Bölüm 15 - "Kendim Hakkında"
"Benliğim, güzel elbiseler ve güzel bir yüzle sınırlı değil."
Muhteşem Güzellik
Bölüm 15 - Kendim Hakkında
Malikanenin geniş yatak odasına pencerelerden gün ışığı doluyor, henüz bir saat önce doğmuş güneşin güçlü ışıkları uykuda olan adamın yüzüne vuruyordu. Aynı zamanda geniş pencerelerin önüne konmuş olan iki kuş kavgaya tutuşmuştu. Kanat sesleri geniş yatakta bir kolunu başının altına yerleştirmiş uyuyan Andreani'nin öfkeyle homurdanmasına neden olmuştu.
Yarı uykuda, yarı uyanık olan adam, güneş ışıklarını engellemek istercesine ellerini gözlerine götürmüş, yüzükoyun dönüp uykudan şişmiş yüzünü yastığına bastırmıştı. İpekli yastıkla güneş ışıklarını engellediğinde, yatağın içinde iyice yerleşip uykusuna devam etmeye niyetlenmişti. Fakat camdaki kuşların sesleri tekrar kulağına çalınmıştı. Öfkeyle bir küfür savurmuş, başını yana çevirmişti. Uyumaktan şişmiş mavi gözlerini araladığında yanında koca bir boşlukla karşılaşmıştı.
Huysuzluğu daha da artmış Andreani, sırt üstü dönmüş, bir kolunu karısının tarafına atmış. Mavi gözlerini yatağı çevreleyen cibinliğe dikmişti. Uykulu sesiyle söylenmişti.
"Yeşil gözlü inatçı kadın.. ."
Uyku mahmurluğunun dağılmasını bekledi bir süre Andreani. Yatağın dört bir köşesine dağılan ipekli perdeleri tutan altın sırmalar işlenmiş cibinliğine bakarken gün içinde yapacaklarını değerlendirdi. Uykulu halinden arınmış berraklaşan zihninde bugün karısına yaşatacağı küçük şoku hatırladı. Bununla birlikte dudaklarının kenarında küçük bir tebessüm belirdi.
Keyiflenen adam hızla doğrulup, bacaklarını yataktan sarkıttı. Dağılmış kahverengi gür saçlarını geriye ittiğinde esnemişti. Vakit sabahın yedisiydi. Clarissa'nın erken kalkmalarına bir çözüm bulması gerekti. Lakin bu başka bir günün sorunuydu. Altındaki geceliği, çıplak üstüyle taş zeminde ilerledi. Konsolun üzerine duran gümüş kasenin içindeki suyu yüzüne çarptı. Soyunma odasına yönelip üzerini giyindi.
Ağır adımlarla taş merdivenlerden inen Andreani, malikanenin kusursuz düzenin sorumlusu Tobia'yı görmüştü. Doğu kanadına yönelen koridordan çıkmıştı yaşlı adam. Bu koridor kütüphane, misafirler için ayrılmış geniş yemek odası ve bir başka salona açılıyordu. Eliyle adama kendisini beklemesini işaret etmişti. Yaşlı ama dinç olan adam merdivenin iki yanına yerleştirilmiş gösterişli şamdanlardan sağdakinin yanında durmuş, kendisini beklemeye koyulmuştu.
Çocukluğundan bu yana Ludovico Malikanesi'nin kahyalığını yapan yaşlı adama ulaştığında, selamlayarak günaydın dedi Andreani. Mavi gözlerini adamın üzerinden koridorda şöyle bir gezdirdiğinde tekrar Tobia'ya döndü.
"Byanca'nın sipariş ettikleri geldi mi?"
"Evet efendim. Biraz önce getirdiler. Dediğiniz gibi önce başka bir yere aldım."
Adamı takdir edercesine başıyla onaylayan Andreani'nin sert hatlı yüzünde eğlenen bir ifade belirmişti. Lacivert ceketinin üzerine iliştirdiği Ludovico broşunu düzeltirken konuştu.
"Güzel. Bu öğlen halledilmiş olsun. Siyahları da yok etsinler."
Aldığı talimatın ardından başıyla onaylamıştı Tobia. Adamın sözlerini harfi harfine uygulayacağından emin olan Andreani, bir adım geri çıkmıştı.
"Clarissa salonda mı?"
"Hayır efendim. Hanımefendi aile şapelindeler."
Konuşma gereği duymamış, başıyla onaylamıştı. Merdivenin sağ tarafında kalan koridora yönelmişti. Bu koridor malikanenin batı kanadı boyunca uzanıp gidiyordu. Şahsi çalıma odası, küçük bir misafir salonu koridorun ucunda ise aile şapeli bulunuyordu.
Genç adamın arkasından bakan Tobia'nın yaşlı yüzüne düşünceli bir ifade yerleşmişti. Etrafı kırışıklarla bezenmiş kahverengi gözlerini kısmıştı. Yıllardır genç adamla birlikteydi, tüm çocukluğuna şahit olmuş adeta elinde büyümüştü. Kendi oğlu gibi seviyor, büyük bir bağlılıkla onun için çalışıyordu. Tobia'nın genç adamın isteklerini eksiksiz ve en hızlı şekilde yerine getirmek gibi bir prensibi vardı. Lakin son isteği ile malikanenin yeni hanımından göreceği soğuk tepkiyi düşündükçe ürperiyordu. Yeni hanımıyla henüz ortak bir paydada bulaşamayan adam nasıl yaklaşacağından emin değildi. Evlendiği günden bu yana soğuk güzelliği ve mağrur duruşu ile tüm çalışanları geri itiyordu kız. Yeşil gözlerinin içinde beliren soğuk bakışla olgun aynı zamanda dikkat edilmesi gereken bir kızdı.
Ellerinin arasında tuttuğu yeşil ve beyaz renk incilerle süslü küçük haç kolyesiyle dalgın ruh halinde yürüyen Clarissa, henüz çıkmıştı aile şapelinden. Başını kaldırdığında kendisine doğru gelen kocasını gördü. Andreani o sabah uzun bacaklarına füme renk bir pantolon geçirmiş, inci grisi parlak gömleğinin üzerine lacivert ceketini giymişti. Onu gördüğünde olduğu yerde kalan adam yanına gelmesini beklemişti. Ağır adımlarla ilerleyen Clarissa karşısında, uygar ve beyefendi biri gibi görünüp aslında insanları görünüşü ile kandıran tehlikeli bir adam görüyordu. Andreani, yakışıklı yüzünü ve heybetli bedenini süslemeyi iyi biliyor tüm bunları tehlikeli aurasını ile harmanlıyordu.
Kocasının önünde durduğunda üsten karısına bakmıştı Andreani.
"Günaydın. Merak ediyorum, sabahın yedisinde kendini şapele atacak kadar önemli ne olabilir?"
Dakikalar önce şapelde ruhuna dolan huzurun kaybolmaya yüz tuttuğunu hisseden Clarissa, yüzünü buruşturmuştu. Kabuslarla geçirdiği bir gecenin ardından, derdini Tanrı'ya açmaya karar vermişti. Her sabah olduğu gibi gün doğumu ile uyanmış, hazırlanıp alt kata inmişti. Bu sabah kitap okumak yerine şapelde geçirmişti vaktini genç kız. Yeşil gözlerindeki soğuk parıltı ile konuşmuştu.
