Bölüm 26 - "Turnuva"
"Bunlar tehlikeli sözler Clarissa. Dikkat et yanarsın."
Muhteşem Güzellik
Bölüm 26 - ''Turnuva''
Clarissa, üzerine henüz geçirdiği beyaz geceliğinin göğüs kısmındaki ince bağlara ilmek atarken, aynı zamanda aynanın önüne yerleştirilmiş küçük tabureye doğru ilerliyordu. Byanca'nın onlar için hazırlattığı yatak odasında yalnızdı. Vakit gece yarısına yaklaşmasıyla, kibar bir dilde yorgun olduğunu söylemiş, yatak odasına çıkmıştı. Sarı işlemeli elbisesin bağları hizmetlisine çözdürmüş, geri kalan kısmı için yardım almayı reddetmişti. Geceliğinin bağları ile işi bittiğinde, önüne eğdiği başını kaldırmıştı. Yanında duran küçük sehpanın üzerindeki fırçaya uzanmış, acelesiz bir edayla beline uzanan kumral buklelerini taramaya başlamıştı.
Martelli köşkündeki ilk akşamında, etrafında süren neşeli ve sıcak aile muhabbetine katılıyormuş gibi görünmeyi başarmıştı Clarissa. Akşamüzeri köşke döndüğünde, ihtiyaç duyduğu yalnızlığına kavuşamamıştı. Köşke ayak bastığı ilk an önce Lavinia görüşmüştü. Yanında getirdiği Cesare'nin mektubunu iletmişti. Gizli mektubu elinden çıkardığında niyeti yatak odasına kapanıp, uzanmaktı. Fakat, Byanca buna fırsat vermemişti. Eksiksiz bir şekilde hazırlıkları süren akşam yemeği vaktine kadar köşkün bahçesinde birlikte çay içmişlerdi.
Akşam yemeği, Lavinia'nın hüzünlü sessizliğine rağmen oldukça sıcak geçmişti. Byanca, tüm müthiş sıcakkanlılığını ve renkli kişiliğini kullanarak misafirlerinin keyifli vakit geçirmelerini sağlamıştı. Sabah, Lavinia ile tartışmasının getirdiği sıkkın tavrının aksine Sandrino akşam neşesini korumayı başarmıştı. Her zaman olduğu gibi kuzeni Byanca ile birlikte muhabbeti kolayca ele geçirmişlerdi.
Akşam boyunca, çevrelerindeki en utanç verici dedikoduları abartılı bir edayla anlatarak onları eğlendirmişlerdi. Dante, teessüf içinde tebessüm ederken, durgun bir tavır çizen Clarissa güçlükle gülümsemiş, nasıl başardığını bilmediği bir şekilde muhabbete bir noktada dahil olabilmişti. Ne var ki genç kadının düşünceli yeşil gözleri oldukça az deneyimlediği; rahat, neşeli ve bembeyaz gülüşünü gösteren kocasının üzerindeydi. Andreani, kız kardeşi ve kuzeni ile iyi bir uyum yakalamış, sahte bir ayıplama ile anlatılanları dinlemişti. Clarissa, adamın bu rahat halini izlerken küçük bir kız çocuğu gibi kıskançlık duyduğu için kendine kızmıştı. Ne var ki bu, Giulia'nın cüretkar sözlerini kafasından silip atmasına yetmemişti. Genç Ludovico hanımı o koca bir çelişki yumağının içine düşmüştü.
Düşünceleri ile ifadesizleşmiş yeşil gözlerini taradığı saçlarında gezdirdiği sırada, alt katta Sandrino ve Dante ile yaptığı muhabbetini bitirmiş Andreani, yatak odasına girmişti. Arkasındaki üzerinde süslemeler bulunan ahşap kapıyı kapattığında, mavi gözleriyle odayı taramış, aradığı kişiyi bulmuştu. Aynanın önünde saçlarını taramakta olan karısına yaklaşırken düğmelerini açtığı ceketini çıkartmış, yanından geçtiği koltuğa bırakmıştı Ludovico asilzadesi.
Büyük elini, kumral saçlarını sağ omzuna atmış karısının boş omzuna koyduğunda, aynadaki yansımadan yüzüne bakmıştı.
"Sen iyi misin ? Tüm akşam çok sessizdin."
Bakışlarını arkasında dikilen adamla buluşturmuş Clarissa'nın saç fırçasını tuttuğu eli duraksamıştı lakin gururu imdadına yetişmişti. Başını güven verircesine sallamıştı, belli belirsiz bir tebessümde bulunmuştu.
"İyiyim. Dediğim gibi yorgunum ve başım ağrıyor."
Mavi gözleriyle karısının yüzünü esir almış, iyi olup olmadığını sorgulayan Andreani, sözlerinin doğru olup olmadığını anlamaya çalışıyordu. Omuzundaki elini kaldırıp saçlarına uzanmış, gür buklelerin sırtına dökülmelerini sağlamıştı. Clarissa'nın gözleri gerginlikle büyümüş fakat elinde tuttuğu saç fırçasını kucağına indirmekten başka bir tepki vermemişti. Elini fırçalamaktan parlamış kumral saçların arasına geçiren Andreani'nin gözleri, onu izleyen karısının üzerindeydi.
"Bugün sanat atölyesine gideceğini söylememiştin."
Saçlarında gezinen nazik dokunuş, genç kadının vücudunda istenmeyen kıpırtılara yol açmıştı. Yutkunmuş, güçlükle aynaya yansıyan mavi gözlere bakmaya devam etmişti.
"Bir anda karar verdim. Planlı olsaydı sana söylerdim. Bir sorun mu var?"
Clarissa'nın sorusunun altındaki imaya aldırmadan dudaklarını belli belirsiz bir şekilde büzmüştü Andreani. İpek yumuşaklığındaki saçlardan elini çekip, tek bir tutam halinde tekrar omuzuna bıraktığında, ince boynunu açığa çıkarmıştı. Parmaklarının ucuyla önce usulca dokunmuş ardından tatlı bir işkenceyle yumuşak tenini okşamaya başlamıştı. Bu sırada kısık sesindeki boğuk tonla konuşmaya başlamıştı.
"Nerede olduğunu bildiğim sürece, hiçbir sorun yok Clarissa. İstediğin zaman sanat atölyesine gidebilirsin. "
Clarissa sırtının ürperdiğini hissetti, güçlükle yutkunmuş, gözlerini kaçırmıştı. Oturduğu koltukta arakasındaki adamın son sözlerini dahi tam anlamıyla duymayacak kadar zihni bulanmıştı. Fakat aklına düşen ilk düşünceyi dile getirmeyi başarmıştı.
"Seni anlamayı çok isterdim."
Andreani, duraksadı fakat genç kadının boynundaki parmaklarını çekmedi. Bir süre hareket etmeden, sessizce uzun uzun genç kadını izledi. Yeşil gözlerin içindeki yakaladığı duyguyla, bu kez uzandı ve pembeleşmekte olan yumuşak yanağına dokunduğunda tıpkı onun gibi kısık sesi yatak odasında duyuldu.
"Anlamadığın ne ki?"
Yanağında bıraktığı duyularını sarhoş eden dokunuşlarla zihnini zorlukla toplamaya çalışıyordu Clarissa. Andreani'nin gün boyunca sergilemiş olduğu sert tavırlarından uzak nazik ve sıcak davranışları onda şaşkınlık yaratmıştı. Byanca ve Dante'nin üç yaşındaki küçük oğullarını kucağına oturtarak onunla yetişkin gibi sohbet etmiş, oyunlar oynamış, Clarissa'ya da onların iletişimine şahit olduktan sonra çocuk sahibi olmayı ne kadar çok istediğini izlemek kalmıştı. Buğulanmış yeşil gözlerini adamın aynadaki yansımasına çevirdi genç kadın.
"Bazen öyle tatlı tatlı gülümseyip sadece Andreani olduğunda şaşırmadan edemiyorum."
"Tatlıyım demek ? İltifatların gün geçtikçe artıyor."
Andreani, onun sarhoş olduğu zaman söylediği gibi onu anlamakta güçlük çektiğini söylemeye çalıştığını anlasa dahi bunu alaya vurmayı seçmişti. Aynadan karısının yeşil gözlerinin içine bakarak keyifle sırıtmıştı. Yanağında duran parmakları önce çenesine gitmiş, ardından parmağının sırtı ile boynunu okşamıştı. Bir kez daha yutkunmak zorunda hisseden Clarissa, artık kucağında tuttuğu tarafın ahşap kulpunu sıkıyordu.
"Söylediğim her şeyden işine gelen anlamı çıkarıp kullanmaktan ne zaman vazgeçeceksin?"
Clarissa, bıkkınlıkla adama çıkışmıştı. Fakat genç karısının fark etmeyeceği bir incelikle onu kışkırtmaya devam eden Andreani, çok doğal bir konuşma yapar gibi omuzlarını silkmiş, gülümsemişti.
"Diplomatım ben. Benim işim, insanların sözlerini kendi çıkarım doğrultusunda yorumlayıp, şekillendirip kullanmak. Ve biraz önce kesinlikle bana iltifat ettin."
"Küstah ve kibirli bir diplomatsın sen."
Boynundaki parmakların tekrar yanağını ulaşmış olmasına aldırmadan oturduğu taburede arkasındaki adama dönmüştü Clarissa. Başını, hemen önünde dikilmekte olan adama doğru kaldırmıştı. Bununla birlikte Andreani, elini çenesinin altına yerleştirmişti.
