Bölüm 34 -"Kadınların Kılıcı"
"Nadir bulunan bir kadınsın; yapmacıksız onurlu bir ruh."
Muhteşem Güzellik
Bölüm 34- "Kadınların Kılıcı"
Clarissa ince kadifelerin sarktığı dört direkli geniş yatağın içinde, vücudunun üzerinde hissettiği ufak dokunuşlarla huzurlu rüyasından bir parça sıyrılmıştı. Yarı uyanık yarı uyur vaziyette, gür kirpiklerini aralamış, yepyeni bir günün tane sarı ışıklarının yatak odalarına süzüldüğünü görmüştü. Andreani ile paylaştıkları yataklarını bir koza gibi sarmalayan şarap rengi kadife perdeler yarı yarıya kapatılmış olsa dahi cömert kış güneşini engellemeye yetmiyordu. Kısa bir an sonra gözkapakları iradesi dışında tekrar kapanmış, huzurlu rüyasına yeniden dönmeyi umarak başını pencerenin tam tersi yönüne çevirmişti. Fakat tam o anda biraz önce uykusunu bölen, bedeninin üzerindeki hareketliliği tekrar hissetmişti.
Andreani evliliklerinin ilk zamanlarından beri ısrarla beline sarılıp, yüzünü boynunun kıvrımına gömerek uyuyordu. Gece boyunca adamın sıkı kolları arasında uyumak durumunda kalan ve yana dönerken dahi büyük bir savaş veren Clarissa, ilk zamanlar bundan şikâyet etse dahi zamanla bu yakınlığa alışmıştı. Uyurken ellerini bedeninde hissetmek onun için yeni bir durum değildi lakin o sabahki dokunuşlar ne belinde ne de sıklıkla olduğu gibi göğüslerinde olmadığı gibi üstelik tuhaf bir yavaşlıktaydı. Karnında gezinen dokunuşlar uykusuna devam etmesini mümkün kılmıyordu. Gönülsüzce, başını çevirip gözlerini araladığında Andreani'nin keyifli sesini işitmişti.
"Günaydın."
Uzandığı yerde homurdanarak, hala tamamen açılmamış uykulu gözlerinin üzerine parmaklarını ulaştırıp, ovuşturarak uykusunu dağıtmaya çalışmıştı. Dirseğini kendi yastığına dayayarak eliyle başını desteklemiş Andreani, bir diğer elini geceliğinin üzerinden karnına yerleştirmişti. Parmaklarının uçlarını onu huylandıracak bir yavaşlıkta gezdirmeye devam ederken, yüzündeki arsız gülümsemesi ile onu izliyordu.
"Uyuyor olmayı dilerdim."
Tam anlamıyla uyanamamış Clarissa, genizden gelen sesiyle söylenmişti. Gözlerindeki parmaklarını, hareket ettirerek yavaşça yüzüne değen kumral saçlarını bulmuş, yastığında geriye itmişti. Hamileliği ilerledikçe uykuları ağırlaşıyor, ayılıp bitkin bedenini yataktan çıkarması her geçen gün zorlaşıyordu. Bilinci gittikçe açılırken, Andreani'nin karnındaki parmaklarının varlığını daha net hissetmeye başlamış, daha fazla huylanmasına neden olmaması için büyük elini kavrayıp kendinden uzaklaştırmıştı.
"Ne yapıyorsun sen?"
"Hiçbir şey. Sen uyumaya devam edebilirsin. "
Bileğini serbest bıraktığı ilk an, boğuk gülümsemesi ile üzerine eğilip boynunu öpen Andreani, elini tekrar karnının üzerine yerleştirmişti. Dokunuşları ile açıkça gıdıklanan Clarissa, yerinde huysuzlukla kıpırdanmıştı. Andreani gülümseyen yüzünü geriye çektiğinde, ona bakarak huysuzlukla söylenmişti.
"Bu şekilde mi devam etmemi bekliyorsun? Huylanıyorum, yapma şunu."
"Senin bu yaptığına sabah huysuzluğu diyorlar güzelim."
Aldığı karşılık üzerine alt dudağını dişleyerek, hala uykulu olan yeşil gözleri ile yanında uzanan kocasını süzmüştü. Dağınık saçları, üzerindeki beyaz geceliği ve uykuyla şişmiş yüzüyle yanında yatarken Andreani, çoktan yeni güne başlamış gibi duruyordu. Henüz ceketini giymemiş beyaz gömleği ile duruyor olsa dahi kahverengi saçlarını özenle taramış, gökyüzünün maviliğini andıran gözlerinin içinde keyifli parıltılar oynaşıyordu. Bir yanı tekrar yumuşak yataklarında kıvrılarak uyumak için büyük bir istek duyarken onun yanında uzanan bu dinç halini gördükçe miskin hallerinden nefret ediyordu. Yeşil gözlerini karnındaki ısrarcı eline indirerek söylenmeye devam etmişti.
"Ayrıca bu yaptığın çok saçma."
"Nedir saçma olan?"
Clarissa, bir kez daha Andreani'nin elini kavrayarak karnından uzaklaştırmış parmaklarını birbirine geçirip, yataklarının üzerine bırakmıştı. Kapanmak için an kollayan gözkapakları yarı yarıya indiğinde bakışları, parmağındaki evliliklerinin parlak sembolüne kaymıştı. Yaklaşık iki ay önce altın üzerinde siyah kabartmaların olduğu yüzüğü parmağına taktığından beri Andreani'nin yüzüğü çıkardığına hiç şahit olmamıştı. Görünürde çok basit bu durumdan çocukça bir keyif alıyor olması onu biraz utandırsa dahi dudaklarında memnuniyetle kıvrılmıştı. Alçak sesiyle, Andreani'nin güneşten yanmış teni ile kendi süt beyazı teninin tezatlığını izlerken cevaplamıştı.
"Henüz karnım bile çıkmadı. Eminim içerideki bebek de küçücük bir şeydir."
"Doğru, sence ne zaman karnın kendini belli etmeye başlar? Seni büyümüş karnınla etrafta dolaşırken izlemek çok zevkli olacak."
Clarissa duyduklarıyla içine telaş ve korku yerleşen yeşil gözlerini, dümdüz olan karına çevirmişti. Andreani'nin sözlerini bir anda zihninde canlanmasıyla neye uğradığını şaşırmıştı. Gözü önünde beliren kocaman karnı ve kilo almış bir hali korkuyla inlemesine neden olurken, birbirine kenetli parmaklarını bir hışımla ayırıp kadifeden yatak örtüsünü çekiştirmeye başlamıştı.
"Tanrım sen bana yardım et... bazen seni kendi ellerimle boğmak istiyorum. Başımdan git Andreani."
Andreani, gülümseyerek Clarissa'nın korku içindeki tavrına bakmış, yüzüne kadar çektiği mavi örtüye uzanmıştı. Küçük bir dirençle karşılaşsa dahi kararlı bir hamleyle üzerinden çekmiş, geceliği içindeki bedenini bir kez daha açığa çıkartmıştı. Ne var ki Clarissa, tekrar uykusuna gömülmeye hazırlanırcasına gözlerini yummuştu; onun başından gitmesini bekliyor olduğu açıktı. Bu halini gördükçe daha da keyiflenen Andreani, dudaklarını kulağına götürüp sıcak nefesini içini titretmesine neden olacak şekilde üzerine bırakırken konuşmuştu.
"Oysa ki ben, çocuğumuzu yaparken beni boğmak istemediğinden son derece eminim. Ağzından çıkan sözler daha farklıydı, ismimi de hoş bir tonda söylüyordun. Hatırlaman için detayları seve seve veririm."
O kelimeleri tane tane söyleyerek kulağının üzerinde dudaklarını oynatmaya devam ederken, huysuzlukla yeşil gözlerini aralayan Clarissa, çatık kaşlarıyla cibinliğin perdelerini izlerken sözlerini bitirmesini beklemişti. Ardından gözlerin ucuyla ona bakarak uyumaya hazırlanırcasına yerinde kıpırdanmıştı.
"İstemem, detaylar sana kalsın. Şimdi, uyumam için beni rahat bırakacak mısın?"
"Hayır, kahvaltı çoktan hazırlanmış olmalı. Küçük Ludovico kartalını iyi beslememiz gerek. O yüzden senin de bu yataktan çıkıp giyinmen gerekiyor."
Neşeli sözlerini, mavi gözlerini düz karnına indirerek bitirmiş Andreani'yi izleyen Clarissa'nın hafifçe alnı kırışmıştı. Küçük Ludovico kartalından bahsederken büründüğü gururlu ifade ses tonunun aniden değişmesi fark edilmeyecek gibi değildi. İçinde yükselen adını koyamadığı dürtüyle omzuna vurup çıkışmıştı.
"Son haftalarda üzerime düşmen, yemeklerimi kontrol etmen, sabahları gelip beni özenle uyandırman hep o küçük Ludovico kartalın içindi değil mi? Şimdi tüm parçalar yerine oturuyor. Bende kendimi özel hissetmiştim. Ne aptalmışım."
Sözlerini bitirdiğinde bir an başını geriye çekerek yüzüne öylece bakmış ardından geniş omuzları sesli bir gülüşle sarsılmış Andreani'yi izleyen Clarissa gözlerini devirmişti. Adamın onunla açıkça eğlendiğini görmesi sinirlerini bozuyordu. Huysuzlukla uzandığı yerde hafifçe doğrulmuş biraz önce başını koyduğu yastığa birkaç kez vurarak kabarmasını sağladığında tıpkı onun gibi dirseğini yaslayarak yönünü ona dönmüştü. Huysuz hallerini izleyen Andreani, göz göze geldiklerinde gülüşüne ara vermişti.
"Yok artık, küçücük bebeği kıskanıyor olamazsın. Bizim bebeğimizi. "
"Saçmalama. Tabi ki kıskanmıyorum. Bu kıskanmak değil."
Dudaklarında engel olamadığı bir gülümseme daha oluşmuş Andreani, yeşim yeşili gözlerinin içindeki pişman ifadeyi görmüştü. Kolunu beline uzatıp nazikçe kendine çekerek aralarındaki küçük mesafeyi de kapatmıştı. Konuştuğunda ipeksi ses tonu Clarissa'nın yüzünde süzülüyordu.
"Sen öyle diyorsan. Hem eminim sende müstakbel Ludovico Asilzadesinin iyi beslenmesini istersin. Bu sabah, Sheilah' a söyledim senin için faydalı olacak bir iki karışım hazırlatacak, sabahları kahvaltıdan sonra içmen gerekiyormuş. Ayrıca o aşçıbaşına da bundan sonra yemekleri insanın midesini kaldıran ağır Fransız sosuna bulamamasını tembihledim. Halamla da her hafta kiliseye gitmene lüzum yok. Havalar yağışlı, yollar da ıslak. Dün geldiğinde zaman yorgun görünüyordun ayrıca evde kocaman şapel var orada dua edebilirsin. At arabasında sarsılarak yolculuk yapmak bebeğe iyi gelmeyebilir, hiç gerek yok. Gerektiğinde birlikte gideriz. Malikanenin bahçesi de çok esiyor bence ço-"
Duyduklarıyla birlikte dudaklarının arasından yok artık diye isyan eden Clarissa, daha fazlasına katlanamayacağını düşünerek parmaklarını Andreani'nin dudaklarının üzerine kapatarak devam etmesini engellemişti. O mavi gözlerini şaşkınlıkla açmış ne olduğunu sorarcasına yüzüne bakarken isyanını bu kez sesli dile getirmişti.
"Andreani sus, yalvarırım sus yoksa çığlık atacağım."
Sözlerini bitirdiğinde parmaklarını dudaklarından çekmiş, yılgınca iç geçirerek kendini ipek çarşafların serili olduğu yatağa bırakmıştı. Evliliklerinin ilk günlerinden bu yana çocuklarının olmasını istediği sıklıkla dile getirmiş Andreani'nin hamile olduğunu öğrendiğinde büyük bir tepki vereceği tahmin etmişti. Hamile değilken dahi her şeyini kontrol eden, bilmek isteyen adamın hamilelikle kontrol düşkünlüğünün artmasını bekliyordu lakin henüz durum çok yeniyken bu kadar ileri gidebileceğini kestirememişti. Clarissa, sırt üstü uzanmış yataklarının üzerindeki cibinliği izlerken endişeyle önündeki ayların nasıl geçeceğini düşünmeye başlamıştı. Bu sırada elini karnının hemen yanına yerleştiren Andreani, üzerine doğru eğilmiş berrak mavi gözlerini gözlerine odaklamıştı.
"Sorun ne?"
"Birde soruyor musun? Tanrı aşkına, ben sadece hamileyim. Biraz önce at arabasına bile binmememi söyledin. Tüm bunlar hem çok erken hem de gereksiz. Sen şimdiden böyleysen bu bebek içimden çıkana kadar benim akıl sağlığımdan eser kalmayacak."
Sözleri Andreani'nin bir kez daha beyaz dişlerini göstererek gülmesine neden olmuştu. Yüzünü onun yüzüne yaklaştırırken tüm dikkatini dudaklarına vermişti. Dolgun dudaklarının üzerine doğru konuşmuş ardından küçük bir öpücük çalmıştı. Dudaklarını birbirinden ayırdığında beklediği gibi geri çekilmemiş, usulca kendine bir yol çizmeye başlamıştı. Her kelimede bedeninin üzerine bir öpücük bırakarak, önce pürüzsüz boynunu, yakasının açıkta bıraktığı göğüslerinin üzerini takip etmiş son olarak göğüslerinin arasından geçip karnının üzerinde durmuştu.
"Güzel sevgilim benim, şimdi sana bir tavsiye vereceğim. Şikâyet etmek yerine durumun keyfini çıkartabilirsin kaldı ki başka şansın da yok. Çünkü önündeki aylarda başından ayrılmaya hiç ama hiç niyetim yok."
