Bölüm 32- "Görkemli Ateş"
"Gücümün yettiği ve mantıklı olan her şeyi sunabilirim"
Muhteşem Güzellik
Bölüm 32 – "Görkemli Ateş"
Güneş yavaşça alçalarak, turuncu ve sarının birbirine karıştığını gökyüzünü taçlandırmaya devam ederken, elbisesinin eteğini geriye çekerek eğilen Clarissa henüz açmadan kurumuş beyaz bir gül goncasını koparıyordu. Virgilio Köşkü'ne beklenmedik ziyarette bulunan Andreani'nin kabalığa varan bir hızla onu ağabeyinin çalışma odasından çıkarması üzerine, bir müddet altın yaldızlarla süslenmiş çift kanatlı kapı önünde dikilmekten başka herhangi bir tepkide bulunamamıştı. Şaşkınlığı ve siniri, küçük yüzünde açıkça seçilirken yeşil gözleri kapanan kapının üzerinde kalmıştı. Bir an tekrar içeriye girmek veya kapını ardından konuşulanları dinlemek, hırs hissiyle yön verilen zihninden geçmiş olsa dahi bunu kendine yakıştıramamıştı. Kaldırdığı küçük çenesiyle yutkunmuş, kapı dışarı edilmiş olmasını mağrur bir tavırla karşılayabileceğini hissettiğinde arkasına dönmüştü. Önünde birleştirdiği elleriyle onu izleyen kahyaları Ivan'ın yanından geçerken ifadesiz bir çehreyle konuşmuştu.
"Asilzadelerine, bahçede olduğumu söylersiniz."
Annesinin gül bahçesinde, geçirdiği vaktin ardından siniri yatışarak yerine sabah takındığı kararlı ifadesi yerleşmişti. Kopardığı gül goncası ile birlikte ayağa kalktığında, hala eski yerine bırakılan demirden büyük makası eline almıştı. Bir müddet daha batan güneş ışığının altında, bir inci gibi parlayan beyaz güllerin arasında yavaş adımları ile gezmiş, yeşim taşını andıran gözlerine ilişen göz alıcı bir gülü seçtiğinde, duraksamıştı. Eldivensiz elini dikkatle uzatarak, beğendiği gülün dalını elinde tuttuğu makasıyla kesmiş, hafif bir tebessüm beliren ifadesiyle kokusunu içine çekmişti. Tam bu sırada kulağına ilişen sesle gür kirpiklerini kaldırmış, Andreani'yi görmüştü.
Attığı uzun adımları ile birbiri ardına yerleştirilmiş taşlarla oluşturulmuş dar yürüme yolunda ilerleyerek yanına yaklaşan adama yönünü döndüğü sırada yılların getirdiği bir deneyimle yüzündeki tebessümü kolayca soğuk bir havaya bürümüştü. Sahte bir hürmet göstererek omuz hizasından reverans yaparak kinayeli sözlerine başlamıştı.
"Asilzadeleri, umarım ağabeyime gidip sorma zahmetinden kurtarır ve görüşmenizin nasıl geçtiğini benimle paylaşırsınız. Hani şu katılmama engel olduğunuz görüşme."
Hemen önünde durana dek herhangi bir cevap vermemiş Andreani, berrak mavi gözlerini üzerinde uzun uzun gezdirmişti. İki tarafı beyaz güllerle çevrelenmiş, bir elinde makasını diğerinde ise henüz küçük burnu üzerinden çektiği beyaz gülünü tutuyordu. Karşısına dikildiği ilk an teklifsizce elinde tuttuğu demir makasa uzanmış, belli bir mesafeden toprak zemine bıraktığında doğrularak tekrar göz göze gelmelerini sağlamıştı.
"Bir iki gün içerisinde, Lavinia ve Cesare'nin nişanı duyurulacak. En kısa zamanda da nikahları tekrar kıyılacak. Bu kez katedralde, tüm adetlere uygun şekilde yapılacak. Kimsenin öncesini bilmesine gerek yok."
"Yüce İsa. Bu harika bir haber!"
Ses tonunu kontrol edemeyecek kadar büyük bir mutluluğa kapılmış olan Clarissa, aklından geçenleri bir anda dışarı vurmuştu. Fakat beyaz gülene, içleri parlayan yeşil gözlerini indirdiğinde hissettiği mutluluğun gölgelenmesi uzun sürmemişti. Gözü önüne, tek bakışıyla insanın suyunu sıkacak kudrete sahip olan Rosia Panzio gelmişti. Bununla birlikte huzursuzlanırken, pürüzsüz alnı kırışmıştı. Bakışlarını onu izleyen Andreani'ye kaldırdığında şüpheyle sormuştu.
"Rosia Panzio bu evliliğe rıza gösterdi mi? Nasıl oldu?"
Onun endişelerini destekleyecek bir biçimde omzunu silkerek hafifçe dudaklarını büzmüştü Andreani. Yılgın bir edayla, hizmetlisine üst kısmını ördürerek alt kısımdaki gür kumral buklelerin omuzlarından beline dökülmesine izin verdiği saçına uzanmış, omzundan geriye çekerken açıklamıştı.
"Halamın zamana ihtiyacı var. Lavinia'yı Cesare ile evlendirmek için can attığını söyleyemem lakin kabulleneceğini umuyoruz. Hem eminim nikahın hazırlıkları ile bizzat ilgilenecektir, cemiyetin gözündeki yerine zarar gelmesine izin vermez."
Kaşlarını düşünceli bir tavırla hafifçe yukarı kaldırmıştı Clarissa. Andreani'nin sözlerine hak veriyordu. Rosia Panzio'yu kısa bir zamandır tanıyor olsa dahi hemen yarın Roma ve Viberto'daki en iyi terziyi evine getirterek Lavinia'nın gelinliği için kumaş bakmaya başlayacağını biliyordu. Zihni içinde pek çok yeni soru uçuşmaya devam ediyordu lakin duraksamak zorunda kalmıştı. Andreani'nin kasılan yüzünden ve ses tonundan, bu konuyu daha fazla konuşmak istemediği açıkça görülüyordu. Başını hafifçe yana eğdiğinde isteğine uyarak konuşmayı kapatmış sonrasında yan dönerek gül fidanları ile ilgileniyor gibi bir görüntü çizmeye çalışmıştı.
"Anladım."
Kendisini görmezden gelen Clarissa'yı izleyen Andreani'nin dudakları gizemli bir tebessümle kıvrılmıştı. Dış görünüşü sakin gözükse dahi karısının inadına karşı hayret etmekten kendini alamıyordu. Hoşlanmayacağından emin olduğu bir rahatlıkla, aralarındaki kısa mesafeyi kapatarak kolunu ince beline dolamış, kendine çekmişti. Parmakları ile usulca belini okşamaya başladığında kulağına fısıldamıştı.
"Keşke bu uysal tavırlarını sana bir şeyi yapma dediğim zaman da uygulayabilir olsan sevgilim."
Beklemediği bir anda adamın parmaklarının belinde yarattığı ılık hisle irkilmiş Clarissa'nın gözleri içine panik yerleşmişti. Bakışlarını köşkün bahçesinde hızla gezdirmeye başladığı sırada geriye çıkarak Andreani'nin dokunuşundan kendini kurtarmıştı. Ailesinin, evlenmemek için her şekilde ayak dirediği Andreani ile onu samimi bir şekilde görmeleri hoşuna gitmezdi.
"Unuttun mu? Mürebbiyem işini iyi yapamamış. Bu sabaha karşı öyle demiştin."
Onu havaya kaldırdığı gür kahverengi kaşları ile izleyemeye devam eden Andreani'ye hor gören bir bakış fırlatmış Clarissa, tekrar başını öteye çevirmişti. Kısa bir adımla mesafelerini biraz daha açtığında, umursamaz tavrına devam etmeye çabalıyordu. Adama hala kızgın olsa da kadife sıcaklığındaki ses tonunu kulağının hemen üzerinde işitmek ve mavi gözlerinin içine bakmak tavrını korumasını güçleştiriyordu. Yutkunmuş elindeki gülünü bir kez daha koklamıştı. Fakat, Andreani'nin ona doğru büyük bir adım attığını görmüştü.
"Eve dönüyoruz. Gittiğimizde, o sivri dilini ya keseceğim ya bizzat dişlerimle koparacağım. Seçimi sana bırakıyorum. "
Üzerine geçirdiği siyah peleriniyle olduğundan daha kalıplı bir görüntü içinde olan Andreani uzun boyu ve otoriter yapısını harmanlayıp, ona doğru tehditkâr bir adım daha atmıştı. Adamın sözlerini onu korkutmak için söylemiş olduğunu bilse dahi bir adım gerilemekten kendini alamamıştı. Fakat irkildiğini belli etmemek adına, gözlerini devirmiş yan bir bakışla onu alaya almaya çalışmıştı.
"Andreani, canımı alacak gibi üzerime yürümen beni korkutmuyor. Üstelik beni ailemin evinde tehdit ediyor olman sence de biraz tuhaf değil mi?"
Clarissa'nın attığı bakış ve sözlerindeki cesaret Andreani'nin keyfini birazcık dahi bozmaya yetmemişti. Mağrur tavrını yıkıp geçmek istercesine, yüzüne cezbedici bir gülümseme yerleştirmiş, onun içinin titremesine sebebiyet verdiği tınıda konuşmaya devam etmişti.
"Sana gerçekten tuhaf olan bir şey söyleyeyim, sevgilim karım. Evli bir kadının geceyi kocasının iznini almadan ağabeyinin evinde geçirmek istemesi; işte bu her anlamda tuhaf. Sen benim karımsın, ağabeyinin evinde kalman söz konusu bile olamaz."
Andreani'nin katlanılmaz derecede, kaba aşırı arsız ve küstah olduğunu düşünen Clarissa'nın dudakları arasından hıh diye bir ses çıkmıştı. Kıstığı gözlerinde dile getirmediği pek çok iğneleyici sözün parıltıları vardı. Çalışma odasında Andreani'ye söylediğinin aksine geceyi Virgilio Köşkü'nde geçirmeyi tam anlamıyla planladığı söylenemezdi. Andreani'nin onu evde bulamayınca öfkeden delirecek olsa dahi bir şekilde Virgilio Köşkü'ne gelerek birlikte eve döneceklerini düşünmüştü. Fakat bunu itiraf etmeye niyeti yoktu.
Andreani'nin o gün üzerine giydiği kadifeden kalın ceketine kaçamak bir bakış attığında, küçüklü büyüklü dikenlere sahip gülü hırsla göğsüne bastırmıştı. Şaşkınlıkla kalkan eline tutuşturmuş, geri çekilmişti.
"Beyaz gülün ayrılık getirir söylerler. Kimisi de masumiyet saflık ve saygıyı temsil ettiğini söyler. Sen hangisini düşünüyorsun?"
Clarissa sözü sıradan bir konuya getirmiş gibi gözükse de hala aynı konunun çevresinde dolanıyorlardı. Gülecek gibi bir tavır takınarak gülü ilgisizce parmakları arasında çevirmiş, manalı bir tonda cevap vermişti.
"Eve döndüğümüzde tekrar sor, o zaman zevkle cevap veririm."
