Bölüm 17 "Evlilik Sanatı"
"Erkekler rollerini savaşta oynarken biz evlilikte oynuyoruz."
Muhteşem Güzellik
Bölüm 17 – Evlilik Sanatı
Yatak odasının içinde açılıp kapanan dolapların çarpışma sesleriyle yarım kalmış rüyasından ötürü bitkin bir halde uyandı Clarissa. Rüyasının sonunu getirmek için üzerindeki mavi renk örtüyü omuzlarına kadar çekti ve yatağın içinde yana döndü. Fakat güçlü ayak sesleriyle rüyasına dönemedi. Uykulu bir halde yatağın içinde kıpırdandı ve yeşil gözlerini güçlükle araladı. Taş kemerli pencereden görünen gökyüzüne baktı. Güneş doğalı çok olmamıştı. Kendini uykulu ve sersem gibi hissederek gözlerini yana çevirdi. Andreani yatakta yoktu. Dağılmış saçlarını geriye itti, gönülsüzce yatakta doğruldu. Kendisinden önce uyanmış kocasının soyunma odasından gelen sesleri kulağına çalınmaya devam ediyordu.
Clarissa, kendine çektiği dizlerine dayadığı dirsekleri ve ellerinin arasına aldığı başıyla yatakta oturmaya devam ederken, soyunma odasından çıkmıştı Andreani. Huysuz bakışları, keyifli ıslığı eşliğinde yatak odasının içinde ilerleyen adamın üzerindeydi. Andreani o sabah siyah binici çizmeleri, siyah deri pantolonu ve siyah ceketini saran kemeri, belindeki kabzası renkli taşlarla süslü küçük kılıcıyla farklı bir görüntü sergiliyordu. Günler önce kırılmış olanın yerine yenisi takıldığı aynanın önünde, kahverengi saçlarını düzelten adamla göz göze gelmişlerdi.
"Geç kaldınız Bayan Ludovico. Bu sabah erken uyanan benim."
İpekli yastıklar ve çarşafların içinde amaçsızca adamı izleyen kızın bulanık zihni gür sesle yerine gelmeye başlamıştı. Kendisinin içinde olduğu durgun ruh halinin aksine keyifli olan adam hali siniri bozuyordu. Hala uyku mahmurluğunu taşıyan boğuk sesiyle söylenmişti.
"Ne hoş. Keşke ses yapmadan odadan çıkmayı da akıl etseydin."
"Rüyanızı mı böldüm hanımefendi?"
"Evet. İçinde senin olmadığın güzel bir rüya görüyordum."
Kendisine aynasının yansımasından bakan adamdan gözlerini çekti Clarissa. Ellerini saçlarının arasına geçirdi, dağılan buklelerini yatıştırırken geceliğinin kaymış yakası dikkatini çekti. İpek geceliğini göğüs kısmı dantel işlemesiydi. Göğüslerinin büyük bir bölümü yana kaymış yakasından dışarı taşmıştı. Uzun parmaklarıyla hızla geceliğini düzeltmiş, başını kaldırdığında kendisini izleyen mavi gözlerin tutkulu bakışlarıyla yutkunmak zorunda hissetmişti.
Karısının utanmış hallerini keyifle izleyen Andreani, kemerini kontrol ederken konuşmuştu.
"Sen yine de rüyalarında çok açılma. Yoksa yakında onlara da sızmaya karar veririm."
Cevap vermeyi tercih etmeyen Clarissa, gözlerini devirmekle yetinmişti. Aynanın önünde işini bitiren adam, konsola varmıştı. Kendi eşyalarının olduğu çekmeceyi açmış, içinden deri bir eldiven çıkarmıştı. Kül grisi eldivenleri elinde sallayarak hala yatakta oturan karısına ilerlemişti.
"Kahvaltıdan sonra Sandrino ile ava çıkacağız. Hadi uyuşuk uyuşuk oturma orada, ben teçhizatlarını kontrol ederken hazırlanıp aşağıya in."
Üzerinde yatak örtüsünü kenara ittirerek, kendini geniş yataktan dışarı çıkardı Clarissa. Geniş yatağın ucunda duran sabahlığına uzanırken onu izleyen kocasına alaylı bir bakış attı.
