Bölüm 19 - "Düşen Narlar"


"Tanrı'nın bize bunları çizecek yetenekler vererek kutsadığını düşünüyorum."

Muhteşem Güzellik

Bölüm 19 – Düşen Narlar

Çalışma odasının çift kanatlı kapısını kapatan Clarissa, bir müddet elinin koyduğu ahşap kapının önünde dikilmişti. Yeşil gözleri manasızca önünde uzanan holü izlerken hissettikleri nefretten oldukça farklı duygulardı. Bunca zaman, kapattığı kapının ardındaki adamın nobranlığı karşısında saf nefret hissetmişti. Fakat alışkın olmadığı bir şekilde onunla huzurlu bir evlilik için anlaşma yapmak isterken takındığı samimi tavrı onu şaşırtıyor aynı zamanda karşı koymasını güçleştiriyordu.

Andreani'nin ciddi tonundan 'sana güveniyorum.' sözleri kulağına çalınmaya devam ederken, yeşil yüzüğünün olduğu elini yavaşça kapıdan çekmişti. Hissettikleri derin bir şaşkınlık ve omuzlarına her an daha fazla yük olan evliliğinin sorumluluklarıyla. Çalışma odasında yaptıkları konuşma süresince adamın sözleri ruhuna ve bedenine ince ince işlenmişti. İçine düştüğü karmaşayla bir süre daha olduğu yerde kalan Clarissa gözlerini kapatmış, Andreani'nin ciddi tavrının bir parçası olan sözlerini sinirle zihninden savuşturmuştu.

Küçük çenesini havaya kaldırdığında arkasına dönmüştü. Malikanenin batı holü boyunca ilerlemişti. Ana hole vardığında, Berta bıraktığı yerdeydi. Pürüzsüz taşlarla inşa edilmiş duvarda asılı duran büyük portreye sırtını vermiş, ellerini önünde birleştirmiş onu bekliyordu.

Yeşim yeşili gözlerinin içindeki özlem ve sevgiyle belli belirsiz gülümsemişti Clarissa. Berta'ya doğru ilerlemeye başladığında sol kısımda bekleyen Tommasso'yu fark etmişti. İri yarı adamın dağınık sarı saçları alnına düşüyor, kirli sakalları her zaman olduğu gibi düzensiz halindeydi. Onun düzensizliğinin aksine yanında kendisinden kısa boylu, iki iyi giyinimli adam vardı. Kalın kollarını geriye attığında ellerini arkasında birleştirmişti. Evlendiği günden bu yana Tommasso'nun rahatsız edici varlığını kabullenmeyi reddeden Clarissa, bakışlarını adamın huysuz bakan yüzüne çevirmişti. Küçük kahverengi gözlerinin içindeki sapkın gülüşle Berta'yı incelediğini görmüştü. Kumral kaşlarını çattığında adımlarını hızlandırmış, kahverengi gözlerin önüne geçmişti.

Berta'nın yanına vardığında gözlerini üstün ve aşağılayan bir tavırla Tommasso'nun üzerinde gezdirmişti. Andreani'nin sadık adamı Tommasso, kızın soğuk bakan yeşil gözleriyle göz göze gelmişti. Berta'yı korkutma niyetinden vazgeçmek zorunda kalmıştı. Başını çevirmiş, yanındaki iki adama ilerlemelerini işaret etmişti. Arkasında bağladığı ellerini bozmayan adam rahat vücut diliyle onları takip etmiş, gözden kaybolmuştu.

Yalnız kalmalarıyla uzanıp Berta'nın ince bileğini tutmuştu Clarissa. Onu büyük salona çekmişti. Geniş kemerli ahşap kapıyı arkasından kapattıklarında, beklenmedik bir hareketle aralarında mesafeyi kapatmıştı. Uzun kolunu havaya kaldırdığında Berta'nın boynuna dolamış, sarılmıştı. Uzun yıllar Clarissa'ya hizmet ediyordu Berta fakat şimdiye dek böyle içten bir sarılmayla karşılaşmamıştı. Ne yapacağını bilemeyen kızın kolları havaya kalkmış olmasına rağmen hanımının bedenini sarmamıştı. Tereddütle iki yanında durmaya devam ediyordu.

Berta'nın şaşkınlığını hisseden Clarissa, kısa bir an kıkırdamıştı. Geri çekilirken, Berta'nın şaşkın yüzüne bakarak konuşmuştu.

"İsa Aşkına.. bana öyle bakma. Haftalardır bu malikanede neler yaşadığımı tanrı biliyor."

Hanımının yüzünü yakından inceleme fırsatı buldu Berta. Yanaklarının geriye çekildiğini yüzünün küçüldüğünü görmüştü. Bedeninin incelmesi de çabasıydı. Uzun zamandır hizmet ettiği Clarissa'nın mutlu günler geçirmediğini anlayacak kadar iyi tanıyordu. Kaldı ki Andreani Ludovico'nun yakıcı öfkesinin ufak bir kısmına şahit olmuş Berta'nın hanımının daha fazlasını tecrübe ettiğinden de şüphesi yoktu.

"Tekrar size hizmet edecek olmaktan dolayı çok mutluyum."

Uzanıp bir elini minyon yapıdaki kızın omzuna yerleştirmişti Clarissa. Yüzünde içten bir tebessüm vardı. Berta, hanımının gülümsemesine utançla karşılık verebilmişti.

"Burada benimle olmandan dolayı mutluyum. Malikanenin kahyası Tobia ile tanıştın mı? Çalışanlarla?"

"Siz gelmeden Bay Tobia ve eşi Bayan Sheilah, beni tüm çalışanlarla tanıştırdı."

Bakışlarındaki memnuniyetle onaylamıştı Clarissa. Cesare ve Guliano gelmeden önce yıkanmak ve hazırlanmak istiyordu. Berta ile malikanenin üst katına çıkmışlardı. Önde olan Clarissa, kapı tokmağını çevirmiş, geniş kapıyı açmıştı. Büyük odada ilerlediğinde geniş kemerli pencereleri açmış tazecik sabah meltemini yatak odasına davet etmişti.

Yatak odasının geniş pencerelerinden görünen yemyeşil tepeleri kucaklayan kır manzarası Clarissa'nın ruhuna iyi geliyordu. Sonsuzluk gibi görünen kırda yeşil gözlerini gezdirirken tıpkı uzun yıllardır olduğu gibi sözcüklere ihtiyaç duymamıştı Berta. Hanımının yanına vardığında usulca elbisesinin kadife bağlarını çözmüş, elbisesinin üzerinden sıyırmıştı.

Kendini Berta'nın maharetli ellerine bıraktığında zihni tekrar dur durak bilmeyen bir karmaşa içine sürüklemişti. Rosia Hala'nın davetiyle malikaneden ayrılmaları ardından yaşadıkları bir bir dalgın gözlerinin önünden geçmeye başlamıştı. Sıkıntılı bir halde nefesini dışarı verdiğinde acımasız gerçekle yüzleşmek zorunda kalmıştı. Andreani'nin öfkesine, hükmedici tavırlarına dayanabiliyordu fakat gülümsemesine yada bedeni üzerindeki dokunuşlarına karşı koyması gittikçe güçleşmeye başlamıştı. Takındığı samimi ve rahat tavırlarıyla Andreani onunla adeta eğleniyordu. Clarissa, ne zaman Andreani'nin kelime oyunları eşlik etmeye başlasa işin gideceği boyutları kestiremiyor ve adamın doğal cazibesine kapılıp kendini savunmasız bir durumda buluyordu. Adamın hiç çaba harcamadan üzerinde bıraktığı bu etki belki de Clarissa'yı en çok öfkelendiren durumdu.