Andreani'nin sorunu kestirip atması karşısında bakışlarını öteye çeviren Clarissa, onlara doğru gelen Guliano'yu görmüştü. Tıpkı köşke geldiğinde olduğu gibi rahip cübbesi giyen kardeşinin yüzünde dingin bir gülümseme vardı. O ifadesindeki huysuzluğu hızla silip atarken, Andreani yeşil gözlerinin odaklandığı noktayı takip etmişti. Her ikisi de ifadesini ustalıkla değiştirmiş, kibar bir tebessümle Guliano'yu karşılaşmışlardı.
"Bay Ludovico, köşkümüze hoş geldiniz. Geldiğinizden henüz haberim oluyor."
Kendisine ölçülü mesafeyle omuz hizasından bir baş selamı veren Guliano'yu aynı şekilde selamlamıştı Andreani. Siyah deri eldivenleri ve parmakları arasındaki beyaz gül keskin bir tezat oluşturuyordu, beklenmedik bir görüntü çizse dahi tok ses tonu ile kardeşine karşılık vermişti.
"Bay Virgilio. Ne yazık ki habersiz bir ziyaret oldu. Sandrino Panzio ile kuzenininiz Cesare Virgilio ile konuşmaya gelmiştik."
"Anlıyorum, verilen kararı şimdi Rinaldo'dan öğrendim."
Sözlerini bitiren Guliano, babalarından aldığı mavi gözlerini, onları izleyen ablasına çevirmişti. Yanına yaklaşarak usulca koluna dokunmuş, sevgi dolu bir tebessüm bulunan bakışlarıyla gül bahçesini göstermişti.
"Son görüştüğümüzde, Ludovico Malikanesi'ne de bir gül bahçesi yapmaktan bahsediyordun. Yapabildin mi?"
Clarissa'nın bakışları erkek kardeşinin üzerinde olsa dahi Andreani'nin duyduklarıyla birlikte kaşlarını havaya kaldırarak memnuniyetle gülümsediğini seçmişti. Yapmayı düşündüğü gül bahçesi, Ludovico Malikanesi'nde yaşamaya başladığından bu yana tamimiyle onun isteği ve zekine göre tasarlanmış kalıcı ilk şey olacaktı. Yakın bir zamanda bu isteğini bahçıvanlarına iletmeyi düşünse dahi Andreani'nin verdiği tepki asabını bozuyordu. İlgisiz bir tavırla ellerini önünde birleştirirken cevaplamıştı.
"Hayır. Henüz, onun için vakit bulamadım."
"Şaşırdım doğrusu, beyaz güllerinden bu kadar uzak kalmanı beklemezdim. Ben ilk iş bir gül bahçesi yaptırırsın diye düşünmüştüm."
Ablasının bakışlarına yerleşen ızdırap dolu ifadenin farkına varmayan Guliano, gayriihtiyari bir hareketle başını onları izleyen Andreani'ye çevirmişti. Adamın mavi gözleri içine oturan ilgili parıltıdan cesaret alarak sözlerini açıklamıştı.
"Eskiden, bu bahçede saatlerini geçirirdi. Bahçıvanın tüm ısrarlarına rağmen hepsiyle tek tek ilgilenir, üzerinin çamur olmasına aldırmazdı. Hatta bir keresinde, annem gül bahçesine girmesini yasakladığında üzüntüden günlerce hiçbirimizle tek kelime konuşmamıştı."
"Anneniz, Clarissa'nın gül bahsine girmesini neden yasaklamış olabilir ki?"
Her bahsi geçtiğinde kusursuz ve sevgi dolu bir kadın olarak anlattığı annesinin hangi sebeple Clarissa'ya ceza vermiş olabileceğini kestirememişti Andreani. Anlatılanlardan yola çıkarak kadının, tıpkı karısı gibi özgür ruhlu bir mizaca sahip olduğunun kanaatine varmıştı. Kızına her şekilde destek çıkacağını düşünüyordu, hikayeye dair merakı gittikçe artarken boştaki elini cebine yerleştirerek, hikayeye sonuna kadar dinlemeye hazır bir tavırla tüm dikkatini Guliano'ya vermişti. Fakat, bu sırada siniri başına vuran Clarissa, gittikçe renkten renge girmekteydi.
"Çünkü Rinaldo'nun suç ortağı oldu- "
Kardeşinin, çocukluğuna dair en sevimsiz anısını gerçekten Andreani'ye anlatmak üzere olmasını karşında dudakları şaşkınlıkla aralanmış Clarissa, sinirle uzanmış Guliano'nın saten cübbesinin üzerinden uzun tırnaklarını etine geçirmişti. Normal bir zamanda daha fazlasını yapar, susmasını garanti altına alırdı lakin Andreani'nin karşısında bu kadarı elinden geliyordu. Tüm gücüyle sinirini kontrol altında tutmaya çalışarak sıktığı dişleri arasından uyarısını yapmıştı.
"Guliano! Bakıyorum senin çenen yine düştü. Lüzumsuz konuşmalarına hemen son veriyorsun."
"Hayır.. hayır hikayenin devamını duymak istiyorum. Ona aldırış etme, devam et sen Guliano."
Andreani'nin sesindeki merak ve neşeli ton Clarissa'nın tüm vücudunda dalga dalga yayılan utangaçlıkla harmanlanmış sinirini katmerliyordu. Guliano, tüm hikayeyi anlattığında Andreani hiç şüphesiz onun sinir uçlarıyla her defasında ustaca oynamayı başaran artık aşina olduğu o kışkırtıcı ifadesiyle önüne geçecek büyük bir zevkle sinirlerini bozacaktı. Tıpkı daha önce söylediği gibi adam; sinirlenerek renkten renge girmesinden keyif alıyor üstelik bunu saklamaya lüzum dahi görmüyordu. Çaresiz bakışlarını kardeşine çevirdiğinde, acımasızca etine tırnaklarını geçirmesinden dolayı yüzünü buruşturduğunu görmüş, anlık bir pişmanlıkla elini kolundan çekmişti. Buna rağmen, Giuliano, Andreani'nin isteğini yerine getirmişti.
"Tabi, anlatırım lakin ben o zamanlar küçüktüm yaşanılanları yarı yarıya hatırlıyorum. Yine de köşkte bu olay o kadar çok konuldu ki kolayca anlatabilirim. Clarissa'nın Rinaldo'nun suçuna ortak olduğunu ortaya çıkmıştı. Rinaldo, av köşkümüzün hemen önünde akan çayda yüzmeyi çok seviyordu lakin babam suyun derin ve kimi zaman hızlı aktığını söyleyerek ona yasaklamıştı. Fakat Rinaldo buna rağmen, bazı zamanlar -genellikle geceler- yanına topladığı arkadaşlarıyla av köşküne at sürüp, çayın kıyısında alem yapıyormuş. Clarissa'da tüm bunları bilmesine rağmen susmakla kalmamış bir de onun geceleri annem ve babamdan gizli evden ayrılmasına yardım etmiş. Tabi bazı kendi menfaatleri karşılığında."
Guilano'ya engel olamayacağını anlamıştı Clarissa. Bu kez şansını Andreani üzerinden denemek istiyordu. Yönünü tamamiyle ona dönmüş, içten içe parlaklığına hayran olduğu mavi gözlerinin üzerine çevrilmesini beklese dahi isteğine ulaşamadığında masum bir tona bürüdüğü ses tonuyla ilgisini çekmeyi denemişti.
"Andreani eve gitmiyor muyduk biz? Aptal bir çocukluk anısı, hadi eve dönelim."
"Hikaye bittiğinde eve dönebiliriz. Bunlar hangi menfaatlermiş Guliano?"
Andreani, bilgiç bir ifadeyle kumral kaşlarını havaya kaldırarak kısa bir an yüzüne bakmış ardından tekrar Guliano'ya dönmüştü. Onun kendisine olan bu kayıtsızlığına alışkın olmayan Clarissa ise huysuzlukla homurdanmıştı.
"Babam, Clarissa'nın darphanede bulunmasından hoşlanmıyordu. Küçük bir kız için uygun olmadığını söylermiş. Fakat Rinaldo, onu idare etmesinin karşılığında gizlice götürürmüş. O zamanlar bir de Cesare, Roma'nın terkedilmiş ücra köşelerinde çizimler yapıyordu. Clarissa, annemin buna izin vermeyeceğini düşünerek Rinaldo'yu ikna etmiş. Onu Cesare'nin yanına götürüyor, çizimleri bitene dek başında bekliyormuş."
Yaptığını hiçbir şekilde onaylamayan bir hor görmeyle erkek kardeşine bir bakış fırlatmış Clarissa, kirpiklerinin ardından Andreni'yi süzmüştü. Guliano yanlarına gelmeden hemen önce eline tutuşturduğu beyaz gülü artık eğreti bir şekilde tutmuyordu. Kardeşinin anlattığı hikayeye, tuttuğu gülü sıkıca kavradığını dahi farkına varmayacak kadar kendini kaptırmıştı. Keyifsizliğinin devam etmesine rağmen istemsizce yüz hatları yumuşamaya başlamış ve yeşil gözleri birer mücevher gibi parıldamıştı. Andreani'nin aptal bir çocukluk anısına karşı bu ilgili tavrı onu şaşırtmıştı. Üzerinde dolanan yoğun duygularla bezenmiş gözlerin farkında olmayan Andreani, Guliano duraksadığında kaçınılmaz gerçeği dile getirmişti.
"Tabi sonra her şey ortaya çıktı."
"Evet, bir gece babam Rinaldo'nun yokluğunu Clarissa'nın tüm çabalarına rağmen fark etmiş. Clarissa'da mecburen her şeyi itiraf etmek durumunda kalmış. Babam o gece bizzat gidip Rinaldo'yu köşke geri getirmiş ve sorumsuz davranışı için büyük bir nutuk çekmiş. Clarissa'ya da bunun yanlış olduğunu bilmesine rağmen neden sakladığını sorduğunda, ne cevap vermiş duymak ister misin?"
"Kesinlikle."
Clarissa, bu rezil anıyı tam anlamıyla ballandırarak anlatan kardeşine karşı biraz önce duyduğu şefkatten pişman olmuştu. Saten kumaşn üzerinden, bir kez daha tırnaklarını koluna geçirmişti. Sıktığı dişleri arasından bu kez açıkça tehdit ediyordu.
"Bunun bir bedeli olacak Guilano."
"Ben senin en sevdiğin Virgilio'yum. Bana kıyamazsın."
Neşeyle ışıldayan mavi gözlerini ablasının siyah saten üzerindeki parmaklarına indirmişti Guliano. Daha öncekinin aksine inlemesini bastırmış, kolunu nazikçe elinden kurtarmıştı. İkisinin atışmasını dudaklarındaki tebessümle izleyen Andreani'ye bakışlarını tekrar odakladığında ablasının o akşam dile getirdiği sözleri söylemişti.
"Erkekler darphaneye veya çizim yapabilmek için istedikleri yerlere gidebilme özgürlüğüne sahipken Tanrı'nın hemcinslerine düşünecek akıllar vermesine rağmen neden kullanmalarına izin verilmediklerine anlam veremediğini söylemiş. "
Küçük yaşta olmasına rağmen karısının lafı babasının ağzına tıkmış olması Andreani için şaşırtıcı olmamışsa da eşsiz bir ruha sahip olduğunu bir kez daha görmüştü. Başını hafif bir hareketle yana eğerken, yanakları kızararak onu daha da güzelleştiren halini seyretmişti. Hikayesinin tüm detaylarıyla ortaya dökülmüş olmasını kabullenmiş bir görüntü içindeydi. Andreani, gülmemek için dudağını ısırdığını fark etmişti. Yeşil gözlerinde saklı bir neşenin parıltıları oynaşırken hala aynı fikirde olduğu ve pişman olmadığı görülüyordu. Görüntüsüne gittikçe kapılırken, dişlerinin arasına aldığı alt dudağının tadına sonsuz bir tutkuyla bakmak için yanıp tutuşmaya başlamıştı. Güçlükle bakışlarını karısının üzerinden çekmeyi başarabilmişti.
