Bölüm 18 - "Boş İltifatlar"

"Beklemeye bayılırım. Baksana şaraba ne yapıyor."

Muhteşem Güzellik

Bölüm 18 – Boş İltifatlar

Ellerinde tuttuğu, uçları sarı renk işlemeli havlunun üzerine konulmuş sabunla sessizce taş merdivenleri çıktı Clarissa. Panzio Malikanesi'nin doğu kanadındaki uzun koridora yöneldi. Lavinia'nın saatler önce gösterdiği, Andreani ile paylaşacakları odanın kapısına yaklaşırken iyiden iyiye gerilmiş ve adımları yavaşlamaya başlamıştı. Koridor boyunca yaptığı gönülsüz yolculuğu sona erdiğinde, geniş ahşap oymalı kapının önündeydi.

Clarissa, kapının önünde beklerken içeri girip girmeme konusunda tereddüt içerisindeydi. Tam o anda gerisin geri dönüp gitmeye karar vermişken, koridorun ucunda bir hizmetçi belirmişti. Malikanenin her yanı hizmetçi kaynıyordu ve Clarissa yaşadığı tereddüdün Rosia Hala'nın kulağına gitmesini istemiyordu. Koridora hızlıca bir göz atmıştı kız, yatak odalarına kapıyı çalarak girmenin hizmetliler tarafından dikkat çekeceğini düşündüğünde kapının kulpuna elini yerleştirmişti. Kalbi dehşet ve panikle karışık bir hisle hızla çarpıyordu. Andreani'yi ne şekilde göreceğini bilmiyordu ve göreceklerinden açıkça korkuyordu.

Elinin altındaki tokmağı çevirdi, sessizce içeri girdi ve ardından kapıyı kapattı. Andreani beyaz çarşaf serilmiş döküm bir küvetin içinde sırtını dönmüş bekliyordu. Çıplak adamın vücudu suyun içinde gizlenmişti. Büyük küvetin yanına küçük ahşap sehpanın üzerine, banyo lifi konulmuştu. Clarissa, üzerinden dumanlar çıkan küvetten bakışlarını hızla kaçırmış, sırtını biraz önce kapattığı kapıya vermişti. Tam karşındaki duvara sabitlenmiş tabloya bakıyordu.

Nefes dahi almadan öylece dikilirken, kapının açılma sesini duyan Andreani huysuz sesiyle çıkışmıştı.

"Sabunu, kiler yerine Roma'dan mı getirdin Fabio?"

Sert sözleri karşılığında ne beklediği aceleci adımları ne de dakikalarca bekleten kahyanın özrünü alabilmişti Andreani. Kolunu geriye attığında, huysuz bakışlarını omuzunun üzerinden kapıya çevirdi. Sinirli tonuyla kahyayı azarlamak için ağzını açmışken gördüğü manzarayla yüzündeki sinirli ifade kaybolup gitmişti. Yüzüne ağır ağır yayılan şaşırmış gülümsemesiyle, yeşil gözlerini tam karışına dikmiş Clarissa'yı izlemeye başlamıştı.

Andreani'nin gülen yüzünü bakmadan dahi hisseden Clarissa, azap dolu bir fısıltıyla beklenmedik varlığını açıklamıştı.

"Tobia'nın Rosia Hala ile işi vardı. Sabununu ben getirmek durumunda kaldım."

Karısının gittikçe adeta nar gibi kızaran pürüzsüz yanaklarını izleyerek gülen Andreani, başını hafifçe sallamıştı.

"Onu anladım. Peki, tüm gün orada durmaya mı niyetlisin? Yoksa sabunumu getirmeyi düşünüyor musun?"

Küvetin içinde çırılçıplak oturan adama bakmadan sabunu ulaştırmanın yollarını arayan Clarissa, kurumuş boğazıyla yutkundu. Gözlerine dolanan karasız bakışlarla dikilmeye devam ediyorken, adamın eline koz verdiğini düşünmeden edemiyor düştüğü durum karşısında sinirleniyordu.

Sıcak suyun içinde kıpırdanan Andreani karısını harekete geçirmek için yarısı gülüş yarısı ciddiyet barındıran sesle konuşmuştu.

"Clarissa, beni duydun mu?"

Sırıtmaya devam eden adam, bir elini havaya kaldırıp salladığında karısının dikkatini çekmeyi amaçlamıştı.

"Clarissa, ya ben sabunu ben gelir alırım, ya sen getirisin. Tercihini yap."

Yüzü kıpkırmızı kesilmiş, eli ayağı uyuşmuş Clarissa, ne konuşabiliyor ne hareket edebiliyordu. Beyaz dişleriyle sırıtarak karısına bakan Andreani, tepki alamayacağını anladığında iki elini küvetin kenarlarına yerleştirmişti. Küvetten çıkmaya niyetlendiğinde Clarissa'nın panik içindeki sesi tüm odayı doldurmuştu.

"Hayır! Tamam, getireceğim! Kal orada, seni utanmaz, pislik adam!"

"Hakaret edecek konumda değilsin güzelim. Banyo yaparken beni bölen sensin ve hala sabunuma kavuşmuş değilim. Eğer su soğumadan o sabunu getirmezsen vay haline."

Andreani'nin küvetin içinde olduğundan emin olmak için bir süre daha bekleyen Clarissa, tereddütle yeşim yeşili gözlerini şöminenin önündeki geniş küvettin içindeki adama çevirdi. Geniş omuzları, geniş göğsü ve adaleli kollarıyla Andreani, gözüne çok iri bir o kadar da savunmasız genç bir adam gibi gelmişti. Su damlaları geniş omuzlarından yuvarlanıyor, küvetin içine düşüyordu. Uzun boyuyla büyük küvetin içinde oturan adamın su, koltuklarının altında bitiyor ve çıplak bedenini gizliyordu. Kahverengi gür saçlarının ense kısmı ıslanmış olmasına rağmen kalan kısmı kuruydu. Elinde sıkı sıkıya kavradığı havlu ve sabunla zorlukla ilerlediğinde, bakışlarını küvetteki adamdan öteye çevirmişti.

Kendisine bakmamakta inat eden karısının uzattığı beyaz renk sabunu almaya niyeti olmayan Andreani, mavi gözlerini önce sabuna çevirmiş, ardından yüzünü bulmuştu. İçinde bulunduğu sudan karısının üzerine attığında panik içindeki kızla eğleniyordu.

"Ne o? Dilini mi yuttun? Küçük dindar Romalı Hanım bakabilirsiniz, ortada üzerine atlayacak bir deli yok."

Yüzüne çarpan suyla irkilen Clarissa, boştaki elinin tersiyle yüzünü silmişti. Elindeki sabunu kocasına uzatırken almasını bekliyordu sabırsızca.

"Sabunu alacak mısın, almayacak mısın?"

Üzerinden damlalar akan ıslak eliyle uzanmıştı Andreani. Sabunu almak için oyalanan adam tıpkı kendi gibi karısının elini de su içerisinde bıraktığında çekip almıştı. O önüne dönmüş, lifiyle sabununu buluştururken, ıslak elini homurdanarak eteğine silmişti Clarissa.

"Gidiyorum ben."

"Hiçbir yere gitmiyorsun."

Arkasına dönmüş, gitmek için hareketlenen kız adamın emir tonu taşıyan sesiyle duraksamıştı. Çattığı kaşlarıyla küvetin içindeki adama dönmüştü.