Aklı darmadağınık halde olan kız içinden sessiz bir "Tanrım." çığlığı atmıştı. Söz konusu Andreani olduğu zaman elindeki en iyi seçenek kendisine sadık olan iradesine güvenmekti. Yine de adamın nişanlandıkları günden bu yana direttiği 'bir gün ona karşı his besleyeceği' gibi rahatsız edici, kendinden emin düşüncesi Clarissa'nın içine anlam veremediği bir huzursuzluk yayıyordu. Fakat biraz daha düşündüğünde adamın kendinden emin sözlerinin altındaki sebebi görebilmişti. Hiç şüphesiz geçmişinde tüm kadınlar böyle düşünmesini sağlamıştı. Tüm İtalya yarımadası boyunca adı zamparaya çıkmış adam için bir rahibeyi dahi ayartmak zor olmasa gerekti. Yeterince çabalamasına gerek kalmadan yatağına aldığı kadınlar onu memnun etmek için kendini paralayan aşıklara dönüşüyorlardı. Kadınları etkileme konusunda son derece deneyimliydi Andreani, şimdi de bu yeteneğini onun üzerinde kullanıyordu. Ne var ki o kadınlar Clarissa'nın içine düştüğü durumdan uzaktılar. Ne her an karanlık bir adama dönüşebilecek zamparalığıyla ün salmış Andreani ile evliydiler ne de bir gün onun çocuklarını doğurma yükümlülüğüne sahiptiler. Kaldı ki Clarissa tüm bu yükümlülükleri zorla kabullenmek durumunda bırakılmıştı.

Andreani'nin bir gün önce nemli saçlarıyla adeta üzerinde uyuduğu görüntüler gözlerinin önünde belirmeye başlayınca Clarissa, başını öfkeyle sallayarak vücuduna yayılan sıcaklığa engel olmaya çalıştı. Andreani tüm bunları kendisine zora sokmak için kasıtlı yaptığından şüphe yoktu. Tıpkı söylediği gibi tek derdi varisti. Yakın zamanda kollarının arasına atlayacağını düşünüyor olmalıydı. Uzun yıllar metresinin koynunda zaman geçirmiş bir adam için bunu beklemek oldukça normal olmalıydı. Clarissa bu düşünceden öylesine tiksindi ki, yüzünü buruşturdu. Andreani ile evlilik birliğini tamamlamanın kaçınılmaz olduğu gerçeğini kabullenmişti fakat karşısında kendini harap eden basit kadınlara benzememekte de kararlıydı.

"Clarissa, sen hayatım boyunca gördüğüm basit tanımlamasına en uzak kadınsın."  Andreani'nin bir gün önce dile getirdiği sözleri hatırladığında dudaklarının kenarında alaycı bir tebessüm belirmişti. Sözler tamda nam salmış bir zamparadan beklenecek türdendi. Clarissa'nın hiç şüphesi yoktu ki bu sözlerle ve nicesiyle ona karşı nefretinin yumuşayacağını düşünüyordu

"Tanrı bilir, aynı iltifatları kaç kadına daha söylemiştir."

Clarissa'nın kumral saçlarının arasına kattığı sarı renk kurdele ile saçlarını özenle ören Berta, büyük ayna önünde oturan hanımına çevirmişti bakışlarını.

"Efendim bağışlayın sözlerinizi anlayamadım."

Aynanın yansımasından Berta'nın küçük yüzündeki anlamsız ifadeye bakmıştı Clarissa. Sinirle kendi içinde söylenirken ne zaman bunları dışa yansıtmaya başladığını bilmiyordu. Kucağındaki elini havaya kaldırdığında önemsiz bir konu olduğunu göstermek istercesine sallamıştı.

Berta'nın seçtiği gözleriyle uyumlu nane yeşili elbisesine göz gezdirmeye devam ederken kendini teskin etti. Hissettikleri her kadının hissedebileceği normal bir dürtüydü. Clarissa, boynundaki küçük haç kolyesini, inci küpelerini ve elbisesinin kol kısmını şöyle bir düzeltirken tıpkı daha önce yaptığı gibi Andreani karşısındaki iradesini koruması gerektiğini kendine acımasızca hatırlattı. Doğuştan gelen inatçılığı ile adamın samimi tavırlarına karşı güçlü durmaya devam edecekti. Ne var ki yeşil gözleri hala sıkıntılı bakıyordu. Oturduğu küçük taburede boynunda asılı olan sarı renk değerli taşlarla bezeli haçına uzandı ve avucunun içine aldı. Haçı dudaklarının önüne getirdiğinde, kısa bir dua mırıldandı.

**

Meşe çalışma masasının ardındaki deri kaplı koltuğunda oturuyordu Andreani. Arkasına yaslanmış, dirseklerini koltuğun iki yanına yerleştirmişti. Bir elini kirli sakallarında gezdirmeye devam ederken canlı mavi renk gözleri çalışma masanın üzerindeydi.

Viberto şehrindeki küçük yerleşke Nepi'nin nüfuslu toprak sahiplerinden biri olan Cario Montes, günler önce bir pusula yollamıştı. Önemli bir hususta görüşmek isteyen adamın talebini kabul eden Andreani, bu sabah için uygun olduğunu yazmış Tommasso ile notunu yollamıştı. Çalışma odasına giren Cario, elinde tuttuğu kesesinin içinden masasına sap taşı madenlerini bırakmıştı. Köylerinde buldukları maden üzerinden anlaşma yapmak isteyen adamın sözlerini dinlerken yüzü taştan oyulmuş gibiydi. Ne bir duygu ne bir his kırıntısı vardı. Dinlemiş ve ara ara belli belirsiz başıyla adamın devam etmesini işaret etmişti.

Ludovico ailesinin danışmanı aynı zamanda muhasebecisi Gentile'nin karşısında oturan toprak sahibi Cario, düz sesiyle konuşmasının sonuna geldiğinde, dikkat çekmek istediği kısmı tekrarlamıştı.

"Dediğim gibi, bir çifti topraklarını sürerken bulmuş. Geldiği yerde daha çok var."

Masasının üzerinde duran şap madenine bakmayı sürdüren Andreani'nin mavi gözlerinin içi, yavaşça yakaladığı avantajın keyfiyle ışıldamaya başlamıştı. Biraz önce kısa sakallarını dolaştırdığı eliyle dört küçük şap taşını işaret etmişti.

"Tekstil endüstrisi için altından daha kıymetlidir. Renklerin kumaşlara yapışmasını sağlar."

Geriye yaslandığı koltuktan doğrulduğunda uzanıp beyaz renk taşlardan birini eline almıştı. Taşı yanık tenli büyük elinin arasında çevirmeye devam ettiği sırada beklediği tepkiye ulaşmış Cario, konuşmaya devam etti.

"Bay Ludovico, topraklarımızda şap bulunduğu duyulmadan önce size geldik. Takdir edersiniz ki topraklarımızın talan edilmesini istemiyoruz. Madeni çıkartmak ve korumak için askeri desteğe ihtiyacımız var. Aynı zamanda en karlı şekilde satmak istiyoruz."

Karşısında oturan adamı sakin duruşuyla dinlemişti Andreani. Sözlerini bittiğinde bakışları danışmanı Gentile'yi bulmuştu. Koyu renk kaşını havaya kaldırmasıyla adama konuşmasını işaret etmişti.

Boğazını temizleyen Gentile, tok sesiyle fikrini sunmuştu.

"Şap kaynakları kısıtlıdır. Devamının ne kadar süreceği kesin değil. Şuan ki Venedik pazarına girerse değeri düşer. Bunun yerine araba başına iyi bir fiyat verip şapı satın alırız ve tüm çıkartma işlemlerini üsteleniriz. İki taraf içinde karlı bir anlaşma olur."

Elindeki şap taşını masanın üzerine bırakmıştı Andreani. Gentile'nin sözlerine belli belirsiz gülümsediğinde, iki adamda aynı fikirdeydi. Önüne gelen bu maden işi Ludovico serveti için muazzam bir avantajdı. Çıkarılan şaplara karşılık toprak sahiplerine araba başı iyi bir fiyat verecek ardından kendi pazarlayacaktı. Ortada dönen büyük meblağın bahsiyle keyiflenmişti. Fakat keyifli olmasının tek sebebi bu değildi. Uzun yıllar boyunca büyük işleri kovalamaktan haz duyan Andreani için şap taşı madeni işi tam dişine göreydi.

