Bölüm 21 - "Şüphenin Gölgesi"
"Sen rengarenk bir gökkuşağı gibiydin oysa şimdi geriye sadece griler kalmış."
Muhteşem Güzellik
Bölüm 21 - Şüphenin Gölgesi
Pürüzsüz parlak mermerlerin bir araya getirilmesiyle oluşturulmuş zeminde ilerliyordu sarışın dev. Neredeyse iki metreye yakın boyu ve iri cüssesiyle her attığı adımda zemin sarsılıyor, deri çizmelerinin zeminde çıkardığı sesler holde yankılanıyordu. Güneş henüz doğmuştu. Ludovico Malikanesi, yeni bir güne başlamanın hazırlığı içindeydi. Her sabah olduğu gibi hava aydınlanmadan uyanmıştı adam fakat giyinmesine dahi fırsat kalmadan küçük odasının tahta kapısı çalınmıştı. Her daim huysuz yüzünde tekinsiz bakışlarını taşıyan Tommasso, günün ilk ışıkları dahi kendini göstermeden rahatsız edilmesiyle daha da huysuzlanmıştı. Fakat eline geçen mektup açıkça günün daha da karanlık ve kasvetli bir şekilde geçeğini müjdeliyordu. Küfürlerini birbiri ardına sıralayan sarışın dev, hızla giyinmiş, kemerinin beline kılıcını yerleştirdiğinde büyük malikaneye geçmişti.
Mührü kırılmış uğursuz mektubu, ceketinin iç cebine koymuştu Tommasso. Gergin yüzünde tehlikeli bir sakinlikle kaşlarını kaldırmış, ahırdan mutfağa taşınan taze sütleri ve toplanmış narları taşıyan hizmetlileri izlemişti. Aradığı minyon yapıdaki kızı bulduğunda tereddütsüz adımlarla hedefine ilerlemeye başlamıştı. Malikanenin hizmetlileri Zelinda ve Lucia'nın yanında ilerleyen Berta'nın kolunu tek kelime etme zahmetine dahi girmeden kavramış, kendisi ile mermer merdivenin önüne çekmişti.
Genç hizmetli, ayakları yerden kesilerek taşınması karşısında ani çığlığına dudaklarına kapattığı eliyle engel olmuştu. Simsiyah parlak saçlarını aynı renk filelin ardına gizleyen Berta'nın gözleri hayret ve korkuyla büyümüştü. Tommasso ile karşılıklı durduklarında adamın uzun boyu ve neredeyse kendisinin iki katı olan cüssesi korkusunu gizlemesine olanak vermiyordu. Kahverengi tekinsiz bakışlardan gözlerini kaçırmış, korkudan boğulmuş sesiyle konuşmayı denemişti.
"Kol... Bay-"
Korku içinde kıpırdanan Berta'nın yüzünün rengi atmıştı. Korkudan titremeye başlamış hizmetli, içine derin bir nefes çektiğinde bir kez daha denemişti.
"Bay Nicolo, lütfen kolumu bırakır mısınız?"
Tommasso sabırsızlıkla homurdanmış, ani bir hareketle kızın zayıf kolunu bırakmıştı. Bu öyle ani olmuştu ki hali hazırda zayıf yapıda olan Berta, sendelemişti. Onun bu halini umursamayan adam, ağır ağır üzerine yürümeye başlamıştı. Üst kata çıkan mermer merdivene gerilemeye zorluyordu kızı.
"Yukarı çık. Andreani'yi uyandır. Hemen."
Uzun boyu ve kahverengi gözlerindeki tekinsiz bakışlarıyla onu merdivenlere gerileten adamın uğursuz sesiyle bir titreme daha geçmişti Berta'nın zayıf bedeninden. Gerileyecek daha fazla yeri kalmadığında telaşla koyu renk eteğini tutmuş, mermer merdivenin ilk basamağını çıkmıştı. Fakat yukarı çıkıp Andreani Ludovico'yu uyandıracak cesareti yoktu. Telaş ve korkuyla başını iki yana sallamış bir çırpıda reddetmişti.
"Yapamam."
Çıktığı basamakla boyları neredeyse eşitlenmiş olmasına rağmen sindirmek istercesine kıza tepeden bakmıştı Tommasso. Bununla birlikte daha fazla korkmuştu Berta fakat kararını değiştirmek için bir hamle de yapmamıştı. Tommasso, adeta dev kadar uzun boylu ve ürkütücü bir adamdı. Homurdanırken öfkeli soluklarını rahatlıkla duyuyor, dağınık sarı sakalları ve saçlarıyla Berta'nın kabuslarını süsleyecek türden bir görüntü çiziyordu. Fakat acele ve korkuyla hızlı bir hesap yapan Berta, Andreani Ludovico'dan daha fazla korktuğuna kanaat getirilmişti. Adamı kızdırıp, doğup büyüdüğü vatanından İspanya'ya sürülmeyi göze alamazdı.
Huysuz hırıltıları eşliğinde kıza bakan Tommasso'nun yüzünde kızı boğmak ister gibi bir ifade vardı. Bir elini merdivenin korkuluğuna koymuş, boğuk sesindeki tehditkâr tonla konuşmuştu.
"Sabrımı zorluyorsun. Yukarı çık. Andreani'yi uyandır."
"Yapamam. Bay Ludovico, sabahları odaya girmemden hoşlanmıyor. Beni azarlayıp, dışarı çıkartıyor. Son girdiğimde beni İspanya sarayına hediye edeceğini söyledi."
Tommasso, yumruklarını sıkıp başını geriye attı ve öfkeli soluğunu dışarı verdi. Yaşananlar tam anlamıyla aptalca bir şaka olmalıydı. Gün daha aydınlanmadan aldığı kabus gibi haberin ardından vakit kaybetmeden Andreani'nin yanını bulmuş olmalıydı. Fakat evli olan adamın yanında çıkamıyor, yetmezmiş gibi korkmuş küçük bir kıza laf anlatmaya çalışıyordu. Kaldı ki Tommasso, mümkün olduğunca az konuşan bir yapıya sahipti. Konuşmanın harekete geçmekten daha etkili olduğunu düşünürdü. Berta'nın korkudan solmuş yüzüne baktığında, işini kendi halletmeye karar verdi. Kaya gibi sert eliyle zayıf kızı kolaylıkla yana çekti ve merdivenleri çıkmaya başladı.
"Ben yaparım."
Yukarı kata ulaşan mermer basamakları çıkan Tommasso'nun deri çizimlerinin çıkardığı ses, kalın mavi renk el yapımı halı tarafından boğuluyordu. Sarışın kaba adamın nezaket kurallarına dair herhangi bir şey bilmediğinden emin olan genç hizmetli panikle eteklerini kavramış merdivenin büyük bir kısmını kat etmiş adama, can havliyle yetişmeye çalışıyordu. Nihayet yetiştiğinde adeta kendini önüne atmış, durmasını sağlamıştı.
"Bay Nicolo, evli çiftlerin odasına bu şekilde girmek uygun de-"
Kaşları çatılmış her daim yüzünde bulunun huysuz ifadesiyle tekrar homurdanmıştı Tommasso. Bal rengine çalan gözlerinde panik ve korkuyla nefes nefese kalmış kızın tepesinden bakarak sözünü kesmişti.
"Şimdi beni dinle küçük masum kız. Ben nezaketten, resmiyetten nefret ederim. Neyin uygun olup olmadığını zerre umursamam. Ahlak duygum da yoktur. O yüzden bana aptal nezaket kuralları hakkında ders vermeye kalkma."
Bir kükremeyi andıran sesiyle genç hizmetliyi iyiden iyiye sindiren Tommasso, bir noktaya daha açıklık getirdi.
"Beni soyadımla değil ismimle çağıracaksın. Resmiyeti sevmem. Anladın mı?"
Adamın sesinin içinde gizli ölümcül hava Berta'yı bir kez daha titretmişti. Genç hizmetli aylar önce elmalı turtasını kelimenin tam anlamıyla gasp etmiş, ardından telafi edici tek bir söz dahi etmemiş adama bakıyordu. Kaşlarını çatmaktan alnında çizgiler oluşmuş yüzü acımasızlığını ortaya koyuyordu. Adamın yüzünü izlemeye devam eden genç hizmetli, yutkunmuş, başını sallamakla yetinmişti. Bunun üzerine ellerini havaya kaldırmış Tommasso, elini havada şaklatmıştı donakalmış hizmetliyi harekete geçirmek istercesine.
"Hadi! Sana git Andreani'yi uyandır dedim!"
Büyük ellerini gürültüyle birbirine vuran adamın uğursuz sesiyle yerinden sıçramış ürkek hizmetli, hızla arkasını dönmüştü. Korkusu geçmemiş aksine attığı her adımda katlanıyordu. Fakat hanımına duyduğu bağlılıkla korkusu çarpışmış sonucunda Andreani Ludovico tarafından azarlanmayı büyük bir faziletli davranış olarak kabullenmişti.
