Bölüm 14 - ''Hayalimdeki Evlilik''
"Ben değil, Clarissa hazırlıklı olsa iyi eder."
Muhteşem Güzellik
Bölüm 14 - Hayalimdeki Evlilik
Clarissa, araladığı taş kemerli pencerenin önünde gözlerini kapattı ve tazecik sabah melteminin havasını içine çekti. Güneş doğalı henüz bir saat olmuştu. Göz alıcı kır manzarası güneş ışınları altında adeta parıldıyordu. Manadan yoksun yeşil gözlerini manzaradan çekti. Kendini kucağındaki kitabını okumaya zorladı. Son bir haftadır olduğu gibi, gecesini kabuslarla boğuşarak geçirmişti. Günün ilk ışıklarıyla huzursuz uykusundan uyanmış, Andreani'yi uyandırmamak için hızlıca hazırlanıp yatak odasından atmıştı kendini. Andreani'nin evlenmeden önce gösterdiği zengin kütüphaneden bir kitap seçtiğinde, büyük salonda karşılıklı yerleştirilmiş koyu yeşil tekli koltuklardan birine kurulmuştu.
Ludovico Malikânesinde geçirdiği her gün, sevimsiz geleceği gözler önüne seriliyordu. İhtişamlı taş yapının içinde kendini malikaneye ait hissetmekten çok uzaktı Clarissa. Eğreti hissediyordu. Ne var ki ruhunun derinliklerine işleyen umutsuzlukla yeni evine alışmak için gösterdiği bir çaba da yoktu. Kendini derin bir sessizliğin içine sokmuştu. Akşamları Andreani odaya gelmeden geceliğini giyip yatağa giriyordu. Uyuduğunu sanan yada öyle farz eden kocası ellemiyordu kızı. Üzerini değiştirip geçiyordu yerine. Tüm gece kabuslarıyla uykusuz kalan genç kız, günün ilk ışıklarıyla uyanıyordu. Usulca yatağından çıkıyor, giyinme odasında üzerini değiştirip, kahvaltı için salonda adamı bekliyordu. Kendisinden en az bir buçuk saat sonra kalkan Andreani, bu durumdan rahatsız olsa da dillendirmiyordu. Günün geri kalanını Andreani'den en uzak köşede geçirmekte diretiyordu Clarissa. Her gün biraz daha keşfettiği kütüphanedeki kitapları okuyor, malikanenin geniş arka bahçesinde kısa yürüyüşler yapıyordu.
Uykusuzluktan acıyan gözleriyle satırları takip etmekte zorlanan Clarissa, elindeki kitabının sayfalarını çevirmeye başladı. Aynı zamanda salonun taş kemerle ayrılmış yemek bölümünde, kahvaltı masasını hazırlamakta olan Zelinda ve Lucia'nın çıkardığı kısık sesleri duyabiliyordu. Zelinda kırklı yaşlarının ortalarında siyah saçlı, geniş omuzlu iri kemikli bir kadındı. Lucia ise ufak tefek genç bir hizmetçiydi. Zelinda, Lucia'nın taşıdığı büyük tepsideki kahvaltılıkları masaya yerleştiriyordu. Üzerine yönelen kaçamak bakışlara aldırmayan Clarissa alışmıştı duruma. Soğuk ve mağrur tavrı ile mesafesini koruyan malikanenin yeni hanımından açıkça çekiniyorlardı. Fakat bu mesafeli tavır üzerine yönlenen kaçamak meraklı bakışlarını engellemiyordu.
Bakışlarını kadınlara çevirmeyen Clarissa, Sappho'nun sevdiği şiirlerinden birini okumaya başladığında Andreani'nin sesini duydu. Olağan zamandan erken uyanan adamın tok sesi, kanatları sonuna kadar açılmış kapıdan içeri süzülüyordu. Koridordaki adam, evin kahyası Tobia ile konuştu bir süre. Yerine iyice yerleşip eteğini düzeltti Clarissa. Kucağındaki kitabını iyice kavradığında ilgisiz görünmeye çalıştı. Niyeti adamla olabildiğince az muhabbete girmekti.
Deri çizmelerinin taş zeminde çıkardığı gürültüyle ilerleyen Andreani, salonun açık kapısından girdiğinde gördü karısını. Uykusuzluğunu sıklıkla taşıdığı dik duruşunun ardına saklamaya çalışan genç kız, günlerdir süre gelen kitap okuma rutinini devam ettiriyordu. Büyük salonda ilerlerken, yüzündeki hoşnutsuz ifadeyle karısını süzmeye devam etti. Keskin bir havaya bürünen mavi gözlerin üzerine yöneldiğinden haberdar olan Clarissa, bakışlarını kaldırmadan gönülsüzce mırıldandı.
"Günaydın."
Lakin genç kızın bu tavrı hali hazırda erken uyandığı için huysuz olan ve günlerdir görmezden gelinmekten bıkmış Andreani için korumaya çalıştığı sabrının son kırıntılarını da yok etmişti. Bakışlarını açık camın önündeki koltukta oturan Clarissa'dan çevirdi.
"Zelinda, kahvaltı hazır mı?"
Yemek masasının önündeki kadın adamın sert sesiyle irkilmişti. Ellerini önünde birleştirdiğinde hızla cevapladı.
"Evet efendim. Dilerseniz hemen servise başlayabiliriz."
"Hayır istemiyorum. Çıkın dışarı. Arkandan kapıyı da kapat."
Bir an söyleneni anlamakta zorlanan kadın, ürkek bakışlarını kaldırmıştı. Adamın sert yüz ifadesiyle karşılaştığında hızla denileni yaptı. Elindeki boş tepsiyi kavrayıp yanına kattığı Lucia ile birlikte neredeyse panik içinde yemek masanın yanındaki kapıdan çıktı. Salonun büyük çift kanatlı kapısını da kapatan Andreani, kendisine bakınca Clarissa şaşkın bakışlarını kitaptan kaldırdı.
"Andreani, ne yapıyorsun? Neden gönderdin onları?"
"Dikkatini çekebilmiş olmam ne güzel."
Andreani, sert adımlarla karısına doğru yürürken söylenmişti. Adamın üzerine gelmesiyle korku belirtisi göstermemek için sabit durmaya çalışıyordu Clarissa.
"Bu aptal sessizlik oyunundan sıkıldım. Bir haftadır evin her köşesinde somurtup benden kaçmana göz yummuş olabilirim fakat sabrım taştı."
"Ben öyle bir şey yapmıyorum."
Hemen önünde dikilen Andreani'nin kendisine tepeden bakmasından rahatsız olmuştu Clarissa. Ayağa kalkmayı düşündü fakat adam önünde duruyordu. Andreani'ye değmeden kalkamazdı bu da istediği hareket özgürlüğünü ona sağlamazdı. Gözlerini devirip elindeki kitabı karıştırmaya başladığında öfkelenen Andreani, kitabı bir çırpıda alıp karşıdaki boş koltuğa fırlatmıştı. Karısının oturduğu koltuğun kenarlarına iki elini yerleştirmişti. Andreani'nin kolları arasında kalan Clarissa gerilemek zorunda kaldı.
"Öyle mi? O halde neden ağzından günaydın, afiyet olsun, iyi akşamlar dışında başka bir halt çıkmıyor?"
"Andreani, üzerimden çekil."
Clarissa kaskatı kesilmişti. Üzerine eğilen kocasına bakarken elini kaldıran Andreani alnına dökülen bir tutam saçı geriye itmişti.
"Bugün bu aptal oyunu bitireceksin. O inatçı kafanı kitaplara gömmekten ve iğneleyici soğuk tavrından vazgeçecek evin hanımı gibi davranacaksın. Sabahın köründe yataktan kaçmalarına da bir son vereceksin. Kargalar bokuna yemeden yataktan çıkman seni benden korumaz Clarissa. Siyah giyinmeyi de bırakacaksın. Daha kaç kez söylemem gerek?! Tüm bu saçmalıklar bugün son bulacak. Aksi halde tavrım değişecektir."
