Bölüm 6 - "Kötü Şöhret"
"Bir gelin almak tehlikeli bir oyundur."
Muhteşem Güzellik
Bölüm 6 - Kötü Şöhret
Şehrin en gözde soylularından Tullio ailesinin konağında bulunan, davet salonu oldukça geniş ve gösterişliydi. Saraylara yakışır bir güzellikte olan konağın duvarları canlı renklerle bezeli freskler, tablolar ile süslüydü. Devasa salona, tepedeki pırıl pırıl avizelerin içinde yanan binlerce mumun ışığını yansıtan göz kamaştırıcı bir ışık huzmesi hakimdi. Ağabeyi Rinaldo ve Lucrezia'nın yanında elindeki şarap kadehi ile dikilen Clarissa, göz ucuyla davet salonunun içine göz gezdirdi. Dolup taşan davet salonunun her bir köşesinde küçük gruplar halinde sohbet eden, siyah cübbeleri içindeki rahipler, kırmızı saten cübbeleriyle kardinaller, göz kamaştıran sarışınlar, kızıl saçlı güzeller, zarafetle süzülen leydiler ve lordların keyifli sohbet sesleri duyuluyordu.
Cesare hala gelmemişti. Rinaldo ve Lucrezia'nın aile dostlarıyla yaptıkları sıkıcı sohbete dahil olmak zorunda kalan Clarissa, yüzüne yerleştirdiği sahte gülümsemesi ile ilgili bir tavır takınmıştı. Onun aksine Lucrezia ve Rinaldo keyifli vakit geçiriyordu. Rinaldo saten ve ipekten yapılmış parlak renkli yeleği ve yakasına iliştirdiği Virgilio broşu ile oldukça yakışıklı bir profil çiziyordu. Lucrezia ise kızıl kahve saçlarını gece mavisi bir fileyle toplamış, kulaklarına ise gösterişli küpelerini takmıştı. Yeni anne olmuş kadın, eski zinde zamanlarına dönmüş gibi duruyordu. Giydiği gece mavisi parlak elbisesi ile soylu aileye mensup olduğunu ustalıkla gözler önüne seriyordu.
Elinde tuttuğu şarabını dudaklarına götüren Clarissa, usulca içtiğinde aynı zamanda karşısında hararetle yeni aldığı üzüm bağlarını överek anlatan yaşlı adamı dinliyordu. En azından çabalıyordu. Yaşlı adama tekrar tebessümünü gösterdiğinde, omuzuna konan elle arkasını dönmüştü. Cesare tüm yakışıklılığı ve anlayışlı ifadesiyle gülümsüyordu. Küçük grupları ile selamlaşan adam, nezaket kuralları gereği kısa bir süre sohbete dahil olmuş ardından Clarissa ile ayrılmıştı yanlarından.
Kol kola girmiş iki kuzen birlikte kalabalığın içinde ilerlemeye başlamışlardı.
"Tanrıya şükür. Hiç gelmeyeceksin sandım. Adam yarım saattir satın aldığı üzüm bağlarından bahsediyor."
Cesare kalın sesi ile kahkaha atmıştı. Kalabalık davet salonunda sohbet sesleri o kadar yüksekti ki adamın sesi bastırılmıştı. Dikkat çekmekten çok uzaklardı. Yanında ilerleyen kuzenine yüzünü çevirdiğinde esprili tavrı ile konuşmuştu.
"Uzaktan gören biri seni ölçülü olgun bir hanımefendi sanır oysa tam bir huysuz cadısın."
Bununla birlikte genç kızın dudaklarından 'hah' diye bir inleme çıkmıştı. Bakışları kuzeni ile buluşmuştu. Kuzeninin gözlerinin içindeki esprili ifadeyi seçtiğinde kızgınlığı geçmişti. Aynı şekilde karşılık verdi genç kız.
"Benimle vakit geçirdiğine göre, senin de olgun ve ölçülü bir beyefendi olduğun söylenemez."
"Benimki mecburiyet. Kurban olarak beni seçtiler."
Kuzeninin ciddi olmadığını bilen genç kız, kıkırdamıştı. O akşam ilk kez gerçek anlamda gülüyordu. Tahmin ettiği üzere Cesare'nin gelmesiyle her şey daha katlanılabilir kılınmıştı. İki kuzen bir süre daha devasa salonun içinde ilerlemişlerdi. Cesare, Clarissa'nın bitmek üzere olan şarap kadehini yenisi ile değiştirirken kendisi için de bir tane almıştı. Som gümüşten yapılmış büyük şamdanın önünde keyifli bir sohbete girişmişlerdi. Cesare'nin tanıdıkları ile yaptığı sohbetlerde adamın yanında bulunmuştu genç kız. Öyle ki adamın kuzenini sohbete katma çabaları işe yaramış, bir süreden sonra sohbetlerine dahil olmuştu.
Cesare'nin yanı başında bir başka sohbet grubuna dahil olduğunda, usulca ayaklarının üzerinde yükselip kuzeninin kulağına fısıldadı Clarissa.
"Rinaldo bugün huysuz gününde, biraz Lucrezia ile vakit geçirsem iyi olacak. Bir yere kaybolma, ilk fırsatta yanına kaçacağım."
Clarissa bununla birlikte, kuzeninin yanından ayrılmıştı. Boştaki eliyle eteğini tuttuğunda, davetlilerin arasında ilerlemeye başlamıştı. Kısa bir an sonra Lucrezia'yı bulmuştu. Genç kadın yanındaki üç arkadaşı ile sohbet ediyordu. İsteksiz ve ağır adımlarla, kadınların yanlarına ilerlediğinde kendisi ilk fark eden, sarışın güzel Elisa olmuştu. Lucrezia'nın çocukluk arkadaşlarından olan kadın, kendisine gülümsemiş ardından grubun geri kalan kısmı da yönünü ona çevirmişti. Yüzüne yerleştirdiği gülümsemesi ile kadınların arasına katılmıştı Clarissa.
