Bölüm 11- "Aile Geleneği"
"Sadece bana ait bir hazine."
Muhteşem Güzellik
Bölüm 11 - Aile Geleneği
Yüzbaşı Asilzade Andreani Ludovico ile Bayan Clarissa Virgilio'nun St.Clement kilisesinde yapılacak nikah törenine altı gün kala, çifte gönderilen düğün armağanları koca bir yığın halini almıştı. Nişanın duyurulduğu günden beri Virgilio köşküne gelen korkunç sayıdaki armağanlar artık Clarissa'yı dehşete düşürmüyordu. Günler ilerledikçe katlanarak büyüyen nikah töreninin detaylarını bıkkınlıkla kabullenmeye başlamıştı.
Andreani ile yaptıkları nikah tarihi pazarlığının ardından günler öyle hızla geçmişti ki Clarissa, hayatı boyunca hiçbir zaman diliminin bu kadar hızlı geçtiğini hatırlamıyordu. Günlerinin hemen hemen tümünü gelinlik provaları ve Byanca'nın danıştığı nikah hazırlıkları ile geçirmişti. Davetler söz konusu olduğunda usta bir beceriye sahip olan kadın, genç kızı sık sık Martelli Konağı'na davet etmiş, hazırlıklara gelini de dahil etmişti. Clarissa'nın büyük bir kibarlıkla yorgun olduğu gerekçesiyle gelemeyeceğini haber verdiği zamanlarda ise tüm kumaşları ve hizmetlileri yanına katan Byanca soluğu Virgilio köşkünde almıştı. Bunaltıcı geçen iki ayın ardından Clarissa, kendini aşırı derecede yorgun ve tükenmiş hissediyordu.
Bunun yanında görkemli nikahın ardından verilecek davetin daha az konuk ile yapılmasına karar vermişlerdi. Clarissa'nın kabuğuna çekilmesi ve hazırlıklardan kasıtlı olarak uzak durması Andreani'yi bu fikre itmişti. Nikahın yeterince kalabalık ve şatafatlı olacağını söyleyen adam, daha küçük bir kutlamayı öne sürmüştü. Andreani'nin mizacını iyi bilen Byanca ve Rosia Hala kabul etmek durumunda kalmıştı. Kilisedeki nikahtan sonra, Martelli Konağında bir kutlama yapılacaktı.
Kendine kalan kısıtlı vakitlerinin bir çoğunu Virgilio köşkündeki annesinin gül bahçesinde dalgın bir halde onu uyutmayan yemekten kesen düşüncelerle boğuşarak geçiriyordu Clarissa. Gül bahçesinde açan beyaz güllerin ölü yapraklarını hırsla yolarken sevmediği bir adamla evlenen tek kadının kendisi olmadığını ve düğün gecesi yaşanacak durumun üstesinden gelebileceğini kendine sert bir tavırda söyleyip duruyordu. Evliliklerinin tanrının gözünde, tam bir evlilik sayılması için bunun şart olduğunu gayet iyi biliyordu. Fakat tarihin yaklaşması ile soğukkanlılığı ve sert tavrı uçup gitmişti. Mantığını tamimiyle arkasında bıraktığında korkularıyla yöneltilmeye başlamıştı. Tüm bunlar yetmezmiş gibi günler ilerledikçe Andreani'nin ilgili nişanlı tavırları katlanarak büyümüş ve korkutucu bir hal almıştı.
Düğüne altı gün kala Clarissa, kahvaltısının ardından Virgilio köşkünün salonundaki geniş masanın başında oturuyordu. Masanın üzerinde bir yığın düğün armağanları vardı. Elinde tuttuğu kaleminin ucundaki tüyleri dudaklarına değdirmiş, iki yanında oturan beyaz parşömene eğdikleri başları ile teşekkür notları yazan Guliano ve Berta'ya baktı. Gelen armağanlara teşekkür notu yazma işine yetişemediğinde kardeşi ve hizmetlisinden yardım istemişti. Guliano bir notu daha bitirdiğinde kuruması için yana çekmişti. Kalemini mürekkep hokkasının içine bıraktığında ablasına döndü.
"Tüm bunlar için birini tutmalıydık. İçimden bir ses armağanlar gelmeye devam edecek ve düğün gününe kadar teşekkür notu yazmak zorunda kalacağız diyor."
Kardeşinin sözleri ile solgun yüzünde küçük bir tebessüm oluşmuştu. Kaleminin tüylerini Guliano'nun yüzünde gezdirmişti. Huylanan Guliano, geri çekildiğinde gülümsüyordu.
"Son altı gün. Altı gün sonra tüm armağanlarımla birlikte gidiyorum."
Guliano'nun yüzündeki gülümseme şefkatli bir hal almıştı. Uzanıp ablasının masanın üzerindeki elini tuttu. Mavi gözlerinin içinde sımsıcak bir sevgi vardı.
"Hepimiz seni çok seviyoruz. Sevgi uzaklıkla değil kalple alakalıdır. Hem Viberto buradan sadece bir saat uzaklıkla sık sık görüşeceğiz."
Kendisine sevgiyle bakan kardeşinin elini eğilip usulca öpmüştü Clarissa. Başını kaldırdığında yeşil gözleri buğulu bakıyordu.
"Düşüncelerini merak ediyorum. Söylesene, nikah hakkında ne düşünüyorsun?"
Oturduğu ahşap sandalyede doğrulan Guliano, yana çektiği teşekkür mektubunun kuruyup kurumadığını anlamak bakışlarını çevirmişti. Düşünceli gencin ses tonuna düz bir tını hakimdi.
"Kendini kutsal ruha adamış biri olarak parada ve mevkide gözüm yok. Ludovico'nun varlıklarını göz ardı ederek konuşacağım. Ailesinin kalpten Katolik olduğunu duydum. Kendisinin de Tanrı'nın prensiplerine göre yetiştirildiğini düşünüyorum. Fakat insanın kalbindeki Tanrı sevgisini, Tanrı'dan başka kimse bilemez. Tüm bunların dışında, seni önemsediğini düşünüyorum. Sen bu evliliği hiç istemedin fakat yanında seni önemseyen güçlü bir kocanın olması içimi rahatlatıyor."
Kardeşi tüm bunları söylerken, onu dikkatle dinleyen genç kızın dudakları düşünceli bir ifadeyle kıvrılırken konuşmaları kesilmişti. Salona Rinaldo ve Lucrezia girmişti. Elindeki tuttuğu mühürlü mektupla kardeşlerinin yanlarını buldu Rinaldo. Mektubun içeriğini anlamak istercesine huysuz yeşil gözlerini elindeki parşömende gezdiriyordu. Bir süre daha mektubu elinde çevirmiş ardından Clarissa'nın önüne bırakmıştı.
"Üzerinde Ludovico arması var. Sana gelmiş. Köşkün kapısında da at arabası ve üç atlı duruyor."
Ağabeyinin önüne bıraktığı mektubu eline alan Clarissa, bir an başında dikilen Rinaldo'ya bakmış ardından bakışlarını tekrar mektuba çevirmişti. Kartal motifli Ludovico mührünü kırdığında kırmızı parçalar önündeki parşömenlerin üzerine dökülmüştü. Andreani'nin el yazısı tanımıştı. Mektubu okuduğunda başını tekrar ağabeyine çevirdi. Niyeti yazılanları açıklamaktı. Fakat geri çekilme ihtiyacı hissetmeyen Rinaldo, üsten tüm yazılanları okumuştu. Onları izleyen Lucrezia'yı görmezden gelerek, Guliano'ya çevirdi bakışlarını.
"Beni malikanesine davet ediyor."
Guliano onaylamadığı bakışlarından açıkça seçilirken, Rinaldo huysuzlukla homurdanmıştı. Sessiz kalan Clarissa'nın bakışları ağabeyi ve rahip kardeşi arasında gidip gelirken daha önce Andreani'nin malikanesine gittiğini söylememiş olmanın doğru bir karar olduğunu görmüştü. Henüz evlenmeden bekar bir kızın yanında eşlikçisi olmadan bekar bir adamın evinde bulunması hoş karşılanmazdı. Lakin tüm bu görgü kuralları Andreani için hiçbir anlam ifade etmiyordu. Adamın mektubu kibar bir davet gibi görünebilirdi lakin Clarissa nişanlısının rica gibi görünen emirlerini oldukça fazla deneyimlemişti. Andreani kapılarına kendi at arabasını göndererek reddetmesine imkan tanımamıştı.