"Sen banyo yaparken oturup izleyeceğimi düşünüyorsan, büyük yanılıyorsun."

Andreani bu sözlerle başını arkaya atarak kahkahalarla güldü. Az önceki kahkaha tufanından gözlerinde arta kalan parıltı yerini alaylı bir sese bırakmıştı.

"Keskin zekana hayranım. Aynen öyle yapacaksın."

Andreani'nin tüm odayı dolduran rahatsız edici kahkahasıyla tüm tüyleri diken diken olan Clarissa, dudakları arasından "hah" diye bir ses çıkarmış, umursamaz edasıyla kapıya yönelmişti. Ellini kapı tokmağına koyduğunda adamın uyarı içeren sesini duymuştu.

"Halamın gerçekten Fabio ile işi olduğuna inandın mı? Eğer hemen aşağıya inersen, yargılayan bakışlarıyla suyunu sıkar. Canını seviyorsan akşam yemeğine kadar odadan çıkmazsın. Şimdi uslu bir kız ol ve geç bir yere otur."

Elinin altındaki tokmakla adamın sözlerini değerlendirdi Clarissa. Yeşil gözlerini sabır dilercesine kapatmış, içine derin bir nefes çekmişti. Gönülsüzce elini kapı tokmağından geçtiğinde Andreani'nin haklı olduğunu biliyordu. Rosia Hala'nın bu öğlen kilisedeki meraklı kadınların gözünü korkutmak, kedisinden farklı düşünenlerini sindirmekte benzersiz başarı sağladığı etkileyici bakışının üzerine çevrilmesini istemiyordu.

Ümitsizce etrafına bakınan kız, Andreani'ye sırtını dönebileceği uzak bir nokta aradı. Yargılayan bakışlarıyla küvetin içinde bedenini yıkayan adama kaçamak bir bakış attığında, yanından geçip yüksekte duran dört direkli büyük yatağa oturmuştu. Sırtını ahşap direklerden birine vermiş, huzursuzca kollarındaki kurdele işlemeleriyle oynamaya başlamıştı.

Kolunu köpürten Andreani, keyifli ruh halini geride bırakmıştı. Yüzüne giderek hoşnutsuz, gergin bir ifade yerleşiyordu. Clarissa'nın bugün büründüğü kayısı rengi elbise içindeki göz alıcı güzelliği ve gülümsediğinde ortaya çıkan gamzeleri gözlerinin önünden dans ederek geçerken mavi gözlerini tavana dikti. Uyanan arzularının ürünü olan zihnindeki düşünceleri kovmaya çalıştı.

Bir süre daha yarı huysuz yarı düşünceli ruh haliyle bedenini köpürten adam boğuk sesiyle uyarmıştı karısını.

"Clarissa, kendi iyiliğin için konuşmaya başla."

Kayısı rengi parlak kurdeleleri inceleyen kız, anlamamıştı. Omuzunun üzerinden beli belirsiz sırtı ona dönük adama bakmıştı.

"Ne saçmalıyorsun sen?"

"Sessizlik hoşuma gitmedi diyorum. Konuşmaya başla."

Nefesini gürültüyle dışarı veren Clarissa adamın değişken ruh hali karşısında afallamıştı. Bir süre düşündüğünde tüm gün yüreğine dert olmuş haberi adamla paylaştı.

"Rosia Hala, Lavinia'yı evlendirmeyi düşünüyor. Bugün kilise çıkışında bahsetti."

"Yani?"

Adamın ilgisiz tavrı karşısında şaşkına uğrayan Clarissa, arkasına dönmüştü. Kuzeninin evlendirileceği haberine şaşırmayan adam yıkanmaya devam ediyordu.

"Talipler arasında en soylu ve en zengin hangisiyse Lavinia'yı onunla evlendirecekler değil mi? "

Clarissa'nın sesindeki yargılayan tınıyı fark etmişti Andreani. Genç, saf ve idealist karısı evliklerin ailelerin güçlenmesinde bir araç olmasını kabul etmeyi reddediyordu. Eğilip bacaklarını köpürtürken, katı bir tutumla cevap verdi.

"Cevabı biliyorsun."

Yeşil gözlerini devirmişti Clarissa. Andreani'nin onun gibi düşünmediği açıktı. Kocası sert ve soğukkanlı mizacıyla olayı değerlendirmiş, adeta kestirip atmıştı. Adama çıkışmak, taş kalpli olduğunu söylemek için ağzını açtığında vazgeçmişti kız. Keyifli bir gün geçirmişti ve bunu Andreani ile tartışarak mahvetmek istemiyordu.

Düşünceli bir sessizlikle önüne döndüğünde, su seslerini dinlemeye başlamıştı. Cevap vermeye gönlü yoktu. Fakat vücudunu köpürtmeye devam eden adam, konuşmakta kararlıydı.

"Günün nasıl geçti?"

Andreani'nin sorusu ile kaşları şaşkınlıkla çatılmıştı. Sorusunun gülünçlüğü karşısında omuzunun üzerinden adama bakmış, ciddi olup olmadığını anlamaya çalışmıştı.

"Gerçekten günümün nasıl geçtiğini mi soruyorsun?"

Omuzunu silktiğinde asıl niyetini açıklamıştı Andreani.

"Halam ile geçirdiğin gününü soruyorum."

Clarissa'nın kaşları düşünceli bir edayla havaya kalktı, vereceği cevabı düşünüp adamın yüzüne bakarken dudakları doğal bir zarafetle büzüldü.

"Sanırım günümü tanımlamak için doğru kelime, eşsiz olurdu. Halanın kendine has bir karakteri var. Ve insanların hayatta oynayacakları kısımlarına dair garip bir yaklaşımı var."

Halasının uzun yıllardır nezaketinin içine sakladığı isteklerini insanlara yaptırmaktaki ustalığını biliyordu genç adam. Onları panikletir, gözünü korkutur ve başka seçeneklerinin olmadığına ikna ederdi. Rosia Panzio, kurnaz bir kadındı. Ve bakışlarına karşı koyabilen insanların sayısı bir elin parmağını geçmezdi.

Halasının karısına ilettiği isteklerinin kendisine ilettiklerinden farklı olmadığını bilincinde olan Andreani destek için mavi gözlerini omuzunun üzerinden karısına çevirdi ve yavaşça konuştu.

"Doğrusu bazen acımasız bir kadın olabiliyor. Tüm hayatını büyük bir titizlikle geleneksel alışkanlıkları doğrultusunda yaşar. Eğer seni çok zorlarsa bana söyleyebilirsin. Halamı kırmadan konuşurum."

Bu sözlerle hızla Rosia Hala'nın varis konusunu kocasına da açtığını anlamıştı kız. Andreani onu sanki can evinden vurmuş gibi yüzünün rengi soluvermişti. Rosia Hala bu konuşmayı yapmış olması ondan utanca yol açarken Andreani ile de konuşmuş olması onu daha fazla utandırmış ve germişti. Fakat Clarissa'nın daha çok gerildiği bir başka konu vardı. Andreani'nin onun adına halasıyla konuşması fikrinden hoşlanmamıştı. Adamın yumuşak tutumunu alışkın olmayan kız ses tonundaki kaygılı tonu fark ettiğinde şaşırmıştı açıkça. Kendi için kaygılandığı görmek onu huysuzlandırmış, rahatsız etmişti. Buna izin veremezdi.

Alaylı bir tavır takınarak gülümsedi Clarissa.