Sohbetlerine dahil olan görümcesine göz ucuyla bakan Lucrezia, kızın ustalıkla sakladığı hoşnutsuzluğu seçmekte zorlanıyordu. Genç kızı tanımasa, muhabbetlerinden zevk aldığını dahi söyleyebilirdi. Fakat durumun iç yüzü bambaşkaydı. Aldırış etmedi genç kadın. O an görümcesi ile yakın birer dost gibi görülmesi faydalı bir durumdu.
Clarissa'nın aralarına katılmasıyla sohbetleri yarıda kesilmişti. Ellerinin arasındaki kadehi kavramış Piera, sesindeki neşeyle kaldığı yerden devam etti.
"Haftalar önce dönmüşler. İkisi de hala bekar. İspanya'da kraliçenin nedimeleriyle evlenecekleri söylenmişti fakat dedikodu uydurma çıktı."
"O dedikodunun yalan olduğu belliydi. Ayrıca duyduğuma göre, Rosia Panzio münasip gelin bakmaya uzun zaman önce başlamış."
Üç kadının arasında, elindeki şarap kadehi ile öylece duran Clarissa konuşulanları dinlemiyordu. Kaliteli şarabından aldığı küçük yudumları ile yeşim taşı gözleri salonun içinde dolaşırken, Rosia Panzio sözleriyle bakışlarını ilgiyle Sofya'ya çevirmişti. Meraklı gözükmemeye özen göstererek sakin ses tonuyla konuştu.
"Rosia Panzio mu? Kimden bahsediyorsunuz?"
"Biz, Panziolar ile yeni bir anlaşmaya imza attık. Clarissa, Rosia Panzio'yu tanıyor."
Lucrezia'nın kısa açıklaması ile Sofya daha da meraklanmıştı. Öyle ki kadının kahverengi gözleri ışıldamıştı.
"Tanrım! Daha önce neden söylemediniz! Sandrino Panzio ile de tanıştın mı?"
Kadının sabırsız sorusu karşısında tebessümle onaylamıştı Clarissa. Devam etti Sofya.
"Ah... En gözde bekarlardan. Duyduğuma göre Guido Moreno'nun büyük kızının portresini istetmişler."
Şarabından büyük bir yudum alan kadın, usulca koluna dokunmuştu. Bakışları karşılaştığında, dikkat çekmemeye çalışarak çenesiyle karşı duvarın önündeki kalabalığı göstermişti.
"Bak orada."
Kadının gösterdiği yöne bakmakta tereddüt etmişti genç kız. Sandrino Panzio'yu iki kez görmüştü. İlk seferinde Roma meydanında at üzerindeydi, ikinci seferinde ise ailesinin evinde karşılaşmışlardı. Ve her defasında yanında kuzeni Andreani Ludovico vardı. Sofya'nın gösterdiği yöne bakarsa, Andreani'nin de orada olacağından neredeyse emindi. Katıldıkları daveti, Roma'nın en görkemli ve en kalabalık davetlerini veren Tullio ailesi düzenlemişti. En önemli din adamları olan kardinallerin dahi katıldığı davete elbette ki, Andreani Ludovico da davet edilmişti. Clarissa tüm akşam, bunun bilinciyle kendine Cesare'nin yanından ayrılmamasını ve küstah, kibirli Ludovico'dan en uzak köşede vaktini geçirmesini tembihleyip durmuştu. Ne var ki hissettiği merak içi içini yerken kendini tutmadı genç kız. Usulca yeşim taşı gözlerini Sofya'nın gösterdiği yöne çevirdi.
Devasa bir şöminenin önündelerdi. Önce, sırtı kendisine dönük sarı saçları ışıkta parıldayan Sandrino'yu seçti Clarissa. Genç adam, karşısındaki sarışın bir kadınla kahkahalar eşliğinde sohbet ediyordu. Kadının hemen yanında siyah saçlı, uzun boylu kalıplı bir adam vardı. Adamın bir kolu yanındaki sarışın kadının omuzunun üzerindeydi. Ardından gözlerini bakmak istemediği fakat bir o kadar da merak ettiği o küstah adama çevirdi. Siyahlara bürünmüş Andreani, yan dönmüş karşısındakileri dinliyordu. Üzerinde siyah altın yaldızlı bir ceket vardı. Ceketinin üzerine ise altın rengi kalın bir zincir takmıştı. Clarissa, yan dönmüş adama dikkatsizce bakmaktayken usulca düşüncelerini dile getirmişti.
"Sağ tarafındaki kim? Hani şu siyah ceketli olan."
Lucrezia, bununla birlikte şaşkın mavi gözlerini görümcesine çevirmişti. Clarissa'nın daha önce bu tip muhabbetlere katılmadığını, özenle kaçtığını bilen yeni anne olmuş kadın küçük bir şok yaşıyordu.
Bu kez Elisa dahil olmuştu konuya. Abartılı bir şekilde iç geçiren kadın, kadehinden küçük bir yudum aldığında anlatmaya başlamıştı.
"Asilzade Andreani Ludovico. Yüzbaşı aynı zamanda diplomat. Kilise bayrağı altındaki en iyi askerlerden. Sandrino Panzio'nun kuzeni. Onunla birlikte üç yıldır İspanya'daydı, yeni döndüler. Bir çok ülkede görev yaptığını duydum. Yanlarındaki sarışın kadın, kız kardeşi Byanca ve kocası Dante Martelli."
