Ahlar ve Kahkahalar
Mürekkeb-i Mülhem'in bu aylık serisine hoşgeldiniz!
Bu ayki dergimiz de ahları ve kahkahaları birleştirdik. Ahlarımız Didem Madak için gökyüzüne yükselirken kahkahalarımız Orhan Veli'ye ulaşacak.
Bu ay sizi neler bekliyor kısaca bahsedelim:
Şairler ve Lakapları, Orhan Veli'nin yüzlerde tebessüm oluşturacak anısı Ve Didem Madak'ın hayat hikayesi.
Şairler ve Lakapları:
Cahit Sıtkı Tarancı: Ölüm Şairi
Nedim: Lale Devri Şairi
Fuzuli: Istırap Şairi
Yahya Kemal Beyatlı: İstanbul Şairi
Nefi: Hiciv Üstadı
Katip Çelebi: Hacı Kalfa
Namık Kemal: Vatan Şairi
Ziya Osman Saba: Mutluluk Şairi
Orhan Veli Kanık: Sokağı şiire taşıyan Şair
Ahmet Hamdi Tanpınar: Zaman Şairi
Mehmet Akif Ersoy: Milli Şair
Fazıl Hüsnü Dağlarca: Destan Şairi
Orhan Veli ve Sait Faik'in Anısı
Sait Faik ve Orhan Veli bulmaca çözme yarışı yapıyorlar, kaybeden hesabı ödüyor.
Bir ay boyunca hep Orhan Veli kazanıyor, Sait Faik hesabı ödemek zorunda kalıyor.
Sait Faik en son dayanamıyor ve Orhan Veli'ye soruyor:
- "Yahu tamam benden iyisin anladım da bir aydır yarışıyoruz, bir kez bile yenemedim seni bilader."
Orhan Veli gülerek şöyle cevap veriyor:
- "Tabii yenemezsin, gazetenin bulmaca ekini hazırlayan benim."
Bu ay şiir dergimizde erken yaşta hayata gözlerini yuman şairimiz Didem Madak var.
1970 yılında İzmir'de dünyaya geldi. Kendisinden 6 yıl sonra ise şiirlerinde sık sık 'uzun siyah saçlı kız' olarak nitelendirdiği kız kardeşi Işıl hayata gözlerini açtı ve onun en iyi arkadaşı oldu. 12 Eylül dönemlerinin yaşandığı yıllarda okul müdürüyle tartışan öğretmen babası sürgüne gönderilirken, öğretmen annesinin tayini çıkmadığı için bir süre babalarından ayrı yaşamak zorunda kaldılar. Didem Madak şiirlerine konu ettiği o çocukluk anılarını, korku dolu yıllar olarak dizelerine kazıdı.
13 yaşına geldiğinde kolon kanseri sebebiyle genç yaşta hayata veda eden annesi Füsun Hanım'ın acısı, şiire başlamasının en temel sebebiydi belki de. Teyzeleri, annelerinin ölümün ardından kız kardeşlere Füsun Hanım'ın gençliğinde ünlü şairlerin şiirlerini yazdığı bir defteri hediye ettiğinde edebiyatla tanıştılar. Ömrü boyunca o acıyı ve annesine duyduğu hasreti yüreğinde saklayarak şiirlerinde ona bir sonsuzluk hediye etti Didem Madak.
Lise eğitimini İzmir'de tamamladı. Türkiye'deki ilk öğreniminin ardından, babasının diplomatik görevle gittiği Cenevre-İsviçre'de, College Calvin lisesinde orta öğretimini tamamladı. Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni kazandı, ancak okulun ilk yıllarında aşık olduğu erkek arkadaşıyla erken bir evlilik yaparak okulu yarıda bıraktı. Bu evlilik pek uzun sürmedi ve birkaç yıl sonra ayrıldıklarında, Didem Madak maddi durumu nedeniyle bir bodrum katına yerleşti. Annesinin acısını ilk kez bu evde dizelere dökmeye karar verdi ve şairliği böyle başladı. 'Grapon Kağıtları' şiir kitabında yer alan şiirlerinin çoğu o bodrum katındaki rutubet kokulu evde yazıldı.
Eşinden ayrıldıktan sonraki yıllarda tasavvuf ilmine de ilgi duymaya başladı. Üç yıl boyunca sevdiklerinden kaçınarak yalnızlığa ve edebiyata sığındı. Üç yıl sonra kardeşinin karşısına ilk kez çıktığında kapanmayı seçmişti ve kadınlık kimliğinden böylelikle sıyrıldığını anlatmıştı. Kardeşi Işıl, ablasının kalbindeki derin umutsuzluktan inanarak kurtulduğunu söylemiştir. Tam o dönem çıkan bir afla, üniversite eğitimine geri döndü ve hukuk fakültesini bitirdi. Bu dönem yaşadığı anılarını 'Ahlar Ağacı' kitabında topladı.
1980-84 yılları arasında Amerika'da California State University, Long Beach Üniversitesi'nin Felsefe Bölümü'nden mezun oldu. Türkiye'ye döndükten sonra, ODTÜ'de yüksek lisansa başladı ve önce ODTÜ'de, sonra da Boğaziçi Üniversitesi Felsefe Bölümü'nde öğretim görevlisi olarak çalıştı. İlk şiirleri Sombahar ve Ludingirra dergilerinde yayımlandı. İngilizce ve Fransızcadan çeviriler yaptı. John Updike'ın S. adlı romanının çevirisi 1992 yılında Yapı Kredi Yayınları tarafından basıldı.