Konuştukça hiddetlenen Andreani, sert hatlara sahip yüzünü bir çift öfkeli yeşil göze sahip solgun yüze kararlılıkla yaklaştırmıştı. Kadınsı kıvrımlara sahip karısının bedeni siyah matem elbisesi altına ustalıkla gizlenmişti. Oldukça basit ve önden bağlamalı korsesiz elbise giymekte direten Clarissa, sessiz tepkisini kocasının gözüne sokmakta kararlıydı. Genç kız evliliklerinin ilk gününden beri açıkça yas tutuyordu.
"Beni tehdit etmekten vazgeç Andreani. İstediklerini yapmazsam ne yapabilirsin ki? Öldürecek misin beni? Korkmuyorum. Pietro gibi canımı mı yakacaksın? Ah.. belki benimde parmaklarımı kırarsın. Korkmuyorum. Beni seninle evlenmeye mi zorlarsın? Ah.. nasıl unuttum onu zaten yaptın!"
Abartılı sahte korkuyla konuşmaya başlamıştı Clarissa. Andreani'ye kendisinden korkmadığını göstermek istiyordu lakin ilk anda Andreani'ye saldırmak için başlattığı konuşma gittikçe kendi canını yakmaya başlamıştı. Sesinin çatlamaması için tüm gücüyle kendini sıkıyordu. Aynı kararlılıkla devam etti.
"Sen gözümün önünde Pietro'ya işkence ettin. Parmaklarının kırılma sesini hala duyuyorum ben! Gözümü her kapattığımda o anları görüyorum. Üstelik seninle aynı yatakta yatarken! Arkadaşıma işkence yapan bir adamla evliyim. İyi bile idare ediyorum."
Clarissa'nın ağzından çıkan her söz, Andreani'yi vicdanı ve öfkesi arasında bırakıyordu. Adamı en çok kızdıran şey Clarissa'nın görmemekte ısrar ettiği gerçekti. Eğer o gün yetişememiş olsaydı, Clarissa gözünü açtığında kendini hiç bilmediği bir ülkeye kaçırılmış bulabilirdi. Eğer şansı varsa gemi yolculuğunu sağ salim atlatabilir fakat sefalet içinde bir hayata katlanmak zorunda kalırdı. Andreani'ye göre yaptıklarında bir fenalık yoktu. Sevdiği kadına dokunan adamın cezasını kendi yöntemiyle vermişti. Lakin Clarissa'nın hiddetli bakış açısından baktığınızda Andreani onun arkadaşına işkence etmişti.
Elini kızın küçük çenesine yerleştirdi Andreani.
"O şerefsizin adını bir daha ağızına almayacaksın. Arkadaşın olarak bahsetmeyeceksin."
Gözlerini deviren genç kız adamın çenesini tutan elinden kurtulduğunda homurdandı. Arkadaşına yapılan kötülükle ruhunun derinliklerine kadar işleyen bir vicdan azabı çekiyordu. Andreani, yaşananları basit bir olaymış gibi yansıtırken kendisi bunu kabul etmiyordu. İçini kemiren yüreğinin sesi adeta nefesini kesiyordu.
Bir süre daha karısının kasılmış yüzünü tepesinden incelediğinde doğruldu Andreani. Clarissa'nın ağzından, adamın ismini duyduğunda ateşli doğasını dizginlemekte zorlanıyordu. O yaşanılanları unutmaya çabalarken Clarissa'nın unutmamak ve unutturmamaktaki kararlığı karşısında olağanüstü bir sabır harcar olmuştu.
Andreani'nin geri çekilmesiyle yerinden kalktı Clarissa. Parmaklarının ucuyla siyah elbisesinin kabarık olmayan eteğini düzelttiğinde tekrar onu izleyen kocasına döndü.
"Ağzımdan çıkanları kontrol edemezsin Andreani. Düşüncelerimi, duygularımı hiç edemezsin. Pietro'ya işkence ettiğin gerçeğini ne ben, ne de Tanrı unutmayacak."
Bununla birlikte dişlerini sıkmıştı Andreani. İçindeki homurdanan canavar tekrar gün yüzüne çıkmak için fırsat ararken kendine hakim oldu. Karısının kolunu dikkatlice kavradığında kendine çekmişti.
"Bana bak, senin o herifte gönlüm mü vardı yoksa?"
Günlerdir tepkisiz olan bedeni uyuşuk halinden çıkmaya başlamıştı genç kızın. Kolunu hınçla kendine çekti. Başını dik tuttuğunda yine o cesur kız oluvermişti. Öfkeli ifadesiyle uzattı işaret parmağını adama.
"Ağzından çıkanı kulağın duysun! Ben senin bu şekilde iğrenç yakıştırmalar yapabileceğin bir kadın değilim!"
"O halde aşığını öldürmüşüm gibi adamın yasını tutmaktan vazgeç!"
Pietro'nun atölyedeki itirafı hakkında hiç düşünme fırsatı olmamıştı genç kızın. Fakat duydukları karşısında tüm vücuduna yayılan duyguyu hatırlıyordu. Şaşkınlık. Adama karşı içinde dostça bir sevgi besliyordu Clarissa. Uzun vakitler geçirdiği kahkahalarla güldüğü arkadaşının gerçek hislerini hiçbir zaman anlamamıştı. Pietro, onun için yakın bir dosttan fazlası olmamıştı. Andreani'nin yaptığı acımasızlığa karşı tepkisini sürdürmekte kararlıydı Clarissa.
"Senin aksine ben göğsümde bir kalp taşıyorum. Ressam bir adamın parmaklarının kırılmasıyla tüm hayallerinin mahvolmasını izledikten sonra öylece gülüp eğlenmeye devam edecek kadar vicdansız değilim. Kıyafetlerim canını sıktıysa yapabileceğim bir şey yok."
Andreani kahverengi kaşlarını çattı. Kirli sakallı yüzünde bir gülümseme belirdi. Lakin bir gülümseme ancak bu kadar tekinsiz görünebilirdi.
"Tamam. İlk olarak tatlı dile başvurduğumu unutma."
Hissettiği huzursuzlukla adamın mavi gözlerine dikti bakışlarını Clarissa. Sözlerinden bir anlam çıkarmaya çalıştı.
"O ne demek?"
"Şu demek. Bahsettiğin o hocaların veya annen sana bir kadının evlendiğinde kocasının emri altına girmek zorunda olduğunu anlatmadı mı? Hani evlilik yemininde rahibin söz ettiği, itaatkar eş olman gerektiği kısım. Kabul ettiğin. Aynı zamanda İncil'de de geçen."
Karanlık suratındaki kendinden emin bir sırıtışla konuşmuştu Andreani. Clarissa kendisini yeşil gözlerindeki öfke kıvılcımlarıyla dinlerken aldırmamıştı. Karısının boynunda asılı duran zarif incilerle bezeli haç kolyesine uzanmıştı. Sözlerini haç kolyeyi elleri arasında çevirerek bitirmişti.
"Birkaç şey duymuş ve okumuş olabilirim. Fakat kendi rızam dışında olan bir evlilik için benden bunları bekliyor olman anlamsız. Kısaca yanlış kadını satın aldın."
Sözlerini yüzündeki sahte gülümsemesi ile bitirdi Clarissa. Ardından yeşil kurdeleli kolyesinin ucundaki incilerle bezeli haçını adamın ellinin arasından kurtardı. Kolyesi tekrar göğüslerinin üzerinde sallanmaya başladığında, keskin mavi gözlerini karısına dikmişti Andreani.
"Ben seni satın almadım."