"Basit bir iltifatı gözünde büyütmeni istemem. Ben gördüğüm bir resmede birçok iltifat edebiliyorum. "
Andreani'nin yüzü bilmiş bir gülümsemeyle ağır ağır aydınlandı. Karısının çenesini tutan elini sabit tutarak eğildi ve yüzünü onunkine yaklaştırdı.
"Clarissa, sana böyle ince konularda beylik laflar etmemi söylemiştim hatırlıyor musun?"
Kıstığı sesinin boğukluğu ile konuşan adamın sıcak nefesi Clarissa'nın yüzüne vurmaya başladığında, kalp atışları göğüs kafesinden çıkacak kadar hızlanmıştı. Gözlerinde kendinin dahi farkında olmadığı o hevesli parıltı ile yüz yüze durdukları adama bakıyordu.
"Sözlerinle istediğin kadar inat edebilirsin. Fakat artık yargılarımı, sözlerine göre değil, davranışlarına göre ayarlıyorum. Bedenin sana ihanet ediyor su perisi."
Andreani, son sözlerini dudaklarını onunkine yaklaştırarak bitirmişti. Clarissa, konuşacak olsa dudaklarının birbirine değeceğini biliyordu. Tıpkı dudakları gibi, mavi gözleri onun yeşil gözlerinin tam önündeydi ve aralarında hiçbir mesafe yoktu. Elinde tuttuğu saç fırçasını, kocasının geniş omuzlarından tutmamak için daha da sıkı kavramaya başlamıştı. Andreani'nin onu öpeceğini düşünüyordu. Hiçbir tepki vermeden onun hamlesini beklemeye başladığı sırada, içinde iki ayrı kadını hissedebiliyordu. Biri Andreani'ye teslim olmak için inanılmaz bir istek duymaktaydı, bir diğeri ise daha önce tatmadığı bu hisle korkudan deliye dönmekteydi.
Ne var ki genç kadın tüm bu hisler içinde kaybolduğu sırada Andreani, beklenmedik hamlesi ile onu derin bir şaşkınlık ve hayal kırıklığının içinde bırakmıştı. Hafifçe çenesindeki elinin baş parmağı ile dudağına dokunan adam, alnına bir çocuğu öpercesine basit bir öpücük kondurarak geri çekilmişti. Clarissa oturmakta olduğu taburede yığılmış bir halde kalmışken, kaygısız bir tavırda arkasını dönmüş, geceliklerini giymek için kendi sandığına yönelmişti.
Genç adam, üzerine geçirdiği koyu renk geceliği ile haftalar sonra birlikte paylaşacakları yatağın kalın örtüsünü açıp, içine girerken bakışlarını ona sırtı dönük karısına çevirmişti. Biraz önce yaşadığı durumun utancıyla kumral saçlarını titreyen elleriyle örmüş, beyaz bir kurdele ile bağlamıştı Clarissa. Elini oturduğu yatağın üzerine koyarak, ona seslendi Andreani.
"Clarissa ? Yeterince yorucu bir gündü. Şu mumları söndür ve uyuyalım."
Küçük taburede oturan Clarissa, dalgın bir edayla saçlarının ucuna taktığı küçük kurdeleyi düzeltirken adamın sözleriyle kendine gelmişti. Omuzunun üzerinden yataktaki Andreani'ye çattığı kaşları ile bakmıştı. Gözlerini devirmiş, söylenerek ayağa kalkmış odanın içinde yanan az sayıdaki mumları söndürürken adamın arsızlığına söylenmeye devam etmekten geri kalmamıştı. Haftalar sonra adamla aynı yatağı paylaşacağı için tuhaf bir hisse kapılırken, oldukça ağır hareketlerle mavi örtünün altına girmişti. Yumuşak yastığa başını yerleştirirken, Andreani'nin karanlıkla kolayca seçilen mavi gözlerini bakmaya gerek duymadan dahi üzerinde olduğunu hissedebiliyordu.
"Yarın turnuvada seni Papa Cenapları ile tanıştıracağım."
Bu sözlerle Clarissa, uzandığı yerde başını hızla yanında yatan Andreani'ye çevirdi. Yeşil gözlerini kıpıştırarak, gözlerinin içine baktı. Turnuvanın ikinci gününe tüm köşk halkı katılacaktı. Genç kadın, Roma'daki bazı kutlamalarda Papa Julius'u görmüştü lakin huzuruna çıkacak olmak onu heyecanlandırmıştı.
"Ya ?"
Gerginlikle mırıldanabilmekten başka bir tepki verememişti. Andreani, keyfi bir rahatlıkla elini uzatmış, gülerek parmağının ucunu kırışmış alnında gezdirmişti.
"Ludovico hanımı ile tanışmak istiyor. Hatta seni Vatikan'daki kutlamalara götürmediğim için bana sitem dahi etti."
Clarissa, Papa Cenapları hakkında böylesine rahat konuşuyor olmasının şokuyla bakakalmışken Andreani, parmaklarını yüzünden çekmişti. Kendi yerine iyice yerleşen adam, yüzüstü dönmüş bir kolunu yastığının altına aldığında kapalı gözleri ile son kez konuşmuştu.
"İyi geceler, tatlı karım."
Clarissa, gözlerini kapatmış kendini uykunun tatlı kollarına bırakmış kocasının aksine gözleri açık bir halde sırtüstü yatmaya devam etti. Adamın uyuduğundan emin olduğunda yumuşak yatağın içinde hafifçe hareket ederek yan döndü. Yeşil gözlerini rahatça adamın kendisine dönük uykuyla savunmasız ve şaşılacak derecede masum gözüken yüzüne çevirdi. Kar beyazı, uçlarında sarı renk işlemeler olan yastığının üzerinde, koyu kahve dalgalı saçları güzel bir tezat oluşturuyordu. Roma'ya gelmeden önce tıraş olmuştu, bu şekilde biçimli çenesi daha iyi ortaya çıkmıştı. Genç kadın bu görüntüsünün daha genç ve daha canlı gözüktüğünü düşünmeye başlamıştı. Yanağının altına yerleştiğini elini uzatıp, dokunma istediğini güçlükle bastırdı. Adamın uyanmasından çekiniyordu. Yeşil gözleri bu kez kısa sakallarının çevrelediği dudaklarına kaymıştı. Bununla birlikte yüzüne beğeniyle dolu bir gülümseme yayıldı. Fakat bu oldukça kısa sürmüştü, zihnine dolan uğursuz bir sesle yattığı yerde adeta kanı kaymıştı.
Onu senden daha iyi tanıyorum ben. Yıllarca, ona ben yakındım.
Rahatsız edici sözlerden kurtulmak için içine derin bir nefes çekmişti genç kadın. Fakat aklına dadanan sözlerden kurtulmaya çalışsa da başaramamıştı. Aynı ses tekrar konuşmuştu.
Andreani'yi hak etmiyorsun. Ludovico soyadını taşımanın dahi ne demek olduğunu bildiğine şüpheliyim.
Giulia'nın sözleri tıpkı dilek çeşmesinin önünde olduğu gibi ruhuna tokat gibi çarpmaya devam ederken, önce yüzünü yastığına gömdü, ardından bunun bir yararı olmayacağını anladığında doğrulup oturdu. Yatağın içindeki ani hareketlenmeyle, Andreani'nin uyanıp uyanmadığını tereddütle kontrol eti. Uyuyan adama hissettirmeden yavaş hareketlerle yataktan çıktı ve baş ucunda duran kalın kadife sabahlığı üzerine geçirip çıplak ayaklarına pabuçlarını giydi. Nefes alma ve düşünme ihtiyacı hisseden Ludovico hanımı, uyuyan kocasını yatağında bırakıp odadan sessizce çıktı.
Vakit gece yarısını geçmiş, yeni bir güne doğru ilerlerken Clarissa, Martelli Köşkü'nün büyük salonunda, şömine önünde durmuş cılız bir ateşle yanan odunlara bakıyordu. Kollarını göğsünde bağlamış, uzun boyu, geniş omuzları ile cansız şömine ışığının aydınlatmaya yetmediği karanlık odada öylece dikilirken taştan yontulmuş bir heykel kadar hareketsizdi. Yorgun hissediyordu fakat bu bedenen değil tamamıyla zihnen bir yoğunluktu.
O derin bir keder içinde gözlerini ateşte dikmişken, dışarı çıkmaya hazırlanan Sandrino koluna astığı pelerinini düzelttiği sırada onu fark etmişti. Salonun açık kemerli kapısının önünden geçmekte olan adam, önce şömine önündeki siluetini görmüştü. Duraksamış, kim olduğunu anlamaya çalışırken gözlerini kısarak bakmıştı. Gecenin bu vakti yalnız başına şömine önünde dikilen kişinin Clarissa olduğunu anlamasıyla kıstığı yeşil gözleri şaşkınlıkla büyümüştü. Kolunda taşıdığı pelerinin ile genç kadını ürkütmemek için yavaşça salonun içinde ilerlerken, boğazını temizlemiş, kısık sesiyle konuşmuştu.
"Clarissa ? Tek başına burada ne yapıyorsun ? Andreani nerede ?"
Hissettiği uyuşuk dalgınlıktan Sandrino'nun endişeli sesi ile sıyrılmıştı Clarissa. Bedenini kıpırdatmadan yüzünü omuzunun üzerinden ona yaklaşan adama çevirdi. Genç kadının gözleri boş bir ifadeyle bakıyordu. Kısık tuttuğu sesiyle cevap verirken, aynı zamanda yüzünü tekrar şömineye çevirmişti.
"Uyuyor."
