Hikaye

Mürekkeb-i Mülhem'in içinizi ısıtacak sımsıcak Mayıs sayısından herkese merhaba!

İçinde anlatılmamış bir hikaye taşımaktan daha büyük bir eziyet yoktur. 

-Maya Angelou

       Her yaşanmışlığın ardında mutlaka bir hikaye vardır. Yaşadıklarımızı yıllar geçtikten sonra hatırlamamıza yardımcı olan da onların beynimizde yer etmiş hikayeleridir. Kimisi ağır bir kalp kırıklığıdır, kimisi de onca yıl sonra bile yüzümüzde tebessüme yer verecek tatlı bir geçmiş anısıdır. Fakat hepsinin konuşamadığı ama anıları anı yapan bir hikayesi elbette vardır.

       Bu ayki sayımızda sizlere kavuşulamayan sevgililere adanmış aşk şiirlerinin hikayelerini anlatacağız. 

Cemal Süreya - Üvercinka

Üvercinka yasak bir aşkın şiiridir, rivayete göreyse hikayesi şöyledir; Cemal Süreya eşi Seniha Hanım hamile olduğu sırada bir genç kızla tanışır ve ona âşık olur. Bu genç kızın adını hiç kimse öğrenememiş ve bu sır edebiyatımızın en gizemli şiirlerinden birinin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Cemal Süreya eşi ile âşık olduğu genç kız arasında bir seçim yapmak zorunda kalmış ve Üvercinka ile bir Ağustos gününde ayrılık kararı almıştır. Geriye Ağustos ayında kâğıda dökülen şu dizeler kalır: Acıların adını Ağustos koymalılar...

Böylece bir kere daha boynunlayız sayılı yerlerinden

En uzun boynun bu senin dayanmaya ya da umudu kesmemeyeLaleli'den dünyaya doğru giden bir tramvaydayızBirden nasıl oluyor sen yüreğimi elliyorsunAma nasıl oluyor sen yüreğimi eller ellemezSevişmek bir kere daha yürürlüğe giriyorBütün kara parçalarındaAfrika dahil

Aydınca düşünmeyi iyi biliyorsun eksik olma
Yatakta yatmayı bildiğin kadar
Sayın Tanrıya kalsa seninle yatmak günah daha neler
Boşunaymış gibi bunca uzaması saçlarının
Ben böyle canlı saç görmedim ömrümde
Her telinin içinde ayrı bir kalp çarpıyor
Bütün kara parçaları için
Afrika dahil

Senin bir havan var beni asıl saran o
Onunla daha bir değere biniyor soluk almak
Sabahları acıktığı için haklı
Gününü kazanıp kurtardı diye güzel
Bir çok çiçek adları gibi güzel
En tanınmış kırmızılarla açan
Bütün kara parçalarında
Afrika dahil

Birlikte mısralar düşürüyoruz ama iyi ama kötü
Boynun diyorum boynunu benim kadar kimse değerlendiremez
Bir mısra daha söylesek sanki her şey düzelecek
İki adım daha atmıyoruz bizi tutuyorlar
Böylece bizi bir kere daha tutup kurşuna diziyorlar
Zaten bizi her gün sabahtan akşama kadar kurşuna diziyorlar
Bütün kara parçalarında
Afrika dahil

Burda senin cesaretinden laf açmanın tam da sırası
Kalabalık caddelerde hürlüğün şarkısına katılırkenki
Padişah gibi cesaretti o alımlı değme kadında yok
Aklıma kadeh tutuşların geliyor
Çiçek Pasajı'nda akşam üstleri
Asıl yoksulluk ondan sonra başlıyor
Bütün kara parçalarında
Afrika hariç değil



Yahya Kemal - Sessiz Gemi

Çoğumuz bu şiirin bir ölüm ardından yazıldığını düşünürüz ancak öyle değildir. Bu şiir kavuşulması mümkün olmayan bir aşk hikayesini anlatmaktadır. Hikâye ise şöyledir; Yahya Kemal, Nazım Hikmet'e ders verdiği sırada Nazım'ın annesi olan Celile Hanım ile aralarında bir aşk başlar. Nazım Hikmet ise bu aşka karşı çıkar ve Yahya Kemal'in paltosunun cebine "Hocam olarak girdiğiniz bu eve babam olarak giremeyeceksiniz." yazan bir not bırakır. Yahya Kemal bu not üzerine sevdiği kadından ayrılır ve geriye kavuşamayan bir aşk ardında ise şu dizeler kalır: Artık demir almak günü gelmişse zamandan, meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.

