Bölüm 5 - "İş Anlaşması"


'aslında unutmamış da, uzanamamışlardır ona'

Muhteşem Güzellik

Bölüm 5 - İş Anlaşması

Mermer köşkten uzakta geçirdiği her değerli anını, Tanrı'nın yarattığı dünyanın güzelliğini takdir ederek ona hizmet etmeye adamıştı Clarissa. En iyi hocalardan aldığı felsefe, şiir ve bütün büyük tutkulardan oluşan dersler ile muhteşem güzelliği keşfetme isteği ile doldurmuştu yüreğini. Annesini cennete uğurladığı günden beri kendini ailenin en sağlam direği olmaya adamış olsa da yüreğindeki renk, ışık ve saf güzellik sevgisini özenle muhafaza etmenin haklı gururunu taşıyordu. Kalbine en iyi gelen ise kuşkusuz kuzeninin sanat okulunda geçirdiği anlardı. Kapıdan adımını attığı ilk an tüm kaygılarını dışarıda bırakır, dünyanın güzelliklerini görmeyi umardı umutla. Kendine kurduğu küçük huzurlu dünyasında yaşamayı severdi. Çevresindekilerden çok bir beklentisi yoktu. Kendi haline bırakılmak yetiyordu. Ta ki parşömenin üzerinde anlam veremedi o yazıya kadar...

Panzio Malikanesi'ndeki iş görüşmesinin ardından üç hafta geçmişti. Mermer köşke döndüğünde ailesi ile güzel bir akşam yemeği yemiş, yeğenini uzun uzun sevmişti. Tüm olağanlığıyla yatağında girdiğinde, yorgun zihni geçirdiği günün sinir bozucu her anını hatırlamaya başlamıştı. Salona girdiği ilk andan beri rahatsız edici dipsiz mavi gözler, üzerinden bir an olsun ayılmamıştı. Clarissa hayatı boyunca soğukkanlılığını korumak için bu kadar çaba harcadığı bir an daha hatırlamıyordu. Adamın sessizliği dahi bıçak gibi keskindi. Üstün tavırları ve kibri harmanlandığında genç kızın gerilmemesi imkansız bir hale geliyordu.

Andreani'nin kendi el yazısı ile yazdığı mektubu -Clarissa için tehdit niteliğindeydi- odasındaki küçük mücevher kutusuna koymuştu genç kız. Atmaya niyetlense de yapamamıştı. Şöminenin içindeki ateşlere atabilirdi. Mektubun yok olmasıyla adamın da hayatından yok olacağını düşünebilirdi lakin Clarissa hiç olmadığı kadar emindi. Andreani bir şekilde karşısına tekrar çıkacaktı. Günlerce konaktan adımını dahi atmamıştı. Tüm bu düşüncelerin gerçekleşmeyecek olduğunu düşünüp, kendini kandırmayı tercih etmişti. Fakat dördüncü günün sabahında yaptığının korkaklık olduğuna karar vermişti. Tüm mağrur duruşu, dik ifadesi ve korkusuz yeşil gözleriyle çıkmıştı mermer köşkten.

Günlerinin geri kalan kısmını, kilise ve kuzeninin sanat atölyesinde geçirmişti genç kız. Huzurla geçirdiği ikinci haftanın sonunda, Panzio Malikanesi'nde yaşanan tatsız anların Andreani Ludovico tarafından unutulduğuna kanaatine varmıştı. Belki de mektup, kendisini tedirgin etmek için küçük bir eğlenceydi. Adamın, devamını getirmeyeceğini düşünmeye başlamıştı.

Pietro'nun sabırsız bakışları karşısında, önünde duran tuvale bakıyordu Clarissa. Genç kızın seçtiği eskizi, olağanüstü bir hızla tuvale aktarmıştı adam. Pietro bugün atölyeye geldiğinde, onu hızla tuvalin önüne çekiştirmişti. Tuvalinin üzerindeki eski örtüyü çektiğinde, renksiz çizimle karşılaşmıştı Clarissa.