Clarissa, kadının anlattıklarının bir kısmını bilmesine rağmen sessiz kalmayı tercih etmişti. Andreani ile tanıştıklarını söylemeye niyeti yoktu genç kızın. Sözü tekrar Sofya aldı.
"Dedikodulara göre, İspanya'ya gitmeden önce yaklaşık iki yıllık bir metresi varmış. O zamanlar dedikodusu uzun süre dilden dile dolaşmıştı. Hatta kadının, adamın arkasından İspanya'ya gittiğini söyleyenler dahi vardı. Yakışıklı asilzadenin ardında çok kırık kalp bıraktığı söyleniyor."
Yanına yaklaşmış, masal anlatırcasına konuşan kadına çevirmişti gözlerini Clarissa. Ne yorum yapması gerektiğini bilmiyordu. Muhabbeti o başlatmıştı fakat duydukları ile ne yapması gerektiğine dair hiçbir fikri yoktu. Yanındaki kadına bakmayı sürdürürken, Elisa dikkatini kendisine çekmişti.
"Kadının adı neydi? Kocası, Martelli ailesinin yakın aile dostuydu. Hatta o şekilde tanışmışlar. Adam ölünce, karısı genç yaşta dul kalmış."
"Hatırlayamadım. Belki de görüşmeye başlamışlardır bile. Yakında duyarız."
Clarissa bir kez daha bakışlarını Andreani'ye çevirmişti. Omuzları dimdikti, çenesi büyük bir özgüvenle kaskatıydı. Keyifle ailesinin sohbetini dinlemesine rağmen serinkanlı ve oldukça güçlü duruyordu. Biraz daha baktığında Clarissa'nın dudaklarında alay dolu bir gülümseme belirdi.
"Ahlaksız, uçkur düşkünü, iğrenç adamın teki yani."
Bu sözlerin ardından üç kadın kahkahalarını bastırmak için ellerini ağızlarına götürmüşlerdi. Lucrezia hala görümcesinin tavırlarındaki değişimi anlamaya çalışıyordu. Clarissa'nın toplum içinde bu kadar rahatça düşüncelerini dile getirdiğine daha önce şahit olmamıştı genç kadın.
Clarissa, adamın yan kısmı gözüken suratına bakmayı sürdürürken, Andreani'nin katı çenesi bir anda küçük bir tebessümle hareketlenmişti. Tebessümü gittikçe büyüyen adam, usulca başını yana çevirdiğinde tıpkı Roma meydanında yaptığı gibi başını eğerek, uzaktan Clarissa'yı selamladı. Aynı can sıkıcı duruma ikinci kez düşmenin öfkesiyle hızla gözlerini kaçırdı genç kız. Bakışlarını hemen önündeki Elisa'nın yüzüne çevirdiğinde Andreani'nin bakışlarını görmezden gelmeye çalışıyordu. Kaçamak tutumuyla daha da keyiflenen Andreani, küstah bakışlarını ısrarla sürdürmeye devam ettiğinde daha fazla sakin kalamadı Clarissa. Hızla arkasını döndü. Fakat öyle hızlı dönmüştü ki, yanlarına gelen Cesare ile çarpışmaktan son anda kurtulmuştu. Kuzenini telaşlı halini gören adam, bununla birlikte şaşkınlıkla gülümsemişti. Genç kızın omuzlarına ellerini yerleştirdiğinde kuzeninin sabit durmasına yardım etti. Clarissa, hala izleniyor olma ihtimali ile kaskatı olmuş, tekrar arkasına dönememişti. O an en iyi fikir Cesare ile kalabalığa karışmaktı ve öyle yaptı genç kız. Kendini zorladığında yüzüne gülümsemesini yerleştirmişti. Ardından Cesare'yi koluna takıp kendini kalabalığın kollarına attı.
Andreani eğlenen bakışlarıyla kuzenin kolunda kalabalığın arasında kaybolmaya başlayan Clarissa'yı izlerken şarap kadehini dudaklarına götürdü. Clarissa, gözden kaybolduğunda isteksizce bakışlarını dostlarına çevirdi.
Aralarında en çok eğlenen şüphesiz Sandrino'ydu. Tüm salonun sıklıkla üzerindeki çevirdiği bakışlarla, keyiflenmişti adam. Ne var ki hiçbir leydiye paye vermemek konusunda oldukça hassastı. Hali hazırda annesi sürekli evlenmesi için sitem ederken, özenle soylu ailelerin kızlarıyla yakınlaşmaktan kaçınıyordu. Sesindeki alayla konuştu adam.
"Görmeliydiniz, Andreani portredeki iki kızı da reddettiğinde annemin önce yüzü düştü sonra kızardı ardından söylenerek yerinden kalktı ve ikimize de söylenerek salondan çıktı. Günlerdir ikinizi de yetiştiremedik diye hayıflanıp duruyor."
Byanca doğal bir zarafetle kahkaha atmıştı. Bir elini karnına koyan genç kadın, gülmekten beyaz yüzü al al olduğunda konuşabilmişti.
"Halamı çok üzüyorsunuz. Kadın bir gün sizin yüzünüzden hasta olacak. Ayrıca halamın bahsettiğine göre kızlar fazlasıyla güzelmiş."
"Güzeldi. Biri sarışın biri kumraldı. Ama Andreani'nin ilgisini çekmedi."
Sandrino keyifle konuşmaya devam ederken, Andreani'nin huysuz sesi duyulmuştu.