Clarissa, kısılmış gözleri ile üzerine eğilmiş Andreani'yi izlerken kıkırdamaktan kendini alamamıştı. Ara sıra ona doğru kaldırdığı gökyüzü mavisi bakışları artık soğuk mizacını nasıl delip geçeceğini çok iyi biliyor gibi bakıyordu. Karışında duygularının bu kadar şeffaflaşmış olması hem rahatsız ediciydi hem de kalbini sıcak bir huzur sarıyordu. Kıpırtısız bir halde yatmaya devam ederken, sözlerinden etkilendiğini gösterircesine neşeyle parlamaya başlayan yeşil gözlerini ondan sakınmamıştı.
"Öyle olsun, tavsiyeni dikkate almayı deneyeceğim. Tabi, senin bahsettiğin o Ludovico kartalının kız olma ihtimali de var. Bu durumda kızının da iyi beslenmesi gerek."
Geniş yatakta bedenini geriye çekmiş Andreani, başını karnının üzerine yerleştirmiş, parmaklarını üzerinde gezdirmeye devam ederken duyduklarıyla duraksamıştı. Yatağa dayadığı elinden destek alarak yavaşça başını kaldırıp, ona bakmıştı.
"Kız? Annelik içgüdülerin bir kızımız olacağını mı söylüyor?"
Clarissa uzattığı parmaklarını Andreani'nin yumuşak kahverengi saçlarının arasına geçirmiş, meraklı bir ifadeye bürünmüş yüzünü izlerken alt dudağını dişlemişti. Rosia Hala'nın sıklıkla varis konusunu önüne getirmesinden rahatsız olsa dahi aynı duyguları Andreani için beslediği söylenemezdi. Onun mutluluktan havalara uçan hallerini gördükçe kucağına bir varis verme fikri içten içe hoşuna gitmeye başlamıştı. Bir elini usulca çenesinden yanağına ulaştırmış, kirli sakalları arasında parmaklarını dolaştırmaya başladığında cevaplamıştı.
"Sadece tepkini görmek istedim."
"Ah demek beni denedin. Ne görmeyi bekliyordun bilmiyorum ama sana benzeyen bir kız çocuğu için ölebilirim tatlım."
Andreani sözlerini bitirdiğinde yanağındaki elini tutarak parmaklarının ucunu öpmüş ardından serbest bırakmış, sonrasında tekrar başını dikkatle karnının üzerine yerleştirmişti. Onun bu sakin ve yumuşak hallerini izledikçe kafası karışan Clarissa, hangi adama inanacağını bilemiyordu. Yerine ve havasına göre tutkulu bir sevgili olan Andreani'nin gülümseyen yüzünün ardında o vahşi öfkenin uyumakta olduğunu çok iyi biliyordu. Tıpkı, Letizia Vincenzo ile gizlice buluşmayı düşündüğünü söylerse işi onu malikaneye kapatmaya, başına muhafız dikmeye kadar götüreceğinden emin olduğu gibi. Üzerine çöken düşünceli ruh halini dağıtmak adına gülümsemiş, parmaklarını belini saran kolunun üzerine yerleştirip, şüpheli bir tonda devam etmişti.
"Ama sen hep bir varise ihtiyacın olduğunu söylersin."
"Evet, söylerim. Bunu hiçbir zaman senden saklamadım. Fakat sana benzeyen bir kızımız olmasını da istiyorum. Yine de bu bebek kız olursa o zaman bir erkek bebek dünyaya getirmen için tüm zamanlarımı seninle yatakta geçirip büyük bir azim ve hevesle bu konunun üzerine düşeceğimden emin olabilirsin. Senin böyle güzel bir vücudun varken tüm zamanlarımı yatakta seninle geçirmek bana ancak ödül olur."
"Tanrım... kaç tane çocuğumuz olacak düşünmek dahi istemiyorum."
Uzandığı yerde iyi bir görüş açısına sahip olmayan Clarissa, sorusu ile Andreani'nin yüzünde beliren sinsi gülümsemeyi görememişti. Gıdıklanmasına sebep olacak şekilde yüzünü karnının üzerinde gezdirmiş adam, yatakta doğrulduğun ellerine uzanmış onu da tıpkı kendisi gibi yatakta oturmak zorunda bırakmıştı.
"Merak etme şimdilik sadece bir tane Ludovico kartalımız olacak."
"Karnımdakinden kartal yerine bebek olarak bahsetsen, kartal biraz tuhaf hissettiriyor."
"Clarissa, o bir Ludovico kartalı."
Buruşturduğu yüzüyle ellerini açarak karnını göstermiş karısının yüzünü iki elinin arasına alan Andreani, kendine yaklaştırıp alnına hızlı bir bıraktığında çevik bir hareketle dönerek yataktan çıkmıştı. Yükselttiği elini saçlarının arasından geçirip düzelttiği sırada Clarissa'nın bıkkınlıkla içini çektiğini duymuştu. İçinden huysuz diye söylenerek yataklarının çevresinde dolanmaya başlamış, kahvaltı için gönülsüz olduğunu bildiği karısını bizzat yataktan çıkartmaya niyetlenmişti.
"Her sabah kahvaltıya inmek için sana bu kadar dil dökmem gerekecekse, işim var seninle."
"Belki de dil dökmekten vazgeçmelisin. Kahvaltı o masada yumurta ve peynir varsa ben yokum."
Hala yataklarının ortasında oturan Clarissa, üzerine doğru gelen Andreani'nin niyetini anladığında beceriksizce gerilemeye çalışmıştı. Yüzündeki sırıtışı iyi tanıyordu, kendi rızası ile yataktan çıkmasını beklemeyecekti. Fakat mide bulantıları en şiddetli sabahları kendini gösterirken bu hiç doğru bir hamle değildi. Uyarmak için ağzını açmış olsa dahi Andreani hiçbir şekilde duraksamamıştı. Uzattığı ellerinden biriyle bileğini kavrarken bir diğeri ile belini bulmuş tek hamlede kucağına almıştı. Düşmemek adına bir kolunu boynuna dolamış Clarissa, ani hamleyle başının döndüğünü hissettiği ilk an gözlerini sıkıca yummuştu. İçinden kendini var gücüyle kassa dahi henüz yataklarının yanından yarılamadıklarında midesinde bir öğürtü yükselmişti. Can havliyle Andreani'nin göğsüne vurarak derdini anlatmaya çalışmıştı.
"İn- ind- indir."
Altüst olmuş midesini kontrol altına almak için ellerini ağzına bastıran Clarissa'nın halini geç olsa dahi anlamış Andreani, panikle ayaklarının yere basmasına izin verip bir adım geriye çekilmişti. Koşar adımlarla Berta'nın bıraktığı sandığın üzerindeki kovasının önünü bulan Clarissa, midesinde dün geceden ne kaldıysa hepsini çıkartmaya başlamıştı. Onun arkasında kalmış Andreani, olduğu yerde dikilirken ilk anda ne yapacağını bilememişti. Kendisinin sebep olduğu tabloyu izlerken mavi gözlerinin içine telaşlı bir ifade oturmuştu. Usulca yanını bulmuştu. Gördükleriyle midesi bir tuhaf olsa dahi kendine tutmuş, başını öteye çevirmemişti. Tıpkı dün olduğu gibi elini sırtına koyduğunda içindekileri çıkarmış Clarissa, ters bir hamleyle üzerindeki elini savuşturmuştu. Dolu dolu olan yeşil gözlerini ona doğru çevirdiğinde çatlamış sesiyle çıkışmıştı.
"Doğacak Ludovico kartalını bilmem ama şu anki tam bir aptal."
"Yaranılmıyor sana, gerçekten yaranılmıyor. Ayağını yere bile değdirmiyorum, aldığım karşılığa bak."
Andreani'nin arsız sözlerini duyduğunda sinirle iç çeken Clarissa, önüne dönmüştü. Gümüş kâseyi geriye ittirmiş, onun yanından geçerek yataklarının başucuna bıraktığı işlemeli mendilini almıştı. Dudaklarının üzerine götürüp sildiği sırada huysuz bir havaya bürünmüş yeşim yeşili gözleriyle gümüş kaseden kaçmak istercesine yataklarının ucuna yürüyen adama dönmüştü. Tüm bu mide bulantılarının ve halsizliklerinin onu dönüştürdüğü kadından hiç memnun değildi. Kusmak hali hazırda sinirini bozarken Andreani'nin sözleri sinirini katmerliyordu.
"Ayağımı yere değdirmiyormuş, evet harikasın. Bir dahakine daha çok çalkala bende üzerine kusayım, bakalım o zaman da böyle şakalar yapabilecek misin?"
Andreani, onun sözlerini duyduğunda yüzünü abartılı bir biçimde buruşturarak elini göğsüne koymuştu. Öteye çevirdiği yüzüyle ilerleyip, yatak odalarına girdiğinde üzerinden çıkarttığı siyah ceketini bulmuştu.
"İğrenç. Senin gibi tatlı, zarif bir kadına böyle kötü sözler yakışıyor mu?"
Elinde tuttuğu mendilini arkasındaki küçük komedine bırakmış Clarissa, tekrar bakışlarını ona çevirdiğinde gözlerini devirmişti. Andreani, eğdiği başıyla siyah üzerinde altın renginde işlemeler olan ceketinin gümüş düğmelerini iliklerken hala keyifli bir havaya sahipti. Clarissa, mermer zemin üzerine serilmiş halının üzerinde çıplak ayakları ile ilerlemeye başladığında söylenmişti.
"Biliyor musun, aslında burada aptal olan benim."
Soyunma odasına gitmek üzere yanından geçerken Andreani, buna izin vermemişti. Ceketinden çektiği ellerinden biriyle durmasını sağlayacak fakat canını yakmayacak bir dikkatle kolunu kavrayarak onu kendine döndürmüştü.
"Nedenmiş o?"
"Çünkü senden çocuk yapma aptallığını gösterdim. "
Başını usulca yana eğip kumral kaşlarını havaya kaldırmış Clarissa, karşısındaki kocasına soğuk ve küçümseyen bir bakış fırlatmıştı. Kolunu geriye çekerek parmaklarından kurtarmış tekrar arkasını dönerek giyinmek için yanından ayrılmaya niyetlenmişti. Fakat Andreani onu bir kez daha onu durdurmuştu. İnce bedenine uzattığı kollarını beline dolamış, sırtını göğsüne yaslamasını sağlamıştı. Gülümseyen dudaklarıyla yanağına dokurken konuşmuştu.
"Çünkü beni seviyorsun."
"Boşuna uğraşma. Tekrar söyletemeyeceksin. Duymak istediğin o iki kelimeyi sürekli söylersem hiçbir değeri kalmaz, basitleşir. İlk söylediğim zaman hafızana iyice kazıman gerekirdi."
Andreani, Clarissa'nın duygularının yüküyle utangaç bir hal alan ses tonundan onu sevdiğini tekrar tekrar duymayı çok istiyor olsa dahi aldığı karşılık hoşuna gitmişti. Yüzünü saçlarının arasına gömüp, evlendiği soğuk güzelliğe sahip kadının kendine has kokusuyla gül kokulu sabunun birbirine karıştığı hoş kokusunu içine çekmişti. Ona göre Clarissa'nın cazibesi tam olarak burada başlıyordu. Yıllar önce onu ilk kez Roma'daki kubbesinden sabah güneşinin süzüldüğü puslu katedralde ilk kez gördüğünde gözleri içindeki ürkekliğe rağmen içinde yatan soğuk mağrur mizaçtan etkilendiğini inkar edemezdi. Bu yaşına kadar birçok kadınla arkadaşlık kurmuş olsa dahi Andreani, kollarındaki kadın gibisine denk gelmemişti. Ne bir cilveye ne bir işveye ihtiyacı yoktu uzun kumral kirpiklerinin gölgelediği yeşim yeşili gözleri ve soğuk güzelliği ile tek bir bakışı çekici olması için yeterliydi. Bir mehtap aydınlığı kadar zarifti.
**
Clarissa, bir kürsü üzerine yerleştirilmiş gösterişli ahşap sandalyede bedenini merkezden biraz döndürmüş oturmaya devam ederken, omzunun üzerindeki durmaksızın hareket eden iri parmakları takip ederek Andreani'ye kaçamak bir bakış atmıştı. Uzun boyu ile yanında dikilen adam ancak esniyor olsa daha sıkılmış gözükebilirdi. Onu çileden çıkartacak kadar uzun bir süredir omzundaki parmaklarını hareket ettirmeye devam ederken aynı zamanda duruşunu bozmuş, yakasına taktığı broşunu düzeltmeye koyulmuştu. Uyarmasının fayda sağlamayacağını çok iyi bilen Clarissa gözlerini devirmiş, kucağındaki kitabının üstünde birleştirdiği ellerinin duruşunu kontrol etmişti.
Andreani'den büyük ısrarlar sonucu aldığı portre sözü üzerine hiç vakit kaybetmemişti. Birkaç gün sonrasında Tommasso'nun eşliği ile malikaneye gelen Bruno Palmiro'ya nasıl bir portre hayal ettiğini detaylıca anlatmış, bir an önce başlaması için diretmişti; Andreani'nin vazgeçmesinden korkuyordu. Bruno, ilk haftalar sadece onların yüz hatlarını çalışıp eskizler çıkartmış, portre için fikirler sunmuştu. Nihayet sadece birkaç yıl öncesinde ortaya çıkmış yağlı boya adı verilen teknikle resimlerini panele çizmeye başladığında, Clarissa adamın dehasına her geçen gün hayran kalıyordu. Andreani'nin göz hapsinde olduğunu bilse dahi bunun onu engellemesine izin vermemiş, adamla sanat üzerine ölçülü bir yakınlık kurmuştu. Ne var ki tüm bu işlerden bıkkınlık duyan ve bunu hiçbir şekilde gizlemeye nezaketi göstermeyen Andreani, ressamlarının karşına yalnızca haftada bir gün ve çok kısa bir süreyle geçiyordu. Onu buna ikna edebilmiş olmanın bile büyük bir gelişme olduğunu düşünen Clarissa, kararına razı gelmişti fakat poz verdikleri her seferde büründüğü huysuz ve çekilmez hallerine sabredebilmek için adeta insanüstü bir çaba harcıyordu.