"Av tabi.. Tam özüne uygun bir aktivite."
Clarissa üzerine geçirdiği sabahlığa ilmik atarken, yatağın kenarında buz mavisi sabalığın içindeki karısını süzüyordu Andreani. Umursamaz bir edayla bir elini beline koyduğunda manidar ses tonuyla konuşmuştu.
"Önereceğin daha keyifli bir aktivite var mı?"
Kocasının tam olarak ne kastettiğini anlamaya çalışarak, kendisini süzen adamın kirli sakallı yüzünü dikkatlice baktı Clarissa. Zihnine doluşan sevimsiz düşüncelerle yüzünü buruşturdu ardından bir kayayı bile eritecek kadar sert bir bakış fırlattı.
Andreani karısının kendini yargılayan bakışlarına aldırış etmemişti. Kısa bir kahkaha atan adam, günün aydınlnmasıyla av hazırlıklarına başlayan Tommasso'yu kontrol etmek için yönelmişti yatak odasının kapısına. Omuzunun üzerinden onu kızarmış yüzüyle izleyen karısına baktı son kez.
"Kahvaltı Clarissa. Kahvaltı. "
Kocasının kendisini yatak odasında yalnız bırakışıyla soyunma odasına yönelmişti Clarissa. Açtığı dolaptan mavi renk gündelik elbiselerinden birini seçmişti. Elbiseyi üzerine geçirdiğinde odanın ortasında bulunan divanda önündeki bağları bağlamış, saçlarını üstten taşlı bir tokayla tutturmuştu.
Salonda, şömine önündeki koltuğa geçtiğinde, tıpkı söylediği gibi av teçhizatlarını kontrol eden kocası gelmişti. Birlikte kahvaltı masasındaki yerlerine geçtiklerinde, afiyet olsun demişler ve kahvaltılarını etmeye başlamışlardı.
Kahvaltılarının sonunda, Andreani tabağının yanında duran beyaz bezle ağzını silmiş ardından boşalmış tabağının üzerine bıraktığında kalkmıştı ayağa. Hala yemeğiyle oynayan karısına, çıkacağını söyleyecekken açılmıştı salonun çift kanatlı kapısı.
Panzio Hanımı Rosia Panzio, dudaklarındaki kibar bir gülüş ve mavi gözlerindeki hakimiyet taşıyan ifadeyle salona girdi. Gümüş çizgilerle bezenmiş parlak sarı saçlarını ensesinde zarif bir topuz yapmıştı. Altmışlı yaşlarının başında olan kadın uzun boyu ile attığı her adımda güçlü bir soydan geldiğini öne koyuyor, sarsılmaz duruşu ve kendinde güvenen ifadesiyle olduğu ortamı asaletiyle dolduruyordu.
İki yanında ilerleyen çocukları Lavinia ve Sandrino ile salonda ilerleyen kadın, zarifçe yemek bölümünde onları izleyen yeni evli çifte gülümsemişti.
"Umarım kahvaltınızı bölmemişizdir. Hala balayında sayılırsınız lakin tanrı biliyor ya sizi özledik."
Andreani gülen yüzü ile halasına ilerlemişti. Kadının yanını bulduğunda iki elini kollarına yerleştirmiş, sıcak bir karşılama sunmuştu.
"Bitirmiştik Rosia Hala. Biz de sizi özledik. Gelmenize çok sevindik."
Hareketlerinde kendini gösteren asalete rağmen ailesinden esirgemediği sevgiyle uzanıp yeğeninin yanağına küçük bir öpücük kondurduğunda geri çekildi Rosia. Onlar birbirlerini samimiyetle onaylarken yanlarına yaklaşmıştı Clarissa.
"Hoş geldiniz Bayan Panzio."
Ellerini Andreani'den ayıran kadın uzanıp yüzüklerle bezeli elini, koluna yerleştirdiğinde kibarca düzeltmişti.
"Rosia Hala. Artık sende ailemizin bir parçasısın. Resmiyete ailede ihtiyaç duymayız. Rosia Hala demen daha doğru olur."