"Ne zaman evleneceğime ben karar vereceğim. Uzatmayın artık bu konuyu."
Byanca anlayışlı ses tonunu takındığında zarif yüzünde sevgi dolu bir gülümseme belirmişti.
"Aslında, halam hiç evlenmemenden korkuyor."
"Buna ben karar vereceğim Byanca."
Anlayışla gülümsemişti genç kadın. Halasının aksine abisinin ısrarlar sonucu evlenmeyeceğini biliyordu. Fakat halasının lüzumsuz bir ısrar içinde olmadığının da bilincindeydi. Ağabeyinin Ludovico hanesinin tek temsilcisiydi. Bir başka erkek kardeşleri yoktu. Ağabeyinin evlenmemesi ve varisinin olmaması durumunda yerine geçecek ikinci bir Ludovico yoktu. Bu durumda, Andreani'nin bir gün mutlaka evliliği düşünmesi gerekti. Halalarının önce yeğenini evlendirmek istemesinin altında bu neden yatıyordu. Yaşlı kadın, Ludovico hanesinin soyunun devam edeceğini garanti altına almak istiyordu.
Clarissa ile tek kelime dahi konuşamamış üzerinde koca bir aile sorunu haline gelmiş evlilikten kaçtığı muhabbeti ile daha da huysuzlanan Andreani, içkisini tek yudumda bitirmişti. Dante, soğukkanlı duruşu ve tok sesiyle arkadaşına destek çıktı.
"Bir gelin alması gerektiğinin Andreani'de farkında. Bu konuyu daha fazla uzatmamıza lüzum yok."
Bir kolunu göğsüne bağlayan Sandrino, yeşil gözlerini yanındaki hareketliliğe çevirmişti. Üç kişilik bir kız grubunun gözlerinin üzerinde olduğunu hisseden adam, biraz önceki keyifli ifadesinin yerine yüzünde yalın bir tebessümle kaçırdı bakışlarını. Ardından az duyulan, düşünceli ifadesi ile zihnindekileri dile getirdi.
"Bir gelin almak tehlikeli bir oyundur. Ya istediğin kişiye aşık olur ailenin servetini riske atarsın ya da onların seçtiği bir yabancıyla evlenip soyunun çıkarlarını gözetirsin. Ben tüm bu oyundan uzak kalmayı tercih ederim."
Sanrino'nun sözleriyle dörtlü arasında daha fazla konuşma olmamıştı. Bir süre sessiz kalmışlr ardından dans pistinde bir hareketlenme başlamıştı. Müzisyenler şarkıya başlamak üzere ilk notaya vurduğunda salonun ortası boşaltıldı ve dans başladı.
**
Kalın mermer sütunlardan birine yaslanmış Andreani, elindeki kadehi sıkıca kavramıştı, genç adam kadehi sıkıyor, bırakıyor peşinden tekrar sıkıyordu. Puslu mavi gözleri, dans pistinin en uzak köşesinde som gümüş şamdanın yanında kuzeni ile sohbet eden Clarissa'nın üzerindeydi. Davetin ilk saatleri kuzeni Cesare'nin kolunun altından bir an olsun ayrılmayan genç kız davetlileri arasında adamla birlikte gezmişti. Yalnız yakalamak için fırsat kollayan Andreani, kuzeninin yanında ayrıldığında tam yanına yaklaşmak üzereyken davetlilerden biri adamın yolunu kesmişti. Bununla birlikte kısa bir muhabbet içine giren adam fırsatı kaçırmıştı. Clarissa, yengesinin bulunduğu kadın grubunun arasına girmişti. Akşamın geri kalan kısmını davetlilerin arasında geçirip, ailesinin yanına döndüğünde Clarissa'nın bakışlarını üzerinde hissetmesiyle akşamı bir anda keyifle parlamıştı. Genç kıza kendisini inceleme fırsatı tanıyan adam uzun bir süre beklemiş ardından hayran olduğu yeşil gözlere karşılık vermişti.
Ne var ki bununla yetinmek niyetinde değildi Andreani. Genç kızdan bir dans koparmak konusunda kararlıydı. Fakat Clarissa, ilk dans müziğiyle kuzeninin koluna girmiş kendini salonun en uç köşesine atmıştı. Andreani koca bir salon boyunca yapacağı yolculuğun dikkat çekeceğini biliyordu. Temkinli bir tavır izleyen adam, önce davetliler arasındaki sohbetlere dahil olmuş. Usulca yaklaşmıştı. Fakat bu kez de genç kız, kuzenini adeta sürüklercesine salonun bir diğer ucuna yönlendirmişti. Genç kızın kendisi ile oynadığı oyunun farkında olan adam, yeşil gözlü cadı diye iç geçirmişti öfkeyle. Kızı bir başka bir adamın kolunda görmek dahi sinirlerini gererken basit bir dans için bu kadar uğraş vermesi, içine korkunç bir öfke salmaya başlamıştı.
Aslında tüm bunları kendi için yapmıyordu Andreani. Genç kıza uzun uzun bakmakta bir sakınca görmüyor, yanına açıkça gitmenin hakkı olduğunu düşünüyordu. Fakat, davetlilerin bir çoğu kavalyelik ettiği hanımların metresi yada aşığı olduğunu biliyordu ve bu durumda Clarissa'ya açıkça atacağı adımla genç kızın acımasız dedikodulara malzeme olacağından oldukça emindi. Ve Andreani içinden geçtiği gibi davranırsa, Clarissa'nın onunla birlikte olduğunu duyurmuş olacaktı. Bunu yaparsa mağrur duruşlu, küçük hanım, ondan nefret edecek ve öyle hiddet ve hüzün dolu olacaktı ki, korkunç dedikoduların altından ezilip kalacaktı. Oysa Andreani, genç kızın kendisinden nefret etmesini değil onu kabullenmesini istiyordu.