Ludovico Asilzadesi ve onun eşi Ludovico Hanımı için özel olarak tasarlanmış büyük yatak odasının çift kanatlı, üzerinde ince işçilikle oymalar bulunduran kapısının önünde durmuştu Berta. Hissettiği mecburiyetle kalın kapıya vurmuş, içeriden ses beklemişti. Aynı cılız hareketi birkaç kez yenilediğinde tepki alamamıştı. Bunun üzerine bakışlarını koridorun ucunda onu izleyen adama çevirmişti. Sarışın dev sertçe içeri girmesini işaret etmişti.
Geniş pencerelerden süzülen sabah güneşinin hakim olduğu odada, tereddütlü gözleri önce dört direkli devasa yatağa ardından yatakta yatan çifte kaymıştı. Cibinliğin kadife perdeleri açılmamış mavi parlak yatak örtüsü, altında yatan çiftle dağılmış, krem rengi ipek çarşafı göze seriyordu. Yüzü koyun yatmakta olan Andreani Ludovico çıplak kollarından birini hanımının beline dolaşmış, başını ise boynuna gömmüştü. Üzerinde yakası işlemelerle bezeli düğünçiçeği sarısı bir gecelik olan Clarissa Ludovico ise saçları dağılmış bir halde, sırt üstü yatmaktaydı.
Hanımın ilk kez bu şekilde gören Berta gülümsememek için dudaklarını birbirine bastırmış, başını öteye çevirmişti.
"Efendim, özür dilerim fakat sağ kolunuz Tom-"
Yatak odalarının kapısının açıldığını duyan Andreani önce bunu umursamamıştı fakat Berta'nın söze başlamasıyla uykulu gözlerini bir çırpıda açmıştı. Mavi gözleri uykulu baksa da, huysuzlanmış adamın sesi gür çıkmıştı.
"Yatak odasından çıkman için üçe kadar sayıyorum Berta. Toz ol. O aptala da söyle her ne haltsa kahvaltıyı bekleyecek."
Emir tonu içeren sözleriyle, başını Clarissa'nın kumral saçlarına iyice gömdü ve gözlerini kapattı Andreani. Fakat gece boyunca huzursuz rüyaların ve yarım yamalak bir uykunun içinde kıvranan Clarissa, henüz birkaç saat önce daldığı uykudan uyanmıştı. Issız gecenin karanlığı yatak odalarındaki şömine içinde yanan odunların çıtırtıları ile karışmış, zihninde her an daha fazla yer edinen şüphe ile uykuya dalmasını zorlaştırmıştı. Onun aksine yatağa yattığı ilk an derin bir uykuya dalmış Andreani, son haftalardaki rahatlığıyla tüm gece adeta üzerinde uyumuştu. Bir süre adamın beline sardığı kola direnen kız yatakta gidecek yeri kalmadığında, bıkkınlıkla pes etmişti. Tüm bu süre zarfında sırtüstü kıpırdamadan yatmış, duyduğu kısır dedikoduyla nasıl hareket edeceğini düşünmüştü. Duyduklarını evirip çevirmiş, doğruluğunu düşünmüştü. Fakat içinde yer edinmeye başlayan daha önce tatmadığı anlamsız hisle adeta vücudundaki kanı kavrulmuş, huzurlu mırıltılar eşliğinde uyuyan adamı sarsmamak için kendi ile savaşmıştı. Gece boyunca Andreani'yi yeşil gözlerindeki her an kine dönüşebilecek ifadeyle izlediğinde, sabah olduğunda açıkça sormaya karar vermişti. Atacağı adımı aldığı cevaba göre şekillendirecekti.
Tüm gece yatağın üzerindeki cibinliğin birleşme noktasını izleyen Clarissa, Andreani'nin aksine uykusuzluktan muzdarip değildi. Yeşil gözler kendinden emin bakıyordu.
"Eğer zorunda kalmasaydı Berta odaya girmezdi. Tommasso ısrar etmiş olmalı."
Hanımının kendisini savunan sözleriyle cesaret bulmuş kız, hemen açıklamaya girişmişti.
"Evet. Ben kendilerine odaya girmemi istemediğinizi ilettim. Sanırım önemli bir konu."
Andreani, mavi gözlerini bir kez daha aralamıştı. Başını karısının boynundan ayıran adam, omzunun üzerinden kapı önünde dikilen hizmetliye bakmış, sert sesiyle konuşmuştu.
"Tamam, çık dışarı. Ona da söyle, can güvenliği için önemli bir mesele olsa iyi olur."
Berta, eğdiği başıyla eteğini tutmuş hızla kendini yatak odasından dışarı atmıştı. Onunla bir an önce konuşmak için gergin bir sabırsızlıkla bekleyen adamın aksine Andreani'nin acelesi yoktu. Beline sardığı kolundan nazik hareketlerle sıyrılıp, kendini yana çeken karısına çevirmişti bakışlarını. Yatağında ucunda duran, uyurken kullanmaya gerek görmediği yastığını kolunun altına çekmiş, dirseği ile başını desteklemişti.
"Günaydın."
Clarissa, küçülmüş yeşil gözleriyle yatağın sağında kalan pencereden içeri süzülen güneş ışıklarına bakarken hayli gergin görünüyordu. Andreani, kuşkuluyla çatılmış kaşları eşliğinde kızı izlemeye devam ederken, dokunuşlarından rahatsız olduğu düşüncesi zihninde dolanmaya başlamıştı.
"Kabus mu gördün? Neyin var?"
Clarissa, nihayet gerginlik ve uykusuzluktan küçük yeşil bilyelere dönüşmüş gözlerini onu izleyen adama çevirdi. Birden midesine bir ağrının girdiğini hissetti ve kesin bir tavır takınarak konuştu.
"Kahvaltının ardından, konuşmak istediğim bir konu var. Dışarı çıkmadan önce bana vakit ayırabilir misin?"
Yeni uyanmış olmasına rağmen Clarissa, ona oldukça kendinden emin ve kararlı bir tavırda yaklaşmıştı. Sırt üstü uzanmış, yeşil gözleriyle ona bakan karısının bu nedeni belli olmayan tutum değişikliğinin sebebini anlamaya çalışmış ama başaralı olamamıştı.
"Tüm vakitlerim seninn..."
İlk an karısının asık yüzünü ona dokunmasından rahatsız olduğuna yoran Andreani kendine engel olamamıştı. Boştaki eliyle kabarık beyaz renk yastığa dağılmış açık kumral bukleleri düzeltirken sesindeki boğuk mırıltıyla konuşmuştu. Adamın derin ses tonundaki şefkat Clarissa'nın gerilmiş sinirlerine adeta tuz serpmişti. Fakat bu durumun farkına olmayan Andreani, doğrulmaya hazırlanırken canlandırmak istercesine takılmıştı kıpırtısız halde yatan kıza.
"Dilerseniz tüm gecelerim de sizin olabilir Bayan Ludovico."
Oturur pozisyona gelmiş Andreani yüzündeki çapkın gülümsemeyle onu süzerken Clarissa, hoşnutsuz bir edayla yüzünü buruşturmuştu. Eğer adamın önünde öylece yatmaya devam ederse, istediği dik duruşu sağlamayacağını düşünmüştü. Doğrulmuş sırtını yatağın kakmalı başlığına dayamıştı.
"Yüce İsa, öyle bir şeyi asla dilemem."
Karısının masum yüzünü izleyen Andreani yüzündeki bilmiş bir edayla sırıtırken, yüzünü ona yaklaştırmıştı.
"Ben dilerim. Hatırlasan sana zamanı geldiğinde kocan olduğumu göstereceğimi söylemiştim. Seninle küçük Ludovico kartalı yapabiliriz. Bu fikri düşünmeye başlasan iyi edersin."
Clarissa, bu sözleri bir gün önce duymuş olsa yanakları al al yanar yeşil gözlerini panik ve utançla öteye çevirirdi. Fakat bu sözler şimdi sükûnetini korumasını güçleştiriyor, ellerinin titremesine yol açıyordu. Ne var ki karısının bu gerginliğini utancına yormuştu Andreani. Tek bir söz söylemesine fırsat vermeden, dudaklarına öyle içten bir öpücük kondurmuştu ki Clarissa, yataktan kalkmış soyunma odasına giden adamın arkasından bakarken ancak kendine gelebilmişti.
Bir süre soyunma odasından gelen, açılan dolapların ve kumaşların hışırtılarını dinlemişti. Yatağın kalın başlığına sırtını yaslamış halde oturmaya devam ederken uzun parmaklarıyla mavi renk yatak örtüsünü çekiştirmeye başlamıştı. Dudaklarından içini kemiren şüphe dökülüvermişti.
"Belki de o Ludovico küçük kartalını, çoktan yapmışsındır."