Bıkkınlıkla çıkmıştı adamın sözler ağızından. Daha önce defalarca dillendirmesine rağmen anlamamakta kararlı olan karısına inatla aynı şeyi söylemeye devam ediyordu.
Bunun üzerine Ya tabii.. diye mırıldanmıştı Clarissa. Yeşil gözlerini kaldırıp adama çıkışmak üzereydi ki arkalarında kalan salon kapısı gürültüyle açılmıştı. Yeni evli çiftin bakışları açık kapıda beliren Tommasso'ya kaydı. İri yarı adam her zamanki kabalığıyla kapıyı tıklatmadan girmişti. Sağ koluyla arasında rahat bir işveren, hizmetli üslubu olan Andreani, adamın bu kaba tavırlarına alışkındı. Fakat Clarissa'nın rahatsız olduğunu sezmişti. Sahte bir kızgınlıkla çıkıştı.
"Kapıyı tıklat be adam. Ne söyleyeceksen kahvaltıdan sonrasını bekleyemez miydi?"
Suratındaki sırıtkan ifadesini toplayan Tommasso, boğuk sesiyle konuştu.
"İstediğin belgelerde eksik var. Onun hakkında konuşacaktım."
Andreani'nin göğsündeki bakışlarını Tommasso'ya çevirmemekte diretiyordu Clarissa. Hala karşısında olan kocasının yanına yaklaşıp fısıldadı.
"Ben kahvaltıya geçiyorum. Sen karanlık adamınla istediğin kadar vakit geçirebilirsin."
Andreani'ye sevimsiz gülümsemesini gönderen Clarissa, tuttuğu eteğiyle kahvaltı masasına ilerlemişti. Andreani salonun kapısında onu bekleyen Tommasso yanına ilerlerken geçmişti kahvaltı masasına. Başlamak için Andreani'yi bekleme niyeti yoktu. Hizmetlileri çağırma gereği duymadan uzanıp kendi fincanına çayını doldurdu. Lakin bu alışkanlıktan başka bir şey değildi. Evlenmelerinden günler önce iştahı kesilmişti. Zayıfladığını fark ediyordu Clarissa. Bunu elbiselerinin iplerini daha önce olduğundan daha çok sıkması gerektiğinde fark etmişti. Tabağına bir dilim peynir aldığında çatalıyla şöyle bir irdelemiş ardından çatalını usulca yerine bırakmıştı.
Andreani ve Tommasso'nun salonun girişindeki kısık seslerini duyuyordu. Umursamadı. Ellerinin arasına aldığı sıcak çayını yudumlamaya başladığında, önündeki büyüleyici manzaraya sahip bahçeyi izlemeye dalmıştı.
Clarissa, fincanının üzerinden bahçeyi izlerken işini bitiren Andreani, gelmişti. Masadaki baş köşeye yerleşmişti. Mavi gözlerini karısına çeviren adam, usulca kolunu dürttüğünde boş fincanını işaret etmişti. Elleri arasındaki sıcak fincanını tutan genç kız kararsız kalmıştı. Andreani'yi onaylamayan bakışlarla izlemeye devam etti bir süre. Lakin çoktan tabağına kahvaltılıkları aktarmaya başlamıştı kocası. Bununla birlikte homurdanarak bıraktı fincanını. Uzandı çay dolu bakır çaydanlığa. Andreani'nin fincanını doldurup geri çekildi. Bakışlarını kahvaltılıklardan kaldırmayan Andreani, kendi tabağına da kurutulmuş et yumurta ve sosis koyduğunda şaşırmıştı.
"Ne o ? Kendi tabağında yer kalmadı şimdi de benim tabağımı mı kullanmaya karar verdin?"
"Hayır. Onlar senin için. Ve hepsi bitecek."
Solgun suratını buruşturdu genç kız. Adamın emir tonu taşıyan sesi hoşuna gitmemişti.
"Artık yediklerime de mi sen karar vereceksin?"
"Günlerdir doğru düzgün yediğin yok. Kilo veriyorsun, uyumuyorsun. Böyle giderse hastalanıp elimde kalacaksın."
"Haklısın. Elinde kalırsam, Rinaldo'ya beni satın alırken ödediğin para hiç olur."
Kendisine nefret saçarak söylenen karısına baktı Andreani. Güzel yüzündeki bir çift zümrüt gibi parlayan yeşil gözlerinin altında koyu renk halkalar oluşmuştu. Zayıflamış, pürüzsüz parlak teni gün geçtikçe solgunlaşmıştı. Lakin tüm bitkinliğine rağmen dik duruşundan ödün vermeyen karısı her fırsatta kendisine çıkışmaktan geri durmuyordu. Mavi gözlerindeki huysuzlukla onayladı karısını.
"Evet, hiç olur. Ve ben ölü yatırımlara para harcayan bir adam değilimdir. Şimdi, bir kez olsun çeneni kapatıp dediğimi yap."
Andreani kahvaltısına geri döndüğünde, Clarissa öfkeden elindeki çatalını sıkıyordu.
Kahvaltının geri kalan kısmını sessizlik içinde geçirmiş yeni evli çift. Andreani büyük bir iştahla kahvaltılıklarını yemişti. Clarissa ise somurtkan ifadesini korumuştu. Çatalının ucuyla kahvaltılıklarını didiklemiş, birkaç küçük lokma dışında ağızına bir şey koymamıştı. Karısının sessiz isyanının farkında olan adam kızın inatçılığına içten içe öfkelense de ses etmemişti. Evlendikleri günden bu yana ilk kez bu kadar uzun konuşmuşlardı. Her gece kabusları ile yerinden sıçrayan kızın halinden haberdardı Andreani. Yardım etmek istiyordu lakin Clarissa'nın aralarına gördüğü kalın duvar onu geri itiyordu.
Kahvaltını bitiren Andreani, eline aldığı bezle ağzını silmişti. Bezi boşalmış tabağına bıraktığında, tabağındaki peynirle oynayan karısına çevirdi bakışlarını.
"Bugün, Roma'ya gideceğim. İşim uzun fakat akşam yemeğine yetişirim."
Adamın sözleriyle gözleri parlayan Clarissa, başını kaldırmıştı hızla. Elindeki çatalı, yüzündeki çocuksu heyecanla tabağının yanına bırakmıştı.
"Belki bende seninle gelebilirim. Beni köşke bırakırsın."
"Hayır Clarissa. Sen Viberto'da kalacaksın."
"Neden?"
Atışmaya hazır bir tavırla sormuştu genç kız. Yeşil gözler çocuksu heyecanından çıkmış, öfkeli bir hal almaya hazırlanıyordu.
"Çünkü sana güvenmiyorum. Seni köşke bıraktığım ilk an arkamdan iş çevirme ihtimalin oldukça yüksek. O herifin durumunu öğrenmek için tekrar köşkten kaçman, ihtimal dahilinde. Bu nedenle uzun bir süre Viberto'dan çıkmayacaksın."
Clarissa, ısrar etmek için ağzını açtığında sözünü kesti Andreani.
"Ayrıca senin ağabeyin ve karısı ile aran bozuk değil mi? Ne zaman onları görmek için can atar oldun?"
Andreani'nin umursamaz edayla sorduğu soru karşısında bir süre gözlerini kısıp adama öfkeyle baktı Clarissa. Rinaldo ve Lucrezia'ya olan kırgınlığı geçmemişti. Uzun bir süre de geçecek gibi durmuyordu fakat köşkü özlemişti. Odasını, köşkün huzurlu bahçesini ve Guliano ile babasını. Ve Cesare'yi. Berta'yı bile özlemişti genç kız. Yine de duygularını tüm çıplaklığıyla kocasına göstermemekte kararlıydı.
"Bilmem, belki de senin bet suratını görmekten o kadar bıktım ki nefret ettiğim abim ve karısını bile özlemişimdir."