Soğukkanlılığını korumak için içine derin bir nefes çekip Bruno'nun söylediği gibi sırtını dikleştirip, bakışlarını tam karşısına odaklamıştı. Fakat onun aksine homurtularını arttıran Andreani, Bruno'nun çift portrelerine başlarken günlerce karar vermeye çalıştığı duruşunu tamamen bozmuştu. Broşundan ayırdığı elini kirli sakallarının olduğu çenesine yükseltmiş, çevresine göz atarken alçak sesiyle söylenmişti.
"Siz bunlara yenilerini mi eklediniz?"
Odanın karşısında, kuş tüyünden yapılmış ince fırçası ile ahşap panele çizimler yapmaya devam eden Bruno'ya bir bakış atan Clarissa, bedeninin duruşunu bozmadan başını Andreani'ye doğru kaldırmıştı. Mavi gözlerinin işaret ettiği çevrelerindeki detayları kontrol etmişti. Oturduğu cilalı ahşap sandalyenin iki yanında konumlandırılmış yalnızca birinin mumu yanan iki altın rengi şamdan, arkalarındaki duvara asılmış ahşap çerçeveli İncil'den sahneler, pencere kemerine konulmuş gümüş bir kase içindeki nar ve portakallar, mermer kemerden sarkan doğu işi kaliteli bir halı, pencerenin iki yanındaki kadife perdeler... Bir farklılık göremediğinde onun kasıtlı huysuzluğuna karşı bıkkınlığını göstererek sorusunu cevaplamıştı.
"Hayır. Geçen hafta nasılsa hala öyle. İsa aşkına her birinin bir anlamı olduğunu Bruno söylemişti."
Andreani, bu sözlerini omuzlarını silkerek geçiştirmişti. Elini omzundan çekmiş, iki adım uzaklaştığında ön bahçeyi gören pencerenin kemerindeki gümüş kâseden olgun bir narı eline geçirmişti. Tekrar yanını bulduğunda alçak sesi ile devam etmişti.
"Anladık, hepsinin bir anlamı var. Hatta bunun anlamı bolluk bereketti. Doğru muyum?"
"Yerine koy şunu."
Yüzündeki hor gören bir ifadeyle büyük elindeki narı ona doğru sallayan Andreani'yi izleyen Clarissa, bir hışımda on doğru dönerek, dişlerinin arasından çıkışmıştı. Fakat attığı soğuk bakış ve alçak tutuğu sesindeki sert ton, adamın keyfini birazcık bile bozmaya yetmemişti.
"Yorulduğumdan değil, çok uzun süre savaştığım günlerce uyumadığım yemek dahi yiyecek vaktimin olmadığı günlerim oldu. Sana olan saygımdan, seçtiğin ressamın şahsına fiziksel şiddet kullanma eğilimimi kontrol altına tutmaya çalışıyorum lakin hiçbir şey yapmadan sadece öylece dikilmek çok anlamsız. Bu portre yarım yıl daha sürerse kontrol konusunda yeteneğime fazla güvenmemeni öneririm."
Rahat bir tavırla elini sandalyesinin sırt kısmına elini yerleştirmiş, tuttuğu narı çevirmeye devam eden Andreani'nin sözleri Clarissa'nın bir süre sessizleşmesine neden olmuştu. Neşeli bir ruh halinde olsa dahi sözlerinin içindeki gerçeklik payını es geçmek için aptal olması gerekti. Ürktüğünü belli etmemek adına sırtını koltuğuna yaslayarak bilmiş bir edayla karşılık vermişti.
"Diyorum ki, bu zekâ dolu kafanı şiddet ve tehditler üzerine yormak yerine bir kez de birlikte bir portremizin olacağına ve salonumuza astığımızda gelecek Ludovico nesillerinin o portreye bakıp bizi anacağına yorsan. Sence de daha güzel olmaz mı?"
Sunduğu öneri üzerine Andreani'nin yüz ifadesi huysuzluktan düşünceli bir ifadeye sonra da kurnazlığı karşısında eğlenen bir hak verişe dönüşmüştü. Clarissa, gözlerinin renginden birkaç ton koyu olan kadifeden uzun ceketinin üzerine geçirdiği yakaları kürklü yere değen siyah pelerini, belindeki kemere geçirdiği kabzasında safirlerin parladığı hançeri ile karşısında duran haline bakmıştı. Portrelerinde Bruno, onu pencere tarafına doğru, yani evlerinin dışındaki dünyaya doğru konumlandırmıştı. Bu duruş söylediğine göre erkeğin dış dünya ile olan bağlantısını simgelemek içindi. Onun ise evlerinin içine doğru, yükseltilmiş bir kürsüde koçaklarına kartal başı biçimi verilmiş sırt kısmına şarap rengi kadife kumaş kaplanmış gösterişli sandalyede oturmasını istemişti. Belirlenen duruşta, Andreani elini bağlılıklarını simgelemek için omzuna yerleştirmişken bir diğeriyle belindeki hançerinin kabzasını kavrayacaktı. Onun bir adım önünde koltuğunda dik duruşu ile oturan Clarissa ise kucağındaki bizzat kendisinin seçtiği kalın kitabının üstünde yüzüklerle bezeli ellerini birleştirecekti.
Sıklıkla olduğu gibi Bruno'dan duruşlarını bozdukları için hala bir uyarı gelememişti. Ahşap panele geçtiği günden bu yana Andreani'nin duruşunu koruması için çabalayan, defalarca uyarılarını yapan ressam artık eskisi kadar duruma müdahale etmiyordu. Clarissa, bunun altında kocasının tehditkâr sözleri olduğunu bilse dahi ikisinin arasına girmemesinin daha iyi olduğunu düşünerek geride duruyordu. Zarif bir şekilde birleştirdiği ellerini çözmüş, koltuğunun kolçağına dayanarak kendini Andreani'ye yaklaştırmıştı.
"Ben kalkayım sen sandalyede otur. Ne dersin?"
"Olmaz, sen hamilesin."
Andreani, hiçbir duraksama yaşamadan söylediği sözleri bitirdiğinde topuklarının üzerinde arkasına dönmüştü. Elindeki narı zenginliğin ve statünün simgesi olduğunu söyledikleri portakalların üzerine geri bırakmıştı. Arkasında savrulan kalın pelerini ile tekrar Clarissa'nın sandalyesinin yanında durmuş, hafifçe yana eğdiği başı ile onu incelemeye başlamıştı. Onaylamayan yeşil gözleriyle ona yan yan bakan karısı aynı zamanda eski duruşunu almaya çabalıyordu. Bu hali Andreani'nin dudaklarında belli belirsiz bir kıvrılmaya sebep olmuştu. Soğuk, mesafeli bir karaktere sahip olan karısının söz konusu sanat olduğunda küçük bir çocuğun hevesli haline bürünmesi ona içten içe her zaman tuhaf ve gizemli gelmişti. Bu tutkusunu anlamıyor olsa dahi bir kadın olarak sanata duyduğu bu yoğun ilgi onu farklı kılıyordu. Düşüncelerini ne yüzüne ne de sesine yansıtmamakta usta olan Ludovico Asilzadesi, takındığı huysuz ifadeyle sözlerine devam etmişti.
"Normalde bunu asla kabul etmezdim. O akşam nasıl becerdin bilmiyorum ama benim gibi ilişkilerde becerikli, kurnaz bir diplomatı kolayca ikna ettin. Bir sonraki bu kadar kolay olmaz."
Yılgın bir ifadeyle gözlerini kapatarak içine derin bir nefes çeken Clarissa, Tanrı'dan kendine sabır dilemişti. Her hafta heybetli bedeniyle hemen dibinde dikilen adamın alçak sesiyle söylenmelerini dinlemek onun için artık rutine dönüş olsa dahi her seferinde sabrını son kırıntısına kadar harcamak zorunda kalıyordu. Kimi zaman kendini tıpkı Andreani gibi poz verme işinin bitmesinin sabırsızla beklerken buluyordu. Bruno'nun karşısında sesini yükseltmemek için dişlerini sıkarak tekrar başını onu izleyen Andreani'ye çevirmişti. Fakat konuşmasına fırsat kalmadan bir boğaz temizleme sesi her ikisinin de bakışlarını birbirlerinin üzerinden çekmelerine sebep olmuştu.
"Bağışlayın beni fakat böyle olmuyor. Asilzadeleri belki eski konumuna dönebilirse bende devam edebilirim."
Panelin önünden çıkmış Bruno, ellerini beline bağladığı önlüğüne gelişi güzel bir şekilde silerken Andreani'ye hitap ederek konuşmuştu. O gün, bedenine büyük gelen yakaları sararmış beyaz bir gömlek giymişti, yağlı boya yaparken üzerine boya sıçramasına aldırış etmiyordu. Geçtikleri aylarda daha fazla uzayarak ensesini geçmiş yoğun kıvırcık saçlarını deri bir bağ ile toplamış olsa dahi alnına düşen kıvırcık bukleleri hiçbir zaman engelleyemiyordu.
Bruno'nun uyarısına ne cevap vereceğini kestiremediği kocasına kaçamak bakışlar atan Clarissa, Andreani'nin eski konumuna girdiğini gördüğünde rahatlamıştı. Fakat elini pek de nazik olmayacak şekilde omzuna yerleştiren adamın emin olamasa dahi sessizce sövdüğünü duyar gibi olmuştu.
Oturduğu yüksek taburen hızla inmiş Bruno, parmaklarının arasında kolayca tuttuğu küçük fırçayı yanından geçtiği boya kutusuna bırakmıştı. Hızlı adımlarla onların yanını bulmuş, önce Andreani'nin biraz önce yerini değiştirdiği narı çizdiği şekilde tekrar konumlandırmış ardından onun sandalyesinin önündeki küçük kadife yastığı düzelmeye koyulmuştu. Herhangi bir çekinceye sahip olmayan lakin Andreani'nin ciddi derece dikkatini çeken adamın rahat halleri Clarissa'yı içten içe çok eğlendiriyordu. Alnında düşen saçlarını elinin tersi ile geriye çeken Bruno, nefesini dışarı verirken yerinden doğrulduğu sırada oldukça kasıntı bir şekilde elini hançerinin kabzasına yerleştirmiş Andreani'nin koluna uzanacak gibi olduğunda Clarissa, gözlerini yummuş geleceğinden emin olduğu sert çıkışı beklemişti.
"Bana dokunmaya kalkarsan o elini kırarım."
Tüm kütüphaneyi dolduran bu tehditkâr ses tonunu kim duysa beti benzi atardı, lakin Bruno'nun elmacık kemikleri belirgin, bir erkeğe göre dolgun ve kırmızı dudakları ve hafifçe çekik gözleri olan yüzünde en ufak bir değişiklik olmamıştı. Boya izlerinin olduğu ellerini havaya kaldırıp, sempatiyle bir dizini kırarak sahte bir reverans yapmıştı.
"Elimi seviyorum asilzadeleri. Yalnızca kolunuzu biraz daha geriye çekmenizi isteyecektim."
Bu sözler karşısında Clarissa, yeşil gözlerini ne Andreani'nin ne de geçmişten habersiz bir şekilde gülümseyen Bruno'nun üzerine çevirmemişti. Bruno'ya kocasının sözlerinin şakadan ibaret olmadığını söylemeyeceği gibi Andreani'ye çıkışacak cesareti de yoktu. Hemen yanındaki iki adamı yok saymaya devam ederken, kütüphanenin açık kapısında kendini gösteren Sandrino gözüne adeta çölde bulduğu bir su gibi gözükmüştü.
"Sandrino, ne güzel bir ziyaret."
Huysuz bir hareketle kadife pelerinini geriye ittirip, kolunu bu kez daha geriye çekerek hançerini kavrayan Andreani, mavi gözlerini kaldırdığında sırıtan kuzenini görmüştü. Epeydir içinde tuttuğu sinirini üzerine yöneltmekten çekinmemişti.
"Sandrino, görüyorum ki kuzen sevgisinin sınırlarını dün ortalığı karıştırmış olmana rağmen zorlamakta kararlısın. Ne işin var senin yine evimde?"
Andreani'nin sert sözlerine aldırış etmeyen Sandrino soğukkanlı bir tavırla omzunu silkmişti. Havaya kaldırdığı eli ile önce yanında oturan Clarissa'yı ardından birkaç adım ilerisindeki Bruno'yu göstererek iğneleyici bir tonda karşılık vermişti.
"Güzel bir karşılık verirdim fakat ben senin aksine kibar bir adamım kuzen. "
Ellerini beline dayayan Sandrino, ağır adımları ile tamamlanmamış portrelerinin önünde durduğunda, incelemeye başlamıştı. Hala asık suratı ile onu izleyen Andreani, hevesle çizimine devam etmek isteyen Bruno'yu bugünlük bu kadar diyerek geçiştirmiş, kuzenine doğru ilerlemeye başlamıştı. Kaba çıkışının aksine Sandrino'nun Vatikan'daki davete birlikte gideceklerini düşündüğü için gelmiş olduğunu tahmin edebiliyordu. Çocukluklarından bu yana sert bir anlaşma biçimleri vardı, şu durumda yalnız olsalar Sandrino'nun sözlerine küfürlü bir dille karşılık vereceğini çok iyi biliyor bu ona küçük bir keyif veriyordu.
Kontrast olarak Clarissa'nın işlemeli yeşil elbisesi ve kırmızıya yer verilmiş portrenin inceliklerine şöyle bir göz atmış Sandrino, hemen yanındaki masanın üzerine dağınık bir şekilde bırakılmış Bruno'nun defterlerden birini sayfalarını üstten şöyle bir çevirmeye başlamıştı. Yanını bulan Andreani, mavi gözlerini eğdiği yüzünde dolaştırmış ardından omzuna vurarak ilgisini çekmeye çalışmıştı.
"Çıkalım mı?"
"Çıkalım, yoksa geç kalacağız."
Aldığı onaylama üzerine başını sallamış Andreani, Sandrino'nun yanından ayrılmıştı. Bruno ile onlara yaklaşmakta olan Clarissa'yı kenara çekmiş, elini usulca koluna yerleştirdiğinde alçak tuttuğu sesiyle konuşmuştu.