"Aldığı tek ceza gül bahçesinden uzak durmak mıydı?"
"O annemin cezasıydı. Babam, Clarissa ve Cesare ve Rinaldo'nun uzun bir süre bir araya gelmesini yasaklamıştı. Yine de bir ay sonra annem, cezalarının kaldırılmalarını sağlamayı başarmıştı."
Gülümseyerek, Guliano'nun sözlerini anladığını belirtmişti Andreani. Aralarındaki kısa mesafeyi kapatarak Clarissa'nın yavaşça koluna elini yerleştirdiğinde, elindeki gülü ona devretmişti. Uzattığı uzun koluyla Guliano'nun omzunu hafifçe sıkarken konuşmuştu.
"Ablanın yapacağı bahçeye yardım etmek istersen, seni Ludovico Malikanesi'nde ağırlamaktan memnuniyet duyarız Guliano. Eminim Clarissa buna çok sevinecektir."
"Tabi, zevk duyarım."
Nazik bir tavırla davetini kabul etmişti Guliano. Bunun üzerine yeşil gözlerine şaşkın bir ifade oturmuş karısına yönelen Andreani, kardeşinin yanlarındaki varlığını umursamayarak, elini usulca yanağına yerleştirmiş, alnına küçük bir öpücük bırakmıştı. Yutkunarak, onları izleyen kardeşine bakmayı reddeden Clarssa'nın boştaki elini sıkıca tutmuştu.
"Artık eve dönebiliriz. Dediğin gibi vakit geç olmadan Viberto'ya varsak iyi olacak."
Başını sallayarak sözlerini onaylamak dışında herhangi bir cevap vermemişti Clarissa. Kaldı ki Andreani'nin cevap beklediği de yoktu, kavradığı eliyle onu bahçenin çıkışına doğru çevirerek ilerletmeye başlamıştı. Sessizliğini koruyan Clarissa'nın bu duruma bir itirazda bulunmaya gönlü yoktu, birkaç saat uykuyla geçirmek zorunda kaldığı bu uzun günün ardından at arabasında yapacakları sessiz yolculukta biraz olsun rahat bir nefes alabileceği düşüncesi hoşuna gitmişti. Uzun adımlara ayak uydurmaya çalıştığı süre boyunca, Andreni'nin gerçekten ilgilendiğini gösteren dikkatli bir tavır takınarak Guliano'nun rahip olması hakkındaki konuşmalarını biraz şaşkınlık biraz kuşkuyla dinlemişti.
Mermer köşke geçtiklerinde, Virgilio ailesi ile tek tek vedalaşmışlardı. Ön avluda, Clarissa'nın bu sabah Roma'ya gelirken kullandığı at arabası dönüş yolculukları için hazırlanmıştı. Paola'nın getirdiği pançosunu bizzat giymesine yardımcı olmuş Andreani'nin yardımı ile at arabasının deri koltuklarına geçmişti. Gönülsüz olsa dahi atı Kara Ateş'i Ludovico muhafızlarından birine emanet eden Andreani, Clarissa'nın yanındaki yerini almıştı.
Havanın kararmaya yüz tutmasıyla gittikçe tenhalaşmaya başlayan Roma'nın taş sokaklarından geçerlerken düşüncelere dalmış olan Andreani, siyah deri eldivenlerini çıkartarak karşısındaki koltuğa özensiz bir şekilde atmış, Clarissa'nın kucağına bıraktığı eline uzanarak, kendine çekmişti. Elinden ziyade sanki kalbini tutuyorcasına özenliydi. Yolculukları taş yoldan çıkarak toprak izleriyle bezeli kır yolunda ilerlemeye başladığında, aklında dolanan fikri ona açmıştı.
"Guliano'nun Vatikan'da rahiplik yapması fikrine ne dersin?"
"Ne? Sözlerini anlayamadım."
Andreani aralarında oluşan sakin sessizliğini bozana dek dalgın bir ruh haliyle dışarıyı seyrediyordu Clarissa. Anlamakta güçlük çektiği sözleriyle birlikte başını ona doğru çevirmişti. Mavi gözlerinin derinliklerine bakmış, şaşkınlıkla karşılık vermişti. Evlilik yüzüklerinin olduğu elini, baş parmağı ile ileri geri bir hareketle usul usul okşayan adam, rahat bir tavırla omzunu silkerek konuşmuştu.
"Roma'daki herhangi kilise yerine Vatikan'da rahiplik yapması sence de daha iyi olmaz mı? Önerebilirim, elimde böyle bir güç varken neden kullanmayayım? Büyük dayımı düğünde seninle tanıştırmıştım. Kendisi, Kutsal Kardinaller Koleji'nde eminim istediğimi içtenlikle karşılar. Hatta, Guliano'ya ile iyi bile anlaşırlar."
Oturduğu deri koltukta hareketlenip yönünün tamimiyle Andreani'ye dönen Clarissa'nın yeşil gözlerinde hisli parıltılar oynaşırken, dudaklarında engel olamadığı şaşkınlıkla yarım kalkmış bir gülümseme belirmişti.
"Gerçekten mi?"
"Evet, yapabilirim."
Sabaha karşı yaptıkları konuşmanın kırgınlığını yüreğinde hala taşıyor olsa dahi Andreani bu düşünceli teklifiyle aralarına sokmaya çalıştığı mesafeye büyük bir darbe vuruştu. Evlerinin en küçüğü olan Gulino, tüm Virgilio ailesinin gözbebeğiydi. Clarissa, sırf Andreani'ye kızgın olduğu için bu teklifi geri çevirerek acımasızlık yapmazdı. Yavaşça başını sallayarak tamamen serinkanlı ve hevessiz görünmeye çabalayarak kabul etmişti.
"Haklısın, Vatikan'da rahiplik yapması iyi olur."
Onun bu tavrını iyi bilen Andreani, beyaz dişlerini göstererek gülümsemişti. Avucundaki elini bırakmadan diğer kolunu omzuna atarak, onu kendi bedenine iyice çekmişti. Manalı bir gülümsemenin olduğu yüzünü kumral saçlarına gömmüş, doyasına kokusunu içine çekerek öpmüş, kulağına fısıldamıştı.
"Dilediğiniz gibi olsun Bayan Ludovico."
Yüreğini kaplayan duyguların yüküyle yutkunmuştu Clarissa. Andreani'nin kulağına fısıldayan bu ton, her zaman içine tuhaf bir ürperti serpiyordu. Kolunun altına iyice yerleşirken sırtını usulca gövdesine yaslamıştı. Yüzünü birazcık yana çevirirse, Andreani'nin yüzü ile aralarında hiçbir mesafe kalmayacak kadar yakın durduklarını biliyordu. Davranışları ile taban taban zıt olan sahte huysuzluğu ile söylenmişti.
"Seni affetmem için gönlümü çelmeye çalışıyorsun."
Kısık bir kahkaha patlatmıştı Andreani. Tüm rahatlığıyla, usulca kulağını dişlemişti. Clarissa'nın geri çekilmesine izin vermeyerek kollarını göğsünün üzerinde kenetlediğinde, kıpırdamasına engel olmuştu.
"Ya öyle mi yapıyorum?"
"Evet. Benimle oynuyorsun. Gözlerinin içinde bir şey var ve bana öyle baktığında ruhumu delip geçiyor. Ve ben bundan hiç hoşlanmıyorum."
"Ne kadar da kötü bir koca."
Gülümseyerek tekrar kulağına fısıldamıştı Andreani. Başını yana çevirdiğinde önce yanağını öpmüş ardından bir parmağı küçük çenesini bularak nazikçe yukarı kaldırdığında açığa çıkarttığı boynunu, yanağına nazaran daha büyük bir tutkuyla uzun uzun öpmüştü. Kollarında kaskatı kesilen Clarissa'nın bedenini hissetse dahi aldırmamış, öpücüklerini derin ve şehvetle aralanan dolgun dudaklarında sonlandırmıştı. Tekrar göğsüne yasladığı karısının arsızlığına dair söylediklerini kah gülümseyerek kah sessiz kalarak dinlerken Ludovico Malikanesi'nin bulunduğu araziye giren at arabaları yavaşlayarak durmuştu.
At arabasının çevresinde dolanarak kapılarını açan arabacılarının ardından malikanenin bahçesine adımını atan ilk kişi Andreani olmuştu. Öne uzattığı eliyle Clarissa'nın inmesine yardımcı olduğunda birlikte taş basamakları çıkarak Tobia'nın onlar için sonuna kadar açıp yana çekildiği yüksek kapıdan geçmişlerdi. Oldukça yüksek olan gümüş şamdanlardan üst kata ulaşan merdivene yakın olanının üzerinde yanan mumların aydınlattığı loş hole adımını attıkları ilk an Clarissa'nın yeşil gözleri mermer merdivene odaklanmıştı. Andreani'ni at arabasındaki dokunuşlarını bedeninde duyumsamasının verdiği ılık hissi hissetmeye devam ederken, yatak odasına çıktıklarında işin gideceği boyutu biliyordu. Üzerindeki pelerinini almaya uzanan Andreani'nin elinden kurtulmak adına geriye çıkarken, inandırıcı olmaya çabalayarak sahte bir hevesle konuşmuştu.
"Hava mevsime göre çok güzel, bahçeye çıkabiliriz."
Eğer bir an dahi duraksarsa Andreani'nin onu önce tebessümle vazgeçirmeyi deneyeceğini inat ettiği takdirde de sinirlenerek zorla yukarı çıkartacağını iyi biliyordu. Tüm bunlar hızla çalışan zihninde belirirken telaşını gölgeleyen bir neşeyle gülümsemiş, eteklerini savurarak uzun adımlarla malikanenin arka bahçesine açılan büyük kemerlerin altından geçerek, basamakların indiğinde ay ışığı altındaki bahçeye ulaşmıştı.
Ay ışığı, geniş taraçada ve belli köşelerinde yanan meşalelerin aydınlattığı büyük bahçe üzerinde parlıyor olsa dahi karanlık yoğundu. Yeşil gözlerini ilerlediği sırada bahçede gezdirmişti Clarissa. Önce, gün ışığıyla yemyeşil parlayan şimşirlerin çevrelediği bronz çocuk bebek heykelinin elindeki testiyle su döktüğü mermer çeşmenin hemen önündeki banka göz atmış lakin gözü kesmemişti. Sonrasında gözleri bahçenin sol tarafında kalan nar bahçesini bulsa dahi hatırlattığı anılar durumlarına hiç de uygun değildi. Son olarak bahçenin tam karşısındaki gülün önüne uzanan taş korkuluklarda karar kılmıştı. Ona yetişen Andreani ile aralarındaki sessizliği bomdan Clarissa'nın rehberliğinde ilerlemişlerdi.