"Basit banker ailenin kızları da soylular karşısında, belini bükmeden sağlam durabilirler asilzade hazretleri.

Clarissa'nın ani çıkışıyla bir an duraksayan Andreani, elini sertçe ıslak kahverengi saçlarının arasında gezdirdiğinde, inadından ödün vermeyen karısına döndü.

"Sen basit değilsin."

Kızın manasız inadına sinirlenmiş aynı zamanda huysuz yeşil gözlerin ardındaki ürkek bakışlara anlık şahit olmuştu. Anlamak istercesine inceledi, güzel yüzünün büründüğü dik duruşlu kadına hayret etti; onu cezbeden kızın güzel yüzü ve alımlı vücudundan çok, güçlü ruhu, meydan okuyan yeşil gözleri ve gün geçtikçe artan bir hayranlıkla Andreani'yi çeken zıtlıklar ve zarafetin muhteşem karışımıydı.

"Clarissa, sen hayatım boyunca gördüğüm basit tanımlamasına en uzak kadınsın"

Oturduğu yatakta yönünü adama dönmüş Clarissa, abartılı bir tavırla yüzünü buruşturmuştu.

"Boş iltifatlar..."

"Bundan sonra, sana iltifat yok."

"Çok üzüldüm."

İçten iltifatı karışında aldığı cevaptan hoşlanmamıştı genç adam. Odaya girdiği andan bu yana gözlerini ondan ötede tutmakta özen gösteren karısına aldırmadan küvetten çıkmak için hareketlenmişti. Kendisine sırtı dönük adamın küvetten çıkmaya niyetlendiğini fark etmişti Clarissa. Şaşkın bir çığlıkla hızla elleriyle yüzünü kapatmış, dili dolanarak bağırmıştı.

"İ-İsa Aşkına!! Beni uyarabilirdin!"

"Aptal sen benim karımsın. Ortada utanacağın, korkacağın bir şey olmamalı. Hem biraz önce kendine çok güveniyordun. Hadi ellerini indirip, baksana."

Ellerini acı içinde yüzüne bastıran Clarissa, önüne döndüğünde bir müddet daha beklemiş ardından ellerini yüzünden çekmişti. Fakat gözlerini açmamakta kararlıydı kız. Karısını kendi haline bırakan Andreani geniş bedeninden pırıl pırıl su damlaları taş zemine süzülürken küvetten dışarı adımını atmıştı. Havlusunu almak için küçük tabureye döndü ve geniş havluyla bedenini kuruladı. Havluyla işi bittiğinde tekrar tabureye bırakmış, kıyafetlerinin yerleştirildiği meşe ağacından yapılma gardırobun önüne geçmişti. İç çamaşırını ve geceliklerini giydiğinde çıplak ayaklarıyla taş zeminde ilerlemiş hala yatakta gözleri kapalı halde oturan karısının önünde dikilmişti.

Tepesinde dikildiği kıza bakarken söylenmişti.

"Gözlerini açabilirsin küçük dindar Romalı. Giyiniğim."

"Sana inanmıyorum."

Sinirli soluğunu çekinmeden kızın üzerine bırakan Andreani, kucağında tuttuğu elini kavramıştı. Karısının yeşil renk zümrüt yüzüğünün olduğu zarif elini göğsüne koymuştu. Ellinin altında geceliği hisseden Clarissa, usulca aralamıştı yeşil gözlerini. Kendisine tepeden süzen adamın mavi gözlerine bakmış, işaret parmağıyla adamın göğsünü dürmüştü.

"Sen, sen tahammül edilmez bir adamsın."

Andreani kıs kıs gülmüştü. Yatağa ilerlemiş, parlak krem rengi yatak örtüsünün üzerine uzanmıştı. Henüz kuruttuğu nemli saçlarıyla ipekli kumaştan kılıf geçirilmiş yumuşak yastığa başını yerleştirdiğinde, uyumaya hazırlanıyordu.

"Akşam yemeğine kadar uyuyacağım. Odadan dışarı çıkma. Uyandığımda birlikte ineriz."

Cevap vermemişti Clarissa. Oturduğu yataktan kalkmış, konsolu bulmuştu. Kendisine koca bir bardak dolusu su doldurmuş yeşil gözlerini şömine içinde yanan odunlara çevirdiğinde içmişti suyunu. Boşalmış kadehini konsola geri bıraktığında, dönüp tereddütle yatan adama bakmıştı.

Yatağa serilmiş parlak kumaşın içinde koyu kahve saçları daha da koyu gözüküyordu. Uykulu durgun hali yüzünün sert hatlarını yumuşatmıştı. Savunmasız, inanılmaz bir şekilde çocuksu bir hali vardı. Mavi renk geceliği içinde sırtüstü uyuyordu. Bir süre olduğu yerde hareketsiz kalan Clarissa, adamın derin bir uykuya daldığına emin olduğunda yatağın Andreani'den tarafına yürürken ses çıkarmamaya özen gösteriyordu.

Andreani'yi ilk kez bu kadar rahat izleyebilmenin şaşkınlığı ve merakı içinde yeşil gözlerini üzerinde gezdirmişti. Adamın kirpiklerinin şaşırtıcı derecede gür olduğunu fark edince kaşları hayretle havaya kalkmıştı. Hangi kız olsa o kalın ve gür kirpikleri kıskanırdı. Kirli sakallı yüzünü seyrederken alnının üzerindeki düğün günlerinden bir gün önce oluşan yara izini aramıştı. İyileşmiş yaranın izini bulamamıştı. Uyuyan adamın karışmış nemli saçlarını seyrederken, denizin rengini andıran canlı mavi gözler aralanmıştı.

Yattığı yerde hızla oturur pozisyona gelen Andreani, uzanıp yatağın yanında dikilen kızın kolunu tutarak çevik bir hareketle yatağa çekmişti. Kendini bir anda krem rengi yatak örtüsünün üzerinde bulmuştu Clarissa. Şaşkın bir çığlık atmış, adamdan uzaklaşmaya çalışmıştı.

"Andreani, kes şunu!"

Clarissa'nın sertçe uyararak kendini ondan geri çekmeye çalışmasına aldırış etmeyen Andreani, kızın beline yerleştirdiği eliyle zorlanmadan kendi yanına çekivermişti. Sırt üstü yatan kız, bir kolundan destek almış halde üzerine eğilen adamla göz göze gelmişti. Clarissa şaşkın ve ürkmüş bir halde ellerini genç adamın göğsüne dayayıp kendini ondan uzaklaştırmaya çalıştığında karısının belindeki eline bir parça daha kuvvet vermişti genç adam.

"Gözlerim kapalı olabilir fakat izlenildiğimi hissederim."

Andreani, Clarissa'nın ürkmüş gözlerini içine bakarak eğilmiş burnunu karısının küçük burnuna sürtmüştü. Geri çekildiğinde kendini hayran bakışlarla kızı süzerken bulmuştu. Açık kumral parıltılarla yastığa dökülen dalgalı saçları, yüzünün gönül çelen güzelliğini vurguluyordu. Gözlerini, savunmasız ağzı ve yumuşak duran dudaklarından güçlükle çektiğinde, yüzünü kızın boynu ve saçlarının arasına gömmüştü. Elini beline iyice yerleştirdiğinde, gözleri kapalı ve dudaklarında bir gülümsemeyle mırıldandı.

"Uyuyacağım. Hayatında ilk kez yumuşak başlı bir kadın ol ve hareket etme."