Yanına ulaşmış Sandrino, neyi olduğunu anlamak istercesine yüzünü incelemişti. Kuzeninin karısının yüzünde, bir ifade seçememişti lakin kollarını göğsünde birleştirmiş bir halde önünde dikilirken bedeninde yayılan hüzünlü havayı sezebiliyordu. Yardıma muhtaç görünüyordu ve Sandrino artık bu ilişkiye el atacaktı. Verdiği kararıyla arkalarındaki koltuğa üç adımda ulaşmış kolundaki pelerini bırakmıştı. Clarissa, yüzünü ondan çevirerek açık açık yalnız bırakılmayı istediğini belirtmişti. Lakin Sandrino, genç kadının yanına dönmüştü. Clarissa'nın yanında durmuş, tıpkı onun gibi kollarını göğsünde birleştirdiğinde konuya direk olarak girmişti.
"Canını sıkan ne ? Bizim kalın kafalı hakkında olduğunu tahmin etmek benim için zor değil. Hadi anlat. "
Clarissa, önünde onu taklit ederek kollarını geniş göğsünde birleştirmiş adama bakarken yutkundu. Konuşacak gücü kendisinde bulamadı. Evliliğinin tatsız detaylarını adama anlatamazdı. Anlatmak istese dahi geçmişi tekrar hatırlamak istemiyordu. Aynı zamanda, Sandrino kocasının en yakınlarından biriydi kime sadakat göstereceği oldukça açıktı. Başını iki yana sallayarak gözlerini kaçırdı genç kadın.
Onun bu tereddüdünü görmüş olan Sandrino, konuya mahcubiyetle açıklık getirmişti.
"Senin üzmek istemiyorum lakin ben nasıl evlendiğinizi biliyorum. Andreani, bana evliliğiniz hakkında birkaç şey anlattı. Niyetim seni kırmak değil sadece konuşurken rahat olabileceğini söylüyorum."
"Her şeyi mi?"
Genç kadının endişe ve utançla karışık sorusu karşısında samimi bir biçimde gülümsedi Sandrino. Omuzlarını usulca silkmişti.
"Andreani'nin anlattığı kadarını. Hadi ama.. benden çekinmen çok anlamsız. Hem söz veriyorum, bu odadan çıktığım an konuştuklarımızı unutup, Andreani'ye hiçbir şey anlatmayacağım. Yüce İsa şahidim olsun."
Göz ucuyla onu izleyen Sandrino'ya baktı Clarissa. Sarışın adamın boyu en az Andreani kadardı. Sarı saçlarına vuran şöminenin cılız ışığı, saçlarında dalgalanmalara yol açıyordu. Yüzünde, samimi ve beklenti dolu bir ifade vardı. Teslim olmuşçasına içini çekti, kollarını birbirine daha sıkı doladığında kısaca durumunu özetledi.
"Bugün Giulia Natanaele ile karşılaştım. "
Sandrino, duyduğu ilk anda şaşırmış, sarı kaşlarını havaya kaldırmıştı. Fakat sonra Giulia'nın nasıl bir kadın olduğunu hatırladığında yüzündeki şaşkın ifade hoşnutsuzluğa dönüşmüştü. Göğsündeki kollarını çözmüş, düşünceli bir ifadeyle elini sarı saçlarının arasına geçirmişti.
"Giulia, hırslı bir kadındır. Yenilgiyi kabul etmiyor olması bu yüzden. Canını sıkmayı başarmış olmasına şaşırmadım çünkü senin aksine onun kanında kurnazlık ve hırs dolaşıyor. Ona istediğini vererek, evliliğinizde sorun çıkmasına izin vermemelisin Clarissa."
Kırgın bir ruh hali içinde, kendini dağılmamak için zor tutan Clarissa, birden Sandrino'ya döndü. O kadına istediğini vermiş olma düşüncesi dalgınlığını yok etmişti. Uzun parmaklarını sıkıca kollarına bastırırken, boğuk sesindeki çaresizlikle konuştu.
"Deniyorum. Tanrı şahidim, deniyorum. Fakat Andreani'yi o kadınla düşünmeye başladığımda delirecek gibi oluyorum. Toy bir kız çocuğu gibi kıskandığım için kendime çok kızıyorum. Mantık dışı davrandığımın farkındayım lakin kendime engel olamıyorum. Bunu nasıl çözeceğimi bilmiyorum. Bana bugün onu benden daha iyi tanıdığını, onu hakketmediğimi söyleme cüretinde bulundu. Bu çok fazlaydı."
Sözlerinin sonuna yaklaştıkça ses tonu gittikçe boğuklaşmış, fısıltıya dönüşmüştü. Onu şaşkınlıkla dinleyen Sanrino'nun yüzündeki değişen ifadenin farkında olmayacak kadar kendini kaptırmış Clarissa, birbirine sardığı kollarını çözmüş, önünde birleştirmişti. Uzun tırnaklarını utançla etine batırmaya başladığı sırada duydukları onda bir şok etkisi yaratmıştı.
"Çünkü onu seviyorsun."
"Hiçbir kadın, kocasının geçmişinin gözüne sokulmasından hoşlanmaz Sandrino."
Adamın sözlerini keskin zekasıyla çevirmişti Clarissa. Ne var ki sözlerine inanmadığını belirtmek ister gibi tek kaşını hafifçe yukarı kaldıran Panzio asilzadesi bir el hareketiyle onu alaya almıştı. Clarissa, bir an bakakalmış, nefesini gürültüyle dışarı vermişti. Geçirmiş olduğu inişli çıkışlı günün sarsıcı etkisiyle, tereddüt etse dahi itiraf etmişti.
"Pekala. Diyelim ki seviyorum, yine de bu, bugün yaşadığım hakareti unutturmaz."
Sandrino, yumuşak bir ifadeyle genç kadına gülümsemeye başlamıştı.
"Giulia, konusunu Andreani ile hiç konuştunuz mu?"
Clarissa, derin bir soluk aldı. Derdini anlatması, kendisinin bulamadığı çözümü bir başkasının bulmasına yarayabilirdi. Fakat sıkıntılarını bir başkasına açmak onu her zaman rahatsız ederdi. İçinde büyüyen onu huzursuz eden hisleri dışarı vurursa, daha da artacağına inanır, kararlılıkla içine atardı. Şimdiden anlatmaması gereken çok fazla şeyi anlatmış olduğunu düşünüyordu.
Genç kadının huzursuz bir ifadeyle gözlerini kaçırışını izleyen Sandrino, ısrarlarına devam etmişti. Genç adam bu gece bu işi çözmeye kararlıydı.
"Clarissa, şuan Andreani hakkında konuşabileceğin en doğru kişinin karşısındasın. Bu dünyada Andreani'yi en iyi tanıyan kişi benim. Dökül. Andreani ile Giulia, konusunu konuştunuz mu?"
Dişlerinin arasına aldığı alt dudağı ile tekrar ona döndü Clarissa. Adamın sözlerinden her nasılsa, kocası hakkında anlatacağı pek çok şeyi olduğunu sezmeye başlamıştı. Karşısında dikilen Sandrino, daha önce hiç görmediği kadar ağırbaşlı bir tavır çiziyordu. Derin bir nefes çekerek, anlatmaya koyulmuştu.
"Bu sabah konuştuk. Biliyor olmalısın, o kadınla görüştüğünün dedikodusu Roma'ya yayılmış. Bu durum konusundaki rahatsızlığımı açıkça dile getirdiğimde, çıkan dedikoduların yalan olduğunu, bundan sonra böyle bir durumla karşılaşmayacağımı dair söz verdi. Tüm bunlar konusunda hata ettiğini kabul etti. Geçmişteki olduğu adamı değiştiremeyeceğini fakat daha anlayışlı olmak için elinden geleceğini söyledi. Be-"
Sandrino elini havaya kaldırarak durmasını istemişti. Gözlerinin içindeki şaşkınlık öylesine derindi ki tüm algıları uyuşmuş Clarissa dahi bunu fark etmişti. Havada tuttuğu elini kelimelerini pekiştirmek istercesine sallayarak, tek tek konuşmuştu Panzio asilzadesi.
"Tüm bu sözleri Andreani mi söyledi ? Hatasını kabul etti ? Andreani Ludovico, hatalı olduğunu söyledi. Yüce İsa, seni sevdiğini biliyordum ama sana resmen aşık."
Clarissa, ona kısılmış gözlerle baktı. Gülümseyen adamın içinde bastırmakta olduğu kahkahaları görebiliyordu. Ne var ki durumu ile eğlenen adama çıkışamayacak kadar kendini duyduğu son sözlere kaptırmıştı. Sesindeki garip bir yumuşaklıkla, çıkardığı anlamı dile getirdi genç kadın.
"Ona haksızlık mı ettiğimi söylüyorsun ?"
Sandrino, ilerleyip kolunu önünde durduğu şöminenin rafına yerleştirdi. Yönünü, hala şömine karşısında durmakta olan kadına dönerek keyifle baktı.
"Hayır. Bence harikasın. Andreani'ye tam uyuyorsun. Fakat eğer istersen, Andreani'yi daha iyi anlaman için sana nasıl bir adamla evli olduğunu anlatabilirim. "
Genç kadının konuşmalarının ilk anlarında hissettiği o çekingen ifadesi yavaşça dinmeye başlıyordu. Andreani hakkında yeni bilgiler öğrenmenin heyecanıyla başını sallamıştı. Bunun üzerine ağırlığını şömine rafına koyduğu koluna veren Sandrino, anlatmaya başlamıştı.