Artık demir almak günü gelmişse zamandan,
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.

Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.

Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,
Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli.

Biçare gönüller. Ne giden son gemidir bu.
Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu.

Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;
Bilmez ki, giden sevgililer dönmeyecekler.

Bir çok gidenin her biri memnun ki yerinden.
Bir çok seneler geçti; dönen yok seferinden.

Cahit Sıtkı Tarancı- Haydi Abbas Vakit Tamam

Cahit Sıtkı Tarancı, lisede yatılı okuduğu yıllarda tüm arkadaşları akşam olduğunda sevgilileri ile buluşur döndüklerinde ise bunları konuşurlardı. Ancak Cahit Sıtkı'nın anlatacak hiçbir hikayesi yoktur. Cahit Sıtkı, bir gün yolda yürürken yerde güzel bir kızın fotoğrafını bulur ve kendine fotoğraftaki kadının ağzından mektuplar yazmaya başlar. Mektup ulaşınca herkese mektubu okur artık onun da anlatacak bir hikayesi vardır. Cahit Sıtkı'nın bu hayali mektupları, sürüp giderken kızın kim olduğunu merak etmeye başlar ve bulmaya karar verir. Kız bir albayın kızıdır, evli ve bir çocuk sahibidir aynı zamanda. Cahit Sıtkı hayal kırıklığına uğrar ve kendi kendine kurduğu bu aşk hikayesini hiç unutmaz.


Haydi Abbas, vakit tamam;
Akşam diyordun işte oldu akşam.
Kur bakalım çilingir soframızı;
Dinsin artık bu kalp ağrısı.
Şu ağacın gölgesinde olsun;
Tam kenarında havuzun.
Aya haber sal çıksın bu gece;
Görünsün şöyle gönlümce.
Bas kırbacı sihirli seccadeye,
Göster hükmettiğini mesafeye
Ve zamana.
Katıp tozu dumana,
Var git,
Böyle ferman etti cahit,
Al getir ilk sevgiliyi beşiktaş'tan;
Yaşamak istiyorum gençliğimi yeni baştan.

Bedri Rahmi Eyüboğlu - Karadut

Karadutum, çatal karam, çingenem. Nar tanem, nur tanem, bir tanem... Bu dizelerin sahibi Güzel Sanatlar Akademisi Heykel bölümüne misafir öğrenci olarak gelen Mari Gerekmezyan'dı. Eyüboğlu o dönemde evliydi fakat Mari'yi görür görmez aşık olmuştu. Mari, Bedri Rahmi'nin büstünü yapmış, Bedri Rahmi şiirler ile bu hediyeye karşılık vermişti. Ancak 1946 yılında Mari tüberküloz olmuştu, iyileşmesi için gereken ilaçlar o dönemde çok pahalıydı. Bedri Rahmi, ilaçları alabilmek için çok çabaladı fakat bu çabalar Mari'yi kurtarmaya yeterli olmadı. Mari hayata veda etti, Bedri Rahmi ise Mari'yi hiçbir vakit unutmadı.

Karadutum, çatal karam, çingenem
Nar tanem, nur tanem, bir tanem
Agaç isem dalımsın salkım saçak
Petek isem balımsın a gülüm
Günahımsın, vebalimsin.

Dili mercan, dizi mercan, dişi mercan
Yoluna bir can koyduğum
Gökte ararken yerde bulduğum
Karadutum, çatal karam, çingenem
Daha nem olacaktın bir tanem
Gülen ayvam, ağlayan narımsın
Kadınım, kısrağım, karımsın.

II

Sigara paketlerine resmini çizdiğim
Körpe fidanlara adını yazdığım
Karam, karam
Kaşı karam, gözü karam, bahtı karam
Sıla kokar, arzu tüter
Ilgıt ılgıt buram buram.
Ben beyzade, kişizade,
Her türlü dertten topyekün azade
Hani şu ekmeği elden suyu gölden.
Durup dururken yorulan
Kibrit çöpü gibi kırılan
Yalnız sanat çıkmazlarında başını kaşıyan
Artık otlar göstermelik atlar gibi bedava yaşayan
Sen benim mihnet içinde yanmış kavrulmuşum

N'etmiş, n'eylemiş, n'olmuşum

Cömert ırmaklar gibi gürül gürül

Bahtın karışmış bahtıma çok şükür.Yunmuş, yıkanmış adam olmuşum.