Genç kızın kendisine ait olduğunu ve bunu duyurmayı çok isteyen adam, yönetiminin ayrı bir önem taşıdığının farkındaydı. Kararlaştırdığı gibi Clarissa ile vakit geçirecek genç kızın kendisine alışmasını bekleyecekti. Eğer şimdi gerçekleri anlatırsa, genç kızdan alacağı tek karşılığın koca bir öfke ve nefret olacağının bilincindeydi. Kendine birkaç hafta bekleyebileceğini söylemişti Andreani, ne var ki bu kararı verdiğinde Clarissa'nın kendisiyle küçük bir kız çocuğu gibi saklambaç oynayacağını kestirememişti. Şimdi adam, öylece dikilmiş genç kızı uzaktan izlemekle yetinmeye çalışıyordu.
Öfke hareleri dolaşan mavi gözleriyle yeşil gözlü cadısını izlemeye devam ederken, yanına Sandrino geldi.
"Andreani Ludovico'nun bu hallere düşeceğine kim inanırdı?"
Sandrino elindeki kadehi büyük bir keyifle içtiğinde, yüzünde bilgiç bir ifade vardı. Üzerindeki parlak mavi ceketi ile kuzeninin yanında duruyordu adam. Andreani bir an başını çevirse de tekrar huysuz gözleri Clarissa'yı bulduğunda sert sesiyle söylendi.
"Hiçbir hale düştüğüm falan yok. Tüm bu çocukça oyun, benim rızamdan kaynaklanıyor. İstersem hemen şimdi bu saçmalığa bir son veririm. Hatta belki de hemen şimdi yapmalıyım, o küçük kibirli suratın alacağı şekli görmek keyifli olacaktır."
Hareketlenmişti Andreani. Yaslandığı sütundan doğrulduğunda adım atmak üzereydi ki Sandrino'nun sert tutuşu ile duraksamıştı.
"Heyy.. koca adam sakin ol. İlla konuşacağım diyorsan burası yeri değil. Hem ben buraya sana yardım etmeye geldim."
Tekinsiz bakışlarını kuzeninin üzerinde gezdiriyordu Andreani. İçinde kaynayan öfkesini kontrol etmeye çalıştığı apaçık anlaşılıyordu. Bir süre daha kuzeninin karşısında duran adam yavaşça geri çekildiğinde, sönmeye başlamış öfkesi ile sırtını biraz önce dayandığı sütuna verdi.
"Konuş Sandrino."
"Yalnız, pahalıya patlar. Şu İspanya'dan özel getirttiğin safkan atlardan birini alırım."
Sandrino'nun yakışıklı çehresinde hınzır bir gülümseme vardı. Keyifli adam aynı zamanda dans müziği ile ritim tutuyordu. Karşısındaki adamı izleyen Andreani'nin öfkesi iyiden iyiye yok olmaya yüz tutmuştu. Yine de huysuz ses tonunu korudu.
"Çıkarcı herifin tekisin. Yarın gel, istediğini seç."
İçinden yükselen kahkahasını gürültüyle dışarı salmıştı sarışın adam. Elindeki kadehini sonuna kadar içtiğinde, kendisini izleyen huysuz kuzeninin koluna vurdu sertçe.
"Git, Byanca'yı dans kaldır. Sonra da, Sandrino Panzio'nun hünerlerini izle."
Kuzenini orada bırakmıştı Sandrino. Elindeki boş kadehi, etrafta gezinen hizmetlilere verdiğinde, kendine bir uşak aramaya başladı.
**
Davet salonunun ucunda keyifle içkisini yudumlayan Clarissa, Cesare'nin yanında ayrılmasıyla yalnız kalmıştı. Kuzeninin yanına gelen genç uşak, adama onunla görüşmek isteyen biri olduğunu söylemişti. Kuzeninden izin isteyen adam, en kısa zamanda yanına döneceğini kulağına fısıldadığında, kalabalığa karışmıştı. Bir süre olduğu yerde kalan Clarissa, davet salonunun köşesinde bunaldığını hissettiğinde usulca salonun geniş balkonuna ilerlemeye başlamıştı. Yeşim taşı gözlerini salonun içinde gezdiren genç kız, dans pistinde sarışın bir kadınla dans eden siyalara bürünmüş Andreani'yi seçmişti. Dans pisti oldukça kalabalık olmasına rağmen siyahlı adam, adeta bir roma tanrısı gibi kolayca ayırt edilebiliyordu.
Kalabalığın içinden ustaca sıyrılmış Clarissa, geniş kemerli aydınlık balkonun kapısına gelmişti. Yalnız kalmanın verdiği huzurla yüzünde keyifli bir ifade vardı. Gösterişli balkona adımını atmak üzereydi ki, bir sesle olduğu yerde kaldı.
"Bayan Virgilio. Ne hoş bir karşılaşma."
Geniş kemerli kapının önünde duraksayan genç kız, yönünü yanındaki adama çevirmişti. Sandrino Panzio, ellerini arkasında birleştirmiş kendisine bakıyordu. Genç adamın üzerinde parlak bir mavi ceket vardı. Altın sarısı saçlarının isyankar bukleleri yakışıklı yüzüne güzellik katıyordu.
"Bay Panzio."
"Ne kadar güzel bir akşam değil mi?"