Clarissa sevecen tutmaya çalıştığı ifadesiyle kadına gülümsemiş, başıyla onayladığında bakışlarını Sandrino ve Lavinia'ya çevirmişti. Sandrino muzip bakışlarını Andreani ve kendisi arasında çevirmekle meşguldü. Lavinia ise masum yüzündeki göz alıcı gülümsemesini cömertçe sunuyordu.
Hep birlikte şöminenin önündeki koltuklara yerleşmişlerdi. Rosia Panzio, ipekli kumaş kaplamalı koyu yeşil geniş koltuğa yerleşmişti. Lavinia ise annesinin hemen yanına iliştiğinde Sandrino kendisine şömineye yakın olan tekli koltuğu seçmişti Bacak bacak üzerine atmış sarışın adam, dirseklerini koltuğun oymalı kenarına dayamıştı. Clarissa ve Andreani, ikili koltuğa geçtiklerinde aralarında mesafe hayli azdı.
Tobia'nın şarabın yanında servis ettiği ikramlıkları tam ortaya serilmiş el dokuması halının üzerindeki meşe sehpaya bıraktığında sessizce geri çekildi. Bununla birlikte kaliteli kumaştan dikilmiş şarap rengi eteğini büyük bir zarafetle düzelten Rosia Hala, ağır ağır başını kaldırmış, söze başlamıştı.
"Sandrino ile ava çıkacakmışsınız?"
Halasının sözleri sorudan çok sessizce yapılan sitemi andırıyordu. Soğukkanlılıkla başını salladı Andreani.
"Evet Rosia Hala."
Bununla üzerine, gergin bir sessizlik amaçlayan kadın yutkunmuş, tekrar eteğinin kırışık olmayan kısımlarını düzeltmişti. Dudaklarında üstün bir tebessüm yer edinmişti. Karşı konulamaz ifadesinde hakimiyet tüten ses tonuyla tekrar konuşmaya başlamıştı.
"Bugün için bende bir plan yaptım. Siz beyler tüm gün at üzerinde oradan oraya koşturup oklarınızı hayvanlara fırlatabilirsiniz lakin gün batımında ikinizi de Panzio Malikanesi'nde görmek istiyorum. Siz avdayken biz kadınlar kiliseye gidip dua edecek, şehirde vakit geçireceğiz. Akşam olduğunda, Juan ile ben yemek masasında tüm çocuklarımızla, güzel bir akşam yemeği yemek istiyoruz.
Andreani, tam avın yorucu geçeceğini, akşam yemeği davetini bir sonraki güne erteleme fikrinin sunacaktı ki Rosia Panzio, itiraz etmesine müsaade etmeden elini havaya kaldırmış, konuşmasına izin vermemişti.
"Tabi, av sizin için yorucu olacaktır. Gün batmandan önce malikanede olursunuz ki yıkanıp yemeğe kadar dinlenebilesiniz. Akşam yemeğinden sonra da yolculuk yapmanıza lüzum yok. Evden çıkmadan önce, hizmetlilere odanızı hazırlamalarını söyledim bile. Sabah kahvaltıdan sonra dönersiniz eve."
Clarissa boş bir kafa karışıklığıyla bakışlarını usulca Andreani'ye çevirmişti. Andreani belli belirsiz gülümseyerek halasının imalı bakışlarına karşılık veriyordu. Sandrino ile yaptıkları av planı kullanarak kendisini gafil avlamıştı. Clarissa ile evliliklerinin sağlamlığından emin olmak istiyordu açıkça. Kendi gözleri ile görmeyi yeğleyen kadın, planına zarafetle teslim olmasını bekler gibi yeğenine bakmayı sürdürüyordu.
Güven verici bir gülümsemeyle yanında oturan karısına elini uzattı ve elini avucunun içine aldı Andreani.
"Sen tüm planı yapmışsın hala. Bize kibar davetini kabul etmek düşüyor.
Rosia Hala, Clarissa'ya sevecen Andreani'ye de anlamlı bir şekilde gülümsedi. Şaşırtıcı bir şekilde kocasının yanında oturan kıza yönünü döndüğünde uzanıp elini dizine koydu.
"Tatlım biz sohbet ederken, sen de gece için birkaç parça kıyafet hazırlanmasını söyle. Bizim uşağımızla malikaneye göndeririz."