Hızla ayağa kalktı Andreani. O kadar ki geriye ittiği sandalye taş zeminde kulakları sızlatan tiz bir ses çıkarmıştı. Gözlerindeki o soğuk parıltıyla karısının önünde dikildiğinde yavaşça eğildi. Bir elini sertçe kızın omzuna yerleştirdiğinde sesindeki ciddiyet açıkça seçiliyordu.
"Bu aptal laf sokmalarına devam etmeye niyetliysen, uzun bir süre Roma'ya ayak basamayacağını da aklına kazı Clarissa. Aylardan bahsediyorum."
Sözlerini bitirdiğinde doğrultu Andreani Karısının omuzuna koyduğu elini çekti. Arkasına dönüp salondan çıkmaya niyetlendiğinde açılmıştı kapı. Malikanenin kahyası Tobia ile birlikte içeri giren Sandrino'nun neşeli sesi tüm salonu doldurmuştu.
"Günaydın. En yakışıklı Panzio erkeği geldi."
Geniş salonun içinde kendine doğru ilerleyen kuzenine huysuz bakışlarını çevirmişti Andreani. Sandrino yakışıklı yüzünün tüm masumluğunu kullanarak göz kırpmıştı. Tobia'ya döndü. Sahte kızgınlıkla söylendi.
"Tobia, sök o kapıyı. Madem bir halta yaramıyor. Boşa durmasın. Anlaşılan bugün, herkes bir odaya girmeden önce kapı çalması gerektiğini unutmuş!"
Malikanenin yaşlı kahyası şaşkınlıkla karışık itaatkâr ifadesiyle efendisine bakmayı sürdürüyordu. Kuzeninin huysuz tavırlarına aşina olan Sandrino, sanki önemsiz bir şeymiş gibi elini havada sallamıştı. Yanına yaklaştığında kuzeninin omuzuna sertçe vurup sıkmıştı.
"Huysuzluk yapma koca adam. Biz İtalyanız. Soğuk İngilizler gibi resmiyete ihtiyacımız yok."
Huysuzluğunu bir kenara bırakan Andreani, kuzenini keyifle sararak sırtına sertçe vurdu. Ardından omuzlarından tutarak yüzüne baktı.
"Ve sende resmiyetin kırıntısı yok."
Dudaklarını büzen Sandrino hızla başını iki yana salladı Sandrino. Öyle ki dalgalı altın sarısı saçları havalanmıştı.
"Hiç yok."
Oturduğu sandalyenin sırtından destek alarak ayağa kalkmıştı Clarissa. Salonun ortasında didişen iki adamın yanını bulmuştu usulca. Sandrino, en az Andreani kadar uzun boylu, geniş omuzlu atletik bir vücuda sahipti. Sarı saçları pencerelerden odaya süzülen güneş ışıklarıyla adeta altın gibi parlıyordu. Yumuşak yüz hatları ona sevecen bir hava katarken aynı zamanda yakışıklı çehresinde her zaman yer bulan gülümsemesi ile oldukça yakışıklıydı. Clarissa daha önce bu kadar neşeli bakan bir çift göz görmemişti.
Sandrino'nun biraz önce resmiyet üzerine söyledikleriyle onu her zaman sığındığı ağırbaşlı resmiyetle selamlamaktan vazgeçti Clarissa. Sıcakkanlı görünmeye çalışarak selamladı sarışın adamı. Kısa bir süre sohbet ettiklerinde, Roma'ya iş için giden adamlar ayrılmıştı malikaneden.
Malikanenin önünde seyisin hazır ettiği atlarına yerleşen iki kuzen, açık kemerli demir kapıdan çıkmışlardı. İki tarafı ağaçlarla çevrili toprak yolda ilerlemeye başlamışlardı. Sandrino'nun malikanedeki eğlenceli tavırları, yerini meraka bırakmıştı. Parlak siyah renkteki atının üzerinde, siyah binici çizmeleri siyah pantolonu ve koyu mavi ceketiyle ilerleyen kuzenine baktı.
"Evlilik Clarissa'ya çok yaramış."
Andreani kuzeninin kinayesini umursamadı. Bakışlarını yoldan çevirmemişti. Fakat Sandrino, yanında ilerleyen kuzenini konuşturmakta kararlıydı.
"Ne yaptın kıza Andreani? Kız bir haftada çökmüş"
Sakin ve ilgisiz bir tavır sergileyen Andreani, o ana kadar keyifle atını sürüyordu. Esen ılık meltemin tadını çıkarıyor, altındaki atının zarifçe esneyen kaslarını hissediyordu. Fakat kuzeninin rahatsız edici sorusu üzerine sinirli bir havaya bürünen mavi gözleri Sandrino'ya dönmüştü.
"Aptal aptal konuşma. Oradan bakınca kadına el kaldıracak bir adam gibi mi duruyorum. Hiçbir şey yapmadım. Ha o kendini ölüm orucuna soktuysa benim bunda bir suçum yok."
Sandrino kuzeninin yüzündeki sert ifadeyi çözmeye çalışarak bakmıştı bir süre. Ardından anladığını belli etmek istercesine usulca başını sallamıştı. Fakat takılmaktan da geri durmadı.
"Yeni hobin nasıl gidiyor? Hani şu parmak kırma işi? Koleksiyona yeni birini ekledin ve bu kez de haber vermediysen kırılacağım."
"Ağızının ortasına bir tane geçirsem susacak mısın Sandrino?"
Sesindeki tehditkâr tonla konuşmuştu Andreani. Fakat alınmamıştı Sandrino. Kuzeninin mizacını bildiğinden önemsemedi.
"Seni iyi tanırım. Savaşlarda pek çok çirkin yüzünü gördüm. Lakin itiraf et, sanat atölyesinde evleneceğin kadının gözü önünde tokmakla parmak kırmak çıtayı oldukça yükseltti."
Dudaklarında ince bir gülüş belirtmiş, kaşları çatılmıştı Andreani'nin. Güneşin altında parlayan mavi gözlerini karşısındaki toprak yola çevirdi. Sandrino'nun sözlerine içten içe hak vermişti. İçinde homurdanan canavarın öfkeli homurtusunu dizginleyemediği bir gerçekti. Lakin pişman da değildi Andreani Ludovico. Kıstığı mavi gözlerindeki kendinden emin ifadeyle konuştu.
"Bazı şeylere göz yummam."
"Biliyorum kuzen."
Sandrino, kuzeninin içinde her daim kuşku bulunduran bir mizaca sahip olduğunu biliyordu. Nerdeyse kardeş gibi büyümüşlerdi. Kuzeni değer verdiği birinin güvenini yıktığında ya da onu derinden yaralayan herhangi bir şeye, bir daha güvenmemek ve gerçek duyguları yerine öfkesini sunmak gibi ürkütücü bir huyu olduğunu biliyordu. Atlarıyla dörtnala koşmadan önce kuzenine asıl sorununu hatırlattı Sandrino.
"Annem, Clarissa'nın düğündeki durgun hallerini kafasına takmış durumda. Ben kuruntu yaptığını söyledim fakat her an malikaneye bir çıkartma yapabilir. Hazırlıklı olsan iyi edersin. Varis konusunda uzun süre bekleyecek gibi durmuyor."
Andreani'nin dudaklarının kenarından sinsi bir gülümseme belirmişti. Kuzenin mavi gözlerindeki parıltıyla bakmıştı.
"Ben değil, Clarissa hazırlıklı olsa iyi eder."
Bakışlarını hızla yola çevirdi Andreani. İspanya'dan getirttiği kıymetli atının yularlarını sıkıca kavradığında hızlı bir hamleyle dörtnala koşturarak kırsal boyunca süren Roma'ya giden yolda ilerledi.