"Bildiğin gibi, soylu ailelerde varis özenli bir ilgiye maruz kalır. Fakat Andreani'nin yetiştiriliş tarzı benimkinden daha farklıydı. Annesinin ondan önce iki erkek evlat kaybetmiş olması bunun en büyük sebebi. Tabi babası, Alessandro Ludovico'nun da sert, kontrolcü ve disiplinli bir adam olmasının katkısı var. Babası, Andreani'ye her zaman daha fazla yüklendi. Ludovico erkekleri biraz fazla sert mizaçtadır. Oldukça da kuralcı. Andreani'yi de kendisi gibi yetiştirdi. "
Sandrino, duraksayarak gözlerini şömineye çevirdiğinde, genç kadın tüm bu öfkeden gözü dönme hallerinin babasından geldiğini düşünmeye başlamıştı. Clarissa, kesinlikle Ludovico erkeklerinin biraz fazla sert mizaçta olduğunu defalarca tecrübe ederek öğrenmişti. Kısık sesiyle araya girmişti.
"Babası ve annesinden kısaca bahsetmişti fakat bunları söylemedi."
Kayıtsızca omuz silken adam, devam etmişti.
"Onun bir gün ailenin başına geçeğini unutmasına asla izin vermedi. Şimdiye kadarki tüm Ludovico asilzadelerinden daha cesur, daha iyi bir asker, daha zeki, daha saygın olmasını garanti altına almak için hiç taviz vermedi. Eğitimi ile bizzat ilgilendi, gerektiğin sert cezalar vermekten geri kalmadı. Tabi Andreani, babasının saygısını kazanmak, onu memnun etmek için çalıştıkça çalıştı lakin bazen bize geldiğinde geri dönmekte isteksiz olduğunu görüyordum. Benim aksine o çocukluğunu babasının kontrolcü kişiliği altında geçirdi."
Clarissa, yüzünü şömineye döndürerek, içindeki hüzünle konuşurken sesi mırıltıya benzerdi.
"Sanrım ailesi basit bir tüccar olduğunda, insan daha huzurlu bir çocukluk geçiriyor."
"Haklı olabilirsin."
Adamın dudakları, belli belirsiz bir gülümsemeye bürünmüştü. Şaşırmış ve içten bir ifadeyle karşısında duran genç kadına takdir ederek bakmış, alçak sesiyle devam emişti.
"Tabi Alessandro amca, onu istediği Ludovico kartalına dönüştürdü. Dokuz yaşlarına geldiğinde, pek çok yaşıtından daha iyi at biniyor, ok atıyor, kılıç tutuyordu. Yine çok küçük yaşta babası işler hakkında üzerine sorumluluk verdiğinde tüm eğitimi sayesinde kolayca işleri yönetmeyi başardı. Andreani, babası vefat ettiğinde hiç tökezlemedi çünkü Alessandro amca onu çocukluktan bu yana sert bir eğitimle hazırlamıştı. Evinizin şapelindeki büyük freskleri biliyor olmalısın. Andreani çocukluğundan bu yana babasının görmek istediği o Ludovico asilzadesi olabilmek için çalıştı. Babası onu sık sık fresklerin önüne geçirir, ona kim olduğunu ve gelecekte olacağı kişiyi anlatırdı. Andreani o Ludovico asilzadesi olmayı başardı da, babası öldüğünden bu yana Ludovico ailesinin mal varlığını üçe katladı."
"Şapeli biliyorum. Andreani'nin gösterdiği sıradaki gururlu ses tonu hala kulaklarımda."
Boğuk bir sesle konuşmuştu Clarissa. Gözlerini önünde birleştirdiği ellerine indirmiş, hüzünle parmaklarını ovarken Ludovico kartalı diye mırıldanmıştı. Aklı kocasının küçüklüğündeki hallerine gitmiş, onu babası ile şapeldeki fresklerin önünde canlandırmıştı. Clarissa, babasının onu katı bir biçimde yetiştirmiş olmasına rağmen neşeli hallerini kaybetmemiş olmasına sevinmişti. O hüzünlü düşüncelere dalmışken, Sandrino bu kez daha canlı tuttuğu sesiyle konuşmuştu.
"Andreani, sana karşı olan hislerini hiç dile getirdi mi?"
Clarissa, yüzünü kaldırmış, sarışın adama çevirmişti. Başıyla hafifçe onaylarken anlatmıştı.
"Evet. Evlenmeden önce beni sevdiğini söylemişti. Fakat sonrasında hiç söylemedi. Sevdiğini hissediyorum lakin o günden sonra bir daha hiç söylemedi."
Sözleri karşısında Sandrino'nun dudakları bu kez anladığını belli eden bir tebessümle aydınlanmıştı. Kuzeninin karakterinin aşılmaz gibi görünen keskin köşeleri vardı lakin bir kez onu anlamaya başladığınızda imkansız olmadığını görürdünüz. Neredeyse yirmi altı yıllık hayatını bu adamla geçirmiş olan Panizo asilzadesi artık onu kolayca çözebiliyordu.
"Söylemez. Bir kez söylemiş olması bile Andreani için büyük bir adım. Ben onu hiç kimsenin tanımadığı kadar iyi tanıyorum Clarissa. Çocukluğumuz birlikte geçti, sırt sırta savaştık, ölümden döndük, birlikte göreve gittik.. sözlerime güven. Ben onun sana nasıl baktığını gördüm, başka bir kadına bakmayacak kadar seviyor seni. Tabi sen de onu. Babasının sert eğitimlerine rağmen, o içinde hala sevgi barındıran bir kalp taşıyor. "
Sözlerinin sonuna doğru kolunu verdiği şömine rafından ayrılan Sandrino Panzio, yavaş adımlarla ona yaklaşmıştı. Bakışlarına oturan ifade hiç olmadığı kadar samimiydi. Bir elini uzatıp yavaşça genç kadının koluna koymuştu.
"Şanslısın, tanrı her insanı aşık olduğu insanla evlendirerek kutsamıyor. Görüyorum, onu seviyorsun. O da seni seviyor. Fakat tekrar seni sevdiğini söylemeyecek. Önce senin söylemen gerek. Eğer ona koşulsuza, güvenir sevgini sunarsan dünyaları önüne sermekte bir an tereddüt duymayacaktır. Yapman gereken tek şey: ona güvenip, sevgini vermen. İnan bana bundan sonra aranıza hiçbir şeyin girmesine izin vermeyecektir."
Claissa'nın yanakları hafifçe pembeleşirken yüzünde, minnettar bir tebessüm yer edinmişti. Yeşil gözlerindeki yoğun duygu seliyle, adamın koluna koyduğu eline uzanıp ince parmakları ile sıkmıştı.
"Teşekkür ederim Sandrino. Bu geceki sözlerini ve iyiliğini asla unutmayacağım."
Bu, Sandrino'nun sıkça başvurmadığı bir konuşma türü olmuştu. İnsanların onun eğlenceli ve rahat tavırlarına alışkındı fakat bu dingin hallini sıkça ortaya çıkarmaktan hoşlanmazdı. Hayatı bir eğlence olarak görmek, onun üzerine geçirdiği bir koruma kalkanıydı. Genç kadının kolunu son bir kez daha usulca sıkmış, geri çekilmişti.
"Bence unutmalısın. Çünkü ömrü hayatın boyunca bu yüzümü bir kez görebilirdin ve bu gece o hakkını kullandın. "
Yüzüne tekrar o sırıtkan ifadesini koymuş, Panzio asilzadesi kolunu yana açarak başıyla salonun açık kemerli kapısını işaret etmişti.
"Odanıza kadar eşlik etmemi ister misin ? Yoksa kendin gidebilir misin?"
"Bundan sonrasını kendim hallederim. Benim yüzümden gideceğin yere yeterince geç kalmış olmalısın."
Sandrino, gittikçe daha fazla karanlıklaşan odada ilerleyip, koltuğa bıraktığı pelerinini koluna atarken Clarissa'da arkasındaki sehpaya bıraktığı küçük mumluğunu eline almıştı. Birlikte sessizce ilerlemişlerdi. Genç kadın, köşkün üçüncü katına kıvrılarak çıkan mermer merdivenlere ilk adımını attığı sırada, karanlık holde kaybolmak üzere olan Sandrino, ani bir fikirle arkasını dönmüştü.
"Clarissa ?"
İlk basamağa adımını atmış Clarissa, bir eli tırabzanlardayken, duraksamıştı. Elinde taşıdığı mumluğunun aydınlattığı yüzünü karanlıktaki adama çevirmişti.
"Evet ?"
Bilgiç bir tavırla beyaz dişlerini göstererek gülümsüyordu Sandrino, bir elini beline dayamıştı.
"Oğlunuza Sandrino adını vermeyi düşünmelisin. Bence hakkettim."
Clarissa, adamın süratle eski mizacına dönmesi karşısında şaşırsa dahi Sandrino'nun bulaşıcı tebessümüne dayanamayarak alt dudağını dişleyerek cesurca gülümsemişti.
"Üzgünüm, veremeyiz. Fakat vaftiz babası sen olacaksın."
Reddedilmiş olmayı umursamayan adam, işaret parmağını sahte bir tehditkârlıkla merdivenin ilk basamağındaki kadına sallayarak konuşmuştu.
"Bu sözünü unutma."
"Unutmam."
Clarissa, Sandrino ile konuşmasının ardından yatak odalarına döndüğünde kendini uzun zamandır hissetmediği kadar rahatlamış hissediyordu. Üzerindeki sabahlığını kuşağını çözerken gözleri, yatağın içinde uyumakta olan kocasında, zihni ise Sandrino'nun sözlerindeydi. Sırtüstü dönmüş, bir kolunu başının altına almış Andreani'nin, yanındaki yerine ilerlemeye başladığında, kalbinin sızladığını hissedebiliyordu. Andreani'nin çoğu kez öfkeli ve sert bir adam olarak karşısında durduğu bir gerçekti lakin Clarissa düşündükçe Sandrino'nun haklı olduğunu ikna oluyordu. Andreani'nin onu sevdiğinden şüphesi yoktu. Şimdi kendi sevgisini içinde olsa dahi kabul etmiş olmasıyla kuş kadar hafiflemişti.