"Saygısız herif. Nikaha altı gün kaldığının farkındayım lakin bu yaptığı saygısızlık. Adam soylu kibrini sonuna kadar taşıyor."
Rinaldo, kendisine yapılan saygısızlıkla söylenirken Clarissa gülmemek için dudaklarını birbirine bastırıyordu. Andreani yaptığı davetle açıkça ağabeyinin varlığını çiğnemişti. Önündeki masanın üzerinde duran beyaz parşömenlerden birini eline aldığında keyifle arkasına yaslandı. Parşömeni havaya kaldırıp, alayla konuştu.
"Bir mektup yaz. Kardeşini malikanesine göndermeyeceğini ve kendisinin Roma'ya gelip görmesini söyle. Mektubunu iletmesi için köşkün kapısında bekleyen at arabası ve atlılara verirsin."
Clarissa'nın alayla elinde salladığı parşömeni uzanıp hırsla aldı Rinaldo. Yeşil gözlerini kardeşinin eğlenen aynı renk gözlerine diktiğinde parşömeni öfkeyle buruşturmuştu. Bununla birlikte daha fazla keyiflenmişti Clarissa. Zarif kahverengi kaşlarını havaya kaldırmış, tepesinde dikilen Rinaldo'ya bakıyordu.
"Eminim malikanede onlarca hizmetli vardır. Ben sorun olacağını düşünmüyorum."
Lucrezia'nın araya girmesi ile birbirine bakan iki kardeş, ayırmıştı bakışlarını. Bir elinde hala buruşturduğu parşömeni tutan Rinaldo'nun yüz hatları usulca yumuşarken, karı kocaya son kez göz gezdiren Clarissa kalmıştı yerinden.
"Tam tahmin ettiğim gibi."
Eteklerini savurarak salonun çıkışına ilerledi Clarissa. Onunla birlikte teşekkür mektubu yazmayı bırakan Berta, hanımını takip etmeye başlamıştı. Mermer köşkün koridoruna ulaştığında, yüzündeki keyifli ifade yerini hoşnutsuzluğa bırakmıştı. Hemen arkasındaki sadık hizmetlisi Beta'ya döndüğünde gerçek düşüncelerini dile getirdi.
"Küstah. Beni ayağına çağırıyor."
Gülmemek için dudaklarını birbirine bastırdı Berta. Uzun zamandır Clarissa'nın hizmetinde olan kız hanımının içten saf duygularına en fazla şahit olan kişiydi. Duygularını saklamakta usta olabilirdi fakat yalnız kaldıklarında genç kız duygularını dışa vurmazdan çekinmezdi. Berta'nın tutmaya çalıştığı gülüşünü fark eden Clarissa, bunu bozmaya niyetlendi.
"Gül gül saklama. Altı gün sonra önünde korkudan titrediğin Tommasso ile aynı evi paylaştığında bende sana bu şekilde güleceğim."
Nikahın ardından Berta'da yanında Viberto'ya gelecekti. Kendi güvendiği özel hizmetlisini arkasında bırakmak istememişti. Hatırlattığı gerçekle Berta'nın yüzü düşmüştü. Bununla birlikte gülme sırası Clarissa'ya geçmişti.
**
Andreani, Viberto'daki malikanesinin çalışma odasında, yönünü alabildiğince uzanan manzarayı gören geniş pencerenin önünde duruyordu. Mavi gözleri ile büyüleyici manzaraya sahip malikanesinin bahçesine odaklanmışken bir elinde tuttuğu mektubu sert ifadesi ile kaslı bacağına vuruyordu.
Tommasso'nun getirdiği mektuba göre Pietro Serio bugün Roma'ya dönüyordu. Andreani'nin düşüncesine göre, nerdeyse iki aydır şehirde olmayan adam nişan haberini almıştı ve en kısa zamanda nişanlısı ile görüşmek isteyecekti. Clarissa da soluğu yanında alacaktı. Ne var ki durumun iç yüzünü bilen Andreani, ikilinin görüşmesine kati suretle karşıydı. İki ay önce özel danışmanı olan Gentille Nazario'dan edindiği bilgiye göre Pietro aşkını ilan edip evlenme teklifi yapmaya hazırlanıyordu. Adam sarhoş olduğu bir gece tavernada arkadaşlarına düşüncelerinden uzun uzun söz etmişti. Bununla birlikte hızlı bir karar veren Andreani, Tommasso'yu görevlendirmişti. Tommasso adamı Venedik'e sürdüğünde nikaha kadar Roma'ya dönmeyeceğini garanti altına almışlardı. Fakat Pietro nişan haberini almış olmalıydı ki işlerini hızla düzene sokup düğüne altı gün kala Roma'ya dönmeyi başarmıştı.
Andreani önce bu görüşmeyi görmezden gelmeyi düşünmüştü. Sessiz kalıp Clarissa'nın Pietro'yu reddetmesine izin verebilirdi. Fakat nikah tarihi yaklaştıkça içine kapanmış ve kendisinden uzak duran nişanlısının anlamsız halleri onu tedirgin etmeye başlamıştı. Clarissa gün geçtikçe adeta kapalı bir kutuya dönüşmüştü. Rinaldo ile yaptığı anlaşmadan bu yana Clarissa ile evleneceğine dair en ufak bir endişe taşımayan Andreani, kendine itiraf edemese de aksilik çıkacağı düşüncesi ile huzursuzlanmaya başlamıştı. Tüm bunlar sonucunda ikilinin görüşmesine izin vermemekte kararlıydı.
Düştüğü can sıkıcı düşüncelerin arasından kahyası Tobia'nın sesi ile çıkmıştı genç adam. Aralık çalışma kapısından içeri girdi Tobia. Efendisinin yanına ilerlediğinde ellerini önünde kenetlemiş, selam vermişti.
"Efendim, Bayan Clarissa Virgilio geldiler. Büyük salondalar."
Andreani, kahyasının yüzüne bakmazsızın başıyla onayladığında çekmişti keskin mavi gözlerini bahçeden. Arkasına döndü ve çalışma odasından çıkmak için ilerlerken bir an yanından geçtiği büyük şöminenin önünde duraksadı. Elindeki mektubu yanmakta olan ateşe attı. Tobia'nın düşünceli bakışları eşliğinde odadan çıktığında, büyük salona yöneldi.
Salonun açık çift kanatlı ahşap kapısında duran Andreani, içeride ağır adımlarla dolaşan Clarissa'yı inceledi. Annesinin zevkine göre döşenmiş koyu kahve ve krem tonlarındaki mobilyaların arasında gezinirken parmağının ucuyla ahşap sehpanın üzerindeki heykele dokunmuştu. Arkası dönüktü. Salonun pencerelerinden sızan cömert gün ışığı, açık kumral saçlarına vuruyordu. Sırtından bir şelale gibi dökülen kalın bükleli parlak saçları ince belinin üzerinde son buluyordu. Zümrüt rengi ipekli kumaşa bürünmüş bu su perisi, yıllardır boş olan salonunun içine adeta gökkuşağı gibi doğmuştu. Andreani, hayranlıkla gerçek olmayacak kadar zarif nişanlısını izlerken, yönünü ona döndü Clarissa.
Göz göze geldiklerinde bir an duraksayan genç kız, bir adım öne çıktı. Yeşil elbisesinin eteklerini tuttuğundan ancak krallara verilmesi uygun olan abartılı bir reveransla nişanlısını selamladı.
"Asilzadeleri beni emretmişsiniz."
Clarissa'nın reveransı alaylı sözleri ile kahkahalara boğulmuştu genç adam. Sert hatlı yüzündeki eğlenen ifadesiyle hızla aralarındaki mesafeyi kapattı. Ellerini nişanlısının kollarının iki yanına yerleştirdiğinde mavi gözleri hayranlıkla bakıyordu.
"Emretmedim. Sadece Roma'nın kalabalık yapısını sevmiyorum. Meraklı bakışlar olmadan seninle vakit geçirmek istedim. Hepsi bu."
"Senin aksine, meraklı bakışların olmaması Rinaldo'nun hoşuna gitmedi."
Sözlerini bitiren Clarissa, Andreani'nin tutuşundan kurtulmak için bir adım geriye çıkmaya niyetlendiğinde izin vermemişti adam. Kollarındaki elleri sırtına ulaşmıştı. Sımsıkı sarılıp narin vücudunu kendi bedenine bastırmıştı. Yüzünü genç kızın hayran olduğu saçlarına gömdüğünde kokusunu uzun uzun içine çekti. İpek kadar yumuşak saçların kokusu büyüleyiciydi. Clarissa nişanlısının ani hareketiyle donakalmışken bir elini saçlarını arasında gezindiren Andreani, kollarının arasındaki bedenin gerildiğini hissetmişti. İsteksizce geri çekildiğinde elini nişanlısının yanağına yerleştirmişti.