Tıpkı evliliklerinden altı gün önce malikaneye geldiğinde olduğu gibi, yönünü göle dönen Clarissa her iki elini de taş korkuluğun üzerine yerleştirmişti. Hissettirmeyecek bir sakinlikle nefes alıp verirken, yeşil gözleri üzerine düşen sedef rengi ay ışığında yer yer parlayan gölün üzerindeydi. Bir müddet ona zaman tanımış Andreani, yavaşça küçük çenesini başparmağı ile işaret parmağı arasına alarak nazik bir kuvvetle kendine doğru çevirmişti.
"Bekliyorum."
"Biliyorum."
Kısık bir sesle konuşmuş, Clarissa'nun dudakları arasından ancak bu tek kelime dökülmüştü. Andreani, yüzüne uzattığı parmaklarını çekmişti. O yönünü tamimiyle göle doğru çevirmişken, belini taş korkuluğa yaslayarak bacaklarını öne doğru uzatmış Andreani'nin yönü malikaneye dönüktü. Bir elini tıpkı onun gibi arkasındaki korkuluğa koymuş, karanlıkla parlayan mavi gözleri yüzüne odaklanmış, dikkatle mimiklerini izliyordu. Vatikan'daki Rosia Hala ve Andreani'nin anlaşmalarından bu yana, sık sık aklına düşen hamilelik fikri her seferinde adeta amansız bir kış rüzgarı kadar içini titretiyordu. Hayatı boyunca duygularını tüm çıplaklığıyla karşısındaki herhangi bir insana açmakta zorlanan Clarissa şimdi mutlak bir inançla kendine bunu yapabileceğini söylüyordu. Kaldı ki her ne kadar göz ardı etmeye çalışsa dahi dünya üzerinde ona en yakın olan insanın tam yanında durmakta olduğunu biliyordu. Yeşil gözleri içine yerleşen mahcubiyetle yan dönerek kendini mavi gözlerin içine bakmaya zorlamıştı.
"Evet bir sorun var. Benimle alakalı. Aslında sana hiç bahsetmek istemiyorum çünkü utanç verici ve belki de... kimine göre saçma. Fakat ben.. ben hislerime engel olamıyorum."
Clarissa'nın yüz hatlarındaki değişimi yakından izleyen Andreani, telaşlanarak kaşlarını çatmıştı. Ortada bir sorun olduğunu biliyordu lakin onun daha önce söyleyeceklerinden emin olmayarak duraksadığını hiç deneyimlememişti. Clarissa, her zaman takındığı mağrur duruşuyla kendinden emin bir tavır çizerek ya sözlerine inanarak konuşur ya da sessiz kalmayı tercih ederdi.
"Duymak istiyorum."
"Duyduğunda bana saçmaladığımı söylemeyeceğine söz vermen gerek."
"Veririm."
Andreani'nin sakin ve teşvik edici ses tonunu duyan Clarissa, başlayabilmek için içine derin bir nefes çekmişti. Bu konuşmayı yapmaktan inanılmaz bir hicap duyuyordu. Annesinin kaybetmesi hayatındaki en büyük acıya sebep olmuş olsa da hala hayatını bu denli etkilediğini bilmek canını yakıyordu. Genç kadın, Andreani ile bunları konuşmak durumunda kalmamak için sahip olduğu bir çok şeyinden vazgeçebilirdi. Sesini tonunu hissettiği hüzünden olabildiğinde uzaklaştırmaya çalışarak, açıklamaya başlamıştı.
"Biliyorsun, annemin nasıl öldüğünü sana anlatmıştım. Andreani ben bir çocuğumuzun olması için sabırsızlanıyor olmak isterdim lakin öyle hissetmiyorum. Sen kadar hevesli değilim, üzgünüm senin hevesini kırmak niyetinde değilim fakat elimde değil Siz...siz Rosia Hala ile davette konuştuğunuz andan bu yana sürekli annemin doğumu gözümün önünde geliyor. Ben.. ben. Belki sana garip gelebilir lakin korkuyorum. Üzgünüm sana haksızlık etmek istemiyorum. "
Başını hafifçe sallayan Andreani'nin yüzünde ne bir şaşkınlık ne kızgınlık ne de alay belirtisi bulunmuyordu. Konuştuğunda sesi karanlık gecede derin ve tok bir tınıda çıkmıştı.
"Anladım. Fakat sana kötü bir haber vermek durumundayım, şimdiye dek sayısını hatırlamayacağım kadar seviştiğimizi düşünürsek çoktan hamile kalmış bile olabilirsin."
Bu sözleri duyduğunda, telaşlı düşünceler Clarissa'nın bir sel gibi çağlayarak zihninde yer edinirken başını bir başka tarafa çevirmişti. Yeşil gözlerini huzursuzca gölün üzerinde gezdirirken mırıldanmıştı.
"Bilgilendirmen için, teşekkür ederim,
Hissettiği korku ve telaşla gittikçe mantığını yitirmeye yaklaşan Clarissa'nın durumunu görüyordu Andreani. Serinkanlı ifadesiyle yaslandığı korkuluktan doğrulmuş, karısının her iki kolunu da tam dirseği üzerinden nazikçe tutarak kendi önüne çekmişti. Dokunaklı yeşim yeşili gözlerini inatla yüzünden kaçırsa dahi göz göze gelmelerini sağlamıştı.
"Doğum yapmaktan korkuyorsun, doğru anlamışım değil mi?"
Hafifçe inmiş kirpiklerinin altından tedirgin yeşim yeşili gözleriyle ona bakan Clarissa, yutkunarak güçlükle sorusunu cevaplamıştı.
"Evet. Çocuklarla bir problemim yok öyle düşünmeni istemem. Sadece doğum. Tabi bir de.. bir şey daha var. Sana bizim köşkün baş hizmetlisinden bahsetmiştim. Şu şifalı bitkilerden özel tedavi gücü olan aromalar, merhemler yapan Paola'dan. O bir keresinde bana annemin doğumları zor geçtiği için aynı sıkıntıyı benimde yaşayacağımı söylemişti."
Hissettiği utanç duygusuyla, onunla göz göze gelmeye katlanmıyordu. Sözlerini bitirdiğinde tekrar yüzünü yana çevirmişti. Hemen önünde üzerindeki siyah pelerini ile adeta sessiz bir gölge gibi onu seyreden Andreani'nin bakışları elinde olmadan başını çevirmesiyle ortaya çıkan boynuna bulmuştu. Elbisesi ile aynı renk olan pançosu zarif kıvrımlara sahip bedenini gizliyor olsa dahi bembeyaz pürüzsüz boynu ay ışığı altında parlıyor hafifçe esen meltemin altındaki alt kısmını açıkta bıraktığı saçlarıyla göz alıcı gözüküyordu. İçini çekerek, yavaşça tekrar arkasındaki korkuluğa belini dayamıştı. Ellerini bir kez daha karısına uzattığında kollarını kavrayarak, açtığı bacaklarının arasına doğru çekmişti. Aralarında hiçbir mesafe kalmadığında, uzanıp, inatla öteye çevirdiği yüzünü iki elinin arasına almıştı.
"Tamam, öncelikle korkunun saçma ve utanç verici olduğunu düşünmüyorum. Fakat beni şaşırttığını saklamayacağım. Annenin aldırdığı onca eğitimlerine, güzel kitaplarına, felsefene rağmen birkaç şifalı merhem yapabiliyor diye hizmetlinizin sözlerine körü körüne inanman beni şaşırttı. Üstelik sen hep keskin bir zekaya sahip olduğunu söylersin. Ya sandığın kadar zeki değilsin ya da korkularının seni yönetmesine izin veriyorsun. Hangisi? "
Sözleri boyunca buğulanan yeşil gözlerini üzerinden çekmemişti Clarissa. Bir an dahi uzun kirpiklerini kıptırmamış, yüz hatlarındaki güven veren ifadeye izlemişti. Andreani'nin büyük ellerinin arasındaki küçük yüzü tatlı bir gülümsemeyle ağır ağır aydınlanmaya başlamıştı.
"Evet işte böyle; gamzelerinin ortaya çıkmasına izin ver. Söz veriyorum sana Roma'nın hatta İtalya'nın en iyi ebesini bulacağım. Hatta en iyi ebe ve hekim olsun ne dersin? "
"Andreani."
Clarissa'nın biraz önceki hüzünlü ruh hali tıpkı doğmakta olan güneş gibi usulca neşeli bir kıkırdamaya dönüşmüşken, dudakları arasından inleyerek adını mırıldanmıştı. Konuya başında anlayışla yaklaşmış olsa dahi laf cambazlığı yaparak eğleniyor olmasını esef ve kınama ile karşılamaya çalışsa da başarılı olduğu söylenemezdi. Gittikçe hülyalı bir hal alan gülümsemesine engel olmak için dudaklarını ısırmaya başladığında Andreani, elleri arasındaki yüzünü kendi yüzüne doğru yaklaştırarak devam etmişti.
"Ne? Tamam, iki hekim iki ebe olsun. Yeterli mi?"
"Komik değilsin."
"Ebe, hamileliğin boyunca malikanede yatılı kalsın."
"Andreani lütfen."
Mavi gözlerindeki mantığını ele geçiren sıcaklıkla, gözlerinin içine bakmaya devam eden Andreani, her konuştuğunda sıcak nefesini yüzüne bırakırken, tüylerinin ürperdiğini hissediyordu Clarissa. Yüzleri arasından hiçbir mesafe kalmamış, ciğerlerine nefes çektikleri her an birbirinin kokularını alıyorlardı. Andreani, taş korkuluğa yaslanmış olsa dahi uzun boyunun avantajı ile kolaylıkla onun hizasında durabiliyordu. Elini kaldırarak göğsüne koyan Clarissa, biraz olsun geriye çekilmeyi başardığında bir başka ebe ve hekim hakkındaki uçuk teklifini yarıda kesmişti.
"Tamam, yeter."
Gülümseyen dudakları arasından inleyerek konuşmuş karısının geri çekilmesini izin vermemişti Andreani. Çıkık elmacık kemiklerinin nazik kıvrımında parmağını usul usul gezdirmeye başlamış, tüm yüzüne yayılan içten gülümsemesinin seyre dalmıştı.
"Sandığının yarısı kadar zor olmayacak. Ben yanındayım. Hem sen benden o kadar kolay kurtulamazsın. Seni asla bırakmam."
Diğer elini Clarissa'nın kumral saçlarının arasından geçirerek ensesine ulaştırdığında nazik bir kuvvetle yüzüne yaklaştırmıştı. Dudaklarını, dolgun dudakları üzerine kapattığında, yanağındaki eli sırtını bularak kendi bedenine sıkıca bastırmıştı. Israrlı dudakları nihayet Clarissa'nın dudaklarını aralayınca Virgilio Köşkü'nden bu yana bastırmaya çalıştığı arzusunun iyice alevlendiğini hissetmişi. Elleri, göğüslerinin yanlarında dolaşıyor, Clarissa'ya bütün direncinin, iradesinin kırılıp ufalanmaya başladığını hissettiriyordu. Öpücüğü gittikçe daha fazla tutkulu bir hal alırken, genç kadının uyuşmuş zihni bahçede olduklarını ve malikanenin geniş taraçasında nöbet tutan muhafızların varlığını hatırlamıştı. O sabah evden ayrılmadan önce Tobia ve seyislerin önündeki kısa öpücük bile utançtan kıvranmasına yetmişti, bu seferki ondan çok daha fazlasıydı. Zorlanarak başını geriye çekmeyi başardığında yanakları kıpkırmızıydı.