Clarissa, kadının sevecen aynı zamanda üstün bir edaya sahip olmasının kafa karışıklığıyla nazikçe başını salladı. Yerinden kalktığında gündelik mavi elbisesinin eteklerinin düzelmişti. Bununla birlikte şehre giderken üzerindeki elbisesinin uygun olmayacağını düşünmüştü. O, yardım almadan korseli elbiselerini giyemeyeceğinin sıkıntısıyla salonun kapısına ilerlerken Lavinia, saklamadığı neşesiyle izin istemişti.
"Ben de Clarissa'ya hazırlanması için yardım etmek istiyorum."
Lavinia ile malikanenin holüne çıktıklarında bir süre sessizce yürümüşlerdi. Sessizliği ilk bozan Lavinia olmuştu. Clarissa'yı dirseğiyle hafifçe dürttüğünde sarı buklelerini sallayarak gülümsedi.
"Annem çevresindeki her şeyi kontrol etmeyi sever. Özellikle söz konusu çocukları olduğunda. Zamanla alışırsın. Bazen sert bir kadına dönüşebiliyor lakin sevgi konusunda cömerttir."
Clarissa, usulca başını sallamakla yetindiğinde, Lavinia'nın mavi gözleri selam vererek yanlarından geçmekte olan genç hizmetli Lucia'ya çevrilmişti. Bir el hareketiyle kızı durdurmuştu genç kız.
"Lucia'ydı değil mi? "
Lucia siyah elbisesinin üzerine bağladığı beyaz önlüğü ile iki kızın önünde duraksamış, selam vermişti.
"Evet hanımefendi."
"Lucia, elindeki iş her neyse bırak lütfen. Hanımına elbisesini giyinmesinde yardım edeceksin."
Malikaneye geldiği günden bu yana hiçbir hizmetliden giyinmek için yardım almamış hanımına tedirgin bakışlarını çevirdi Lucia. Lavinia'nın yanında, kocasına karşı inadını sürdürmenin kendisine yakışmayacağını düşündü Clarissa. Başıyla genç hizmetliyi usulca onayladığında, Lucia tebessüm etmişti.
Clarissa, saçlarıyla uyumlu parlak sarı elbise içerisindeki mükemmel güzellikteki kıza baktı. Mavi gözlerinin içinde neşeli bir parıltıyla gülümsemesinde dost olma arzusu taşıyordu Lavinia. Viberto topraklarında geçirdiği karamsar günlerinin içinde Lavinia'nın dost canlısı tavırları içini aydınlatmıştı.
Önde ilerleyen Clarissa eşliğinde odaya girdiklerinde, Lavinia heyecanla kızı takip etmişti. Clarissa düşünceli bir edayla açtığı giysi dolabının içindeki elbiselere göz gezdirirken, hevesini gizlemeyen Lavinia ellerini kavuşturmuş odaya göz gezdiriyordu.
"Bence Byanca'nın senin için diktirdiği elbiselerden birini giymelisin. Terziye gittiğimizde kayısı rengi saten kurdeleleri olan bir elbise görmüştüm. Harikaydı. Burada bir yerde olmalı."
Clarissa önünde durduğu dolaba elini koymuş, Lavinia'nın yüzündeki hevesli ifadeye karşı hissettiği vicdan azabını bastırmaya çalışarak kibarca reddetmişti.
"Lavinia, eminim çok güzeldir. Fakat bahsettiğin kadar göz alıcı bir elbiseye ihtiyacım yok."
Lavinia başını itiraz halinde iki yana sallayarak, hevesle açıklamasını yaptı.
"Annem hep ilk izlenim en önemlisidir der. Viberto şehrinde Bayan Ludovico olarak ilk kez görüneceksin. Bence, göz alıcı bir elbise bugün için doğru bir karar olur. Hem ne derler bilirsin, inciler takılmalıdır yoksa parlaklığını kaybederler."
Kendisine Bayan Ludovico olarak hitap edilmesi Clarissa'nın midesine kramplar girmesine neden oluyordu. Yüzünü buruşturmamak için kendini zor tutmuştu kız. Lavinia ile elbise konusunda tartışmaya girmenin çocukluk olacağını düşünmüş, büyük bir zarafetle kabul etmişti kendisine sunulan elbiseyi. Ve getirilerini..