Tekrar koltuğunda arkasına yaslandığında, toprak sahibi Cario'ya çevirmişti bakışlarını.

"Kutsal Kilise'nin bilgilendirilmesi gerek. Papalık Eyaletlerinde çıkarılacak madenden pay verilmesi gerekir. Bugün sizinle diğer toprak sahipleriyle görüşmeye gideceğiz. Anlaşmayı orada sağlarız."

Memnuniyet içeren bir tavırla başını yana eğdiğinde Ludovico'yu onaylamıştı Cario. Asilzade Andreani Ludovico danışmanı ve sağ kolu ile özel konuşmak istemesine üzerine malikanenin ön bahçesinde beklemeye koyulmuştu.

Uzun yıllar Ludovico ailesinin danışmanlığını yapan Gentile ve Tommasso ile kısa bir değerlendirme yapmıştı Andreani. Askeri desteğin bir kısmını Papa Julius'dan talep edecekti. Aylar sürecek madenin çıkartma işlemi bittiğinde kârdan Kutsal Kilise'ye pay verilecekti. Sözlerini bitirdiğinde meşe çalışma masasının üzerindeki deri kaplı dosyasını eline almıştı. Ayağa kalkmış geniş çalışma masasını geçmişti. Arkasında ilerleyen Gentile ve Tommasso ile höle çıkmıştı. Güçlü adımlarıyla ilerlemeye devam ettiği sırada başını sağ tarafındaki Tommasso'ya çevirmişti.

"Papa Julius'a görüşmek istediğime dair bir pusula gönder."

"Hemen hallediyorum."

Aldığı emirle başıyla selam veren Tommasso, adımlarını hızlandırıp yanından geçmişti. Malikanenin kütüphanesinin olduğu koridora yönelmişti sarışın adam. Arkasında ilerleyen Gentile'ye elindeki deri dosyayı vermişti Andreani. Kendisini dışarıda beklemesini öğütleyen mavi gözleriyle baktığında, yönünü merdivenlerdeki karısına çevirmişti.

Clarissa, ağır adımlarla üst kata kıvrılarak uzanan mavi renk kadife halı serilmiş merdivenlerden inmekteydi. Sert hatlı erkeksi yüzündeki keyifli ifadesini saklamadığında ellerini ceplerine yerleştirmişti. Deniz mavisi canlı gözleriyle Clarissa'yı izlerken malikanenin açık kapısından bir at arabasının geldiğine dair sesleri duymuştu. Kocası ile aynı sesleri duyan Clarissa'nın çıkık elmacık kemiklerinin belirgin olduğu yüzü sıcacık bir gülümsemeyle aydınlanmıştı.

Genç çift, yüksek kemerli kapıdan geçtiklerinde bahçeye adım atmış, basamakları uyumla inmişlerdi. Ludovico Malikanesi'nin arabacısı Virgilio arması bezeli koyu renk at arabasının basamaklarını indirdiğinde açmıştı küçük kapıyı.

Virgilio at arabasından ilk inen yakında on yedi yaşına girecek olan kardeşi Guliano olmuştu. Sivil kıyafetler içindeki Guliano, uzun boyu ve zayıf bedeniyle bahçeye ayak bastığında, mavi gözleri Clarissa'yı bulmuştu. Beyaz renk gömleği üzerine siyah bir yelek giymişti. Boynundan hiç çıkarmadığı, uzun bir zincirin ucunda sallanan haç kolyesi yerli yerindeydi. Deri çizmeleri ve siyah pantolonu ile oldukça uzun boylu bir görüntü çiziyordu. Koyu renk dalgalı saçlarının bir kısmı alnına düşüyordu. Andreani ile yanına vardıklarında kardeşinin elinde tuttuğu beyaz gül demetini fark etmişti Clarissa.

Guliano'nun ardından arabadan inmişti Cesare. Yüzünde her zaman taşıdığı ölçülü ve yarı resmi bir ifade vardı. Üzerindeki siyah renk parlak ceketini düzelmişti adam. Bakışları önce Clarissa'yı ardından yanında duran Andreani'yi bulmuştu.

Düz ifadesi ve tok sesiyle söze başlayan Andreani olmuştu.

"Bay Cesare, Bay Guliano malikanemize hoş geldiniz."

Arkasında birleştirdiği ellerini çözen Andreani, önce kardeşi ardından kuzeni ile tokalaşmıştı. Guliano, yumuşak tavrı ile sıkmıştı elini. Fakat kuzeninin aksine Cesare, tıpkı Andreani gibi kendinden emin duruşu ve resmi ifadesiyle güçlü bir şekilde kavramıştı uzatılan eli. Neredeyse aynı boyda ve aralarında bir yaş bulunan iki adam birbirine belli belirsiz tebessüm etmişti.

Sevgi ve özlem barındıran buz mavisi gözlerini ablasının yüzüne çevirmişti Guliano. Virgilio Köşkü'nün bahçesinden özenle seçip kestiği güllerden oluşan beyaz demeti uzatmıştı.

"Senin için. En güzellerinden"

Guliano'nun uzattığı yeşil bağla bir araya getirilmiş gül demetini almıştı Clarissa. Annesinin gül bahçesinden toplanmış gülleri gülümseyen yüzüne yaklaştırdığında usulca eğilip koklamıştı. Tazecik gül kokusunu içine çekmişti.

Mavi gözlerini Clarissa'nın üzerinde gezdiriyordu Andreani. Kızın beyaz güllere karşı olağandışı ilgisini anlamak istercesine bakarken zihni daha fazla oyalanmaması gerektiğini söylüyordu. Bununla üzerine, tekrar Cesare ve Guliano'ya dönmüştü.

"Katılmam gereken görüşmelerim var. Lütfen içeri geçip, dinlenin Clarissa size şarap ikram etsin. Konuşacak çok şeyiniz olmalı."

Kuzeni ve kardeşiyle vedalaşan Andreani, bir adım geri çıktığında kendisini bekleyen adamların yanına çevik adımlarıyla ilerlemeye başlamıştı. Attığı her adımda deri çizmelerinin taş zemindeki güçlü sesi bahçede duyuluyordu. Andreani seyisin hazır ettiği Kara Ateş'in üzerine yerleşirken, Clarissa Guliano'nun koluna girmişti. Malikaneye girmekte olan üçlüden bakışlarını çekmişti. Çizmesinin topuğuyla atının sağrısına dokunmuştu. Güneş ışığında parıldayan simsiyah at büyük bir hevesle yola koyulmuştu.

**

Malikaneye, Guliano ile kol kola girmişti Clarissa. Hemen yanlarında ilerleyen Cesare'nin bakışları üzerlerindeydi. Birlikte salona geçtiklerinde onları Berta karşılaşmıştı. Elinde tuttuğu beyaz gül demetini Berta'ya devretmişti Clarissa. Gülleri suya koymak için hareketlenen genç hizmetli selam vermiş, sessiz adımlarla salondan çıkmıştı. Yalnız kalmalarıyla Guliano'nun kolundan çıkan Clarissa, kardeşinin elini avucunun içine almıştı.

"Söyle bakalım, özledin mi beni?"

Guliano, beş yıl önce kaybettiği annesinin adeta tıpkısı olan ablasına kalbindeki sevgi ve özlemle bakıyordu. Kalbinde taşıdığı sevgi, buz mavisi parıldayan gözlerinde açıkça seçiliyordu.

"Elbette özledim. Seni özlememek mümkün mü?"

Kardeşinin sevgiyle aydınlanmış sevimli yüzüne bakan Clarissa'nın adeta ruhu tazeleniyordu. Guliano'nun ellerini bırakmasıyla kollarını kardeşinin beline dolamış, sarılmıştı. Tanıdık, güven verici kollarının arasından çıktığında Cesare onları tebessümle izliyordu. Clarissa'nın yönünü ona dönmüş, göz göze gelmişlerdi.

