Bölüm 2 - "Clarissa Virgilio"

"Ailelerin refahı için yapılan iş anlaşması."

Muhteşem Güzellik

Bölüm 2 - Clarissa Virgilio

Gün ışığında parıldayan mavi gözleriyle, meydanın karşısını izliyordu Andreani Ludovico. Seri adımlarla yerine geçen uşak eline aldığı kamçılarla, eğerlermiş atları hareketlendirmişti. Cilalı at arabası Roma'nın iç kısımlarına giden taş yolda ilerlerken, önüne dönen adamın yüzünde sinsi bir gülümseme vardı. Siyah atının üzerinde, meydana girdiği ilk anda çarşının içinde ilerleyen genç kızı fark etmişti. Krem rengi elbisesi, sarı saten pelerini, ellerine geçirdiği eldivenleriyle oldukça dikkat çekiciydi. Atının üzerinde genç kızı inceleyecek görüş açısını yakalamıştı. Kızın yüzünde saklamaya çalıştığı kibri görmeden edememişti adam. Zarifçe önünde birleştirdiği elleriyle ilerleyen kız, yanından geçen askerlere kibirli bakışlarını göndermekten geri durmamıştı. Bir ara yanındaki hizmetlisi olduğunu düşündüğü kıza dönüp, bir şeyler demiş ardından hızla çarşının çıkışına ilerlemişti. Şımarık yetiştirilen, Romalı küçük hanımlardan biri diye düşünmüştü ilk bakışta.

Atından inen Andreani, onları karşılayan rahip ile konuşurken göz ucuyla baktığında meydanın karşısındaki at arabasının önünde onları izlediğini görmüştü. İçten içe keyiflenmeden edememişti. Küçük hanımın dikkatini çekmiş olmalılardı. Yıllardır Roma'ya gelmemişti, en son ne zaman şehirde dolaştığını dahi hatırlamıyordu. Uzun deniz yolculuğu ve günler süren at üzerindeki, tozlu ve yorucu yolculuğun ardından Papa ile görüşmek için Roma'ya gelmişti. Girdiği soylu asker görünümünün ardında yorgun, bıkmış ve huysuz bir adam vardı. Papa ile olan görüşmelerinin ardından kendini rahat bir yatağa atmanın hayalini kuruyordu fakat o an kendine küçük bir eğlence bulmanın verdiği keyifle meraklı hanımın bakışlarını boşa çıkarmamaya niyetlenmişti. Arkasına dönüp genç kızın bakışlarına karşılık verdiğinde, hayranlık dolu bir tepki beklemişti karşılık olarak. Kızın mutlulukla gülümsemesini veya Roma'ya dönen soylu askere cilveli bir bakış. Hiçbiri olmadı. Yüzü ekşiyen kızın kaşları çatılmış ardından daha da dikleşen duruşuyla hırsla at arabasına binmişti.

Bunun üzerine kahverengi kaşları hayretle havaya kalkan Andreani'nin yüzüne şaşkın bir ifade yerleşmişti. Utandığını düşündü. Elini kirli sakallı çenesine götürdüğünde siyah deri çizmeleriyle taş yolda ilerlemeye devam etti. Aynı zamanda parlak açık kahve saçlarla sarı pelerinin ne kadar güzel bir uyum içinde olduğunu düşünmeden edemiyordu.

Önlerindeki iki rahibi takip eden, kuzeni Sandrino ve kendi adamı Tommasso'nun yanındaki yerini aldığında kuzeni Sandrino'nun gevrek gülüşüyle yanına geldiğini gördü. Kendisi gibi Yüzbaşı olan Sandrino, halası Rosia Panzio'nun büyük oğluydu. Tüm çocuklukları birlikte geçmiş iki adam soylu ailelerinin getirdiği yüksek konumunun dışında kendi imkanlarıyla kazandıkları askerlik unvanına sahiplerdi. Sandrino her daim eğlenceli, çapkın yapıdayken Andreani onun tam tersi mizaçtaydı. Parıldayan mavi gözlerinde her daim kuşku bulunurdu. Tok ses tonu ve çoğu zaman takındığı sert tavırları öylesine rahatsız edici boyuta varırdı ki yanında gerilmekten kendinizi alamazdınız.

Kuzeninin omzuna kaslı kolunu atan Sandrino, beyaz dişlerinin göstererek konuşmuştu.

"Roma'yı özlediğini mi fark ettin Andreani?"

Kuzeninin kolunu, omzundan sertçe çeken Andreani, adamla arasına birkaç adım mesafe koyup üstünü düzelttiğinde sesinin yorgun çıkmamasına özen gösterdi.

"Git işine Sandrino. Tüm bu gereksiz kutlamalar bittiğinde Viberto'ya döneceğimi biliyorsun."

"Tanrının bize sunduğu güzelliklerin tadına bakmadan mı? Hiç sanmıyorum kuzen."

Andreni'nin omzuna alayla vurduktan sonra önlerinde ilerleyen rahipleri takip etmişti Sandrino.