"Ağabeyinin ne düşündüğü umurunda değil. Seni özledim ve görmek istedim. Ayrıca altı gün sonra ortada Rinaldo falan kalmayacak. Senin benden başka kimseye ihtiyacın yok."
Gözlerini devirmişti Clarissa. Ağabeyine ne kadar kırgın olsa da en zor zamanlarını birlikte geçirmişlerdi. Andreani'nin sesindeki tınıdan Rinaldo'dan hoşlanmadığını açıkça görebiliyordu.
"Rinaldo'dan hoşlanmıyorsun değil mi?"
"Sevgi tercih, saygı zorunluluktur. Ağabeyine saygı duyuyorum. Fakat bir erkeğin en büyük görevi ailesinin servetine sahip çıkmaktır. Bu nedenle sevgi beslediğim söylenemez."
Nişanlısının sözleriyle dudakları kıvrılan genç kız ne söylemesi gerektiğini bilememişti. Andreani ağabeyini sevmediğini dile getirmişti. Fakat bunu öyle usta bir incelikle yapmıştı ki kızamamıştı.
"Malikaneyi gezmek ister misin?"
Olumlu anlamda başını sallayan nişanlısının elini kavrayan Andreani, onu salondan çıkarmıştı. Holde ilerlemeye başladıklarında daha önce dikkat etmediği detayları görmüştü Clarissa. Taştan malikanenin geniş hölünün iki yanında kıvrıla kıvrıla yukarı çıkmakta olan zarif merdivenler vardı. Yüksek taştan duvarları yer yer tablolar ve freskler süslüyordu. Holde devam ettiklerinde Andreani geniş çift kanatlı oymalı ahşap bir kapıyı açmıştı. İçeri adım attıklarında genç kızı kitaplıklarla dolu gömme rafları olan genişçe bir kütüphane karşılamıştı. Kütüphanenin tam ortasında geniş bir cilalı ahşap masa ve çevresinde ahşap sandalyeler yerleştirilmişti. Köşede bir satranç masası vardı. Odanın merkezinde ise oldukça geniş bir şömine yanmaktaydı. Yeşil gözleri hayranlıkla büyüyen Clarissa, gözlerini raflardaki sayısız kitaplardan alamıyordu. Merakına yenilen genç kız Andreani'nin elini bırakmış, karşısındaki raflara ilerlemişti. Yüzündeki koca bir hayranlık ve imrenmeyle parmağının ucunu kitapların altın kabartmalı başlıklarında gezdirirken omzunun üzerinden onu izleyen Andreani'ye dönmüştü.
"Ne kadar çoklar. Hepsini okumuş olamazsın."
"Hayır. Hepsini okumadım fakat bir kısmını okudum."
Cebine soktuğu ellerinden birini havaya kaldıran Andreani, rafları işaret ederek devam etti.
"Ludovicolar arşiv yapmayı severler. Bak bu kısımlar İtalyanca, burası Yunanca, burası Latince ve burası İngilizce. Son iki kısımda ise Fransızca ve Doğu dilleri. Fakat Fransızca ve Doğu dillerinin çevirileri de olacak. İstersen onları okuyabilirsin."
Bir elini yanındaki rafa koymuş Andreani'yi dinliyordu Clarissa. Kitapların kategorilerini saymayı bitiren adam yanına ilerlemiş aralarına hatırı sayılır bir mesafe koyduğunda yanında sıralanan raflara sırtını vermişti. Şaşkınlık ve korku karışımı hislerle kalakalan genç kız nihayet konuşabilmişti.
"Sen benim Fransızca ve doğu dilleri bilmediğini nereden biliyorsun?"
Gömme kitaplığa sırtını veren Andreani tüm rahatlığıyla omzunu silkmişti. Kendisine korkuyla bakan yeşil renk bir çift göze aldırış etmeden cevapladı.
"Hakkında pek çok şey biliyorum demiştim."
"Ürkütücü bir adamsın. Hayatında mahremiyet diye bir şey duydun mu hiç?"
Neşeli fakat bir o kadar da arsız tavrıyla gülümseyen Andreani, yerinden doğruldu. Yanında durduğunda eli nişanlısının omuzundan dökülen kalın büklerinden birine gitmişti.
"Duydum. Fakat söz konusu sen olduğunda umurumda olmuyor. Hem senin de duymadığın bir şey var."
Hafifçe indirdiği kirpikleriyle nişanlısının elindeki saçına bakmıştı Clarissa. Bu davranışı adamın sık sık tekrarladığı bir alışkanlık aline gelmişti. Gittikçe üzerine gelen adamın gözlerinde daha önce gördüğü bir bakış vardı. Uzaklaşmak için fırsat kollarken zaman kazanmak için sohbete sığındı.
"Neymiş?"
Genç adam usul usul gülümsüyordu. Elinin arasındaki saçını bıraktığında, Clarissa'nın pürüzsüz yanağına elini yerleştirmişti. Usul usul okşarken sesinde boğuk bir ton vardı.
"Karı ve koca arasında mahremiyet olmaz."
Bu sözlerle Clarissa'nın kalbi yerinden fırlayacak gibi atmaya başlamıştı. Tehlikeli bir noktaya geldiklerini anlamıştı. Andreani'nin bir sonraki hamlesinin onu kolları arasına alıp hareket kabiliyetini kısıtlayacak olduğunu biliyordu. Hızla karar verdi. Eğilip adamın arkasındaki rafa koyduğu kolunun altından geçtiğinde tuttuğu etekleriyle kendini kütüphanenin ortasına attı. Dağılan eteklerini düzeltti, saçlarını arkasına attığında sesinin sakin çıkması için tüm gücünü kullanmıştı.
"Malikane oldukça büyük duruyor. Eminim göstereceğin daha birçok oda vardır."
Genç kızın onun kendisini öpmesine engel olmak için çaresizlik içinde kütüphanenin diğer ucuna kaçmasıyla gözlerindeki tutku yerini şaşkınlığa bırakmıştı. Hala bir eli önündeki kütüphanenin rafındaydı. Alnını tahta gömme dolaba dayadığında dudaklarını dişleyerek acı acı gülmüştü. Otuz yıllık hayatı boyunca ilk kez bir kadına dokunmanın zorluğunu deneyimlenen adam ne hissetmesi gerektiğine emin olamıyordu. Üzerindeki yeşil kadife ceketini düzelttiğinde dönmüştü arkasında onu izleyen nişanlısına. Başıyla onaylamış, yanını bulmuştu. Elini kavradığında kütüphanenin çıkışına ilerlemeye başladılar.
Clarissa, Ludovico Malikanesi karşısında dehşete düşmekle, neşelenip hayranlıkla seçkin zevkli detayları izlemek arasında gidip gelmişti. Andreani'nin kavradığı eliyle malikanenin tüm alt katını gezmişlerdi. Büyük ahşap oymalı kapıları bir bir açan adam odaları tek tek tanıtmış annesinin zevki olduğunu anlatmıştı. İki buçuk ay önce geldiği günün aksine Clarissa bu kez kasvetli ve karanlık bulmamıştı malikaneyi. Renkli bir yapısı yoktu. Koyu tonların hakim olduğu malikanenin her odasında bulunan gösterişli büyük şömineleri, gül ağacından yapılma ahşap mobilyaları ve seçkin bir zevke sahip bir elden çıktığı gün gibi belli olan dekorasyonu ile yemyeşil bir bahçeyi kucaklayan boydan boya uzanmış malikanenin hoşuna gittiğini kendine itiraf etmek zorunda kalmıştı.
Koridorun ucuna geldiklerinde Andreani diğerlerine nazaran daha büyük çift kanatlı kapıyı açmıştı Clarissa'nın görüş alanını büyütmek için kenara çekilmişti. Bakışlarını karşısındaki odaya çeviren Clarissa'nın ilk karşılaştığı şey taş duvara sabitlenmiş İsa heykeliydi. Odanın içine adım attığında, burasının bir aile şapeli olduğunu anlamıştı. Nüfuslu ailelerin evlerinin bir çoğunda ibadet için ayrı bir oda bulunurdu. İnsanlar kiliseye gitmeyi tercih etmediği zamanlarda evinin sunduğu mahremiyette dualarını ederlerdi. Etrafında usulca dönen Clarissa, aile şapelinin kiliselerdeki küçük şapeller gibi gösterişli olduğunu düşündü. İsa heykelinin hemen altında, duvara dayalı ahşap bir masa vardı. Üzerine mumlar ve kutsal kitap yerleştirilmişti. Duvarın iki yanında geniş ayaklı som gümüşten şamdanların içinde mumlar yanmaktaydı.