Yattığı yerde huzursuzca kıpırdanan Clarissa, adamın nemli saçlarını teninde hissettiğinde panikle konuşmuştu.

"Üzerimde mi? Yüce İsa, kesinlikle olmaz."

Sözleri karşılında tek aldığı cevap Andreani'nin sıcak nefesini boyun kıvrımında hissetmek olmuştu. Huylanan kız, yeşil gözlerini güçlükle adama çevirdiğinde gözlerini çoktan kapatmış olduğunu gördü. Altından çıkmak için yavaşça hareketlendiğinde belindeki demir gibi sert kol izin vermemişti. İçine derin bir nefes çektiğinde bu kez eliyle adamın belini sarmış olduğunu kolunu tutmuş, yukarı kaldırmaya çalışmıştı Bunun üzerine yüzünü kızın boynuna ve gül kokan saçlarında gezdiren adam, gözlerini kapalı olmasına rağmen sözleri otoriter tonuyla duraklarından dökülmüştü.

"Karşı koymaya son ver. Uyumaya çalışıyorum Clarissa."

"Sen, gerçekten tahammül edilmez bir adamsın. Gerçekten."

Clarissa dilinin ucuna gelen başka iğneleyici sözleri güçlükle geri savurduğunda sıkıntıyla nefesini dışarı vermişti. Yeşil gözlerini yatağın üzerindeki cibinliğe çevirmişti. Çıplak tenine vuran sıcak nefeslerin iç gıdıklayıcı işkencesiyle yatmaya devam etmişti. Kendini içinde Andreani bulunmayan şeyler düşünmeye zorlamıştı. Fakat yeşil gözlerini sıkıntılı haliyle bükümlü kadife kumaşlarda gezdirirken gözlerinin önündeki görüntü Andreani'ye aitti. Kendine engel olamayan kız, gözlerini yatağı saran cibinlikten çekmiş, belindeki kalın kaslı kola ardından gür kirpiklere sahip adamın yüzünde gezdirmişti. Bu haliyle Andreani, arkadaşının parmaklarını acımadan kıran vahşi adamdan oldukça uzak bir görüntü çiziyordu.

Clarissa çelişkilerle dolu kocasının beklenmedik savunmasız görüntüsü karşısında zihninin bulandığını hissetti. Nihayet istediği uykuya kavuşan adam, başını hafifçe hareket ettirdiğinde kahverengi saçlarından bir tutam alnına düşmüştü. Bir müddet ilgisiz tavrı, onaylamayan bakışlarıyla izlemişti uyuyan adamı. Nefesini sıkıntıyla dışarı verdiğinde pes etmiş, anaç bir tavırla elini uzatmıştı. Parmak uçlarını tenine değdirmemeye özen göstermiş, usulca tuttuğu saç tutamını geriye ittirmişti.

Batmaya yüz tutmuş güneşin kızıllığı geniş yatak odasında loş bir hava yaratırken yatakta hareketsiz yatmaya devam eden kız, düşüncelerini üzerinde uyuyan adamdan uzaklaştırmayı başarmıştı. Clarissa istediği zaman bütün duygularının önüne geçebileceğini düşünürdü. Bu yaşına kadar onları gölgelemekte hiçbir sorun yaşamamıştı. Bundan sonra da bu konuda bir sorun yaşamayacağından emindi. Kendisine her zaman sadık olmuş ve yol göstermiş mantığına sığındığında tıpkı derin bir uykunun içinde olan kocası gibi gözlerini kapatmış, kendini uykunun kollarına bırakmıştı.

**

Malikanenin emektar kahyası Fabio eşliğinde, henüz kontrol ettiği ziyafetin kurulduğu yemek odasından çıkmıştı Rosia Panzio. Taş zeminde ağır adımlarla ilerleyen kadın, merdivenlerden inmekte olan yeni evli çifti fark ettiğinde yüzünde keyifli bir gülümseme belirmişti. Zarif ellerini neşeyle önünde birleştirmiş, merdivenlere doğru birkaç adım atmıştı.

"Harika. Benim de gözlerim sizi arıyordu."

Sabah giydiği elbisesini değiştiren Clarissa, akşam yemeği için zümrüt yeşili parlak kumaştan bir elbise seçmişti. Elbisesinin kare yakası ince beyaz tülle süslenmişti. Akşam yemeğine az bir vakit kala Rosia Hala'nın gönderdiği hizmetliden yardım almıştı. Hizmetli elbisesini giymesinde ve saçını toplamasına yardım ederken çoktan hazırlanmış Andreani incelik göstermişti. Geniş sütunlarla çevrili balkonda bekleyen adam sabırla şarabını yudumlamıştı.

Yaklaşık üç saat önce kendisini kristal vazodaki çiçekleri beğenmediği gerekçesiyle Andreani'nin yanına yollayan kurnaz sarışın kadına baktı Clarissa. Yüzündeki kibar gülümsemesiyle konuşmuştu.

"Umarım geç kalmamışızdır."

"Hayır, hayır geç kalmadınız. Yemek vaktine biraz daha var."

Taş merdivenlerin başında çifti karşılayan kadın, bir elini yeğeninin koluna koyduğunda sesi sıkıntılı hale bürünmüştü.

"Juan, çalışma odasında. Lavinia kütüphanede. Fakat benim serseri oğlum ortalarda yok."

Sandrino'nun nerede dair tahmin yürütmeye ihtiyaç duymayan Andreani, geniş gülümsemesini göstermişti. Kolundaki halasının zayıf elini rahatlatmak istercesine sevgiyle okşamıştı.

"Rahat ol Hala. O serseri, İspanya'da pek çok başarılı iş yaptı. Kendi haline bırakman en doğrusu olacaktır. Hem kendi kafasına eseni yapmak gibi kötü bir huyu olduğunu artık hepimiz kabul ediyoruz."

"Biliyorum, biliyorum..."

Gülümseyerek başını hafifçe iki yana sallamıştı kadın. Mutfağın bulunduğu koridordan elindeki gümüş tepside şarap kadehlerini taşıyan hizmetlilere göz gezdirmiş, mutfağı kontrol etmek için kahyası Fabio ile ayrılmıştı. Bununla birlikte Clarissa, Lavinia'yı bulmak için kütüphaneye giderken Andreani, Sandrino'yu karşılamaya karar vermişti. Malikânenin kapısına yönelmişti genç adam.

Clarissa, koridorda karşılaştığı hizmetliye kütüphanenin yerini sorduğunda, aldığı tarifle zorlanmadan bulmuştu. Kütüphanenin geniş ahşap kapısı aralıktı. Nezaket kuralları gereği odaya öylece girmek istemeyen kız, kırdığı parmağıyla kapı pervazına vuracakken geniş şöminenin önünde yan dönmüş Lavinia'yı görmüştü. Yüzünün yarısını görebilen Clarissa, genç kızın gülümsediğini seçmişti. Ellerinin arasındaki mektubu okuyan Lavinia, bitirdiğinde mektubun altındaki imzayı parmaklarının ucuyla okşamış, sevgiyle göğsüne bastırmıştı.

Özel birinden gelen mektup olduğunu düşünmeye başlamıştı Clarissa. Kendi kendine birini gizlice izlemenin aldığı terbiyeye uymayan, affedilmez bir davranış olduğunu söylese de Lavinia'yı bu kadar mutlu eden kişiyi merak etmekten kendini alamamıştı.