Yüzündeki gülümsemeyle bir adım geri çıktı genç kız. Renksiz Clarissa Virgilio ile birbirlerine bakıyorlardı. Oturduğu gösterişli sandalyede hafif yan dönmüş kızın yüzü izleyiciye dönüktü. Boynunda zarif bir haç kolyesi duruyordu. Kalın bukleli saçları bir omuzunun üzerine atılmıştı. Üzerindeki elbisesi, gösterişli değildi fakat oldukça zarif ve detaylı işlenmişti. Kucağındaki ellerinin arasında, küçük bir kitap iliştirilmişti. Pietro, eskizlerini gösterdiği gün, Elinde tutmak istediğin bir şey var mı? Gül? Köpek? Zambak? Keçi yavrusu?" diye sormuştu. Kısa bir an düşünen genç kız, kitapta karar kılmıştı. Onu, en iyi yansıtanın kitap olduğunu düşünmüştü.

"Pietro, harika iş çıkarmışsın."

Genişçe gülümsemişti sarışın adam. Üzerindeki yakaları gevşemiş bir beyaz gömlek vardı. Boynunda asılı duran karışık kolyeler kolayca görünüyordu. Belinde ise kalın kemerinin yanına sıkıştırdığı küçük bir bıçağı vardı. Tüccar ailenin en büyük oğlu olan genç adam, ressam unvanının yanı sıra ailesinin varisiydi de.

"Hemen renklendirmeye başlayacağım. Bu portre benim en kıymetli işim. Güzelliğinin bir yansıması olacak."

Pietro'nun hevesli tavrı karşısında gülümsemekle yetinmişti genç kız. Eskizleri beklediğinden iyi bulmuştu Clarissa. Karar verdiğinde şüpheleri vardı lakin Pietro bir çok farklı pozlarda eskiz yapmıştı. Günlerini harcamış gibi duruyordu genç adam. Hepsini tek tek incelemiş olan Clarissa, kendini bir çok kağıt parçasında görmek tuhaf hissettirmişti. Ne kadar çoktu.. Aynaya baktığında bile çoğu zaman görmediği detaylar tek tek özenle çizilmişti. Pietro çok detaycıydı. Uzun uzun elindeki kağıtları çeviren genç kız, sonunda bir sandalyede hafifçe yan oturduğu pozu seçmişti. Harika seçim, demişti Pietro mutlulukla. Ardından, 'arkanda açık bir perde ve pencerenin arkasında bir doğa manzarası ile yapmayı düşündüm' diye eklemişti.

Pietro şövalesinin önünde oldukça keyifli görünüyordu. Geçen hafta, çarşıdan aldıkları yeni boyaları ile tuvali renklendirmeye başlamıştı. Clarissa ise arkadaşının yanında oturmaktan sıkıldığında, atölyenin baş sanatkarı Micho ile eğlenceli bir sohbete girişmişti. Yaşlı adam, fazlasıyla yetenekli ve bilgiliydi. İçten içe büyük bir saygı besliyordu genç kız yaşlı adama karşı. İkili, günün geri kalan kısmında sohbetlerini sürdürmüşlerdi.

Geçen saatlerin ardından köşke dönmeye karar vermişti Clarissa. Pietro'ya iki gün sonra görüşeceklerinin sözünü verdiğinde, genç adamla birlikte atölyenin çıkışına doğru ilerlemişlerdi.

Sanat okulunun çıkışında, at arabasına yerleştirilen örtüye sarılmış tabloyu izliyorlardı. Cesare'nin Venedik'ten getirttiği tablolardan birini çok beğenmişti Clarissa. Kuzeninin yoğun ısrarlar sonucu, Cesare tabloyu genç kıza satmaya ikna olmuştu. Tabloyu elde edebilmek için tüm hünerlerini gösteren Clarissa, neredeyse tüm gün kuzenine dil dökmüştü. Geçirdiği gergin günlerin ardından tekrar eski huzuruna kavuşmuştu genç kız. Tablonun at arabasının arkasına sabitlenmesiyle, yerine yerleşmişti.

Mermer köşke gelmesiyle at arabasından inmişti Clarissa. Uşakları Ivan'ın yönlendirmesiyle, tablo köşke taşınırken yüzünde tatmin olmuş bir ifade vardı. Kumaşa sarılmış tablonun örtüsünü yanından geçerken el ucuyla kaldırdığında, gördüğü ilk an vurulduğu göl manzarasına baktı. Yeşil bir arazi üzerinde, zarafetle kıvrılan büyük bir göl resmedilmişti. Gölün berrak görüntüsü üzerinde kıvrılan kuğular adeta parıldıyordu. Gölün çevresinde, mermer heykeller ve renkli bitkiler vardı. Tablo, huzurlu bir kır yaşamının muhteşem güzelliğini gözler önüne seriyordu.