****

Mermer köşkün avluya açılan büyük kemerli koridorunda, elindeki Virgilio aile mührünün basıldığı madalyonu çevirmeye devam eden Clarissa, kahyaları Poala'nın sözlerini dinlerken ara ara kadını başıyla onaylıyordu. Yapılan pazar alışverişinden, evin tamir gerektiren eşyaları için harcanan paralardan bahsediyordu yaşlı kadın. Evin baş hizmetlisi olan Paola, aynı zamanda kahyaları Ivan'ın karısıydı. Evli çift uzun yıllardır onlarla birlikteydi. Kadın Clarissa'dan önce annesine verdiği haftalık raporları, son beş yıldır evin genç hanımına veriyordu. Yaşına rağmen evi ayakta tutmak konusunda son derece başarılı buluyordu Paola, genç hanımını. Kısa bir sürede köşkün bitmeyen işlerini kendi düzenine oturtan geç kız, ailesini her şeyin üzerinde tutuyordu. Sorumluklarından kaçmayan istediğinde olgun bir kadına dönüşebilen bir kızdı. Yıllardır bu aileye hizmet etmiş yaşlı kadın genç kızın yetenekleri karşısında içinde engel olamadığı bir hayranlık besliyordu. Ellerinde büyüdüğü küçük kız, oldukça becerikli zarif bir hanıma dönüşmüştü.

Kahyaları ile haftalık raporlarını bitiren Clarissa, yaşlı kadının sarsak adımlarla yanından ayrılmasıyla büyük kemerin altındaki, mermer banka yerleşmişti. Elindeki aile mührü olan madalyonu, zarif parmaklarının arasında çevirmeye devam ederken zihnini istila eden düşüncelerle uğraşıyordu. Bu sabah muhasebecileri ile yaptığı konuşma canını sıkmıştı.

Henüz ödenmemiş ticaret banoları çok fazlaydı. Rinaldo ne zaman bir hesabı kapatsa diğer hesaptan açık veriyordu. Yıllardır kötü giden işler son bir yılda iyice durma noktasına gelmişti. Anlaşma yaptıkları tüccarlar ile işleri sürse de şuan yaptıkları tek şey, oldukları konumu korumaya çalışmaktı. Kısa zamanda büyük bir ilerleme kaydedecek durumda değillerdi. Banka batma noktasında değildi lakin hiçbir ilerleme gösterdiği de yoktu. Muhasebecileri uzun vadede sonuç alabilecekleri tek şeyin ellerindeki anlaşmaların bozulmasına izin vermemek olduğunu söylemişti. Ve başarabilirlerse yeni karlı anlaşma yapmalarını. Rinaldo yeni anlaşma yapmak üzere birkaç soylu ile görüşmeler yaptığını söylemişti lakin çok daha fazlasının gerektiğini biliyordu genç kız. Sıkkın ruh haliyle bir süre daha oturdu mermer bankta.

Akşam olmak üzereydi. Kendini göstermeye başlamış ay, Roma'da haraketli geçecek bir akşama hazırlanıyordu. Şenlik için davetliler şehre giriş yapmıştı. Kazanılan zaferlerin onuruna bu akşam Tiber nehri kıyısında, çeşitli gösteriler olacaktı. Müzisyenler, hokkabazlar, tiyatro gösterileri tam anlamıyla bir şenlik kurulmuştu meydanlarda. Şenliğe katılma konusunda isteksiz olan genç kızı ikna etmek çok sevdiği kuzeni Cesare'ya kalmıştı.

Akşam yemeğine konaklarına gelen adam, yemeğin ardından Clarissa'yı şenliğe götüreceğini söylemişti. Rinaldo'nun da kuzenlerinin davetini onaylamasıyla, iki adamın karşısında huysuzluk yapmak istemeyen genç kız kabul etmişti daveti. Yemeklerinin ardından Cesare, ev ahalisi ile ailelerinin yeni üyesi Alberto'yu görmeye giderken Clarissa da odasına geçip hazırlanmaya başlamıştı.

Berta'nın seçtiği uçuk mavi elbiseyi ilk bakışta fazla bulsa da düşünleriyle kafası yeterince yorgun olan kız, itiraz etmeden giymişti elbiseyi. Uçuk mavi renkteki elbisenin yakası açıktı, sıkı korsesi dolgun göğüslerini ortaya çıkarıyordu sonrasında uzun, parlak mavi etek kalçalarından aşağıya dökülüyordu. Elbisenin kolları daha ince bir kumaştan yapılmıştı, kumaş bileklerinde manşetlere dönüşüyordu. Saçlarını ortadan ikiye ayırdıktan sonra üst kısmını elbisesiyle aynı renk file ile topladığında saçlarının geri kalanının omzundan aşağıya dökülmesine izin vermişti. Son olarak haç kolyesini yerine yerleştiren Clarissa, işaret parmağına ailesinin kuş motifini taşıyan sarı yakut yüzüğünü ve küçük inci küpelerini de taktıktan sonra aşağı kata inip, Cesare'yi beklemeye başlamıştı.