"Talihsiz kaderim. Senden kurtulurum da kader tekrar yüzüme güler mi diye dua ediyordum."
Karısına üsten bakmaya devam adamın dudakları arasında belli belirsiz bir gülümseme belirmişti.
"Benden kurtulman için, benim ölmem gerek. Sana kendim hakkında yeni bir bilgi vermeliyim. Ölüme kafa tutmak gibi bir huyum vardır. Yani sevgili karım uzun yıllar benden kurtulman mümkün değil. Kader tekrar yüzüne gülecekse benimle gülmeli."
Clarissa, huysuzlukla gözlerini devirmişti. Karşısında arsızlığıyla tüm sinirlerini düğümcük düğümcük eden adamla laf dalaşına devam etmeyecekti. Ellerini arasındaki kolyesini başından geçirdi. Renkli kolyesi siyah elbisesine renk katmıştı. Adamın yanında geçip kahvaltı için salona gitmeye niyetlendi. Yanından geçip giden karısını takip eden Andreani, arsız tavrını sürdürüp kızın omuzun kolunu atmıştı.
Clarissa'nın şaşkın ve onaylamayan bakışlarını görmezden gelen adam kulağına eğildiğinde keyifli ifadesini sürdürdü.
"Hem ölemem. En azından Ludovico soyunun devam edeceğini garanti altına almadan."
Kocasının kulağında değen ılık nefesleri eşliğinde söylediği sözler üzerine irkilmekten kendini alamamıştı Clarissa. Önce küçük bir çocuğun tedirgin ve şaşkın bakışlarını andıran yeşil gözlerini onu izleyen adama çevirmiş, ardından hızla omuzundaki kalın ve ağır koldan kurtulmuştu.
"Tebrik ederim. Olmayan keyfimi ve iştahımı bir kez daha kaçırdın."
Bakışlarını adamdan çekmiş kız. Siyah eteğini savurarak koridor boyunca ilerlemişti. Clarissa, güçlü adımlarla malikanenin geniş salonuna ulaşıp, kahvaltı masasına yönelmişken ellerini pantolonunun ceplerine yerleştiren Andreani karısını izlemişti. Erkeksi kıvrımlara sahip kirli sakallı yüzünde keyifli ifade tıpkı batmakta olan güneş gibi aniden kaçmıştı. Yerini düşünceli huysuz bir ifade almıştı. Boş holde söylemişti adam.
"Keyfin kaçsın diye söylemiyorum aptal. Seni bu fikre alıştırmaya çalışıyorum."
Salonun ucundaki yemek bölüme ulaşan Andreani, baş köşedeki yerine oturmuştu. Yerine yerleştiğinde tabağına kahvaltılıkları aktarmıştı. Keskin mavi gözlerini kendisi ile göz göze gelmekten kaçınan karısına çevirmiş, bir bilim peynir ve kurtulmuş et dışında tabağının neredeyse boş olduğunu görmüştü. Karısının inatla sürdüğü isyanına aldırmayan adam, uzanıp onun tabağına da kahvaltılıkları aktarmaya başlamıştı. Eğdiği başını homurdanarak kaldırdı Clarissa. Tabağına çatalında yumurtayı yerleştiren Andreani, ilgisiz tavrını sürdürüyordu. Bıkkınlıkla sırtını geriye yasladı kız. Andreani kendi tabağına çekildiğinde çıkıştı.
"Gerçekten mi? Her yemekte sürdürecek misin bu saçmalığı?"
Çatalının ucundaki peyniri ağzını atan Andreani bir süre çiğnemişti. Konuşmaya gönlü yokmuş gibi bakışlarını karısına çevirmişti. Kısa kesmek ister gibi bir çırpıda konuşmuştu.
"Her yemekte değil. Bir süre sonra kendi başına yemek yemeği öğreneceğini düşünüyorum. Şimdi, afiyet olsun."
Adama emrivakisi için mi yoksa kendisiyle kaba bir şekilde konuştuğu için mi çıkışsa bilememişti Clarissa. Kıstığı öfkeli gözlerini üzerinde gezdirdi. Yüzü adeta tunçtan oyulmuş bir heykel gibi ifadesizdi. İştahla kahvaltısını yaparken aralarına görünmez bir mesafe koyan Andreani, açıkça konuyu kapattığını gösteriyordu. İçine derin bir nefes çeken Clarissa, gönülsüzce uzandı çatalına.
**
Malikanenin arka kısmını çevreleyen taş taraçadan bahçeye inen Clarissa, önünde uzayıp giden uçsuz bucaksız bahçeye bakarak taze kır havasını içine çekti. İlerleyip kenarları titizlikle budanmış şimşirlerin arasında dolaştı bir süre. Yemyeşil şimşirlerin oluşturduğu aksın ortasına yerleştirilmiş fıskiyeli havuzun yanını buldu. Büyük bir titizlikle bakımı yapılmış çeşmenin suyu berraktı, görüntüyü bozacak tek bir kusur yoktu. Küçük yunus heykellerin olduğu çeşme tüm bahçeye hakimdi. Başını gökyüzüne çevirip masmavi gökyüzüne bir pamuk yığını gibi serilmiş bulutlara dalıp gitti Clarissa.
Bahçenin sağ tarafında, ahırların bulunduğu yönden gelen seslerle bakışlarını indirmişti. Ahırlar bahçeden ve evden bakıldığında görünmesi güçtü. Malikanenin sağ tarafında kalıyor ve uzun çitler ve şimşirlerle bahçeden ayrılıyordu. Çeşmenin yanından ayrıldı Clarissa. Tekrar şimşirlerin arasına girdiğinde bu kez ahırlara giden yöne sapmıştı.
Gösterişli bahçe ve ahırların arasında adeta bir sınır görevi gören şimşirlerdeki demir kapıdan geçti. Burası yeşilin her tonunu içinde barındıran, simetrik düzen içerisindeki bahçeden farklıydı. Malikaneye kusursuz bir kır manzarası sunan arka bahçe, her gün bahçıvanların titizlikle çalıştığı döneminin simetrik bahçe düzenine uyuyordu. Ahırların bulunduğu kısım ise daha sade ve işlevine uygun düzenlenmişti. Ağır adımlarla ilerlerken inceleme fırsatı buldu Clarissa.
Taş yapının her iki tarafına da en az yirmi beş adet bölme sıralanmıştı. Karşılıklı sıralanmış bölmeleri geniş bir çatı kapatıyordu. Büyük ahırdan bakışlarını çevirdiğinde etrafına göz attı. Ahır malikanenin arka bahçesinin gerisinde başlayan servi ağaçlarının olduğu kıvrılarak giden bayırlara yakındı. Bu bayırlar malikanenin bulunduğu arazinin doğu sınırı boyunca sıklaşan ağaçlık alanla uzayıp gidiyordu. Atlara burada egzersiz yaptırıyor olmalılar diye düşündü Clarissa.