Cesare, oldukça uzun boylu atletik bir vücuda sahipti. Koyu renk düz saçları ensesine kadar uzanıyordu. Gür saçlarını, alnından geriye doğru yatırmıştı. İyi yetişmiş bir beyefendi olan adam varlıklı ve kültürlü bir beyefendinin kibarlığı ve zarafetine sahipti.

Clarissa'nın yüzünü dikkatle incelemişti Cesare. Eğildiğinde kuzenin kumral saçlarına küçük bir öpücük bırakmıştı.

"Nasılsın? Yüzün küçücük kalmış."

Kuzeninin koruma iç güdüsü taşıyan sorusuyla yutkunmak zorunda hissetmişti Clarissa. Cesare onun için bir kuzen olmasının yanında, bir ağabey aynı zamanda en yakın arkadaş olmuştu. Clarissa her zaman onun düşüncelerine ve sözlerine değer verirdi.

Cesare'ye güven verici bir tebessüm sunmuştu. Adamın omuzlarına yerleştirdiği ellerinin üzerine, küçük ellerini koymuştu.

"İyiyim Cesare. Benim için endişelenmeni gerektirecek bir durum yok. Hem beni tanıyorsun, üstesinden gelemeyeceğim şey yoktur."

Yüzünde hafif ve rahatlayan bir gülüş belirmesine rağmen henüz tatmin olmamıştı Cesare. Kuzeninin duygularını gölgelemekteki yeteneğini biliyordu. Kızı süzüyor, iyi olup olmadığını anlamaya çalışıyordu.

"Evet, seni tanıyorum. Yine de tekrarlamama izin ver. Sen Virgilio ailesindensin. Yalnız ve kimsesiz değilsin. Hepimiz seni çok seviyoruz ve yanındayız."

"Biliyorum."

Kalbini saran yoğun sevgiyle sesinin çatlamasına engel olamamıştı Clarissa. Daha fazla konuşamayacağını biliyordu. Cesare ve Guliano ile koltuklara geçmişlerdi. Kendisi Guliano ile koyu yeşil geniş koltuğu tercih ettiğinde Cesare, çaprazlarındaki krem rengi kumaş kaplı koltuğu seçmişti. Sheilah ve Berta şarabın yanında ikramlıkları servis etmişlerdi.

Guliano'nun anlattıklarını ilgiyle dinliyordu Clarissa. Kızın bazı konulardan özenle kaçındığını fark eden Cesare, sessiz kalmayı tercih etmişti. Elindeki şarabını yudumlayan adam ikiliyi izliyordu. Kuzeninin inadını iyi tanırdı. Clarissa, özlemiş olsa dahi inadından Rinaldo'nun adını asla ağzına almazdı. Fakat bu özlemediği anlamına gelmezdi. Cesare, Clarissa ile Rinaldo'nun arasındaki bağın farkındaydı. Rinaldo kabahatliydi fakat Clarissa, adeta ağabeyine taparak büyümüştü. Sevgisinin kolayca bitmeyeceğini düşünüyordu adam.

Clarissa'yla Guliano'nun sohbete bir an ara vermesini fırsat bildiğinde yumuşak bir tonda söze girerek, Clarissa'ya çevirdi bakışlarını.

"Aslına bakarsan, seni görmek isteyen tek biz değildik. Mermer köşkte seni özlemiş fakat yanına gelmeye çekinen kalın kafalı bir adam var."

Clarissa, yeşim yeşili gözlerini Cesare'ye çevirdi. Gözlerinin içinde bir ışık yanmış ardından hızla sönmüştü. Kalbinin ritmi hızlanmaya başlamıştı. Fakat sesindeki ilgisiz tonla konuşmuştu.

"Babam, kendisine kalın kafalı dediğini duyduğunda şaşıracaktır."

Çaprazındaki koltukta oturan yeşil renk elbise içindeki kızın kasıtlı ilgisiz tavrının farkındaydı Cesare. İnadını kırmanın kolay olmayacağını biliyordu. Pes etmeye niyeti yoktu. Bu kez daha açık konuşmayı seçti.

"Clarissa, biliyorum Rinaldo kabahatli. Kırgınsın, öfkelisin. Fakat hepimiz biliyoruz ki o kalın kafalı şimdiye dek ne yaparsa yapsın, yanında durmak gibi derin bir bağlılığın vardı. Birbirinize olan sevginiz bir anda kaybolacak türden değil. Sen Rinaldo'ya taparsın. Aynı şekilde o da sana."

Evlendiği günden bu yana Rinaldo ne zaman aklına gelse düşüncelerini kolayca savuşturmayı başarmıştı Clarissa. Fakat şimdi Cesare'nin sözleriyle anıları aklına doluvermişti. Tıpkı Cesare'nin dediği gibi ağabeyine karşı tuhaf bir bağlılığı vardı. Rinaldo defalarca karsız ve riskli teşebbüslerle para kaybetmiş olmasına rağmen yanında durmaktan bir an olsun vazgeçmemişti. Her zaman daha fazla destek çıkmış, sevgisini sunmuştu. Ağabeyine karşı derin bir sevgi besleyerek büyümüştü. Aynı sevginin Rinaldo içinde geçerli olduğundan emindi.

Ağabeyinin onu küçük bir kızken babasından gizli darphaneye götürdüğü ve sikkeleri birlikte saydıkları zamanları hatırladığında sıkıntıyla alt dudağını ısırmıştı. Kalbinin derinliklerindeki ağabeyine olan sevgisini tekrar hissettiğinde başını hırsla iki yana sallamıştı. Bunları düşünemezdi, Rinaldo'ya karşı kırgınlığının geçmesine izin veremezdi.

"Bu söylediklerin geçmişte kaldı. Artık ağabeyine tapan o aptal kız değilim."

Clarissa'nın gözlerindeki yaralı bakış duygularını ele vermişti. İnadı bir parça örselenmiş olmasına rağmen tamamıyla kırılmasının zaman alacağını açıktı. Rahip olmasının getirdiği yumuşak sesinin içindeki gizli kalbe dokunan tonla söze karışmıştı Guliano.

"Biliyorsun ki kin, nefret, öfke bunlar ruhumuzu refaha eriştirmez. Tanrı'nın erdemlerinden ayırır. Bunu istemeyiz."

Guliano'nun sözlerine cevap vermeye hazırlanan Clarissa, göz ucuyla salon kapısının önünde duran Berta'yı fark etmişti. Ahşap kapının kanatlarından sadece biri açıktı. Elinde tuttuğu koyu renk defterle kapının açık kanadında duran kız, içeri adım attığında başını eğerek selam vermişti.

"Hanımım rahatsız ediyorum fakat Bay Cesare Virgilio'nun arabacısı bu defteri kendilerine iletmemi istedi."

Oturduğu koltukta hareketlenen Cesare, kapının önünde bekleyen Berta'ya çevirdi bakışlarını. Clarissa için getirdiği defteri arabanın içinde unutmuştu. Arabacısının fark etmiş olması büyük şanstı. Elini havaya kalmasıyla Berta'ya defteri getirmesini işaret etmişti.

Berta'dan aldığı deri kaplı defterin çevresine dolanan ipi çözmüştü. Gözlerinin içinde yer edinmiş heyecanla defteri Clarissa'nın kucağına bırakmıştı. Yeşil renk eteğinin üzerindeki deftere şaşkınlıkla karışık merakla bakmıştı Clarissa.

"Bende sana güzellik getirdim."