**
Clarissa, hayatı boyunca özenle muhafaza ettiği canlı ve neşeli renklerin gün geçtikçe kararmaya başladığını hissediyordu. Önce yıllarını adadığı ağabeyine karşı koşulsuz sevgisinin hiçbir anlam ifade etmediği gerçeğiyle yüzleşmiş, istemediği bir evliliğe zorlanmış, nefret ettiği adamın karısı olmuştu. Gurbete düşmüş, evinden, çok sevdiği sanat atölyesinden uzakta kalmıştı. Şimdi de yıllarca yüreğindeki anne özlemiyle dağılmasına zaman tanımayan, onu gerçek hayata bağlı tutan köşkün sorumluluklarını da kaybetmişti.
Bu yaşına kadar sorumluluklarını büyük bir özveri ve istekle sırtlayan Clarissa, kendini hiç olmadığı kadar vasıfsız hissediyordu. Yapacak hiçbir işi olmamasından nefret etmeye başlamıştı. Virgilio köşkünde her gün bir işi olurdu. Hesap defterlerini kontrol eder, hesaplamaları tekrar yapar, çok sıkıldığında darphaneden çıkan paraları tek tek sayardı. Rinaldo'dan daha iyi hesap yeteneği olan genç kızın hesabının şaştığı hiç görülmezdi. Kalan boş vakitlerinde köşkü ustalıkla çekip çevirdi. Lakin son bir haftadır zamanını gereksiz ve yararsız geçirmekten, oldukça huzursuzdu.
Andreani ve Sandrino gittiğinde bir süre şöminenin önündeki koltukta öylece yığılmış kalmıştı. Hayattan öyle çok fazla bir talebi olmamıştı genç kızın. Evlenmeyi hiç istememiş, evlendiği adamın saygınlığının, zenginliğinin hayalini kurmamıştı. Soylu ailelerin arasına karışsın, şaşalı davetlere katılsın, hanımı olup hükmedeceği saray gibi bir evi olsun istememişti. Aile evinde sahip olduğu şeylerin fazlasında gözü yoktu. Tek istediği annesinin söylediği gibi tanrının yarattığı muhteşem güzelliği keşfetmekti. İhtiyacı olanlara yardım ederek, Tanrı'ya yardım ediyor aynı zamanda yarattığı dünyanın güzelliğini takdir etmeye kendini adıyordu.
Başını ağrıtmaya başlayan halsizlikle alnını ovdu Clarissa. Yeşil gözlerini geniş salonda gezdirdi. Ludovico Malikanesi, Virgilio Köşküyle kıyaslandığında oldukça ihtişamlı kalıyordu. Ve kendisine ihtiyaç yoktu. Kahya Tobia malikanenin tüm düzenini büyük bir başarıyla yürütüyordu. Hizmetliler, aşçı, aşçı yamağı, bulaşıkçı, çamaşırcı, seyisler, bahçıvanlar hatta malikanenin güvenliğinden sorumlu muhafızlar dahi kusursuz bir düzen içindeydi. Bu durum onu, on beş yaşından bu yana ilk kez işe yaramaz hissettiriyordu. Roma'da sıkça yaptığı gibi kiliseye gidip dua edebilirdi fakat malikane Viberto'nun kırsal bölgesindeydi. Şehre gitmek için yolculuk yapması gerekti. Yorgun ve uykusuz olan kız kendinde buna güç bulamıyordu. Bunun yerine aile şapelini kullanıyordu.
Clarissa şöminenin önünde gün içinde yapabilecekleri seçenekleri değerlendirirken, Sheilah ve Zelinda kahvaltı masasını toplamak için girmişti salona. Hanımına kısa bir selam veren iki kadın geçmişlerdi işlerinin başına. Bir an kitabına devam etmeyi düşünse de gönlü yoktu kızın. Güneşli havayı fırsat bilerek attı kendini bahçeye. Yürüyüş yaptığı zamanlarda Andreani'nin uzaktan gösterdiği nar ağaçlarının olduğu bahçeye çıktığını keşfetmişti. Sıra sıra dikilmiş nar ağaçlarında olgunlaşmış narlar tüm güzellikleriyle sarkıyordu. Malikanenin geniş taraçasında gördüğü hasır sepet ile vardı nar ağaçlarının yanına.
Bahçenin göz kamaştıran güzelliği eşliğinde küçük sepetini doldurdu. Ağaçların arasında acele etmeden uzun uzun gezinmişti. Yorulduğunu hissettiğinde koltuğunun altına aldığı nar dolu sepetiyle geçmişti bahçedeki mermer banklardan birine. Şehrin içindeki Virgilio köşkünün çok seviyordu Clarissa. Lakin kırsal bölgeye inşa edilmiş Ludovico Malikanesi büyük bir manevi değere sahip taş binasının yanı sıra uçsuz bucaksız gözüken arazisi yemyeşil bir cennet gibiydi. Taş binaya hala alışamamış, eğreti hissetmesine rağmen bahçesi şikayet edilemeyecek kadar zengindi.
Günün büyük bir kısmını bahçede geçiren genç kız, uykusuz gözleri güneşten acımaya başladığında içeri girmişti. Tobia'nın eşi Sheilah'ı holde yakalandığında küvet istemişti odasına. Ellili yaşlarda olan kadın, hanımını onayladığında önemle gül kokulu sabununu tembih etti. Kadın, Lucia'yı genç kıza yardım için gönderebileceğini söylediğinde teklifi kibarca geri çevirdi Clarissa. Yıllardır Berta dışında kimsenin yardımını almayan genç kızın malikanenin hizmetlilerine içi ısınmamıştı.
Lakin işlerini tek başına yapmakta zorlandığı da bir gerçekti. Korseli elbiselerine hasret kalmıştı. Önden bağlanan elbiselerini kendi başına giyiyor, saçlarını kendi başına yapıyor kendi başına yıkanıyordu. Tüm bunlara solgun yüzü ve halsizliği eklendiğinde, kendini eski gücünde hissetmemekten içten içe yakınmaya başlamıştı. Kendisine sadık Berta'nın değerini daha iyi anlamıştı. Hizmetliden fazlasıydı Berta. Yıllar içinde en çok dert ortağı yakın arkadaşına dönüşmüştü.
Yatak odasına geçen Clarissa, şöminenin önündeki koltuğa yorgun bedeniyle adeta yığılmıştı. Tobia yanında Clarissa'nın henüz adını bilmediği genç bir adamla odaya döküm bir küvet getirmişti. Onlar yanlarında getirdikleri sıcak sularla dolu kovaları küvete boşaltırken boş gözlerle şöminenin içinde yanan odunları izlemişti.
Tüm hazırlıklar bittiğinde Sheilah'ın elindeki sabunu ve lifi almıştı genç kız. Teşekkür ederek çıkarmıştı odadan. Andreani'nin evde olmamasının rahatlığıyla uzun uzun yıkanmıştı o gün. Su buz gibi olduğunda buruşmuş ayakları ve elleriyle, Sheilah'ın kendisi için bıraktığı bornoza sarınmıştı. Şöminenin önündeki yerini tekrar aldığında aheste aheste açık kumral saçlarını taramış, elindeki havluyla kurutmuştu. Giyinme odasında geçtiğinde, renkli kıyafetlerini es geçmişti. Elinin tersiyle renklileri ittirmiş, siyah muslin elbisesini seçmişti. Homurdanarak iplerini deliklerden geçirip kaba bir düğüm atmıştı. Halen nemli olan saçlarının omuzlarına dökülmesini umursamamıştı. Sıcak suyun rahatlığı ile uykusuz olan bedeni iyice gevşediğinde kendini yatağa bırakmıştı.