"Sandrino ile Vatikan'daki bir davete katılacağız. Eğer Bruno devam etmek istiyorsa burada kalabilir, lakin sonuncu ressama ne olduğunu o güzel aklından çıkarma sevgilim. Ona göre davranmanı tavsiye ederim, hatta bana kalırsa yatak odamıza çıkıp dinlen. Akşam yemeğinden önce gelmiş olurum."
Clarissa, herhangi bir cevap vermemişti lakin kaşlarını çatmasından sözlerinden hoşlanmadığını açıkça belli ediyordu. Onun bu halini umursamayan Andreani, yüzüne yayılan tehlikeli bir tebessümle alnına bir öpücük bıraktığında Sandrino'ya dönmüştü.
Sedef süslemeli meşe masanın önünde dikilmeye devam eden kuzeni yanındaki Bruno ile sohbet ediyordu. Bu görüntü bir an kuşkuyla kaşlarını hafifçe çatmasına sebep olduysa da ifadesiz yüzünü korumuştu. Uzattığı elini ressamlarının omzuna yerleştirmiş Sandrino'nun yüzündeki çarpık gülümsemeyi iyi tanıyordu. Hali hazırda tıpkı onun gibi rahat ve kaygısız bir mizaca sahip olan adamda ilgisini çeken bir yön bulduğu açıktı. Yanlarında durduğunda Sandrino'nun atölyesine tekrar uğrayacağını söylediğini duymuş bu onu daha da meraklandırmıştı.
Birlikte kütüphaneden çıkıp bir adım arkalarından onları takip eden Tommasso ile malikanenin çıkışına doğru ilerlemeye başlamışlardı. Atları seyisler tarafından çoktan hazırlanmış olmalıydı, Clarissa'yı ressam ile bırakmak istemese dahi Vatikan'da verilen küçük davete katılması gerekliydi. Ciddi bir ifadenin hâkim olduğu mavi gözleriyle yanında ilerleyen Sandrino'ya bakmış, merakını cezbeden konuyu sormuştu.
"Aklımda bir tahmin var lakin yine de soracağım. Bu bir anda ortaya çıkan sanat ilginin sebebi ne?"
"Tüm dostlarımın evli ve çocuklu sıkıcı adamlara dönüşmüş olması. Bilirsin, sakinlikten ve sıradanlıktan nefret ederim. Benim için hayat, her zaman sefahatin zevkini sürmek, tadını çıkarmak yolunda ilerler."
"Ve sende sefa düşkünlüğünü sanat ölçüsünde genişletmeye mi karar verdin?"
Kahverengi kaşlarını havaya kaldırmış Andreani, hafifçe yana doğru çevirdiği başıyla yanında ilerleyen kuzenin şüpheli tavırlarına bakıyordu. Her iki ağır kanadı da onlar için açılmış malikanenin yüksek kemerli kapısından çıktıklarında Sandrino, bir elini kadife kumaşın sardığı omzuna yerleştirmiş, duraksamalarını sağlamıştı.
"Bahsettiğin kılıç tutan ellerimin palet ve fırça tutmasıysa, öyle bir şey mümkün değil. Fakat Bruno Palmiro'nun kafası benim gibi çalışıyor. Dengesiz ve bana kalırsa gerçek bir deli lakin güzel içki arkadaşı, bazen atölyesine uğruyorum. Çıplak modellerle çizim yapıyorlar, izlemesi zevkli oluyor."
Sandrino, arsız bir sırıtışla omzundaki elini boynuna ulaştırdığında kabaca onu kendine yaklaştırmış. Alnını başına dayadığında, 'çıplak modellerle çizim yapıyorlar' sözlerini adeta bir devlet sırrı verircesine sahte bir ciddiyetle söylemişti. Kuzeninin bu geniş tavırları ve üzerine dolanan elleri karşısında sabrı taşan Andreani, sabit tuttuğu mavi gözlerini yavaşça üzerine odaklandığında elinin tersi ile göğsüne vurup, kendinden uzaklaştırmıştı.
"En iyi içki arkadaşın ben olduğumu sanıyordum."
Onun aksi davranışlarını beyaz bir gülüşle savuşturmuş Sandrino, sözlerinin ardındaki küçük kıskançlığı sezer gibi olmuştu. Tıpkı onun gibi göğsüne vurduğunda konuşmuş, sonrasında sahip olduğunu bildiği ve bunu göstermekten çekinmediği erkeksi zarafetiyle önlerindeki mermer basamakları inmeye başlamıştı.
"Sen en iyi evli içki arkadaşımsın. Kıskançlık yapma koca oğlan, bir ara sende atölyeye uğrayabilirsin."
"Asla uğramayacağımı biliyorsun."
"Biliyorum fakat sende şunu biliyorsun ki; İtalya'daki bizim gibi ailelerin büyük kısmı bilim insanlarını, sanatçıları himayeleri altına almak için tam anlamıyla sıraya giriyorlar. Ailemize bir ressam katmak saygınlığımıza saygınlık katar. Bruno'yu oldukça yetenekli, himayemiz altına almak için düşünebiliriz. "
Andreani, kuzeninin bu şaşırtıcı açıklamasını öylesine beklemiyordu ki kendini bir anda sözlerini düşünürken bulmuştu. Sanata karşı ilgisi olmasa dahi Clarissa ile evlenmeden önce ressamlara herhangi bir garezi olmamıştı. Öyle ki İtalya Şehir devletlerini ziyaret ettiği zamanlarda içinde ünlü Medici sanat koleksiyonun yer aldığı resim galerilerini gezmiş, diplomat aynı zamanda asker olarak ağırlandığı saraylarda katılmak mecburiyetinde kaldığı gezilerde sanat okullarını görmüş, denk geldiği ünlü ressamlarla tanışmıştı. Sandrionu'nun önerisini mantıksız olduğunu söyleyemese dahi sert ifadesini korumuştu.
"Bütün bunlara ne zaman karar verdin?"
"Oldukça yeni, Viberto'dan ayrılmadan önce tüm işleri yoluna koymayı düşünürken aklıma geldi. Yakında kiliseden görev isteyeceğim."
Görünürde gündelik bir konudan bahsedercesine rahat bir tonda söylenmiş bu beklenmedik haber, Andreani'nin mavi gözleri içinde şaşkınlık hareleri oynaşmasına neden olmuştu. Çevik adımları ile basamakları inerek, çakıl yolda ilerleyerek kuzeninin karşısında geçtiğinde kaşlarını çatmıştı. Yüzüne ciddiyet dolu bir ifade oturmuştu.
"Ailenin başına geçtiğin için Viberto'da kalırsın sanıyordum."
"Burada kalmak gibi bir arzum yok. Senin savaşmayacağın zamanlar gelmiş olabilir lakin ben en azından birkaç yıl daha orduyu bırakmayı düşünmüyorum. İtalya'daki şehir devletleri, İngiltere belki tekrar İspanya, içlerinden birine Papa'yı temsilen gönderilmeyi talep edeceğim. Veya ordudaki bir birliğin başına verebilirler. Yıllar boyunca senin de yaptığın gibi ailenin başına bir temsilci atayacağım. Kaldı ki annem tek başına dahi işlerin altından kalkar, üstelik sende buradasın."
"Ben, bundan sonra eğer kılıcımı kaldıracak olursam bunu ancak benim olanı, kuşattıkları için yaparım fakat şu an senin içinde yanan ateşi iyi biliyorum. Halamın hoşuna gitmeyecektir ama ben her zaman destekçinim."
Andreani, Sandrino'nun parlak maskesinin altında, ciddiyetsizliğinin ardında oldukça yetenekli bir asker, amacına ulaşmakta becerikli kurnaz bir adam ve nadir ortaya çıkan sert bir yönü olduğunu biliyordu. Bir savaşın başlamasından bir gece önce, askerle birlikte ateşin çevresinde oturmuş evlerinde asla önlerine gelmeyecek yarı yarıya pişirilmiş etleri kemikten sıyırırken ettikleri boş sohbetleri, kuzeniyle omuz omza çarpıştıkları zamanları yüreğinin bir yanı özleyecek olsa dahi leş kokularından, kesilmiş uzuvlardan akan kanları artık midesi kaldırmıyordu. Savaştığı ve diplomat olarak görev yaptığı yıllarda servetine servet katmış, yaptığı ticaretlerle katmaya da devam ediyordu. Öyle ki arkasında bırakacağı mirasla oğullarının savaşarak altın kazanması gerekmiyordu. Bunun bir aile geleneği olduğunu bilse dahi babası gibi ilk oğlunu küçük yaşta asker olarak yetiştirmek konusunda karar vermiş değildi.
**
Serin kış esintisinin hissedildiği Viberto kısalında balköpüğü rengindeki atının üzerinde, önündeki iki atlıyı takip eden Clarissa, yeşil gözlerini kaldırıp yaklaşmakta oldukları iki katlı köşke bakmıştı. Dışarı çıkacağını söylediğinde Tobia, malikanede nöbet tutan muhafızlar arasında en iri olanlardan ikisini koruma amaçlı yanına vermişti. Hamile olduğu halde at arabasıyla yolculuk yapmak yerine at binmekte ısrarcı davranmasını yadırgasa dahi artık onun kararlarını sorgulamanın faydasız olduğunu öğrenmişti. Küçük gruplarının önündeki bir atlı, yolculuklarının başında ellerine verdiği küçük parşömende yazan adres için yol gösteren öncüleriydi. Bu görüşmeye tek başına gitmek istemeyen ve yanında bir nedimenin bulunmasının doğru olacağını düşünen Clarissa, sadık hizmetlisi Berta'yı da yanına almıştı.
Kısa süren yolculukları boyunca atını belirli bir hızda sürmeye özen göstermişti. Normal bir zamanda bir an önce Letizia Vincenzo ile görüşüp malikaneye dönmek için atını dörtnala sürer üstelik bu tehlikeli hızdan zevk dahi alırdı lakin eyerinden kaydığı taktirde olabilecekleri düşünmek tüylerini ürpertiyordu. Korku ve endişeleriyle harekete geçerek, altındaki eyere sıkıca yerleşip deri dizginlerini sıkıca kavramıştı. Hiç olmadığı kadar dikkatle yol alırken içinden defalarca bebek doğana kadar bir daha at binmeyeceğini geçirmişti. Clarissa, attan düşmekten ne kadar korkuyorsa Andreani'nin gazabından da aynı ölçüde korkuyordu. Sağ salim eve ulaşmış olsa dahi daha o sabah at arabasına bile binmemesini tembihlemiş adamın gizli gezisini öğrendiği ilk anda içinde şimşekler çakan gökyüzü mavisi gözlerini üzerine çevirmesi suretiyle öfkesini üzerine salmak isteyeceğini tahmin edebiliyordu. Fakat Clarissa, Andreani'nin değişiyle karnında Ludovico kartalını taşırken yumuşak davranmak zorunda kalarak merhametli olacağını düşünüp kaçınılmaz yüzleşmeye karşı olan korkusunu yatıştırıyordu.
İri taşların bir araya getirilmesiyle oluşturulmuş duvarların ortasındaki yüksek kemerin altından geçtiklerinde hemen yanında at süren Berta ile sınırları içine girdikleri bahçede hafif bir çember çizip, köşkün önünde atlarını durdurmuşlardı. Muhafızlardan biri atından indiğinde devasa ahşap kapıya giderek geldiklerini duyurmuş, bir diğeri ise atından inmeleri için ona ve Berta'ya yardımcı olmuştu.
Kır evinin ağır kapısı, bir hizmetçi tarafından açılmıştı. Hala olduğu yerde, dikilmeye devam eden Clarissa, fark ettirmeden içine derin bir nefes çekmişti. Ensesindeki saçlarını bir file içine alarak sıkıca toplamış orta yaşlı kadına bakarken, onun unvanını tanıtan uzun boylu muhafızdan bakışlarını çeken kadın, muhatabı oymuşçasına ilgisini ona odaklamıştı. Hızlı bir baş selamı vermiş, eliyle köşkün içerisini gösterirken saygılı bir tonda konuşmuştu.
"Madonna Ludovico, hanımım sizi yukarıda bekliyor."
Yüzüne yerleştirdiği mağrur soğuk ifadesiyle Clarissa, hizmetçiyi bir baş hareketli ile onaylamak dışında herhangi bir tepkide bulunmamıştı. Letizia Vincenzo'nun onu neden buraya çağırdığını, bu kez ne gibi bir kötülük planladığını kestirmiyor olsa da, içini tuhaf bir ürperti kaplamıştı. Huzursuz hisleri onu kibre ulaştıran bir donukluk veriyordu lakin buna müdahale edemeyecek kadar gergindi. Dikkat çekmemek için giydiği lacivert kürklü pelerininin başlığını geriye ittiğinde ileri çıkıp hizmetçinin önünde durmuş, yolu göstermesi için gözleriyle işaret vermişti.
Bir adım gerisinde sessizce onu takip eden Berta ile köşkün büyük mermer merdivenlerinden çıkmış, koridor boyunca ilerlemişlerdi. Dışarıya yansıttığı soğukkanlı duruşunu korumakta zorlanmıyor olsa dahi büyük köşkün içindeki uzun yürüyüşleri onu daha fazla geriyordu. Koridorun ucundaki odanın önünde durduklarında önündeki kadın ahşap kapıları çalmadan açmış, eğdiği başıyla geçmesi için yana çekilmişti. Dillendirmesine gerek kalmadan vereceği emri sezerek onu kapının önünde beklemek için ellerini önünde birleştirmiş Berta'yı koridorda bırakarak içeriye doğru adım atmıştı.
Clarissa, içinde herhangi bir duygunun barınmasına izin vermediği yeşim yeşili gözlerini içinde bulunduğu büyük taş duvarların çevrelediği odada gezdirmişti. Oldukça yüksek duvarların tavanına freskler işlenmiş, duvarlara ancak eski aile fertlerinin olabileceği portreler asılmıştı. Büyük pencerenin kalın brokar perdeleri yarı yarıya çekilmiş, güneş ışığını kesiyordu. Tam karşısındaki duvarın ortasına dayanmış mermer şömine bir adamı rahatlıkla içine alabilecek boyuttaydı; köşelerine altın sırmalar işlenmişti. Odanın köşelerinde yalnızca birkaç tanesi yanan büyük şamdanlar içeride altın rengi bir atmosfer yaratmayı başarmıştı. Şöminenin solundaki duvara kurulmuş pencerenin kadife perdeleri yarı yarıya çekilmişti.