Yolculuk boyunca salonun hangi duvarına asacağına bile karar vermişti Clarissa. Tablo muhafızlar tarafından salona götürülürken o da kayısı rengi elbisesinin eteklerini tutup neşeyle içeriye girdi. Onu başıyla selamlayan baş hizmetlileri Paola döndü.

"Rinaldo nerede? " dedi hızla.

"Çalışma odasında hanımım-"

Cevabını almıştı genç kız. Yaşlı kadının sözlerinin devamını dinlemeye gerek duymadı. Tuttuğu etekleriyle hızla çalışma odasını bulmuştu. Kapı yarı aralıktı, odanın içindeki masasının yanında duruyordu ağabeyi. Gördüğünde, kapıyı tamamıyla açma gereği duymadı. Kolunu kalpının kulpuna yerleştirip, keyifle konuşmaya başlamıştı.

"Rinaldo, Cesare'den harika bir tablo satın aldım. Görmen lazım, salondaki boş duvara asmayı düşünüyorum. Bayılacaksın!"

Yüzündeki mutluluk dolu ifadesiyle, bir çırpıda konuşmuştu. Kız kardeşine şaşkın aynı zamanda da gülümseyerek bakıyordu Rinaldo. Yarı aralık kapının önünde duran kız kardeşine, odaya girmesini işaret etti.

"Clarissa, içeri girip bize eşlik etmek ister misin?"

Kaşları, şaşkınlıktan yukarı kalkmıştı genç kızın. Abisinin dediğine uydu, elinin altındaki kapıyı yavaşça ittirdiğinde görüş açısı büyümüştü. Gördükleriyle, tüm bedenini ani bir şok dalgası kaplamıştı. Masasın karşısındaki koltukta Andreani Ludovico oturuyordu. Koyu yeşil ceketi, beyaz gömleği, siyah pantolonu, siyah parlak çizmeleriyle onların çalışma odasındaydı. Tüm asaletiyle koltuktaki yerini almıştı. Adamın rahat vücut dilinden rahatsız olmuştu Clarissa. İçinden inanılmaz bir hesap sorma isteği geçti genç kızın.

Odanın ortasına doğru birkaç isteksiz adım atmıştı genç kız. Donmuş ifadesiyle, koltukta oturan Andreani'ye bakan kardeşinin konuşmayacağını anlayan Rinaldo söze başlamıştı.

"Clarissa, Bay Ludovico ile daha önce tanışmışsınız. Kendisi bizimle iş yapmak istiyor. Onu konuşuyorduk."

Tüm sakinliğiyle ayağa kalktı Andreani. Elindeki şarap bardağını önündeki sehpaya bırakırken bir eliyle de yeşil ceketini düzelmişti. Çalışma odasının içindeki varlığı adeta elle tutulabilir bir kuvvet gibi hissettiriyordu. Allak bullak olmuştu genç kız. Konuşma yetisinin geri geldiğini hissettiğinde, kaşları kuşkuyla çatılmıştı.

"Bizimle iş yapmak istiyor?"

Cevap beklediği yoktu Clarissa'nın. Sorudan çok idrak etmeye çalışıyordu. Dudaklarında sevimsiz bir kıvrılmayla genç kıza bakan Andreani'nin genç kızı muhatap almaya niyeti yoktu. Kayısı rengi elbise içindeki şaşkın kıza son kez bakıp, Rinaldo'ya döndü.

"Şartlarımı düşünüp kararınızı bildirmenizi bekliyorum Bay Virgilio. En kısa zamanda."

İki adamın önünde, havada asılı duran gerginlikle öylece dikiliyordu genç kız. Beynini allak bullak eden şok etkisi yavaş yavaş geçmiş yerini koca bir kuşkuya bırakmıştı. Rinaldo'nun gergin fakat durumu toparlamaya çalışır gibi bir tavrı vardı. Andreani ise rahat hatta neredeyse umursamaz görünümünün ardında kendisine kaçamak bakışlar atıyordu. Çevresinde anlam veremediği bir durum vardı. Ve bu, genç kızı öfkelendiriyordu. Clarissa, gizli kapaklı işlerden nefret ederdi. Üstelik bu gizli kapaklı işin göbeğinde Andreani Ludovico olduğunda, daha da öfkeleniyordu.

