19 yaşındaki Karakoç'un platonik aşk yaşadığı Muazzez Akkaya için yazıldığını anlamaz.⁣

Sezai Karakoç bu konuyla ilgili olarak yıllarca tek bir kelime etmez, soruları her zaman geri çevirir. 30 yıl sonra Hisar Dergisi'nin sevenleri bir araya gelince, derginin sahibine bir arkadaşı o şiirin akrostiş olduğunu söyler. Bunun ardından şiir inceleyenler, şiirdeki akrostişi fark eder. Karakoç bu konuda şunları söyler: "Sanmayın o adam şiiri inceleyip de şiirimin akrostiş olduğunu anladı. Bu olaydan iki hafta önce bir yakın arkadaşıma şiirin akrostiş olduğunu açıklamıştım. O da yakınına paylaşmış. Öyle öyle derken çıktı durum ortaya. Yoksa bir 30 sene daha beklerlerdi şiiri anlamak için."⁣

Muazzez Akkaya ise yıllar sonra verdiği röportajda: "Gençliğin verdiği heyecanla yaşanmış bir tutkuydu, benim için de gençlikte kalmış bir hatıra. Sezai Karakoç, büyük bir şair! Bu tutkusu devam ediyor mu bilmiyorum, benim için tarihe mal olmuş bir aşk, bir şiir ve hep böyle de kalacak. Ben okuldan sonra mutlu bir evlilik geçirdim. O döneme ait fotoğrafların çoğunu imha ettim, keşke saklasaydım diyorum bazen. Kendisiyle hiç görüşmedim, 15 yıl önce bir arkadaşım görüşmüş, onun aracılığıyla haber aldım. Kendisine, bana olan sevdasına, aşkına hep saygı duydum. Okul yıllarında da bana olan ilgisini fark etmiştim; bu şiiri yazdığını da biliyordum, ama ben aynı yakınlığı duymamıştım." diyecektir. ⁣

Muazzez Hanım, bu aşkı bildiğini söylerken, aynı okulda okuyan Cemal Süreya'nın da kendisine aşk şiirleri yazdığını itiraf eder.⁣

Mona Rosa'nın kıta başlarındaki harflerini birleştirince Muazzez Akkayam okunur. Muazzez Hanım o yıllarda okulda ping pong şampiyonu imiş. Sezai Karakoç'un diğer bir şiiri ping pong masasını da Muazzez Hanım'a yazdığı tahmin ediliyor.⁣

Cahit Sıtkı Tarancı  & Mihrimah Hanım

"Böyle ferman etti Cahit⁣

Al getir ilk sevgiliyi Beşiktaş'tan⁣

Yaşamak istiyorum gençliğimi yeni baştan"⁣

Cahit Sıtkı'nın sevgililerinden bahsedildiğinde, kendisi ve eserleri üzerinde en büyük etkiyi bırakan meşhur Beşiktaşlı sevgilisinden de söz etmek gerekir. ⁣

"Şimdiye kadar bir iki kere sevdim, bundan sonra da Mecnuncasına, Ferhatçasına sevebilirim. Fakat şimdiye kadarki sevgililerimden ancak birisi belki aşkıma kısmen mukabele etmiş olduğu için hala hayal halvethanemde hüküm sürmektedir." ifadesiyle yazar, uzun zaman etkisinden çıkamadığı Beşiktaşlı sevgilisine göndermede bulunur. Fakat "Nerde Beşiktaş'taki sevgilim. Onun üzerine yoktur ve olamaz. Bu işe onu sevmekle başladım. Onu sevmekle bitireceğim." diyecek ve onu tüm sevgililerinden üstün tutacaktır. ⁣

Hayal Ettiğim Şey, Sevdalı, Karasevda şiirlerini ona ithaf eder. Cahit Sıtkı ile Anılar kitabının yazarı Reşit İskenderoğlu'nun anlattıklarına göre, o dönemin ve çevrenin en güzel kızlarından biri olup, Balkanlardan gelme bir ailenin kızıdır. Kültürlü bir genç kız olduğu söylenen Beşiktaşlı'ya, Cahit Sıtkı ile evlenmeyi düşünüp düşünmediği sorulduğunda, şu cevabı verir: "Fizik yapısı itibarıyla tipim değil. Onunla mutlu olamam. Bu nedenle evlenmeyi düşünmüyorum. Ancak görüyorum ki geleceği büyük bir şairdir. Bu sebeple inkisara uğramasın diye şimdilik ilişkimi sürdüyorum."⁣