Günler sonra ilk kez kabussuz bir uyku çeken Clarissa, yatağına uzanmasıyla uyuyakalmıştı. Üzerindeki korsesiz elbisesi ve nemli saçlarıyla tatlı tatlı uyurken gün çoktan batmış yatak odası kararmaya yüz tutmuştu. Dinlendirici uykusunda kıpırdandığında izleniyor hissi ile uyumaktan şişmiş yeşil gözlerini aralamıştı. Kendisine bakan bir çift parıldayan kristaller gibi mavi göz ile karşılaştı. Uykulu olan kız öylece kalakalmıştı. Bulanık zihniyle karşısındakinin Andreani olduğunu kavraması uzun sürmüştü. O kararmış odada melül melül bakarken, Andreani'nin yüzünde hayranlık dolu bir ifade vardı. Karısının uyanmasıyla bakışlarını toplayan adam sataşmıştı kıza.
"Clarissa? Ben seni tanıdığımda sen Romalı asilzadeler gibi parıldıyordun. Fakat gün geçtikçe tembel bir ev kedisine dönüşüyorsun. Gündüz vakti uyuklamalar, kabarmış saçlar, bu biçimsiz elbiseler..."
Büyük yatağın kakmalı başlığına sırtını yaslamış, gülümseyerek karısına bakıyordu Andreani. Kendi kısmında yatan kızın aksine aralarında mesafe bırakmamıştı. Tüm rahatlığıyla kızın bölümüne geçmiş, bir yandan da karısının yastığa dağılmış açık kumral saçlarını elinde çeviriyordu. Uyurken uzun uzun masum yüzünü incelemiş ipek kadar yumuşak saçları kokladığında yoğun gül kokusu ile mest olmadan edememişti. Sade bir elbiseye sarınmış haliyle bile, Clarissa Virgilio bakmaya doyum olmayacak bir resim gibiydi.
Kocasının sözleriyle kapalı olan bilinci yerine gelmişti kızın. Üzerinden uyku mahmurluğunu attığında, adamın elindeki saçını geri aldı. Yavaşça doldurduğunda yakınlıklarından rahatsız olmuştu. Vücutları birbirine değiyordu. O yatağın ucuna sıkışmışken, Andreani tüm özgüveniyle yatağa başlığına dayanmış onu izliyordu. Yatakta gidecek yeri olmayan kız ayaklarını yataktan sarkıtıp kalkmaya hazırlanırken söylendi.
"Çünkü o zaman seninle evli değildim. Senin için giyinip süslenmemi bekliyorsan, boşuna bekleme derim."
"Aslında tam olarak onu bekliyorum. Bir kadının kocası için süslenmesi gayet normaldir. Tabi kendi özsaygın için de geçerli."
Arkasına dönen genç kız, hala yatakta oturan adama gözünü devirdiğinde konsolun yanındaki boy aynanın önündeki küçük taburesine yerleşmişti. Hemen yanındaki sehpadan tarağını aldığında, kabaran saçlarını taramaya başladı. Gözleri aynadaki yansımasına kaymıştı.
Uyumaktan yüzü şişmişti. Yeşim taşı yeşil gözleri hala uykulu bakıyordu fakat daha iyi hissettiği bir gerçekti. Gözlerinin altındaki uykusuzluğun yol açtığı morluklar gitmişti. Yanaklarına renk geldiği bile söylenebilirdi. Fakat aynı şey saçları için geçerli değildi. Nemli saçla yatmanın bedelini kabarık ve karışmış saçlarla ödüyordu. Derin bir iç çeken genç kız Berta'yı bir kez daha andı. Hizmetlisi bunun gibi küçük detayları çok önemserdi. O düşüncelere dalmış saçlarını tararken kalkmıştı yerinden Andreani.
Tüm gün Roma'da bir çok işle uğraşmıştı. Üzerindeki kirlenen beyaz gömleğinin önündeki iplikleri çözüp, üzerinden çıkarırken karısının yanına ilerledi. Sözleriyle Clarissa'nın bozulduğunu görebiliyordu. Uykudan şişmiş gözleriyle kabarmış saçlarını tarayan kız, aynadan onu gördüğünde yüzünü buruşturdu.
"Tanrı aşkına! Gidip giyinme odasında üzerini değiştir Andreani."
Clarissa'nın öfke saçan halleri yerine bu tatlı kızgın hallerini görmekten zevk alan adamın yüzündeki gülümseme büyümüştü.
"Dindar küçük Romalı Hanım, ne o ahlakınızla mı oynadım?"
Yakasını genişlettiği beyaz gömleği çekip omuzlarından çıkarmıştı Andreani. Önünde oturan karısının üzerine bıraktığında yüzüne gelen gömlekle sinirlendi Clarissa. Uzun parmakları havalanıp yakaladı. Çattığı ince kumral kaşlarıyla aynanın yansımasından arkasındaki adama baktı. Kızı her sinirlendirdiğinde daha da keyiflenen Andreani, kapalı siyah elbisesinin yakasına uzandı. Gelişi güzel çekiştirmişti muslin elbisenin yakasını.
"Merak etme, kabarmış saçlarına rağmen hala bir albenin var. Kendini üzmeni istemem. Fakat yine de bu elbiselerden kurtulmalıyız."
Andreani'nin elbisesinin yakasındaki elini hızla savurdu genç kız. Hala taburede oturmasına rağmen kendisine tepeden bakan adama mağrur bakışlarıyla bakıyordu.
"Tembel ev kedisi ona dokunmanı istemiyor."
Nefesini sesli bir şekilde dışarı veren adam yüzüne yerleştirdiği imalı gülümsemesiyle kafasını iki yana sallamıştı. Clarissa'nın henüz anlamını bilmediği gülümsemenin derininde hoşnutsuzluk ve tehlike kol geziyordu. Yavaşça geri çekildi. Karısına seslendiğinde sesinde sert ve üstün bir tavır vardı.
"İşini çabuk bitir. Yıkanacağım. Yok odada kalacağım diyorsan başka."
Yutkunmak zorunda hissetmişti genç kız. Kısa bir an gözleri buluştuğunda bakışlarını tekrar önüne çevirdi. Kucağındaki gömleği usulca yanına bıraktı. Tarağı ile saçlarını tekrar taramaya koyuldu. Göz ucuyla baktığında, Andreani'nin odanın ucundaki yatakta uzanıp ellerini başının arkasında bağladığını gördü. Bakışlarını karyolanın cibinliğine dikmişti. Sessiz geçen birkaç dakikanın ardından saçlarını örüp ensesinde küçük bir topuz yaptığında, yeşil saç filesini üzerine geçirdi. Yıkanmadan önce konsolun üzerine bıraktığı haç kolyesini ve yüzüklerinin yanına vardı. Kolyesini boynundan geçirdiğinde, evlilik yüzüğünü ve Virgilio mührü olan sarı yüzüğü işaret parmağına taktığında hazırdı. Yatakta heykel gibi kıpırtısız yatan kocasına göz gezdirdiğinde, adamdan bir tepki alamayacağını anlamıştı. Geniş kapıya yönelip, kapıyı arkasından sessizce kapattı.
Andreani'yi yatak odalarında bıraktığında yavaş adımlarla batı kanadındaki holde ilerleyip merdivenlere ulaştı. Mavi renk örtü serilmiş merdivenin basamaklarını inerken düşünceli bir ifadeye sahipti. Zihni istemsizce kocasına kaymıştı.