Rinaldo'nun onaylamasıyla gitmek için hareketlenmişti Andreani. Odanın ortasındaki Clarissa'nın yanından geçerken şöyle bir göz ucuyla bakmış ardından istifini bozmadan yanındaki Rinaldo ile çıkmıştı çalışma odasından. Gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı Clarissa. Sakinleşmeye çalıştı bir süre.

Rinaldo'nun tekrar çalışma odasına dönmesiyle hızla abisinin önüne dikilip konuşmuştu genç kız.

"Neden gelmiş? Bizimle neden iş yapmak istiyor?"

Gerginliğini atlatan ağabeyi gülümsemişti. Çalışma masasının üzerindeki kağıdı alıp kardeşine uzattı. Eline aldığı kağıdı hızla okumaya başladı Clarissa. Ezbere bildiği ticaret sözleşmelerinden biriydi, pamuk, yün gibi bir çok malların ticareti yapılacaktı. Andreani Ludovico neden onlarla iş yapmak istemişti ki? Fakat, Clarissa'yı asıl şaşırtan şey anlaşmanın altında yazan rakamlar olmuştu.

"Rinaldo, bu meblağ çok fazla!"

"Öneren oydu." dedi adam omuzlarını silkerken.

"Tanrı aşkına! Biz bankacıyız. Paradan en iyi anlayan biri olarak bu anlaşmanın tutarsızlığını göremiyor musun?"

Elinde tuttuğu anlamsız anlaşma ile ağabeyine dönmüştü genç kız. Yeşim taşı gözleri şaşkınlıkla büyümüştü. Çalışma odasının içinde ilerleyip ağabeyine yaklaştı. Bir açıklama bekliyordu. Fakat sakin bir duruş sergileyen Rinaldo'nun açıklamaya niyeti yoktu. Üsteledi Clarissa.

"Rinaldo, neden bizimle çalışıyor? Ne şartlarından bahsetti?"

Rinaldo, kendisine ait olan şarap kadehini içerken ilgilenmiyormuş gibi gözükerek cevapladı kardeşini.

"Clarissa! İş yapacağım adamlara neden ben diye sormuyorum."

"Şartlar?"

"Tuhaf sorular sormayı kes Clarissa. Elindeki kağıtta şartlar yazıyor."

Kestirip attı Rinaldo, ardından hızla konuyu değiştirdi.

"Siz bugün Guliano ile düşkünler evine gitmeyecek miydiniz? Neden erken döndün?"

Elindeki anlaşmayı önündeki çalışma masasına bırakmıştı genç kız. Ağabeyinin konuyu geçiştirdiğini fark etmişti. Yine de cevapladı sorusunu.

"Guliano'nun kiliseye gitmesi gerekti. Bende tek başıma gitmedim. Yarın birlikte gideceğiz. Sanat atölyesindeydim bugün."

"Tablo mu satın aldın? Ne kadar verdin Clarissa?"

Abisinin yargılayıcı ses tonundan rahatsız olmuştu genç kız. Önce kendisini geçiştirmiş sonrasında savurgan olduğunu ima etmişti. Andreani'yi evlerinde görmenin gerginliğini henüz atlatamamışken diline ket vurmadan çıkıştı.

"Bana savurganlık üzerine ders mi vereceksin? Sattığın tablolardan boşalan duvara, düşük bir meblağda tablo aldım o kadar!"

"Durumumuz kötü Clarissa."

Abisinin sesindeki soğukluktan rahatsız olmuştu genç kız.

"Bunu bana mı söylüyorsun? Bu evi çekip çeviren benim, köşkün masraflarına ayrılan bütçeyi nasıl zorla yetirdiğimi bilmiyorsun. Aylardır eve yeni bir kumaş bile alınmıyor.. Hem metresine aldığın mücevher, eminim benim tablomdan daha pahalıdır."

Abisinin bir hafta önce metresine aldığı mücevheri öğrenmişti Clarissa. Muhasebecileri Nario utana sıkıla genç kıza söylerken bu duruma engel olmasını istemişti lakin Clarissa abisinin onu dinlemeyeceğini biliyordu. Sessiz kalmak zorunda kalmıştı. Ne var ki bu bilgiyi abisinin yüzüne vurma niyetinde de değildi, fakat Andreani'nin gelişi ve savurganlık iması ile sinirleri iyiden iyiye gerilmişti.