Genç kız oturduğu bankta, eteğini eliyle düzeltirken Rinaldo ve Cesare gelmişti. Kardeşinin güzelliği karşısında yüzündeki hayranlık verici gülümsemesiyle konuşmuştu Rinaldo.

"Köşkte bu denli bir güzelliği sakladığımız için bir gün tanrı tarafından lanetleneceğiz Cesare."

Gözlerini devirdi Clarissa. Rinaldo'nun abarttığını düşünüyordu. Roma'da ondan kat kat daha güzel kızlar vardı. Üstelik asil kandan bile gelmiyordu. Mütevazi bir banker ailenin kızından başka bir şey değildi. Onaylamayan bakışlarıyla düşüncelerini dile getirdi.

"Bunlar kardeşini seven bir abinin sözlerinden başka bir şey değil Rinaldo."

"İnciler takılmalıdır, yoksa parlaklığını kaybederler Clarissa. Bırak güzelliğin daha sık parlasın."

Cesare bilmiş tavrıyla konuşmuştu. Başını iki yana sallayarak gülümsedi genç kız. Tüm gözlerin kendisine dönmesinden rahatsız olmuştu. Hızla konuyu değiştirdi.

"Rinaldo gelmek istemediğine emin misin?"

İhtiyatlı ruh haline geri dönen ağabeyi ellerini beline yerleştirdiğinde, ses tonu biraz önceki keyifli halinden çıkmıştı.

"Siz ikiniz benim yerime de eğlenin. Bu adamın yorucu banker işlerine geri dönmesi gerek."

Abisinin sesindeki bıkkınlığı fark etmişti genç kız. Baba olmanın sevincini bile buruk yaşıyordu. Geç saatlere kadar yazıhane de ya da darphanede işlerin başında duran adamın bütün ilgisi bankanın üzerindeydi. Abisini bırakıp şenliğe gitme konusunda suçlu hissetmişti Clarissa. Abisinin yanını bulan genç kız, havaya kaldırdığı elini adamın yanağına koymuştu.

"Rinaldo, seninle kalmamı ister misin?"

Kısık ve anlayış dolu ses tonuyla konuşmuştu Clarissa. Kardeşinin sözleriyle, yüzüne zoraki bir gülümseme yerleştirdi Rinaldo. Kardeşinin küçük oval yüzünü iki elinin arasına aldı usulca.

"Clarissa o şenliğe gideceksin. Dilediğince eğlen. O çok sevdiğin elmalı turtalardan da yemeyi sakın atlama."

Yeşil gözlerini hüzünle deviren Clarissa'nın alnını öpmüştü Rinaldo.

"Hem iki gün sonra Juan Panzio ile bir görüşmem var. Prensipte anlaştık imzaları atmak için mülklerinin olduğu Viberto'ya gideceğim."

Gözleri mutlulukla ışıldamıştı kızın.

"Gerçekten mi? Harika bir haber bu Rinaldo."

"Evet. Elimizi rahatlatacak bir anlaşma."

Kardeşini omuzlarından tutup, onları izleyen kuzenleri Cesare'ya döndürmüştü Rinaldo

"Hadi artık geç kalıyorsunuz."

Yüzündeki gülümsemeyle tekrar abisine dönen Clarissa, aldığı haberle sıkıntılı ruhunda bir rahatlama hissetmişti. Abisinin elini kavrayan genç kız, adamın avucuna elindeki aile mührü olan madalyonu bıraktı.

"Tanrının ailemiz için çabaladığını gördüğünden hiç şüphem yok ağabey."

Mermer köşkten kol kola çıkan iki kuzen onları bekleyen üzerinde Virgilio arması olan at arabasına binip, şenliklerin yapıldığı şehir merkezine doğru yol almışlardı. Şenlikler için heyecanlı olan Berta'yı arkasında bırakmaya vicdanı el vermemişti genç kızın. Hizmetlisinin de onlarla gelmesine izin vermişti. Kendisine Cesare eşlik ederken, Berta şenliğin keyfini çıkarmakta özgürdü. Mermer köşkteki çalışanlarla arasına her daim mesafe koyan Clarissa, Berta için bu kuralını esnetiyordu. Onunla yaşıt olan kız, sadık bir hizmetliydi ve iyiliğini herkesten çok düşünürdü. Zamanla aralarında sıkı dostluk bağı oluşmuştu.

Küçük tiyatro gösterisinde bir drama oynanıyordu. Bir seyis ve kontun kızının aşkı anlatılan tiyatroda, kontun kızı seyisten hamile kalmıştı. Keder içindeki aşıkların, umutsuz kavuşma hikayeleri işleniyordu. Sahnenin önünde büyük bir kalabalık vardı. Ön sırada, hayranlıkla iki aşığın acısını izleyen genç kız topluluğunu gördüğünde istemsizce gülümsemişti Clarissa. Elindeki kese kağıdından, bir şekerleme daha alıp ağzına attığında iştahla yemeye başladı. Kuzeninin ilgisinin dağıldığını gören Cesare, kızın koluna girip çıkarmıştı ikisini kalabalıktan.