Bakışlarını son olarak şömine önüne karşılıklı yerleştirilmiş yüksek ahşap kenarlı sandalyelerin hemen önünde durmuş, onu izleyen Letizia Vincenzo'ya çevirmişti. Gözlerine ulaşmayan sahte bir tebessümle ona doğru bir adım atan kadın, havada hafifçe savurduğu eliyle onun biraz önce incelediği odayı göstererek açıklamıştı.
"Benim ailemin uzun yıllar kullandığı eski av köşkü. Yılın bu zamanında kimse gelmez. Yalnızca sadık hizmetçilerimiz ve biz varız."
Clarissa, konuşmadan önce kadını kasıtlı bir yavaşlıkla baştan aşağıya süzmüştü. Siyah kadife, geniş kollu bileklerde altın sarısı manşetlerle sonlanan, altın renginde kurdeleli kare yakasından ipek iç elbisesinin yakaları taşan bir elbise giymişti. Tıpkı onun gibi saçlarını örgülerin oluşturduğu bir topuzla ensesinde sabitlemişti. Onun bu sabah seçtiği küçük deniz incilerinden oluşan kolye ve küpelerinin aksine büyük zümrüt taşının ışıltılı zarafetini tercih etmişti. Yeşil gözlerini kadının sıra dışı bir rahatlıkla bezeli yüzünde dolaştığı sırada odanın merkezine doğru iki adım atmıştı. İçeriye girmesiyle Letizia'nın hizmetlisinin arkasından sessizce kapattığı kapının önünde durmaya devam etmek istememişti.
"Uzun kalmayacağım, ne söyleyeceksen bir an önce başlamalısın."
"Söyleyeceklerimi dinlediğinde buraya gelmekle ne kadar doğru bir karar verdiğini göreceksin. Lütfen otur. Kocalarımız düşman olabilir lakin biz iki kadın, karşılıklı oturup konuşamayacak değiliz."
Clarissa, bu görüşmeyi yapmaya karar verdiğinde, kendini tepkisiz bir soğukluk göstereceğine dair şartlamıştı. Taktığı maskenin altındaki kadın, Letizia'nın herhangi bir çekince duymadan kocalarının düşman olduğunu dillendirmesi karşısında irkilerek histerik bir şekilde gülse dahi bunu dışarıya yansıtmamıştı. Onun bahsettiği hasımlığın boyutlarını turnuva günü hem Andreani'nin hem de Giovanni Vincenzo'nun gözlerinin içinde görmüştü. O gün gördükleri bile onu iliklerine kadar endişelendirmeye yetmişti, bunun normal bir durummuşçasına bahsedilmesi hoşuna gitmiyordu.
Kadının eliyle davet ettiği şömine önündeki koltuklara göz atsa da henüz oturmaya niyeti yoktu. Küçük adımları ile büyük oda içinde ilerlemeye devam ederken, canlılığını ondan sakındığı yeşil gözlerini üzerine çevirmişti.
"Kocalarımızın düşman olduğunu açıkça söylemen beni şaşırttı. Ben yine sahte gülümsemelerin ve kibarlığın ardına saklanacağını düşünüyordum. Ne de olsa en iyi oynadığın rol."
"Gerçekten nadir bulunan bir kadınsın; yapmacıksız onurlu bir ruh. Lakin bu dünyada değersiz bir özellik."
"Sana değersiz gelebilir, kendi çıkarının ötesini göremeyen biri olarak öyle gelecektir elbette."
Duydukları ile birlikte kısacık bir an duraksamış Letizia'nın sonrasında dudaklarının kenarında usul usul manalı bir kıvrılma meydana gelmişti. Umursamaz bir tavır içinde olmasına karşın açık sözlerinden etkilenmişti. Başını hafifçe yana doğru eğdiğinde bakışlarını üzerinden çekmiş, adeta taş zemin üzerinde süzülür gibi duvara dayalı ahşap masanın önüne geçmişti. Kristal sürahiye uzanarak önündeki iki kadehe şarap dökmüştü. Her ikisini de eline aldığında karşısında durmuş, birini ona uzatırken konuşmuştu.
"Kendini bizim dünyamızda görmediğini biliyorum. Fakat gerçek şu ki evlendiğin gün, zaten girmiş oldun. Bizim konumumuzdaki insanlar uzun süre saklanamazlar. Bir gün o dünyaya girmek, elindekinin kıymetini bilmek zorundasın. Sana daha önce erkeklerin dünyasında yaşadığımızı söylemiştim lakin sözlerim eksikti. Bir kadın olarak kaybedecek çok fazla şeyimiz var; ailemiz, evimiz, geleceğimiz ve çocuklarımız.."
İçerisinde sert soğuk rüzgarların estiği gözlerini, damarlı bir biçim verilmiş kristal kadehe odaklamış olan Clarissa, mum ışığı altında dalgalanan şaraba bakmıştı. Letizia'nın kendini onlardan biri gibi görmediğini anlamış olması hoşuna gitmiyor olsa dahi hiçbir zaman bu düşüncesini saklamak için çabalamadığını biliyordu. Tam karşısında duran kadının sürdüğü yoğun kokulu parfümü rahatlıkla alabiliyor olması düşüncelerini yarıda bırakmıştı. İşaret parmağında siyah Ludovico yüzüğünü takılı olduğu sağ elini havaya kaldırıp, kendisine uzattığı kadehi eline geçirmişti. Tam karşısında, uzun boyunun avantajını kullanarak vakur ve kendinden emin duruşu ile geçmişi hatırlatmıştı.
"Letizia, çıkardığın iğrenç dedikodulara kilisedeki alçak planlarına ve kocanın yaptıklarının ardından seninle herhangi bir konuda anlaşacağımı nasıl düşünebiliyorsun?"
"Çünkü göstermeye çalıştığın gibi söyleyeceklerimin bir değeri olmasaydı buraya gelmezdin."
Sözlerini bitirdiğinde gözlerini onun yüzünden ayırmadan kadehinden bir yudum almış Letizia, sonrasında parlak siyah eteğini savurarak arkasına dönmüştü. Şöminenin önündeki sandalyelerin arasındaki alçak sehpaya kadehini bırakışını izleyen Clarissa'nın ifadesiz gözlerinde öfke yavaşça kendini belli etmeye başlamıştı. Birbiri ardında kıvılcımların oynaştığı yeşil gözleri koyulaşırken, kendine hâkim olmak adına uzun tırnaklarını etine geçirmişti.
Eteklerini yayarak sandalyelerden birine yerleşen Letizia ile bakışları karılaştığında, hala elinde tutmakta olduğu kadehi ile bu kez çekincesiz adımlarla yanına doğru yürümüş, tonunu kontrol etmeye çalıştığı sesiyle konuşmuştu.
"Söyleyeceklerini duymak istiyor olmam, dolambaçlı sözlerine sonuna kadar katlanacağım anlamına gelmiyor. Uzun kalmayacağımı söylemiştim ve süren dolmak üzere."
"Seninle görüşmek istedim çünkü birbirimizi anlayabileceğimizi düşünüyorum. İkimiz de zekiyiz, ikimizde Viberto'nun güçlü hanelerinin başındaki adamlarla evliyiz ve en can alıcı nokta da pek de uzak olmayan bir zamanda ikimizden birinin dul kalma ihtimal var. Belki ikimizde kalırız esen rüzgarın ne kadar şiddetleneceğinden emin olamıyorum."
Letizia'nın alçak tuttuğu sesiyle sözlerine başladığı anlarda, kadehini onunkinin yanına bırakmış Clarissa, hemen karşısındaki sandalyeye yerleşip eteklerini düzelttiği sırada ikimizden birinin dul kalma ihtimali var demesiyle irkilerek endişeyle büyüyen yeşil gözlerini ona doğru çevirmişti. Ne yaptığını bilmeden bir elini oturduğu sandalyenin yüksek tokmağına yerleştirerek ona doğru eğilmiş, dişlerinin arasından tıslarcasına konuşmuştu.
"Sen ve kocan, iğrenç entrikalarınızla midemi bulandırıyorsunuz."
"Kocan sana hiçbir şey anlatmıyor değil mi? Tatlı, masum Clarissa evinize giren casustan dahi haberin yok."
"Ne?"
"Giovanni şaptaşı işinde kaybettiği sandıklarca altının ardından Ludovico'ya iki kat daha bilenmiş durumda. İşi muhasebecisinin genç katibini satın almaya kadar götürdü. Böylelikle kocan İspanya Sarayı ile yapacağı işi Giovanni'ye kaptırmış oldu. Tabi bu aralarındaki husumeti son noktaya taşıdı. Kocan ona birinin ihanet ettiğini anladığında genç kâtibi aramaya koyuldu fakat Giovanni günler önce adamı ortadan kaldırdı. Bildiğim kadarıyla Roma'da bunun üzerine kavga dahi etmişler. Her nasılsa birkaç gün önce de Giovanni'nin iş yaptığı üç önemli tüccar anlaşmalarını feshetti. Yeni bir yatırımcı bulmuşlar."
Dirseğini sandalyesinin sırmalı kolçağa yaslamış, bakışlarını şömine içinde yanan güçlü ateş ile onun üzerinde çeviren Letizia'yı dinleyen Clarissa'nın gözleri odağını kaybetmişti. Görmeden bakan gözleriyle biraz önce parmaklarının boğumlarının beyaz olmasına neden olacak bir sıkılıkta kavradığı ahşabın üzerinden elini çekmiş, yavaşça sırtını geriye yaslamıştı. Taş gibi bir tavırla yerinde oturmaktaydı. Ondan herhangi sözlü bir tepki beklemeyen kadın bir anda tıpkı onun gibi durgunlaşmış, sözlerine devam ediyordu.
"Tüm bunlarla sınırlı kalmayacak. Giovanni kaybedecek hiçbir şeyi yokmuşçasına hamleler yapmaya kararlı. Lavinia Panzio ile evlilik sözü verilip ortada bırakılan Bastiano Maurilio'yu kendi yanına çekti. Hem Ludovico hem de Panzio hanesinin altınlarını kaybetmelerini sağlayacak. Sadece bu da değil malikanenize soktuğu casus sadece İspanya Sarayı ile yapılan ticaret için değildi. Bir nevi hedef şaşırtmak olarak düşünebilirsin, çünkü Papa Cenapları ile yapılan şaptaşı işinin hesaplarını değiştirdi. Kocanın kiliseden aylardır para kaçırdığını, rüşvet verdiğini iddia edecek."
Bir anlığına odanın döndüğünü hisseden Clarissa, içinde bir şeylerin düğüm düğüm olduğunu hissetmeye başlamıştı. Yavaşça içine derin bir nefes çekerek kendini sakin kalmaya zorlamıştı. Letizia'nın bu söyledikleri gerçekleştiği taktirde Andreani kelimenin tam anlamıyla mahvolurdu. Para kaybetmesi diğer sorunun yanında önemli değildi lakin kiliseden para kaçırtmakla suçlanması gerçek bir felakete yol açardı. Korku ve endişe koca bir kitle olup boğazına yapışmışı. Bir an önce buradan ayrılıp Andreani'ye tüm bunları anlatmalıydı. Kısa zaman önce bıraktığı kadehine uzanan Letizia'nın yerinde hareketlenmesiyle ancak bakışlarını tekrar kadına çevirebilmişti. Bunları ona anlattığı için memnun olsa da nedenini sormaktan kendini alamamıştı.
"Kocana neden ihanet ediyorsun? "
"Çünkü Giovanni bu kadar ileri giderse senin kocan da aynı şekilde karşılık verir. Tüm bunların sonucunda elbet biri diğerinin boğazına hançeri dayayacak. Senin kocan bunu yapmayacak kadar ileri görüşlü olsa dahi Giovanni bunu yapacak kadar gözünü karartmış durumda. Bir asili öldürür ve suçu ortaya çıkarsa kilise zevkle tüm mal varlığımızı elimizden alır, Giovanni'nin boynunu vururlar. Beş kuruşsuz kalırız, unvanımız, asil kandan geliyor olmamızın hiçbir değeri olmaz. Buna izin veremem. "
Clarissa, boşalmış kadehini onun bir yudum dahi almadığı şarap dolu kadehinin yanına bırakarak tıpkı onun gibi sandalyesinde geriye yaslanan kadına bakakalmıştı. Onun nefesini kesen, dehşetle karşılamasına neden olan ihtimallerden bu denli rahatça bahsedebiliyor olmasını ömrü boyunca hiçbir zaman anlayamayacağı gibi asla bu kadar basite indirgeyemeyeceğini biliyordu. Yüzünü sabit tutmak için tüm gücünü harcarken Letizia, kalp atış ritminin bozulmasına neden olan sözlerine devam etmişti.
"Şu vakte kadar Giovanni'ye hep destek oldum çünkü içinden bir parça da olsa kin ve nefretine son vermeyi isteyeceğini ummuştum ama tutkunu olduğu bu şiddet çarkını sonuna kadar döndürmeye kararlı o halde bende oğlumun geleceğini düşünmek durumundayım. Senin kocanı öldürüp bu işin içinden çıksa bile yine de tatmin olmayacak. Şimdiden iki mülkümüzü elden çıkarttı, kumara hiç olmadığı kadar düşkün. Viberto'nun en zengin hanelerinden biriyken fakirleşmemiz söz konusu olamaz, oğluma böyle bir aile miras bırakamaz."
Letizia'nın sözleri kesindi, herhangi bir tereddüttü yoktu. Odaya ilk girdiği anlardaki sıra dışı bir kurnazlıkla parlayan gözleri, üstünlük gösterisi yaparak konuşan tavırları yok olmuşyu. Kararlı ses tonu, içinde güçlükle algılanan bir hüzne dönüşmüştü. Clarissa, onu çocuğunun babası hakkında böyle düşünmeye iten şeyleri kafasında çevirirken kadına üzülse mi umurunda olmasa mı bilememişti.