"Gözüm görmesin seni Clarissa! Akşam yemeğine de inme zahmetinde bulunma!"

Kükremeyi andıran sesle gözleri dolmuştu genç kızın. Elindeki şarabı öfkeyle kardeşinin yüzüne bakarak içen abisini, arkasında bırakıp çıktı çalışma odasından. Bir gün aynı zamanda muhteşem geçerken bir anda nasıl cehenneme dönebilirdi ki? Mümkün müydü? Daha yaşayacaklarının geride olduğunu bilmeyen Clarissa, o akşam Berta'nın getirdiği yemeği somurtarak yerken abisi ile ettiği kavgayı çoktan unutmuştu. Tek düşünebildiği şey Andreani'nin ne maksatla abisi ile iş yapmak istiyor, olduğuydu. Adam uğursuzluğun vücut bulmuş haliydi adeta. Sürekli önüne çıkan, uğursuzluklarla bezeli kara bir buluttu.

**

Clarissa, bir önceki gün düşkünler evinde geçirdiği yoğun ve yorucu günün ardından hala yorgun olan bedenini dinlendirmek için mermer köşkün salonundaki yaprak desenli saten kaplamalı koltuğa kıvrılmış kucağındaki kitabını okuyordu. Çok sevdiği antik yunan şairi Sappho'nun şiirlerini okurken oldukça keyifliydi. Koltuğunun hemen yanındaki küçük kasenin içinde ayıklanmış narlarından birkaç tanesini alıp ağzına attığında ağabeyinin, kendisine gülümseyerek salona girdiğini gördü.

Geniş camlardan içeri süzülen, aydınlık salonun içinde ilerleyen Rinaldo, kardeşinin yanına ilerledi. Clarissa, başını kaldırmış yanına gelen ağabeyini izlemeye başlamıştı. Genç kızın önünde duran adam, yavaşça eğilip kardeşinin kucağındaki kitabın arasına elini yerleştirdiğinde kapağını görmek için yavaşça kapatmıştı. Altın kabartmalı başlığı okuduğunda, kardeşinin kaldığı yeri tekrar açmıştı. Keyifli adam, kız kardeşinin çaprazındaki geniş koltuğa yerleşirken konuştu.

" Sappho demek? Eminim defalarca okumuşsundur"

Yanında duran narlarla dolu kaseyi ağabeyine uzattı genç kız. Rinaldo, uzanıp avucuna koyduğu narlarla geri çekildiğinde sırtını arkasındaki yumuşak yastıklara yaslamıştı.

"Ezberlemiş bile olabilirim."

Avucunun içindeki narları keyifle ağızına atarken, başıyla kitabı işaret etti Rinaldo.

"Ben içeri girerken gülümsüyordun. Seni bu kadar keyiflendiren şiiri merak ettim doğrusu. Bana da okusana."

Yüzündeki gülümsemesi ile pekii diye mırıldanmıştı Clarissa. Ardından boğazını nazikçe temizlediğinde yeşim rengi gözlerini tekrar kucağındaki kitabına çevirdi.

"Tıpkı o tatlı elma gibi, bir dalın tepesinde kızaran,

yukarıda, elma toplayıcıların unuttuğu o elma;

aslında unutmamış da, uzanamamışlardır ona."

Şiirin okuduğu kısmını bitirdiğinde, başını kaldırmıştı genç kız. Oval hatlarla bezeli yüzünde sıcacık bir gülümseme vardı.

"Bu mısraların anlattıkları, bana oldukça tanıdık geldi."

Ağabeyinin sözlerinin ardından bastırmaya çalıştığı gülüşü ile omuzlarını silkmişti Clarissa.

"Sadece şiir Rinaldo."

"Sen öyle diyorsan. Aslında bugün seni evde yakaladığım iyi oldu. Seninle konuşmak istiyordum."

Genç adamın salona girdiğinde yüzünde bulunan gülüşü yavaş yavaş söndüğünde yerini küçük bir tebessüme bırakmıştı. Bacağını bir diğer bacağının üzerine attı Rinaldo.