Geniş omuzlarına geçirdiği siyah renk yakaları kül grisi işlemeli ceketinin yakasını düzelttiği sırada soyunma odasının kemerli kapısından çıkmıştı Andreani. Karısı biraz önce bıraktığı yerde, üzerindeki yakası kapalı düğünçiçeği sarısı geceliği ile oturuyordu. Sözlerini yarım yamalak duymuş adam, bakışlarını güzel yüzünü asmış kıza çevirmişti.
"Ne dedin?"
Uzun parmaklarının arasında kırıştırıp bıraktığı satenden yorganı serbest bırakmıştı Clarissa. Önemli bir şey değilmiş edasıyla, dönemin narin olarak nitelenen kadınlardan daha geniş olan ince omuzlarını silkmişti. Andreani ise yatak odasından çıkmadan önce yatakta oturmaya devam eden kıza şöyle bir göz gezdirmiş, ardından kahvaltıda görüşeceklerini söylediğinde çıkmıştı odadan.
**
Andreani, taş merdiveninden inip deri çizmeleriyle zemine bastığı sırada gözüne holün tam karşısında, malikanenin dışarı açılan geniş kapısı çarptı. Tobia'nın bizzat eşlik ettiği Dante Martelli, her daim üzerinde taşıdığı dik duruşu ve attığı her adımda refah ve soylu bir asalet yayan hakimiyeti ile geniş kemerli kapıdan geçmiş, ona doğru ilerlemeye başlamıştı. Holün iki ucunda karşılıklı duran adamların gözleri birbirini bulduğunda Dante arkadaşının yanına bir an önce varmak istercesine adımları hızlandırmıştı. Yanına varmasıyla bir elini omuzuna yerleştirmiş hafifçe sıkmıştı Dante. Alnı hafif bir kaş çatışıyla kırışmış, arkadaşının ifadesiz yüzüne bakan Andreani başıyla selam vermişti. Dante'nin onca yolu iyi bir nedenden ötürü gelmediğini biliyordu. Onu gördüğü ilk an huzursuz olmuş çenesi kasılmaya başlamıştı. İki adam, deri çizmelerinin zeminde çıkardığı seslerle çalışma odasına ilerlemeye devam ederken, söylenmişti.
"Hiç hoşuma gitmeyecek."
Dante, cevap vermemiş, ifadesiz yüzünü yanında ilerleyen çocukluk arkadaşına çevirmişti. Martelli ve Ludovico ailelerin dostlukları uzun yıllara dayanıyordu. Nesiller boyunca birbirlerinin çıkarlarını gözetmiş, birlikte pek çok iş yapmışlardı. Öyle ki Martelli ailesinin varisi Dante Martelli ile Byanca Ludovico'nun evliliği bu dostluk bağını güçlendirmiş, akraba bağına dönüştürmüştü.
Otuz yıllık hayatlarının büyük bir kısmını birlikte geçirmiş iki adam, birbirleriyle konuşmadan dahi ne düşündüklerini, ne yapacağını biliyorlardı. Kısa süren sessizliğin ardından çalışma odasının açık kapısından girmişlerdi. Tommasso, yanan şöminenin demirliklerine dayadığı ayağını çekmiş, çatılmış kaşlarıyla yönünü iki adama dönmüştü. Andreani vakit kaybetmek istemiyordu. Çalışma masasın arkasındaki koltuğuna geçerken kupkuru sert sesiyle konuşmaya başlamıştı.
"Suratlarınıza bakılırsa ikiniz de aynı haberi vereceksiniz. "
Meşeden yapılma çalışma masanın önüne yerleştirilmiş geniş arkalıklı sandalyeye yerleşmişti Dante. Deri eldivenlerini çıkartmaya başlayan adam, büyük diplomatça bir dinginlikle söze başlamıştı.
"Dün gece bir haber aldım. Biri şap çıkarttığın arazileri satın almaya başlamış. Birkaçının satışı dün gerçekleşmiş. Satmak istemeyen toprak sahiplerini de zor kullanarak satmaya zorluyorlarmış. Satışları gizli tutmak istemişler çünkü toprak sahiplerinin birçoğu seninle yapılan anlaşmadan aldığı kazancı yeterli buluyor, arazilerini temelli olarak elinden çıkartmak istemiyormuş. Fakat istirahat ağım kuvvetlidir, bilirsin. Ludovico adı geçtiğinde ilk olarak bana haber verdiler. Dün gece doğruluğunu araştırıp, elden giden arazileri liste yaptırdım Satın alan kişinin adı da listenin altında yazıyor."
Eldivenleri çıkartma işini bitiren Dante, oturduğu yerden küçük ahşap sehpaya bırakmıştı. Gelişi güzel bırakılan deri eldivenlerin, ahşapta çıkardığı tiz ses gergin odada kolayca duyulmuştu. Dik bir duruşta oturmaya devam eden adam, ceketinin iç cebine uzanmıştı. Andreani'ye aralarındaki masanın ardından beyaz parşömeni uzatmıştı.
Arkadaşının sözlerini bitirmesini inanılmaz bir sakinlik içinde, elinde kalemini kayıtsız bir şekilde döndürerek dinlemişti Andreani. Fakat bu tavrı son derece yüzeyseldi. Sakinliğinin ardında öfkesi kızgın bir asit misali köpürmekteydi. Listenin altındaki isme bakma zahmetine girmeden emin olduğu ismi tükürürcesine söylemişti.
"Açgözlü, düzenbaz, piç kurusu Giovanni Vincenzo."
"Dahası da var. Dün öğle vakti kendisiyle bizzat karşılaştım. Her zamanki gibi senin hakkında üstü kapalı laflar etmekten geri kalmadı. Sözlerindeki niyeti önce anlamamıştım fakat gece öğrendiklerimle cesur sözleri anlamlandı."
"Kançık köpeğin elbet bir gün ayağıma dolanacağını biliyordum. Fakat Papa Julius ile olan işime çomak sokmaya cesaret etmesi, büyük aptallık."
Sesindeki keskin tını eşliğinde, satın alınmış arazilere göz gezdirdi Andreani. Şap çıkartılan arazilerin hepsi olmasa da önemli bir kısmı satılmıştı. Dudaklarının arasında bir küfür daha savurmuştu. Bu durum, şap çıkartma işleminin duracağına işaretti. Yeni mal sahibi ile yeni bir anlaşma sağlanmalıydı. Aylar önce yapılan anlaşma doğrultusunda maden çıkartma işine harcadığı meblağ ve Papa Julius'dan talep ettiği askeri yardımı hatırladıkça siniri gittikçe katlanıyordu. Papa Julius'la ortak yaptığı işi kaybetmesi İtalya yarımadasındaki itibarının zedelenmesine yol açardı. Bu düşüncelerle yüzünü kaskatı kesilmiş halde keskin mavi gözlerini sağ koluna çevirmişti.
Tommasso, şömine önünde Andreani'nin tüm öfkesinin göğüslemeye hazır halde dim dik dikiliyordu. Üzerine yönelen mavi gözlerin içinden gecen kıvılcımı gördüğünde, açıklama beklediğini anlamıştı.
"Bu sabah bölgedeki adamımızın gönderdiği mektupla öğrendim. Cario'da topraklarını satmaya direnenlerdenmiş. Daha önce haberdar olmalıydım, benim hatam. Özür dilerim."
"O herif kilisenin gözündeki itibarını zedelemek için gerekirse bir servet daha harcar Andreani. Papa Julius ile yaptığın işi baltalamak büyük cesaret gerektirir. Fakat dün gördüğümde kendinden fazlasıyla emindi. Tüm arazileri satın aldığında senin yerine papa ile anlaşmak isteyecektir. "
Andreani, keskin bir sessizlik içinde Tommasso ve Dante'yi dinlemişti. Elindeki listeyi yavaşça masasına bırakmış, gerilmiş sırtını koltuğa yaslamıştı. Bir süre kirli sakallarının arasında elini gezdirmiş ardından mavi gözlerindeki soğuk parıltı ile konuşmuştu.
"Arazilerin hepsini satın alabilirim. Fakat istemiyorum. Hem bu kadar büyük bir araziye ihtiyacım yok hem de şap kaynağı bittiğinde satın aldığım kişilere tarım yapmaları için kiralamak zorunda kalırım. Bu durumda köylülerin hiçbir kazancı olmaz. Ortada imzalanmış bir anlaşma, Papa Cenapları'na bizzat verilmiş bir söz var. Eğer bu işi kaybedersem, papanın gözünde itibarım zedelenir. Hatta tüm İtalya'nın. Vincenzo köpeğine bu zevki asla yaşatmam. "
"Papa Julius'a git. Vincenzo, papayla arasını bozmaya cesaret edemez. Gerekirse askeri yöntemlerle halledilir."