Sözlere bir anlam verememişti kız. Kaşlarını çatmış her an artan merakıyla gülümsüyordu. Deri kapaklı defteri açtığında, çizimlerle karşılaşmıştı. Kucağındaki defterin sayfalarını hayranlıkla çevirmeye başlamıştı. Detaylı figürlerin kafalarını çalışan adam bir başka sayfada insan vücudunun kas yapısını çalışmıştı. Bir başka sayfada ise poz veren kadın figürlerini görmüştü Clarissa. Pek çok farklı duruşta ve biçimde figür çalışan Cesare'nin çizim yeteneği kusursuzdu. Uzun parmaklarıyla bir başka sayfayı çevirdiğinde sarı renk parşömenin üzerine işlenmiş bir kiliseyi görmüştü. Kilisenin içini adeta bir mimar gibi detaylıca çizmişti Cesare. Adamın yapıyı gözlemleyerek çizdiği açıkça belli oluyordu.

Clarissa'nın incelediği kilise resmini işaret etmişti Cesare.

"Venedik'te bir kilise. Son seyahatimde çizmiştim."

Hayranlıkla bakmayı sürdürürken mırıldandı Clarissa.

"Cesare bu muhteşem. Yeteneğin kusursuz."

Gülümsemişti Cesare. Clarissa'nın yeşil gözleri her bir detayda hayranlık ve merakla gezdirmeye devam ediyordu.

"Sen en son ne çizdin? Bize göstersene."

Gönülsüzce gözlerini defterden ayırdı kız. Eğdiği başını mahcubiyetle kaldırdı. Cesare'nin sorusunu bir süre düşündüğünde, kısık tonuyla cevaplamıştı.

"Cesare, ben yeterince iyi değilim."

Kollarını oturduğu koltuğun iki yanına yerleştiren kuzeni, yargılayan ifadesiyle başını ona yaklaştırmıştı.

"İyi değilsin çünkü hiçbir zaman var olan yeteneğinin üzerine düşmedin. Eminim aylardır eline tek bir tebeşir dahi almamışsındır."

Cesare, uzun yıllardır yeteneğinin var olduğunu iddia etse de olmadığına inanıyordu Clarissa. Geçmişte pek çok kez Cesare ona çizimlerinde yol göstermişti. Fakat Clarissa, sadece sıkıldığında veya düşünmek istediğinde belirsiz figürler karalıyordu. Annesinin yeteneğine hayran olarak büyümüştü ve kendisinin yeterince iyi olmadığını düşünüyordu.

Kucağındaki defteri usulca kapatmıştı Clarissa. Ellerinin arasına aldığında Cesare'ye uzatmıştı.

"Sanırım ben tanrının yarattığı güzellikleri takdir edip hayran kalmakla yetineceğim."

"Oysa ben, Tanrı'nın bize bunları çizecek yetenekler vererek kutsadığını düşünüyorum. Sense bu yeteneğini kullanmayarak heba ediyorsun."

Clarissa'nın uzattığı deli kaplı defteri eliyle geri ittirmişti Cesare.

"Bu defter senin. Çizim yaparken yararlanabilmen için getirdim. Sanat atölyesine gelmiyorsun, ben çizim yaparken eşlik etmiyorsun. Evlenince sanat sevgin mi köreldi?"

Son sözleriyle Clarissa'nın yüzündeki yumuşak ifadenin değişmeye başladığını fark etmişti Cesare. Kuzenini tanıyan adam Clarissa'nın hassas noktalarını iyi bilirdi. Kabuğuna çekilen kızı dışarı çıkarmanın en etkili çözümü kışkırtmaktı. Konuşmasına izin vermeden devam etti.

"Muhteşem güzelliği mi keşfetmek istiyorsun? Çizerek keşfet. Tabi hala keşfetmeye niyetliysen."

Cesare kalbine bile bile hırs tohumları ektiğinde Clarissa'nın elmacık kemikleri sinirden pembeleşmiş, zümrüt taşı gibi parlayan yeşil gözleri sinirle çakmak çakmak olmuştu. Düşünmeye gerek duymadan Cesare'ye uzattığı defteri kendine doğru çekmişti. İki eliyle sıkıca kavradığında meydan okumayı kabul ettiğini gösteriyordu.

Cesare memnuniyet dolu bir gülümsemeyle geriye yaslanmıştı. Kıstığı gözlerini kuzeninden ayıran Clarissa, uzanıp şarap kadehini eline almıştı.

"Bence bir süre sanat atölyesine uğramasam iyi olacak. Bu kez atölyesinin tepesine bir yıldırım düşerse hiç şaşırmam. Malum son haftalarda belaları üzerime çekiyorum."

Guliano pırıl pırıl gülümsemesiyle ablasına bakmış, uzanıp sevgiyle elini sıkmıştı. Fakat Cesare yaslandığı koltukta omuzlarını sarsan bir gülümsemeyle takılmıştı.

"Eğer yıldırım düşecek olursa, sanırım bu kez Ludovico'nun masrafları karşılama teklifini kabul ederim. Çatı onarma işi pahalıya gelebilir."

Clarissa elinde tuttuğu şarap kadehini sehpaya bıraktı. Kaşları çatmış, gülümseyen kuzenine bakmıştı. Anlamsız bakan gözlerle buluşan Cesare, Andreani Ludovico ile görüşmesinden haberdar olmadığını anlamıştı.

"Masrafları karşılama teklifini mi? Neden bahsediyorsun Cesare?"

Yüzündeki gülümseme solup yerini yavaşça düz ifadesine bırakmıştı. Koltuğunda doğrulmuş, açıklamaya girişmişti.

"Düğününüzden bir hafta sonra Ludovico ile görüştük. Sanat atölyesinin onarım masraflarını karşılamak istediğini söyledi. Fakat ben gerek olmadığını söyleyerek reddettim. Gözlemlediğim kadarıyla prensiplerine düşkün bir yapısı var. Senin görüştüğümüzü bildiğini sanıyordum."

Yüzündeki çatık kaşları ve huysuz ifadesiyle Cesare'yi dinleyen Clarissa 'prensip' sözünü duyduğunda gözlerini devirmişti. İtiraz etmekten kendini alamadı.

"Emrivakilere düşkündür."

Tekrar arkasına yaslanmıştı Cesare. Clarissa'nın kocasına sevgi beslenmediğini biliyordu. Kuzeni evliliğe gönülsüz olduğunu hiçbir zaman saklamamış bunu defalarca dillendirmişti. Kızı görmek istemesinin en büyük sebebi yalnız olmadığını göstermek ve ona güven vermekti. Kaldı ki kuzeninin yalnız olmadığını bizzat kocasına da iletmişti. Ludovico'nun sanat atölyesi için getirdiği çeki reddeden adam bu görüşmeyi fırsat bilmişti. Açıkça kuzeninin mutluluğundan sorumlu olduğunu söylemiş, onu önemseyen bir ailesinin olduğunun üzerini çizmişti.

Bir süre daha malikanenin salonunda oturup sohbetlerine devam etmişlerdi. Vakit akşam üzerine yaklaştığında malikanenin geniş arka bahçesini gezdirmek istemişti Clarissa. Kusursuz bir düzen içerisindeki bahçeyi gezdiklerinde, gölün önünde duraksamışlardı. Yavru yunus motifleriyle süslenmiş taş korkuluğun üzerine ellerini yerleştirmişti. Yeşil gözlerinde kararsızlık gölgesi dolaşıyordu. İçine derin bir nefes çektiğinde uzun geceler uykusunu bölen fakat duyacaklarından çekindiği soruyu sormaya karar vermişti.

"Cesare, Pietro nasıl?"

Cesare düşünceli, ve tereddütlü bir ifadeyle Clarissa'yı süzdü. Söze başladığında sesi durgun çıkmıştı.

"Bildiğim kadarıyla yasta. İki hafta önce babası vefat etti. Evin tek erkeği olarak işlerin başına geçti, kendisini cenaze töreninden bu yana görmedim."

Duyduklarıyla yeşil gözleri git gide büyüyerek yeşil kürelere dönmüştü kızın. Elini taş korkuluktan çekmiş, şaşkın ifadesiyle hızla Cesare'ye dönmüştü. Onca zaman aklından pek çok senaryo geçmişti fakat bunları duymayı kesinlikle beklemiyordu. Pietro neşeli, hayat dolu bir adamdı. Son haftalarda hayatı darmadağın olmuştu. Clarissa, derin bir üzüntü hissetmeye başlamıştı.