"Her ikimiz de evli olduğumuz adamları iyi tanıyoruz. Şimdi söyle bana; Andreani Ludovico, Vincenzo hanesinden ona karşı hiçbir düşmanlık gelmediğinde bu kin ve nefret dolu düzeni sürdürmekte ısrar eder mi?"
Sessizliğini sürdürürken, Letizia'nın ona yönelttiği soru karşısında hazırlıksız yakalanmıştı. Hareketsizce karşısında oturmaya devam ederken, başını usulca karşılarındaki şömineye çevirmişti. Bir an sonra, baştan sona ardında bir tuhaflık yatan sorunun herhangi bir cevap gerektirmediğini fark etmişti. Sezmişti, Tanrı yardımcısı olsun ki Letizia'nın niyetini sezmişti. İçinden yanlış anlamış olması için dua ederken, yan bir bakışla kadına bakıp, gerginlikle konuşmuştu.
"Bunu neden soruyorsun?"
"Çünkü birbirlerini öldürmeseler, Vincenzo Hanesi zengin kalsa dahi bu düşmanlık Giovanni yaşadığı müddetçe bitmeyecek. Önce çocuklarımıza miras kalacak sonra da torunlarımızla devam edecek. Bu kan davasının Giovanni ile son bulmasını istiyorum. Sana bugün Giovanni'nin planlarını anlattım çünkü Vincenzo hanesinin Ludovico hanesi ile yeni bir iş çatışmasına girmesini engellemek istedim. Bunları samimiyetimin bir göstergesi olarak kocana anlat, önlemlerini alsın. Giovanni öldüğü zaman kocan aileme daha fazla kin gütmeyecek. Oğlum büyüyene kadar da aileyi ben yöneteceğim. Andreani Ludovico benim kadın olmamdan faydalanmaya çalışmayacak. Bu hasımlık sona erecek."
"O senin çocuğunun babası. Üstelik bahsettiği şey ölümcül bir günah. Seni Tanrı'nın erdeminden ayırır."
Clarissa, tüm benliğinde çığlık çığlığa yankılanan karşı çıkışı dillendirmekten kendini alamamıştı. Tüm bunlar onun prensiplerine kalpten dindarlığına öylesine uzaktı ki karşısında oturan kadına farklı bir manayla bakar olmuştu. Bir insanın, canını alacak kadar acımasızlaşmış olması kanını dondurmuştu. Fakat Letizia, sözlerinden etkilenmişe benzemiyordu, bakışları onun her an istavroz çıkarmaya hazır ifadesinde dolaşırken alçak sesiyle karşılık vermişti.
"Vincenzo ailesinin varisi benim oğlum, zenginim saygınlığım, nüfusum var. Ayrıca Viberto Başpiskoposunun yeğeniyim. Giovanni şu an olduğu şekliyle yaşamını sürdürmeye kararlı, bu durumda saydıklarımın hepsini kaybedebilirim. Günün birinde anne olduğunda çocuğun için yapabileceklerinin hiçbir sınırı olmadığını göreceksin. Küçük masum yüzüne baktığın zaman güvende olmasından başka bir şey istemiyor olacaksın. Elini kana bulamaya dahi tereddüt etmeyeceksin. Anne olduğun zaman beni anlayacaksın."
Letizia'nın alçak olsa dahi gittikçe güçlü bir tınıya bürünen sesi Clarissa'nın tüylerini ürpertmişti. Anne olacağı zamanlardan her bahsettiğinde istemsizce karnına yönelmek isteyen kucağında birleştirdiği ellerini tüm gücüyle sıkmış, bakışlarını sabit tutmuştu. Ne Andreani'nin ne de doğmamış bebeğinin böyle bir konu içinde geçmesinden hoşlanmamıştı. Daha önce hiç böylesine yoğun bir şekilde ailesini koruma içgüdüsü hissetmemişti. Gittikçe asabı bozulurken kafasında dolanan soruyu sorarken bulmuştu.
"Nasıl? Nasıl, yapacaksın? "
"Bundan sonrasını senin bilmene gerek gerekmiyor."
Clarissa, soğuk bir taş kadar hissiz yüzünde ufak alaycı bir bakışın geçmesine engel olmamıştı. Sırtını sandalyesinden çekmiş, kolunu kolçağa koyarak inanamayan bakışlarını Letizia'nın üzerinde gezdirmişti.
"Gerçekten mi? İşleyeceğin cinayet sonucunda kocamla anlaşmak için beni aracı yapıyorsun ama nasıl yapacağını söylemek mi zor geliyor?"
İfadesini bir süre tartan Letizia, dudaklarını dediğin gibi olsun anlamında büzdüğünde, sandalyesinin kulplarından destek alarak yerinden kalkmıştı. Yavaş adımlarla şömineye yakın dolaba ilerlemişti. Clarissa'nın keskin bakışları altında küçük bir mücevher kutusunu ortaya çıkartmış, aynı zamanda içinde kibrin seçildiği sesiyle sözcükleri ile dans edercesine usulca konuşmaya başlamıştı.
"Biz kadınların kılıcı. Belki erkekler gibi savaşamayız lakin düşmanlarımızı sonsuz uykuya yatırmanın başka yolları da mevcut. "
Gümüş rengine sahip, ince bir ustalıkla üzerine çiçek desenleri işlenmiş kutunun kapağını açtığında birkaç mücevherin arasında duran küçük şişeler en az mücevherler kadar parlıyordu. Eline geçirdiği zümrüt rengi camdan şişeyle yanına dönmüş, aralarında duran sehpa üzerine özenle bırakıp, zarafetle karşısındaki yerine geçmişti.
"Azıcık bir tutamla rahatlıkla koca bir adamı devirebilirsin. Birkaç gün içinde etkisini gösterir, önce dayanılmaz bir baş ağrısı ile başlar, olmayan şeyleri görme ile devam eder görüşü bozulur, bedeni soğuk soğuk terlerken ateşle titrer. Bağırsaklardan kan gelir, öylesine şiddetlidir ki kurban acılar içinde inleyerek ölür. Çok güçlü bir karışımdır, panzeri bile yoktur. Hekimler sıklıkla sıtma ile karıştırır çünkü belirtileri aynıdır. Bu şekilde zehirden hiçbir iz kalmaz. Zamanında kendimi güvenceye almak için satın almıştım. Senin olabilir. Birini sana zevkle veririm, ne zaman lazım olacağını asla olacağını bilemezsin."
Clarissa, kadının teklifi içindeki alaycı ifadeyi fark etmişti. Kabul etmesi söz konusu dahi olamazdı fakat önüne konulmuş zehir karşısında merakına yenilmiş, yeşil gözlerini küçük şişeye yöneltme iznini kendine vermişti. Küçük bir tıpayla kapatılmış şişenin içinde; sıvı halde, beyaz bir renge sahipti. Daha önce insanların, ortadan kaldırmak istediği kişileri zehirlediklerini elbette duymuştu. Özellikle Roma'da yaşayan birinin duymaması mümkün değildi. Bir zamanlar, şimdiki papaları II. Julius'un aile adlarını anmayı dahi yasakladığı Cantarella adıyla söz edilen Papa VI. Alexander'ın papalığı sırasında Borgia aile fertlerinin tüm Roma'yı bir veba salgını gibi sardığı Borgia Ateşi'ni toprağı ve çıkarlarının uyuşmadığı kardinallerin üzerinde kullandıklarını tüm Avrupa biliyordu. Clarissa, tüm bunları duymuş olmasına karşın bu küçük ölümcül şişenin bir gün kendi önüne geleceğini aklının ucuna dahi getirmezdi. Virgilio Köşkü'nde yaşadığı zamanlarda tüm bunlar ona oldukça uzak ve yabancıydı. Bugün yaşadıkları onu her anlamda sarsmıştı. Bir zehri kabul edebilmesi için ancak aklını yitirmiş Tanrı'nın yolundan çıkmış olması gerekirdi. Bakışlarını tekrar Letizia'ya odakladığında teklifini tereddütsüzce reddetmişti.
"Hayır Letizia. Senin aksine ben insanları öldürmeyi normal karşılamıyorum. "
"Daha çok gençsin. Bu kadar sabit fikirli olma."
Kadının sözlerini sinir uçlarına dokunsa dahi Clarissa, dengeli ve katı bir görünüş çizmekte kararlıydı. Ani bir hareketle doğrulup, ayağa kalkmıştı. Pelerinin kalın kumaşını parmaklarının ucuyla şöyle bir düzeltmiş, sonrasında ellerini karnının önünde zarafetle birleştirdiğinde, yukarıdan ona bakarken konuyu kapatmıştı.
"Söyleyeceklerin bittiyse gideceğim."
"Bitti. Kocana çok onu çok bekletmeyeceğimi söyle. Beş gün sonra Viberto'nun tüm önde gelen hanelerinin katılacağı bir davet verilecek. Ona katılmamız gerek sonrasında yapacağım."
Clarissa, boş ve ifadesiz yeşim yeşili gözleriyle sandalyesinde kurularak oturan kadını son kez süzmüştü. Buraya gelirken konuşacakları konu hakkında tahminlerde bulunmakta zorlanmıştı lakin kadının kocasını zehirleyeceğini hiç ama hiç düşünemezdi. Karşılık verme gereği duymadan arkasını döndüğünde Letizia'nın onu izleyen bakışlarını üzerinde hissederek, ahşap kapıya ulaşıp, elinin tersi ile vurmuş her iki kanadı da açılan kapıdan bir rüzgâr gibi geçmişti.
**
Usta bir heykeltıraşın maharetli ellerinin dokunuşu altında mermer yığının bir anda soğukluğunu yitirerek, elinde tuttuğu testiyle çeşmeye su dökerken ayaklarının ucundaki bebeklerine şefkatle bakan bu annenin sevgisini ve sıcaklığını soğuk mermerde kolayca hissedebilmek Clarissa'ya bugün hiç olmadığı kadar anlamlı gelmişti. Malikanelerinin merkezinde büyük bir heykelin yer aldığı oval biçimli araba yolunu gören pencerenin önünde oturmaktaydı. Andreani'nin eve dönmesini beklediği son iki saattir olduğu gibi sıkıntıyla içini çekmiş, endişeli yeşil gözlerini büyük bahçede gezdirmeye devam etmişti. Bir süre daha sabırsız bekleyişine devam ettiğinde, nihayet yaklaşmakta olan at nallarının sesini duymuştu. Omuzlarına sardığı yünlü şalını sandalyesinin üzerine bırakarak ağaya kalkmış, gelenin Andreani olduğuna emin olmak için kurşun pencereye yaklaşmıştı. Emin olduğunda telaşını yansıtmadığı ağır adımları ile salondan çıkıp, geniş holde beklemeye koyulmuştu.
Andreani, Tobia'nın açtığı kapıdan limandan döndüğü için yer yer çamur bulaşmış uzun çizmeleri ile içeri girmişti. Gölgesi olan Tommasso her zaman olduğu gibi bir adım arkasındaydı. Üzerindeki yakaları kürklü pelerinin iplerine ellerini götüren Andreani, bakışlarını karşıya doğru kaldırdığında onu fark etmişti. Gergin yüz ifadesinden bir şeylerin yolunda gitmediği kolayca anlamış, gür kaşlarını sorarcasına havaya kaldırmıştı. Clarissa, onun dikkatli mavi gözleri altında aralarındaki mesafeyi kapatarak karşısına dikilmişti.
"Konuşmamız gerek, bende seni bekliyordum. Tommasso'da bize katılsın."
Oldukça ciddi bir ifadeye sahip sözleri üzerine Andreani'nin mavi gözlerinin çevresinde ve dudaklarında kenarında bir dalgalanma oluşmuştu. Bir şey söylemeye niyetlendiyse de vazgeçmiş, pelerinini sertçe geniz omuzlarından söküp arkasında bekleyen Tobia'ya vermişti. Ondan davet bekleyen Tommasso'ya bir baş hareketi ile kendilerini takip etmesini işaret ettiğinde hep birlikte salona geçmişlerdi.
Clarissa'nın Andreani malikaneye ayak basana kadar söze nasıl başlayacağını yeterince düşünme fırsatı olmuştu lakin şimdi hiçbirini hatırlayamıyordu. İki adamı da arkasına bırakarak adımlarını hızlandırmış salon olarak kullanılan mermer sütunların çevrelediği büyük odanın ortasına doğru yürümüştü. Ellerini sıkıntıyla birbirine sürterken, onu izleyen Andreani'nin gergin bakışlarının sırtını delip geçtiğini hissedebiliyordu. Kırıntısına dahi sahip olmadığı halde sakin görünmeye çalışarak, arkasını dönmüş bakışlarını Andreani'ye odaklayarak dilinin ucuna gelen soruyu sormuştu.
"Giovanni Vincenzo'nun buraya casus soktuğu, senin İspanya Sarayı ile olan ticaret planlarını öğrendiği doğru mu?"
Andreani'nin yüzüne yansıyan sert ifadeden, bunu öğrenmiş olmasından rahatsız olduğunu çıkarmakta zorlanmamıştı. Cevap vermeden önce kısa sakallarının olduğu çenesini ovuşturarak dudaklarını kıvırmıştı.
"Doğru. Sen bunu nereden öğrendin? Tommasso ve ben dışında bilen kişiler bir elin parmağını geçmez."
Bakışlarını yavaşça Andreani'nin biraz uzağındaki sarışın deve doğru çevirmişti. Kaya kadar ifadesiz olan yüzünden herhangi bir hissin geçmesi mümkün olmamasına karşın üzerine odakladığı koyu renk bakışlarından çıkardığı anlamdan malikaneye giren casusun gerçekten büyük bir hassasiyetle gizli tutulduğunu anlamıştı. Clarissa, Letizia ile konuştukları anlatmak için herhangi bir girizgâha ve süslemeye başvurmasının durumlarını daha çok gereceğini düşünüyordu. Bir çırpıda konuşmaya karar vermişti.