Adamın coşkuyla konuşması üzerine, tebessüm etmişti genç kız. Sandrino, yönünü kalabalık davet salonuna dönmüştü. Gözlerini kısa bir an kalabalığın içinde gezdirdiğinde tekrar yanında duran Clarissa'ya baktı. Tıpkı adam gibi yönünü kalabalığa çevirdi Clarissa.
"Evet, oldukça güzel bir akşam."
Hızlı bir hareketlenmeyle arkasında birleştirdiği ellerini çözdü Sandrino. Clarissa'nın elindeki kadehi tek hamlede alıp, arkasındaki mermer açıklığın üzerine bıraktı. Tekrar kıza dönen adam, bir elini nazikçe havaya kaldırmıştı.
"O halde dans etmeliyiz."
Yeşim taşı gözlerini adamın havadaki eliyle eğlenen yeşil gözlerinin arasında gezdiriyordu Clarissa. Dans etmemek için tüm akşam direnmişti fakat bir asilzadenin kibar teklifini kabul etmemek hanımefendiye yakışmazdı. Fakat kabul etmek için bir hamle de yapmadı. Genç kızın tereddüdünün farkında olan Sandrino, oldukça eğleniyordu.
"Umarım beni reddetmeyi düşünmüyorsunuzdur. Kalbim çok kırılır."
Adamın sözleriyle gülümsemesine engel olamamıştı Clarissa. Elini usulca adamın yüzüklerle bezeli elinin arasına bıraktığında kendini ne olduğunu anlamadan dans pistinde bulmuştu. Şatafatlı giysileriyle karşılıklı sıraya geçmiş çiftlerin arasında yerlerini aldıklarında, yeni bir müzik başlamıştı. Clarissa, parlak eteğini zarifçe tutup selam vermiş, Sandrino ise arkasında birleştirdiği elleriyle hafifçe eğilmişti. Bununla birlikte dans başlamıştı. Roma'ya özgü dans, önce çiftlerin omuz hizasına yükselttikleri elleriyle başlıyor birbirleri etrafında dönüyorlardı. Asıl dans başladığında aralarındaki mesafe kapanıyor, erkek kadının belini kavradığında hızlanan ezgilere ayak uyduruyorlardı.
Başının üzerine kaldırdığı eliyle yerinde dönen Clarissa, bakışlarını yanında dans eden sarışın kadına çevirmişti. Kırmızı parlak bir elbisenin içindeki kadın ışıldayan beyaz dişleri ile dans ettiği adama gülümsüyordu. Daha dikkatli baktığında kadının kim olduğunu anlamıştı. Andreani Ludovico'nun kız kardeşi Byanca Martelli'ydi. Ağabeyi ile hemen yanlarında dans ediyorlardı. Gözlerinde beliren şaşkınlık dolu ifadeyle Sandrino'ya çevirmişti bakışlarını genç kız. Fakat, Clarissa nasıl olduğunu anlayamadan karşısındaki Sandrino, yana geçmiş yerine Andreani gelmişti.
Öfke ile karışık şaşkınlıkla kaskatı kesilen Clarissa, bir an duraksamış dansın ritmini kaçırmıştı. Ne var ki Andreani, karşısındaki şaşkın kıza aldırış etmeden dansa devam etmiş genç kızı da kendisi ile birlikte hareket etmeye mecbur bırakmıştı. Dans pistinde ağır hareketlerle adama eşlik eden Clarissa, daha fazla dayanamayarak soğuk sesiyle konuştu.
"Bu eşlerin değiştirildiği bir dans değil."
"Biliyorum."
Andreani'nin verdiği kısa ve öz cevap Clarissa'nın hoşuna gitmemişti.
"O halde, bu yaptığınız nedir?"
Andreani'nin yüzünde kurnaz bir tebessüm belirmişti. Genç kızın çevresinde dönmeye devam ederken kibirle ve öfkeyle parlayan yeşil gözlerden, mavi gözlerini bir an olsun ayırmıyordu.
"Dans. Seninle dans etmek istiyorum Clarissa."
Söyleyecek bir şey bulamamıştı genç kız. Kaskatı olduğu yerde dururken, yutkunmak zorunda hissetmişti. Tok ve gür ses tonundan kendi ismini duymak onu sersemletmişti. Adam, ismini adeta uzaktan kulağına çalınan bir melodi gibi zarafetle söylemişti. Andreani son derece rahat bir tavırla müziğe ayak uydurmuş çevresinde dönerken, nefessiz kalacağını hissetti. Mavi gözler, bedeninin kıvrımlarında dolaşırken kaskatı kesilmişti. Önce yüzünden başlayıp ardından dansla birlikte etrafında dönen adam uzun uzun kızı incelemiş, üstelik Clarissa bazı bölgelerde oyalandığını dahi fark etmişti. Genç kızın bedeninden yayılan gerginliği hisseden Andreani ise keyifle gülümsüyordu.
"Rinaldo ile neden iş yapmak istiyorsunuz?"
Bu soru genç kızın ağızından istemsiz bir biçimde çıkıvermişti. Bir süre cevap bekledi Clarissa. Adam önce önünde durmuş, ardından omuz hizasındaki elleri ile ileri geri hareket etmeye başlamışlardı.
"İş konuşmamayı tercih ederim."
Anlayışlı fakat, soğuk edasıyla başını sallamıştı Clarissa. Ardından bir başka soruyla devam etti.
"Peki, hizmetlimle gönderdiğiniz anlamsız mektubunuzdan konuşmak ister misiniz?"
Clarissa'nın sorusu üzerine, adam kısa bir kahkaha atmıştı. Boğuk ve ima doluydu.
"Tüh.. Hâlbuki oldukça açıklayıcı yazdığımı düşünmüştüm."