"Andreani, bahçedeyiz. Muhafızlar.."
Bu sözlerle, iri bedeninin yana doğru eğen Andreani, gözlerini kısarak malikanenin çevresinde nöbet tutan Ludovico muhafızlarına şöyle bir göz atmıştı. Yüksek taraçayı, duvara sabitlenmiş kandiller aydınlatıyordu. Oradan bakıldığında, aralarındaki büyük bahçeyi de hesaba katarak öpüştüklerini görebilecekleri ihtimali oldukça azdı. Bedenini düzelterek tekrar Clarissa'ya baktığında derin ve sakin bir tonda konuşmuştu.
"Aradaki mesafe çok fazla. Üstelik hava karanlık."
Omzunun üzerinden ürkek bakışlarının onun gibi malikaneye çevirmiş, Clarissa ikna olmamıştı. Sırtında duran büyük elin gevşemesinden fırsat bularak bedenini biraz daha geri çekmiş, kollarından çıkmaya çabalamıştı. Bunun üzerine Andreani'nin mavi gözleri huysuzlanmıştı. Aralarındaki sorunlarını çözdüklerini düşünüyordu, onun kendini geri çekmesini Lavinia ve Cesare'nin üzerine yaptıkları tartışmaya yorarak söylenmişti.
"Sen hala bana şu sözlerim için bozuk musun? Arkamızda bırakamayacak mıyız?"
Geri çekilmesinin nedeni o sabahki tartışmaları olmasa da bir an duraksayarak düşünmekten kendini alamamıştı Clarissa. Kırıcı sözlerini unuttuğu söylenemezdi, Andeani'nin yumuşak ve sevecen tavrından cesaretlenerek yanılgısını sürdürmeye karar verdi.
"Beni aşağıladığını unutmuş değilim. Bunun için bana kızacak değilsin ya?"
Yaptığı hamlenin Andreani'nin üzerinde ne gibi bir tepkiye yol açacağını gözlememişti. Önce dudakları gerginlikle aralanırken söylenecek gibi bir tavır takınmış sonrasında nefesini gürültüyle dışarı vererek kaşlarını çatmıştı. Olası bir tartışmanın başlamasının engellemek isteyen Clarissa, ellerini usulca geniş omuzlarına yerleştirerek ensesinde birleştirmişti. Bu hareketiyle Andreani'nin biraz önce çatılan kaşları memnuniyetle havaya kalkmış, sesindeki sabırsızlanan keskin tonla konuşmuştu.
"Görüyorum ki, şansını zorlamaya niyetlisin. Öyle olsun, lakin bu işi kısa yoldan çözelim. Söyle bakalım, barışmamız karşılığında sana imkanlarım dahilinde ne sunabilirim?"
Bu kez kaşlarını çatan kişi Clarissa olmuştu. Karanlıkta, fal taşı gibi açılan yeşim yeşili gözleri kolayca seçilebiliyordu. İlk anda, gururunu inciten tüm o acımasız sözlerden sonra rüşvet teklif etmesi karşısında huzursuzlanmıştı. Fakat sonrasında sözlerin içindeki fırsatı görebilmişti. Biraz tereddüt ederek, merakla sormuştu.
"Ben istediğim herhangi bir şeyi söyleyeceğim, sende koşulsuz sunacak mısın?"
Sözlerini bu şekilde yorumlayan ve bunu yüksek sesle dile getirmesiyle birlikte duraksamıştı Andreani. Hoşnutsuzluğu yüzüne yansımıştı; dudaklarının kıyısı ince bir tebessümle kıvrılmış, mavi gözlerinde kurnaz parıltılar oynaşmıştı. Ellerini beline koyarak, kollarını doladığında aralarındaki tüm mesafeyi kapatmıştı.
"Koşulsuz büyük bir kelime. Şöyle diyelim; gücümün yettiği ve mantıklı olan her şeyi sunabilirim."
"Biraz düşünmeye ihtiyacım var. Bu fırsatı iyi değerlendirmek isterim. "
Adamın inatla onu kendine çekmesine direnmekten vazgeçmişti Clarissa, belindeki iri eller artık alıştığı bir temastı. Düşüncelere dalmış bir halde yeşil gözlerini Andreani'nin omzunun üzerinden gölde gezdirmeye başlamıştı. Gölün ardında gittikçe sıklaşan servi ağaçları sonbahar ile birlikte hafifçe solmaya başlamıştı. Çır çır böceklerinin eşlik ettiği huzurlu sayabileceği sessizliğin tadını çıkartmaya koyulmuşken, uzun uzun düşünmesine gerek kalmadan ne isteyeceğini bulmuştu. Andreani'ye döndüğünde, hevesi ses tonuna yansıyordu.
"Buldum. Fakat hoşuna gitmeyecek lakin kesinlikle mantıklı ve gücünün yetebileceği türde bir istek. Bu durumda reddedemezsin."
"Önce söyle."
Clarissa, yutkunmuş, hala omuzunun üzerinde duran ellerini yavaşça sırtına ulaştırmıştı. Andreani'nin kabul etmesini canı gönülden istiyordu, mağrur duruşunun izin verdiği en alımlı ifadesini takınarak söze başlamıştı.
"Bana evlenmeden önce tam burada bir söz vermiştin, o sözünü tutmanı istiyorum. Evlendiğimizde portremi yine yaptırabileceğimi söylemiştin. Bence tam zamanı. Üstelik ben ressamı da seçtim, bugün malikaneye gelen sarrafın yardımcısı Bay Palmiro, portre çiziminde kolaylıkla bulunmayacak kadar yetenekli. Burada çalışır, senin belirlediğin günler gelir."
"Sözümü eksik hatırlıyorsun sevgilim. Ancak benim seçtiğim ressam portreni yapabilir demiştim."
Dudakları arasından portresinin yapılmasını istediği söylediği ilk an Andreni'nin belini tutan elleri kaskatı kesilmişti. Bruno Palmiro'nun bahsini geçirdiğinde ise dudaklarının gerginlikle tek bir çizgi halini alması ve alnının kırışmasını ise fark etmemek mümkün değildi. Zihninde başarısızlığa uğrayacağına dair bir önsezi belirdi. Buna rağmen kendine, serinkanlı edasını korumasını tembih etti, bu teklifi yapmaya niyetlendiğinde adamın ilk anda böyle bir tepkide bulanacağını tahmin etmişti. Onca yaşanılanın ardından, bu konu asla ilk anda kabul edeceği türden bir istek değildi. Israr etmesinin gerektiğini biliyordu lakin bunu ne şekilde yapacağı en mühim olanıydı. Gülümsemeye çalışarak, yumuşak bir şekilde üsteledi.
"Andreani sende biliyorsun ki, kadın ressam yok. Hem lütfen.. ben sanata bu kadar tutkunken kocamanın sanat düşmanlığı yapması hiç hoş bir durum değil."
"Zavallıyı tehlikeye atmak istediğinden emin misin? Sana sağ kalacağının garantisini vermem."
Andreani'nin soğuk bir tavırla söylediği sözler üzerinden buz gibi bir ürperti geçmesine neden olduysa da bunun dışarıya yansımasına izin vermemişti Clarissa. Ömrü hayatı boyunca, sırf Andreani'nin vereceği tepkilerden ve yapabileceklerinden korktuğu için hayranlık duyduğu güzelliklerden uzak kalamazdı. Üstelik istediği, normal insanlara göre oldukça basit ve olağan bir şeydi. Kararlı bir biçimde başını salladığında, hevesli tebessümü ile devam etmişti.
"Eminim. Sana güvenmek istiyorum. Üstelik sadece benim portremi yapmayacak. Ben ikimizi resmeder diye düşünmüştüm. Birlikte bir resmimizin olması sence de güzel olmaz mı? Belki salona asarız."
"Beni de mi çizecek? Adamın karşısına geçip tüm gün poz vermem. Yönettiğim koca bir gemi filosu, hali hazırda süren pek çok ticari anlaşma, topraklarımdaki kiracılar ve yaptığım, yapmayı düşündüm yatırımlar var. Üstelik tüm bunlara rağmen evlendiğimiz günden beri hepsini ikinci sıraya atarak vaktimin çoğunu sana ayırıyorum. Seninle geçirdiğim vakti de ressamla harcayacak değilim."
Clarissa'nın yüzündeki tebessüm silinmişti. Adamın birbiri ardına saydığı bahaneler, tıpkı gölün ardında gittikçe sıklaşan ağaçların oluşturduğu ormandaki zifiri karanlık gibi içinin kararmasına neden olmuştu. Sinirle inleyerek, omzunda duran ellerini pelerinin üzerinden tüm gücüyle sıkmış canını yakmayı ummuştu.
"Abartıyorsun, tüm gün değil. Önce eskizlerimizi çizecek sonrasında tuvale aktaracak. Tuvalde çalışırken eskizlerimizi de kullanabilir. Merak etme, seni o bayıldığın işlerinden tüm gün alı koyamayacağımı çok iyi biliyorum. Tıpkı sana yapmamanı söylememe rağmen, Giovanni Vincenzo ile limanda tartışmış olman gibi. Kendi bildiğini okuyorsun."
Andreani, son sözleriyle içine öfkeyle derin bir nefes çekip, homurdanmıştı. Nefret ettiği adamın adını karısının sesinden duymak dahi tüm sinirlerini germeye yetiyordu. Belindeki ellerinden birini çekerek, çenesini sıvazlamaya başladığında bir müddet mavi gözlerini yüzünde dolaştırmıştı. Teklifini ilk dillendirdiğindeki hevesli yüz hatları kaybolmaya yüz tuttuğunu fark etmişti. Çenesinden çektiği elini bu kez, koluna yerleştirirken, kararını bildirmişti.
"Kabul ediyorum. Beni ikna ettin. Fakat ben hangi gün dersem o gün gelecek, tüm kararlar bana ait."
Clarissa, başını onu bir an bile bekletmeden sallarken yüzü büyük bir gülümseme ile aydınlanmıştı.
"Anlaştık."
Bununla birlikte Andreani'nin yüz ifadesi yumuşamıştı. Yerinden ani bir hamleyle doğrulmuş, Clarissa'nın eline uzanarak parmaklarını birbirine kenetlemişti. Birlikte gölün kıyısından ayrılıp malikaneye doğru ilerlemeye başlamışlardı. Eve döndüklerindeki gergin hallerinin aksine bu kez her ikisinin de keyfi yerindeydi. Meşalelerin aydınlatmakta yetersiz kaldığı büyük bahçe boyunca yürüyerek taraçaya çıkan basamaklara ulaştıklarında, tuttuğu eli bırakmadan kolunu Clarissa'nın omzuna atmıştı. İyice kendine çektiği bedenin üşüdüğünü fark edip başını yana çevirerek, söylenmişti.
"Üşümüşsün. Tüm bu konuşmaları yatak odamızda da yapabilirdik."
"Hayır yapamazdık. Yatak odasında beni asla dinlemezdin."
Ona cesursa gülümseyerek karşılık vermiş Clarissa'nın bu hali hoşuna gitmişti. Basamakları çıkarak taraçada ilerlerken, yüzünü iyice saçları arasına gömerek gülümsemişti.
"Haklısın. O yüzden son sözlerini söylesen iyi edersin."
"Üşüdüğüm gibi karnım da aç Andreani. Akşam yemeği yemeyi tercih ederim."