Oturduğu deri kaplı koltuğun iki yanındaki kollarını kavramıştı Andreani. Yüz hatları hala kayadan oyulmuş gibi katı ve ifadesizdi. Fakat koltuğunun iki yanındaki kollarını sıktığı elleri sert tutuştan bembeyaz kesilmişti. Öfkeli soluğunu dışarı verdiğinde, Dante'ninn verdiği tavsiyeyi reddetmişti.
"Hayır. Bu işi Papa Julius'a yansıtmadan kendi yöntemlerimle çözeceğim."
Tüm konuşma boyunca olduğu yerde kıpırtısız konuşulanları dinleyen Tommasso, Dante'nin önerisinin reddedilmesiyle içindeki öfkeyi gizleyememişti. Gür sesiyle tereddütsüz araya girmişti.
"İzin ver, hemen bu gece Giovanni Vincenzo'yu ziyaret edeyim."
"Canımı sıkan her soyluyu alenen öldürseydim, kellem bedenimde olmazdı Tommasso."
Tommasso, 'o halde alenen yapmam' diyecek olduysa da Andreani, her daim sapkın ve sınır tanımayan sağ kolunun daha fazla konuşmasına izin vermemişti. Elini havaya kaldırmasıyla daha fazla konuşmamaya cesaret göstermemişti Tommasso.
Ludovico ailesinin kilise ile olan yakınlıklarını baltalamak için Vincenzo hanesinden gelen ilk büyük hamle buydu belki de fakat bu işin hakkından kolaylıkla gelebilecek her türlü imkana sahip olduğundan emindi Andreani. Keskin bir kararlılıkla tekrar mavi gözlerini emrini bekleyen Tommasso'ya çevirdi.
"Birliklerin arasından en iyi on adamı seç, Nepi'ye gitmek üzere dış kapıda hazır olsunlar. Bu andan itibaren hiçbir toprak o herife satılmayacak."
Sarışın dev, emri yerine getireceği mahiyetinde başını sallamış çevik adımlarla çalışma odasından çıkmıştı. Yeri sarsan adımları sağlam ve kendinden emindi; ama huysuz yüzüne her zamanki ifadesinden daha zalim bir ifade yerleşmişti.
**
Clarissa, kendini yüreklendirmek istercesine bir kez daha hakikat her neyse öğreneceğini ve asla hakketmediği bir duruma katlanmak zorunda kalmayacağını düşündü. Sükûnetini korumak için derin bir nefes aldı, yumuşak bir mavi tonu elbisesinin eteklerine bahar dalı desenleri işlenmişti. Elbisesinin kare yakalı üst kısmını düzeltti ve omuzuna dökülen saçlarına şöyle bir düzen verdi. Hemen arkasında onu takip eden Berta ile merdivenleri inmiş salonun kemerli kapısından geçmeye hazırlandığı sırada batı holünden gelen topuk sesleriyle duraksadı ve yeşil gözlerini merakla çevirdi. Gittikçe ana hole yaklaşan aynı ritimdeki iki ayak sesinin Tommasso ve Andreani'ye ait olduğunu düşünmüştü fakat gördüğü kişi kısa bir şaşkınlık yaşamasına neden olmuştu.
Dante Martelli, sabahın bu saatinde Ludovico Malikanesi'ne gelmiş olması için hava henüz aydınlanmadan yola çıkmış olması gerekirdi. Beklenmedik ve tuhaf vakitte yapılan ziyareti hayra yormamıştı Clarissa. Kaldı ki düşüncesini destekleyen pek çok durum vardı. Andreani, yatak odalarından çıktığında belinde geniş kemerine geçirilmiş bir kılıç taşımıyordu. Kabzası parıltılı taşlarla süslenmiş kılıcın hemen yanına küçük bir hançer yerleştirilmemişti. Deri eldivenlerini ellerine geçirmeye devam eden kocasından bakışlarını alan Clarissa, Dante Martelli'ye çevirmişti.
Buğday teni ile uyumlu siyah bir ceket giymiş adam, simsiyah saçlarını yana yatırmıştı. Tıpkı saçları gibi siyah gözlerinde her daim bulunan dingin bir ifade vardı. Kirli sakalları, köşeli çenesi ve küçük göz yapısıyla oldukça yakışıklı ve mesafeli bir duruş çiziyordu. Andreani ile yan yana yürüdükleri esnada etrafındaki insanları titreten bir enerji yayıyorlardı.
Şaşkınlığından hızla sıyrılan Clarissa, Dante'yi yüzüne yerleştirdiği tebessümü ile selamlamıştı. Dante ise elini dudaklarına götürmüş sabahın bu vaktinde ani bir şekilde geldiği için özürlerini iletmişti. O sırada yanlarına gelen Tobia, dış kapıda tüm hazırlıkların tamamlandığını iletmişti. Dante Martelli'nin beklenmedik ziyaretinin şaşkınlığını yeni atlatan Clarissa, Andreani'nin kahvaltıya kalamayacağını ve acilen çıkması gerektiğini söylemesiyle holde giden adamların arkasından bir süre öylece bakakalmıştı.
Clarissa, o sabah evlendiklerinden bu yana tek başına yaptığı ilk kahvaltıda huzursuz düşüncelerin arasında sürüklenip gitmişti. Uzun bir süre çatalının ucuyla kahvaltılıklarını didiklemiş, birkaç lokmadan fazlasını midesi kaldırmamıştı. Uzun bir süre kahvaltı sofrasında kalan kızın bakışları çatalı tuttuğu yüzüklü parmağına ve hemen çaprazındaki boş sandalye arasında gidip gelmişti. Kahvaltısına devam etmekten vazgeçtiğinde, yeşil renk nişan yüzüğünü parmağında hırsla çevirmiş, öğrenemediği hakikat karşısında her an daha fazla gerilen sinirlerine hakim olmaya çalışmıştı.
Kahvaltı masasını toplamak için salona giren, Sheilah ve Zelinda'nın ayak seslerini duyduğunda sandalyesini geri itip kalkmıştı. Parmağındaki yeşil zümrüt yüzüğü çevirmeye devam ettiği sırada, nereye gittiğini bilmeden kendini kütüphanede bulmuştu. Sabahının geri kalan kısmını kütüphaneye kapanarak geçirmişti. Daha önce büyük bir keyifle çizimlerini yapan Clarissa, o gün içindeki tüm kötü düşünceleri çizimlerine yansıtmış, tebeşiri bilinmezliğin getirdiği huzursuzlukla tutmuştu. Vakit nihayet öğleyi biraz geçtiğinde kiliseye gitmek üzere at arabasının hazırlandığını öğrenmişti kahya Tobia'dan. Berta ile Ludovico armalı at arabasına yerleşmiş, küçük camdan kırsal boyunca süren huzurlu manzarayı izlemeye koyulmuştu.
**
Chiesa del Gesù Kilisesi'nin arka kısmındaki büyük bahçeye açılan kemerli kapıya ilerleyen Clarissa, yüzündeki yumuşak tebessümü ile ona eşlik eden Rahip Orsino'yu dinliyordu. Ellerinin arasında tuttuğu küçük haç kolyesi ile başını hafifçe yana eğmişti. Roma'da olduğu gibi haftanın her pazartesi günü kiliseye gitmeyi kendine bir rutin olarak belirlemişti. Kısa zamanda Ludovico Hanımı'nın her hafta aksamayan bu ziyaretleri gözden kaçmamıştı. Rahip Orsino'nun rehberliğini memnuniyetle kabul etmiş, kendisine ağır ve yüce gönüllü bir tavırla yaklaşan rahiple kısa sohbetler etmeye başlamıştı. Gösterilen bu ilgiyi önceleri yadırgayan Clarissa, artık Ludovico Hanımı olmanın getirdiği saygınlığı içten içe sevmeye başlamıştı.
Kilisenin bahçesine açılan taş kemerli kapının önüne geldiğinde rahiple vedalaşmıştı. Bahçeyi, iki yanı revaklarla çevrili bir avluya açılan, u biçimli ve sade bezemelerle hareketlendiren Roma mimarisine ait bir cephe çevreliyordu. Revak desteği sağlayan dizi halindeki fildişi rengi kalın gövdeli sütunlar, kemerlerle birbirine bağlanmıştı. Böylece cephe tasarımında görsel bakımdan hareketli bir akış sağlanmakta, revakların iç kısmına ışık-gölge oyunlarıyla çok daha etkili bir cephe elde edilmekteydi. Bu revaklı düzenleme tüm yapıyı çevreliyordu.
Merkezi aks ve simetrisi keskin olan bahçede çiçekli bitki kullanılmamış, yeşil bitkiler sade ve düzenli bir görünüş sağlamıştı. Heykellere fon oluşturmak amacı ile bitkisel duvar yapılmış, Şimşir ile sınırlandırılmış ince yaya yolları boyunca budanarak şekil verilmiş bitkiler, ritmik bir uyum içinde yer alıyordu.