Daha fazla hanımefendi duruşuna uymayan gözetlemeye devam etmek istemediğinde, pişmanlık ve suçluluk duyguları içinde vurmuştu kapı pervazına.

Ellerinin arasındaki beyaz parşömene yazılmış mektubu hızla kıvırıp elbisenin koluna sıkıştıran Lavinia, panik içinde açık kapıya dönmüştü. Sarışın kızın küçük yüzü korku ve panikle bembeyaz haldeydi. Fakat korktuğu başına gelmeyen Lavinia, annesi yerine Clarissa'yı gördüğünde gözle görülür bir rahatlama yaşamıştı.

"Ah.. Clarissa sen miydin?"

"Umarım seni rahatsız etmemişimdir."

"Hayır. Rahatsız etmedin. Lütfen içeri gel."

Yüzündeki yarım gülümsemeyle odaya adım atmıştı Clarissa. Suçlu hissetmenin getirdiği gerginlikle Lavinia'ya baktığında duygularını saklamayacak kadar temiz kalpli bir genç kız görmüştü. Gördüklerini Lavinia'nın bir aşığı olduğuna yormuştu. Fakat bunun ardından yıldırım hızıyla durumun içler acısı gerçeğiyle yüzleşmişti. Rosia Hala, Lavinia'yı evlendirmek istiyordu ve Lavinia'nın aşığı vardı.

Kendini toparlayan Lavinia, şömine önündeki karşılıklı duran tekli koltukları göstermişti.

"Bende sizin aşağıya inmenizi bekliyordum. Yemekten önce sohbet ederiz diye düşünmüştüm."

"Çok isterim."

Lavinia'nın gösterdiği şömine önündeki yüksek arkalıklı şarap rengi koltuğa yerleşmişti Clarissa. Lavinia'yı akşam yemeğinden önce görmesinin nedeni evlilik hakkındaki düşüncelerini öğrenmekti. Fakat şahit olduğu görüntüden sonra bu planını savuşturdu. Kaldı ki Clarissa, Rosia Hala'nın istediği neden kabul ettiğini de bilmiyordu. Kendini ne kadar zorlarsa zorlasın evlilik hakkında söyleyecek iyi sözleri bulamamıştı.

**

Andreani rahat bir tavırla Panzio Malikanesi'nin ahırlarını çevreleyen koyu renk çitlere yaslanmış, baş seyisle atlar hakkında koyu bir sohbete girmişti. Bir ırkın diğerine olan üstünlüğünü keyifle tartışırken Sandrino, kestane rengi atın üzerinde görünmüştü. Clarissa ile dans etmek için kuzenine kaptırdığı atı beğeniyle incelemişti. Sandrino, tüm arsızlığıyla ahırındaki en iyi atlardan birini seçmişti. Andreani sahte bir kızgınlıkla atın üzerindeki adama bakmayı sürdürürken, atından inmişti sarışın adam. Seyise atı teslim ettiğinde, kolunu keyifle çitlere yaslanmış kuzeninin omzuna atmış, malikaneye çekmişti.

"Adını Kötü Şöhret koydum beğendin mi?"

Kuzeninin imalı sözleri üzerine, mavi gözlerindeki ezici bakışlarını adama çevirmiş elinin tersiyle göğsüne vurmuştu Andreani.

Sandrino, Andreani gibi uzun boylu ve heybetli bir bedene sahip olmasının yanı sıra daha zarif hatlara sahipti. Andreani girdiği her ortamda güçlü liderlik vasıflarını ustalıkla sergilemesine karşın Sandrino, neşesi ve kaygısız tavırlarıyla insanları etrafına kolaylıkla toplardı. Altın rengi bukleli saçları ve yeşil gözlere sahip olan adam doğuştan gelen bir çekiciliğe sahipti. Sandrino, sergilediği kaygısız tavırlarına karşın hayli yetenekli bir asker ve ileride başına geçeceği nüfuslu bir ailenin varisiydi. Fakat genç adam ailenin varisi olmanın getirdiği yüzlerce sorumluluğu yapabiliyorken babasının güçlü omuzlarına yüklemekten oldukça memnundu.

"Av yorgunluğunu doya doya attın mı Sandrino?"

Tattığı zevkin sarhoşluğunu hala damarlarında hisseden Sandrino, çapkın edasıyla erkeksi bir kahkaha atmıştı. Andreani ile malikaneye omuzlarındaki kollarıyla ilerlerken cevaplamıştı.

"Ağzımı konuşmak haricinde de iyi şeyler için kullanırım, kuzen."

Sanrino'nun cevabı üzerine sert hatları yumuşayan Andreani, kuzeninin kahkahasına eşlik etmişti. İki genç adam kahkaha tufanı eşliğinde malikaneye girdiklerinde onları imrenerek izleyen Juan Panzio ile karşılaşmışlardı. Kısa bir süre sonra, tüm aile yemek salonunda hazırlanan ziyafete geçmişlerdi.

Akşamları kuş sütünün eksik olmadığı ve keyifli muhabbetlerle geçmişti. Rosia Hala her zamanki zarafetiyle ailenin annesi rolünü başarıyla sergilerken, Juan Panzio karısının yargılayan bakışlarına rağmen Avrupa'nın siyasi ilişkileri ve yeni seçilen kardinaller hakkında Sandrino ve Andreani ile koyu bir muhabbete girmişti.

Yemeğin ardından, Rosia ve Juan'ı malikanenin salonunda bıraktıklarında Sandrino'nun önerisiyle geniş bahçeye çıkmışlardı. Ay ışığı, taraçadan bahçeye inen merdivenlerin ve dev meşalelerin aydınlattığı bahçenin üzerinde parlıyordu. Birkaç setten oluşan büyük bahçenin tam ucunda klasik yunan tarzı kameriyenin beyaz sütunları meşalelerin aydınlattığı bahçede göz alıcı şekilde dikkat çekiyordu.

Clarissa, önlerinde ilerleyen Sandrino ve Lavinia'ya bakmış ardından başını çevirip gecenin karanlığını seyre dalmıştı. Andreani'nin parmakları hafifçe yanında ilerleyen karısının kolunu okşarken, başını ona yaklaştırmıştı.

"Sana bir haberim var. Bugün biz avdayken bir mektup gelmiş. Akşam yemeğinden önce okuyabildim."

Clarissa, bakışlarını bahçeden ayırdığında şaşkınlıkla Andreani'ye bakmıştı.

"Yani?"

Karısının ilgisiz ve sıkılmış ifadesini fark eden Andreani, yüzündeki belli belirsiz gülümsemeyle ceketinin iç cebine uzanmıştı. Elinde tuttuğu parşömenin üzerine basılmış aile armasını karısının görebilmesi için önüne tutmuş, fakat ellerine teslim etmemişti. Meşalelerin aydınlattığı bahçede görüş acısı yeterince iyi olmayan Clarissa, yeşil gözlerini kısarak baktığında Virgilio armasını seçmişti. Bununla birlikte yeşil gözlerinde sevgi ve heyecan dolu bir parıltı belirmişti.

"Kimden gelmiş? Andreani mektubu verir misin?!"

Mektubu almak için hamle yapan kızı çevik bir hareketle uzaklaştıran Andreani, yukarı kaldırmış, parmak uçlarında mektubu almaya çalışan Clarissa'yı izlemeye başlamıştı. Kendisinden en az on parmak daha uzun olan adamdan mektubu almaya çalışmanın kendisini komik duruma düşürdüğünü fark edince olduğu yerde kalmıştı Clarissa. Öfkeli ifadesiyle ellerini beline yerleştirmişti.