"Nasıl oldu?"

"Babası gut hastasıydı biliyorsun. Hastalığı ilerlemiş."

Başını usulca sallamıştı Clarissa. Cesare'den gözlerini ayırdığında karşısındaki göle çevirdi bakışlarını. Durgun ifadeyle gölü izlemeye devam ederken sormuştu.

"Peki parmakları?"

Boğazını temizleyen Cesare, tıpkı Clarissa gibi gözlerini göle çevirmişti.

"Hekimlerin zamanla parmaklarını kullanabileceğini söylemiş. Fakat tekrar resim yapmayacak. Kaldı ki artık eskisi gibi boş vakti olacağını düşünmüyorum. Aile işleri tüm vaktini alacaktır. Bir katip tuttuğunu duydum. Parmaklarını kullanmaya başlayana kadar yardımcısı olacakmış."

Clarissa içine derin bir nefes çekti. İçinde yükselen duygular birbirine girmiş konuşmasına engel oluyordu. Bitkin ve hüzünlü bir duruşla bir süre daha karşısındaki berrak gölün sunduğu manzarayı izledi.

Güneş batmaya yüz tuttuğunda Cesare ve Guliano, Roma'ya dönmek üzere Ludovico Malikanesi'nden ayrılmıştı. Onları malikanenin bahçesinde uğurlayan Clarissa at arabası yolun sonunda gözden kayboluncaya dek arkalarından bakmıştı. Clarissa, içini çekerek dönüp önünde koca bir kale gibi uzanan malikaneye baktı. Dalgın yeşil gözlerini bir süre beyaz renk taştan inşa edilmiş ihtişamlı yapının üzerinde gezdirdi. Nane yeşili parlak eteğini tuttuğunda malikaneye ulaşan basamakları çıkmaya başladı.

Cesare ve Guliano'nun gidişiyle malikânenin kahyası Tobia'yı bulmuştu Clarissa. Evin düzeni hakkında konuşmuştu. Sözlerini büyük bir memnuniyet ve gururla onaylamıştı Tobia. Yaşlı adamla yaptığı konuşmanın ardından Berta'dan kendisine bir sebep getirmesini istemişti. Yanında ilerleyen kızla bahçeye çıkmış, batan güneşin kızıla boyadığı bahçede nar ağaçlarının sıralandığı bahçeyi bulmuştu.

Nar bahçesinde geçirdiği bir saat boyunca yüzünde huzurlu bir ifade vardı. Andreani ile sabah yaptıkları anlamsız anlaşmadan sonra ne hissetmesi gerektiğine karar verememişti. Fakat Cesare ve Guliano ile geçirdiği keyifli saatler sonunda bilmeceden farksız kocası aklından uçup gitmişti. Nar ağacının dalında sallanan olgunlaşmış nara uzanmıştı Clarissa. Koyu kırmızı narı çekip aldığında bedenine yasladığı hasır sepetin içindeki narlarla buluşturmuştu. Yeşil gözlerini önünde durduğu ağaçta gezdirmiş, bir başka ağaca geçmeye karar vermişti.

Boşta olan eliyle eteğini havaya kaldırıp toprak zeminde ilerlemişti. Bir başka nar ağacının önünde durmuştu. Toprak olmuş saten pabuçlarına gülümseyerek bakmıştı. Aldırış etmemişti, tıpkı Virgilio Köşkü'nde olduğu gibi bahçede vakit geçirmek huzursuz zihnini yatıştırıyordu.

Malikanenin sol kısmında kalan nar bahçelerine ulaşan kısa patikayı adımlamaktaydı Andreani. İlerlediği süre boyunca elinde tuttuğu sepeti zayıf bedenine yaslamış, Clarissa'yı izlemişti. Mavi gözlerinin içinde saklamaya çalışmadığı erkekçe bir beğeniyle kızı süzüyordu. Clarissa, doğal bir zarafetle eteğini tutmuş yanındaki ağaca ilerlerken bahçeye varmıştı.

Andreani, Clarissa'nın arkasında bekleyen Berta'ya bakışlarını çevirmişti. Berta aceleci bir selamla neredeyse panik içinde söyleneni yapmıştı. Andreani'nin yanından geçerken kenara çekilerek hızla gözden kayboldu.

Arkasında yaşananlardan haberdar olmayan Clarissa, boyunun biraz üzerindeki olgunlaşmış narı seçmişti. Parmaklarının ucunda yükselip nara uzandığı sırada tanıdık bir el hiç zorlanmadan narı asılı durduğu daldan ayırmıştı. Başını yana çevirdiğinde Andreani ile karşılaşmıştı.

"Nasıl geçti günün?"

Yönünü Andreani'ye döndüğünde aralarında mesafe bırakmak adına bir adım geri çıkmıştı. Geçirdiği günü düşündüğünde tebessüm etmekten kendini alamamıştı.

"Güzeldi."

Andreani'nin yüzüne bakmayı sürdüren Clarissa, yüzünde her zamankinden farklı bir ifadeyi görmüştü. Masmavi canlı gözleri adeta ışık saçıyordu. Merakını cezbetmişti. İlgisiz tavrını bıraktığında sormaya karar verdi.

"Senin günün nasıl geçti?"

Elinde tuttuğu olgunluktan çatlamış kırmızı narı inceleyen Andreani, kızıl renge teslim olmuş bahçenin ışıkları altında turkuaz ve koyu mavi arasında gidip gelen gözlerini karısına çevirmişti. Clarissa'nın aralarına koyduğu mesafeyi kapatmış, elindeki narı kızın taşıdığı sepete bırakmıştı. Kolunu keyifli ifadesiyle omuzuna dolamıştı.

"Yeni bir anlaşmaya imza attım."

Andreani başını öne eğdi ve dudaklarını karısının kulağına rahatsız edecek kadar yaklaştırdığında konuşmaya devam etti. Sesinde ne kadar keyifli olduğu ve kendine duyduğu güveni açıkça seçiliyordu.

"Yakında, zengin oluyoruz."

Duyduklarının absürtlüğüyle bir an duraksadı Clarissa. Şaşkınlıkla adamın yüzüne baktı. Andreani'nin sırıtışı o kadar doğaldı ki geri gülümsememek için bakışlarını öteye çevirdi.

"Andreani, sen zaten zenginsin."

Clarissa'yı izleyen adam omuzlarını silkmişti. Kızın omuzundaki elini yukarı kaldırdı ve usulca yanağını okşadı. Adamın yanağına değen soğuk parmaklarıyla ürperdi Clarissa. Omuzundaki kolu kendinden uzaklaştırdı. Kendisine tekrar yaklaşmasını engellemek için sepetini iki eliyle kavradı ve önünde tuttu.

Zenginlik bahsi geçtiğinde zihni Cesare'nin anlattıklarını hatırlatmıştı. Yargılayan sert tonuyla konuştu.

"Söylesene, sen her sorunu para ile mi çözersin? Cesare'ye para teklif etmişsin. Buna gerek yoktu."

Andreani'nin yüzündeki keyifli ifade bir an kaybolur gibi olsa da ifadesi yerli yerindeydi. Kalın kollarını göğsünde bağladı ve elleriyle sepeti sıkıca kavramış kıza baktı. Hain bir gülümsemeyle cevapladı.

"Dediğin gibi, zenginim. Buda birkaç sorunun ortadan kalkmasına yarıyor."

Adamın kendini beğenmişliği karşısında hayretle nefesini dışarı verdi Clarissa. Başını iki yana salladığında Andreani'nin sözlerini sindirmeye çalışırken belli belirsiz sinirle gülümsüyordu.

"O sorunların arasında bende var mıyım? Malum beni de parayla elde etmiştin.

"Seni satın almadım."