"Tiyatro ilgini çekmedi sanırım."

Genç kızın elinde tuttuğu kese kağıdından, şekerleme alıp ağzına attı keyifle Cesare. Umursamazsa omzunu silkti Clarissa.

"Çok daha iyileri olduğunu duydum ve okudum."

Gülümsemekle yetinmişti Cesare. İki kuzen kol kola nehrin kıyısındaki yolda yürümeye başlamışlardı. O akşam şehir rengarenkti. Hemen yan taraflarında, uçlarında ziller takılı sivri şapkalar giymiş soytarılar, soyluların önlerinde şaklabanlık yapıyordu. Bayram şenliğine benzeyen şenlik için çok fazla para harcandığı belli oluyordu.

"Cesare, sen de tüm bu şatafatlı kutlamaların halk için değil de, güç gösterisi için yapıldığını düşünüyor musun?"

Kuzeninin sivri diliyle gerçekleri dillendirmesi karşısında gülmüştü Cesare. Yeri geldiğinde oldukça açık sözlü bir kadındı Clarissa. Yanında taşıdığı saf güzellik ve keskin zekaya sahip kuzenini hayranlıkla süzüp konuştu.

"Keskin zekandan hiçbir şey kaçmıyor kuzen."

Kıkırdamakla yetinmişti Clarissa. Elindeki kese kağıdından, bir şekerleme daha attı ağzına. Parlak Roma akşamında, içine derin bir nefes çektiğinde başını gökyüzüne kaldırmıştı.

"Kuzen, samimiyetimize güvenerek sana bir soru soracağım."

Köşkten çıktığının aksine keyifliydi genç kız. Cesare ile uzun uzun şenliğin içinde gezmişler ve tahmininin aksine oldukça eğlenmişti. Yüzünde engel olamadığı keyifli bir ifade vardı. Kuzeninin sorusunu merak etmişti. Gülümseyerek başıyla onayladığında devam etti Cesare.

"Oldukça güzel ve zarif bir kızsın, eminim seninle evlenmek isteyecek bir çok adam vardır. Seni onurlandıracak bir adamla evlenmeyi hiç düşünmüyor musun?"

Düşünceli ifadesiyle dudakları kıvrılmıştı genç kızın. Bir süre kuzeninin sözlerini zihninde tarttığında umursamaz edasıyla düşüncelerini dile getirdi.

"Evlilikler iki piyondan ibarettir Cesare. Ailelerin refahı için yapılan iş anlaşması. Yıllar sonra anlaşmalar ortadan kalktığında aileleri uğruna genç yaşta evlendirilmiş, iki mutsuz insandan ibaret oluyorlar. Ben bu çarkın bir parçası olmayacağım. Hem bir çok kadını evliliğe iten koşullar bende bulunmuyor. Servete ihtiyacım yok. Saygıya ihtiyacım yok. Söz sahibi olduğum bir aile evim var. Sorunun cevabı koca bir hayır."

Sözlerini bitiren genç kız, elindeki kese kağıdını karıştırıp sevdiği kırmızı şekerlemeleri aramaya başlamıştı.

Sorduğu sorudan o an pişman olmuştu Cesare. O akşam kuzeninin yüzünde, hüzünlü ruh hali görmek istediği en son şeydi. Genç kızın, tatlıları ne kadar çok sevdiğini biliyordu. Clarissa başını kese kağıdına eğmiş sevdiği kırmızı şekerlemeleri ararken, hızla elindeki kese kağıdını kaptı. Önlerindeki ince yürüyüş yolunda birkaç ileri adım atan adam sonrasında sırtını nehirle arasındaki korkuluklara verip kuzenine çarpık gülümsemesini yollamıştı. Büyük ellerini kese kağıdına attığında, Clarissa'nın istediği şekerlemeleri bulmuştu. Tüm yüzüne yayılan gülümsemesiyle, kıza doğru salladı şekerlemeyi.

"Bunu mu arıyordunuz küçük hanım?"

"Cesare!!"

Mavi eteklerini tutarak hızlı adımlarla kuzenine doğru ilerlemişti Clarissa.

"Çok acımazsın!"

Kuzeninin elindeki şekerlemeye uzanmaya çalışan genç kızın yüzünde kızgınlık yoktu. Aksine renkli Roma akşamında tüm doğallığıyla gülümsüyordu karşısındaki kuzenine.

Bir süre daha kuzenine şekerlemeyi vermemek için direnen adam sonunda pes etmişti. Kızın ellerine bıraktı şekerlemeyi. Tüm çocuklukları birlikte geçmişti. Kuzenini çok iyi tanıyordu Cesare. Genç kızın karakterinin kilit noktaları vardı. Şakayı belirli bir noktaya kadar kaldıran kız, bir süreden sonra hırçınlaşıp soğuk miracını kuşanırdı. Clarissa kesinlikle dikkat edilmesi gereken karaktere sahipti. Bir olayı ne zaman tatlılıkla karşılayacağı ya da ne zaman soğuk mesafeli haline bürüneceğini bilemezdiniz. Duygularını saklamakta usta olan kız kırıldığı noktayı asla söylemez senin çözmeni beklerdi. Duyguları konusunda dünyadaki en ketum insanlardan biriydi Clarissa Virgilio. Dilinden dökülenlerle gerçek duyguları arasında her daim ince bir sınır vardı ve o sınırın arkasında her zaman sıkı sıkıya sakladığı saf gerçekler saklı olurdu.