"Çok güzel."
Clarissa mırıltı halinde karşısındaki İsa heykelini izlemeye dalmışken yanını bulmuştu Andreani. Genç kızın omuzuna koyduğu eliyle onu yönlendirdiğinde yan döndürmüştü. Clarissa'nın bakışları kendini bulduğunda başıyla karşısındaki duvarı göstermişti.
"Görmeni istediğim şey başka. Bak."
Andreani'nin bakışlarını takip etti genç kız. Karşısındaki geniş duvarın tamamını kaplayan fresklere baktığında kutsal kitaptan hikayeler olmadığını anlamıştı. Duvara yaklaşıp incelemeye başladı. Clarissa'nın sayamayacağı kadar çok insan resmedilmişti. Karmakarışık bir düzendeki figürlerin bir kısmı erkek bir kısmı kadındı. Her birinin üzerinde renkli kıyafetleri vardı. Erkeklerin bazıları zırhlı bazıları at üzerinde yapılmıştı. Kadınların üzerlerinde renkli kıyafetleri vardı. Usta bir işçilik yoktu fakat hepsi bir arada güzel bir ahenk yakalamışlardı. O kadar kalabalıktı ki.. Her birinin ustası ayrı olmalıydı. Hiçbir figürün yüzleri birbirine benzemezken, resim teknikleri de farklıydı. Ne daha önce okuduğu hikayelere ne de kiliselerde gördüğü fresklere benzemiyordu.
"Nedir bunlar?"
Andreani'nin canlı mavi gözlerinde parlayan gurur açıkça seçiliyordu. Gülümseyen adam, geniş duvarın ucuna ilerlediğinde diğerleri arasında en eskimiş renkleri solmuş bir figürü göstermişti. Siyah saçlı at üzerindeki adamın elinde bir kılıç vardı. Zırhının üzerinde ise kaba, gösterişsiz bir kartal motifi işlenmişti.
"Aile geleneği. Bak bu Roberto Ludovico. I. Ludovico Asilzadesi."
Clarissa büyülenmiş gibi onu dinliyordu. Fresklerin anlamının böyle duygusal ve özel bir yere çıkacağını tahmin edemeyen genç kızın yüreği pır pır atmaya başlamıştı. Bir adım ilerleyen Andreani bir başka figürle devam etti.
"II. Ludovico Asilzadesi, Cosimo Ludovico. Çevresindekiler de çocukları ve karısı. Hepsinin isimleri ve hakkındaki tüm bilgiler kütüphanedeki arşivde kayıtlı. Malikaneyi yaptıran II. Ludovico Asilzadesi, ailenin fertlerinin nesilden nesile aktarılması için bir ressam tutup bu geleneği başlatmış."
Clarissa'nın hayranlıkla freskleri incelediği görüyordu Andreani. Yavaş adımlarla yanına yaklaştığında genç kızın dikkatini çekmemişti. Bir müddet beklemiş, incelemesine izin vermişti. Ardından usulca koluna dokunduğunda iki adım ilerlettiği nişanlısına fresklerin sonundaki figürleri gösterdi.
"IV. Ludovico Asilzadesi, Alessandro Ludovico. Eşi Asilzade Vanessa Ludovico. Oğulları Andreani Ludovico, kızları Byanca Ludovico."
Hayranlığını saklamakta güçlük çeken Clarissa bir adım öne çıktığında incelemeye başlamıştı. Bu fresklerin tüm duvardaki fresklerin arasında en son yapıldığı belli oluyordu. Renkleri daha canlı ve daha iyi çizilmişti. Alessandro Ludovico kırmızı renk bir kıyafet içinde beyaz bir atın üzerinde çizilmişti. Atının çevresinde büyük bir kalabalık vardı. Andreani gibi koyu renk saçlıydı. Belinde altın rengi bir kılıç taşıyordu. Biraz arkasında sarışın bir kadın vardı. Tıpkı Byanca gibi diye geçirdi içinden Clarissa. Andreani babasına benzemiş olmalıydı. Byanca annesi gibi sarışındı. Anne babasının arkasında çizilmiş iki kardeşin küçüklük halleri çizilmişti. Andreani en fazla on altı yaşında gösterilirken Byanca küçük bir kız çocuğuydu. Sarışın kız çocuğundan gözlerini aldığında omzunun üzerinden Andreani'ye döndü.
"Bence oldukça kıymetli ve özel bir gelenek. Babanın da sen gibi koyu renk saçları varmış. Ona benziyorsun sanırım."
"Evet. Annem sürekli babama ne kadar benzediğimden bahsederdi. Byanca'da anneme benziyor."
Ludovicoların geleneğine duyduğu hayranlığının bir sebebi de ailevi konulardaki hassaslığıydı genç kızın. Annesinin beş yıl önceki vefatı hala hayatını etkiliyordu. Onun da kendine sakladığı annesinin küçük bir minyatürü odasının baş köşesinde duruyordu. Yutkunduğunda sesi buruk çıkmıştı.
"Benim de tıpa tıp anneme benzediğimi söylerler."
"O halde annen çok güzel kadınmış."
Yüzünde buruk bir gülümseme oluşmuştu. Gözlerini usulca kapamış bir süre duraksamıştı. Bakışlarını fresklere çevirdi. Anne konusu Clarissa için her daim en hassas noktası olarak kalacaktı. Bu uzun uzun konuşabileceği bir konu değildi. Başıyla tekrar freskleri işaret etti.
"V. Ludovico Asilzadesi sen değil misin? Neden senin resmin yok. Yani babanın arkasındaki halin değil. Şimdiki halin."
Andreani'nin mavi gözlerinde gizemli bir parıltı belirtmişti. Yavaşça önündeki nişanlısına yaklaştı. Clarissa'nın hoşuna gitmeyeceğini biliyordu fakat umursamadı. Kolunu genç kızın beline doladığında kendisine çekmişti.
"Çünkü su perisi, şuan V. Ludovico ben olabilirim fakat soyun benden yürüyeceği kesin değil. Varisim olmadan o duvara resmimi işletemem."
Silkinerek adamın yakıcı tutuşundan kurtuldu Clarissa. Fakat tüm vücudunun titremesine yol açan adamın beline yerleştirdiği eli değil, boğuk ses tonuydu. İki ay boyunca adamla uzun süre yalnız kalmaktan titizlikle kaçınmıştı fakat şimdi kendini hiç hissetmediği kadar savunmasız hissediyordu. Onun malikanesindeydi ve adamın ustaca büründüğü arkadaş rolünden keyif almaya başlamıştı. Adamın doğal bir cazibesi vardı ve bunu kullanmakta ustaydı.
"Bana öyle bakmayı kes. Sen sordun. Ben de cevapladım."
Gözlerini devirdi genç kız. Konuşmaya gönlü yokmuş gibi eteğini düzeltmeye başladığında sakin bir duruş sergilemeye çalışıyordu. Fakat soğuk yüzüne yayılmaya başlayan pembeliği çoktan fark etmişti Andreani. Huysuzlanan kızın bu halleri hoşuna gidiyordu. Tüm rahatlığıyla elini uzattı nişanlısına.
"Bahçeye çıkalım."
Kendisine tutması için uzatılan elin rica taşımadığını biliyordu Clarissa. Ne var ki o da adamla daha fazla yalnız kalmak istemiyordu. Bahçeye çıktıklarında bahçıvanlar ve hizmetlilerin gözü önünde olacaklardı. Bunun rahatlığıyla gönülsüzlüğünü göz önüne sererek bıraktı elini adamın avucunun arasına.
O gün güneş tüm cömertliğiyle gökyüzünde parlıyordu. Nişanlı çift el ele malikanenin arka bahçesine açılan geniş kemerli kapısından çıktılarında taş sütunların çevrelediği evin arka kısmını çeviren taraçadan geçmiş yeşilin her tonunu taşıyan bahçeye inmişlerdi. Bir süre sonra Andreani'nin tuttuğu elini görmezden gelmeyi başaran Clarissa, gözlerinde beliren ışıltıyla bahçeye göz gezdirmişti.