İkili birlikte oldukça samimi bir halde malikanenin içine girdiklerinde onları yüzündeki saklamaya çalıştığı gülümsemesi ile Sheilah karşılaşmıştı. Ellerini beline bağladığı önlüğünün önünde birleştirmiş kadın dikkatlerini çekene dek sabırla beklemiş, Andreani'nin konuşmasını işaret ettiğinde söze başlamıştı.
"Efendim, akşam yemeği salonda hazır."
Andreani'nin omzuna doladığı kolu ile samimi bir yakınlık sergilerken kadının karşısında durmak Clarissa için oldukça güç bir durumdu. Bakışlarını Sheilah'ın yüzüne değil de elbisesine, omuzlarına odaklamaya çalışırken, yavaşça kolunun altından çıkmıştı. Her ikisi de üzerindeki pelerinlerinden kurtulduklarında onları takip eden Sheilah ile büyük salona ilerlemeye başlamışlardı.
"Tommasso nerede? Ben eve geleli epey oluyor, şimdiye kadar çoktan peşime takılmış olması gerekirdi."
Bakışlarını geçtikleri holde şöyle bir gezdirmişti Andreani. Sabah ona halletmesini söylediği işleri bitiren Tommasso'nun her an bir koridordan kendini göstermesini bekliyordu. Sorusu üzerine, bir adım öne çıkmıştı Sheilah. Adamın adeta gölgesi olan sarışın dev hakkında konuşurken kelimeleri dikkatle seçmişti.
"Çalışma odasında efendim. Çalışıyor."
Her iki kanadı da sonuna kadar açılmış salonun kapısından seçtiği sırada aldığı cevap Andreani'yi şaşırtmıştı. Verdiği işlerin bu saate dek sürmesi imkansızdı. Ortada bir sorun olduğunu düşünmüş, yüzüne yerleşen ciddi ifadeyle yanındaki Clarissa'ya dönmüştü.
"Gidip bakacağım. Bu kadar uzun sürmemeliydi."
Onun aksine işlerin gecikmesinin nedeni biliyordu Clarissa. Yanından ayrılmak için arkasına dönen adamın kolunu kavrayıp durdurmuştu.
"Gitmene gerek yok. Muhtemelen Tommasso öğlen şehre gittiği için işleri bu saate bırakmak zorunda kalmıştır."
"Tommasso'nun şehre gittiğini sen nereden biliyorsun?"
Andreani'nin yüzündeki şaşkınla ciddiyetin birbirine karıştığı ifadeye bakan Clarissa gülümsemesine engel olamamıştı. Siyah kadife kumaşın üzerindeki elini usulca eline indirdiğinde sıkıca tutmuş, onu hazırlanan yemeğe götürmeye çalışırken mırıldanmıştı.
"Ben gönderdim."
Andreani'nin mavi gözleri bir an Clarissa'nın kendi isteğiyle tuttuğu eline kaymıştı. Gülümseyerek, kendisini yemek masasına çekmesine izin vermişti. Aynı zamanda sen gönderdin diye mırıldanıyordu. Birlikte, kuzu rostosu, şarap ve peynirlerle kaplı ekmeklerin olduğu yemek masasına geçtiklerinde önündeki kadehine uzanmış Clarissa'nın bakışları Andreani'yi bulmuştu. Masanın başında, elinde tuttuğu altın rengindeki çatalı ile gümüş tabağına yemekleri aktarıyordu. Kurumuş boğazını rahatlamak için bir kez daha şarabını yudumladığında beklediğinden emin olduğu açıklamayı yapmıştı.
"Berta'nın biten boylarım yerine yenilerini alması için şehre gitmesi gerekiyordu. Bende Tommasso'nun ona eşlik etmesinin uygun olacağını düşündüm."
"İşlerin neden bu saate kaldığı şimdi anlaşılıyor."
Clarissa, elinde tuttuğu şarabı usulca tabağının yanına bırakırken, gözlerini devirmişti. Çatalını alarak boş olan tabağına küçük bir parça et aktarmış, huysuzlukla söylenmişti.
"Kusura bakma ama yardımcının işleri yetiştirmek için geç saatlere kadar çalışmak durumunda kalmasına üzülecek değilim. Berta'yı hala ona emanet etme konusunda tereddütlerim var."
"Bence yok. Sonuçta birlikte şehre gitmelerini uygun görmüşsün."
Andreani'nin kendi sözlerini manalı bir tınıya tekrarlaması üzerine içini çekmişti Clarissa. Tommasso'nun ölçüsüz ve aşırıya kaçan tepkilerini onu hala geriyordu. Kendisinden kat kat daha ürkek ve uysal ince bir ruha sahip olan Berta'nın adamla baş edebileceğine dair şüpheleri vardı. Fakat kızın içini iyi bilirdi, saklamaya çalışsa dahi evlilik fikri karşısında ela gözlerinde heyecan yüklü bir ışık parlamıştı. Çatalını tabağının yanına bıraktığında iki kolunu da meşe masaya dayamış, yeşil gözlerini Andreani'ye çevirmişti.
"Belki de Tommasso'nun tehlikeli yüzünü gördüğünde Berta'nın evlenmek istemeyeceğini düşüğüm için göndermişimdir."
Andreani, onun bu sözleri üzerine başını iki yana usulca sallarken gözlerini kapatarak gülmüştü. O andan sonra yemeklerini keyifle yiyerek sohbet etmişlerdi. Yemeklerinin sonuna geldiklerinde, tabağındakilerin hepsini bitirmiş olan Andreani, arkasına yaslanmış, bizzat kendisinin doldurduğu şarabını yudumlarken, kadehinin üzerinden yanı başındaki Clarissa'ya bakmıştı. Yüzünün hizasında tuttuğu kadehi ile tam karşısındaki pencereden gözüken karanlık bahçeyi izliyordu. Küçük yüzünü tıpkı bahçede olduğu gibi elleri arasına alarak dudaklarına sokulma isteğini kısa süreliğine erteleyerek mavi gözlerini güçlükle üzerinden çekmişti. O sırada, elinde taşıdığı yeni şarap sürahisi ile yanlarına yaklaşan Sheilah'a hitap ederek istediğini söylemişti.
"Sheilah, gidip Berta'yı bul. Sonrada da , Tommasso ile ikisini buraya getir. Bekliyorum, uzun sürmesin."
Elinde tuttuğu sürahiyi yemek masasının ucuna bakan kadın, anladığını belirtircesine bir baş selamı verdiğinde hızlı adımları ile yanlarından ayrılmıştı.
"Andreani, o aklından yine ne geçiyor?"
Andreani, mavi gözleri salondan çıkan kadının üzerinden çekerek şaşkınlıkla kalakalmış Clarissa'nın yüzüne kurnazca gülümsemişti. Ayağa kalkarak, teklifsizce onun elindeki kadehi masaya bırakmış, kalkmasına yardımcı olurken konuşmuştu.
"Güzel şeyler. Bana bırak, ben halledeceğim."
"İçimi rahatlattın, teşekkürler. "
Biraz sonra, içerisinde parlayıp sönen turuncu alevin adeta dans ettiği şöminenin solunda kalan koltukta, uzun parmaklarını birebirine geçirmiş bir halde oturuyordu Clarissa. Andreani, niyetini söylememiş olsa dahi tahmin etmesi onun için zor değildi; evlilik konusu bizzat Tommasso ve Berta'ya açacaktı. Yeşil gözleri içindeki onaylamayan ifade ile başını Andreani'ye çevirdi. Şöminenin önünde, elindeki kadehi ile hükmünü bildireceği ikilinin gelmesini bekliyordu. Parmaklarını hırsla birbirine bastırırken, son bir umut kırıntısıyla vazgeçirmek için ağzını açtıysa da geç kalmıştı.
Salonun açık kapısından önce tüm heybetiyle Tommasso girmişti. Bu sabah, yakasını gevşek bıraktığı gömleğini düzelmiş, önünü kapatmadığı uzun ceketini iliklemişti. Bir duvar kadar sert olan koyu renk gözlerini tekinsizce salonda gezdiriyor, neden çağırıldığını anlamaya çalışıyordu. Onun hemen arkasından küçük ve tedirgin adımları ile içeri giren Berta en az Tommasso kadar merak içerisindeydi. Lakin önündeki sarışın devin aksine onun gözleri cesurca etrafında dönmüyordu; indirdiği kirpikleri altından çevresine çekingen bakışlar atıyordu.
Odanın içerisindeki rahatsız edici gergin havadan etkilenmemişçesine rahat olan Andreani, yan yana durmalarını sabırla beklemiş sonrasında sözlerine başlamıştı.
"Tommasso, Roma'daki Bruno Palmiro adındaki ressama portre yaptıracağız. Yarın gidip adamı bul ve anlaş."
"Tamam. Yarın hallederim."
Andreani'nin evlilik meselesini açacağından emin olan Clarissa, afallayan bir halde başını hızla ona doğru çevirmişti. Söylediklerini gayet bilincinde duruyordu, şarabından bir yudum alırken bakışları Tommmasso'nun üzerindeydi. Onu bekletmeden onaylamış olsa dahi adamın sert hatlı yüzünde bir şaşkınlık belirmişti. Sessizce dikilen Berta'ya bir bakış atmış sarışın dev, bu konuyla ne gibi bir alakası olduğunu çözemeye çalışmıştı.
"Clarissa ile benim portremi yapacak. Bizimle görüşmek için malikaneye geleceği günü de ayarlayın sonra bana bildirirsin."
"Nasıl istersen."
Anlam veremediği bir şakanın içine olduğunu düşünen Clarissa içini çekerek arkasına yaslanırken yeşil gözleri tam karşısındaki, Tommasso ile arasına hatırı sayılır bir mesafe koymuş Berta'yı bulmuştu. Tedirgin ela gözlerle buluştuğunda güven vermek istercesine hafifçe tebessüm etmişti. Andreani'nin oynadığı oyuna karşı sabrını korumaya çabalıyordu.
"Güzel. Ayrıca Lavinia'yı nişanlamayı düşündükleri Bastiano Maurilio ile Sandrino ticaret yapacak. Bizde katılacağız."
Clarissa'nın sabrı sinire dönüştü. Andreani, bu lüzümsuz konuları neden şimdi konuştuklarını anlamaya çalışmaktan vazgeçmişti. Oturduğu koltuğun tokmağını kavrayarak hızla yönünü ona döndü. Fakat Andreani onun bakışlarını hissetse dahi dönüp bakma zahmetine girmemişti. Bununla birlikte yeşil gözlerini kısarak yan profilden adamı süzmüştü Clarissa. Dikkatle bakıldığında seçilen dudaklarının kenarındaki tebessümü ile Tommasso'nun sersemleyen yüzünü seyrediyordu.
"Nasıl istersen."
Dağınık sarı tutamlarının düştüğü alnı kırışmış olan Tommasso, Andreani'yi bir kez daha onaylarken bir an ne dediğini idrak edemeyerek duraksamış, bir süre sonra ancak cevap verebilmişti. Gittikçe huysuzlanan bakışları sık sık Berta'yı buluyor, kızı uzun boyu ile tepeden süzüyordu.
Kadehini şömine rafına bıraktığından ansızın ikiliye doğru bir adım atmıştı Andreani. Ellerini arkasında birleştirerek, irkilmelerini yol açacak bir rahatlık ve düz bir tonda onları çağırma sebebini söylemişti.