Duraksamaya gerek duymamış, tek seferde konuşmuştu adam. Defalarca dillendirdiği bu sözler artık tekerlemeye dönmüştü, kolaycı çıkıyordu ağzından. Tekrar keyifli ifadesini takındığında devam etmişti.

"İlk soruna gelirsek. Sorunlarımın arasındaki en benzersizi sensin. Şarap gibi. Sertlik ve güzelliğin mükemmel karışımı. Güzelliğin ve zekanla büyülüyorsun. Fakat konuşurken zehir saçan, geçimsiz bir kadına dönüşüyorsun. İşte o zaman, çekilecek bir kadın olduğun söylenemez."

Clarissa cevap vermeden bir süre adamın kendini beğenmiş yüzüne baktı. Onun yeşil gözleri sinirle kararmışken adamın mavi gözlerindeki eğlenceli ışıltı yerli yerindeydi. Çıkışmasının bir fayda sağlamayacağını düşündü. Sözleri alaycılığın bir parçasıydı ve bundan aldığı zevki saklama gereği duymuyordu. Tutmakta olduğu sepetin içindeki narlardan birini kavramış kendisine gülen adama fırlatmıştı.

Üzerine atılan narla, gülümsemesi hızla kaybolmuş Andreani'nin yüz hatları sertleşmişti. Asker olmasının getirdiği gelişmiş içgüdülerine sahip olan adam büyük narı kolaylıkla havada yakalamıştı. Clarissa'nın bu hareketiyle şaşırmışken, narı elinde çevirmeye başlamıştı. Büyük elinin arasındaki narı acele etmeden çevirmeye devam ettiği sırada Clarissa'ya bakıyordu. Dudaklarının kenarında tehditkâr bir tebessüm belirmişti.

İlk anda aklına gelen fikri gerçekleştirmiş olan Clarissa, beklenmedik hareketiyle Andreani'nin yüzünün aldığı hali izliyordu. Bozulan yüzü karşısında gülümsememek için kendini zor tutuyordu. Fakat adamın yüzüne yerleşen ciddi ifadeyle bu isteği hızla geçiverdi. Sepetini güç almak istercesine sıkıca kavramış, gerilemişti. Andreani üzerine gelmeye başladığında ağzından bir şeyler dökülmesi için kendini zorluyordu.

"Andreani, aklından ne geçiyor?"

Elindeki narı çevirmeyi kesti Andreani. Parmaklarını gevşetti ve narın yere düşmesine izin verdi. Yeşil gözleriyle toprağa düşüp yuvarlanan narı izleyen Clarissa, tereddütle keskin mavi gözlere baktı.

"Bir öpücükle mi yetinmeliyim, yoksa tüm kocalık haklarımı mı talep etmeliyim? Aklımdan tam olarak bu ikisi geçiyor."

Panikle gerilemeye devam etti Clarissa. Yutkunup, dudaklarını ıslattı. Bir çıkış yolu arıyordu.

"Bu sabah huzurlu bir evlilik istediğini söyledin. Şimdi tehditkâr halinde üzerime yürüyorsun!"

Andreani gür ve tok bir sesle güldü.

"Huzurlu evlilik.. Kocasının kafasına nar atan kaçık kadın söylüyor bunu."

Karalılıkla üzerine yürüyen Andreani, bedenlerinin birbirine değecek kadar yaklaştığında durmuştu. Kaçacak yeri kalmayan Clarissa'nın sırtı nar ağacına yaslanmıştı. Kontrolden çıkmışçasına çevresine bakındı. Yana geçip Andreani ve ağacın arasından çıkmaya niyetlendiyse de başarılı olamadı. Bir çift el kollarını kavradığında ne olduğunu anlayamadan, sırtını tekrar ağaca yaslanmış buldu.

Karısının sıkı sıkıya kavradığı narlarla dolu sepeti çekti Andreani. Bedenleri arasındaki tek engelin sepet olduğunu bilen Clarissa vermemekte diretse de almakta kararlıydı. Direnmesi nafileydi, sepetin kendisinde kalmasına çabalanması yalnızca adamın daha fazla güçle sepeti çekmesine yarıyordu. Ümitsizce sepeti bıraktı. Biraz önce kaygısızca narın düşmesine izin veren Andreani, sepeti de bırakıvermişti. Cılız bir gürültüyle toprağa düşen narlar tıpkı az önceki nar gibi yuvarlanmaya başlamış adeta kırmızı bilyeler gibi zeminde yuvarlanmıştı.

Andreani'nin geniş omuzları ve göğsünden başka bir şey göremeyen Clarissa, narların yere düşme sesini işitmiş olsa da dönüp bakamamıştı.

"Birkaç gün önce fark ettiğim bir durum var. Biz hiç öpüşmedik."

Tane tane konuşan Andreani, sözlerini bitirdiğinde işaret parmağını kızın çenesinin altına koyup başını kendine doğru kaldırdı. Şaşkına dönen Clarissa, sakin kalmaya çalışıyordu.

"Hafızanı mı yitirdin? Yoksa benimle yine sapkın oyunlarını mı oynuyorsun?

Andreani, Clarissa'nın her an paniklemeye hazırlanan yüzüne bakarken yeşil gözlerinin derinliğinde kaybolup gitti, yüzünde sıcak bir gülüş vardı. Ellerini karısının pürüzsüz yanaklarına yerleştirdiğinde rahat tavrıyla açıkladı.

"Onlar tek taraflıydı yani gerçek değildi. Bir öpücüğün gerçek olabilmesi için paylaşılması gerekir. Özetle ben seni öpeceğim, sen de beni."

Clarissa, içinde alaylı bir kahkahanın kabarmakta olduğunu hissetti. Dudakları kıvrılmaya başladığında, başını iki yana salladı. Yeşil gözlerinin içinde seçilen alay ve aşağılamayla adama baktı.

"Nasıl öpüşüldüğünü biliyorum. Senin gibi arsız bir adamdan ders almaya ihtiyacım yok."

İçinde yükselen paniği bastırmaya çalışarak çıkışmıştı Clarissa. Öpüşmenin karşılıklı gerçekleştiğini bilmesine rağmen Andreani'den önce tecrübesi yoktu. Fakat zamparalıklarıyla ünlenmiş adama bu gerçeği dillendirmeyi de istemiyordu.

"Güzel. O halde deneyimlerini benimle paylaşmaktan çekinme."

Andreani'nin gülüşü ateşli bir gülümsemeyle kıvrıldı. Clarissa'nın panik içindeki yüzü al al olurken yüzünü kızın yüzüne yaklaştırıyordu.

"Andreani.."

Clarissa, buz kesmiş ellerini Andreani'nin göğsüne yaslamış kendinden uzak tutmak için ittiriyordu.

"Andreani, eğer beni öpmekte ısrar edeceksen zamanını boşa harcadığını da bilsen iyi edersin. Çünkü daha önce olduğu gibi tek taraflı olacak."

Bu sözleri duyan adam, bir an duraksadığında kızı kollarıyla güçlüce kendine çekti. Elleri arada sıkışan Clarissa'nın şaşkın sesine aldırmadan başını yaklaştırdı ve saçlarını kokladı.

"Beni şaşırtıyorsun, onca cesur sözlerine meydan okumalarına rağmen basit bir öpücükten kaçıyorsun."

O ana kadar başını yana çevirmiş, Andreani'nin saçlarında gezinen yüzünden kaçıyordu Clarissa. Sözlerle yavaşça başını çevirdi ve adamın canlı mavi gözlerinin içine baktı.

"Kaçmıyorum. Sadece senden etkilenmiyorum. Tabi, bu dünyada 'cazibenden' etkilenmeyen bir kadının olmasının seni hayrete düşürmesine şaşmamak gerek."

Adamın kahkahası öyle ani olmuştu ki Clarissa, gür erkeksi kahkahayı duyduğunda yüzünü buruşturmuş, huysuz gözleriyle adamın bitirmesini beklemişti. Karısının aniden ortaya çıkan manidar sözlerinden hoşnut olan Andreani'nin gözlerinin içi gülüyordu. Dudaklarını karısının yanaklarına indirdi. Elini örgülü saçlarının arasında geçirdi ve yüzünü kendi yüzüne çevirerek derinden gelen tok sesiyle konuşmuştu.