Yatağa oturmuş, bedenine kalın örtüyü çektiği sırada kocasının homurtusunu duymuştu. Adamla bu kadar erken yüzleşmeyi beklemeyen genç kadın, tereddütlü gözlerini hemen yanına çevirmişti. Başının altına yerleştirdiği kolunu çeken Andreani, uykulu gözlerini aralamış, kıstığı gözleri ile ona bakmıştı. Genç kadının koluna uzanırken, boğuk bir sesle konuşmuştu.
"Neden uyanıksın sen? Kabus mu gördün?"
Andreani'nin bu düşünceli sorusuyla içinin titrediğini hissetmişti Clarissa. Kolundaki adamın parmaklarına, buğulu bakan yeşil gözlerini indirmiş, gülümsemişti. İndirdiği kirpiklerinin altındaki zümrüt yeşili gözlerini bu kez adama çevirdiğinde başını yavaşça iki yana sallamıştı.
"Su içmek için kalkmıştım."
Uykulu olan Andreani, onu başıyla onaylamıştı. Bir an önce uykusuna geri dönmek istiyordu lakin bir önceki seferin aksine karısına sarılıp uyuma dürtüsünü görmezden gelmeyecekti. Gözlerini açtığı an ona rüyasındaki bir melekmiş gibi gülümsemiş kadına kayıtsız kalamıyordu. Genç adamın ilk anda elini koluna uzatması da bu sebeptendi. Rüya değil, gerçeğin ta kendisiydi Clarissa. Onundu. Kavradığı koluyla karısını üzerine çekerken, sessizce mırıldanmıştı.
"Anladım. Gel buraya."
Alt dudağını dişlemek dışında hiçbir tepkide bulunmamış Clarissa, kendini nazikçe çekmesine izin vermişti. Adamın daha önceleri olduğu gibi üzerinde yatmasından hoşlandığını bilen genç kadın, bu kez ondan hızlı davranmıştı. Uykusuzluğu gittikçe artarken, yarı yarıya kapattığı gözleriyle, göğsüne sokulmuş, kolları arasına girmişti.
Uykulu olmasına rağmen karısının bu beklenmedik davranışıyla apaçık bir şaşkınlığın içine düşen Andreani, mavi gözlerini kollarındaki kadına çevirmişti. Uyumaya hazırlanan Clarissa, yüzünü göğsüne sürtmüş iyice yerleşmişti. Onu izleyen Andreani bu hareketiyle mest olmuştu. Genç adam yaşadığı şaşkınlıkla, kollarını dahi bedenine sarmayı düşünememişti.
"Kesinlikle kabus görmüş olmalısın."
Kolunu karısının beline sıkıca dolarken, mırıldanan adam gülümsemekten kendini alamıyordu. Bilinci kapanmak üzere olan Clarissa, sarsak bir şekilde kıkırdamış, zor duyulan sesiyle son kez konuşmuştu.
İyi geceler, tatlı kocam."
Hayretle kollarındaki karısına bakmak dışında hiçbir tepki verememişti Andreani. Bir elini uzatıp kalın örtüyü bedenlerinin üzerine örtmüştü. Gözlerini kapatıp, uzun bir soluk aldığında burnuna karısının gül kokusu dolmuştu. Haftalar boyunca ondan uzakta, malikanenin diğer ucunda soğuk bir yatağa girmiş olan Andreani için bu asla bitmesini istemediği bir mutluluktu. Karısının saçlarının arasına ufak bir öpücük kondururken dahi tebessümüne engel olamamıştı. Andreani, tüm gece boyunca Clarissa'yı kolları arasında tutarak uyumuştu.
**
Taş kemerli pencereden içeri dökülen güneş ışığı yatak odalarını aydınlatırken, uykusunda kıpırdandı Clarissa. Yüzüne vuran güçlü ışığı engellemek için yan dönmeye çalıştığı sırada çarptığı sert bedene şaşırarak yeşil gözlerini aralamıştı. Uyku sersemiyle birkaç kez gözlerini kıpıştırmış, nihayet net gören gözleri Andreani'yi seçmişti. Dirseğinin üzerine uzanan adam, dikkatle yüzünü izliyordu.
"Günaydın."
Clarissa, uyandığında bedenlerinin bu kadar yakın olmasından dolayı mahcup hissederek, gözlerini kaçırmış, gerilemişti. Lakin bir gün önce bu durumu yaşamış olsa genç kadın hiç düşünmeden yataktan kendini atar, adama çıkışırdı. Bu sabah ise aralarına oldukça kısa bir mesafe koymakla yetinmişti. Onun her hareketini izleyen Andreani, ne düşündüğü hakkında bir bilgi edinmeye çalışıyordu. Gece büyük bir uysallıkla kolları arasına giren kadının niyetine anlam verememişti.
"Sen iyisin değil mi? Hasta falan değilsin."
Yatakta doğrulan Clarissa, yastığını arkasına koyarak sırtını kakmalı başlığa vermişti. Ellerini, bedenini örten kalın örtünün üzerine birleştiren kadın, ona çattığı kaşları ile bakarken yüzünü buruşturmuştu.
"Hayır değilim. Neden böyle saçma bir soru soruyorsun?"
"Dün gece, kendi istediğinde kollarımın arasına sokulup uyuduğunu düşündükçe, hasta olduğunu ya da başına sert bir şeyin düştüğünden endişelenmeye başladım."
Andreani'nin alaylı sözleri pek de Sandrino'nun dile getirmesini tembihlediği itiraf için cesaretlendirecek bir ortam yaratmıyordu. Gözlerini deviren Clarissa, bu alaylı sözler karşısında istemese dahi tebessüm etmişti. Sert tutmaya çalıştığı sesiyle adama karşılık vermişti.
"Bir gün önce benim soğuk bir kadın olduğumdan yakınıyordun. Şimdi de öyle olmadığım için alay ediyorsun. Seni mutlu etmek mümkün değil."
Duyduklarıyla hayrete düşmekle, neşelenip kahkaha atmak arsında sıkışıp kalmıştı Andreani. Yatakta doğrulurken, tuhaf fakat bir o kadar da sevimli gözüken karısından gözlerini alamıyordu. Hala bedenleri arasında oldukça az bir mesafe varken, bir elini yatağa koyup ona uzanmıştı.
"Bunlar tehlikeli sözler Clarissa. Dikkat et yanarsın."
Karısının alnına içten bir öpücük konduran genç adam, kulağına fısıldamış ardından yavaşça geri çekilmişti. Andreani'nin yataktan çıkmasını izleyen Clarissa, yutkunmuş, örtünün üzerindeki ellerini birbirine dolamıştı. Gözleri, konsolun üzerine bırakılmış sürahiden bakır kâseye su doldurup yüzünü yıkayan adamın üzerindeydi. Andreani, odasının her bir yerini adımlayarak yeni güne hazırlanırken onun acelesi yoktu. Turnaya hazırlanmak için, Berta'nın sihirli dokunuşlarına ihtiyacı vardı. Hizmetlisini bekleyen Clarissa, Andreani üzerinden geceliklerini çıkarmaya niyetlendiğinde sırtını adama dönmüş, giyindiğinde tekrar gözlerini üzerine çevirmişti.
Andreani, karısının dün gece önünde saçlarını tarayıp ördüğü aynanın önüne geçmişti. Seçtiği Ludovico broşunu ceketine iliştirirken Clarissa, giysilerini inceliyordu. Yeşil gözleri, Andreani'nin beyaz gözleğinin üzerine geçirdiği kalçalarında biten kolları bollaşarak bileklerinde manşetlere dönüşen kadifeden mavi renk ceketine, boynundan sallanan gösterişli altın zincire yine zinciri ile aynı renk ceketinin büyük düğmelerine, siyah pantolonuna ve parlayan deri çizmelerine, kalın siyah kemerinin taşıdığı küçük hançerinin üzerinde gezindi. Ayna önündeki işini bitiren adam yönünü ona döndüğünde, keyifle karısına takıldı.
"Seçtiğim giysiler hoşunuza gitmediyse Bayan Ludovico, sandığımdan arzu ettiğiniz bir giysiyi giymem için seçebilirsiniz."
İçinde yaşattığı keskin dilli olan kadın, bir çırpıda adama ne giydiğini zerre umursamadığını söyleyerek yüzündeki keyifli ifadeyi bozardı. Fakat o an kocasına mavinin ne kadar yakıştığını düşünüyordu Clarissa. Uzun parmaklarıyla oynamaya devam ederken utanç dolu tebessümü ile hem kendisinin hem Andreani'nin beklemediği bir cevap verdi.
"Mavinin ne kadar yakıştığını düşünüyordum. Belki de bir gün resmini çizmeliyim."
Odadan çıkmadan önce son kez, belindeki kabzası siyah renk taşlarla bezeli hançerini ve kemerini kontrol eden Andreani'nin eğdiği yüzünden karısının iltifatının ne kadar hoşuna gittiği belli oluyordu. Tüm gününü etkileyecek kadar güne güzel başlamış olan adam, keyifli adımlarla ilerlemiş odanın çift kanatlı kapısını açmıştı. Fakat açmasıyla duraksaması bir olmuştu: Lavinia, bir elini kapıyı vurmak için kaldırdığı sırada karşı karşıya gelmişlerdi. Kuzeninin arkasında, ellerini önünde birleştirmiş Berta ise yaşanılan sahneyi izliyordu. Berta'yı gördüğüne şaşırmamıştı Ludovico asilzadesi. Lakin kuzenini telaşlı bir halde yatak odalarının kapısında görmeyi beklemiyordu. Kaşlarını havaya kaldırdığında bir adım gerilemiş, Lavinia'yı süzmüştü.