"Mektup, bana gelmiş küçüğüm. Kuzenin, Cesare Virgilio'dan. Seni ziyaret etmek istediğini yazmış."

Cesare'nin adını duyan Clarissa'nın yeşim yeşili gözleri karanlık bahçede sevinçle parlamıştı.

"Sen cevap olarak ne yazdın? Ya da cevap yazdın mı diye sormalıyım?"

Andreani, Clarissa'nın küçük yüzüne inanamayarak bakmayı sürdürmüş, bir süre beklemişti. Erkeksi yüzünde hem keyif hem keyifsizlik okunuyordu.

"Yarın öğlen uygun olduğunu, malikanemizde ağırlamaktan mutluluk duyacağımızı yazdım. Yanında Guliano' da gelecekmiş."

Oysaki Clarissa, despot kocasının kendisiyle eğlenen tavrını en kötü anlamıyla yorumlayarak, kuzeni Cesare'ye uygun olmadığını yazdığını düşünmüştü. Kocasının gariplikleriyle bir süre sessiz kalan kızın kısa bir andan sonra gözleri sevinçle parlamaya devam etmişti. Cesare ve Guliano'yu görecek olmanın mutluluğuyla yüzünde saklayamadığı bir mutluluk ifadesi vardı. Özlemini öyle derinden hissediyordu ki o andan sonra vakitler geçmek bilmeyecekti.

Clarissa'nın adeta etrafına taşan mutluluğundan haberdar olan Andreani, parlayan yeşil gözlere bakmaya devam ederken düşünceleri dile gelmişti.

"Siz Cesare ile hep böyle sık mı vakit geçirirdiniz?"

Nerdeyse tüm çocukluğunu birlikte geçirdiği kuzeniyle vakit geçirmesi kendisine oldukça sıradan geliyordu. Adamın tam olarak ne öğrenmek istediğini anlamak için yüzüne bakmıştı.

"Cesare benim kuzenim"

Andreani, belli belirsiz bir gülümsemeyle omzunu silkti ve gülümsemesi bir anda alaylı bir ifadeye büründü.

"Ben bir şey demedim."

İniş çıkışları belli olmayan, bilmeceden farksız kocasına bakmayı sürdüren Clarissa yılgın bir halde nefesini dışarı verdi. Nazik olma gayreti göstermeksizin bu kez uzanıp adamın elindeki mektubu kaptı. Yeşil gözlerindeki aşağılayan bakışlarla adama baktığında söylenmişti.

"Gözlerin dedi ama."

Bakışlarını elindeki mektuba çevirdiğinde Cesare'nin düzgün hatlı el yazısını okumaya başladı. Clarissa'nın mektubu okumasına izin veren Andreani, kamelyaya doğru dönmüştü. Fakat henüz bir adım atmışken ona yetişen Clarissa, kolundan tutmuş ve onu durdurmuştu. Mavi ceketinin üzerindeki karısının eline bakakalmıştı Andreani. Bu Clarissa'nın kendisine dokunduğu nadir anlardan biriydi.

"Andreani, benim kuzenim neden benimle görüşmek için sana yazıyor?"

Başını çevirerek karısının huysuz yeşil gözlerine baktı Andreani. Gülecek bir tavır takındı fakat kendini tuttu.

"Artık evli bir kadın olduğun için olmasın?"

Clarissa, tam adama çıkışmak için ağzını açmıştı ki kolundaki tutuştan kurtulan genç adam onu arkasında bırakmış, çoktan kamelyaya ulaşmış kuzenlerine katılmıştı. Akşamın geri kalan kısmını Sandrino'nun o akşama özel açtırttığı şaraptan tadarak ve çocukluklarındaki keyifli anılardan bahsederek geçirmişlerdi. Sandrino'nun neşeli ifadesi eşliğinde anlattığı hikayelere kendini kaptıran Clarissa geçen bir saatin ardından kaliteli şaraptan kaç kadeh içtiğini saymayı bırakmıştı. Gecenin sonunda şarabı fazla kaçıran kız, Andreani'nin kollarında odalarına çıkarken başı dönüyor, gözünden uyku akıyordu. Uzun zamandır bu kadar dolu dolu bir gün daha geçirdiğini hatırlamıyordu.

**

Ludovico hanesinin nişanını taşıyan siyah renk cilalı at arabası Panizo toprakları ve Ludovico toprakları arasındaki yarım saatlik kısa mesafeyi kat ederken Clarisaa'nın yüzünde engel olamadığı bir tebessüm vardı. Cesare ve Guliano'yu görecek olmak içine büyük bir heyecan ve sevinç dalgası yayıyordu. Yirmi yıllık hayatı boyunca ilk kez ailesinden bu kadar uzak kalmış kız yeni evinde onları ağırlayacak olmanın tuhaf hissiyle duyguları birbiri içine girmişti.

Işıltılı siyah at arabası eve doğru uzanan oval biçimli taş yolda ilerleyip malikanenin önünde durmuştu. Tüm yol boyunca, at arabasına binerken Tommasso'nun eline tutuşturduğu kağıtlardaki raporları okuyan Andreani'nin yüzünde oldukça ciddi ve dikkatli bir ifade vardı. Göz ucuyla karşısında oturan adama bakan Clarissa, umursamamış keyifli ruh haliyle tüm yol güneşin altında parlayan kır manzarasını izlemişti. Arabanın durmasıyla kağıtlarını deri dosyanın içine yerleştirmişti adam.

Taş yolda hazır bekleyen Tobia, at arabasının merdivenini indirdiğinde küçük kapıyı açmıştı. Kolunun altına sıkıştırdığı siyah renk deri dosyayla bahçeye ayak basmıştı Andreani. Tobia, Clarissa'nın inmesine yardım etmek için elini uzatmıştı lakin Andreani onu kendi indirmişti. Taraçalı merdivende Sheilah onları bekliyordu, selam veren kadının yüzünde belli belirsiz bir gülümseme vardı.

Malikanenin yüksek kemerli ahşap kapısındaki aslan başı tokmağını ittirerek açan Sheliah'ın eşliğinde malikaneye girmişlerdi. Andreani ile ilerleyen Clarissa, yeşil gözlerini önüne çevirdiğinde beklemediği bir görüntü ile karşılaşmıştı. Ufak tefek fakat biçimli bedenini saran siyah renk elbisesi ve siyah saçlarını ensesinde fileyle toplamış olan Berta, saklamaya çalıştığı heyecanı ve tebessümü ile ona bakıyordu. Sadık hizmetlisini Ludovico Malikanesi'nde görmek Clarissa'yı şaşırmış aynı zamanda mutlu etmişti. Şaşkınlığını atan kız, yeşil gözlerini Berta'dan çekmiş, Andreani'ye yönünü çevirmişti.

Kayıtsız bir tavır takınan adam, göz ucuyla karısına yandan bir bakış atmış ardından güçlü adımlarla holde ilerlemişti. Andreani'nin ilgisizliğine bir anlam veremeden boş gözlerle bakmaya devam ediyordu Clarissa. Fakat kendini fazla yormasına gerek kalmadan, çalışma odasının olduğu batı holüne dönen adamın tok ses dile gelmişti.

"Çalışma odası. Hemen."