Ahırın girişine yaklaştığında duyduğu seslerle duraksamıştı kız. Malikanenin baş seyisi Santo henüz egzersizden getirdiği kızıl-kahve atın yularını tutmuş kendisine doğru ilerlemekteydi. Kızı gördüğünde açıkça şaşıran adamın otoriter bir görünümü vardı.
"Hanımefendi, bir isteğiniz mi vardı?"
Clarissa adamın ses tonundaki tonla gülmemek için yanaklarını dişlemişti. Adam kendisine 'yolunu kaybetmiş olsa gerek' der gibi bakıyordu. Karşısında deri binici çizmeleri, beyaz gömleğinin üzerine giydiği siyah yeleği ile öylece duran adama baktı. Ellili yaşlarda oldukça atletik bir yapıya sahip dinç bir adamdı. Elinden geldiğince kibar bir tonla açıkladı.
"Hayır. Aslında sesleri duyunca bakmak istedim."
Sözleriyle adamın şaşkınlığı büyümüş, alnı kırışmıştı. Gözlerini devirmemek için kendini zor tutan Clarissa, ilerleyip adamın yularını tuttuğu ata yaklaşmıştı. Yanında durduğu atın yumuşacık yelesini okşarken, yeşil gözlerini baş seyise çevirmişti.
"Ailemin şehrin çıkışında av köşkü vardı. Büyükbabam atlara çok ilgiliydi. Babamla sık sık ava çıkar, at binerlerdi. At binmeyi orada öğrenmiştim."
Baş seyis Santo, atın yelesini okşayan hanımı hakkında ne düşünmesi gerektiğinden emin olamıyormuş gibi bakmayı sürdürmüştü. Yüzünün kusursuz hatlarını çevreleyen açık kumral saçları, parlak mücevher gibi ışıldayan gözleriyle ahırında görmeyi bekleyeceği bir kadın değildi Clarissa. Ahırlar onun gibi kadınların uğrak yerleri arasında değildi ve şimdi malikanenin yeni hanımı ondan ahırı gezdirmesini ister gibi gözlerinin içine bakıyordu. Şaşkınlıkla karışık, otoriter sesiyle konuştu.
"Büyükbabanızı tanımadan sevdiğimi söyleyebilirim hanımefendi. Ludovico ailesi de atlara ilgilidir. Size eşlik etmekten onur duyarım."
Clarissa, Ludovico ailesinin at tutkusunu bilmiyordu. Aslına bakılırsa Andreani hakkında bildiği şeyler oldukça sınırlıydı. Anne ve babasının dokuz sene önce öldüğünü, Andreani'nin bu sırada Fransa'da görevde olduğunu Byanca'dan öğrenmişti. Baş seyis Santo eşliğinde ahıra girdiğinde Clarissa'nın zihni evlendiği adamın geçmişi hakkında hiçbir şey bilmiyor olmasıyla anlam veremediği bir huzursuzluğa düşmüştü.
Siyah elbisesinin etek ucuna yapışan samanlara ve tozlara aldırış etmeden ahırın içinde ilerleyen kız tüm bölmelerin dolu olduğunu görünce şaşkınlığını gizleyemedi. Yeşil gözlerini loş ışık altındaki ahırda gezdirmeye devam ederken konuştu.
"Ne kadar çok at var. Bu kadar atı ne yapıyorsunuz?"
"Bir kısmı yeni geldi. Beyefendinin İspanya'dan getirttiği atlarla ahır tamamıyla doldu. Lakin bu yeni bir durum değil. Beyefendi ataları gibi atlara ilgilidir. Ahırımızda pek çok ırkın atını barındırırız."
Clarissa, başını sallamıştı. Kapısı açık bölmenin önünden geçerken içeride bir seyis at kestanesi rengi aygırı sakinleştiriyor. İkinci seyis ise atın toynaklarını kesiyordu. İlerleyen Clarissa, ahırın sağ tarafındaki en son bölmenin önünde durdu. Elini bölmenin içindeki balköpüğü renkli kısrağa uzatmış, yelesini okşarken mırıldanmıştı.
"Sen ne kadar güzelsin. Üstelik alnında kartopu var."
Hemen yanında duran Santo, bir elini atın uzun boynuna uzattığında övünerek konuştu.
"İspanya'dan yeni geldi. Beyefendinin atlarından sonra ahırdaki en iyi atlardan biridir."
Göz alıcı güzellikteki atın yelesini okşamaya devam etmişti Clarissa. At kendisini sevmiş olacak ki kendini genç kıza yaklaştırmış, burnunu koluna sürtmüştü. Bununla birlikte yüzüne bir gülümseme yayılan Clarissa yeşil gözlerini attan ayırmadan sorusunu yöneltmişti.
"Bir ismi var mı?"
Hayranlık ve şaşkınlıkla dolu gözlerle malikanenin yeni hanımına baktı Santo. Gerçekten ilgili görünüyordu. Başıyla biraz önce önünden geçtikleri bölmede atı sakinleştirmeye çalışan genç seyisi işaret edip konuştu.
"Onunla Russo ilgileniyor. Adını Muhteşem Düş koydu."
Clarissa tekrar önündeki ata döndü. Biraz eğildiğinde güzel kısrağa fısıldadı.
"Ne kadar güzel bir adın var."
Bir süre daha atın yelesini okşayan Clarissa, omzunun üzerinden büyük ahıra göz gezdirdi. Karşı sıranın sonunda diğer bölmelerden daha geniş üç bölme daha vardı. İkisinin içinde parlaklıklarıyla göz alıcı gözüken simsiyah iki aygır duruyordu. Elini Muhteşem Düş'ten çekti. Ağır adımlarla loş ahırın içinde ilerleyip ayrı tutulan atların önüne geldi. Bu göz alıcı atların neden ayrı tutulduğunu ve ahırdaki tüm atlardan neden daha güzel göründüklerini ilk görüşte anlamıştı. Kibirli, güç gösterisini seven kocasının atlarıydı bunlar.
Elini ihtiyatlı bir tutumla bölmesinin önünde durduğu simsiyah atın ipeksi, kalın boynuna götürdü Clarissa. Muhteşem Düş kadar uysal olmadığını anlamıştı. Atı ürkütmemeye özen göstererek okşadı. Hemen arkasında dikilen Santo, sesindeki saklamadığı gururla söze başlamıştı.
"Kara Ateş. Bay Ludovico'nun atı. Ahırdaki en hızlı, en kudretli attır."
Clarissa atın boynunu okşarken kendi adını duyan at kulaklarını oynattı. Bununla birlikte dudaklarının kenarında tatlı bir tebessüm olmuştu genç kızın. Ellerinin altındaki at gördüğü en muhteşem hayvandı. Kocası için iyi bir niyet beslemiyordu lakin kahrolası adamın atı gerçekten paha biçilemezdi.
Kara Ateş, alışmış olacak ki ilk anda gösterdiği huysuzluğu bir kenara bırakmıştı. Görkemli simsiyah başını kıza uzatmış kendisini sevmesine izin vermişti. Atın kara yelelerini okşarken, yeşil gözleri boş olan bölmeye kaymıştı.
"Bu sabah şehre giderken bindiği siyah at?"