"Sıra sende"

Cesare'den aldığı şekerlemesini çiğnerken konuşmuştu genç kız. Karşısında açık mavi elbisesiyle dikilen kızın yüzünde az rastlanan muzip bir ifade vardı.

"Yirmi yedi yaş evlenmek için oldukça geç. Sen neden evlenmiyorsun?"

Bunun üzerine başını arkaya atan Cesare acı dolu gülümsemişti. Kuzenini kendi silahıyla vuran Clarissa, ise sabırsızca kolunu dürttüğünde bakışlarını tekrar kıza çevirdi.

"Cevabı biliyorsun Bayan Sinsi. Ben evliliğin aşk ile sağlanması gerektiğini düşünüyorum. Fakat tekrar aşık olmak benim için büyük bir hayal. Sanırım ölene dek bekar kalacağım."

Yaslandığı mermer korkulukta karşısındaki kuzeninin şekerlemelerini yemesini uzun uzun inleyen adam, bir an gözleri Clarissa'nın arkasında kalan kalabalıkta, iş yaptığı yaşlı tüccara kaydı. Ellili yaşlardaki adam yanındaki karısı ile şenlikleri izliyordu. Üzerinde mavi uzun ceketi ile başıyla Cesare'ya selam verdiğinde, adamın selamı üzerine kuzeninin koluna nazikçe dokundu Cesare.

"Clarissa, iş yaptığım birine selam vermek istiyorum bana eşlik eder misin?"

Başıyla kuzenini onaylamıştı Clarissa, Cesare ile birlikte tekrar kalabalığa karışmışlardı. Kalabalık insan gurubunun içinde ilerlerken tanıdık bir sesle irkildi genç kız. Berta'nın çığlığını duymuştu. Duyduğu tiz sesle, endişeye kapıldığında olduğu yerde donakalmıştı. Cesare'nın iş hakkında konuşacağını bilen genç kız kuzenine engel olmak istemiyordu.

Kuzenine, sakin tutmaya çalıştığı ses tonuyla seslendi.

"Cesare, Berta'yı gördüm. Birazdan yanına geleceğim."

Sözlerinden sonra arkasındaki kalabalığa dalmıştı. İçinde engel olamadığı bir panik dalgasıyla gözlerini çevresinde gezdirdiğinde, hizmetlisini bir hamur işleri satan tezgahın önünde buldu. Kızın hemen önünde kendisinden iki kat kalıplı, uzun boylu dağınık sakalları ve saçları olan iri yarı bir adam vardı. Sert olduğu belli olan ellerinde, bir turta tutan adam delici bakışlarıyla hizmetlisine bakıyordu. Soylu değildi. Üstünde yakası açık eski beyaz bir gömlek vardı. Siyah pantolonu, siyah ayakkabıları ve belindeki hançeri ile asker olduğunu belli ediyordu. Gömleğine dökülmüş şarap lekelerine bakılırsa, kaçır keyif olmalıydı. Kısa boylu ve zayıf yapıda olan Berta, adamın karşısında ürkmüş halde dikiliyordu. Hizmetlisini iyi tanıyan Clarissa, kızın iri yarı adamdan ne kadar korktuğunu tahmin edebiliyordu. Bir an hızla aralarına girip korkmuş hizmetlisini adamın önünden çekip almayı düşünse de yapmadı genç kız. Müdahale edecekti lakin kendi mizacına uygun yöntemle.

Elindeki kese kağıdını, önündeki bir tezgaha bıraktı usulca. Sırtını dikleştirip, korkusuz parlak yeşil gözlerini adama dikti. Önünde birleştirdiği elleriyle mesafeli tavrını koruyarak kalabalıkta ilerleyip, hizmetlisi Berta'nın arkasında durduğunda söze başladı.

"Böylesine güzel bir akşamda genç bir hanımı rahatsız etmenizin nedenini öğrenebilir miyim? Bay-"

Kibar ama üstün bir tavırla konuşmasına devam eden Clarissa. İnce kaşlarını kaldırıp,

"Soyadınız Bayım?" diye sordu.

Karşısındaki adamı daha yakından inceleme fırsatı bulan Clarissa, uzaktan göremediği bir detayı fark etmişti. Adamın sol kaşının üzerinde büyük bir yara izi vardı. Yıllar önce alınmış yara çoktan iyileşmiş olmasına rağmen kalan iz, adamın yüzüne vahşi bir hava katıyordu. Sert yüz hatlı adam insanı korkutacak kadar tekinsiz duruyordu. Normal şartlarda bu vahşi adamdan korkması gerekirdi lakin dudakları kıvrılarak kendisine sapkın bir bakış gönderen adamdan nefret etmişti Clarissa. Ve asla nefret ettiği bir adamdan korkmazdı. Mizacına taban tabana zıttı.