"Anlamsızdı. Rahatsız ediciydi. Ne demek istediğinizi söyleyecek misiniz?"
Dansın ritmi hareketlenmişti. Biraz öncekinin aksine aralarındaki mesafe kapandığında, Andreani güçlü kolu ile genç kızın belini kavramıştı. Clarissa, inatla cevap beklerlerken adamın ani hamlesi ile şaşkınlığını gizleyemedi. Yeşim taşı gözler faltaşı gibi açılmıştı. Genç kızın şaşkınlığı ile daha da keyiflenen Andreani, başını usulca kızın kulağına yaklaştırdı.
"Söylerim. Fakat burada değil. Biraz daha beklemen gerekecek su perisi."
Clarissa, adamın sözlerini duyunca öfkelendi. Kendisini küstahça su perisi şeklinde hitap etmesinden rahatsız olmuştu. Adamın cüretini nereden aldığını bilmiyordu fakat kabul edilemez bir tutumdu. Sesine yansıyan hoşnutsuzluğunu gizlemedi.
"Sanmıyorum. Sizinle bir kez daha görüşmeyeceğim konusunda oldukça eminim."
Sert tutumunun, adama geri adım attıracağını düşünmüştü Clarissa. Yeşil gözleri öfkeli ve kararlıkla parlarken adama yargılayıcı bakışlarını göndermeye devam etti. Fakat, Andreani'nin belindeki elleri kıpırdanmıştı. Adam doğal bir tavırla genç kızı kendine biraz daha çektiğinde hala dans etmeyi sürdürüyordu.
Bakışları genç kızın parlak yüzünün muhteşem güzelliğine dalıp gitti. Clarissa açık kahve saçlarının üst kısmını toplamış, kalın bukleli uzun saçlarını ise açık bırakmıştı. İpek kadar yumuşak gözüken saçlar, adeta bir şelale gibi beline dökülüyordu. Saçlarının arasına yerleştirdiği küçük boncuklarla bezeli tacı, zarif yüzüne güzellik katıyordu. Işık saçan yeşim taşı rengi gözleri, öfkeli baksa da güzelliğinden bir şey kaybetmiyordu. Doğal bir güzellikle yanında süzülen genç kızın elbisesi, saten parlaklığındaki teni ile uyum içindeydi. Elbisenin üst kısmı düğün çiçeği sarısıydı. Genç kızın belini sıkıca saran üst kısmımın açık yakası, göğüslerinin bir kısmını öne çıkarıyordu. Parlak krem rengi kumaşın üzerine, beyaz yaprak desenleri işlenmiş kumaştan etek kısmı ise belinden aşağısı kabararak devam ediyordu. Kolları ise omuzdan bileğe dek tenini gösterecek şekilde parlak krem rengi yaprak desenli kumaş ile kaplanmıştı. Kollarındaki güzelliğin çekiminden zorda olsa bakışlarını çektiğinde, Clarissa'nın yemyeşil gözlerine odaklandı.
"Oysa ben tam aksini düşünüyorum. İçimden bir ses sıklıkla görüşeceğimizi söylüyor."
Clarissa'nın yüzünde alaycı bir ifade belirdi.
"Arkadaşlarımı iyi seçerim. Ve şuan yeni arkadaş edinmeye hiç niyetli değilim."
"Neden? Benden iyi arkadaş olmaz mı?"
Andreani'nin kendisi ile eğlendiğini biliyordu Clarissa. Tartışmak gibi veya kızdırmak gibi bir niyeti yoktu aksine adam kendisi ile konuşmak istiyor gibi bir tavır takınmıştı. Denizin maviliğini andıran masmavi gözlerini, kendi gözlerinin üzerinde gezdiriyor. Duygu değişimlerini kaçırmak istemiyor gibiydi.
"Yeni bir arkadaşa ihtiyacım yok. Ayrıca arkadaş edinmek isteseydim de bu siz olmazdınız. Kötü şöhrete sahip ve kaba insanlarla arkadaşlık etmiyorum."
Andreani'nin yüzündeki eğlenen ifade yavaşça gölgelendi ve yerini merak ve kuşkuya bıraktı. Genç kızın gözlerinin içine bakmayı sürürken konuştu.
"Kötü şöhret? Hakkımda ne duyduğunu merak ettim?"
Clarissa, bildiklerini söylemeyecekti. Kayıtsız bir tavır takındığında usulca dudaklarını büzmüştü.
"Şöyle böyle... Eminim konuşulanları duymuşsunuzdur."
"Kulaktan dolma şeylerin çoğu genelde uydurmadır. Zeki bir kadınsın biliyor olman gerek."
Karşısındaki kendinden emin adama baktı Clarissa. Kelimelerle arası çok iyiydi. Genç kızın sözlerini eviriyor çeviriyor, kelime oyunu oynayarak genç kızı köşeye sıkıştırıyordu. İçine derin bir nefes çekti Clarissa. Danslarına devam ederken, bakışlarını adamdan uzak bir noktaya çevirdi. Fakat Andreani, konuşmak konusunda diretti.
"Kötü şöhrete sahip olmasaydım?"
Anlamamıştı genç kız. Bakışlarını istemsiz bir şekilde, ona bakan bir çift mavi göze tekrar çevirdiğinde Andreani sorusunu tekrarladı.
"Kötü bir şöhrete sahip olmasaydım benimle arkadaş olur muydun?"
"Hayır."
Clarissa'nın ağzından bir çırpıda çıkan sözler üzerine afallamıştı Andreani. Dışarıdan bakıldığında keyifli görünebilirdi fakat içine o an anlam veremediği bir huzursuzluk çökmüştü. Yüzündeki hoşnutsuz ifadeden kurtulup soğukkanlı ifadesini korudu.