Malikanenin arka bahçesi sonsuzluk kadar uzun gözüktü gözüne. Kenarları titizlikle budanmış çeşitli şimşirlerin arasında dolaştılar. Şimşirlerle uzanan aksın tam ortasında fıskiyeli yuvarlak bir havuz vardı. Bahçeye yerleştirilmiş heykeller taş bina ile bitkiler arasında yumuşak bir bağın kuruluşuna aracı oluyordu. Mermerlerin beyazlığı bahçede yoğun olan servilerin renklerinin daha da koyu görünmelerinde etkili oluyordu. Andreani uzaktan bahçenin sol tarafında kalan nar ağaçlarının olduğu geniş bir bahçeyi göstermişti. Ardından çiçek bahçesini ve ahırların olduğu kısımları da gösteren adam onu bahçenin ucundaki göle yönlendirmişti.
Eğimli bir yapıya sahip gölün önünde yavru yunus motifleriyle süslenmiş taş bir korkuluk vardı. Korkulukların arkasında bir taş bank yerleştirilmişti. Gölün kıyısında yürüdüklerinde duraksamışlardı. Andreani'nin avucunun arasındaki elini çeken Clarissa, ellerini korkuluklara yerleştirdi. Göl manzarasını ve onun ilerisinde sıklaşan servi ağaçlarını izlemeye başlamıştı. Clarissa gölün yatıştırıcı dinginliğini izlerken, belini korkuluklara dayanan Andreani yönünü ona dönmüştü.
"Clarissa, bahsettiğin portren ne durumda? Hani şu amatör adama yaptırdığın."
Bakışlarını gölden ayırmıştı genç kız. Yaslandığı korkulukta yönünü ona dönmüş yüzünü inceleyen adam çevirdi yeşil gözlerini. Pietro'yu nerdeyse iki aydır görmüyordu. Arkadaşını özlemişti. Pietro'nun son gönderdiği mektuba göre düğünden önce dönecekti. Ne var ki düğüne altı gün kala genç kızın kendi portresi ile ilgilenecek vakti yoktu. Keyfi olduğu da söylenemezdi. İçten içe Pietro'ya eskisi kadar sık görüşemeyeceklerini açıklamayı düşünüyordu.
"Amatör adamın bir ismi var. Pietro. İki ay önce Venedik'e gitmesi gerektiği için portre yarım kaldı. Sanırım döndüğünde devam ede-"
Nişanlısı dudaklarına götürdüğü parmağı ile sözleri kesilmişti. Andreani pürüzlü parmağını dolgun dudaklarının üzerinde gezdirirken şaşırtıcı temas ile susmak zorunda kalmıştı. O adamın bu hareketini şehvete yorarken kararlı ve otoriter sesiyle konuşmuştu nişanlısı.
"Üzgünüm ama o portreye iznim yok. Eğer portreni yaptırmak istiyorsan, sana İtalya'nın en iyi ressamını tutarım. Fakat karımın portresini amatör bir adam yapmayacak."
Öfkelenen genç kız adamın dudaklarındaki elini hızla savurdu.
"Ne? Andreani, Pietro benim arkadaşım. Portrenin yarısı bitti bile. Bunu yapamazsın."
"Yaparım. Yaptım da. Ayrıca bittiği yok Clarissa. Bir portrenin yapımı aylar sürer. Bunu ikimizde biliyoruz. Sen altı gün sonra Viberto'da yaşamaya başlayacaksın. Ne düşünüyorsun? Haftanın dört günü Roma'ya mı gitmeyi mi? Yada o herif evimize mi gelecek? Asla."
Pietro'nun bahsiyle nişanlısının gittikçe hiddetlenip gözlerinde beliren delici öfkeyi görmüştü Clarissa. Fakat anlam veremiyordu. Dudaklarından bir inleme yükseldiğinde isyanını bastıramamıştı.
"Benim sevdiğim şeyleri önemsediğimi söylemiştin! Daha evlenmeden beni onlardan mahrum bırakıyorsun. Rinaldo'da da Pietro'nun amatör olmasından hoşlanmamıştı fakat sen gibi kabalık yapmamıştı. Üzgünüm benim emir almak gibi bir alışkanlığım yok. Bence ortak yol bulabiliriz."
Andreani'nin yüz hatları değişti, yüz ifadesi sertleştiğinde çenesinde bir kas oynamıştı. Yerinden doğruldu ve Clarissa'nın karşısında bir dev gibi yükseldi. Hiçbir şey söylemeden karşısındaki şahane cesur kıza baktı. Kendine nişanlısının olayların iç yüzünü bilmediğini hatırlattı zorlukla. Hiddetini kontrol altına aldığında tane tane açıkladı.
"Ben senin ağabeyin değilim. Beni onunla aynı kefeye koymanı önermem. Ayıca, inan bana bu benim en kibar halim. Seni hiçbir şeyden mahrum etmiyorum. Aksine İtalya'nın en iyi ressamını tutacağımı söylüyorum. Portreni yine yaptırabilirsin. Tek bir şartım var o da benim seçtiğim ressam olacak. Ve bu ressam Pietro Serio değil."
"Pietro sadece benim portremi yapmıyor. Aynı zamanda benim arkadaşım."
Clarissa'nın ısrarı üzerine içine derin bir nefes çekti Andreani. Bu tatsız konuşmayı bir an önce neticeye bağlamak istiyordu.
"Benim tanımadığım arkadaşın."
Nişanlısını sertçe düzelttiğinde devam etti.
"Ben tanışmadan o adamla bir kez daha görüşmeyeceksin. Nikaha davet et. Hatta nikahın ardından verilecek kutlamaya da davet et. Benimle tanıştırırsın. Fakat nikahtan önce o adamla görüşmeyeceksin. Bir mektup yaz. Evleneceğini ve evlilik hazırlıklarının yoğun olduğunun söyle. Nikahımızda görmekten mutluluk duyacağımıza ekle. Üstelik yalan söylemiş olmazsın. Yarın Byanca'nın dostları ile verdiği davete onur konuğu olarak katılacağız. Bildiğim kadarıyla bir sonraki günde kilisenin hazırlıkları ile ilgileneceksiniz. Gelinliğinin son provası ve katılacağımız bir davet daha var. Vaktin yok."
Andreani'nin yüzündeki ifade öyle kararlı ve can sıkıcıydı ki Clarissa, bıkkınlıkla nefesini dışarı verdi.
"Neden? Görüşmemi neden istemiyorsun?"
Sakinliği gittikçe kaybolmaya yüz tutuyordu genç adamın. Nişanlısının üzerine yürüdü. Gerileyen Clarissa belini korkuluklara verdiğinde ellerini nişanlının iki yanındaki taşlara yerleştirdi. Andreani'nin kollarının arasında kalan genç kızın kaçacak yeri kalmamıştı. Arkasındaki göl ve Andreani'nin arasında sıkışmış gidecek yeri yoktu.
"Nedenini söyleyeyim. Adamı gözüm tutmadı. Sevmedim. Nefret ettim. Sana açıkça söylediğim gibi beni ezip geçersen, tavrım hoşuna gitmeyecektir. O çıt kırıldım çakma ressamın gözlerini oymamı istemiyorsan, bir mektup yaz nikaha çağır."
Clarissa yüzüne öfkeli soluklarını veren adamın hükmedici konuşma tarzıyla çileden çıkmıştı. Tam çıkışmak için ağzını açmış ki Andreani, konuşmasına izin vermedi.
"O mektubu göndereceksin. Aksi halde ben Tommasso ile gönderirim. İnan bana benim üslubum senin mektubundan daha sert olur. Ben blöf yapmam. Bunu anlamış olmalısın."
Kendisine öfkeyle bakan genç kıza yüzünü yaklaştırtan Andreani, yeşil gözleri sorguluyor kendisini anlayıp anlamadığını görmek istiyordu.
"Görüşmeyeceksin. Beni anladın mı?"
Karşısındaki adamın yoğun bakışları altında kalbine ağır ağır saçılmaya başlayan endişe kıvılcımlarını hissediyordu Clarissa. Kesinlikle blöf yapmıyordu. Tommasso gibi iri yarı adamın kendisi yüzünden arkadaşına zarar verme korkusu içine yumru gibi oturmuştu. Andreani'nin dediği gibi nikaha davet edebilirdi. Bu şekilde arkadaşı ile Andreani'yi tanıştırır Pietro'nun yakın arkadaşı olduğunu gösterirdi. Nikahın ardından zamanla Andreani'ye kuruntu yaptığına ikna edebilir ve ortak bir yol bulabilirlerdi. Pietro'ya durumu anlatan kibar bir mektup yazardı ve altı gün sonra görüşeceklerini söylerdi. Andreani'in gazabını arkadaşının üzerine çekmektense bu, güzel bir yol gibi göründü gözüne.