Boğuk sesiyle konuşmuştu sarışın iri yarı adam.

"Tommasso Nicolo."

Sözlerinin ardından, elindeki turtayı ısırıp iştahla iki kızın önünde yemeye başlamıştı. Siyah gözlerini umarsızca Clarissa'nın üzerinden ayırmayan adamın, ağzından turtanın kırıntıları dökülüyordu. Yüzünü tiksintiyle buruşturmamak için tüm gücüyle savaşıyordu genç kız. Adam turtanın geri kalanını da ağzına atıp çiğnemeye başladığında, öfkeyle büyüyen yeşil gibi gözlerini adamdan ayırmadan hizmetlisine yöneltmişti sorusunu.

"Berta, burada ne oluyor anlat."

Hanımının sakin ama emir tonu taşıyan sesiyle, genç kıza döndü Berta. Başına açtığı belayı hanımına da bulaştırdığı için utanç içindeydi. Titrek sesiyle konuştu.

"H-anı-mım be-n si-ze elmalı turta almak istemiştim. Parasını da ödedim. Lakin beyefendi son turta olduğu için elimden zorla aldı. Ben sizin için al-"

Elini havaya kaldıran Clarissa, kızın susmasını sağlamıştı. Başını utançla öne eğdi Berta. Daha fazla açıklamaya ihtiyacı yoktu genç kızın. İki adımda Berta'yı arkasında bırakıp adamla arasına girdi.

"Öncelikle Berta, bu vahşi adam bir beyefendi değil. Sen iyi yetiştirilmiş bir kız olabilirsin lakin aynı şeyin bu adam için geçerli olduğunu düşünmüyorum."

Sözleriyle kaşlarını çatmış adama, yeşil gözlerini sabitleyen Clarissa devam etti.

"Size gelince, basit bir turta için barbar adamla münakaşaya girecek değilim."

Soğuk tavrıyla, yanındaki Berta'ya dönen Clarissa kızı önüne alıp gitmeye niyetlendiğinde adamın hırlamaya benzer sesini duydu.

"Barbar, vahşi.. "

Ağzındaki turtanın kalıntılarını saçarak konuşan adam üzerine yürümeye başlamıştı. Ani bir panik dalgasıyla gözleri büyüyen genç kız, nasıl tepki vereceğine karar verememişti. En ufak bir korkma belirtisi göstermemek için tüm vücudunu sıkıyordu. Adamın gece kadar siyah gözleri ona bakarken yüzündeki tek bir kas bile oynamamıştı. Büyük bir kalabalığın içindelerdi ve adamın kendisine zarar vermeyeceğini biliyordu, en azından bunu umuyordu.

Adamın üzerine yürümesi devam ederken aklından geçenleri dile getirdi.

"Evet, barbar, vahşi. Genç bir kızın elindeki turtayı zorbalıkla alıp üzerine hiçbir açıklama yapmayacak kadar vahşi."

Uğradığı hakaretler karşısında sapkınca sırıtan Tommasso, başını eğip baştan aşağıya mağrur duruşlu kızı süzdü. Bakışlarında görmezden gelinemez bir küstahlık vardı.

"Vahşi adamların her an ne yapacakları belli olmaz, genç hanım."

Bedeni üzerinde adamın küstah bakışlarını hisseden Clarissa'nın açıkta olan göğüsleri hızla inip kalkmaya başlamıştı. Yaşamı boyunca bu kadar küstah bir adamla daha karşılaşmadığını düşünmüştü. Vahşi adamın bir sonraki hamlesini bekleyen Clarissa'nın dikkati birden yanlarında beliren, başka bir adamla dağılmıştı. Şaşkın yeşil gözleri yanındaki adama çevirdiğinde beyninden vurulmuşa döndü genç kız.

Meydanın karşısında ona selam veren askerdi. En az Tommasso kadar uzun olan adam siyahlar içindeydi. Tommasso'dan daha zarif yapıda olmasına rağmen omuzları Clarissa'nın şimdiye kadar gördüğü en geniş yapıdaydı. İçinde giydiği siyah gömleğinin üzerinde siyah bir ceketi vardı; ceketin üzerindeki altın renkli parlak işlemler ışıkta parlıyordu. Siyah pantolonu siyah parlak deriden çizmeleriyle tüm heybetiyle dikilen adamın, kahverengi kıvırcık saçları vardı. Kirli sakallı ile erkeksi hatlarla bezeli çenesi, uyum içindeydi. Parlak mavi gözleri, çatık kaşlarıyla ve bir erkekte olan en güzel dudaklara sahip adam renkli Roma akşamında göz kamaştırıyordu. Clarissa'nın ilk gördüğü günün aksine, sivil kıyafetler içindeydi adam. Fakat belinde asılı olan kabzası yakutlarla bezeli küçük kılıcı yerindeydi.