"Kara Ateş'ten sonra en hızlı ikinci attır. Bay Ludovico'nun İspanya'dan getirttiği özel atı Gece."
Başıyla onaylamıştı Clarissa. Yan bölmedeki diğer atın Kara Ateş'in erkek yavrusu olduğunu öğrenmişti. Yalnız başına geçireceği bir başka uzun gününde, sorunlarını bir süre uzaklaştırmaya çalışmak için küçük bir ahır turu atmış ve başarılı da olmuştu. Bay seyis Santo'ya teşekkürlerini sunup ahırdan çıktığında kendini daha iyi hissediyordu. Arkasında yeni hanımının mizacı karşısında şaşkınlık ve hayranlığa düşmüş koca ahır dolusu çalışan bırakmıştı.
Altın rengi güneş ışıkları tüm bahçeye hakim olmaya devam ederken, ahırları çevreleyen şimşirlerin arasındaki demir kapıdan çıktı Clarissa. Güneş ışığı gözlerini acıtmıştı. Bahçede durmak istemiyordu. Üstelik siyah eteğinin uçlarına saman ve toz bulaşmıştı. Renk seçimiyle açıkça göze çarpıyorlardı. Malikaneye ilerleyen genç kız, çiçek bahçesinde kel bir bahçıvanın yuvarlak çiçek tarlasına çiçek soğanları ektiğini gördü. Taş taraçadan geçtiğinde, malikanenin içine girdi. Loş holde ilerlediğinde odasına küvet istemek için hizmetlilerden birine rast gelemedi. Bununla birlikte malikanenin mutfağına ilerledi. İçeri girdiğinde Fransız aşçının akşam yemeği için yahni yapmaya başladığını gördü. Zelinda aşçıyı yardım ediyordu. Aşçı, yamağı, çamaşırcı mutfaktaydı. Lakin baş hizmetli Sheilah ve genç hizmetli Lucia'yı görememişti. Kahya Tobia ise içeri girdiğinde oturduğu ahşap sandalyeden ayaklanmıştı.
"Bir isteğiniz mi var Bayan Ludovico?"
Clarissa malikanenin yaşlı ama dinç olan kahyasına karşı kötü bir his beslemiyordu lakin adamın kendisine Bayan Ludovico olarak hitap etmesiyle bir anda gerilmişti. Evlendiğinden beri takındığı mesafeli ifadesi ile düzeltti kahyayı.
"Hanımefendi demenizi tercih ederim. Ben eşiniz Sheliah' bakmıştım. Odaya küvet isteyecektim."
Tobia bir an duraksamıştı. Ardından tüm kararlılığı ile cevaplamıştı hanımını.
"Ben küvetinizi odanıza göndereceğim hanımefendi."
Yaşlı adamın sözlerini bir süre onaylamamıştı Clarissa. Yeşil gözlerinin içinde kuşku hareleri dolaşıyordu. Önünde birleştirdiği elleriyle bir süre kâhyaya baktığında içten içe bilmediği bir şeyin olduğunu düşündü. Lakin üstelemeyecekti. Kısa bir sessizliğin ardından adama teşekkür etmişti. Geniş holün iki yanında zarifçe kıvrılarak üst kata çıkan merdivenlerden çıktı. Batı kanadındaki holde ilerlediğinde yatak odasının çift kanatlı kapısının açık olduğunu gördü. Bununla birlikte adımlarını hızlandırdı, odaya girdi. İlk anda odada bir değişiklik yoktu. Bakışlarını yatağın sol tarafında kalan giyinme odasındaki haraketliliğe çevirdi. Hemen karşıda dikilen Sheilah'ı gördü.
Çattığı ince kumral kaşları ve huzursuz ifadesiyle giyinme odasına girdi Clarissa. Sheilah, odanın girişindeydi. İçeri girdiğinde mahcubiyet içindeki kahverengi gözlerini malikanenin yeni hanımına çevirmişti. Lucia ise gömme dolaba bir şeyler asıyordu. Uzun boyu ve seri adımlarıyla ilerlediğinde Lucia utanç ve korkuyla geri çekilmek zorunda kalmıştı. Boş olması gereken dolabın içinde pastel tonlarında bir çok yeni elbise vardı. Gördükleriyle şaşkına uğrayan Clarissa, hemen yanında dikilen ufak tefek genç hizmetliyi koluyla geriye ittirdiğinde bir başka gömme dolabı açtı. Tüm bu dolaplar kendi kıyafetlerini yerleştirdiğinde boş kalanlardı. Soyunma odasında öyle çok gömme dolap vardı ki Clarissa'nın kıyafetleri hepsini doldurmamıştı Lakin şimdi kendisine ait olmayan birçok yeni kıyafetle doluydu. Her an öfke ve şaşkınlıkla huysuzlanan Clarissa zihninde beliren şüpheyle kendi kıyafetlerinin olduğu dolapların kapağını da açtığında durum tam tahmin ettiği gibiydi.
Kendisini izleyen iki hizmetlinin karşısında sakin kalmaya zorladı kendini. Dolabın kapaklarını hala tutan elleriyle bir müddet derin nefes çekti içine. Lakin histerik gülümsemesini bastıramamıştı. Yemyeşil gözlerindeki tehlikeli parıltılarla Sheilah'a çevirdi bakışlarını.
Yaşlı lakin dik bir duruşa sahipti kadın. Görmüş geçirmiş bir kadın olduğu her halinden belli oluyordu. Yeşil gözler kendisine çevrildiğinde açıklamaya girişti.
"Bayan Byanca Martelli sizin için terziye diktirmiş. Terzi bu sabah gönderdi."
Byanca! içinden öfkeyle söylendi Clarissa. Yapılan emrivaki açıkça hoşuna gitmemişti. Üstelik bunu Andreani'nin bildiğinden emindi. Adam resmen kendisinin sinirleriyle onaylamaktan büyük bir haz duyar olmuştu. Lakin sorun başkaydı. Karşısında tüm sakinliğiyle ona bakan kadına çıkışmadan edemedi.
"Bu lanet dolapta tek bir siyah elbise yok! Sheilah, siyah elbiselerim nerede?"
Yutkunmak zorunda hissetmişti yaşlı kadın. Genç hanımı henüz yirmi yaşında olabilirdi lakin kullandığı keskin kararlı sesi tonu insanı huzursuz etmeye yetiyordu.
"Hanımefendi, kocanız Bay Ludovico'nun emrini uyguladım. Kendisi siyah elbiselerinizi çıkarılmasını istedi."
Clarissa, bununla birlikte gülümsemişti. Lakin bu gülümseme mutluluktan değildi. O güne kadar hiç yaşamadığı bir öfke patlamasının tüm vücudundan yükseldiğini hissediyordu. Odanın içindeki gerilim, histerik gülümsemesiyle adeta bir ip gibi gerilmeye devam ediyordu. Lucia, korku dolu bakışlarını yere indirmişken, Sheilah soğukkanlılığını korumaya çalışıyordu.