"Güzel. Şimdi son bir konu daha var. İkinizi evlendirmeye karar verdiğimi biliyor olmalısınız. Bu kararıma bir itirazı olan var mı?"
Yaşanılan sahneyi koltuğunda izleyen Clarissa, gülme krizine tutulmanın eşiğinde olduğunu hissetti. Andreani'nin oldukça sıradan bir konudan bahsedercesine sabit tuttuğu sesinden bu çarpıcı sözleri duymak, Tommasso ve Berta aynı anda başlarını çevirerek birbirlerinin şaşkın yüzleri ile karşılaşmalarına neden olmuştu. Oldukça nadir görülen bir an yaşanmış; Tommasso duygularının yüzüne yansımasına engel olamamıştı. Berta'nın ise yüzü gittikçe nar gibi kızarmaktaydı. Bir müddet her ikisi de başka bir tepki de bulunmamış, öylece birbirlerinin yüzlerini bakmışlardı. Clarissa bu sahneyi nefesini tutmuş bir halde izliyordu. İlk başını çeviren Berta olmuştu. Onu tekinsiz kara gözleri ile süzen Tommasso, başını çevirirken iri elini sarı saçları arasına atmış geriye çekmişti. Bir adım öne çıktığında aynı boyda olduğu Andreani'ye yönelmişti.
"Andreani sence de biraz ani olmadı mı?"
"Hayır."
"Bay Ludovi-"
Kelimeler Berta'yı yarı yolda bırakmıştı, kaldı ki seçtiği herhangi bir söz hissettiklerini anlatmaya yetmezdi. Hayatı boyunca böyle güç bir duruma düşmemişti. Onun içine düştüğü çıkmazı yan bir bakışla izleyen Tommasso, sözü almaya niyetlenmişti.
"Belki önce bi-"
Karşısındaki Andreani, ani bir şekilde elini havaya kaldırdığında, başını hafifçe yana eğen Tommasso, isteğine razı gelerek sözlerini yarıda bırakmıştı. Onun geri çekilişini izleyen Andreani, arkasına dönerek şömine rafına bıraktığı kadehine doğru ilerlemeye başladığında konuşmuştu.
"Karşıma alıp, tek seferde soruyorum işte. Lafı süsleyecek değilim. Sizi rahibin karşısına zorla sürüklemeye de niyetim yok. Bu evliliğe bir itirazının varsa hemen şimdi açıkça söyleyebilirsiniz."
Tommasso ve Berta'nın halini izleyen Clarissa, hangi duyguya sarılacağını şaşırmış haldeydi. Sinir, hüzün, şaşkınlık, öfke duyguları arasında gidip geliyordu. Her birini tek tek hissetmişti; Berta'nın düştüğü duruma üzülmüş, Andreani'ye öfkelenmiş, rahat tavrına şaşırmıştı. Fakat geldikleri kritik noktada merakı diğerlerinden daha ağır basmaya başlamıştı. Nefesini tutmuş, ikisinden birinin itiraz edip etmeyeceğini beklemeye koyulmuştu. Tommasso'nun gece kadar siyah gözleri, onu dudağının kenarındaki gülümsemesi ile izleyen Andreani'nin üzerindeydi. Küçük ellerini önünde birleştirerek sıkan Berta ise tam karşıya manadan yoksun bir ifadeyle bakmaktaydı. Belirli aralıklarla her ikisi de dudaklarını aralayarak konuşacak gibi olduysalar da, dakikalar geçiyor, odadaki sessizlik bir türlü bozulmuyordu.
Andreani, yeterince beklediğini düşündüğünde hükmünü verircesine gümüş kadehi sert bir şekilde şömine rafına koydu. Çarpışma sesi şömine içindeki odunların çıtırtılarının duyulduğu odada yankılanmıştı. Bu tiz sesin ardından gür ve kararlı sesi duyulmuştu.
"Güzel, karar verildi o zaman. Çok gecikmesin, aranızda zamanını konuşursunuz."
Sözlerini bitiren Andreani, onları iyice şaşırtmış olmanın keyfine varırcasına mavi gözlerini şöyle bir üzerlerinde dolaştırmış ardından cevap bekleme gereği duymadan oturduğu koltuğa iyice çökmüş Clarissa'nın önüne dikilmişti. Uzattığı eline refleksle kendi elini yerleştiren genç kadını ayağa kaldırdığında, hala onu izlemekte olan Tommasso'ya göz kırpmıştı. Beline yerleştirdiği eliyle Clarissa'yı kendiyle birlikte ilerletirken, yakında kendi elleriyle evlendireceği ikiliyi öylece bırakarak salondan çıkmıştı.
Yatak odalarını, konsolun yanındaki büyük şamdanın kollarında yanan ince mumlar ve şöminenin içindeki büyük ateş aydınlatıyordu. Çift kanatlı balkon kapısının iki yanındaki koyu mavi brokar kumaştan perdeler çekilmemiş, yemeklerinden önce altında durdukları yarım ayın ışığı odaya süzülüyordu. Kurnaz bir çabuklukla Andreani'nin elinden kurtulan Clarissa, kıyafetlerinin olduğu küçük odaya geçmişti. Elbisesinin önündeki bağları çözerek, önünde saten kurdelerle bağlanan beyaz geceliğini giymişti. İlk anda Berta'nın yaptığı örgüleri açmakta zorlanmış olsa da başardığında dalgalı saçlarının tümünü omuzlarından geriye atarak, yatak odasına yöneldi.
Andreani şömine önündeki koltuğa oturmuş, ayaklarını önündeki alçak sehpaya uzatmıştı. Üzerindeki siyah ceketi çıkartmıştı. Yakasındaki bağlarını gevşettiği beyaz gömleği göğsündeki belli belirsiz siyah kıllarını gösteriyordu. Dirseklerinin üzerine çektiği gömleğinin açıkta bıraktığı kollarındaki sıkı kaslarının hatları belirgindi. Çıplak ayakları ile yumuşak el dokuması halının üzerinde ilerleyen Clarissa, bir an sessiz kalarak arkasından onun sergilediği görüntüyü izlemişti. Muhtemelen elini arasına geçirerek karıştırdığı ona rahat bir görüntü veren kestane rengi saçlarının bazı tutamları alnına düşüyor, kulaklarının üzerinde biraz olsun kısalarak ensesinin birkaç santim altına kadar iniyordu. İçine bir nefes çektiğinde, ayak bileklerine dek inen ipekten geceliği içinde koltuğa yaklaşarak, yanına oturmuştu.
Başını ona doğru çeviren Andreani, berrak mavi gözlerinin içindeki yumuşak ifade ile bakarken bir elini koluna uzatmıştı. Parmaklarını usul usul teninde gezdirirken aynı zamanda uzun bacaklarını uzattığı sehpadan çekmekteydi.
"O odada biraz daha kalsaydın, ben gelecektim."
"Saçlarımdaki örgüleri çözmek zamanımı aldı."
Gözbebekleri, dudaklarındaki gülümsemesinin sıcaklığı ile parlarken kısık sesiyle cevap vermişti Clarissa. Yönünü tamamen ona dönmüş Andreani, kokusunu içine çekmek için boynunun kıvrımına sokulmuştu. Parmakları gür saçları arasına girmiş, ipek kadar yumuşak olan dokusunu hissetmenin keyfine varıyordu. Yavaşça geri çekildiğinde, bir eliyle kolunu tutarken, diğerini beline ulaştırmış, nazikçe çekip kucağına oturtmuştu. Kolunu beline dolamadan önce yüzüne gelen saçlarını özenle geriye çekmişti. Uzun parlak saçları küçük yüzünün iki yanında, beyaz geceliği ile kucağında otururken Clarissa, inanılmaz bir görüntü oluşturuyordu. Rengini yeşim taşı renginden alan gözleri şömine ışığında sıcacık bakıyordu. Dudaklarını öpmek yerine, başını kaldıran Andreani alnına bir öpücük bırakmıştı.
"Gül bahçesini nereye yapacağına karar vermiş miydin?"
İçi gülen gözlerini onun omzunun üzerinden bahçeyi gören geniş pencereye çevirdi Clarissa. Engel olamadığı dürtüsüyle ellerini göğsüne koydu ardından boynuna doladı.
"Nar bahçesinin sol tarafındaki kısım boş. Üstelik çok iyi güneş alıyor."
Başıyla onu onaylamış Andreani'nin elleri Clarissa'nın belinde ve saçlarında geziyordu. Tonunu alçak tutuğu sesiyle onu teşvik etmişti.
"O halde yarın bahçıvan ile konuş, sana yardımcı olsun"
Clarissa, hafifçe başını sallamıştı. Parmakları farkına dahi varmadan biraz önce uzaktan izlediği ipeksi saçlarına ulaşarak, arasında gezindi. Üzerindeki çekingenliği yavaşça atarken, düşünceleri o sabah Andreani'nin yüzüne karşı söylediği sert sözlere kaymıştı. Sarrafın yardımcısının getirdiği kutunun içindeki görmek isteyen adamı reddetmesinin sebebi tıpkı söylediği gibi hakketmediğiyse de bir başka nedeni hayatı boyunca vereceği en anlamlı armağan oluşuydu. Hediyesini Andreani'ye verdiği anı gözü önüne getirdiği daha ilk an yanakları ısınmaya başlamıştı. Aynı zamanda, bulabileceği en doğru zamanın o an olduğunu hissediyordu. Gür kirpiklerin çevrelediği içtenlikle bakan yeşil gözleriyle mavilikleri seyrederken fısıltıyla konuşmuştu.
"Bu sabah, gelen kutu benim için değildi. İçindekini sana yaptırdım."
Andreani, başını yavaşça geri çekmiş, kucağında oturmakta olan karısının yüzünü incelemişti. Sözleri onu şaşırtmış, aynı zamanda heyecanlandırmıştı. Bu sabah gördüğü kutunun içinden ne çıkacağına dair bir fikri olmasa da kendisi için olabileceği aklının ucundan dahi geçmemişti. Fakat Andreani, içinde ne olduğu ile değil Clarissa'nın bir armağan yaptırmak isteyecek kadar onu önemsiyor oluşu ile ilgileniyordu. Geçmişte, ondan kurtulmak adına ölmesini dileyen kadının bizzat sarrafa giderek ona armağan yaptırması büyük bir gelişmeydi. Tüm bunları düşünmek Andreani'yi duygulandırmıştı. Kollarını daha sıkı beline dolarken, iyice kendine çekmiş, alınlarını birbirine dayamıştı.
"Umarım şimdi vermeyi düşünüyorsundur. Bekleyebileceğimi sanmıyorum."
"Berta, takılarımın arasına koymuş olmalı."
Ellerini saçları arasından usulca çekmiş Clarissa, kucağından inmek için hareketlendiğinde Andreani alnına bir öpücük bırakmıştı. Konsola doğru attığı her adımda parlak geceliğinin etekleri savruluyor, biçimli uzun bacaklarını belli ediyordu. Evlilikleri süresince daha da uzayarak beline inen kumral saçları mum ışığı altında altından yansımalar oluşturuyordu. Onu izlediği sırada, çalışma odasındaki dolabında duran kendi hediyesini anımsamıştı Andreani. Oturduğu koltuktan doğrulurken, ona sırtı dönük karısına seslenmişti.
"Aslında benim de sana vermek istediğim bir şey var. Çalışma odamda bırakmıştım."