Kilisenin loş, serin sınırları içinden çıkan Clarissa, malikaneye dönmeden önce uyum içindeki bahçede kısa bir yürüyüş yapmak istiyordu. Rahiple konuşmaları boyunca onu uzaktan takip eden Berta, adımlarını hızlandırdığında, yanına gelmişti. Tuttuğu eteği ile kiliseyi çevreleyen revaklı kısma çıktığında, sağ tarafındaki hareketlenme dikkatini çekmişti.
Erguvan rengi üst bedenini sıkı sıkıya saran, karnının üzerinden bollaşan bir elbise giymiş Letizia Vincenzo, kibar gülümsemesi ile ona doğru ilerliyordu. Siyah saçlarının üzerine taktığı küçük tacının altından ince beyaz bir şal omuzlarından aşağıya düşüyordu.
"Bayan Ludovico, ne hoş bir tesadüf."
Gülümsemeyi tercih etmemişti Clarissa. Başıyla belli belirsiz bir selam vermişti.
"Bayan Vincenzo."
Letizia, arkasında kendisine eşlik eden hizmetlisi ile tam karşısında durmuştu. Tıpkı onun gibi ellerinin arasında kırmızı taşlardan oluşan üzerine Çarmıhta İsa figürü işlenmiş bir haç kolyesi tutuyordu.
"Sizi gördüğüme sevindim. Son görüşmemizde kendimi size yanlış tanıttığım fikrine kapılmıştım. Böyle olması benim için üzücü bir durum. Biraz yürüyelim mi?
Kadının yüzündeki kaygısız neşeli gülümsemesi ustalıkla sakladığı gerçek niyetini ele vermiyordu. Clarissa, teklifi reddetmek istiyordu fakat bu tutum bir hanımefendiye yakışmaz aynı zamanda Letizia'nın kendisinden çekindiğini düşünmesine yol açardı. Soğukkanlılığını bozmayan kız, başıyla hafifçe onaylamıştı. Letizia, bir adım ilerleyip Clarissa'nın yanına geçtiğinde gözleri, kendi hizmetlisi ve Berta'yı bulmuştu. Neşeli tuttuğu tonuyla Clarissa'ya hitap etmişti.
"Biz iki hanım, sohbetimizi ederken eşlikçilerimiz ileride bekleyebilirler. Ne derseniz Bayan Ludovico?"
Geniş bahçeyi çevreleyen, koridor görevi gören revaklı kısımda ilerlemeye başlamışlardı. Letizia'nın kısa adımlarına ayak uydurmuştu Clarissa. Hamileliğini önemli bir kısmını geride bırakmış kadın, karnının hemen üzerinden bollaşmaya başlayan erguvan rengi eteği ile ustaca hamileliğini gizlemişti. Haç kolyesi önünde birleştirdiği ellerinin arasından sarkıyordu. Bir süre neşeli ifadesi ile tenha bahçeyi ve holü izlemişti. Bu süre zarfında ifadesiz yüzünü koruyan Clarissa, ilk sözü kadına bırakmanın akıllıca olduğunu düşünmüştü.
"Aslında size imreniyorum. Nişanınızı duyduğumda Ludovico Asilzadesinin kalbini çalan Romalı kızı oldukça merak etmiştim. Ben Viberto şehrinin Başpiskoposu'nun yeğeni olmam dolayısıyla kocamla küçük yaşta evlendirildim. Evliliğim, ticari bir anlaşmadan ibaretti. Anlayacağınız üzere bu çevrede sizin evliliğiniz gibileri çok nadir bulunuyor. "
Nişanları duyurulduğunda çıkan dedikodu Clarissa'nın kulağına gelmişti. Bir çoğu Andreani Ludovico'nun evleneceğine inanmazken diğer kısmı asil soydan gelmeyen banker ailenin kızı ile evlenecek olmasını aralarında oluşan büyük aşka yormuştu. Kadının kibarlığının altındaki manalı sözleri, anlayabiliyordu Clarissa. Kendisi gibi soylu bir aileden gelmediğini vurgulayarak söze başlamayı tercih etmişti. Evliliğinin kendi rızası dışında gerçekleştiğini kendine hatırlattığında kadının sözlerini göz ardı etmeyi başarmıştı. Kısa bir tebessüm etmiş, sözlerin devamının nereye gideceğini beklemişti.
"Fakat sizin de bildiğiniz gibi erkeklerin dünyasında yaşıyoruz. Yasal olarak kulağımıza taktığımız küpeden, giydiğimiz elbiseye kadar onlara ait. Üstelik ne kadar genç ve güzel olursak olalım bazı erkekler evlendiğinde dostlarını bırakmayı tercih etmez. Zamanla aynı evin içinde kendi hayatlarını yaşayan iki insana dönüşürler. Önemli olan tek şey doğacak varislerdir."
Letzia, sözlerini karnına yerleştirdiği eliyle bitirmişti. Duraksayan kadın, yanında ilerleyen kıza yandan bir bakış atmış, vereceği cevabı beklemeye koyulmuştu. Clarissa, elinde tuttuğu haç kolyesini diğer eline aktardığında sinirli ya da gergin görünmemeye çalışarak konuşmuştu.
"Sözlerinizde haklı olabilirsiniz Bayan Vincenzo. Kim bilir, belki de haklılığınız tecrübenizden geliyordur. Fakat ben ne demek istediğinizi anlamıyor gibi yapmayacağım. Evliliğim ile ne gibi bir sorununuz olduğunu bilmiyorum fakat sizin de dediğiniz gibi benim evliliğim bu çevredeki tipik soyluların evliliklerine benzemiyor. "
Yan bir bakışla Clarissa'yı süzen Letizia, kinayeli bir gülümseme ile karşılık vermişti bu sözlere. Aralarında oluşan sessizlik içinde birkaç adım attıklarında büyüyen huzursuz sessizliği bozmuştu.
"İnanın tavrınızı çok takdir ediyorum. Yaşınıza göre olgun bir davranış sergiliyorsunuz. Fakat yine de Andreani Ludovico gibi bir eşiniz olması aklınızı bulandırmaya yeter. Sonuçta yıllardır görüştüğü metresi vardı. Konuşulanlara göre İspanya'da da birliktelermiş. Üstelik şimdi bir de çocuk dedikodusu. Tabi, böyle adamların arkasından dedikodu sıkça yapılır. Bilirsiniz insanlar dedikodu sever. "
Clarissa, kendi soğukkanlılığını yitirdiği halde kadının sakin sakin sözlerini sürdürmesi üzerine, yeşil gözlerindeki sinirli ifadeyle bakışlarını kadına çevirmişti. Bu esnada revaklı holün sonuna gelmişti iki kadın. Tavandan duvarlara kadar fresklerle kaplı kısımda duraksamış, birbirlerine yönlerini dönmüşlerdi. Clarissa içinde patlamaya hazırlanan öfkeyi dizginlemeye çalışarak bir süre olduğu yerde kalmıştı fakat yeşil gözlerinin içindeki hoşnutsuz ifade onu ele veriyordu.
"Bayan Vincenzo, kendinizi yanlış tanıttığınız fikrine kapıldığınızı söylemiştiniz fakat bence oldukça net bir tavrınız var. Yalandan arkadaşmışız gibi yapmamıza gerek yok, çünkü kısır yalanlarınızı daha fazla dinlemeyeceğim. Kocam hakkındaki gerçekler sadece beni ve onu ilgilendirir."
Clarissa, sanki zihninde dolanan düşünceleri ile hiç çelişmiyormuşçasına dik duruşunu korumuştu fakat tüm bu sözleri kendi sesinden duyduğunda yüzünü buruşturmamak için kendisiyle büyük bir savaşın içine girmişti. İçinde durum bu kadar basit değildi. Gittikçe huzursuzlanan ve kara bir bulutmuşçasına büyüyen endişeleri boğuluyor gibi hissettiriyordu.
Letizia rolünü öyle rahat ve ustaca oynuyordu ki Clarissa'nın sözleri üzerinde hiçbir etki etmemişti. Konuşmasının sonuna gelen kadın, ayrılacağını gösterircesine bir adım geri çıkmış, son sözlerini söylemişti.
"Belki de size kocanızın nasıl bir adam olduğunu göstererek iyilik yapıyorumdur. Sizinle konuşmak bir şerefti Bayan Ludovico. Lütfen kocanıza en içten tebriklerimi bildirin."
Yüzündeki kinayeli bir gülümsemeyle sözlerini bitirmişti Letizia Vincenzo. Bir yandan kabarık eteğini tutan kadının acelesi yoktu, bakışlarını donuk bakan yeşil gözlerden ayırmadan kısa bir adım atmıştı. Sırtını döneceği sırada son kez Ludovico Hanımı'a hitap etmişti.
"Tabi bu konuyu konuşmaya izniniz varsa."