"Kesinlikle bundan emin misin?"

Korumaya çalıştığı dik duruşu ve kaskatı olmuş bedeniyle Andreani'nin mavi gözlerinin içine baktı Clarissa. Adamın sözlerinin içinde barındırdığı alaycı ifade hakaret gibi gözüktü.

Aklına aşk sarhoşu olan kızların gülünç durumları geldi. Okuduğu kitaplarda veya gördükleri yeni yetme kızlar gizlice sevdikleri adamlar tarafından öpüldüğünde  kendinden geçiyor ya da iradelerini bir kenara bırakıyorlardı. Bu yaşına kadar kendini benzer bir duruma sokmamakta ısrarlı olan Clarissa düz sesiyle cevapladı.

"Kesinlikle eminim."

Cevap vermedi Andreani. Bir süre kıpırdamadan inadına hayran olduğu karısının kendinden emin yüzüne baktığında bir zamanlar adını zamparaya çıkarmış asillerin hayretler içerisinde, İtalya yarımadasındaki en iyi askerlerden biri ve servetin sahibi VI.Ludovico Asilzadesi Andreani Ludovico'nun nikahlı karısının onca kura rağmen ondan etkilenmediğini söylemesini izlediğini hayal etmekten kendini alamadı. Kahkahasını aklına gelen fikirle bastırdı.

Kalın kolunu Clarissa'nın zarif beline doladı Andreani. Bir eliyle de kolunu kavradığında itiraz etmesine fırsat bırakmadan onu nar bahçesinde ilerletmeye başladı.

"Andreani, ne yapıyorsun?"

Sessizliğini koruyan genç adam, dallarından kıpkırmızı narlar sarkan ağaçların arasından geçirdi ve kızın sırtını kalın ağaca yasladı. Bahçenin bu kısmı daha geride kalıyor ve malikaneden bakıldığında gözükmüyordu. Andreani yalnız olduklarından emin olmak istercesine mavi gözlerini kuşkuyla bahçede gezdirmişti. Rahatsız edilmeyeceklerinden emin olduğunda sırtını ağaca vermiş kızın tedirgin yeşil gözlerine baktı.

"Biraz önce kötü şöhretimi ayaklar altına aldınız Bayan Ludovico. Niyetim, ne kadar yanıldığınızı size göstermek."

Clarissa, adama yapmamasını söylemek için ağzını açtı fakat sözlerine başlayamadı. İtirazı ani bir şekilde bastırılmıştı. Kocasının dudaklarını kendi dudaklarının üzerinde bulmuştu. Andreani büyük eliyle ensesini tutmuş parmaklarıyla hassas tenini okşarken diğer eli de sırtından beline uzanan yolu izlemiş, karısının bedeninin kendi bedenine yaslıyordu. Clarissa tüm duyguları birbirine girmiş halde öylece dikilirken kocasına karşı direnmenin anlamsız olduğunu düşünmüştü. Dudakları Andreani'nin ısrarcı ve coşkulu öpüşü ile ezilirken hareketsiz kalmaya çalıştı. Belki tecrübeli değildi lakin içinden bir ses adamın istediği karşılığı alamadığında geri çekileceğini söylüyordu. Yerinden çıkacakmış gibi atan kalbi, direncini canlı tutmak için yeşil gözlerini açmış olmasına rağmen sıcak dudaklar dudaklarını sarıyor gittikçe ateşli bir hal alıyordu.

Hareketsiz kaldığı müddetçe Andreani'nin geri adım atacağını düşünen Clarissa'nın umutları kısa sürede sönmüştü. Bu seferki öpücüğün, daha öncekilerle uzaktan yakından alakası yoktu. Bu kez daha şiddetli ve Clarissa'yı öpücüklerine karşılık vermesine ikna etmeye çalışan bir arzuyla öpüyordu. Dudaklarını aralayıp onu içeri davet etmesini isteyen bu çağrı karşısında bacaklarının kendisini taşımadığını hissetmişti Clarissa.

Başı döndüğünü hissetmiş bayılacağını düşündüğünde tutunacak bir yer aradı. Clarissa nasıl olduğunu anlamasa da Andreani bu sessiz çırpınışı hissetti. Karısının iki yanında amaçsızca duran ellerini alıp omuzuna yerleştirdi ve koluyla kızı daha sıkı sardı. Anlam veremediği karmaşık duygularla allak bullak olmuş Clarissa, şimdi ayakta durmak için Andreani'nin bedenine yaslıydı. Karısının dudaklarını ustalıkla öpen Andreani'nin ensesindeki eli hareketlenmişti. Kalın parmakları Clarissa'nın boynuna ve elbisesinin kare yakasının açıkta bıraktığı çıplak enine kaymıştı. Karısının zarif vücut hatlarını ilk kez keşfederken bunca zaman nasıl kendini tuttuğuna şaşırmıştı. Andreani'nin elleri çocukça bir keşfetme arzusuyla bedeni üzerinde gezinmeye devam ederken, öpücükler boynu ve gerdanına indi. Tekrar dudaklarının buluşmasıyla direnci kırılan Clarissa çaresizlikle dudaklarını araladı.

Sonu gelmeyen adeta tatlı bir işkence gibi süren öpücüğün ardından dudaklarını karısının dudaklarından ayırdı Andreani. Alnını Clarissa'nın alnına dayanmadan önce ufak bir öpücük kondurduğunda ikisi de nefes nefeseydi. Sıcak nefesleri birbirinin yüzüne vuruyordu. Elini kızın dağılmış kumral saçlarına geçirdiğinde gözleri kapalı halde nefes alıp veren kızı izledi.

"Bayan Ludovico, yanıldığınızı söylemekten memnuniyet duyarım. Size bir tavsiye, bu konularda beylik laflar etmek pek akıllıca değildir."

Daha önce deneyimlemediği tutkulu öpücüğün yarattığı gevşeklikten yavaşça kurtulmaya başlayan Clarissa'nın az önce duyduğu kibirli sözlerle donakalmıştı. Gözlerini hızla aralamıştı. Adamın eline koz verdiğini düşünmesiyle utanç ve öfke hissetmeye başlamıştı. Kendine ihanet eden içgüdülerine karşı öfkesi katlanırken nabzı çılgın gibi atmaya devam ediyordu. Clarissa, kendini gülünç duruma düşürdüğü düşüncesine öyle kaptırmıştı ki Andreani'nin bakışlarının tekrar dudaklarına kaydığını fark etmemişti.

Andreani, sıcak dudaklarını tekrar karısının dudakları üzerine sarmıştı. Fakat adamın son sözleriyle zihni yerli yerinde olan Clarissa az önce hissettiği tüm vücudunu titreten sıcaklığı hissetmiyordu. Hiçbir itirazla karşılaşmayan adamın dilini hissettiğinde tıpkı bir hafta önce adamın yaptığı gibi ısırıvermişti. Acıyla irkilen Andreani, şaşkına dönmüş gözlerle geri çekilmişti. Clarissa, hissettiği öfkeyle adamın kollarını savurup, kendini kurtardığında nefes nefese konuşmuştu.

"Merak etme birkaç güne geçiyor."

Titreyen elleriyle eteklerini tuttuğunda hızlı adımlarla Andreani'yi arkasında bırakmıştı Clarissa. Nar bahçesinin içinde ilerlerken utanç ve öfkeyle ellerini yüzüne kapatmıştı. Bu sabah kararlaştırdığı gibi kadınlar konusunda deneyimli olan Andreani'nin karşısında iradesini koruyabileceğinden öyle emindi ki. Adamın yanıldığını bizzat göstermesi karşısında sinirden göz pınarlarına yaşlar dolmuş, öfke dolu gözlerle malikaneye ilerlemekteydi.

YAZAN; MİRENA MARTİNELL


Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top