"Güzel. Zaten istediğim şey arkadaşlığın değildi su perisi."
Andreani'nin ses tonunda bulunan imayı anladığında, yeşil gözleri şaşkınlıkla dona kalmıştı genç kızın. Andreani artık keyifle sohbet etmek istemiyor, sert ve ciddi suratındaki kendine güven dolu ifadesi ile onu süzüyordu. Bununla birlikte kendisi de soğuk mesafeli mizacına büründü.
"Bana o şekilde hitap etmekten vazgeçin Bay Ludovico."
"Neden, yunan mitlerini sevmez misin? Nymphe, nimf yada su perileri de denir adlarına. Bu periler o kadar güzel olurlarmış ki bakan gözlerine inanamazmış. Gerçek olduklarına inanmakta zorluk çekerlermiş. Kimi zaman güzel ve çekici görünümleri yüzünden insanlar tarafından zarar görmüşler, kimi zaman ise güzelliklerini kullanarak insanları tuzağa çekmişler. Aynı zamanda zariflik ve şehveti simgeledikleri de söylenir."
Andreani, sanki günlük ve önemsiz bir konudan konuşuyor gibi rahattı. Parlak mavi gözlerini bir an olsun üzerinden ayırmıyor, yüzündeki sinsi gülüşü saklamaktan çekinmiyordu.
"Haddinizi aşıyorsunuz, Bay Ludovico."
"Bence o sınırı çoktan geçtik. Bana, kendini beğenmiş, küstah, kaba gibi bir çok kötü söz söylemiştin. Yanlış hatırlamıyorsam, bende birkaç kırıcı söz etmiş olabilirim. Yani, tatlım o korumaya çalıştığın sınır, çoktan yıkıldı."
Clarissa, histerik kahkahasına engel olamamıştı. Adam katlanılmaz derecede kaba, aşırı, arsız ve küstahtı. Clarissa adama her baktığında, içinden adamın suratına tokat atmak geliyordu. Genç kız her an daha da tiksinti duyarken, adam karşısına geçmiş ısrarla küstahlığını sürdürüyordu.
"Bence, bu dans burada bitti."
Ani bir hamleyle kolunun altından çıkmaya hazırlanan kızı durdurmuştu Andreani. Genç kızı daha sıkı kavrayıp yanına çekiğinde kendisi ile hareket etmeye zorladı. Clarissa, gönülsüzlüğünü belli etmek istercesine yerinden kıpırdamadığında, belindeki kolunu daha sert tutan adam adeta kızı kendi ile birlikte hareket ettirmeye başlamıştı. Bir an ayaklarının yerden kesildiğini fark eden Clarissa, şaşkınlıkla bakakalmıştı. Düştüğü durumun utancı ve öfkesiyle hızla adama çevirmişti bakışlarını. Alev alırcasına parlayan yeşil gözlerdeki ciddiyeti fark eden Andreani, yavaşça yere indirmişti.
Bir süre ikisi de konuşmamıştı. Danslarının sonuna geldiklerinde, inatçı sessizliği ve mağrur duruşu ile dans eden genç kıza iyice yaklaştığında konuşmaya başladı Andreani. Sesi sakin sesinin içindeki ciddiyet ve kararlılık keskindi.
"Arkadaşlığını istemiyorum. Çok daha fazlasını istiyorum Clarissa. Adına ne dersen de, sevgili, aşık.. sana kalmış. Ben ne istediğimden eminim."
Dans ritimleri sona yaklaşırken, Clarissa nihayet adamın belini tutan kolundan kurtulmuştu. Birkaç adım gerilediklerinde kavalyesi ile birbirlerine kibarca selam vermişlerdi. Parmaklarının ucunda tuttuğu etekleriyle doğrulan Clarissa, hala kendine bakmakta olan adama bir adım yaklaştığında kendine küstahça güven duyan adam baktı. Aydınlık davet salonunun tavanındaki yüzlerce mumdan yansıyan parlak ışığa rağmen genç kızın yeşil gözleri öfkeden kararmıştı. Adama bir adım yaklaşıp buz gibi sesiyle konuştu.
"Bende ne istemediğimden eminim. Seni!"
Clarissa, bu sözlerinin üzerine tuttuğu etekleriyle ayrılmıştı dans pistinden. Parlak krem rengi eteğini savurarak kalabalık insan grubunun içinde öfkeyle ilerlediğinde,öfkeden buğulanan gözleri Cesare'yi seçmişti. Öfkelenen genç kız kendini sakin tutmakta zorlanıyordu. Adam, tereddütsüzce belinde gezinen elleri ve gözleriyle tüm vücudunu rahatça süzmesi onun tahammül sınırlarının çok üzerindeydi. Bu yaşına kadar kimsenin yaklaşmaya cesaret edemediği genç kıza küstahça laf atabiliyor, yaklaşabiliyordu . Öfkeden elleri titremeye başlamış, yeşil gözleri dolmuştu. Fakat bu acıdan veya üzüntüden değil içinde her an büyüyen öfke ve nefretten kaynaklanıyordu.
YAZAN; MİRENA MARTİNELL
Hemen aşağıdaki küçük yıldıza dokunup oy verirseniz çook mutlu olurum :) Okuduğunuz için teşekkür ederimm.
Hikayemizin en esprili ve hayattan keyif almayı bilen karakteri Sandrino Panzioile tanışın. Kendisi benim Andreani'den sonra en sevdiğim erkek karakterdir. Cesare ve ikisi başı çekiyor aralarında bir seçim yapmam zor ❤️
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top