Elbiseleri geri almak için ısrar etmesinin onu daha beter bir duruma düşüreceğini düşünen Clarissa, elini sertçe savurduğunda odadan çıkmalarını işaret etti. Kocasının kendisine karşı hükmedici tutumuyla malikanedeki konumunu düşündükçe alnında gerilmiş bir damar atmaya başlamıştı. Virgilio köşkündeki hamiyeti ardından Ludovico Malikanesi'nde gördüğü muamele açıkça canını sıkmaya başlamıştı.
Lucia eğdiği başıyla yatak odasını terk etmişti. Lakin malikanenin demir başlarından olan baş hizmetli Sheilah'ın gitmeye gönlü yoktu. Lucia'nın odadan çıkmasını beklemişti. Kendisine arkasını dönmüş öfkeyle camdan bahçeyi izleyen genç kızın hali kalbine dokunuyordu. Beyefendi ile evliliklerinin iyi gitmediğinden neredeyse tüm malikane haberdardı. Genç hanımın evlendiği günden bu yana asık yüzünde bir an dahi gülümseme oluşmamıştı.
Giyinme odasında bir adım attığında, sesindeki yumuşak tonla konuşmuştu.
"Hanımefendi, eğer haddimi aşmamı mahzur görebilirseniz, yıllardır bu aileye hizmet etmiş yaşlı bir kadın olarak bir iki şey söylemek istiyorum."
Bir elini karnına dolamış bir elini de uzun boynunun üzerinde ileri geri hareket ettiriyordu Clarissa. Gözlerindeki öfke ile karışık kararsızlıkla arkasındaki kadına döndü. Henüz bir haftadır tanıdığı, hiçbir sohbetinin olmadı bu kadının söyleyeceklerinin kendisi üzerinde ne gibi bir değeri olacaktı emin değildi. Clarissa, nasihat almaya alışkın değildi. Kaldı ki annesinin ölümünün ardından ona nasihat verecek bir büyüğe hiç sahip olmamıştı. Tereddütle onayladı kadını.
Aldığı onayla rahatlayan Sheilah birkaç adım daha attığında, kırılmış bir aynayı andıran yeşil gözlere baktı.
"Eğer içinden çıkamayacağınız bir akıntıya kapılmışsanız, o akıntıya karşı kürek çekmeniz sizi kurtarmaz. Sadece kendinizi harap etmenize neden olur. Bunun yerine akıntıyı kabul edip, nasıl yönlendireceğinizin yollarını ararsanız işte o zaman akıntının içinde ayakta durabilirsiniz."
"Ya nasıl yönlendireceğimi bilmiyorsam?"
Biraz daha yaklaştı Sheilah. Kırılmış bir aynayı andıran gözlerin içinde parça parça ve her biri başka bir duyguyu gösteren parlak yüzeyler vardı. Evin bir önceki hanımı Vanessa Ludovico zamanında da evin baş hizmetçiliğini yapmıştı. Kadınla iyi anlaşırdı. Şimdi evin dik durmak için büyük bir çaba harcayan yeni hanımıyla hayat görüşlerini paylaşmayı kendine borç biliyordu.
"Bir yolunu bulacağınıza eminim. Evlilik uzun bir süreçtir. Bir ömür sürer. Akıntıya karşı bir ömür kürek çekemezsiniz. Bununla ayakta durmayı öğrenmeniz gerek."
Sözlerine bir cevap beklemiyordu Sheilah, dinlemesi yeterliydi. Karşısındaki kızın gözlerinin içine bakmayı sürdürürken sözlerini dikkatle dinlediğini gördü. Öyle ki yüz ifadesi düşünceli bir hal almıştı. Evliliklerinde ne gibi bir sorun olduğunu bilmiyordu kadın. Fakat çocukluğunu bildiği Andreani'nin bir kadınla evlenmişse muhakkak sevmiş olduğundan emindi. Gençliklerinin en kıymetli yıllarında yeni evli çiftin birbirlerini kırıp dökmesi kadını üzüyordu.
Yeşil gözlerinin bulandığını hissetti Clarissa, konuyu kapatmak istiyordu. İfadesini toplamaya çalıştığında dümdüz ileriye baktı gözleri. İfadesiz ve donuk mizacına büründü. Sesindeki çatlamaya izin vermeyerek kendini konuşmaya zorladı.
"Tobia'dan odaya küvet istemiştim. İlgilenir misin? Üzerim at kokuyor, yıkanmak istiyorum."
Anlayışlı ifadesiyle onaylamıştı kadın.
"Gül kokulu sabununuzla hemen gönderiyorum."
Daha fazla bir şey söylememişti Sheilah. Yatak odasından çıkmıştı. Kısa bir süre sonra yatak odasının kapısı tekrar açılmıştı. İçeri geniş bir döküm küvet getirilmişti. Tüm hazırlıklar boyunca soyunma odasındaki sandalyede oturmuş Andreani'ye karşı dinmeyen öfkesiyle camın ardını izlemişti Clarissa. Sheilah açık kapının pervazına vurmuş, küvetin hazır olduğunu mırıldandığında, usulca çıkmıştı.
Yatak odasında nihayet yalnız kaldığında, kirlenmiş siyah elbisesini adeta yırtarcasına üzerinden çıkarmış hırsla yere fırlatmıştı Clarissa. Sheilah'ın sözleri bir an öfkesinin önüne geçmişse de Andreani'ye karşı öfkesi dinecek gibi değildi. Adamın kendisine eziyet etmekten zevk aldığını düşünüyordu. Kalçalarına kadar uzanan çoraplarını, ipekli pabuçlarını ve içliğini de elbise yığınının üzerine attığında yatak odasında kendisi için hazırlanan küvete bırakmıştı gergin bedenini.
Kumral saçlarındaki ıslaklığı elindeki işlemeli beyaz havluyla kurulayan Clarissa, üzerine geçirdiği nane yeşili bornozuyla geçti kendi kıyafetlerinin olduğu dolabın karşısına. İki kapağı da sonuna kadar açtığında, öfkeyle nefesini dışarı verdi. Bir müddet huysuz yeşil gözlerini dolaptaki elbiselerinde gezdirdiğinde, yeşil renk altın işlemeli önden bağlamalı elbisesini aldı eline. İnce içliğini giyip, ipekli çoraplarını bacağına geçirdiğinde yeşil elbisenin krem rengi bağlarını deliklerinden geçirip bağlamaya koyuldu. Soyunma odasındaki aynanın önüne geçti. Nemli saçlarını bir süre daha kurulamış, örüp ensesinde topuz yapmıştı. Topuz ona kendisini daha büyük ve daha bilgiç hissettiriyor, evlenmeden önceki güçlü ve özgüvenli duruşunu tazeliyordu. Aynadaki yansımasına göz gezdirdiğinde eksikleri tamamlamaya karar verdi. Günler sonra ilk kez takılarının olduğu komedindeki çekmeceyi açtı. Kulağına annesinin zümrüt küpelerini taktı. Üzerindeki elbisenin eteklerini ve yaka kısmını düzelttiğinde çıktı yatak odasından.
Sert ve güçlü adımlarla indi merdivenlerden. Alt katın geniş holüne ulaştığında Tobia'yı gördü. Yaşlı adamın ellerinin arasında bir yığın mektup ve dosya vardı. Çalışma odasının olduğu hole ilerleyen adamla göz göze geldiğinde sert sesiyle sorusunu yöneltti.