Yazar Şeyhmus Diken'e göre ise Beşiktaşlı genç kız, annesi tarafından Diyarbakır'la bağı bulunan yazar-yayıncı Vedat Günyol'un kız kardeşi Mihrimah Hanım'dır. Vedat Günyol ve Cahit Sıtkı'nın memleketten süregelen bir dostlukları vardır; yıllar sonra, Paris'te durumu Vedat Günyol'a itiraf eder. Vedat Günyol "Keşke söyleseydin Cahit, mutlaka seninle evlenmesini isterdim." der. Ancak Mihrimah Hanım doktor Cemil Cemiloğlu ile evlenmiştir.⁣

Arkadaşı Ziya Osman Saba, onun hakkında şunları yazar: "O hep böyle kendinden yaş yaş küçük kızların peşinde benliğinin yarısı sanki aşık, öteki yarısı sanki daima sarhoş yaşadı. Ta yatağa düşünceye kadar. (...) Onlar hep küçük kızlar oldular. Hatta bazıları daha kara okul göğüslüklerini dahi çıkarmamışlardı. Beşiktaşlı'dan önce hakkında şiir yazmamış olsa bile böyle henüz göğüslüklü bir Kadıköylüsü de vardı. Galiba sonra 14 yaşındaki Beşiktaşlısı geliyordu. Burhaniye'de askerlik yaparken komşusu Boşnak kızı da aynı yaştaydı, gene askerliği sırasında kendi tabiriyle esmer güzeli yar." ⁣⁣

⁣Yahya Kemal Beyatlı & Celile Hanım 

Yahya Kemal, Yakup Kadri'nin ısrarıyla, Kısıklı'da bir Bektaşi Dergahı'na gider. İşte o dergahta Celile Hanım'la karşılaşır ve aşık olur, ancak Celile Hanım Hikmet Nazım Bey'le bir süredir ayrı yaşasa da evlidir.⁣

Nazım Hikmet adlı kitabında Memet Fuat şu satırları yazar:⁣ "Hem Bahriye Mektebi'nde tarih hocası hem de evlerine gelip giden bir aile dostu olan ünlü şaire Nazım Hikmet büyük bir hayranlık duyar, yazdıklarını gösterip eleştirilerini alırdı. Aslında Yahya Kemal, Celile Hanım'a aşıktı. Önceleri dedikodular şeklinde kalan bu aşk, Celile Hanım eşinden ayrıldıktan sonra büsbütün alevlenmişti. Yahya Kemal'in bazı şiirlerine ilham veren bu büyük aşk ise 1916'dan 1919'a kadar sürmüştü. Şairin sevgisine karşılık bulamadığı için zehir içip intihara kalkışması söylentileri de vardı. Vüsal, Telakki, Erenköy'de Bahar, Eski Mektup gibi şiirlerini Celile Hanım için yazdığı bilinirdi. Dedikoduları duyunca çok öfkelenen Nazım'ın dövmek için kendisini aradığını öğrenen Yahya Kemal, söylenenlere göre evini değiştirmiş ve yeni adresini de uzun süre en yakınlarından bile gizlemişti."⁣

Vâlâ Nureddin ise şöyle anlatır: "Söz Celile Hanım ile Nazım'dan açılınca, Yahya Kemal lafı değiştirir, sorulara cevap vermezdi. Nazım'ın dilinden Yahya Kemal adını birçok defa işitsem de annesiyle ilgili sohbetlerine şahit olmadım. Ama bir olayı anlattığını çok iyi hatırlıyorum: "Talebelik yıllarımda bacım Samiye'ye bir şiir yazmıştım. Şiiri hocam Yahya Kemal'e okuduğumda bir şey demedi. Ama "O kediyi getir bana göster" diye rica etti. Çok şaşırsam da onun sözüne uydum, ertesi gün kediyi okula getirdim. Yahya Kemal "Kediyi görüyor musun?" dedi. "Sen bu yoluk kediye bile şiir yazmışsan, şüphesiz şair olacaksın." demişti."⁣

Nazım Hikmet bu aşka karşı çıkar, ayrılık kaçınılmazdır. Sadece neden bu değildir elbette. Celile Hanım'ın yaşadığı lüks hayatı sağlayamayacağı, kendisiyle beraber olmaya başladığında evli olması nedeniyle kendisine de ihanet eder kuşkusu, o zamana dek özgürce yaşadığı hayatından vazgeçmek zorunda kalacak olması ve Celile Hanım'ın tavırlarının, Darülfünun'daki öğretmenliğine zarar verebileceği yolundaki endişeleri de bu ayrılıkta rol oynar.⁣

1950'de Nazım hapishanede açlık grevine başladığında, annesi Celile Hanım (artık gözleri görmez) elinde "Oğlumu kurtarın" pankartıyla Galata Köprüsü'nde imza toplamaya başlar. Birçok yerden destek gelirken, köprüden geçmekte olan Yahya Kemal, Celile Hanım'ı görmezden gelip, hızla uzaklaşır.⁣