Clarissa anın geçici şaşkınlığıyla donup kalmışken, Andreani sağ elinin tersiyle Tommasso'nun göğsüne vurup konuşmuştu.

"Tommasso, ne zamandan beri genç hanımların üzerine yürür oldun?"

Adamına keskin mavi gözleriyle işaret vermesiylee, geri çekilmişti Tommasso . Birkaç adım gerileyen adam, arkasında birleştirdiği elleriyle omuzlarını silkmişti umursamazca. Davranışlarından pişman gibi durmuyordu.

Tommasso'nun bilmeden sebep olduğu durum karşısında içten içe eğlenen Andreani, yüzündeki ifadeyi sabit tutmaya çalışıyordu. Kız kardeşi Byanca, onun kocası aynı zamanda yakın arkadaşı olan Dante ile şenlikte gezintiye çıkmıştı. Tüm bu kalabalıktan hoşlanmayan Andreani, çok sevdiği kardeşinin ricasını kıramadığı için onlara eşlik etmek durumunda kalmıştı. Bir süre çiftin yanında vakit geçiren adam, nehrin kıyasında uçuk mavi elbisesinin içinde şekerleme yiyen genç kızı gördüğünde, kendini izlemekten alıkoyamamıştı.

Yanında kim olduğunu bilmediği bir adam vardı. Koluna girdiği adamla şakalaşıp eğlenen kız sonrasında adamdan ayrılıp, her askerin korktuğu konuşmaktan çekindiği ürkütücü olarak tabir edilen kendi adamı Tommasso'nun karşısına tüm cesareti ile dikilmişti. Gözlerde korku arasa da bulamamıştı Andreani. Az miktarda çekinme, sezse de beklediği korku dolu ifadeyi görememişti. Hizmetlisi olan zayıf yapıdaki kız, yanında titrerken genç kadının yüzündeki tek bir kas dahi oynamamıştı. Bir müddet daha karşısındaki yapmacık kibirden oluşan kızı izleyen Andreani, Tommasso'nun fütursuzca kızın üzerine yürümesiyle araya girmek zorunda hissetmişti. Adama canını emanet edecek kadar güvenen Andreani, aynı zamanda aksi huylarını da biliyordu. Tommasso ölçüsüz bir adamdı. Genç kıza şenliğin ortasında zarar vermeye yeltenmeyecek olsa dahi kızın mağrur duruşlu ifadesini yüzünden silecek kadar ileri giderdi.

Şaşkınlığını üzerinden atan Clarissa'nın sorgulayıcı yeşil gözlerini kendisine çevirmesiyle konuşmaya başladı.

"Sağ kolum Tommasso, umarım sizi rahatsız etmemiştir."

Adamın tok ses tonunda hiçbir duygu hissedememişti Clarissa. Soğuk ve erkeksi diye düşündü. Aynı zamanda özgüvenli. Şaşkınlığını atmış kızın zihni hızla çalışmaya başlamıştı. O an tek bir noktaya odaklandı. Adını dahi bilmediği adam önce kaygısızca karşısına geçmiş ona dalga geçercesine selam verip eğlenmiş, bu akşam ise sağ kolu tarafından saygısızlığa uğramıştı. Düştüğü sevimsiz duruma içten içe sinirlenmeye başlamıştı genç kız.

Yüzüne koyduğu yapmacık tebessümümle konuştu.

"Rahatsız etmek? Sağ kolunuz dediğiniz adam, üzerime yürüdü. Siz buna rahatsız etmek mi diyorsunuz?"

Hızını almamış genç kız daha da hiddetlenerek, devam etti.

"Ben size söyleyeyim. Buna kabalık, küstahlık, vahşilik daha bir çok kötü sıfat sayabilirim. Lakin kesinlikle rahatsız etmek değil. Çok daha fazlası. "

Yavaşça başını sallayan Andeani'nin dudaklarının kenarında ufak bir tebessüm oluşmuştu. Elini kirli sakallarında gezdirdi bir süre. Mavi gözlerini yavaşça, karşısında soğuk güzelliğiyle dikilen genç kıza çevirdiğinde ifadesiz yüzündeki ruhsuz havaya rağmen genç kızı kızdırmış olduğunu görebiliyordu. Çözülmesi zor bir genç hanım olabilirdi lakin önünde sıkı sıkıya kenetlediği zarif elleri nasıl çileden çıkmak üzere olduğunu öne seriyordu.

"İnsan ilişkileri kötüdür."

Kısaca durumu belirttiğinde, Tommasso'nun dudakları alayla kıvrılmıştı. Clarissa'nın iğneleyici bakışları tekrar sağ koluna dönerken muhabbeti uzatmakta kararlı olan Andreani, bir adım ileri gidip kendini tanıttı.

"Andreani Ludovico."

Zorda olsa bakışlarını tekrar karşısındaki adama çevirdi genç kız. Kendinden uzun olan adamın sözlerindeki üstün tavrı fark etmemesi için aptal olması gerekti. Kendini tanıtırken sesi gürdü. Göğsü kabararak konuşmuştu. Mavi gözleri karanlıkla parlıyordu. Asilzade olduğunu açık açık gösteren adam, genç kızın elini tutmak için öne uzanmıştı.