"Asilzade hazretleri geldiler mi?"
Genç hanımın ses tonundaki imalı tınıyı fark etmişti Tobia. Tahmin ettiği üzere kocasının emri üzerine yapılan emrivakiden hoşlanmamıştı. Tüm ciddiyeti ile cevapladı yaşlı adam.
"Evet hanımefendi. Tommasso ile bahçede talim yapıyorlar."
Başıyla onayladı Clarissa. Adamla görüşmek için talimin bitmesini beklemeyecekti. Hayatına girdiği günden beri yaptığı emrivakiler canına tak etmişken, Andreani'nin bu saygıyı hak ettiğini düşünmüyordu. Merdivenlerin korkuluğuna koyduğu elini çektiğinde yeşil eteğini kavradı. Tobia'nın endişeli bakışları eşliğinde malikanenin arka bahçesine açılan geniş kemerli kapıya yöneldi. Batmakta olan güneşin kızıllığının hakim olduğu bahçeye adım attığında batıda kalan uzun şimşirlerin yanındaki hareketliliği seçmişti.
Bahçede ilerlemeye devam ederken bir an duraksadı. Başını dik tutarak sırtını dikleştirdi. Kesin bir kararlılıkla kendine 'Öfkede akıl yoktur' diye hatırlattı. Yıkanırken uzun uzun düşünme fırsatı bulmuş genç kız. Andreani'ye karşı öfkeyle tartışmanın anlamsız olduğuna kanaat getirmişti. Kendisini ne zaman gerçekten tartışmak istese adam ilgisizliğe başvuruyordu. Kullandığı kelimeleri evirip çevirip kelime oyunu oynamaktan başka bir şey yapmıyordu. Andreani istemediği sürece onunla tartışamıyordu bile Clarissa.
Yeşil gözlerinde parlayan kararlılıkla derin bir nefes çekti içine. Andreani'nin oynadığı kelime oyununa karşılık verme niyetindeydi. Belki bir diplomat kadar kelimelerle arası iyi olmayabilirdi lakin oyununa dahil olacaktı. Yüzüne soğuk ve kendine güvenen bir ifade yerleşmişti. Attığı her adımla kendine karşı duyduğu güveni ve gücü yerine gelirken varmıştı iki adamın yanına.
Şimşirlerin ardında kalan geniş alanın ucunda, samandan yapılmış olan yuvarlak hedef tahtalarının karşısındaydı Andreani. Yanında elinde tuttuğu oklarla onu izleyen Tommasso ve iki adamın gerisinde bir muhafız vardı. İlerlediği çakıl zeminde çıkan seslerle, Tommasso bir an bakışlarını ona çevirmiş, ardından tekrar Andreani'yi izlemeye koyulmuştu. Yayına yerleştirdiği okunu bırakan Andreani, bir başka ok için elini Tomasso'ya uzatırken yanlarına yaklaşan karısına kısa bir an bakmıştı. Dudaklarına yerleşen imalı tebessümle işine dönmüştü. Yayına tekrar okunu yerleştirip gerdiğinde, Clarissa hemen yanında duruyordu.
Yeşil gözler önce Andreani'nin oklarını peşi sıra attığı hedef tahtasını bulmuş ardından tereddütsüz ve üstün bir edaya bürünen gözler Tommasso'nun üzerine çevrilmişti. Andreani'nin sadık gölgesinin önünde konuşmaya başlamayacaktı. Attığı bir başka okla birlikte mavi gözlerini Tommasso'ya çeviren Andreani belli belirsiz başını yana eğmişti. Bununla birlikte adeta kukla gibi hareketlenmişti Tommasso. Elinde tuttuğu okları yerde duran deri sadağın içine bırakmış yanındaki muhafızla gözden kaybolmuştu.
Sadağın içinden bir ok daha alan Andreani, tekrar yayına yerleştirip atmaya hazırlanırken Clarissa kararlı bir sabırlılıkla onu izlemeye devam etti. İşini bırakmaya gönlü olmayan adam, yanındaki karısına kısa bir an baktığında konuşması için kaşını havaya kaldırmıştı. Serinkanlı ve keskin ses tonuyla başlamıştı Clarissa.
"Sanırım ben de sana kendim hakkında yeni bir bilgi vermeliyim. Emrivakilerden nefret ederim. Ve sen tanıştığımız günden bu yana sayısız emrivaki yaptın. Hiç ilken yok mu senin? Beni sürekli yok sayıp isteklerimi görmezden gelemezsin."
Duymuyormuş gibi bir tavır takınmıştı Andreani. Sanki tüm dikkati hedefi ve serbest bıraktığı okundaydı. İfadesiz yüzüne rağmen sesi oldukça katı yargılayıcıydı.
"Dedi, önemle direttiğim basit bir isteğimi dahi yerine getirmeyip evliliğimizin zeminine dinamit döşeyen karım. Anlaşılan ikimizin de birbirimizin isteklerini umursamamak gibi kötü bir huyumuz var."
Sanat atölyesinde Pietro ile buluşmasını tekrar acımadan önüne süren adamın karşısında sakinliğini korumaya çalışıyordu Clarissa. Yaşanan olayın ardından düşünme fırsatı bulduğunda o gün sanat atölyesine gittiği için pişman olmuştu. Gitmemiş olsaydı tüm o kabus gibi anlar yaşanmaz ve Pietro hala resim yapabiliyor olurdu. Lakin o gün iyi niyetiyle arkadaşını görmeye gitmişti. Pietro'nun sarhoş haliyle yeltendiği kaçırma planı başlı başına hatayken Andreani'nin canice adama işkence etmesi affedilecek bir durum değildi. Fakat kocası yaptığı davranışı hatalı olarak görmüyor üstelik haklı olduğunu her fırsatta dillendiriyordu. Kısa bir an duraksayan Clarissa, kendini savunmak için ağzını açtığında lafı ağzına tıkanmıştı kocası.
"Yerinde olsam susardım Clarissa. Keyfim yerinde. Geçmişte bırakmak istediğim detayları, tekrar hatırlamam yararına olmaz."
Adamın hemen yanında dik duruşu ve kendinden emin ifadesini koruyan kız karşılaştığı otoriter tutumla öfkesini zar zor zapt ediyordu. Yüzüne yerleştirdiği serinkanlı ifadesiyle sorusunu yöneltti.
"Gerçekten o elbiseler Byanca'nın başının altından mı çıktı? Yoksa bu işte de senin mi parmağın var?"
Elindeki siyah renkli yayın gerginliğini kontrol ederken konuştu Andreani.
"Bu kez suçlu Byanca. Tabi buna suç diyebilirsek. Gelinlik için terzi ölçülerini aldığında, sana bu yılın modasına uygun yeni bir gardrop hediye etmek istedi. Bende senin adına kabul ettim."
"Bana sorma gereği duymadın? Kabul ettiğini söylemedin bile."
"İsa Aşkına, zararsız bir düğün hediyesi. Üstelik kibar ve düşünceli bir hediye."
Clarissa bir an duraksamıştı. Adamın rahatlığına inanamadı. Andreani yayına bir ok daha yerleştirirken, sakin kalmaya çalıştı lakin huysuz gözleri adamın elindeki yaydaydı.