Andreani'nin sesindeki emir tonu taşıyan tınıyı fark eden kız, kocasının tekrar karanlık esrarengiz bir adam dönüştüğünü anlamıştı. Bu hallerini eskisi kadar yadırgamamaya başlamıştı. Başını onu izleyen Berta'ya çevirmiş birazdan geleceğini öğütler gibi bakmıştı. Bir eliyle eteğini kavradığında gergin bir sessizlik içinde Andreani'yi takip etmişti.

Andreani, kapıyı kapatarak Clarissa'ya çalışma masasının önündeki koyu renk küçük koltuğa oturması için işaret etti. Bir an tereddüt eden kız, ağır adımlarla ilerlemiş, oturmuştu. Clarissa'nın ardından çalışma masasının arkasındaki yerine geçen Andreani, kollarını masanın üzerindeki dosyaların üzerine koyduğunda dik duruşu ile karşısındaki kızı izlemiş, sakin ve otoriter sesiyle konuşmaya başlamıştı.

"Şimdi, bugün seninle bir anlaşma yapacağız. Önce söyleyeceklerimi dikkatle dinleyeceksin. Ardından sende makul olması kaydıyla isteklerini söyleyebilirsin."

Bir gün önce keyifle onunla kelime oyunu oynayan adama bakakaldı Clarissa. Tunçtan oyulmuş bir heykeli andıran yüzünden, duruşundan ve her noktasından soğukkanlı bir asalet akıyordu. Uğradığı soğuk tavır karşısında başını dik tuttuğunda gözlerini kaçırmadan adama baktı.

"Dinliyorum."

Oturduğu deri koltukta dik ifadesiyle, kendinden emin kıza bakan Andreani sakin fakat üstün bir edayla başladı.

"Evliliğimizin başlama koşulundan dolayı pek başarılı bir başlangıç yaptığımız söylenemez. Fakat artık bazı şeyleri düzene koyacağız. Hizmetlini getirttim çünkü düşündüğün gibi bu evde esir değilsin. Burayı evin olarak görmeni istiyorum. Bugün malikanenin hanımı gibi yaşamaya başlayacaksın. Tobia ile malikanenin düzenini birlikte yöneteceksiniz. Kaldı ki Virgilio Köşkü'nü yıllarca yönetmiş biri olarak sana ne yapacağını anlatmama gerek yok."

Kocasının mermerden oyulmuş heykeli andıran yüzünü dikkatle inceleyen Clarissa, devam etmesini bekler gibi kaşlarını havaya kaldırmıştı.

"Bazı şeyleri anlamanı istiyorum. Birincisi, beni bir kez daha kocan olduğumu hatırlatmak zorunda bırakmayacaksın. İkincisi binici kıyafetleriyle başını alıp gitmeler, yemeklere inmeyi reddetmeler, kendini odalara kapatmalar ve yapmamanı söylediğim şeyi inatla yapmaya devam etmeler yok. Ahırdan da uzak duracaksın. Dışarı çıkmak istiyorsan Tobia'ya söylersin. Sana at arabası ve koruma ayarlar. Gideceğin yerleri önceden bana bildirmeyi de unutmayacaksın. En önemlisi sanat atölyesine gitmeni yasaklıyorum. Anlaşıldı mı? Nereye gideceğinden haberim olacak."

Adamın sözleriyle öfkesi başına vuran Clarissa, iğneleyici sesiyle araya girmişti.

"Ne kadar cömertsiniz asilzade hazretleri. Yarı açık özgürlük veriyorsunuz. Yani istediğimi yapabilirim ama aslında senin haberin olmadan da yapamam. Aynı şey!"

Andreani karısının sözlerindeki doğruluğu fark edince dudaklarının kenarında bir tebessüm belirdi. Güzel yüzündeki öfkeli ifadeye bakarak düşüncelere daldı. Bu konuşmayı yapmayı günler önce kararlaştıran adam neden şimdi Clarissa'nın gergin bedenine baktığında onu kolları arasına almak ve yumuşak bir tonla gerekçelerini açıklamak istemesine bir anlam veremiyordu. Kadınlar konusunda tecrübeleri oldukça fazla olan genç adam Clarissa'ya karşı koyamadığı, kontrolünü kaybettirmeye zorlayan duyguları karşısında hem şaşırıyor hem de öfkelenmeye başlıyordu.

Düşüncelerine rağmen sert yüz ifadesini koruyan Andreani, duygusuz duruşuyla tonuyla devam etti.

"Sözlerimi bitirmedim. Şu çok sevdiğin hizmetline gelelim. Bir kez daha arkamdan iş çevirmek bir yana bunu konuştuğunuzu, aklınızdan dahi geçirdiğinizi sezersem, Berta'yı İspanya Sarayı'na hediye ederim. Ömrü hayatınız boyunca bir daha görüşemezsiniz."

Karşısındaki adamın soğuk ve katı halini izleyen Clarissa içinde yayılan öfkeyi kontrol altına almaya çalışıyordu. Fakat oturmaya devam ettiği koltukta kıstığı gözleri, kaskatı kesilen bedeni öfkesini belli ediyordu.

"Bu bir anlaşma değil, tehdit."

Clarissa'nın saten parlaklığındaki pürüzsüz yüzünün gittikçe öfkeden kızarmasını izleyen Andreani, koltuğunun arkasına yaslandı ve kıza göz gezdirmeye devam etti. Yüzünde onaylamayan kayıtsız bir ifade vardı.

"Bunu öyle düşünme. Hizmetlini iyi niyetimin göstergesi olarak düşün. Aslında istediğim şey gayet basit. Pek çok açıdan tuhaf başlayan evliliğimizi normal bir evlilik gibi sürdürmeyi teklif ediyorum. Kısaca evlilik huzuru istiyorum."

Andreani'ninn kendinden emin mavi gözlerine bakan kız geniş masadaki mumluğa uzanıp üzerine atma dürtüsüne engel oldu. Sözlerinin ne kadar makul olduğu zihninde yer edinmeye başlasa da öfkesinin yatışmasına izin vermedi. Adamın yaptığı rezillikleri bir bir kendinde hatırlattığında her isteğine boyun eğmeyeceği konusunda onu bir kez daha uyarmaya karar verdi.

"Her istediğini yapacak, her hareketine hayranlık duyacak, yumuşak başlı bir kızla evlenmeliydin. Ben bu şekilde yetiştirilmedim."

Andreani bu sözleri ufak imalı bir gülümsemeyle karşıladı. Yerinden ağır bir hareketle kalktı ve Clarissa'ya bakarak konsola doğru yürüdü. Clarissa ve kendi için bir kadeh şarap doldurdu. Andreani'nin rahat ve umursamaz görüntüsünün altındaki duyguları anlamak isteyen Clarissa onu izlemeye dalmıştı. Geniş omuzlarını saran kül grisi ceketi ve uzun kaslı bacaklarını sıkıca saran siyah pantolonun ve deri çizmelerinin içinde ne kadar asil ve muhteşem gözüktüğünü görmezden gelmeye çalıştı. Öfkeli bakan yeşil gözlerini adamın mavi gözlerine diktiğinde, konuşmayan Andreani kadehi ona uzatmıştı.

Biraz önce sarf ettiği sözlere ne karşılık vereceğini merak eden Clarissa, uzanıp almıştı kadehi.

"Bekleyip, zamanın seçtiğim kadını nasıl evireceğini görmek istedim."

"Seçtiğin kadının, senin istediğin noktaya evirilmesi için neredeyse koca iki ömür gerekli. Belki daha çok."