Clarissa, onca sözünü sindirememişken, kadının son sözü ile donup kalmış, tek kelime edemeden öylece ona arkasını dönmüş ağır adımlarla hol boyunca ilerleyen kadını izlemişti. Şaşkınlık ve hiddetten rengi atmış, başına ince bir sızı saplanmıştı. Parmaklarının ucuyla şakaklarını ovarak bu metres ve çocuk mevzusundan darmadağın olan zihnini toplamaya çalışmıştı. Kendine zorlukla malikaneye döndüğünde Andreani ile açıkça konuşacağını hatırlattı ve sakin kalmak adına içine derin nefes çekti. Fakat yüreğindeki sızı sakin kalmasına izin vermiyordu, yeşil gözlerini endişeyle çevresinde gezdirmiş dikkat çekip çekmediğini kontrol etmişti. Bir yönden dışa açık üç yönden duvarlarla çevrili biçimde sütunlarla taşınan örtülü mekan, güneşi cömertçe alan bahçeye göre daha loş bir atmosfere sahipti ve tenhaydı. Clarissa üzerinden atamadığı zihin bulanıklığı ve sinirden titremeye başlayan elleriyle insan içine çıkamayacağını düşündü. Kendine biraz zaman tanımaya karar veren kız, kilise boyunca uzun bir aks çizen holde ilerlediğinde, çift kanatlı kapısı sonuna kadar açık iki yanında büyük gümüş şamdanlar olan kutsal odaya girmişti. Burası kare biçimli küçük bir odaydı. Penceresiz odanın tam karşısındaki duvarda küçük bir Çarmıhta İsa Heykeli, hemen aynı duvara yaslanmış konsolda ise yanan iki gümüş şamdanda mum ve üzerinde küçük altın rengi Meryem Ana heykeli vardı. Gösterişsiz fakat samimi bir havaya sahip olan odanın geniş duvarındaki Çarmıhta İsa Heykelinin önünde durmuştu Clarissa.
Çift kanatlı ahşap kapıya sırtını dönmüş, ellerinin arasındaki haçını dudaklarının önünde tuttuğunda manasız yeşil gözleri tam karşısındaki Çarmıhta İsa Heykelindeydi. O şekilde ne kadar kaldığını bilmiyordu Clarissa. Ne var ki omuzunun üzerinden arkasına da bakmamıştı ve tam arkasındaki açık kapının önünde kendisine kısa bir göz gezdirip sessizce içeri adım atan adamı da fark etmemişti.
Üçüncü bir göz tarafından izlenme riskini almak istemeyen adam, hızlı bir hareketle arkasında kalan kapının iki kanadını kapatmıştı. Uğursuz bir tak sesiyle kapıya hızla arkasına döndü Clarissa. Gördüğü görüntü karşısında adeta donmuş bir halde öylece kalmış, karmakarışık olmuş zihninin ona bir oyun oynadığını, gördüğü kişinin gerçek olmadığını düşünmeye başlamıştı. Fakat o rüya ve gerçek arasındaki kararsızlığını sürdürürken, tanıdık ses dile gelmişti.
"Hayalet görmüş gibisin."
Bir zamanlar neşeli bir melodiyi andıran ses şimdi hiçbir canlılık belirtisi göstermiyordu. Sesin sahibini oldukça yakından tanıyordu Clarissa fakat varlığını kabul etmekte zorlanıyordu. Başını şaşkınlıkla iki yana sallayan kız, farkında olmadan gerilemeye başlamıştı. Karşısında onu büyük bir ilgiyle izleyen mavi gözlerden gözlerini alamıyordu. Saçlarında dolaşıp, üzerindeki bahar dalı desenli elbisesinde ve son olarak yüzünde sonlanan bakışlarından rahatsız olmuştu. Ne kadar gerilediğini ancak arkasındaki konsola dayadığı elinin mumun ateşine değdiğinde farkına varmıştı. Can havliyle elini arkasından çeken Clarissa, ağzından çıkan kısık inlemeye hakim olamamıştı. Mumun ateşiyle buluşan sağ elini hızla üflemiş, acıyla yüzünü buruşturmuştu. Hissettiği acıyla etrafını saran zihin bulanıklığı hızla dağılmış adeta tüm bedeni ateşlenmişçesine öne atılmıştı.
"Seni öldürür. İsa Aşkına, Bu kez gerçekten öldürür."
Tuttuğu etekleriyle kapıya ilerleyen Clarissa, geçişinin engellenmesiyle durmak zorunda kalmıştı. Her türlü temastan kaçınıyordu. Önüne geçen bedenle arsına mesafe koymak istercesine bir adım gerilemişti.
"Yalnız olmamız çok uygunsuz. Eğer biri bizi burada görürse çirkin pek çok dedikodu çıkar. Evliyim ben. Önümden çekil."
Clarissa'nın panik içindeki sözlerini ağır bir soğukkanlı gülümsemeyle karşılamıştı. Kıza kınayan bir bakış attığında eldivenli elini gelişi güzel ona doğu sallamıştı.
"İnan bana evli olduğunu biliyorum. Engel olmaya çalışmam bana iki ele mâl oldu."
Şaşkınlık ve suçluluk duygularına boğulan Clarissa, kirpiklerinin altından tereddütle Pietro'nun biraz önce savurduğu eline baktı. Deri bir eldiven giymişti. Koyu renk ceketi bileklerine kadar uzanıyor, tenini saklıyordu. Tereddüttü yavaşça yerini meraka bırakan Clarissa, yeşil gözlerini kaldırdı ve yüzünü baktı. Gördükleri şaşkınlıkla bir adım geri çekilmesine neden oldu. Pietro Serio, altın rengi ensesine düşen büklerini kesmişti. Bir zamanlar sahip olduğu neşeli görüntüsü yerini donuk bir ifadeye bırakmıştı.
Clarissa, şimdi Pietro'nun sert ve donuk yüzüne baktığında hayat dolu, kibar bir adam görmüyordu. Her daim mavi gözlerinin neşeli bir ışıltıyla parladığını düşürdü fakat şimdi mavi gözler o ışıltıdan yoksundu. Pietro uzun boyu, zayıf bedeni, ters üçgen şeklindeki yüz hatları ile aynıydı fakat bir şeyler değişmişti. Tıpkı Clarissa gibi Pietro'da uzun uzadıya onu izliyordu. Sessizliğin ardından sesindeki yargılayan tonla Pietro başlamıştı konuşmaya.
"Değişmişsin."
Beklemediği bu tek kelimelik fakat bir çok şey ifade eden kınama Clarissa'nın canını sıkmıştı. Sinirlerine hakim olmaya çalışan kız, çıkışmıştı adama.
"Ben değil, değişen sensin. Pietro nasıl tekrar karşıma çıkarsın? Yüce İsa, şuan ikimizin hayatını da ne kadar zor duruma soktuğunun farkında mısın? Andreani seni öldürür. Bu kez hem bana hem sana neler yapar düşünemiyorum bile."
Clarissa'nın sözleri Pietro üzerinde bir etki etmemiş aksine karşısındaki kızın endişeli güzel yüzüne keskin sorgulayan gözlerle bakmayı sürdürmüştü.
"Şu haline bak. O adamın seni dönüştürdüğü kadına bak. Sen rengarenk bir gökkuşağı gibiydin oysa şimdi geriye sadece griler kalmış."
Bu sabah uyandığında her ne olursa olsun sükûnetini korumak için kendini şartlayan Clarissa, gününü bu kadar kötü bir hal alacağını asla tahmin etmemişti. Pietro'nun sözlerinden öylesine rahatsız olmuştu ki istemsizce elleri ince boynunu bulmuş manasızca ovmaya başlamıştı.
"Yeter. Seni daha fazla dinlemeyeceğim."
Clarissa'ya doğru bir adım atmıştı Pietro. Küçük odanın içinde karşılıklı duruyorlardı.
"Değişmişsin. O adam seni kendi istediği gibi yönetmeye, şekillendirmeye başlamış. Üzerindeki bu elbise, saçlarının arasındaki taç, o uğursuz yüzük, derin bir ormanı andıran yeşil gözlerin dahi farklı, sözlerin korkuyla çıkıyor ağzından o adam seni gösterişli fakat ruhsuz bir Ludovico'ya çevirmiş."
Sen rengarenk bir gökkuşağı gibiydin oysa şimdi geriye sadece griler kalmış, seni kendi istediği gibi yönetmeye, şekillendirmeye başlamış.. Konuşulanlara göre İspanya'da da birliktelermiş. Üstelik şimdi bir de çocuk dedikodusu.. Can yakıcı bir ısrarla zihninde homurdanan kadının seslerini göz ardı etmek gittikçe zorlaşmaya başlamıştı. Güçlü bir nefes çeken Clarissa, kesin bir kararlılıkla zihnini saçma sapan sözlerden arındırmak istercesine başını iki yana salladı. Boynunu ovduğu ellerini hırsla çekti ve başını kaldırdığında Pietro'nun mavi gözlerinin içine tereddütsüzce baktı.
"O adam dediğin benim kocam. Sen anlamamakta ısrar edebilir-"
"Kes!"