"Siyah elbiselerim?"
"Sana açıkça giymemeni söylemiştim. İlk olarak tatlı dile başvurduğumu inkar edemezsin."
Sinirle karışık şaşkınlıkla gülümsedi Clarissa. Adam bir gün önce ona siyah elbiseleri giymemesini söylerken kullandığı sözleri tekrarlamıştı. Kendisini aptal ne ve anlamsız bir oyununun içindeymiş gibi hissediyordu.
"Bende sana elbiselerimden memnun olduğumu söylemiştim."
Kendinden emin bir şekilde gülümsemişti Andreani. Bir elinde tutuğu yayı ve okuyla karısına çevirdi bakışlarını. Ensesinde yaptığı topuzuyla cıcık elmacık kemikleri, dolgun pembe dudakları, çenesinin iki yanında gülümsememesine rağmen kendini belli eden gamzeleri, gür kirpikleriyle batan güneşin ardında duru bir güzellikle parıldıyordu. Mavi gözlerinde arsız ifadeyle devam etti adam. Korsesiz elbisesinin açık yakasından görünen pürüzsüz teni, belini saran yeşil parlak kumaştan elbisesini süzdü uzun bir süre. Kocası kendisini tepeden tırnağa süzerken gergin bir bekleyiş içinde olan Clarissa, önünde birleştirdiği elleriyle tırnaklarını etine geçiriyordu. Her türlü beyefendi ve kibarlıktan uzak davranışının sonunda sesindeki beğeniyle konuşmuştu Andreani.
"Üzgünüm güzelim. Sana siyah yakışmıyor. Güzelliğini kapatıyor. Lakin yeşil.. işte onu daha sık giyebilirsin."
Clarissa adamın sözleri içindeki hükmedici tavrı, kabaca güzelliğinden dem vurması ve üzerinde gezdirdiği rahatsız edici bakışlarıyla öyle kızmıştı ki adama gözlerinde çakan şimşeklerle bakmıştı. Andreani tekrar bakışlarını yayına çevirmiş okunu yerleştirmeye başlamıştı. Dikkate alınmadığı için daha da öfkesi kontrolden çıkan Clarissa, hırsla adamın önüne geçmişti. Tereddütsüzce uzanıp adamın elindeki yayı ve oku almıştı. Bu hareketi ile kocasının mavi gözleri şaşkınlıkla ona çevrilmişti. Bununla kalmayan Clarissa hırsla sağ elinde tuttuğu okun ucunu adama doğrulmuştu.
"Oradan bakınca son moda elbiselere pahalı mücevherlere tapan gösteriş meraklısı bir kadın gibi mi duruyorum? Benliğim, güzel elbiseler ve güzel bir yüzle sınırlı değil!"
Andreani'nin hatları sertleşmiş, yüzü gergin bir ifadeye bürünmüştü. Önce karısını göğsüne doğrulttuğu okun ucuna bakmış ardından mavi gözleri yavaşça sol eliyle kavradığı yayı bulmuştu. Son olarak kendisine öfke saçan gözlerle bakan karısının yüzünü bulmuştu. Sesindeki düz tonla konuşmuştu.
"Evet güzelsin. Lakin bundan daha fazlası olduğunu biliyorum Clarissa. Hayatım boyunca güzelliğe sahip bir çok kadınla birlikte oldum. Lakin hiçbiriyle evlenmeyi düşünmedim. İstediğim şey güzellik değildi. Kaldı ki her gün beni bir başka farklı özelliğinle şaşırtmayı başarıyorsun."
Sözlerini karısının halen kendine doğrulmaya devam ettiği oka bakarak bitirmişti Andreani. Clarissa'nın beklenmedik çıkışıyla kızgınlık ve hayranlık arasında kalmıştı. Elini açmış karısının oku kendisine vermesini işaret etmişti. Lakin Clarissa'nın söyleyecekleri bitmemişti. Elinde tuttuğu okla kendine güveni her an daha da atarken kararlıydı.
"Elbiselerimi geri istiyorum."
"Bir gün gerçekten yas tutman gerektiğinde geri alırsın."
Karısına tanıdığı süre dolmuştu. Sözlerini bitiren Andreani ustalıkla kızın elindeki oku kendi eline geçirmişti. Hala bir elinde yayı tutan Clarissa'nın eli havaya kalakalmıştı. Yerde duran deri sadağa oku bıraktığında eğilip karısının elindeki siyah yayı da almıştı adam. Uzun şimşirlerin önündeki kütüğe dayalı diğer yayların yanına ilerlemişti. Elindeki siyah yayı bırakmıştı. Kısa bir an yaylara göz gezdirmiş bu kez kahverengi bir yayla yönünü karısın dönmüştü.
"Bu sana daha uygun."
Yanına dönen adamın yüzüne şaşkın bakışlarıyla bakıyordu Clarissa. Yüzüne yerleşmiş eğlenen ifadeyle açıklamıştı Andreani.
"Benliğinin sınırları hakkında konuşmuyor muyduk? Bakalım bu konuda yeteneğin var mı?"
Andreani'nin yüzüne bakan Clarissa, ciddi olup olmadığını anlamak istercesine kaşlarını havaya kaldırmıştı. Lakin Andreani ısrarla elindeki yayı alması için havada tutuyordu. Kendisine yumuşak bir tavırla yaklaşan adama karşılık vermekte tereddütlü olsa da almıştı eline oku. Omuzlarından usulca tutmuş, onu samandan yapılmış hedeflere çevirmişti adam.
"En son yıllar önce elime yay almıştım. Av köşkümüzün bahçesinde babam kullanmama izin vermişti. Yıllar oldu."
"Bakalım neler hatırlıyorsun. "
Tereddütlü olan Clarissa, omzunun üzerinden hemen arkasında duran adama bakmıştı. Sabırsız bir ifadeyle karşıdaki hedefleri göstermişti Andreani. Huysuzlukla bakışlarını devirdi. Başını önüne çevirdiğinde, derin bir nefes alıp Andreani'nin uzattığı oku yaya taktı. Bununla birlikte gergi yayı karşıdaki hedefe doğrulmuştu.
"Hayır o şekilde değil. Acele ediyorsun."
Bir elini kırdığı dirseğine koyan Andreani havaya kaldırırken, oku tuttuğu kolunu daha da gergin tutmasına yardımcı oluyordu. Sırtı adamın göğsüne dayanıyor, yüzleri neredeyse birbirine değiyordu.
"Gözler, ellerden daha önemlidir. Önce hedefine kitlen. Sonra bırak."
Her konuştuğunda kulağının içine nüfus eden ılık nefeslerle, yeşil gözler kulağının yanındaki kocasının yüzüne kayıyordu. Odaklanmakta zorlanıyordu. Andreani her kelimeyi yumuşak bir tınıda söylerken dudakları kulağının hemen üzerindeydi. Yakınlıklarından rahatsız olmuş aynı zamanda da yapabileceğini göstermek için içten içe hırslanmıştı.
"Merkeze odaklan. Kendini hazır hissettiğinde bırak."