"Lavinia, senin sabahın bu vaktinde yatak odamızın önünde ne işin var ?"
Lavinia, gözlerini kaçırmış, gül kurusu rengi ipek elbisesinin üst kısmını düzeltir gibi bir tavır takınmıştı. Genç ve toy olan kızın bir bahane bulmak için vakit kazanmasını çattığı kaşları ile izlerken, yataktan fırlamış karısı yanlarına yaklaşırken onlara seslenmişti.
"Ben çağırmıştım. Hazırlanırken bana arkadaşlık etmesini istemiştim."
Yanlarına ulaşan Clarissa'ya bir bakış atmıştı Lavinia. Kuzenine gülümsemiş, onu onaylamıştı.
"Evet, hazırlanırken sohbete ederiz diye düşünmüştük."
Andreani tek bir duygunun dahi seçilmediği ifadesiz yüzünü önce karısına ardından Lavinia'ya çevirdi ve başıyla hafifçe onayladı. Üç kadını orada bırakarak Dante ve Sandrino'yu bulmaya gitti Ludovico asilzadesi. Clarissa, Andreani'yi şüphelendirmiş olmanın korkusuyla her ikisini de aceleyle yatak odasına alıp kapıyı bizzat kapatmıştı.
Lavinia'ya doğru çevirdiği bakışlarıyla ilerleyip, büyük yatağın ucuna oturmuştu Clarissa. Berta, her zamanki sessiz adımlarıyla sandığına ilerlemiş, içinden yeşil renk elbisesini çıkartmaya koyulmuştu. Lavinia'nın çekingen gözleri yere serilmiş halının üzerindeydi.
"Lavinia, ne oldu?"
Solgun yüzünü nihayet ona çeviren genç kız, parlak eteğini tutmuş hızlı adımlarla ilerleyip yatakta yanına oturmuştu.
"Clarissa, yardımına ihtiyacım var. Benim Cesare ile acilen görüşmem gerek. Bugün turnuva çok kalabalık olacaktır. Sandrino, yokluğumu fark etmeden sanat atölyesine gidip gelmem lazım."
Genç kız öylesine aceleyle konuşmuştu ki sözlerini bitirdiğinde soluk soluğaydı. Onun cesareti ile şaşkına uğrayan Clarissa, uzanıp kucağındaki ellerini kavramıştı. Sesindeki endişeli tonla açıklamıştı durumu.
"Lavinia, eminim daha önce Roma'nın sokaklarında tek başına bulunmamışındır. Sana tarif etsem dahi sanat atölyesini tek başına bulamazsın. Hem ya birlikte görünürseniz, koca bir skandal çıkar."
Lavinia, Clarissa'nın her ikisi için endişeleniyor olmasını anlasa dahi bu onun cesaretini kırmadı. Aslında içine düştüğü duruma bakılırsa cesaretinden ve inancından başka tutunacağı bir dalı yoktu. Clarissa'ya mahcup bir edayla gülümseyerek asıl istediği şeyi dile getirdi.
"Aslında ben de senden bu noktaya yardım isteyeceğim. Benim, sanat atölyesinin yerini bilen birinin eşliğine ihtiyacım var. "
Genç kızın ellerini şefkatle okşayan Clarissa'nın elleri kaskatı kesilmiş, yüzündeki anlayışlı ifade donup kalmıştı. Cesare ve Lavinia'nın gizli aşkını Andreani'den saklamak dahi onu huzursuz etmeye yetiyordu. Üstelik şimdi aşıkları bizzat buluşturma fikri hoşuna gitmemişti.
"Lavinia, benim Andreani ile turnuvada olmam gerek."
"Hayır. Seni kastetmedim. Ben, Berta'nın bana eşlik etmesine izin verir misin diye soracaktım. "
Şaşkınlıkla gülümseyen genç kadın, başını yavaşça arkasında elbisesini koltuğun üzerine sermiş, ellerinde bugün takması için ucunda beyaz renk bir haç bulunan kolyeyi tutan Berta'ya çevirmişti. Tıpkı onun gibi şaşırmış Berta ile göz göze gelmişti. Yutkunan genç Ludovico hanımı, hizmetlisine güven verici bir tebessümde bulunmuş Lavinia'ya dönmüştü.
"Buna Berta karar vermeli."
**
Büyük bir alanı kaplayan turnuva sahasının iki tarafına karşılıklı olarak, sıra sıra yükselen sıralarla kırmızı gölgelikli balkonlar yerleştirilmişti. Gün ışığı ile parlayan açık hava oldukça güzel bir gün sunarken, hafifçe esen meltem turnuva alanın her bir köşesine asılmış papalık bayraklarını dalgalandırıyordu. Clarissa, Papa Cenapları için özel olarak hazırlanmış büyük balkonun basamaklarından inerken, eteğini hafifçe yukarı kaldırmış ellerinin hala titrediğini hissediyordu. Papa Julius ile tanışmış olmasının heyecanını hala atamamıştı genç Ludovico hanımı.
Turnuvanın başlamasına kısa bir süre kala Andreani'nin yönlendirmesi ile sahaya her yönden hakim olan büyük gösterişli balkona çıkmışlardı. Tüm bedenini kaplayan üzerinde altından işlemeler bulunan beyaz parlak cübbesinin üzerine, parlak kırmızı bir pelerin giymiş papa tahtında oturuyordu. Gün ışığı ile göz kamaştırıcı bir şekilde parıldayan büyük altın zincirinin ucundaki gösterişli haçı, beyaz eldivenini üzerine geçirdiği değerli taşlardan oluşan yüzükleri ile turnuva için oldukça ihtişamlı bir görüntü tercih etmişti. Birlikte ilerleyip tahtında oturan Julius'un önünde durduklarında, önce Andreani selam vermişti. Nazik adımlarla ilerlemiş, papanın ayaklarını yerleştirdiği kırmızı minderin üzerinde diz çökmüş, uzatılan büyük yüzüğü öptüğünde geri çekilmişti. Kocasının tekrar eden Clarissa, geri çekilirken yüzündeki mahcup ifade ile onu dikkatle izleyen adama tebessüm etmişti. Selamlaşmanın ardından çift, papa ile kısa bir süre konuşmuşlar, reverans yaptıklarında arkalarına dönmemeye özen göstererek balkondan ayrılmışlardı.
Hemen arkasında ilerleyen Andreani, dirseğine usulca dokunarak onlar içine ayrılmış balkonun basamaklarını çıkmasına yardımcı olurken, gelişlerini izleyen Byanca onlara sevgiyle gülümsemişti. Bu balkon, Papa Cenaplarının hemen iki yanında yerleştirilmiş büyük balkonlardan biriydi ve turnuva alanını en az papanın balkonu kadar iyi görüyordu. Birlikte en ön sıraya ilerlediklerinde, Byanca'nın yanına oturmuştu Clarissa. Andreani ise hemen yanında yerleşmişti.
Kısa bir süre sonra, Papa Julius'un işaretiyle, turnuvanın başladığını duyuran büyük davullar, çalındı, borazanlar üflendi. Ring alanının dışındaki şövalyeler, sahada geçit töreni yapmaya başlamıştı. Clarissa, bu gösterişli töreni izlerken, hemen yanında oturan Byanca, yüzünü ona yaklaştırarak kısık tuttuğu sesiyle konuşmuştu.
"Lavinia, sanki gittikçe tuhaf davranmaya başlıyor. Bizimle oturmak istemedi. Sandrino'dan izin alıp, Leola Umberto'nın kızı ile oturmak için başka bir balkona geçti."
Parlak zırhlara bürünmüş şövalyeler, dört sıra halinde yan yana büyük sahada atları üzerinde ilerlerken balkonlardaki izleyiciler onları neşeyle alkışlıyordu. Bu parlak renk cümbüşünün ve coşku nidalarını arasında Clarissa, duyduklarıyla başını yavaşça Byanca'ya çevirmişti.
"Haklısın kendini çok yıpratıyor. Sandrino nerede peki?"
Durumun iç yüzünü biliyor olsa dahi endişesini dile getiren kadına bildiklerini söyleyemezdi Clarissa. Geçekleri öncelikle Cesare'nin iyiliği için saklıyordu lakin bu haklı gerekçesi onun içini rahatlatmaya yetmiyordu. Byanca, tanıştıkları andan bu yana ona cana yakın davranmıştı. Kadının bu sıcak halleri ona kendini kötü hissettiriyordu. İçini kemiren, suçluluğu bastırmaya çalışırken, yutkunmuştu.
"Bugün arkadaşı Jacopo'nun turnuvası var. Ona destek olmak sahanın dışında kaldı. "
Gülümsemişti Clarissa. Dün geceki konuşmalarının ardından Sandrino'ya karşı yoğun bir minnet duymaya başlamıştı. Sönmeye yüz tutmuş şömine ışığının karşısında, yaptıkları konuşmayı ömrü hayatı boyunca asla unutmayacağını biliyordu. Yüreği, günün birinde tıpkı sarışın adamın onun ruhunu rahata erdirdiği gibi kendisinin de aynı şeyi yapma isteği ile dolup taşıyordu.