Karam, karam
Kaşı karam, gözü karam, bahtı karam
Sensiz bana canım dünya haram olsun.

Abdurrahim Karakoç - Mihriban

Karakoç'un bu dizeleri yazmasına sebep olan imkansız bir aşk hikayesiydi. Karakoç gençlik yıllarında, bir kıza delice aşık olmuş ve aşık olduğu kız ile evlenmeye karar vermişlerdi. Kızın ailesi ise bu evliliği istememiş ve karşı çıkmıştı. Karakoç aşkını kalbine gömmüş hayatına devam ederken bir gün yolda bir arkadaşıyla karşılaştı ve Mihriban'ın evlendiğini öğrendi. Bu haber karşısında çok üzülen Karakoç'un yüreğinden ise şu dizeler döküldü: Sarı saçlarına deli gönlümü, bağlamıştın çözülmüyor Mihriban...

Sarı saçlarına deli gönlümü

Bağlamışlar, çözülmüyor Mihriban!Ayrılıktan zor belleme ölümüGörmeyince sezilmiyor Mihriban!

Yâr deyince kalem elden düşüyor
Gözlerim görmüyor aklım şaşıyor
Lâmbamda titreyen alev üşüyor
Aşk kağıda yazılmıyor Mihriban!

Önce naz sonra söz ve sonra hile
Sevilen seveni düşürür dile
Seneler asırlar değişse bile
Eski töre bozulmuyor Mihriban!

Tabiplerde ilaç yoktur yarama

Aşk değince ötesini arama

Her nesnenin bir bitimi var ama

Aşka hudut çizilmiyor Mihriban!

Boşa bağlanmamış bülbül gülüne
Kar koysan köz olur aşkın külüne
Şaştım kara bahtın tahammülüne
Taşa çalsam ezilmiyor Mihriban!

Tarife sığmıyor aşkın anlamı
Ancak çeken bilir bu derdi, gamı
Bir kördüğüm baştan sona tamamı
Çözemedim çözülmüyor Mihriban!

Ahmet Arif - Ay Karanlık

Bu dizelerin sahibi Ahmed Arif'in karşılıksız sevdiği Leyla Erbil'di. Arif Leyla Erbil ile Ankara'da bir arkadaş ortamında tanışmışlardı. Ahmed Arif, Leyla Erbil'e aşık olmuş ve çok sayıda aşk mektubu yazmıştı. Leyla Erbil ise Arif'in aşkına karşılık vermemiş ve arkadaşlık sınırlarını kesin bir çizgi ile belirtmişti. Buna sebeptir ki Ahmed Arif mektuplarına Leyla zalim Leyla diyerek başlamıştır. Bu karşılıksız aşktan geriye ise mektuplar ve şu dizeler kalmıştır: Maviye, maviye çalar gözlerin...

 Maviye
Maviye çalar gözlerin,
Yangın mavisine
Rüzgarda asi,
Körsem,
Senden gayrısına yoksam, 
Bozuksam,
Can benim, düş benim,
Ellere nesi?
Hadi gel,
Ay karanlık...

İtten aç,
Yılandan çıplak,
Vurgun ve bela
Gelip durmuşsam kapına
Var mı ki doymazlığım?
İlle de ille
Sevmelerim,
Sevmelerim gibisi?
Oturmuş yazıcılar
Fermanım yazar
N'olur gel,
Ay karanlık...

Dört yanım puşt zulası,
Dost yüzlü,
Dost gülücüklü
Cıgaramdan yanar.
Alnım öperler,
Suskun, hayın, çıyansı.
Dört yanım puşt zulası,
Dönerim dönerim çıkmaz.
En leylim gecede ölesim tutmuş,
Etme gel,
Ay karanlık...