"Tehdidini gayet net anladım Andreani."
Öfkeli sesini gizlemedi genç kız. Tehditlere boğun eğmeye zorlanabilirdi lakin duruşundan ödün vermeye niyetli değildi.
"Zeki bir kadın olman ne kadar güzel Clarissa, bak hemen anlaşıyoruz."
Gözlerini devirmişti. Dayandığı taş korkulukta Andreani'den uzak kalmak için fazlasıyla geriye gitmişti. Belinin acıdığını hissediyordu.
"Beni göle düşürmeye niyetli değilsen üzerimden çekil. Birazdan düşeceğim."
Kolları arasında gerilemiş kıza baktığında kollarını tutan Andreani onu kendi ile birlikte doğrultmuştu. Geri çekilip Clarissa'nın dağılmış halini toplamasına izin verdi. Zümrüt rengi parlak eteklerini düzelmek için başını öne eğen nişanlısının açık yakasından taşan pürüzsüz teni açıkça öne çıkıyordu. Parlak bukleli saçları omuzlarından üzerine dökülmüştü. Eteklerini düzelten Clarissa, zarif elleriyle saçlarını arkasına atmıştı. Çıkık elmacık kemiklerinin, dolgun dudaklarının olduğu yüzü huysuz bir kız çocuğunu andırıyordu. Öfkeyle homurdanan genç kızın gür kirpiklerle çevrili yeşil gözleri, kavisli kaşlarının altında gözleri birer ateşli zümrüt gibiydi.
Andreani yüzündeki tutkulu ifadesi ile nişanlısını izlerken, narin omuzları ile dimdik doğrulmuştu Clarissa. Duruşu cesaretinin ve güçlü ruhunun sembolüydü. Kendisine bakan bir çift mavi gözü görmeden gelmiş, ellerini önünde kenetlediğinde malikaneye doğru yürümeye başlamıştı. Nişanlısının inadı karşısında dudaklarının kenarında bir tebessüm beliren Andreani, hızlı adımlarla ilerleyen kıza yetişmişti. Yan yana büyük bir sessizlik içinde yürümüşlerdi malikaneye.
Malikanenin taş taraçasına ulaştıklarında onları Andreani'nin kahyası Tobia karşılaşmıştı. Reverans yapan adam eğdiği başıyla konuşmuştu.
"Efendim, yemek masanızı salonda hazırladık. Arzu ederseniz servise başlayabiliriz."
Andreani konuşma gereği duymadan başıyla kahyayı onaylamıştı. Ellili yaşlarının ortalarında olan siyah saçlı, kısa boylu adam aldığı emirle yana çekilmiş geçmeleri için beklemeye başlamıştı. Clarissa'nın koluna usulca dokunan Andreani onu malikanenin içine yönlendirmişti.
Büyük salonun ucunda ince taş kemerle ayrılan yemek bölümüne geçmişlerdi. Burası en az Virgilio köşkünün salonu kadar büyüktü. Masanın tam karşısında geniş taş kemerli pencereler nefes kesici kır manzarasını kucaklıyordu. Geniş yemek masasın yanını bulduklarında önüne geçen Andreani sandalyesini çekmiş, oturmasını sağlamıştı. Yerine geçerken henüz Tobia gelmemişti.
"Surat asma Clarissa. Nikaha davet edebileceğini söyledim."
Bununla birlikte aralarında daha fazla konuşma olmamıştı. Tobia'nın yanında, taşıdığı gümüş tepsi ile orta yaşlı kızıl bir kadın içeri girmişti. Başını kaldırıp kadına bakan Clarissa, kadının baş hizmetli olabileceğini düşünmüştü. Sessizliğini koruyan genç kız bakışlarını Andreani'den uzak tutarak geriye yaslandığında yemek servisi yapmalarını sabırla beklemişti. Tobia eline aldığı kaliteli sürahinin içindeki şarabı çiftin kadehlerine doldurduğunda geri çekilmeye niyetlendi. Fakat Andreani'nin elini kaldırmasıyla kahya gümüş sürahiyi masaya bırakmış, başını eğerek geri çekilmişti. Sessiz adımlarla büyük salonda ilerleyip arkasından çift kanatlı kapıyı kapatıp dışarı çıkmıştı.
Yalnız kaldıklarında bir süre ikisi de sessizliği bozmamıştı. Tobia'nın servis ettiği şarap sosuna batırılmış lezzetli etlerini yerlerken odaya büyük bir dinginlik hakimdi. Clarissa'nın öfkesi biraz olsun dindiğinde ikinci şarap kadehini yudumluyordu.
"Rinaldo ve Guliano'da sen gibi tüm büyük tutkuların derslerini aldı mı? Yoksa sadece sen mi ayrıcalıklı bir soylu gibi yetiştirildin?"
Genç kız, Andreani'nin onu öfkesinden uzaklaştırmak için ilgisini çeken bir konuya yönlendirdiğinin farkında değildi. Bakışlarını karşısında oturan adama çevirdi.
"Beni annem kendisi gibi yetiştirdi. Çok bilgili bir kadındı. Eğitimime çok önem verirdi. Rinaldo için de hoca tuttular fakat o gerekli olanların dışında bir eğitim istemedi. Eskiden şehrin dışında av köşkümüz vardı. Yılın bir kısmını orada geçirirdik. Rinaldo'da oradaki arkadaşlarıyla at biner, dilediğinde eğlenirdi. Guliano ikimizden de farklı. O kendini eğitmeyi seçti."
"Sanat sevgin?"
Şarabından bir yudum aldığında cevapladı Clarissa.
"Annem çok güzel resim yapardı. İnsanların yüzlerini, ellerini en ince detaylarına kadar çizerdi. Bende yanına oturur hayranlıkla onu izlerdim. Fakat bunu sık sık yapmazdı. Biliyorsun, toplum kadınların resim yapmalarını hoş karşılamaz. Üstelik bu bir nüfuslu bir kadınsa. Onlar kadınlardan daha farklı şeyler bekliyorlar."
Meraklanan Andreani, altın renkli çatalını tabağının yanına bıraktığında içkisinden koca bir yudum almıştı. Nişanlısına çevirdiği canlı mavi gözleriyle sordu.
"Ne bekliyorlar?"
"Çok basit. Güzel, saygılı, ağırbaşlı, itaatkar olmalarını bekliyorlar. Kocalarını memnun etmek için de şarkı söylemeleri ve birkaç şiir bilmeleri yeterli. Sonuçta hepsinin görevi günün birinde ailelerin ittifakları uğruna kendilerini feda edip hiç tanımadığı adamla evlenmeleri. Geometri, astronomi, matematik gibi erkeklere uygun bilgileri bilmeleri gerekmiyor."
Genç kızın alayla parlayan yeşim taşı gözlerine bakarken erkeksi bir kahkaha patlattı genç adam. Gülerek hayranlıkla genç kıza yaklaştı.
"Sen bana taş mı attın?"
Umursamaz edasıyla omuzunu silkti Clarissa.
"Ne haddime Bay Ludovico. Hem siz karınızın iki kelimeli bir araya getiremeyen kuş beyinli bir kadın olmasını mı tercih ederdiniz?"
Karşında kendini aşağılamaya çalışan bilgiç edasıyla gülümseyen kıza bakıyordu Andreani. Clarissa eline aldığı şarabını içtiğinde görüntüsünün ne kadar yaramaz cilveli bir kadın olduğunun farkında değildi. Onunla saatlerce kelime oyunu oynayabilirdi. Dokunduğunda buz gibi bir kütleye dönüşen kızı bir süre daha uzaktan izlemeye karar verdi. Arkasına yaslandığında kendisine eşsiz bir göz ziyafeti sunan nişanlısı ile uğraşmaya devam etti.
"Tercih etmezdim. İki kelimeyi bir araya getiremese muhtemelen sıkıcı bir hayatım olurdu. Bilgiye bende en az siz kadar önem veriyorum Bayan Virgilio. Fakat bir kadının evlendiğinde karar hakkının kimde olduğunu bilmesi de önemlidir. Bildiğim kadarıyla eğitimlerde bu da öğretiliyor."
Andreani, konuştukça Clarissa'nın yüzünde alaylı bir ifade yer ediniyordu. Histerik bir şekilde güldüğünde keskin diliyle konuştu.
"Size katılmıyorum. Ben bir kadının benliğinin evlendiği adamın kararları ile sınırlı kalması gerektiğini düşünmüyorum."