Pietro, sert ve duygusuz sesiyle sözünü kestiğinde Clarissa'nın gözleri hayretle büyümüştü. Karşısındaki adam, sanat atölyesinde uzun saatler keyifli sohbetler yaptığı birlikte çarşıya boya almaya çıktıkları hayat dolu arkadaşı Pietro'ya benzemiyordu. Clarissa, nikahından bir gün önce Pietro'nun sanat atölyesindeki davranışlarını sarhoş olduğuna ve hüznüne yormuştu fakat şimdi ne sarhoş ne de hüzünlüydü. Mavi gözleri öfke ve kinle dolmuştu.
Karşısında adeta bir yabancı gibi durmakta olan adam ani bir hareketle birkaç adım ilerlemiş, aralarında kol boyu bir mesafe bırakmıştı.
"Eldivenlerimi çıkartıp sana kocam dediğin adamın kim olduğunu göstermemi ister misin Clarissa? Söyle, eldivenlerimi çıkardığımda göreceklerin hoşuna gider mi? Miden kaldırır mı?"
Siyah deri eldivenli ellerini kızın yüzüne tutmuş öfkesini kusarcasına kısık fakat sert sesiyle konuşmuştu. Pietro'nun parmaklarının kırılma görüntüleri Clarissa'nın resmen gözlerinin önünden geçit töreni yapıyor, onu suçluluk ve acıya boğuyordu. Pietro havaya kaldırdığı ellerini nihayetindirdiğinde, zorlukla yutkunabilmişti Clarissa.
"Pietro, sen beni kaçırmaya kalktın."
"Sende karşılığında o adamla evlenerek hayatının en büyük hatasını yaptın."
Pietro'nun evliliği hakkındaki yorumlarının sonunun gelmeyeceğini düşünüyordu Clarissa. Asla anlamayacak, kabullenmeyecekti. Başını bıkkınlıkla öteye çevirdi, adamın yanından geçip dışarı çıkmak için hareketlenmişti. Fakat niyetini anlayan Pietro bir kez daha yolunu kesmişti.
"Konuşmaya başlamadık bile."
"Konuşmamız bitti Pietro. Hiç olmamalıydı. Şuan burada seninle yalnız konuşuyor olmam doğru değil ve bu saçmalığı daha fazla sürdürmeyeceğim."
Clarissa'nın tam önünde dikilmeye devam eden Pietro sinir bozucu bir sakinlikle sözlerini bitirmesini beklemiş ardından oldukça basit bir konudan söz eder gibi konuşmuştu.
"İki gün sonra benimle kendi rızanla buluşacaksın."
Pietro'nun sözleri karşısında hayretle irkilmişti Clarissa. Zar zor zapt edebildiği öfkesiyle kestirip atmıştı.
"Asla. Sen aklını yitirmişsin."
"Yeni bir dost edindim. En az ben kadar Andreani Ludovico'dan nefret eden bir dost. İşleri iyi gitmiyor değil mi? Efsanevi itibarı zedelenmek üzere. Üstelik kilise bayrağı altındaki en iyi asker ve diplomat makamına sahip bir adamın sanat atölyesinde bir ressama işkence yapmış olması eminim oldukça ilgi çekecektir. Papa Julius, sanatı himayesi altına almışken, askeri hakkındaki bu çirkin dedikoduları eminim kolayca göz ardı edemeyecektir. Papa etse dahi makamında gözü olan soylular kolayca unutturmayacaktır."
Düzensiz nefeslerin kırık ritmi ile Pietro'yu dinlemişti Clarissa. Kalbine ağır ağır saplanmaya başlayan endişe kıvılcımlarını hissediyordu. Güçlükle yutkunmuş, öfkeden buz kesmiş yüzü ve tiksinti içeren ses tonuyla konuşmuştu.
"Andreani'ye bunları öğrenecek."
Clarissa'nın güzel yüzünü izleyen Pietro, bir gerçeği fark etmişti. Narin omuzları ile dik duruşunu koruma çabasına rağmen endişeye kapılmıştı. Clarissa'yı panikletmek korkutmak ve nihayetinde istediğini ona vermesine neden olacak bir konuşmaya daha başladı Pietro.
"Ağabeyini, kardeşini hatta kuzenin Cesare'yi yakın zamanda gördün mü? Ben kendilerinden her gün düzenli haber alıyorum. Birkaç altına elini kirli işlere sokacak o kadar fazla fakir var ki, bilsen şaşarsın."
"Sen ne zaman böyle acımasız bir adama dönüştün?"
Tüm bedenini saran korku ve hüzün fırtınası ile hisleri birbirine geçmiş Clarissa'nın yeşil gözleri istediği dışında dolmaya başlamıştı. Fakat gözyaşlarının akmasına izin vermedi. Pietro'nun karşısında kararlı bir tavırla dimdik durma çabasını sürdürdü.
"Ne zaman mı? Bir daha resim yapmayacağımı öğrendiğim sırada aşık olduğum kadının evliliğinin tüm Roma'da kutlandığı gün."
Clarissa'nın sorusuna, bütün hiddeti ve yaşadıklarının kiniyle cevap vermişti Pietro. Kininin muhatabı Clarissa'ya değildi fakat ona sunduğu mütevazi fakat mutlu hayatı elinin tersiyle itmiş olması Pietro'nun kaldırmakta zorlandığı türden bir acıydı.
Clarissa ise acı dolu bir öfke ve hüzünle karmakarışık olmuştu. Etrafını çelikten bir halat gibi sarmalayıp çıkış yolu sunmayan bu durum karşısında artık ne tepki vermesi gerektiğini kestiremez hale gelmişti. Boğazına yerleşen düğümle sesi fısıltıya benzer çıkmıştı.
"Seni sevmemem benim suçum değil. Aşk istediğinde öylece oluşan bir şey değil."
Pietro gözlerini Clarissa'nın ıslanmış yeşil gözlerine dikmişti. Konuşmaya yeltendiği sırada dışarıdan duyulan ayak sesleriyle duraksamış bakışlarını çift kanatlı ahşap kapıya çevirmişti. Gelen seslerle panik ve korkuyla yönünü ahşap üzerinde oymalar işlenmiş kapıya dönmüş Clarissa, düştüğü utanç verici durum karşısında adeta yerin dibine geçmişti. Uzun adımlarla kapıya ilerledi ve omuzunun üzerinden Pietro'ya çevirdi gözlerini.
"Gitmem gerek."
Clarissa, elini kapının tokmağına uzattığı sırada Pietro ona seslendi. Bu kez canını sıkacak nasıl bir söz söyleyeceğini merak ederek buz kesmiş yüzünü ona çevirdi gönülsüzce.
"O adamla evlenerek bir hata yaptın. Söylediklerimi görmezden gelerek bir hata daha yapma."
Bir zamanlar arkadaşı, şimdi bir yabancıdan farksız olan adamın yüzüne şöyle bir bakmış Clarissa'nın sesi hiç olmadığı kadar çarpıcıydı.
"Eskiden gözlerine baktığımda aydınlık görürdüm, şimdi sadece koca bir karanlık görüyorum Pietro Serio. İşte bu da senin yaptığın en büyük hata. Ruhunu karartmak."
Clarissa, küçük kutsal odadan çıktığında, uzun bir aks çizen holde ilerleyen iki siyah cübbe içindeki rahibi görmüştü. Sırtı ona dönük iki adam kısık sesleriyle konuşuyorlardı. Hissettiği utanç duygusuyla göz pınarlarından inatçı bir damla yanağına düşmüştü. Elinin tersiyle yanağındaki ıslaklığı silen Clarissa, içine derin bir nefes çekmişti.
Kendini ipleri başkalarının elinde bir kukla gibi hissederek, kilisenin geniş kemerli kapısının önünde onu bekleyen Berta'nın yanına varmıştı. Birlikte kilisesinin çıkışına ilerlemeye başlamışlardı. Clarissa dur durak bilmeyen zihnindeki düşünceleri toplaması gerektiğini biliyordu fakat yalnız kalmasının getirdiği sükûnete kavuşmadan bunu gerçekleştiremezdi.
Tek istediği bir an önce yalnız kalıp aklını toplamak olan Clarissa, hizmetlisinin tiz sesi ile irkilmişti.
"Hanımımım eliniz... Ne oldu böyle?"
Başını güçlükle yanında ilerleyen endişeli kıza çevirdi Clarissa. Berta'nın bal rengine çalan gözleri endişe ile büyümüştü. Başını uzatmış, yanık izini taşıyan sağ eline bakmaya başlamıştı. Yaşadığı kabus gibi anların arasında en küçük sorunu belki de buydu Clarissa'nın. Manasız bakan yeşil gözlerini, ateşin bembeyaz teninin üzerinde bıraktığı kırmızı ize çevirmişti.
"Önemi yok Berta. Birkaç güne geçecektir."