Kendine göre, Andreani içinde siyah ve beyaz kadar farklı iki adam taşıyordu. Eğlenceli arkadaş rolünü ne oynamaktan ne zaman vazgeçse, karanlık esrarengiz bir adama dönüşüyordu. Hali hazırda adamın ağabeyi ile anlaşarak kendisini satın almasından rahatsız olan Clarissa, arkadaşına gösterdiği vahşice tutumuyla onunla geçirdiği her an ruhunun karardığını hissediyordu. Lakin adeta kabus gibi başlayan evliliklerinin yanı sıra adam atölyede yaşananlarla birlikte kendini açıkça geri çekmişti. Büyük bir incelik göstererek karısı olarak vazifesini yerine getirmesini istemiyordu. Atölyede adeta canavara dönüşen adama karşı korku, nefret ve öfke karışımı duygular hisseden kız için bu büyük bir lütuftu bu. Etrafına ördüğü nefret duvarlarını da indirmeyi düşünmüyordu Clarissa. Kaçınılmaz birleşmenin ertelenebildiği kadar ertelenmesinden yanaydı.
Clarissa düşüncelerinin arasında kaybolurken, şöminenin önündeki koltukta uzun dakikalar geçirmişti. Kısa bir zaman önce Andreani'e evlenmek istemediğini söylediği söylerken oturduğu koltuktu bu. Bu akşam ise kocasının akşam yemeği için salona inmesini bekliyordu. Düşünceleriyle acı acı tebessüm etmişti genç kız. Yeşil gözlerini yemek masasını hazırlayan hizmetlilere çevirdiğinde duymadıklarını anladığında rahatlamıştı. Kısa bir süre sonra, gür kahverengi saçları hafif nemli olan kocası üzerindeki yeni giydiği gömleği ile girmişti salona.
Andreani, boşalmış kadehine biraz daha şarap dolduğundan neredeyse yemeğinin sonuna gelmişti. Tekrar eline aldığı üç dişli çatalı ve bıçağıyla Fransız usulü sosa batırılmış etini dilimlemeye devam etti. Clarissa ise çoğu akşamın aksine yemeğinin yarısını yemiş, şarabını yudumluyordu. Üzerine dönen kaçamak bakışların farkında olsa da ses etmemeyi tercih etti Andreani. Clarissa yemek boyunca kendini gözlemişti.
Kar beyazı gömleği, kahverengi dalgalı saçları ile çaprazında oturan adamın, kendisine oldukça ilgisiz tavırlarından bir anlam çıkarmaya çalışıyordu Clarissa. Tüm yemek boyunca adamın sakin bir anını kollamıştı. Birbirlerine karşı kibar davrandıkları söylenemezdi fakat eski konforunu ve dert ortağını geri istemekte kararlıydı Clarissa. Deyim yerindeyse koca bir hafta Ludovico Malikanesi'nde tek başına olmak canına tak etmişti. Dirseklerini masaya yerleştirdiğinde tabağındaki etini kesen adama döndü.
"Berta'yı istiyorum. Evlendiğimizde benimle gelecekti."
Elinde tuttuğu çatalıyla bir an duraksamış lakin ardından aynı rahatlıkla etini dilimlemeye devam etmişti Andreani. Clarissa, adamın kendini duyup duymadığından emin olmak istercesine gözlerini kısmış kocasına bakıyordu. Saatler geçmiş gibi süren ölüm sessizliğinin ardından tok sesi ile konuşmuştu Andreani.
"Emretmeyi değil, bunu benden rica etmeyi dene Clarissa."
Adamın bu sarsıcı tok sesi ve içindeki katıksız otoritesi Clarissa'nın hayretle bakmasına neden oldu. Keskin dilini dizginledi. Tartışma yaratmadan önce sakinliğin işine daha çok yaracağını hatırlattı kendine. Amacına ulaştığında Berta'nın yanında olmasının önemini değerlendirdi. Mağrur duruşunu korudu fakat ses tonu uyumluydu.
"Tamam. Berta benim özel hizmetlim olarak burada çalışabilir mi?"
"Hayır."
"İsa Aşkına! Neden? Hem ne bu? Yeni işkence yöntemin mi? Beni yalnız bırakarak intikam mı alıyorsun?!"
Öfke patlaması ani olmuştu genç kızın. Kocaman açılmış yeşil gözleri öfkeden kararmıştı. Karısının kontrol edemediği ses tonuyla çenesi gerilen Andreani kaldırmıştı başını yemeğinden. Sakin aynı zamanda her an öfkeli bir hal alacak sesiyle açıkladı.
"Çünkü, sabah da söylediğim gibi sana güvenmiyorum. Nikahtan bir gün önce o yarım akıllı hizmetlinle çevirmeye çalıştığınız dolabı unutmuş değilim. Hani ikinizin tüm konağı ayakta uyutmaya çalıştığınız plan. Sen kaçarken yardım etmesi, senin için yalan söylemesi... Sana öyle bağlı ki korkudan ölse bile dediğini yapıyor. Bu nedenle Berta'yı unut."
Yumruklarını sıkmaya başlamıştı Clarissa. Uzun parmaklarının olduğu ellerini öyle güçlü sıkıyordu ki onu nasıl öldürmek istediği göstermek istiyor gibiydi.
"Tommasso da sana bağlı. Sadık köpeğin gibi bir an olsun peşinden ayrılmıyor. Emimin, öl desen ölecektir. Berta'da benim için hizmetliden fazlası. Çocukluğumuzdan beri birlikteyiz biz."
Kaygısızca gülümsedi Andreani.
"Üzgünüm. Suç ortağınla seni birleştirmek ödül olur. Ve sen ödüllendirilmeyi hakketmiyorsun."
Clarissa, iki elini masaya koyduğunda, öfkeyle kocasına yaklaştırdı başını.
"O saplantılı aklınla bana ceza vermeye çalışıyorsun. Lakin amacına ulaşamayacaksın. Kendi başımın çaresine gayet iyi bakabilirim."
"Kendi başının çaresine bakmana gerek yok. Lucia yeni özel hizmetçin olabilir. Neredeyse Berta kadar genç. İnadını bir kenara bırakırsan, iyi anlaşırsınız."
Karşısındaki adamın tavırlarındaki rahat ve kendini beğenmiş halleriyle adeta çileden çıkmak üzereydi Clarissa. Başını sertçe uzaklaştırdı. Malikanenin hizmetlisi Lucia, zayıf kısa boylu sarışın bir kızdı. Bir kötülüğünü gördüğünü söyleyemezdi Clarissa lakin Andreani'nin çalışanı olması yetiyordu. Aynı zamanda Berta ile gönül bağı vardı. Oturduğu sandalyede sırtını dikleştirdiğinde çıkıştı adama.
"Senin seçtiğin, sana sadık özel hizmetçim. İstemiyorum. Ya Berta ya hiç."
Andreani, önce bir şey diyecekmiş gibi baktı. Ardından öfkeli karısını süzmeye devam ederek, şarap kadehinden bir yudum aldı. İştahı kaçan, adamın yüzünü görmeye tahammül edemeyen Clarissa, kalkmaya hazırlanırken konuştu.
"Benim iştahım kaçtı. Devam etmeyeceğim. Sana afiyet olsun."
Tartışmayla sonlanan akşam yemeğin ardından tüm vücudundan hiddet tüten Clarissa, malikanenin taş koridorlarından adeta esip geçmişti. Kendini kütüphaneye attığında, kapıyı kapatmış şömineye ilerlemişti. Gürül gürül yanan şömineye öfkeden alev almış yeşil gözlerini kitlemişti. Bir müddet öfkeyle solumuş, sakinleşmeye çalışmıştı. Andreani karşısındaki insana işkence çektirmekten hoşlanan taş kalpli bir adamdı. Clarissa, nikah öncesi yaşanılanların öfkesini ağır ağır ve kararlı bir biçimde çıkartan adamın karşısında adeta kanı donuyordu. Şimdiye kadar hiç böyle bir muamele ile karşılamayan genç kız, henüz nasıl karşılık vermesi gerektiğinden emin değildi.