Clarissa gülümseyerek elindeki kadehi ile masanın üzerinden karşısındaki Andreani'ye uzandığında sır verir gibi yapmacık bir tavırla fısıldamıştı.
"Bay Ludovico, evlilik kararınızı tekrar mı gözden geçirseniz? Gelininiz sizinle aynı hayat görüşünü paylaşmıyor gibi."
Andreani sırıtarak kadehini Clarissa, şerefine kaldırmış uzun uzun içmişti. Kelim oyunların zevk alıyordu fakat Clarissa'nın eğildiğinde pürüzsüz gerdanı ve açıktaki göğüslerinin üzerinde sallanan haç kolyesi ile gözlerini genç kızın yüzünde tutmakta zorlanıyordu. Zorlukla yeşim taşı gözlere odaklandığında konuşabilmişti.
"Bayan Virgilio, müstakbel kocanız düşüncelerinizi onaylamıyor. Değiştirmenizi öneririm."
Devirdiği gözleriyle geri çekildi Clarissa. Elindeki kadehi masaya bıraktığında, eline çatalını almış yemeği ile oynamaya başlamıştı. Genç kızın tekrar sessiz tavrına bürünmesini istemeyen Andreani, muhabbeti değiştirdi.
"Peki sen? Çizebiliyor musun?"
Elinde tuttuğu çatalıyla bakışlarını kaldırıp Andreani'ye baktı. Bir an cevaplamakta tereddüt etmişti. Lakin içtiği iki kadeh şarapla sinirleri gevşemiş kız, etrafına ördüğü duvarı kırarak cevaplamayı seçti.
"Çizemiyorum. Yeterince iyi değilim. Cesare çok güzel çizer. Bana da öğretmek istedi lakin bence yeteneğim yok. Sadece bazen sıkıldığımda karalıyorum."
Bitirdiği şarap kadehine gümüş sürahiden yenisi doldurdu Andreani.
"Kütüphanede Doğu kültürünün el yazmaları var. Minyatürler oldukça eşsiz eserler. İlgini çekecektir bakmanı öneririm."
Bakışlarını şaşkınlıkla Andreani'ye çevirdiğinde, sesindeki heyecanla konuşmuştu.
"Tanrım... el yazmaları mı dedin? Hangi doğu kültürü? Konstantinopolis'de Roma İmparatorluğunu devirenler mi yoksa Arabistan'dakiler mi?"
İki saat. Merakına ve bilgi edinme hırsına yenilen Clarissa, Andreani'ye el yazmaları hakkında uzun uzun sorular sormuş, nişanlısına gittiği ülkeleri detaylı anlatmasını istemişti. Andreani bıkmadan tane tane anlatmıştı. Nişanlısının tükenmek bilmeyen öğrenme şevkini sabırla beslerken iki saat uçup gitmişti. Clarissa ile ilk kez bu kadar tatlı bir muhabbetin içine girdiklerinde elindeki şarap kadehleri ile şöminenin önündeki geniş koltuğa geçmişlerdi.
Koyu yeşil ipekli kumaştan geniş koltuğun ucunda oturan Clarissa, kasıtlı olarak Andreani'den en uç noktayı seçmişti. Andreani ise aynı koltuğun diğer ucunda oturuyordu. Aralarında en az iki kişinin oturacağı kadar mesafe vardı. Bunun rahatlığıyla yan dönmüş kız elinde tuttuğu kadehi ile kolunu koltuğun kenarına atmış Andreani'yi dinliyordu.
Andreani İskoçlara özgü dansları anlatırken bir anda duraksamıştı. Yüzündeki gülümseyen ifade yerini tutkulu bir ifadeye bıraktığında dudaklarının arasından isyanı dökülmüştü.
"Aptalın tekisin. Çok güzelsin ve bunun birazcık bile farkında değilsin."
Kendisine bakan gözlerin buğulu ve tehlikeli baktığını gördü Clarissa. Elinde tuttuğu kadehi sıkmaya başladığının farkında değildi. Bu günün gerektiği gibi bitmesinde kararlıydı fakat bir kez daha kalkıp kaçarsa Andreani'nin vereceği tepkiyi kestiremiyordu. Çaresizlik içinde bakışlarını kaçırdı. O an batmakta olan güneşi fark etmişti.
"Akşam oluyor. Geç olmadan gitsem iyi olacak."
Sıkı sıkıya kavradığı kadehine uzanan Andreani'nin ısrarlı tutuşu ile gevşetmişti parmaklarını. İki kadehi önlerindeki sehpaya bıraktı nişanlısı. Koltukta yana kaymış, aralarındaki mesafeyi kapatmıştı. Yan yana oturduklarında Clarissa ısrarla geniş pencereden kızıla boyanmış bahçeyi izliyordu. Genç kız biraz önceki sohbet havasına dönmek için söyleyecek bir şey aramaya başlamıştı.
"Güzelim, istemediğin bir şeyi yapacak değilim."
Andreani, bunları söylerken işaret parmağını ve baş parmağını nişanlısının çenesinin altına koyup başını kendine doğru çevirmişti. Adamın sesindeki yumuşak ton ve samimiyet ile nefesi kesilmişti genç kızın. Yüzleri karşılıklı gelmişti. Bakışlarını kısa bir an birleştirdiğinde ayırmıştı genç kız tedirgin yeşil gözlerini nişanlısından.
Ellerini genç kızın ince beline yerleştiren Andreani, onu kendisine çekmişti. Yüzüne bakmaya zorlarken yumuşak bir tonda söylenmişti.
"Clarissa, yüzüme bak."
Belini kavradığı elleriyle zorlanmadan onu kendisine çeken nişanlısının hamlesi ile şaşkınlığını gizleyememişti genç kız. Yeşim taşı gözlerinde şaşkınlık ve korku hareleri dolaşıyordu. Şimdi dizleri birbirlerine değiyordu ve yüzleri arasındaki mesafe oldukça azalmıştı.
"Bu kadar yakınımda dururken yüzüne bakamam. Ayrıca bana sürekli dokunuyorsun ve bu şekilde bakman hiç hoşuma gitmiyor."
Umutsuzca omzunun ilerisindeki mobilyalara bakan Clarissa'nın isyanı karşısında gülümsemişti Andreani. İnce belin iki yanındaki ellerinden birini yukarı kaldırmış sırtını okşamaya başlamıştı. Nazik hareketlerle genç kızın sırtını arşınlarken eğlenen sesi ile konuşmuştu.
"Güzelliğin karşısında içim eriyor çünkü su perisi. Hem sen eşsiz güzellikte sadece bana ait bir hazinesin. Yakında seni yanımdan bir an olsun ayırmamayı düşünüyorum. Alışsan iyi edersin."
Tüm bu sözler Clarissa'nın hoşuna gitmesinden çok ürkmesine yol açıyordu. Andreani nişanlıkları ilk günden bu yana üzerinde büyük bir kararlılıkla hak talep ediyordu. Adamın sahiplenici tavırları karşısında adeta dili tutuluyordu genç kızın. Kendisine ait olduğunu söylerken gözlerinde beliren yakıcı mavi bakışlar da bu tavrını pekiştiriyordu.
"Bana o şekilde hitap ettiğinde ve sürekli kendine ait olduğumu söylediğinde beni korkutuyorsun!"
Başını yana çeviren Andreani, yanağına küçük bir öpücük kondurmuş ardından kulağına ılık nefesi ile fısıldamıştı.
"İçimden bir ses, benden değil kendi duygularından korktuğunu söylüyor."
Adamın dudakları kulaklarının altında ve yanaklarında dolaşırken titremişti Clarissa. Elleriyle yeşil eteklerini hırsla avuçladığında başını geriye çekmişti. Titreyen sesine rağmen dik duruşu ile konuştu.
"Ne saçmalıyorsun sen?"
Boğuk bir kahkaha attı Andreani. Bir eli havalanıp kendisine bakan puslu yeşil gözlerin olduğu oval hatlı zarif yüze gitmiş ardından aşağıya indirdiğinde gerdanını okşamaya başlamıştı. Baş parmağını pürüzsüz tende gezdirirken, yüzünde bilmiş bir eda vardı.
"Duygularından nasıl korktuğunu anlayacak kadar deneyimliyim. Ve sen su perisi benim için en ufak iyi bir his taşımaktan ölesiye korkuyorsun."
"Ben nefret ettiğim bir insana iyi his beslemem."
"Kanıtla. Hiç etkilenmediğini göster."