Clarissa, yükselmeye devam eden kalabalığın sesleri ile cevap vermemiş, Byanca'ya başını sallamıştı. Yeşil gözlerini önlerinden geçmekte olan alaya çevirdi. Güneş ışığı altında parlayan zırlar ve renkli koşumlarla süslenmiş atlar öylesine parlıyordu ki, merakla izlemeye koyulmuştu. Bir yıl öncekinin aksine tüm sahayı gören Julius'un özel balkonlarında turnayı izlemek genç kadının hoşuna gitmişti. Gözlerini güçlükle alaydan çekip, sahanın karşısındaki balkonlarda gezdirdi. Rinaldo, Lucrezia ve Guliano'yu kolayca bulmuştu. Bir önceki yıl, Rinaldo'nun yanı başında turnuvayı izlerken, şimdi Andreani'nin ve Byanca'nın ortasında oturuyordu. Hayatının o kısmının bittiğini görmek; evlendiği ilk zamanlar canını yakarken şimdi hayatının yeni kısmına aitmiş gibi hissediyordu.
Bakışlarını ağabeyinin yüzünden çekmiş, genç kadın Andreani'ye kaçamak bir bakış atmıştı. Dün geceden bu yana içini saran tatlı bir heyecanı vardı. Bu sabah kahvaltı masasında Sandrino ile birlikte karşılıklı denk düştüklerinde, bakışları sık sık sarışın adamın üzerine düşmüş, heyecanı katlanmıştı. Fakat tam karşısında, iştahla kahvaltısını yapan adam ise oldukça kaygısız bir tavır çizmişi. Göz göze geldikleri anlarda o tanıdık sırıtışı göstermekten başka hiçbir tepkide bulunmamıştı.
Yeşil gözlerini bir kez daha yanında, hafifçe çattığı kaşları ile turnuvayı izleyen Andreani'ye çevirmişti. Bu sabah giydiği mavi ceketinin üzerine uzun bir pelerin geçirmiş adamın sırtı dimdik, başı tam karşıya bakıyordu. Siyah bir eldiven geçirdiği ellerini kalın bacaklarının üzerine bırakmıştı. Bir müddet sonra göz göze gelmişlerdi. Hafif bir hareketle başıyla sahayı göstermişti Clarissa.
"Senin neden turnuvaya katılmadığını düşünüyordum."
Dikkatini başlamış olan turnuvadan ayırmış Andreani, ona bakmaıştı. Yeşil renk ipekten parlak bir elbiseye bürünmüş karısının güzelliğine bakarken gururlanıyordu. Kumral saçlarının bir kısmı üsten toplanarak yeşil bir tokayla tutturulmuş, beline doğru inen gür bukleleri fildişi rengi saten kurdelelerle toplanmıştı. Güzelliğinin en güzel parçası, bir çift harika yeşil gözün hakimiyeti altındaki gülümseyen yüzüydü.
Karısının bugün takınmış olduğu sevecen ruh halinin nedenini bilmese dahi sonuna kadar keyfini sürmek isteyen Andreani, toplum içinde her zaman takındığı o sert ifadeyi bir yana bırakarak çarpık gülümsemesini göstermişti.
"Katılmamı mı isterdin?"
Andreani'nin keyifli gülümsemesini görmenin rahatlığıyla omuzlarını hafifçe silkti Clarissa. Düşünceli bir biçimde tebessüm ediyordu.
"Hayır. Sadece turnuvanın senin seveceğin türden bir etkinlik olduğunu sanıyordum."
"Geçmişte, eğer görevde değil de Roma'daysam her yıl katılırdım. İspanya'da olduğum üç yıl katılmadım. Şimdi de askerliği bıraktığım için emekliliğimin tadını çıkarıyorum."
Anladığını belirtircesine başını salladı Clarissa. Bir yıl önce izlediği turnuvaya, Andreani katılmış olsa, kaderin nasıl şekilleneceğini düşünmeden edememişti. Gönül işlerinde farkındalık eksikliği olsa dahi kara atlarından birinin üzerinde, elinde tuttuğu kalkanı ve muhtemelen zırhının göğsüne işlenmiş kartal başı ve heybetli bedeniyle Andreani'ye kayıtsız kalamazdı. Bu düşünceyle yanaklarının pembeleşmeye başladığını hissetmiş, başını sahaya çevirmişti. Fakat onun tüm düşüncelerinden habersiz olan Andreani, kulağına fısıldayarak konuşmuştu.
"İstersen, seneye katılırım; sende bu şekilde mızrağımın ucuna kurdeleni bağlarsın."
Andreani'nin bu parlak gülüşü ve sesindeki kışkırtıcı ton, Clarissa'nın kurnaz aklına bir önce yıl yaşanılanı getirmişti. Rinaldo'nun ve Guliano'nun arasında oturduğu sırada yeşil gözleri öylesine dalmıştı ki, ağabeyinin birlikte iş yaptığı banker Izacco Sivano'nun ondan yalnızca birkaç yaş büyük olan oğlunun, önünde durup mızrağını ona uzattığını dahi fark etmemişti. Clarissa, bir yıl önce o gün ilk kez kurdelesini bir şövalyenin mızrağına bağlamıştı. O an bu yaşanılandan oldukça rahatsız olmuştu lakin şimdi eşsiz bir keyif kalıyordu. Düşüncelerini saklamaya lüzum görmediği manalı gülümsemesi ile yüzünü Andreani'ye çevirmişti.
"O halde ben de, bu kez kurdelemi önceden hazır tutarım. Seni bekletmem."
Bunları söylerken kocasının ifadesinin değiştiğini görebiliyordu Clarissa. Andreani'nin kendisi üzerindeki o hoyrat sahiplenişi kimi zaman tehlikeli boyutlara ulaşsa dahi sözlerini adamı rahatsız etmek için kasıtlı söylemişti. Açıkça kocası ile eğleniyordu Ludovico hanımı. Duydukları ile mutlu olmayan Andreani, kıstığı gözleri ile yüzünü ona doğru yaklaştırarak, yeşil gözlerine bakmıştı.
"Demek öyle ? Hazırlıksız yakalanıp, beklettiğin kimdi merak ettim doğrusu ?"
Andreani, Clarissa'nın bir önceki turnuvadaki kurdelesini mızrağına takıp uğurunu aldığı adamı kıskançlıkla düşünürken, Clarissa, güçlükle yutkunmuştu. Onu esir alan mavi gözlere bakarken, gülümsemesini kaybetmemeye özen göstermişti.
"Geçmişte kaldı Andreani. Ne önemi var ?"
"Önemi var. Uğurunu mızrağında taşıma ayrıcalığını elde eden herif kimdi bilmek istiyorum. Söyle."
Clarissa, gülen yüzünü adamdan saklamak için başını önlerindeki sahaya çevirdi. Gülmemek için dudağını ısırırken, dikkatini mızrağını rakibinin kalkanına vuran şövalyeye vermeye çalıştı. Fakat Andreani, kolunu hiç de kibar olmayacak şekilde sıkarak ona bakmasını sağlamıştı.
"Sen İspanya'dayken benimde burada bir hayatım vardı Andreani. Geçmişi deşmen çok anlamsız."
Kendisini açık bir şekilde kışkırtan karısının bu sözlerini duyduğunda söyleyene bak diyerek mırıldanmıştı genç adam. Hafifçe geri çekilirken, gözlerini ona alayla gülümseyen karısının üzerinden çekmemişti.
"Senin hayatın, benim. Benim hayatım da sensin. Geçmişinde, geleceğinde benim. Bana ait. Şimdi, söyle sevgilim kimdi?"
Aniden gelen bu küçük sevgi sözcüğü, Clarissa'nın yüzündeki gülümsemenin donup kalmasına neden olmuştu. Hemen önlerinde ateşli bir müsabaka sürüp giderken ve taraftarların kulakları sağır eden yüreklendirici sesleri yükselirken duyduğu küçük bir sözle yüreğinin hopladığına inanamıyordu. Kaldı ki dik duruşunu korusa dahi Andreani'nin asker kimliğinden oldukça uzak bir tavır çizerek, tüm ilgisini ona vermiş olması anlam veremediği bir şekilde kalbini okşuyordu. Yüzündeki sarsak gülümsemeyi silmeye çabalayıp, konuşmuştu.
"Romalı bir banker ailenin oğluydu. Rinaldo, babası ile iş yapıyordu. Yalnızca bir kez köşke geldiğinde görmüştüm. Zaten mızrağını bana uzatana kadar orda olduğunu bile fark etmemiştim. Fakat adını söylemeyeceğim. Zavallının senin düşmanlığına ihtiyacı yok."
Bu sözlerden, Rinaldo'ya iş anlaşmasının yanında bir de kardeşi için evlilik teklifinde bulunulduğunu kolayca çıkartmış olan Andreani, yüzünü buruşturmuştu. Roma'ya döndüğünde, üç yıl önce görüp etkilenmiş olduğu kadının evlenmemiş olması, tanrının ona verdiği büyük bir ödüldü. Andreani, yıllar içinde dönüp dolaşıp tekrar birbirlerini bulduran kadere minnettardı.
"Hatırlat bir gün Rinaldo'ya sana gelen evlilik tekliflerini geri çevirdiği için teşekkür edeyim."
Gözlerinde beliren sahte bir kızgınlıkla narin kaşlarını yukarı kaldırarak adama bakmıştı Clarissa.
"Geri çeviriyordu, sen karşısına çıkana kadar.."
"Ne diyebilirim ki ? Karşı konulmaz bir adamım."
Başını yana eğerek, onun şaşkına dönmüş ifadesine bakıyordu Andreani. Uzanıp turnuvada olmalarını umursamayarak açık renk bir eldiven giymiş elini tutup kendine çekmişti. Kocasının kendine duyduğu sarsılmaz güvenine bir kez daha hayret eden Clarissa, gülümseyerek başını iki yana sallamıştı. Göz ucuyla hemen yanındaki Byanca'ya ve çevrelerine bakmış, fısıldayarak konuşmuştu.