Kollarını doğru konuma getirmiş Andreani, son sözleri ile usulca geri çekilmişti. Yüzünde saklamadığı meraklı ifadesiyle beklemeye başlamıştı. Yeşil gözleriyle merkeze odaklanan Clarissa, hazır hissettiğinde bırakmıştı oku. Büyük bir hızla fırlayan ok, merkezin biraz yanına isabet etmişti. İlk gerçek deneyimi sayılabilecek atışıyla yüzündeki şaşkın gülümsemeyle dönmüştü arkasındaki adama. Pürüzsüz çehresindeki gamzeleri kısa bir an kendini belli etmiş ardından bakışlarını attığı oka çevirdiğinde silmişti gülümsemesini yüzünden.
"Tebrikler. Umut vaat edici bir başlangıç."
Clarissa belli belirsiz bir tebessümle samandan hedefe saplanmış oka bakarken sessizce karısını izlemişti Andreani. Elinde tuttuğu oku ve yüzünde saklamaya çalıştığı gülümsemesi ile arka fonda batan güneşin ardında peri misali güzelliği ve tüm bedeninden yayılan gül kokularıyla büyüleyici bir kadındı. Gönülsüz gelininin sanat atölyesinde yaşananların ardından öfke patlaması sonucu gün yüzüne çıkan gerçek duygularını hatırladığından silkelenip kendine geldi Andreani. Yüzüne yerleşen hayranlık yerini hızla alaylı bir ifadeye bırakmıştı.
Bir adım atıp deri sadaktan bir ok aldığında Clarissa'ya uzatmıştı. Aynı zamanda kızın biraz önce vurduğu hedefin daha gerisindeki hedefi gösteriyordu.
"Bu kez hedefin o. Bakalım onu da vurabilecek misin?"
Kocasının uzattığı oku alırken, çattığı kaşlarıyla söylenmişti Clarissa. Sesinde sahte bir huysuzluk vardı.
"Sen beni mi deniyorsun?"
"Neden olmasın? Karşında İtalya Yarımadasının en iyi askerlerinden biri var. Bakarsın yeterince iyisindir, seni Tommasso'nun yanına alırım."
Yüzünü buruşturan kızın yüzünde rahatsız bir gülümseme belirmişti.
"Ah... Tanrı beni o işkenceden korusun."
Ellerini arakasında birleştirmiş kendisine sıcak bir gülüşle bakan adamdan gözlerini kaçırdı Clarissa. Yayına okunu yerleştirmeye hazırlanırken aklına gelen fikirle adama döndü. Yüzüne yumuşak bir gülümseme koymaya çalıştı.
"Tamam, madem beni deniyorsun ucuna ödül de koyalım. Eğer hedefi tutturursam karşılığında bana bir şey vereceksin."
Gülümsemesi şaşkınlıkla gölgelenmişti adamın. Clarissa'nın takındığı sahte yumuşak tavrın altından ne çıkacağını merak etmişti. İstediğini alabilmek için yumuşak bir giriş yapan karısının oyununu bozmaya çalıştı.
"Anlaştık. Sana bir gardrop dolusu yeni elbise ve yeni bir mücevher veririm."
Kocası bembeyaz dişlerini göstererek keyifle gülümsemiş üzerine gözünü kırptığında Clarissa'nın nabzı sinirle atmaya başlamıştı. Adam kendisiyle eğleniyordu. İçinde yükselmek için can atan keskin dilini dizginleyen Clarissa'nın pes etmeye niyeti yoktu. Teklifini sunacaktı. Sesi yumuşak edasına bürünmüştü.
"Elbise ve mücevher istemiyorum. Eğer hedefi tuttursam karşılığında Berta'yı istiyorum."
Tüm heybetiyle karısının yanında dikilen Andreani şaşırmıştı. Kaşlarını kaldırmış fırsatçı karısına karşı kahkaha atmıştı. Gür kahkahası bahçede yankılanmıştı. Clarissa kendine güvenen ifadesiyle yeşil gözlerini kendisine dikmişken bir adım yaklaştığında konuşmuştu Andreani.
"Seni küçük fırsatçı... Yalnız koca bir gardrop ve mücevhere değiştiğin Berta'n için bu hedef az kalır. Onun yerine şuradakini tam merkezden vurursan, Berta senindir."
Andreani'nin işaret ettiği samandan yapılmış hedefe çevirdi yeşil gözlerini Clarissa. Tüm hedeflerin en uzağındaydı. Kasıtlı olarak en zor hedefi seçmişti. Elindeki yayı ile tereddütte kalan karısının sinirle yanaklarının pembeleşmesini keyifle izliyordu Andreani. Uzanıp topuzunun açıkta bıraktığı ensesine elini koyduğunda baş parmağıyla teninin okşarken boğuk sesiyle konuşmuştu.
"Ama önce anlaşmanın diğer kısmını konuşalım. Tutturamazsan bu durumda benim de bir ödülüm olmalı."
Ensesine değen parmakların sıcaklığıyla tedirginlikle kıpırdanmıştı Clarissa. Adamın sözlerinin içindeki cinsel imayı anlamıştı. Niyeti Andreani'nin büründüğü arkadaş rolünden faydalanmaktı. Giysilerinden vazgeçebilirdi lakin Berta'dan vazgeçmemekte kararlıydı. Eline geçen fırsatla şansını denemişti. Lakin adamın durumu karşılıklı anlaşmaya çevireceğini tahmin edememiş adeta kendi kazdığı kuyuya düşmüştü. İçindeki geri çekilme arzusunu bastırarak çıkıştı.
"Senin ödülün mü? Bu nereden çıktı şimdi?
Başını etkileyici bir şekilde yana eğdi Andreani. Karısının zihninin huzursuzlandığını görebiliyordu. Göz göze gelmeye kaçınan kızın panikleyen haliyle daha da keyiflenmişti. Lakin o an kendisine kafa tutan karısı ile eğleniyordu adam. Herhangi bir cinsel niyeti yoktu. Yüzünü yaklaştırmış, hemen önündeki tedirgin yüzü incelemeye koyulmuştu.
"Bu işlerin keyfi bu şekilde çıkar Clarissa. İstediğim ödülü duymak ister misin?"
Tüm vücudundan ani bir titreme geçen kızın ensesindeki dokunuşlarla uyuşmuş beyni yerine geldiğinde hızla geri çekilmişti. Yakıcı dokunuştan kurtulduğunda bakışlarını toplayıp duruşunu dikleştirdi. Adamı yargılayan bakışlarıyla süzmüştü. Elinde tuttuğu yayını hırsla Andreani'nin göğsüne çarptığında tutmak zorunda kalmıştı adam yayı. Keskin diliyle çıkıştıktan sonra adamı arkasında bırakıp malikaneye ilerledi.
"İblis herif. Git sapkın oyunlarını oynayacak başkasını bul."
YAZAN; MİRENA MARTİNELL
Tatlı bir geçiş bölümüyle geldimm :) Umarım sevmişsinizdir.
Artık yavaş yavaş olayları hızlandırıp diğer karakterleri hikayeye katmak istiyorum. Bir sonraki bölüm tansiyonu yükselteceğim. Sevgiyle Kalın... Görüşmek Üzere.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top