Clarissa'nın meydan okuyan cesur sözlerinden etkilenmemiş gözüken Andreani, elinde tuttuğu gümüş kadehin içindeki şarabın üzerindeki parlak kabarcıklara çevirdi bakışlarını. Kendinden emin ses tonuyla konuştu.

"Beklemeye bayılırım. Baksana şaraba ne yapıyor."

Sözlerinin ardından ani bir hareketlenmeyle kadehinden koca bir yudum almış ve kadehi çalışma masasına bırakmıştı.

"Yine de sen, bir yıl sonra ayna önüne geçip tekrar bak. Bakarsın koca iki ömür beklemek gerekmez."

Adamın ima ettiği şeyle adeta karnına bıçak yemiş gibi irkilen Clarissa'nın dudakları ağır bir gülümsemeyle gerilmişti. Adamın kendinde duyduğu küstahça güveni onu dehşete sürüklüyor, asla ona karşı his beslemeyeceğine karşı inadını körüklüyordu. Kadehini çalışma masasına bırakırken, elinin titrediğini hissediyordu. Başını kaldırdı ve karşısında dikilen adama tereddütsüz gözleriyle baktı. Ayağa kalkmış, bir adım attığında meydan okuyan sesiyle konuşmuştu.

"Bence tüm olay üzümde bitiyor."

Cevap beklemeyen Clarissa, sahte bir gülümsemeyle Andreani'ye baktığında arkasını dönmüştü. Çalışma odasından çıkmaya hazırlanan kız, bir adım attığında kadehini masaya bırakan Andreani kollarından tutmuş onu kendine döndürmüştü.

Ellerini karısının kollarına yerleştiren genç adam, hareket etmesini engellediğinde sakin ama kararlı ifadesiyle konuşmuştu.

"Anlaşmamızı bitirmeden, gidemezsin. Şimdi anlaşmamızı kabul ediyor musun yoksa senin benimle inatlaştığın benimse sana bağırdığım huzursuz hayatımıza devam mı edelim?"

Tereddütsüz mavi gözler genç kadının cesaretini kırmaya çalışıyordu. Yeşil gözlerini Andreani'den ayırmayan Clarissa, mağrur ifadesiyle aklına ilk gelenleri sıralamıştı.

"Kendi isteklerimi söyleyebileceğimi söyledin. Şimdi aklıma senin gibi uzun bir liste gelmiyor ama bir tane var. Halanın şehirdeki mastırlara, düşkünler evlerine ve köylerdeki kiliselere yardım ettiği bir kuruluşu varmış. Bende onlarla katılmak, gerçek anlamda bir işe yaramak istiyorum. Haftanın belirli günleri halanın ziyaretlerine katılacağım. Listenin geri kalan kısmını sonra veririm."

Ellerini karısının kolları üzerinde gezdiren adam sözlerini bitirdiğinde keyifle kabul etmişti.

"Kabul. Seni muhasebecimle tanıştırırım, sana her ay bir meblağ ayırır. Yardımlarını onun rehberliğinde dilediğince yaparsın."

Sözlerinin niyeti para istemek olmayan Clarissa, önce buna itiraz etmeyi düşünmüştü fakat kısa bir an adamın sözlerini zihninde tarttığında her ne şekilde olursa olsun Andreani'nin parasını acımasızca harcama fikri hoşuna gitmişti. Üstelik paralar Andreani'nin aksine zenginlik ve refahın içinde doğmamış insanlar bir şans bulsun diye kullanılacaktı.

Karısının düşüncelerinden habersiz olan Andreani, güzel yüzünü süzerken konuşmuştu.

"Karşılıklı isteklerimizi söylediğimize göre artık anlaşmamızı kağıda dökelim mi? Yoksa birbirimize güvenebilir miyiz?"

'Güven' kelimesi zihninde acı bir şekilde yankılanan kızın yüzü karasız bir ifadeye bürünmüştü. Karşısındaki yüzün duygu değişimlerini doğru yorumlayan Andreani, sanki daha önce kimseye tam anlamıyla güvenmeyi bu kadar fazla istememişçesine duraksadı ve sakin bir ciddiyetle mizacına taban taban ters o sözü söyledi.

"Ben, sana güveniyorum."

Andreani'nin sert ve karanlık yüzüne bakan Clarissa, böylesine anlam yüklü sözlerin ondan çıktığına inanamayarak bakakaldı. Sözlerin içindeki derin anlamları görmezden gelmek için kendiyle girdiği kavgadan sonuç alamayacağını anladığında kendinde düşmanlığını sürdürecek güçte bulmadı.

Biraz önceki yakıcı öfkesini kaybetmişti. Şaşkın bakışlarını topladığında başıyla onaydı.

"Tamam. Anlaşmayı kabul ediyorum."

Tatmin olmuş bir ifadeyle tebessüm eden Andreani'nin kolundaki tutuşundan usulca çıkan Clarissa bir adım gerilemişti.

"Eğer konuşacaklarımız bittiyse, odaya çıkıp üzerimi değiştireceğim."

"Bitti."

Odanın kapısı kapandığında, geniş çalışma masasının arkasına dolanıp deri koltuğuna oturdu Andreani. Mavi gözlerini karısının arkasında bıraktığı boşluğa diktiğinde düşünceli ifadesine bürünmüş, kaşlarını çatmıştı.

Clarissa belki de hiçbir zaman diğer soyluların eşleri gibi yumuşak başlı bir kadın olmayacaktı. Fakat yerine ve havasına göre ruh hali değişkenlik gösteren karısı kimi zaman iyi yetiştirilmiş bir hanımefendi kimi zaman bir asilzade kimi zaman inatçı bir kız çocuğu kimi zaman ise baş döndürücü bir kadın olmasıyla telafi etmeye yeterdi. Roma'ya dönmeden önce huzurlu ve oldukça düzenli bir hayatı vardı. Oysa Roma'ya ayak basmasıyla yeşil gözlü kumral saçlı bir kadın kendisine şenlikte çıkışmış, gözlerinin içine çekinmeden bakıp meydan okumuş ve tüm unvanlarını kolaylıkla alaya almış, kendisine bin bir türlü zorluk çıkartmıştı. Clarissa, yumuşak başlı bir kadın olmayacaktı ama Andreani ondan hiç sıkılmayacağından oldukça emindi.

Masasının üzerindeki deri kaplı dosyadan bir kağıt çıkartıp okumaya başladığında, isteksizce kulaklarına 'bence tüm olay üzümde bitiyor.' sözleri çalınmıştı. Yeşil gözlerdeki meydan okuyan kararlı ifadesiyle ne kadar cazibeli göründüğünün farkında değildi. Ardından 'bir yıl sonra ayna önüne geçip tekrar bak.' sözleriyle yüzü öfkeden kıpkırmızı kesilen pembe dudakları titreyen hali gözünün önüne geldiğinde, koltuğunda keyifle geriye yaslanmıştı. Dik başlı, keskin dilli gönülsüz karısını düşünmeye devam ederken onu nasıl yola getireceğini biliyordu Andreani. Sonuçta İsa, cennete giden yolun zorlukları geçerek gidilebileceğini söylerdi.

YAZAN; Mirena MARTİNELL

Merhabaa :) Yazarken o kadar çok duygusal şarkı dinledim ki, ortaya böyle bir bölüm çıktı. Umarım sevmişsinizdir. Cesare ve Guliano diğer bölüme kaldı.

Lütfen, lütfen o küçük yıldıza dokunup oy vermeden geçmeyin :)

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top