**
Salonda Sandrino ve Andreani ile yalnız kalmalarını sabırla bekleyen Rosia Panzio, Tobia'nın işini bitirip salondan çıkmasıyla duruşunu değiştirmişti. Biraz önce çevresine sunduğu yüzündeki sevecen gülümsemesi silinmişti. Canı sıkkın bir ifadeye bürünen kadın, onaylamayan gözlerini ayak ayak üzerine atmış karşısında oturmakta olan yeğenine çevirmişti.
"Evleneli iki haftayı yeni geçti, bir de öğreniyorum ki gençliğinizdeki gibi elinizdeki oklarla hayvanların peşinde koşuyorsunuz. Siz hiç büyümeyecek misiniz?"
Ömrünün büyük bir kısmını çocukların geleceklerine adayan Rosia Panzio, öfkeyle koltuklarına yayılmış onu izleyen iki adama yargılayan gözlerle bakmıştı.
Halasının sözleri üzerine kahverengi kaşlarını çatmıştı Andreani. Fakat soğukkanlı edasını korumuş, elindeki şarap dolu kadehinden bir yudum almıştı.
"Rosia Hala, biz hala genciz."
"Konu bana nasıl geldi? Her nasılsa, Andreani'nin yaptıklarından bende sorumlu tutuluyorum. Bu çok can sıkıcı bir durum."
Elindeki kadehini dudaklarına kadar kaldıran Sandrino, sırıtarak omuz silkmişti. Rosia, kaşlarını yukarı kaldırdı ve sanki gözünde değerleri dibe vurmuşçasına iki adama baktı. Mizacının en büyük parçası olan karşısındakileri sindirmek için kullandığı bakış ortaya çıkmıştı. Önce Andreani'ye yöneldi.
"Otuz yaşındasın. Kendini genç olarak görebilirsin fakat yirmi yaşında avare bir gençte değilsin. Tamam, hakkını vermeliyim aile servetini son dört yılda üçe katlamış olabilirsin lakin evliliğin hakkında şüphelerim var. Soyuna karşı sorumluluklarını görmezden gelemezsin. Evliliğinin ikinci haftasında karını evde yalnız bırakıp ava gitmen değil, yanında olman gerekir."
Yargılayıcı bakışlarını Sandrino'ya çevirdi Rosia.
"Sana gelirsek, Andreani'nin yaptıklarından sorumlu tutulmana gerek yok çünkü zaten listen oldukça kabarık. Babanın ailenin başında olmasını fırsat bilerek serseri gibi Roma ve Viberto arasında gezinip duruyorsun. Kısa zamanda yaptığın çapkınlıklar, benim zavallı kulaklarıma dahi gelir oldu. Ya bu gençlik hevesine ayırdığın vakti aile işlerine ayırırsın yada ben seni evlendirmek için gelin bakmaya başlarım."
Sandrino, annesinin sıklıkla tekrarladığı gelin tehdidi karşısında iki elini suçsuzmuşçasına havaya kaldırarak gülümsedi. Aldırış etmeyen adam ardından şarabından büyük bir yudum almıştı. Andreani ise halasının mutlak başarı sağladığı bakışlarına karşı koyarak sakince açıklamasını yaptı.
"Seni temin ederim evliliğimde hiçbir sorun yok Rosia Hala. Sorumluluklarımı biliyorum."
"Bu sözlerine inanmak istiyorum oğlum."
"Yıllar geçtikçe iflah olmaz bir şüpheci oldun Hala. Fakat bu kez ortada bana inanmaman için hiçbir sebep yok. Clarissa ile mutluyuz."
Yeğeninin sözleri üzerine alnı düşünceli bir edayla hafifçe kırışan kadın, tekrar sakin ifadesine büründü. Elindeki şarap kadehini sehpaya bıraktığında arsız gülümsemesiyle annesine seslendi Sandrino.
"Kuruntularının yersiz olduğunu söylemiştim tatlım. Sana yakında birçok varis verecekler. Üstelik ilk doğanın vaftiz babası da ben olacağım."