"Seni dinliyorum."

Kucağındaki kitabını kapattığında, koltuğunun yanındaki küçük ahşap sehpanın üzerine bıraktı Clarissa. Yönünü iyice abisine döndüğünde ellerinin arasında narların olduğu kaseyi almıştı.

"Pietro Serio'nun yaptığı portre ne aşamada?"

Yakın arkadaşından söz açıldığında genç kızın yüzünde gülümseme belirmişti. Pietro portre konusunda oldukça iyi bir iş çıkarıyordu. Gidişattan memnun olan genç kız, ağabeyinin sorusunun içinde gizli hoşnutsuzluğun farkında değildi. Elinde tuttuğu kasenin içinden bir nar alıp ağzına attığında keyifle cevaplamıştı ağabeyini.

"Pietro renklendirmeye geçti. Portre konusunda sandığımdan daha başarılı. Size göstermek için sabırsızlanıyorum. Fakat Pietro en az iki ay daha süreceğini söylüyor."

"Clarissa, neden bana sormadın? Benden izin alman gerekirdi."

Ağabeyinin sert ses tonu ile genç kızın yüzündeki keyifli ifade gölgelenmişti. Gülümseyen dudakları kıvrımını kaybettiğinde gülümsemesi yok olmuştu. Elindeki kaseyi eteğinin üzerine bıraktı usulca.

"Sorun olacağını düşünmemiştim." diyebildi.

"Sorun olur Clarissa. Ben senin ağabeyinim, benden izin almadan böyle kararlar alamazsın. İsa aşkına, adam amatör bir ressam."

"Kendimi tatsız bir duruma sokmayacağımı biliyor olman gerek Rinaldo. Ayrıca sen hep ne kadar ölçülü bir hanımefendi olduğumdan bahsedersin."

Öfkeyle iç geçirmişti adam. Yıllar önce kız kardeşine tanıdıkları özgür alanın ne kadar yanlış bir karar olduğunu düşünmeye başlamıştı o an. Aldığı iyi eğitimler ve yıllardır pek çok zorluğun üstesinden gelen kız kardeşi emir altına girmekten çok uzaktı. Derin bir soluk verdiğinde, sesinin sert çıkmasına özen gösterdi.

"Bu senin abin olduğum ve benim himayem altından olduğun gerçeğini değiştirmiyor. Hoşuma gitmeyen şeyleri yapmayacaksın. İstersem o tablonun bitmesine izin vermem."

"Tamam. Düşünemedim. Fakat lütfen portrenin bitmesine engel olma. Pietro çok hevesli. Kırılmasını istemiyorum."

"Portrenin bitip bitmeyeceğini birlikte göreceğiz."

"O ne demek?"

Ağabeyinin anlamsız sözleri üzerine ince kahverengi kaşlarını çatmış, yeşil gözlerini kuşkuyla kısmıştı genç kız. Rinaldo'nun ifadesine anlam vermeye çalışıyordu.

"Hiçbir şey demek değil. Her neyse akşam Tullio Konağı'nda büyük bir davet veriliyor. Bizde davetliyiz."

Sözler ilgisini çekmemişti genç kızın. Umursamaz edasıyla gözlerini eteğinin üzerine bıraktığı narlarına çevirdi. Parmağının ucuyla küçük bilyeleri çevirmeye başladığında konuşmuştu.

"Tamam. Alberto'ya ben bakarım. Dadısına gerek yok."

"Clarissa sende geleceksin."

Yeşim taşı rengi gözlerini tekrar abisine çevirmişti genç kız. Oturduğu koltukta duruşunu düzeltirken, yüzünde hoşnutsuz bir ifade belirmişti.

"Kalabalık davetlerden hoşlanmadığımı biliyorsun. Ayrıca bana ihtiyacın yok. Lucrezia, benden daha çok işine yarar. Karın soylu. İş anlaşması yapacak müşteri arıyorsan, sana benden daha fazla yardımcı olur."

Yaslandığı yumuşak yastıkların arasından hızla doğrulmuştu Rinaldo. Oturduğu yerde kız kardeşine yüzünü yaklaştırdığında otoriter ses tonuyla konuştu.

"Davet tüm aileyi kapsıyor. Babam ve Guliano gelmeyecek bu durumda sen gelmek zorundasın. Virgilio'lar olarak iyi bir izlenim bırakmalıyız."