Genç adam belini daha sıkı kavrayınca Clarissa'nın yeşil gözleri panikle büyümüştü. Gerdanındaki el ensesini bulduğunda yüzlerini birbirine yaklaştırmıştı. Andreani'nin dudakları Clarissa'nın dudaklarını üzerine şefkatle kapanmıştı. Uzun uzun acele etmeden nişanlısının dudaklarının üzerinde dudaklarını gezdirirken karşılık beklemeden öpmüştü. Bu farklı diye geçirdi içinden Clarissa. İlk öpücüklerine benzemiyordu. Bu kez adamın dudakları dudaklarının üzerinde tutkuyla geziniyor, geri çekilmeye niyeti yok gibi ısrarla öpüyordu. Clarissa savunmasıza direnmeye çalışmıştı fakat ensesindeki el geri çekilmesine izin vermedi. Nişanlısının kollarının arasında öylece kalakalmıştı. Genç adamın eli sırtı ve belinde yumuşak hareketlerle dolaşıyordu. Adamın ellerinin arasından tüm vücuduna yayılan sıcaklık ile kendinden geçmişti genç kız. İçgüdüsel olarak elleri genç adamın göğsüne gitti.
Andreani'nin öpüşü bir süre sonra ateşli bir hale büründü, belindeki eli genç kızın ipek kadar yumuşak saçlarının arasına daldırdı. Gittikçe hızlanan öpüşünü desteklemek için ensesindeki elini çekmemiş usul usul tenini okşuyordu. Adamın göğsündeki elleri titremeye başladığında bayılacağını düşünmüştü Clarissa. Dudakların üzerinde Andreani'nin ısrarla gezinen dokunuşlarının ritmi değişmişti. Dili genç kızın dudaklarının üzerinde dolaşıyor onları ayırmaya çalışıyordu. Başını geriye çekmeye çalıştığında, zayıf sesi ile sayıkladı.
"Yapmamalıyız."
Aralarındaki mesafe çok azdı. Clarissa konuştuğunda dudakları nişanlısının dudaklarına değişti. Bununla birlikte gözleri kapatan genç kız, kendini toplamak için nefes almaya çalışırken, Clarissa'nın aralık dudaklarının arasından erkeğin dili yakıcı okşayışlarla içeri uzandı. Genç kızın ağızından şaşkınlık dolu bir inleme çıktığında Andreani, kolları arasındaki narin bedeni kendinde daha da bastırdı. Andreani, bu kez büyük bir susuzluk ve özlemle öpüyordu. İki kolu ile sıkı sıkıya kavradığı nişanlısının, dudaklarını sonsuzluk kadar uzun bir süre öptüğünde isteksizce dudaklarını ayırdı. Öpülmekten büyümüş iri dudakları ile nefes nefes kalmıştı Clarissa. Buğulu bakan yemyeşil gözleri ile içini eriten genç kızın yüzünü ellerinin arasına aldığında fısıldadı.
"Sadece bana ait bir hazine."
Andreani'nin sıcak nefesini yüzünde hissettiğinde kapatmıştı yeşil gözlerini Clarissa. Nefes nefeseydi. Kendinde geri çekilecek gücü bulamıyordu. O an adamın kollarının arasında öylece kalmış, parmağını dahi kıpırdatacak güçte değildi. Andreani öyle bilinçli kana kana ağır ağır öpücüklerini sürdürmüştü ki ilk kez deneyimlediği bu cezbedici öpücüklerle tüm vücuduna büyük bir sıcaklık dalgası yayılmış, onu esir almıştı. Genç kızın bir şey söyleyemeyecek halde olduğunu gören Andreani, gülümseyerek yaklaşmış dudaklarının üzerine küçük bir öpücük kondurduğunda geri çekilmişti.
Adamın nefeslerinin yüzünde hissetmediğinde aralamıştı yeşil gözlerini Clarissa. Fakat görüşü net değildi. Göz pınarları yaşlarla dolmuştu. Bu göz yaşların nedeninin Andreani'ye karşı hissettiği nefretten kaynaklanıyor olmasını ne çok isterdi. Fakat derin yeşil gözlere dolan bu yaşlar içinde hissettiği davasına ihanet etmesinden doğan öfkeydi.
Andreani kendisine yakışmayacak bir tatlı sevecenlikle onunla sohbet etmiş, şakalaşmıştı. Clarissa bir süre arkadaş gibi sohbet edebileceklerini sanmıştı. Fakat adam şehvet düşkünü bir zamparaydı. Bir kadını güzel sözleri ve dokunuşları ile kandırmak onun ustalaştığı bir konuydu. Tullio davetinde duydukları aklına geldi genç kızın. Geçmişte metresi olmuştu. Defalarca dile getirdiği gibi şimdi de kendisini istiyordu. Üstelik bu evliliği ağabeyine para verip sağlamıştı. Haklı davasına olan inancı ihanet etmesi söz konusu değildi. Fakat şimdi Clarissa, adamın öpücüklerine karşılık verecek kadar zayıf bir kadın olduğu için kendine öfkelenmişti.
Clarissa'nın yemyeşil gözlerindeki yaşları gören Andreani, çenesine dokunup hafifçe başını kaldırdığında göz göze gelmişlerdi.
"Sana dokunduğum için ağladığını söyleme bana."
Andreani, başını eğmiş genç kızın yüzünü inceliyordu. Clarissa göz pınarlarındaki yaşlara rağmen asi bakışlarıyla ona baktı. Genç kızın öpüşmelerindeki teslimiyetinden dolayı pişman olduğunu biraz sonra kendisinden ne kadar nefret ettiğini haykıracağını düşünmeye başlamıştı. Bunla birlikte tetikte beklemeye başlamıştı.
Bir müddet söyleyecek bir söz bulamayan Clarissa, Andreani'nin okyanus kadar mavi gözlerinin içine bakmıştı. Hali hazırda dağılmış genç kız, yalan söylemek istemedi.
"Hayır. Bana dokunduğun için ağlamıyorum. Ayrıca bu ağlamak değil. Sadece gözlerim doldu."
Andreani, hiçbir şey dememiş, sessizce başıyla onaylamıştı. Uzanıp genç kızın alnına küçük bir öpücük koymuştu. Hala kımıldamadan öylece oturan kıza baktığında içine derin bir nefes çekmiş yerinden kalmıştı.Yavaş adımlarla üzerinde kristal bir sürahi ve kadehler bulunan konsola ilerlemişti. İçinde su olan sürahilerden birini eline aldığında yanındaki boş kadehi doldurmuştu. Su dolu kadehi eline aldığında koyu yeşil koltukta oturan nişanlısına ilerledi. Suyu Clarissa'ya uzattığında sesinde anlayışlı yumuşak bir ton vardı.
"Clarissa, altı gün sonra evleniyoruz. Aramızda konuşulması gereken şeyler var."
Nişanlısının uzattığı su dolu kadehi uzanıp aldı Clarissa. Hali hazırda tüm duyguları koca bir girdap olmuş onu içine çekerken Andreani'nin konuşmak istediği konu ile daha da gerilmişi. Elinde tuttuğu kadehi uzun uzun içtiğinde niyeti vakit kazanmaktı. Andreani kısa bir an üsten onu izlemiş ardından yanına oturmuştu. Elini uzatmış usul usul kızın kolunu okşamaya başlamıştı.
"Eve gitmek istiyorum. Bugün değil. Başka bir zaman konuşalım."
Üstelememişti Andreani. Genç kızın kendini kapattığını üstelediğinde bir sonuç alamayacağını biliyordu. Bir süre daha koltukta oturmuş şöminenin içinde yanan odunların huzurlu çıtırtılarını dinlemişlerdi. Clarissa'nın uyuşmuş beyni yavaş yavaş eski mantıklı bilincine varırken, Andreani nişanlısının inatçı gururunu kırmanın yollarını düşünmeye başlamıştı.
Masmavi gökyüzü ve parlayan güneş yerini altın rengi bir kızıllığa teslim ettiğinde nişanlı çift kendileri için hazırlanan at arabasına yerleşmiş Roma'ya doğru yola çıkmışlardı. Andreani, nikahın Roma'ya yapılacak olmasıyla ve Clarissa'ya daha yakın olmak için nikaha kadar Roma'da Martelli Malikanesi'nde kalmayı seçmişti.
YAZAN; MİRENA MARTİNELL
Okuduğunuz için teşekkür ederim :))
Oylarsanız bu kızı çook mutlu etmiş olursunuz.
Clarissa Virgilio.
Andreani Ludovico.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top