"Ben bugün Letizia Vincenzo ile görüştüm, o beni davet etti. Kocasının malikaneye soktuğu casus sadece İspanya Sarayı ile olan işi bozmakla kalmamış, kilise ile yapılan şaptaşı işinin hesaplarını da sahteleriyle değiştirmiş. Kiliseden para kaçırttığını, rüşvet verdiğini iddia etmeye hazırlanıyormuş. Lavinia ile evlilik için görüşülen Bastiano Maurilio'yu ile ortak olmuş. Letizia, Giovanni'nin yaptıklarını artık desteklemediğini söyledi. Mülklerini elden çıkartmaya, kumar oynamaya başlamış, oğullarına bırakacağı gelecekten korkuyor. Ludovico ve Vincenzo ailelerinin arasındaki hasımlığın Giovanni'nin ölümü ile bitmesini istiyor, bunları da samimiyetin göstermek için anlattığından söyledi. Giovanni'yi zehirlemeye hazırlanıyor."
Letizia ile konuşmalarının en önemli kısımlarını tek seferde sıralamış olmanın rahatlığı içinde olan Clarissa, gelecek tepkiyi beklemeye koyulmuştu. Fakat beklediği üzere Andreani, hızla harekete geçmemiş mavi gözleri tekinsiz karanlık bir havaya bürünmemişti. Yüzünde yalnızca sert bir ifade vardı. Konuşmadan ısrarla ona bakıyordu. Clarissa, son derece kaygılı bir sesle konuşurken uzun boyu ile Tommasso'nun önünde dikilen kocasına doğru bir adım atmıştı.
"Andreani bir şey yapmayacak mıs-"
Yaşanabileceklere karşı duyduğu kaygı Clarissa'nın keskin zekasını yitirmesine neden olmuştu. Durumun oldukça geç farkına varmıştı. Andreani'nin bakışlarının altındaki ifadeyi çözdüğünde adeta inlercesine konuşmaya başlamış, aynı zamanda elini hafifçe ona doğru doğrultmaktan kendini alamamıştı.
"Yüce İsa, zaten haberin vardı değil mi? O yüzden bu kadar sakin karşıladın. Yine de Letizia, bana Giovanni Vincenzo'nun casusu sen bulmadan önce ortadan kaldırdığını söylemişti."
"Casusu aramamın sebebi; kanıt elde etmek içindi. Adamı konuşturup, Govanni'nin ihanetini kanıtlayacaktım. Böylelikle suçlanacak, yaptığı alçaklığını tüm Roma ve Viberto öğrenecekti."
Anlattıkları karşısında öfkelenmemiş olsa dahi Clarissa, Andreani'nin bunları söylerken çenesinin kasıldığını alnında bir damarın belirginleştiğini görmüştü. Casusu kanıt olarak kullanamamış olmanın öfkesini taşıyordu. Clarissa, zihninde bir anda Letizia'nın tüm zahmetlerinin boşa gittiği düşüncesi belirmişti. Bir okyanus kadar derin ve bilinmez bir yapıya sahip olan Andreani'nin kurnaz zihninin, kadının barış teklifini nasıl değerlendireceğini artık tahmin dahi edemiyordu. Tam anlamıyla kafası karışmış, yorgun düşmüştü.
"O halde Letizia Vincenzo'nun sözlerinin senin için bir değeri yok."
Aslına bakılırsa Giovanni Vincenzo'nun ölümü Andreani için oldukça değerli olurdu. Her ne kadar ölümünün bizzat kendi elinden olmasını istiyor olsa da bunu yapamayacağını biliyordu. Aynı yatağı paylaştığı kadının kendisine suikast düzenleyeceğini beklemeyeceği için Letizia'nın başarılı olma ihtimali yüksekti fakat yine de bunun gerçekleşeceğini düşünmüyordu. Sesindeki sert tınıyla düşüncelerini dile getirmişti.
"Doğruları söylemiş olması ona bu kadar kolay güveneceğim anlamına gelmiyor. Yine de dediğini yapar Giovanni'yi öldürmeyi başarırsa taktirimi kazanmış olur, o zaman söylediklerini düşünürüm. Nasıl yapacağından bahsetti mi? Zamanından?"
Andreani, keskin bir kılıcın altında can vermesini isterdi. Fakat Giovonni'nin ne kadar iyi eğitimli bir asker olduğunu biliyordu. İtalya'daki en güçlü askerden birini öldürmek için bir değil en az üç belki de dört suikastçı tutması gerekirdi. Bu iş hem bir kadının boyunu aşardı hem de Giovanni'yi öldürecek suikastçılar bulmak için yeterli çevreye ve tanıdıklara sahip olmazdı. İtalya'da bu işleri hakkıyla yapabilen gruplar oldukça nadir bulunurdu. Hemen arkasında nefes aldığı bile zor fark edilen Tommasso, bir zamanlar tam da bu grupların arasında yer alıyordu. Fransa'da oldukça zengin bir düke suikast düzenleyeceği sırada yapacağı işten vazgeçirmişti. Gerçek anlamda bir gölge gibi yaşayan, adının dahi bilinmediği adamı yanına alarak insanların arasına katmıştı. İtalya'daki en yetenekli suikastçılardan birini yanında gezdiriyor olsa da bunu kullanmayı tercih etmiyordu. Andreani, bu işlerinin bir kadın için kolay olmadığını biliyordu. Bu nedenle özellikle yönetimini sormuştu.
"Elinde zehir var. Viberto'da verilecek davetin ardından yapacağını söyledi. Vincenzo hanesini oğlu büyüyene kadar yönetmeyi amaçlıyor. "
Söylediklerine yalnızca hafif bir baş eğmesi ile karşılık vermiş Andreani, bakışlarını sağ kolu Tommasso'ya çevirmişti. İki adamın kesişen gözlerinde kelimelere gerek duyulmayan bir konuşma gelişmişti. Büyük odaya derin bir sessizlik hâkim olurken Tommasso, selam vermiş attığı her adımda mermer zeminde yankılanan çizmelerinin sesiyle onları yalnız bırakmıştı. Bu sırada olduğu yerde kıpırtısıza bekleyen Clarissa, Andreani'nin keskin mavi gözlerinin usulca üzerine çevrilip, gözlerinin içine dikilmesiyle irkilmişti. Biraz önce Letizia konusu hakkında onunla medeni bir şekilde konuşan adamın tahmin ettiği gibi hamile olması sebebiyle üzerine gelmeyeceğini düşünmüş, rahatlamıştı. Andreani tehlikeli adımları ile aralarındaki kısa mesafeyi kapatıp üzerine yürürken yumuşacık fakat tüyler ürpertici bir sesle konuşmuştu.
"Anlatacağını anlattığına göre şimdi sırada düşmanımın karısı ile konuşmaya giderken, aklına herhangi bir şekilde zarar görebileceğin nasıl gelmediği hakkında yapacağımız konuşma var. Üstelik daha bu sabah seni yağmur yüzünden yolların ıslak olduğu, bensiz gerekmedikçe dışarı çıkmaman için uyarmışken."
Clarissa, bunlara ne cevap vereceğini bilememişti. Bir yanı at arabasına bile binmemiş olmasıyla suçluluk dalgasının altında kalmış, diğer yanı ise Letizia ile görüşmesinin doğru bir karar olduğunu savunmak istiyordu. Andreani, sorgulayan ifadesiyle üzerine yürümeye ve uzun boyu ile ona tepeden bakmaya devam ederken karışık olan aklını toparlaması mümkün değildi. Bugün Letizia'nın karşısında takındığı soğuk maskeyi Andreani'nin önünde takınmakta zorlanıyordu. Tam karşısında dikilen adam, beklemediği bir hamleyle elini çenesine ulaştırmıştı. Büyük eliyle rahatça kavradığı yüzünü kendisine doğru yavaşça kaldırıp, iki yana çevirerek içini okuyan mavi gözlerinin hapsine almıştı. Onu köşeye sıkıştırmak konusunda oldukça başarılı olan Andreani, kıstığı gözleriyle üzerine fısıldamıştı.
"Elbet öğrenirim. Senin söylemen daha hayırlı olur."
Tıpkı söylediği gibi ata bindiğini elbet öğreneceğini bilen Clarissa, başını geriye çekerek çenesindeki elinden kurtulmuştu. Takındığı ürkütücü tavrına rağmen Andreani'nin ona kıyamayacağını bildiğinden açıkça söylemişti.
"At arabasıyla gitmedim. Atla gittim."
Önce Andreani'nin şakağında bir adale oynamıştı. Onu gittikçe öfkeyle kararan yüzünü izleyen Clarissa, boğazına takılan bir şeyi yutmak ister gibi yutkunurken çelik gibi ağır iki elin omuzlarına yerleştiğini fark etmişti. Oldukça yavaş bir şekilde yüzünü onun hizasına getirdiğinde mavi gözlerden saçılan kıvılcımların eller tutabilir bir şiddette olduğuna yemin edebilirdi. Az sonra böylesi yakın bir mesafeden hiddetle yüzüne bağıracağını öngörebiliyordu. Hazırlıklı bir şekilde karşısında dikilmeye devam ederken Andreani'nin dudakları buz gibi bir tebessüme bürünmüştü. Clarissa, şaşkınlık ve korku arasında kalmışken, ani bir hamleyle omzundaki ellerini yüzüne yükseltmişti. O ne olduğunu anlayamadan hoyrat bir öpücükle ağzını hapsetmiş, cezalandırırcasına öptüğünde tekrar ani bir hızda geri çekilmişti.
"Tebrik ederim seni, diyecek başka sözüm yok."
Yüzündeki ellerini çekmiş, yanından geçerek biraz önce onun gelişini beklediği pencereye doğru yürüyen Andreani'yi izleyen Clarissa, şaşkınlığını atamamıştı. Onun öfkesi, kibri ve kaba sözleriyle başa çıkmaya alışmıştı ama sessizliği ile mücadele etmiyordu. Her zaman konuşmak kavga etmekten çekinmeyen Andreani'nin bir anda suskunlaşıvermesi onun dengesini bozuyordu. Eteğini toplayarak yanını bulduğunda, asık suratı ile penceren dışarı bakan mavi gözlerini üzerine yöneltmesini umarak başını ona doğru çevirmişti.
"Ludovico armalı at arabası çok dikkat çekeceği için atla gittim. Üstelik çok dikkatliydim bende bebekte gayet sağlıklıyız. At binmeye oldukça alışkınım, incineceğimi düşünsem asla binmezdim. Andreani, ayrıca artık Ludovico adını ilgilendiren işlerin içinde birlikte olduğumuzu anlaman gerekiyor. Çevremde yaşanılanları benden saklaman iyi sonuçlar doğurmuyor, görmüyor musun? Bugün Letizia bana tüm olanları anlatırken şaşkınlığıma engel olamadım. Oysa ki sen bana anlatmış olsaydın, öyle olmayacaktı. Beni uzak tutmak istediğini anlıyorum lakin insanlar beni Madonna Ludovico olarak çağırıyor, sen kabul etsen de etmesen de beni de işlerin hakkında muhatap alıyorlar. Giovanni Vincenzo ile limanda kavga ettiğinizi, evimizde casusun olduğunu dahi bana söylemedin. Sonradan öğrendiğim zaman hiç endişelenmediğimi sanıyorsan yanılıyorsun."
Clarissa, konuşmasına başlarken düşüncelerinin onu böylesine duygusal bir noktaya taşıyacağını tahmin etmemişti. Endişeleri tek tek dile geldikçe engel olamadığı bir duygusallığa kapılıyordu. Kısa bir an duraksadığında kendisine yakışmayacak bir uysallıkla uzanıp Andreani'nin göğsünde birleştirdiği kollarının üzerine elini yerleştirmiş, biraz daha yaklaşmıştı.
"Sen o adama hırsla karşılık vermeye devam ederken ben her zaman sana zarar gelmesinden endişeleniyor, korkuyorum. Andreani bekar olduğun zamanlarda bunları yapmanı anlayabilirim lakin artık evlisin. Yakında baba olacaksın, bizi de düşünmen gerekiyor. Ben senin o adamla ne zaman boğaz boğaza geleceğini düşünerek malikanede rahatça günlerimi geçiremem. Evlenmeden önce bana bu salonda, yıllarca savaştığını artık tek isteğinin topraklarının keyfini sürmek olduğunu söylemiştin. Fakat hala savaştaymış gibi kendini öne atıyor, aptal bir ipek, şaptaşı için tehlikeye atılıyorsun. Benim gözümde onların hiçbirinin değeri yok."
Senin varlığın hepsinden daha önemli sözlerinin geri kalan kısmını kendi içinde tamamlamış olan Clarissa, hamileliğin sebep olduğu duygusallıkla buğulanmış yeşil gözleriyle Andreani'nin mavi gözlerinin derinliklerine bakıyordu. Sözlerinin üzerinde ne gibi bir etki yarattığını anlaması güçtü. Evli olduğu adamın her şeyden haberdar olan kontrolcü kurnaz halleri, istediği zaman kolayca ürkütücü havaya bürünen tavırları onu zorluyordu. Sessizce bir cevap beklerken inatla elini üzerinden çekmemişti.
Tüm bu anlarda Clarissa'nın duygusal sözlerinin etkisine kapılmış olsa dahi bunu yansıtmamakta usta olan Andreani'nin bir yanı bunları konuşmaktan son derece rahatsızdı. Onu bu şekilde endişeye kapılmış görmek suçluluk ile vicdan azabına kapılmasına yol açmıştı. Tıpkı beyaz gülleri gibi zarafeti saflığı anımsatan Clarissa'yı entrikalar, ittifaklar, ihanetlerden olabildiğince uzak tutmak istiyordu. Fakat karşısında cesurca çenesini kaldırmış, birlik olmalarını gerektiğini savunan, Giovanni Vincenzo'dan uzak durmasını direten karısını baktıkça henüz o sabah sevdiğini söylememekte direnmiş olsa da şimdi karşısında sevgisinin kanlı canlı kanıtı durduğunu görüyordu. Gururu okşanmıştı lakin tıpkı Clarissa gibi o da Letizia Vincenzo'nun niyetinin kötü olması durumunda bir sonraki Ludovico varisini taşıyan karısının hayatının tehlikeye girme ihtimalini düşündükçe aklı başından gidiyordu. Kolunda duran elini kavrayarak yavaşça indirmiş, kayıtsızlıkla bir ifadeyle konuştuğunda topuğunun üzerinde dönerek odanın ucundaki yemek masasına doğru yürümüştü.