Genç kızın bıkkın gözleri ağabeyinin kararlı yeşil gözleri ile kesişmişti. Rinaldo oldukça ciddiydi ve itiraz etmesi işe yaramayacaktı. Ağabeyinin karşısında çocukça huysuzluğunu saklama gereği duymayan genç kız, abartılı ifadesiyle gözlerini devirdi. Bununla birlikte gülümsemişti Rinaldo. Kardeşinin zor mizacını en iyi tanıyan kişiydi adam. Clarissa kapalı bir kutuydu fakat hassas noktalarını iyi biliyordu. Ailesinin menfaatleri konusunda kız kardeşi sorumluluklarından asla kaçmazdı.

"Merak etme, Cesare de gelecek. O sana eşlik edecektir."

Yüzü ışıldamıştı genç kızın. Kuzeni Cesare, yanında olduğunda davet daha katlanılabilir kılınacaktı. Aksi taktirde Rinaldo ve Lucrezia tüm davet boyunca kalabalık insan gruplarının arsında gezinecek, Clarissa ise abisinin ve eşinin yanında itaatkar kız kardeş rolüne bürünecekti. Bir çok aptal dedikodu dinleyecek, haz etmediği konular hakkında sohbet etmek zorunda kalacaktı Fakat tüm bu sahte samimiyet gösterileri, dans etmek zorunda kalmasından daha kötü değildi. Dans müziği çaldığında herkesin aşina olduğu mesafeli ve soğuk mizacını takınacak ve ağabeyinin yanından ayrılmayacaktı. Bununla birlikte kendisine yönelen dedikodu içerikli bakışları iğnenin ucu kadar bile önemsemeyecekti. Fakat eğer Cesare'de davete geliyorsa tüm bunlar gerçekleşmeyecekti. Kuzeni ile arasında sıkı bir sevgi bağı olan genç kız tüm akşam Cesare'nin başına ekşiyecekti.

"Tamam geleceğim. Fakat uzun bir süre başka davete katılmam."

Kız kardeşine bakmayı sürdürdü Rinaldo. Oturduğu koltuğun kenarından destek almış genç kız, bir elini havaya kaldırmış şartlarını dile getiriyordu. İstediğini almış olmanın keyfiyle başıyla onayladı. Clarissa'nın akşamki davette bulunması şarttı. Aksi takdirde kendilerinin de gitmelerinin bir anlamı olmayacaktı. Clarissa, adına özel bir davetiye dahi gönderilmişti. Bununla birlikte ayaklanmıştı adam. Üzerindeki ceketini düzelttiğinde, eğilip kardeşinin kucağındaki narlardan avucuna doldurdu tekrar.

"Tullio'lar şehrin en gözde soylularından, kalabalık olacaktır. Berta'ya söyle şu özel elbiselerinden birini çıkartsın."

Tepesinde dikildiği ağabeyine çevirmişti bakışlarını Clarissa. Daha fazla huysuzluk yapmaya niyeti yoktu, tamam diye mırıldandı usulca. Aldığı onayla salonun çıkışına ilerlemişti adam. Clarissa yanındaki ahşap sehpaya bıraktığı kitabını eline almak için uzandığında zihninde bir şimşek çakmıştı. Eli öylece havada kalan genç kız, hızla başını kaldırmış, salondan çıkmak üzere olan abisine seslenmişti. Kız kardeşinin telaşlı sesini işiten adam topukları üzerinde döndüğünde, sorarcasına genç kıza bakıyordu.

"Bu davete senin iş yaptığın tüm adamlarda gelecek mi?"

Salonun girişinde dikilen Rinaldo, kaygısız edasıyla omuzlarını silkmişti.

"Büyük bir kısmı gelecektir. Anlayacağın, oldukça önemli bir akşam."

Herhangi bir karşılık verememişti Clarissa. Ağabeyinin kaygısız çehresindeki bakışlarını çekememişti. Sözlerini bitiren Rinaldo salon kapısından çıkıp koridorda kaybolduğunda, genç kızın yeşim yeşili gözleri faltaşı gibi açılmış hala aynı noktaya bakıyordu.

YAZAN;MİRENA MARTİNELL

Oylarınızı eksik etmezseniz çok sevinirim :)

Clarissa Virgilio.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top