Aklındaki ilk düşünce elini adama uzatmamak oldu. Kibar yetiştirilmiş hanımefendi olabilirdi lakin o an içindeki inatçı kız çocuğu bunu yapmak istemiyordu. Keskin dilini serbest bırakıp, küstah adam ve sağ koluna haddini bildirdikten sonra havadaki elini öylece bırakıp Cesare'nın yanına dönebilirdi. Düşünceleriyle keyiflenmişti. Kesinlikle çok zevk alırdı bundan. Fakat yapmadı. Vasıflarının ve sorumluluklarına bağlı bir hanımefendi olarak isteksizce sağ elini adamın avucunun içine yerleştirirken, soğuk sesiyle kendini tanıttı.

"Clarissa Virgilio."

Kızın yaşadığı ikilemin farkında varmıştı Andreani. Uzun zarif eli avucuna aldığında, kavradığı elin işaret parmağında kuş motifi taşıyan yakut yüzüğe göz gezdirdi. Ardından yavaşça eğilip dudaklarını kızın yumuşak tenine değdirmişti. Gereksiz nezaket gösterisi bitiminde hızla elini çeken Clarissa, tekrar ellerini önünde birleştirdi. Yüzündeki imalı tebessümle geri çekildi Andreani.

Daha fazla orada kalmak istemiyordu genç kız. Berta'ya göz ucuyla baktığında kızın toparlandığını gördü. Gitmeye hazırdı. Biraz önce Andreani'ye uzattığı eliyle eteğini tutup konuştu.

"Size benden tavsiye; yanınızda sağ kol sıfatıyla birini gezdirecekseniz bu, barbar kılıklı bir adam olmasın. Olur da bir gün, çarşıda bir kızın elinden turtasını alıp olay çıkartır ayıbını temizlemek de size kalır. Ne üzücü. İyi akşamlar dilerim Bay Ludovico."

Sahte gülümsemesiyle adama son kez gülümseyen Clarissa, hızla arkasına dönüp kuzeninin yanına yol almıştı.

Boğazına kadar gelen kahkahayı zorla yuttu Andreani. Kahkahalarla gülmek istiyordu lakin duruşunu bozmadı. Genç hanımın kibrinin sonuna kadar hissetmiş olmasına rağmen kızın dik duruşu hoşuna gitmişti. Kendisi ile büyük bir savaşın içindeydi genç kız. İlk an soğuk mesafeli duruşunu korurken, bir taraftan da keskin dili ortaya çıkmak için can atıyordu.

Alt kısmını açık bıraktığı dalgalı parlak saçları izledi. Elbisesi ile aynı renk fileyle toplamıştı saçlarını. Açık kahve gür saçlar uçlarına doğru kalın kıvırcık buklelere dönüşüyordu. Gözleri ise zeytin yeşiliydi. Keskin dil ve kibre dolanmış bir güzellik diye geçirdi içinden. Attığı sert adımlarla saçları, ince belinin üzerinde sallanıyordu. Göğsünde birleştirdiği elleriyle izledi Andreani. Beli inceydi ama kalçaları.. emin olamadı. Dolgun göğüslerine bakılırsa küçük bir kalçası olduğunu düşünmüyordu. İçinde engel olmadığı bir merak uyanmıştı Andreani Ludovico'nun.

"Andreani, neden sağ kolun olduğumu söyledin?"

Mavi gözlerindeki uygunsuz düşünceleri silen Andreani, adama dönmüştü.

"Ne deseydim aptal herif? Pis işlerimi yapan adamım mı?"

Karşılığında, karışık kirli sarı sakalları arasından sinsi bir gülüş almıştı Andreani.

"Yıllarımı savaşlarda geçirmiş olabilirim fakat soylu aileden geliyorum ben aptal. Savaşmak dışında başka şeyler de biliyorum. Küçük hanımları ürkütmemek gibi."

Kalabalığın içinde Tommasso ile yürümeye başlayan Andreani, keyifli ifadesiyle ekledi.

"En azından şimdilik."

Tüm yaşamı boyunca, hiç aşağılanmamış, küstah tavırlara maruz kalmamış Clarissa Virgilio, o akşam şenlikte geçirdiği dakikaları uğursuz olarak nitelemişti. Gecenin ileri saatlerine kadar odasındaki şöminenin önünde, sinirden dudaklarını kemirerek geçirmişti vakitlerini. Andreani Ludovico ise küçük hanımı çileden çıkarmış, Tommasso ile gurur duyuyordu. Adamın ölçüsüz davranışları ilk kez bir halta yaramıştı. Roma'da Byanca ve Dante'nin malikanesinde keyifle şarabını yudumlayan Andreani, adama bir ödül vermeyi bile düşünmüştü.

Yazan; MİRENA MARTİNELL

Vee ikinci bölüm :) Okuduğunuz için teşekkür ederim.

Cesare Virgilio

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top