Vikram Seth'in An Equal Music (Maggiore Dörtlüsü, 2000) adlı romanını Türkçeye çevirdi. 1996-2004 yıllarında düzenli olarak TRT İstanbul Radyosu - Radyo III için klasik müzik ve edebiyat programları hazırladı. Ayrıca 1996 yılında bir yıl boyunca Mitoloji ve Müzik adlı bir programı Açık Radyo için hazırlayıp sunmuştur.
Didem Madak şair kimliğine pek önem vermemiş, sadece acılarından sıyrılabilmek için şiirler yazmıştır. Bunu çok iyi bilen Işıl, şiir kitabını onun adına 2000 yılında düzenlenen İnkılap Kitapevi şiir yarışmasına göndermiştir ve 'Grapon Kağıtları' kitabı ile ödül kazanmıştır. Kazandığı ödül, bir bakıma Didem Madak'ın kendi yaşamına geri dönüşü olmuştur. Ödülü almaya gittiği gün kendince kadın kimliğine geri döndüğünü belirtmiş ve kalbini dünyaya yeniden açmıştır.
2002-2003 yıllarında dört sömestr boyunca İstanbul Üniversitesi Dramaturji Bölümü'nde "Platon'dan Günümüze Estetik Kuram" dersleri vermiştir. 2003-2004 ders yılında, Bilgi Üniversitesi Müzik Bölümü'nde, yüksek lisans öğrencilerine "Sanat Felsefesi" dersleri vermiştir.
İnkılap Kitapevi'nin ödülünü aldıktan sonra İstanbul'da yaşamaya başlamıştır ve 2005 yılında Timur Bey'le evlenmiştir. 2008 yılında annesinin adını verdiği kızı Füsun'u kucağına almıştır. Kızına yazdığı bir mektupta şöyle der Didem Madak:
"Canım kızım, cehaletimden şair oldum. Annesizlikten... Sen sakın şair olma!"
En çok da kendisi gibi annesiz kalmasından korkar kızının, ancak hayat bu ya, korktuğu başına gelir. Annesinin hastalığına yakalanır ve kolon kanseri nedeniyle 2011 yılında, 41 yaşındayken yaşama veda eder.
Siz Aşktan Ne Anlarsınız Bayım
Çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca
Alt katında uyumayı bir ranzanın
Üst katında çocukluğum...
Kağıttan gemiler yaptım kalbimden
Ki hiçbiri karşıya ulaşmazdı.
Aşk diyorsunuz,
limanı olanın aşkı olmaz ki bayım!
Allah'la samimi oldum geçen üç yıl boyunca
Havı dökülmüş yerlerine yüzümün
Büyük bir aşk yamadım
Hayır
Yüzüme nur inmedi, yüzüm nura indi bayım
Gözyaşlarım bitse tesbih tanelerim vardı
Tesbih tanelerim bitse göz yaşlarım...
Saydım, insanın doksan dokuz tane yalnızlığı vardı.
Aşk diyorsunuz ya
Ben istemenin allahını bilirim bayım
Çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca
Balkona yorgun çamaşırlar asmayı
Ki uçlarından çile damlardı.
Güneşte nane kurutmayı
Ben acılarımın başını
evcimen telaşlarla okşadım bayım.
Bir pardösüm bile oldu içinde kaybolduğum.
İnsan kaybolmayı ister mi?
Ben işte istedim bayım.
Uzaklara gittim
Uzaklar sana gelmez, sen uzaklara gidersin
Uzaklar seni ister, bak uzaklar da aşktan anlar bayım
Süt içtim acım hafiflesin diye
Çikolata yedim bir köşeye çekilip
Zehrimi alsın diye
Sizin hiç bilmediğiniz, bilmeyeceğiniz
İlahiler öğrendim.
Siz zehir nedir bilmezsiniz
Zehir aşkı bilir oysa bayım!
Ben işte miraç gecelerinde
Bir peygamberin kanatlarında teselli aradım,
Birlikte yere inebileceğim bir dost aradım,
Uyuyan ve acılı yüzünde kardeşimin
Bir şiir aradım.
Geçen üç yıl boyunca
Yüzü dövmeli kadınların yüzünde yüzümü aradım.
Ülkem olmayan ülkemi
Kayboluşumu aradım.
Bulmak o kadar kolay olmasa gerek diye düşünmüştüm.
Bir ters bir yüz kazaklar ördüm
Haroşa bir hayat bırakmak için.
Bırakmak o kadar kolay olmasa gerek diye düşünmüştüm.
Kimi gün öylesine yalnızdım
Derdimi annemin fotoğrafına anlattım.
Annem
Ki beyaz bir kadındır
Ölüsünü şiirle yıkadım.
Bir gölgeyi sevmek ne demektir bilmezsiniz siz bayım
Öldüğü gece terliklerindeki izleri okşadım.
Çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca
Acının ortasında acısız olmayı,
Kalbim ucu kararmış bir tahta kaşık gibiydi bayım.
Kendimin ucunu kenar mahallelere taşıdım.
Aşk diyorsunuz ya,
İşte orda durun bayım
Islak unutulmuş bir taş bezi gibi kalakaldım
Kendimin ucunda
Öyle ıslak,
Öyle kötü kokan,
Yırtık ve perişan.
Siz aşkı ne bilirsiniz bayım
Aşkı aşk bilir yalnız!
Şiir dergimizin bu aylık sonuna geldik. Bir sonraki ay görüşmek dileğiyle!
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top