Atilla İlhan - Maria Missakian

Türk edebiyatında iz bırakmış olan şiirlerin hikayeleri listemizin son maddesine geldik. İlhan'ın bu şiirine adını veren kişi Maria Missakian'dı. Atilla İlhan, üniversite ikinci sınıftayken Paris'e gitmiş ve Maria ile de orada tanışmıştı. Birlikte gezmiş, sohbet etmişlerdi ve Atilla İlhan, Maria'dan çok etkilenmişti. İlhan, Türkiye'ye dönmeye karar vermiş ve Maria'yı da yanına almak istemiş fakat Maria Türkiye'ye gelmemişti. Atilla İlhan, Türkiye'ye döndükten sonra Maria ile sürekli mektuplaştı ama zamanla mektupların sıklığı azaldı ve bir süre sonra gelen mektuplar sona erdi. Atilla İlhan, bir gün Maria'nın evlendiğini ve mutsuzluktan alkolik olduğunu öğrendi. Yağmur Kaçağı isimli şiir kitabının içindeki, Maria Missakian isimli sayfayı imzaladı ve kitabı Maria'ya gönderdi. Bu görüşme Maria ve Atilla İlhan'ın son görüşmesi oldu.

Yüksekkaldırım'da bir akşam

Maria missakian'ı düşündümEğer kendimi bıraksamYağmur olabilirdim yağardımKasım'da bir çınar olurdumYaprak yaprak dökülürdümKalbimi sıkı tutmasamDöküp saçıp boşaltsamIçimde yükselen şiiriKaldırımlara döküp harcasamGözleri balıkçıl gözleriDudaklarında tutup rüzgarıMaria missakian adında biriGelse göğsüne kapansamGece gölgesine sokulsamGökyüzünde bulutlar büyüselerYağmuru dinlesem anlatsamşimşekler kırılıp dökülselerBizi sokoklarda bıraksalarLeylekler üşüyüp gitselerDönüp arkalarına bakmadanYine akşam oldu attilâ ilhanüstelik yalnızsın sonbaharın yabancısıBelki paris'te maria missakianAvuçlarında bir çarmıh acısıGizlice bir sefalet gecesiçocuğunu boğarmış gibi boğup paris'iSana kaçmayı tasarlar her akşam

ŞAİR KÖŞESİ

Behçet Necatigil

Tam adı "Mehmet Behçet Gönül" olan Behçet Necatigil, 16 Nisan 1916 tarihinde İstanbul'da dünyaya geldi. Babası Hacı Mehmet Necati Efendi, annesi ise Bedriye Hanım'dır. Küçük yaşta annesini kaybetti.

Öğrenim hayatına Cevri Usta Okulu'nda başladı. Ailesinin Kastamonu'ya taşınması üzerine öğrenimini burada devam ettirdi. Erkek Muallim Tatbikat Mektebi ve Kastamonu Lisesi'de öğrenim gördü. Ailesinin tekrardan İstanbul'a taşınması üzerine lise eğitimini Kabataş Lisesi'nde sürdürdü. Yükseköğrenimini Yüksek Öğretmen Okulu Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde tamamlayan Necatigil, öğretmenlik yapmaya başladı.

Behçet Necatigil, küçük yaşlardan itibaren edebiyata ilgi duydu. "Gece ve Yas" başlıklı ilk şiiri, 1935 yılında Varlık dergisinde yayımlandı.

1956 yılında "Eski Toprak" adlı eseri ile Yeditepe Şiir Armağanı'nı kazandı. 1964 yılında ise "Yaz Dönemi" adlı eseri ile Türk Dil Kurumu Şiir Ödülü'nü kazandı.

Behçet Necatigil, 13 Aralık 1979 tarihinde hayatını kaybetti.

Hiçbir edebi akıma katılmamış ve farklı türlerde çok sayıda eser vermiştir.

Sevgilerde

Sevgileri yarınlara bıraktınız

Çekingen, tutuk, saygılı.Bütün yakınlarınızSizi yanlış tanıdı.

Bitmeyen işler yüzünden

(Siz böyle olsun istemezdiniz)

Bir bakış bile yeterken anlatmaya her şeyi

Kalbinizi dolduran duygularKalbinizde kaldı.

Siz geniş zamanlar umuyordunuz

Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek.Yılların telâşlarda bu kadar çabukGeçeceği aklınıza gelmezdi.

Gizli bahçenizde

Açan çiçekler vardı,Gecelerde ve yalnız.Vermeye az buldunuzYahut vakit olmadı.

Behçet Necatigil

Mürekkeb-i Mülhem'in bir sonraki sayısında görüşmek dileğiyle! Sevgiyle kalın!

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top