Attila İlhan & Maria Missakian

Attila İlhan, 1949 yılında üniversite 2. sınıftayken ilk kez Paris'e gider. Bu seyahatten sanatı ve şiiri derinden etkilenir. Fransız toplumu ve orada bulunduğu çevreye ilişkin gözlemleri daha sonraki eserlerinde yer alan bir çok karakter ve olaya temel oluşturur. 1951 yılında Gerçek Gazetesi'nde bir yazısından dolayı kovuşturmaya uğrayınca Paris'e tekrar gidecek; 1950'li yılları İstanbul – İzmir – Paris üçgeni içerisinde geçirecektir.⁣

Paris'te, dedeleri Yozgatlı olan, Ermeni asıllı Fransız Maria Missakian ile tanışır. Attila İlhan Türkiye'ye dönmek zorunda kalınca, Missakian'ı da getirmek ister, ancak pasaportu olmadığı için getiremez, sürekli mektuplaşırlar. Onu getirmek için uğraşsa da başaramaz; zamanla mektuplar seyrekleşir. Daha sonra Maria'nın bir müzisyenle evlenip çocukları olduğunu, mutsuzluktan alkolik olduğunu öğrenir. Yağmur Kaçağı şiir kitabının içindeki, kendisini de olayın kahramanı olarak dahil ettiği Maria Missakian şiirinin sayfasını imzalayıp ona gönderir, bu son görüşmeleri olur.⁣

Bedri Rahmi Eyüboğlu  & Mari Gerekmezyan 

Mari, Bedri Rahmi'nin asistanlık yaptığı Güzel Sanatlar Akademisi Heykel Bölümü'ne misafir öğrenci olarak gelmiştir. Ressam Eren Eyüboğlu ile evli olan Bedri Rahmi, Mari'yle gizliden gizliye buluşur, sırılsıklam aşıktır ona. Sigara paketlerine resmini çizer, körpe fidanlara adını yazar. ⁣

1940'larda başlayan, 1946'da Mari'nin ölümüne dek süren aşktan geriye Mari'nin birçok tablosu, Karadutum, Sitem gibi şiirler kalır. Resimde, Eyüboğlu düşsel bir tabloda sevdalısıyla kendisini, gökyüzünde kanat açan iki atlı olarak resmetmiştir. ⁣

Bedri Rahmi, Mari'ye Çorum'da kaldığı dönemde öğrendiği çatalkaram ve çebişim (keçi yavrusu) sözcükleriyle hitap eder mektup ve şiirlerinde.⁣

Mari 1946'da menenjit-tüberküloza yakalanır. II. Dünya Savaşı'nın yeni bittiği yıllardır, ilaçlar çok pahalıdır. Bedri Rahmi birçok tablosunu sattıysa da Mari'yi kurtaramaz; işte o dönem içkiye başlar. 1949 yılında Büyük Kulüp'te bu şiiri okurken ağlamaya başlar. Bunun üzerine eşi Eren Eyüboğlu, oğullarını da alıp, Fransa'da yaşamaya başlar, daha sonra eşinin yanına dönse de bu olayı hiç unutmaz.⁣

Edip Cansever  & Tomris Uyar 

Tomris Uyar ile Edip Cansever'in arasında hayranlık, lirik bir dostluktan öte bir şey yoktur aslında. Uyar, aralarındaki bağı şöyle anlatır: "Sevgililik ya da aşk duygusu zamanla yara alabiliyor, örselenebiliyor, bitebiliyor. Bitmeyen tek aşkın gerçek ve lirik bir dostluk olduğunu Edip Cansever öğretti bana." ⁣⁣

Cansever ve Tomris Uyar arasında aşk olduğu yazılsa da, 2002 tarihli röportajında "Aşık olmadığım kimseyle birlikte olmadım." diyen Tomris Uyar'ın ölümünden sonra oğlu Hayri Turgut Uyar ise sadece arkadaş olduklarını, bu tarz haberlerin babasına ve Mefaret Teyze'ye (Edip Cansever'in eşi) çok büyük ayıp olduğunu söyleyecektir.⁣⁣

Tomris Uyar, Cansever'in ölümü sonrası şunları söyleyecektir: "Şairin işi hayatıdır, hayatı da işi" diyor Tennessee Williams. Edip Cansever'i bundan daha iyi betimleyecek bir cümle düşünemiyorum. Hep bir şiir avcısı kimliğiyle yaşadı, şiirini inceltmenin, zenginleştirmenin yollarını aradı. Türk Edebiyatı'nda kendini şiire onun kadar adamış ikinci bir şair tanımıyorum. 25 yıl kesintisiz süren çok yakın bir dostluktan sonra onun artık var olmaması bana biraz da ben ölmüşüm duygusu veriyor."⁣⁣