Aradığı kutuyu tahmin ettiği yerde bulmuştu Clarissa. Yatak odalarında yalnız kaldığı süre boyunca kendine bakır sürahiden su koymuş, Andreani'nin alt kattaki çalışma odasına giderek, elleri arasında tutuğu küçük kutu ile geri gelmesini sabırla beklemişti. Şömine önündeki koltukta yerini tekrar aldığında yanına yaklaşmıştı. Parmakları arasındaki cilalanmış ahşap kutuyu iki eliyle sıkıca kavramışken, gözleri Andreani'nin elindeki kutuya kaymıştı. Onun kutusu ile aynı boyutta fakat siyah deri kaplanmıştı. Derin bir nefes çektiğinde, geceliğinin eteğini hafifçe kaldırarak yanına oturmuştu.
"Önce ben versem iyi olacak."
Bunun üzerine kendi kutusunu yanına bıraktı Andreani. Onun her an geri çekmeye hazır gibi duran elleri arasından ahşap kutuyu aldı. Sabah elde etmek için onca çaba harcadığı gizemli kutuyu nihayet elinde tutmak garip hissettirmiş, içindekine dair merakı uyanmaya başlamıştı. Açmadan önce, mavi gözlerini kaldırarak Clarissa'nın ifadesine göz atmıştı. Alt dudağını dişleri arasına almış, elmacık kemiklerinin üzeri utangaçlıkla kızarmış bir halde açmasını bekliyordu. Küçük demirden klipsini çevirdiğinde, siyah kadife bir kumaşın arsında duran yüzükle karşılaşmıştı. Dudaklarında şaşkın bir gülümseme belirmişti. Uzanıp içinden çıkardığında, inceleyebilmek için yukarı kaldırmıştı. Altından yapılmış, üzerinde ince bir çizgi halinde siyah kabartmalar olan kalın bir yüzüktü.
"Sen bir öncekini çıkarınca bende belki yenisini istersin diye düşündüm."
Tam ona yüzüğü parmağına takmak isteyip istemeyeceğini sormaya hazırlanan Andreani, tatlı sert sözlerini işittiğinde gülümsemesi genişlemişti. Tıpkı dediği gibi, haftalar önceki kavgalarının ardından yüzüğünü çıkartmış ve bir daha hiç takmamıştı. Dudakları üzerine dudaklarını kapatmak için elini ensesine koyarak kendine çekmişti. Öpücüğü, şehvetten uzaktı; hem sevgi hem de hayatının en güzel hediyesinin almış olmanın mutluluğunu taşıyordu. Öpücüğü son bulduğunda, yavaşça geri çekilmiş elindeki yüzüğe bakarken derin bir iç çekmişti.
"Çok iyi düşünmüşsün. Bu yüzüğü çıkarmayacağımdan emin olabilirsin. Ama önce takman gerek sevgilim."
Sözleriyle birlikte, yüzüğü Clarissa'ya uzatmıştı Andreani. Yüzüğü onun takmasını istiyordu. Yutkunarak, yüzüne gelen bir tutam saçı geriye itip yüzüğü almıştı Clarissa. Uzattığı parmağına, yüzüğü geçirmeden önce eğdiği başını yavaşça kaldırmış usulca gülümsemişti.
"Benim hediyem seninki kadar şaşırtıcı olmayacaktır. Çünkü daha önce sana yaptıracağımı söylemiştim."
Andreani'nin elinde tuttuğu deri kaplı kutunun geçmişi haftalar öncesine dayanıyordu. Clarissa ile ettikleri büyük kavganın öncesinde sipariş vermişti. Teslim edilme zamanı ise birbirleri ile hiçbir şekilde iletişimde bulunmadıkları beş haftalık sürece denk gelmişti. Sarrafın teslim ettiği ana kadar Andreani, böyle bir sipariş verdiğini dahi unutmuştu. O zaman, içini kavuran öfkeyle çalışma odasındaki dolaplardan herhangi birine koyarak üzerine kapağını kapatmış ve varlığını zihninden silmişti. Aradan geçen süre boyunca, Clarissa ile evlilikleri adına pek çok olumlu değişimler yaşamışlardı. Tıpkı bir zamanlar ona hiçbir şey ifade etmeyen yüzüğü şimdi bir çocuğun hevesiyle Clarissa'nın kabul etmesini umuyor olması gibi.
Clarissa için kutuyu açan Andreani, rahatça görebilmesi için ona doğru uzatmıştı. İçindekini gördüğünde yüzünde belirecek ilk ifadeyi kaçırmamak için gözlerini üzerinden çekmiyordu. Daha öncesinde istemediği açık bir dille söylemiş olsa dahi bunu umursamamıştı. En kötü ihtimalle zorla taktırırım diye düşünmüştü. Fakat içten içe kendi isteği ile takmasını dilemişti.
Lakin gördüğü tepki onu memnun etmişti. Clarissa dudaklarına bir tebessüm yayılırken, kutunun içindeki Ludovico mührü bulunan yüzüğü çıkartmıştı. Parmaklarının ucundaki yüzüğü çevirerek incelemişti. Kendi işaret parmağında taşıdığı iri yüzüğün aksine zarif ruhuna uyması için özel olarak tasarlanmıştı. Siyah renk yakuttan yapılmış yüzüğün üzerindeki Ludovico Hanedanı'nın simgesi olan kartal daha zarif ve kanatları daha kıvrımlı yapılarak göze hitap etmesi sağlamıştı.
"Sağ işaret parmağım boş. Bence oraya takabiliriz."
Clarissa'nın mağrur benliğine karşın bürünebileceği en tatlı ve yumuşak başlı tavırla yüzüğü kabul etmesi Andreani'nin boğuk bir kahkaha atmasına sebep olmuştu. Cesurca hiçbir yüzüğün bulunmadığı sağ elini ona uzatmıştı. Gülümsemesi hala dudaklarında bulunan Andreani, elini tutarak nazikçe aile armaları bulunan yüzüğü işaret parmağına yerleştirmişti. Mavi gözlerinin içine gittikçe tutkulu bir ifade yerleşiyordu. Tuttuğunu elinin üzerine küçük bir öpücük bıraktığında çevirerek bileğini öpmüştü. Clarissa, bu temasla birlikte hafifçe titremişti. Andreani, onu oturduğu koltukta iyice kendi bedenine doğru çekmişti. Yeşil sözlerinin içine bakmış ve sıcak nefesini yüzüne doğru verirken konuşmuştu.
"Tanrım... aklımı öyle bir başımdan alıyorsun ki."
Bu sözleri duyan Clarissa, içine çektiği her nefeste onun kokusunu alırken konuşabilecek durumda değildi. Hissettiği duyguların yüküyle içine titrek bir nefes çekmiş, koyu uzun kirpikleri kıvrık birer yelpaze gibi kapanmıştı. Kollarındaki karısının inip kalkan göğsünü, kızaran yüzünü ve titreyen gözkapaklarını sessizce seyretmişti Andreani. Yüzleri arasındaki bir nefeslik mesafeyi kapatmış dudaklarını, şakaklarında al al yanan yanaklarında ve kapanmış gözkapaklarında gezdirmişti. Onun kolları arasında zevkten titreyen halini görmek, tutkularını daha da artırıyordu. Bellindeki büyük elleri, geceliğinin üzerinden vucudunun her kıvrımını hissederek yukarı doğru sürüklenmeye devam ederken, dudaklarını onun dudakları üzerine kapadan önce arzuyla boğuklaşmış sesiyle fısıldamıştı.
"Beni sevdiğini duymak istiyorum Clarissa. Söyle."
Hisleri arasında sürüklenen Clarissa, Andreani'nin dilini ateşli bir şekilde dudaklarının ardında hissettiğinde dudaklarından kaçan inlemeyi bastıramamıştı. Beklediği bu teslim oluşla neredeyse onu üzerine çekmişti Andreani, arzuyla öpmeye devam ederken yeni öğrenmeye başladığı dansa ayak uydurmasına teşvik ediyordu. Andreani'nin ellerinin göğüslerinin kıyısından geçerek, geceliğinin önündeki kurdelelerden birini çözdüğünü belli belirsiz hisseden Clarissa, ellerini önce göğüslerine sonrasında omuzlarından saçlarının arasına geçirmişti. Andreani'nin fısıltısını duymuş olsa dahi isteğini duymazdan gelmişti. İlk sevişmelerinin ardından nerdeyse her gece birlikte olmuş olsalar dahi hala dokunuşlarıyla birlikte damarlarında akan sıcak kanın nefesini kesmesini alışamamıştı. Andreani'nin elleri açılan yakasından geçerek göğüslerine dokunduğunda bu kez inlemesini bastırmak için hiçbir çabada bulunmamıştı. Bir süre sonra duraksayarak, güçlükle dudaklarını birbirinden ayırmıştı Andreani. Alınlarını birbirine dayadığında konuşabilecek kadar içine nefes çekmiş, Clarissa'nın yeşil gözlerinin açılmasını beklemişti.
"Söylememekte inat ediyor olman bilmediğim anlamına gelmiyor. Beni seviyorsun sevgilim, aynı zamanda beni istiyorsun da."
Aralanmış dudakları arasından tıpkı Andreani gibi kesik kesik nefesler almakta olan Clarissa, yaşarmış yeşil gözleriyle ona bakmaktan başka bir tepkide bulunamamıştı. Andreani'nin yaktığı görkemli ateşin içinde bile isteye yanmaktaydı. Kaldı ki Andreani'nin bir cevap beklediği de yoktu. Kolları arasında, hislerini tüm şeffaflığı ile ortaya seriyor olması kelimelere gerek bırakmıyordu. Clarissa'nın zevkten buğulanmış gözlerine, kızarmış küçük yüzüne ve uyarılmış bedenine son kez baktığında tekrar dudakları üzerine kendi dudaklarını kapatmıştı. Elleri geceliğinin yakalarını tutarak ipek kumaşı indirmiş, dudaklarının şiddeti artarken elleri gögüslerinde ve çıplak teninde Clarissa'nın inlemesine yol açan bir yol çizerken son olarak belini kavrayarak kucağına almış, büyük yataklarına taşımıştı.
Yazan; MİRENA MARTİNELL
Yeni Bölümle geldimm 🙋🏻♀️
Şöyle baktığımda sanırım hikayenin en romantik bölümü bu oldu. (Şimdilik tabi finale güzel fikirler saklıyorum) Hatta bu bölüm final gibi olmuş bile olabilir, böyle bıraksam kötü final olmaz hani 😅 Ama değil cebimdekii en büyük bombayı finale saklıyorum. Yüreğinizi ağzınıza getirebilirim. Şimdiden uyarmış olayım 🙊😅 Bir sonraki bölüm güzel entrikalarla geleceğim. Hatta, bu bölüm arasına küçük ipuçları bıraktım 👀
Bu arada, bölümün başına bir kapak koydum görmüş olmalısınız. Aslında geçen bölüm koyacaktım unutmuşum. Tabi ki İlknur'un güzel ellerinden ❤️ Gönlünden koparak o kadar muhteşem kapaklar yapıyor ki son seferinde seçmekte inanılmaz zorlanmıştım 😊😊
Lütfen oy verip, yorum bırakın ❤️❤️ Okuyan, yorumlayan, oylayan herkese çok teşekkür ederim 😊 😊
Kendinize iyi bakın görüşmek üzere ❤️
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top