Akşamın geri kalan kısmını şöminenin önünde yalnız geçirmişti Clarissa. Ağır ağır yanan şömine akşamın ayazını adeta kovuyor, alevler odanın dört bir yanındaki yanan mum ışıklarını kıskandırır gibi ortalığı aydınlatıyordu. Yalnızlığın getirdiği huzurla kitabını okumuş ve Andreani'yi tekrar görmediği için şanslı saymıştı kendini. Lakin hali hazırda bitkin olan genç kız esnemeye başlamıştı. Bedeninin ağrımaya başladığını hissettiğinde rahat etmek için kıpırdanmaya başlamıştı. Gönülsüzce kitabını kapatmış, odanın ortasındaki meşe ağacından yapılma geniş masanın üzerine bırakmıştı. Yatak odasına gidip uyumaya niyetlendiğinde, vaktin geç olduğunun farkında değildi.
Malikanenin kıvrılarak üst kata ulaşan taş merdivenlerinden bitkin ve uykulu haliyle çıkmıştı. Andreani ile paylaştığı yatak odasını bulduğunda, vakit kaybetmeden üzerindekileri çıkarmak ve gecelediğini giymek istiyordu. Andreani odaya gelmeden yatağa girmiş olursa adamın yüzünü görmek zorunda kalmazdı.
Yatak odasının yarısı kadar geniş giyinme odasının gömme dolaplarla kaplı olmayan tek duvarında büyük bir boy aynası ve hemen yanında geniş bir komedin vardı. Aynanın önüne geçtiğinde, örgülü topuzunu açtı Clarissa. Örgüyle daha da dalgalanan bukleli saçları bir çağlayan gibi omuzundan beline dökülüverdi. Ellerini saçlarının arasında geçirmişti genç kız. Ardından uzun parmakları elbisesinin bağlarına gitti.
Öğlen attığı üst kısımdaki düğümü bulduğunda, çözmeye çalıştı. Kördüğüm olduğunu fark ettiğinde, nefesini gürültüyle dışarı vermişti. Berta'yı bir kez daha andı içinden. Önüne eğdiği başıyla düğümü açmaya çalıyordu. Eğdiği başıyla gür açık kumral saçlarını önüne düşüyor, görüşünü kapatıyordu. Bir yandan saçlarını geriye atıyor, aynı zamanda kör düğümü açmaya çalışıyordu.
Öfkeyle solumaya başlamış, çıkık elmacık kemiklerinin hakim olduğu yüzü sinirden al al olmuştu. Boğazından bıkkın bir hırıltı çıktığında pes etmiş, ellerini çekmişti düğümden. Açılmasının imkanı yoktu. Elbisesine zarif bir fiyonk atamamaktaki beceriksizliği karşısında şaşıp kalmıştı. Sinirle tekrar saçlarını kızarmış yüzünden çektiğinde kaldırmıştı başını. Bununla birlikte omuzunu kayıtsızca kapanın pervazına dayamış, kollarını göğsünde kavuşturmuş gözlerindeki eğlenen ifade ile kendisine bakan Andreani'yi görmüştü.
"Ne zaman pes edeceksin diye bekliyordum. Tanrım, şu haline bak yüzün kıpkırmızı olmuş."
Bir eliyle dağılmış saçlarını düzeltmeye başlamıştı Clarissa. Adama bu şekilde yakalanmış olmak sinirlerini daha fazla germişti. Tüm huysuzluğuyla çıkıştı.
"Gurur duy eserinle. "
"Hayatımda gördüğüm en inatçı kadınsın."
Dalgalı saçları biraz olsun yatıştığında çekmişti ellerini Clarissa. Beline yerleştirdi iki elini. Zor durumdaydı lakin ödün vermedi duruşundan.
"Sende hayatımda gördüğüm en arsız, kaba, küstah, vahşi, kötü, acımasız.. daha pek çok kötü ad sayabilirim."
Andreani utanmazsa kahkaha attı. Clarissa'nın yemyeşil gözlerindeki öfkeyi görmezden gelerek konuştu.
"Saymak için önünde uzun yıllar var. Bence bu akşamlık bu kadarı yeterli. Şu düğüme birde ben bakayım. Belki çözebilirim."
Andreani, omuzunu dayadığı kapı pervazından destek alarak doğrulmuş, kıza doğru ilerlemeye başlamıştı. Bununla birlikte panikleyen Clarissa, birkaç adım geri çıkmıştı. Elini havaya kaldırdığında kesin ve ısrarlı bir şekilde konuştu.
"Yok artık! Hayır. Asla olmaz. Kendi başımın çaresine bakarım."
Kocasının yüzüne yerleşmiş, ifadeyi artık tanıyordu Clarissa. Bu dediğini yapacağını gösteren kararlı ve kendinden emin ifadeydi. Andreani kendine doğru gelmeye devam ediyordu ama Clarissa ani bir hareketle adamın çevresinden dolanıp yatak odasına geçti. Yeşil gözlerini hızla odada gezdirdiğinde aradığını buldu. Koşar adımlarla konsolun önüne geldi. Öğlen gördüğü gümüş tepside iniciler, narlar ve üzümlerden oluşan bir meyve tabağı vardı. Tepsinin üzerine meyveler için konulmuş gümüş bıçağı eline aldı. Kendisinden kaçan karısının peşinden gelmiş Andreani, niyetini anladığında sinirle söylenmişti.
"Clarissa, inan bana seninle yatmak istesem elbisenin bağlarını bahane etmem. Şimdi o bıçağı bırak. İpleri çözerim, kesmene gerek yok."
Andreani'nin sözleri üzerine yeşil gözlerde utanç ve panik parıltıları oynaştı. Başını iki yana salladığında kendinden emin bir şekilde konuştu.
"Kendi başımın çaresine bakabileceğimi söyledim."
Elinde tuttuğu gümüş bıçakla önündeki bağlara eğmişti başını Clarissa. Fakat Andreani kendisini rahat bırakmamakta kararlıydı.
"Clarissa, bir düğümü çözemeyen sen olur da kendini kesersen hekimi çağıracak kişi benim. Umarım farkındasındır."
Andreani büyük odada kendisine ilerlerken söylemişti bu sözleri. Yatak odasını adımlayan adam aralarındaki mesafenin büyük bir bölümünü kat ettiğinde engel olmak istedi Clarissa. Hükmedici tavırlardan bıkmış, usanmıştı. Elindeki bıçağı tehditkâr bir şekilde sallayarak konuştu.
"Yaklaşma, Andreani. Yardımına ihtiyacım yok!"
Her yanından hiddet tüten karısına bakakaldı Andreani. Genç kız bu dağılmış dalgalı saçları, odadaki mumların ışığıyla parlayan yemyeşil gözleri ve elinde eğreti tuttuğu gümüşten bıçakla adeta esip geçen bir tanrıçayı andırıyordu. Söylenmeden edemedi adam.
"Şu hale bak. İnsanlar balayında yiyişir, benim karım bana bıçak çekiyor. Tam hayalimdeki evlilik!"
YAZAN; MİRENA MARTİNELL
Okuduğunuz için teşekkür ederim :)
Okuyanlar aynı zamanda oy verirse çok sevinirim. Okuyan bir kesim var fakat oylar beni üzüyor açık söylemem gerekirse. Bu bölümü yazmak o nedenle çok zor geldi. Başına oturmak istemedim lakin eğlenceli bir bölüm çıktı ortaya her şeye rağmen :)
Artık Virgilio Köşkünü uzun bir süre görmeyeceğiz. Ben pat pat olayları patlatmayı tercih etmiyorum. Önce güzel bir alt metin oluşturup, okuyucunun aklında bir çelişkiye yer bırakmamaya çalışıyorum. O nedenle olayları patlatmadan önce bir iki bölüm daha Andreani ve Clarissa'yı işleyeceğim. Umarım başarılı oluyorumdur :)
Görüşmek Üzere :)) Sevgiyle Kalın..
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top