Turgut Uyar  & Tomris Uyar 

"Cemal Süreya'dan ayrılmak üzereydim, o da eşinden ayrılmıştı İstanbul'a gelmişti çocuklarıyla, burada tanıştık. Asıl tanışmamız herhalde, çünkü o zaman daha bir yakın oturup konuşma fırsatı bulduk ve mektuplaşmaya başladık. Bu mektuplar önce sadece şiir üzerine mektuplardı. Hala duruyor bende. Genellikle şiir üzerine düşünceleri konuşurduk. Ve anladığım kadarıyla çok sıkışık bir dönemden geçiyordu. Evlilik hayatında bir süredir yaşadığı tedirginlikten şiiri de etkilenmişti. Yedi yıldır şiir yazmıyordu. Esin periliği olarak ifade etmek istemiyorum, ama çok konuştuğum ve çok şiir yazmasına yeltendirdiğim için nihayetinde yavaş yavaş şiir yazma isteği yeniden doğdu." (Tomris Uyar) ⁣

1967 yılında, Tomris Uyar ve Turgut Uyar evlenirler.⁣

Oğulları Hayri Turgut Uyar'ın bir röportajında söyledikleri Sibernetik şiirini daha da netleştiriyor: "Annemin ve babamın da matematiğe çok yatkın ol­duklarını düşünüyorum. Edebiyat onların kendilerini çok iyi ifade ettikleri ve başarılı oldukları bir alan, ama yıllar sonra ikisinin de yazdıklarına baktığımda, matematik ve soyutlama konusunda bayağı yetenekli olduklarını görüyorum."⁣

Tomris ve Turgut Uyar arasındaki aşk zamanla, Turgut Uyar'ın bunaltıcı ve kıskanç tavırları yüzünden yorucu bir hal alır. Tomris Uyar, "Bir ara ben onun dünyaya açılan penceresi olmaktan da öte bir şeydim. Bir parçası gibiydim. Ve kendimi bir parçası gibi hissettiğim için de sıkılıyordum tabii." der.

Aralarındaki ilişkiyi şöyle özetler: "Turgut, beni her an elinden kaçıracakmış gibi gereksiz bir kaygıyla yıpranacak, ben de hiçbir rekabetin olmadığı bir alanda boyuna birinci seçilmekten yorulacaktım."

Orhan Veli & Nahit Hanım⁣

Orhan Veli'nin Nahit Hanım'a 1947-1950 yılları arasında yazdığı kitaplaştırılan (Yalnız Seni Arıyorum) mektuplar, edebiyat ortamlarında fısıltıyla konuşulan, fakat açıkça dillendirilmeyen bir aşkın en büyük hatırası. ⁣

Orhan Veli'nin, ⁣
"Bir de sevgilim vardır pek muteber⁣
ismini söylemem⁣
edebiyat tarihçisi bulsun"⁣ dizeleriyle anlattığı bu gizemli sevgili, Nahit Hanım tarafından senelerce saklanan mektuplar ile resmen gün yüzüne çıkar.⁣

O zamanlar ismini söyleyemem dediği sevgilisi Nahit Hanım, Orhan Veli'nin 36 yıllık ömrünün en büyük sevdası denebilir. O, dönemde sadece Orhan Veli değildir ona aşık olan, Sabahattin Ali, Cahit Sıtkı, Can Yücel, Necip Fazıl, Peyami Safa, Edip Cansever... Sanat ve edebiyat ortamlarında Nahit Hanım diye bilinen Nahit Gelenbevir, Ankara ve İstanbul'da öğretmenlikle geçirir ömrünü. Eğitimci Halil Vedat Fıratlı ve şair Arif Damar ile evlenir. Samet Ağaoğlu "Rö­nesans gibi kadın", Cemal Süreya ise "Cumhuriyet dö­nemi küçük burjuva duyarlığının anası" diye söz eder.⁣

Edebiyat çevrelerinde, Orhan Veli'nin sevgilisi diye ünlenmesinin yanı sıra, 1930'lardan 1990'lara, tam altmış yıl boyunca evini bir sanat albümüne çevirir; hakkında şiirler (Sabahattin Ali, Orhan Veli, Arif Damar, Gülten Akın) ve yazılar yazılır. Aşkını röportaj yoluyla ifşa etmesi ve özellikle de bu mektupları yayımlaması için, dostları ve gazeteciler tarafından sıkıştırılmasına rağmen, Orhan Veli'nin ardından yaşadığı 52 yıl boyunca bu aşk hikayesini ve delillerini hep saklar.⁣

Şiir dergimizin bu aylık sonuna geldik. Gelecek ay bambaşka bir konu ile görüşmek dileği ile! Sevgilerle!

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top