"Açıktım ben. Yemek yiyelim."
Pencerenin önünde yalnız bırakılmış Clarissa, onun geniş omuzlarını kaplayan koyu renk ceketine şaşkınlıkla bakakalmış, üzüntü ve terkedilmiştik hissiyle bir süre hareket edememişti. Onca içten sözü karşısında adamın düşündüğü tek şey midesi olmuştu. Kafası iyiden iyiye karışmış, onun iyiliğini düşündüğü için koca bir aptal olduğu için kendine kızmıştı. Yüce Andreani Ludovico'ya akıl vermek onun haddi değildi elbette. Bunları düşünmek, o masadaki yemekleri olduğu gibi kafasına fırlatmak istemesine neden oluyordu.
**
Örgülerini açmasıyla gür parlak kumral dalgalar halinde omuzlarına ve sırtından geceliğinin üzerine dökülen saçlarıyla yataklarının içinde oturan Clarissa, esnemesine engel olmak için uzun parmaklarının dudaklarının üzerine götürmüştü. Andreani, yemeklerinin ardından Tommasso ile kayıplara karışmıştı. Devasa büyüklükteki malikanede nerede olduğuna bakmaya takati kalmamış Clarissa, onu kendi haline bırakmayı seçmişti. Üstelik Andreani'nin evde olduğundan da emin değildi. Yanına çağırdığı Berta ile yatak odalarına çıkmış, üzerindekilerden ağır elbiseden kurtulurken sohbet etmişlerdi. Uzun günün yorgunluğunu hissetse de ilk anlarda uykusu yoktu. Fakat geceliğini giyip yataklarına geçtiğinde tatlı bir uyku hali tüm bedenine yayılmıştı. Buna rağmen Clarissa, Andreani gelmeden uyumamak konusunda oldukça kararlıydı lakin gittikçe ağırlaşan gözkapakları sıklıkla kapanıveriyordu. Her seferinde kendini ayılmak kucağındaki kitabı okumak için zorluyordu.
Dudakları üzerindeki ellerini çektiğinde, yüzünün iki yanına düşen saçlarını geriye iterken umutsuzca beklediği ayak seslerini nihayet işitmişti. Bunun üzerine aceleyle sırtını yasladığı yastığını iyice dikleştirip duruşunu düzeltip, parmaklarını uykulu yüzünde gezdirmiş, son olarak tüm dikkatini kitabına vermişti. Ahşap kapının tokmağını usulca çevirerek içeri giren Andreani'nin odayı dolduran varlığını kolayca hissediyor olsa da sesini duyana kadar okuduklarına kendini iyice kaptırmış gibi bir görüntü çizmişti.
"Sen neden hala uyumadın?"
Clarissa, başını kaldırıp yalnızca birkaçı yanan mumların oluşturduğu loş odada yeşil gözlerini ona çevirmeden önce okuduğu satırın bitmesini beklemişti. Arasına elini koyduğu kitabının kapağını usulca kapattığında, ilgisini nihayet ona yönlendirmiş sakin sesiyle kolayca yalan söylemişti.
"Uykum gelmedi."
Anladım diye mırıldanmış Andreani, omuzlarında duran altın zincirini başından geçirip odada yankılanan bir takırtıyla konsolun üzerine bırakmıştı. Kıyafetlerinden ve uzun çizmelerinden becerikli elleriyle kolayca kurtulmuştu. Yataklarının ucundaki üzerinde kadifeden örtülerin olduğu sedire ilerleyerek geceliklerine uzanırken aynı zamanda mavi gözleri yatağın içinde oturan Clarissa'nın üzerinde gezinmişti. Dikkatli bakışları komedinde duran yarısı içilmiş sütü fark ettiğinde gözlerini devirmişti.
"Ben yarın tüm gün malikanede olacağım, iki görüşmem var ikisi de burada. Yani yokluğumdan faydalanıp yine maceralara atılıp gizli görüşmelere gitmeyi planlıyorsan, iptal etmeni öneririm. Malikaneden çıkamayacaksın."
Clarissa, gücünün yerinde olduğu bir zamanda kendisiyle böylesine kaba konuştuğu için çıkışır, hararetle olayı abarttığını savunurdu. Fakat o an uykusuzlukla durgunlaşmış, ne yönde karşılık vereceğine karar veremiyordu. Andreani'nin biraz önce oldukça tuhaf bir tepki verdiği sütüne uzanmıştı. Uzattığı bacaklarının üzerine çektiği örtüyü düzeltip, giyinen kocasını melül melül bakan yeşil gözleri ile izlerken usulca konuşmuştu.
"Artık gizli görüşmeler yapmayı düşünmüyorum, yarın hamileliğimin keyfini çıkarmaya kararlıyım. Dün sen öyle demiştin ya."
Andreani, geceliğini altını aksi bir şekilde yukarı çekip giymiş, üstünü kısmını sedirin üzerinde bırakmıştı. Odada yanan mumları tek tek söndürüp şömine önüne geçtiğinde, ona sırtı dönük halde söylenmişti.
"Zeki karımın, işine geldiği zaman sözümü dinleyeceği tutuyor. Ayıca tatlım bir süt bardağına kanacak adam değilim ben, boşuna uğraşmışsın."
Kucağındaki kitabını yanındaki komedinin üzerine bırakmış Clarissa, tam o sırada Berta'nın getirdiği sütünün kalanını içmekteydi. Süt içiyor olmasından en absürt anlamı çıkartmış Andreani'nin şüpheci aklına inanamıyordu. Yutmaya hazırlandığı sütü püskürtmemek için parmaklarını dudaklarının üzerine kapatmak zorunda kalmıştı. Andreani, elinde tuttuğu demir çubuk ile şömine içindeki ateşi harlarken homurdanmaya devam ediyordu. Clarissa ise kısık sesi ile ne kadar huysuz, geçimsiz ve dengesiz bir adam olduğundan yakınırken, yeşil gözlerinin odaklandığı görüntü söylenmelerini yarıda kesmişti. Şömine ışığının aydınlattığı yatak odalarında, elinde çubuğu demir kovaya bırakıp birkaç odunu içine atarken kollarının her hareketinde sırtındaki kasları dalgalanıyordu. Elinde boşalmış bardağını tutarken, bulanık zihninin sarhoşluğuna kapılmış Clarissa, arkasına dönen Andreani'ye yakalandığında utançla bakışlarını kaçırmıştı. Yemeklerinden beri ona açıkça surat asan adamı izlemesi hoş olmamıştı. Durumu toparlamak adına çıkışmıştı.
"Keşke sende işine geldiği zaman ilgili koca rolüne girmesen. Yemekten beri yoksun, uyumuş olsaydım yüzünü bile görmeyecektim."
Clarissa'ya bir gün gelip de onu yalnız bıraktığı için Andreani'ye yakınacağını söyleseler asla inanmazdı. Gittikçe battığını düşünüyordu, yerine iyice çökerken bir esneme daha gelmişti. Karanlıkta Andreani'nin yataklarına yaklaşmasını sessizce takip etmişti. Gördükleri oldukça şaşırtıcı olmuştu. Andreani açtığı örtünün içine girmiş, sırtüstü yatarak, gözlerini kapatıp derin bir uykuya geçmişti. Dudaklarının şaşkınlıkla aralandığının dahi farkına varamayacak kadar hayret içerisindeydi. Yatak odalarındaki sessizliğe şöminenin tatlı çıtırtıları eşlik ederken hala Andreani'nin yüzünün sert hatlarının yumuşamış görüntüsünden gözlerini alamıyordu. İçinin bir yanı bu kadar kolay uyuyabileceğine inanmıyordu, elinin tersi ile çıplak omzunu dürtmüştü.
"Uyumadığını biliyorum."
Andreani, gözlerini açmamıştı lakin dudaklarının kenarında sinsi bir tebessüm belirmişti. Konuştuğunda onun yüzündeki şaşkınlığın daha da büyümesine sebep olmuştu.
"Ahırın kapısına koca bir kilit taktırdım, malikanedeki çalışanların hepsini kovdum. Buna Berta'da dahil."
Clarissa, zavallı çalışanları sırf onun yüzünden kovmuş olma ihtimalini düşündüğünde üzülse de içini çekerek gülmekten kendini alamamıştı. Elbette dediğini yaptığını düşünmüyordu. Bu sözleri sinirinin geçtiğini ona ulaşabileceğini gösteriyordu. Sırtını dayandığı yerde hareketlenerek temkinlice bedenini ona doğru kaydırıp, masum bir tonda konuşmuştu.
"Yapmamışsındır. Sen o kadar taş kalpli değilsin."
"Bundan o kadar emin olma."
Andreani tarafından terslenerek adeta lafı ağzına tıkılmış halde bırakılmış Clarissa, hayal kırıklığı ile içini çekmiş, ellerini kucağına bırakmıştı. Gözlerini açmamakta inat eden adam belindeki kalın örtüyü göğüslerine kadar çekmiş, kollarının üzerinde birleştirdiğinde uyumaya devam etmeye hazırlanırken zor duyulan kısık sesi ile mırıldanmıştı.
"Uyu Clarissa, uyu."
Clarissa her gece onun kolları arasında uyumaya düşündüğünden de fazla alışmıştı, o an nasıl uyuyacağını bilemiyordu. Aralarındaki mesafeye, Andreani'nin kollarını göğsünün üzerinde birleştirerek uyuyan görüntüsüne baktıkça tuhaf bir şekilde sinirleniyordu. Tüm bunları kasıtlı yaptığını, amacının ders vermek olduğunu çok iyi biliyordu. Eskiden olsa ona ihtiyacı olmadığını seve seve gösterir, arkasına dönerek rahatlıkla derin bir uyku çekerdi. Fakat aklı Letizia'nın sözlerindeydi, ona herhangi bir zarar gelme düşüncesi tüm hislerinin önüne geçiyordu. O an soğuk mizaca sahip bir kadın değil, hamile ve kocasını yanında isteyen bir kadının dürtüleri ile yönetiliyordu. Usulca parmak uçlarını kolunda gezdirmeye başladığında eğilip dudaklarının üzerine bir öpücük bırakmış sonrasında fısıldayarak en büyük kozunu oynamıştı.
"Hamileyim ben. Annesini üzersen bebek de üzülür."
Clarissa'dan böyle bir hamle beklemeyen Andreani, usulca gözlerini aralamıştı. Yakınlıkları neredeyse her zaman o başlatırdı, Clarissa bundan olabildiğince kaçınırdı. Kolları arasında tutkulu bir kadına dönüşse dahi ilk adımı attığı zamanlar oldukça nadirdi. Dudaklarında keyifli bir kıvrılma oluşmasına engel olamamıştı.
"Yapım aşamasında katkılarım büyüktü. Hamile olduğunu çok iyi biliyorum, tatlım."
Yeşil gözlerini öfkeyle kısmı, karanlıkta Andreani'nin sırıtan yüzüne bakan Clarissa, başını inanamıyormuşçasına iki yana sallamıştı. Kendini geriye çekerken sinirlerine hâkim olamamış, örtünün altından bacağına bir tekme atmıştı.
"İğrençsin."
Söylenmeye devam ederken yastığını hırsla indirmiş, bacağını tutarak şaşkınlıkla inleyen Andreani'ye sırtını dönmüştü. Kalın örtüyü omuzlarına kadar çekmiş, ondan olabildiğince uzaklaşarak gözlerini yummuştu. Fakat inadını bir kenara bırakmış Andreani, uzun kollarını yavaşça beline dolayarak aralarına mesafe koymasına müsaade etmemişti. Uzak durmasını söylese de onu duymamıştı. Bir eliyle saçlarını kenara çekmiş yüzünü boynunun girintisine gömerek kokusunu doya doya içine çekmişti. Kulağının ucunu hafifçe dişleyerek, fısıldamıştı.
"Benim söz dinlemez karım, bana sırtını dönmen hiç hoş değil. "
"Senin de benim ne halde olduğumu umursamadan uyuman hiç hoş değil."
Sözleriyle birlikte gülümseyen Andreani, belindeki elini usulca karına ulaştırmıştı. Onu sıkıca kendine bastırırken, kulağına fısıldamıştı.
"Tanrı çarpar, seni kollarıma almadan uyuyacak değildim. Ne yapacağını görmek istedim sadece."
"Utanmaz."
Andreani, söylediğini duymamıştı. Kulağına usulca Hadi yüzünü bana dön diye fısıldamıştı. Kısa bir süre yeşim yeşili gözleriyle kızgın kızgın bakan Clarissa, karşısındaki karanlığı izlemiş Andreani'nin kulağını bir kez daha dişlemesiyle içini çekerek kolları arasında yönünü ona dönmüştü. Artık gözlerini huzurla kapatırken Andreani'de kendini yastıklara bırakıp, onu kollarıyla sıkıca sarıp, başını omzunun girintisine yerleştirmesini sağladığında kumral saçlarından öpmüştü. Uykuya dalmak üzere olan Clarissa, duygusal sesiyle ismini mırıldandığında Andreani, yavaşça başını kaldırarak ona bakmıştı.
"Andreani?"
"Clarissa?"
Kendinden geçmiş yarı uyur vaziyette mırıldanmış Clarissa, sözlerini bitirdiğinde bilinci kapanmıştı. Andreani'nin gögsünün üzerine yerleştiği elini yavaşça omuzlarına doğru yükselmişken adeta bir kedi gibi kolları arasına iyice yerleşmişti.
"Sensiz dünyanın geri kalanını bilmek istemiyorum, lütfen bu akşam söylediklerimi düşün. "
Yazan; MİRENA MARTİNELL
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top