"Aynı zamanda kibirli ve kıskanç bir adamsın, Andreani Ludovico."
"Kıskanç olduğumu senin söylüyor olman da çok manidar."
Bu kez dalga geçen kişinin Andreani, olduğunu gören Clarissa gözlerini öfkeyle adama çevirmişti. Ne var ki yeşil gözler öfkeli baksa dahi içindeki utanç ve kabullenişi taşıyordu. Tüm bedenini kaplayan çelik yığını içindeki bir şövalye güçlü bir darbe alıp, atından yere düştüğü sırada Clarissa, dışarıya bir sohbet havası çizmeye özen göstererek işaret parmağını kendisine doğrultarak kocasına kısık sesi ile çıkışmıştı.
"Sen.. sen benim kıskanç bir kadın olduğumu mu söylüyorsun? İsa aşkına, bu ne cüret?"
Bakışlarını, yere düşen şövalyenin durumunu anlamak istercesine ondan ayırmıştı Andreani. Aynı zamanda dudaklarınca ince bir gülüş vardı. Turnuva Fransız usulü gereği, köreltilmiş mızrak uçları ve kavaktan mızraklarla yapılıyordu ve belirlenmiş kesin kuralları vardı. Lakin yine de şövalye oldukça sert bir şekilde zemine düşmüştü.
Kalabalıktan kazanan şövalye için kulakları sağır eden bir alkış yükselirken bu övgülere katılmıştı genç adam. Clarissa, biraz önce tüm ilgisini ona veren adamın konuşmalarının en can alıcı noktasında onu görmezden gelmesi karşısında çileden çıkmak üzereydi. Kesinlikle bu kıskançlık durumu gittikçe içinden çıkılmaz bir hal alıyordu. Nefesini gürültüyle dışarı vermiş, kendini alkışlara katılmaya zorlamıştı. Bir diğer turnuva başlamak üzereyken Andreani, nihayet ilgisini ona çevirmişti. Fakat bu oldukça az sürmüş, genç adam sözlerinin ardından tekrar mavi gözlerini sahaya çevirmişti.
"Kabul et. İkimizde kendimizin olana düşkünüz. "
Bir an bu sözlere itiraz etmek için ağzını açtıysa da Andreani'nin derin bir kadife cazibesine bürünen sesine karşı koymak istemedi Clarissa. Yüzünde parlayan utangaç gülümsemesi ile tıpkı Andreani gibi bakışlarını müsabakaya çevirdi.
Biten dördüncü müsabaka ile ortaya tekrar borazancılar ve çığırtkanlar çıkmıştı. Borazanlar, müsabakaların bittiğini belirtirken, çığırtkanlardan biri diğer müsabakaların ertesi gün ve daha sonra yapılacağını duyurmuştu. Clarissa, Byanca ile balkonlarının basamaklarından inerken, Andreani ve Dante'de hemen arkalarındaydı. Bir süre sonra turnuvanın ardından küçük bir kutlama havasına dönüştürülmüş çadırların kurulduğu alandaki kalabalığa katılmışlardı. Genç kadın, birçoğu ile evliliklerinden önce katıldıkları davetlerde ve evlilik kutlamasından tanışmış olsa dahi hala bazıları isimsiz yabancılardı. Byanca'nın kendisini bir süre rengarenk elbiselere bürünmüş kadınların arasındaki sohbete katmasına izin verse dahi bakışlarını panikle kalabalıkta gezindiriyordu. Tahmine göre turnuvanın başında Beta ile sanat atölyesine gitmiş olan Lavinia'nın şimdiye dek dönmüş olması gerekirdi. Yokluğu fark edilecek olursa, Sandrino'nun buna ne tepki vereceğini kestiremeyen Ludovico hanımı paniğini gizlemeye çalışarak güçlükle karşısındaki hanımların sohbetine kulak veriyordu.
Turnuvadan bir sonraki gün, Papa Cenaplarının Vatikan'da düzenlediği ziyafet hakkındaki muhabbetin ortasında, Clarissa önce onun somut varlığını hissetmişti. Karşılarındaki hanımların gözlerinin arkasındaki bir noktaya kitlendiğini fark etmişti. Beyefendilere yaraşır bir nezaketle yanlarına gelip, başıyla hafifçe hanımlara selam vermişti Andreani. Ardından anında mahrem bir ifadeye bürünen tebessümü ile Clarissa'ya dönmüş, onu koluna takarak ilerletmeye başlamıştı.
Clarissa, bir eliyle hafifçe tuttuğu eteği ile yavaş adımlarla ilerlerken, yüzünü adama çevirmişti.
"Bir sorun mu var?"
Andreani, onun sıkkın ifadesine bakarak kaygısızca omuzlarını silkmişti.
"Hayır. Sadece seni sıkıcı bir muhabbetten kurtarmak istedim. Tabi sana bir de sorum var. Cevaplamanı umuyorum."
Clarissa, adamın kolundaki elinin buz kesmeye başladığını hissediyordu. Çünkü tam karşılarında iki adamla sohbet eden Dante ve Sandrino'yu fark etmişti. Üstelik Sandrino'nun başı sık sık tıpkı onun biraz önce olduğu gibi yukarı kalkıp kalabalığı tarıyordu. Clarissa, Lavinia'nın gelip gelmediğine bakmak istese dahi bunu yapmamış yerine Andreani güven verici bir şekilde gülümsemişti.
"Merak ettim."
"Lavinia ile ne haltlar karıştırıyorsunuz ? "
Andreani'nin o tehlike çanları çaldıran tanıdık tınısını açıkça hissetmiş olan Clarissa, yutkunmuştu. Genç kadının adamla geçirdiği zamanlardan öğrendiği bir şey varsa o da şüpheye düşmüş Andreani, en dikkat edilmesi gerekendi. Bir ipte iki cambazın oynamadığını defalarla tecrübe etmiş olsa dahi başka seçeneği olmayan Clarissa, yüreklilikle yalan söylemişti.
"Neden bahsettiğini anlamıyorum. Şuan ne ile suçlanıyorum ? Tüm gün senin yanı başındaydım ne halt karıştırmış olabilirim ki? "
Andreani karısının bu çıkışıyla gözlerini kısmış, onu incelemeye başlamıştı. Kolundaki kadını sertçe daha da yanına çekerken alçak sesle konuşmuştu.
"Henüz seni herhangi bir şeyle suçlamıyorum su perisi. Sadece soruyorum."
Turnuva sonunda, usulca başını eğerek aile dostlarının balkonunda bakmış Andreani, görmeyi beklediği kuzenini yerinde bulamamıştı. Bir an paniğe kapılsa da genç kızın isyankar davranışlarını hatırlamıştı. Sandrino'nun dikkatinin turnuvada olmasını fırsat bilip, ortadan kaybolmuş kızın nerede olduğunu merak ediyordu. Sandrino'ya kardeşinin turnuvadan ayrılmış olduğunu söylemekle sessiz kalıp niyetini anlamak konusunda kararsızlık yaşarken Clarissa'nın sesi kulağına çalınmıştı.
"Bak, geliyor. Ne haltlar karıştırdığımızı ona da sorabilirsin. Aynı şeyi söyleyecektir."
Karısının yüzünden bakışlarını çeken Andreani, onlara yaklaşmakta olan sarı bir elbise içindeki Lavinia'ya göz gezdirmeye başlamıştı. O sırada elinde tuttuğu gümüş şarap kadehini yanından geçmekte olan bir uşağa bırakan Sandrino, hızlı adımlarla onu karşılamıştı. Geniş bedenine kız kardeşini bastırarak sarılan adam, ellerini tutarak geri çekilmişti. Lavinia ise ağabeyine güçlükle bir tebessüm sunmuştu.
Bu görüntü üzerine Andreani, mavi gözlerini yavaşça tekrar karısına çevirmiş, kolundaki karısının elinin üzerine elini yerleştirmişti. Clarissa serseme dönmüş bir halde öylece kocasının yanında dikilirken gittikçe felakete sürüklendiklerini düşünmeye başlamıştı. Bu umutsuz aşkın nereye doğru gittiğini bilmiyordu lakin bu stresle daha ne kadar yaşayabilirdi emin değildi. Bu andan sonra, kız kardeşini koluna takarak onlara katılan Sandrino, Andreani ile turnuva hakkında bir muhabbette girmişken Lavinia ve Clarissa, tebessüm etmek dışında sessizliklerini korumuşlardı. Genç kadın, zihninde Lavinia'yı kenara çekerek Cesare ile görüşmelerinin nasıl geçtiğini sormaya başlamıştı bile.
Clarissa, aniden Andreani'nin kolunun kaskatı kestiğini fark etmişti. Kocasının yüzüne bakmak için hafifçe başını yana çevirdiğinde mavi gözlerinin sertçe karşısındaki bir noktaya kitlendiğini fark etti. Merakla kumral kaşlarını hafifçe havaya kaldırmış genç kadın, onun bakışlarını takip etti. Küçük gruplarına yaklaşmakta olan, bembeyaz dişlerini göstererek gülümseyen adamı gördü. Simsiyah bir pelerine bürünmüş, uzun boylu Giovonni Vincenzo'yu kolayca tanımıştı. Viberto'daki katedralde tıpkı şimdi olduğu gibi Andreani ile karşılıklı bakışmışlardı. Fakat şimdi adamın sert yüzünde büyük bir gülümseme vardı.
YAZAN; MİRENA MARTİNELL
Selamm 🙋🏻♀️
Bölümümüzün gizli kahramanı Sandrino Panzio 😊
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top