Hanımını sessiz bir şekilde onaylamıştı Berta fakat endişeli bakışları üzerindeydi. Sormaya çekinen genç hizmetli hanımının buz kesmiş yüzü, hissi bakan yeşil gözleri ardında bir dert ile boğuştuğunu anlamıştı.
**
Kiliseden saatler önce dönmüş olan Clarissa, Berta'nın onun için hazırladığı çayından küçük yudumlar alırken tam karşısında şömine içinde yanan odunların ateşe teslim olmalarını izliyordu. Kalın bir odun parçası ikiye ayrılıp küçük ateş kıvılcımlarını havalandırdığında, iki elinde sıkı sıkıya tuttuğu fincanını dudaklarına götürmüş, sıcak çayının gerginlikten kaskatı kesilmiş boğazından geçmesine izin vermişti. Malikaneye döndüğünde önce yıkanmış, üzerine korsesiz bir elbise geçirmişti. Berta'nın saçlarını üsten toplamasına izin vermişti. Şömine önündeki koltukta ne kadar zamandır oturduğunu bilmeyen kız, hüzünlü bir karmaşa halindeki hislerinin arasında kaybolmuştu. Letizia Vincenzo'nun sözleriyle dahi soğukkanlılığını bir noktadan sonra kaybetmiş Clarissa, Pietro ile yaptığı kabustan beter konuşması sonunda yaşadığı günün tahammül sınırlarını aştığını düşünüyordu.
Clarissa'nın yorgun zihni bu bitmek bilmeyen günün sinir bozucu her anını hatırlamaya devam ederken, düşüncelerini dağıtmak istercesine dudağını ısırmıştı. Fakat Pietro ile haftalar sonra karşılaşmaları her aklına geldiğinde, Andreani'nin gazabından duyduğu saf korku Clarissa'nın iliklerine kadar işliyordu. Pietro'nun sözlerini tekrar tekrar düşünen Clarissa, önce söylediklerini yapacak cesareti olmadığına kanaat getirmiş, ardından tüm zihnine dolanan şüphe ile kendinden emin ifadesi uçup gitmişti. Tekrar hisleri, endişeli bir karmaşa içerisinde bir girdap halini aldığında, malikanenin dışından gelen at nalı seslerini duyacak halde değildi.
Andreani'nin deri çizmesinin topuklarının çıkardığı sert ses ile belinden çıkardığı kemerinin sesi birbirine karışıyordu. Clarissa dalgın ruh haliyle oturduğu koltukta yeşil gözlerini zorlukla salonda ilerleyen Andreani'ye çevirmişti. Her adımında topuklarının çıkardığı ses, Clarissa'nın yüreğinin dalgalanmasına neden oluyordu. Kabzası renkli taşlarla bezeli kılıcının asılı olduğu kemerini çıkartan adam, kendisini takip eden Tobia devretmişti.
Durgun ifadesiyle kendisine şarap doldurmak için konsola ilerleyen Andreani'yi izlemeye koyulmuştu. Adamın sert ve haşin hatlı yüzünde hoşnutsuz bir ifade vardı. Clarissa ona sırtını dönmüş adamın dik ve geniş omuzlarını süzdü; bir an daha dikkatli baktığında kumral kaşları çatılmıştı: Andreani, gergin ve sinirliydi.
Kadehindeki şarabı tek dikişte bitirmiş kocası yüzünü ona dönmüştü. Clarissa'nın oturduğu koltuğa ilerlemiş Andreani, kendinde konuşacak takati bulamamıştı. Yeşil renk geniş koltuğun üzerinde duran yastıklardan birini almış Clarissa'nın dizine koymuştu. Alicenap bir tavırla koltuğa uzanmış, başını karısının dizindeki yastığa koyduğunda çizmelerini gamsızca koltuğa uzatarak ayak ayak üzerine atmıştı. Clarissa yüzünde şaşkınlık içeren bir tebessümle, adamın koltuktan dışarı sarkan uzun bacaklarına ve altı çamur olmuş çizmelerine bakakalmıştı. Gülmemek için dudağını ısıran kız, bakışlarını Andreani'ye çevirdiğinde göz göze gelmişlerdi.
"Başım çok ağrıyor. Masaj yapmayı biliyor musun?"
Clarissa, önce tereddüt ederek masmavi gözlerin içine bakmış ardından usulca parmaklarını Andreani'nin şakaklarına yerleştirmişti. Karısının parmaklarını yüzünde hissetmesiyle tek bir çizgi halini almış dudakları, gergin çenesi usulca gevşemeye başlamış, mavi gözlerini kapatmıştı. Andreani'nin kendisini onun ellerine bırakmasıyla çekingenliği kaybolan Clarissa, uzun uzun sakaklarını okşamış, gür saçlarının bir kısmında parmaklarını gezdirmişti. Aralarında gittikçe derinleşen bir sessizlik oluşmuştu. Başındaki sızının azaldığını hissettiğinde gözlerini aralamıştı Andreani.
"Ne o ? Zengin olma hayallerimiz gerçekleşmiyor mu?"
Andreani manalı bir gülüşle gözlerini devirerek karısının sorusunu cevaplamıştı.
"Gerçekleşecek. Sadece biraz fazla uğraştıracak."
Elinin üzerindeki yanık izi hakkında Andreani'ye yalan söylemek istemeyen Clarissa, sağ elini kucağına çekmişti. Fakat sol eli hala adamın gür kahverengi saçlarının arasındaydı. İlk kez rahatça dokunduğu saçların yumuşaklığı karşısında beğenisini gizlemekte zorlanıyordu.
"Para mı kaybediyorsun?"
Mavi gözlerini tam karşısına bir noktaya dikmiş, bu sözlerle Andreani' belli belirsiz gülümsemişti. Bakışlarını karısına çevirmiş, başını koyduğu yastıkta kızın, yeşil gözlerini izlemeye dalmıştı. Kucağındaki eliyle pürüzsüz oval hatlara sahip yüze uzandığında başparmağıyla Clarissa'nın küçük çenesini okşamaya başlamıştı.
"Keşke dediğin gibi para kaybetseydim. Fakat kilisenin gözündeki makamım paradan çok daha değerli. Ona atılan her taş asabımı bozuyor."
Sessizce Andreani'yi dinleyen Clarissa, boğazına bir yumru oturduğunu hissetmişti. Andreani'nin eli çenesinden boynuna doğru yol çizmiş gerdanını okşadığında omuzlarındaki uzun lülelerine parmağını dolamıştı. Fakat dokunuşlarında her zamanki o tutkulu sıcaklık yoktu. Clarissa bu durumu, adamın canının gerçekten sıkkın olduğuna yordu. Andreani onunla uğraşıp kelime oyunlarıyla çileden çıkardığında, inkar edemeyeceği bir şekilde Clarissa, sohbetinden keyif alıyordu. Her konuda bir fikri olmasına gizlice hayranlık duymaya başlamış, doğuştan gelen öğrenme merakını beslemesi hoşuna gidiyordu. Fakat şimdi Andreani'nin kaşlarını çatmış ve çenesinin kaskatı kesilmiş hali onu da geriyordu.
Salon kapısının hemen önünde duran Tobia, boğazını temizlemişti izin istercesine. Yattığı yerde doğrulma zahmetine girmeyen Andreani gelinmesini söylemişti. Elini Clarissa'nın üzerinden çekmiş, mavi gözlerini kahyaya yöneltmiş bekliyordu.
"Efendim, küvetiniz odanızda hazırlandı."
Çevik bir hareketle koltuktan kalkmıştı Andreani. Salondan çıkmadan önce Clarissa'nın önünde düşen bir tutam saçı geriye itmişti.
"Yemekten sonra Sandrino uğrayacak. Konuşmamız gerekenler var."
Andreani'nin salondan çıkmasıyla oturduğu koltukta iyice yığılıp kaldı Clarissa. Yeşim taşı rengi gözlerini şöminenin üzerindeki tabloya dikti. Bıkkın nefesini gürültüyle dışarı verdiğinde bir zamanlar berrak bir denizi andıran sakin hayatının şimdiki halini anlamlandırmakta zorlanıyordu. Fakat bildiği bir şey vardı ki boğuluyor nefes alamıyordu.
YAZAN: MİRENA MARTİNELL
Artık hikayemizin yeni bir kapağı varrr =)
Açıkçası ben ilk gördüğümde vuruldum, eminim siz de beğenmişsinizdir. Kapağımız yetenekli yazarımız İlknur Duman'ın ellerinden. Kendisi İkiArkadaş hesabının sahiplerindendir.
Zaten eminim hikayelerini okumuşsunuzdur. Şahsen ben uzun yıllardır okuyucusuyum :) Şimdi de Kuzguni hikayesinin fanı olma yolunda ilerliyorum dhdhdh
**
Uzun bir bölümle geldim, ortalığı güzel karıştırdım kabul edin djdkf
Pietro Serio
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top