Kuzeninin arasız sözleriyle çileden çıkan Andreani, tereddüt etmeden önündeki sehpanın üzerinde duran narlardan birini alıp koltukta yayılarak oturan adamın karnına fırlatmıştı. Acıyla birlikte karnını tutarak doğrulan Sandrino, inlemişti.
"Ne yapıyorsun be?! Delirdin mi?!"
"Evet delirdim. Bu aptal şakalarını Clarissa'nın yanında da yaparsan işte o zaman bu kasedeki narların hepsini kafana yersin."
Bir eliyle hala acıyan karnını tutan Sandrino içinden söverek halının üzerinde yuvarlanan nara bakmıştı. Ardından gözlerini kuzenine çevirdi adam.
"Huysuz."
Rosia, iki kuzenin atışmalarını izlerken yüzünde sıcacık bir gülümseme vardı. Birlikte büyümüşlerdi, adeta kardeş gibiydiler. Andreani'nin merhum annesi Vanessa ile yakın bir dostlukları vardı. Evleri yakın olan iki kadın sık sık görüşürlerdi. Ağabeyi Alessandro ile evli olan kadını kardeş gibi görürdü Rosia, çocuklarını birlikte büyütmüşlerdi. Dokuz sene önce fırtınalı bir gecede at arabasının devrilmesiyle hayata gözlerini yummuştu çift. Ağabeyi ve eşinin ölümüyle yeğenlerine adeta bir anne gibi göz kulak olmaya başlamıştı. Byanca'yı kendi eliyle evlendirmiş, Andreani'nin her an yanında olmuştu.
Andreani'yi şüpheci, soğukkanlı, bağımsız, sert tavırlarıyla ağabeyine benzetirdi. Tıpkı babası gibi güçlü bir karaktere sahipti Andreani Ludovico. Sandrino ise eğlenceli, içi dışı bir, hayattan keyif almayı bilen bir mizaca sahipti. Sandrino, kendisi ve kocası tarafından üzerine titrenerek yetiştirilmişti. Andreani ise anne ve babası tarafından sevilmişti sevilmesine lakin günün birinde ailenin başına geçecek olmasının sorumluluklarıyla büyütülmüştü. Küçük yaşta asker olmak için yetiştirilmiş, aile işlerini daha çocukken yönetmesi öğretilmişti. Andreani babası yaşarken dahi aile işlerinin büyük kısmını yönetir haldeydi.
Ludovico hanesinin başına resmen geçtiğinde, aile servetini arttırıp, büyük bir gemi filosuna sahip olmuştu. Ticari ve askeri başarılarının dışında bu yaşına kadar evliliğe sıcak bakmamıştı. Rosia, ilgilendiği hanımlar ve metresi olduğunu duymuştu lakin hiçbiri ciddi değildi. Andreani'nin ani evlilik kararıyla şaşkına uğrayan Rosia, şimdi ise evliliğe zor ikna olmuş yeğeninin mutluluğunun peşindeydi.
Rosia Panzio, oğlu ve yeğenini bir süre daha titizlikle süzdüğünde mağrur duruşuyla sohbetlerine dahil olmuştu. Onlar şaraplarını yudumlamaya devam ederken hazırlıklarını bitiren Clarissa ve Lavinia, salonun girişindeydi. Ellerini zarafetle önünde kenetlemiş genç kızın, yüzünde bir şeye çok sevinmiş gibi ışıl ışıl bir gülümseme vardı.
"Anne, biz hazırız."
Yerleştiği koltuktan, büyük bir zarafetle ayağa kalkan Rosia, eteğini düzelttiğinde sırtı mum gibi dimdikti. Arkasındaki iki kıza dönmüş, ağır adımlarla ilerlemeye başlamıştı.
"Güzel, o halde vakit kaybetmeden çıkalım."
Sandrino, annesinin ardından oturduğu koltuğun kenarlarından destek alarak çevik bir hareketle ayağa dikildiğinde, koyu gri ceketini düzelmişti. Ellerini sarı saçlarının arasında gezdirmiş, annesini takip etmeye başlamıştı.
Andreani salonun girişindeki güzelliğinden bir haber karısının güzelliğiyle sarsılmıştı. Yüzünde beliren şaşkınlıkla yavaşça yerinden kalkmıştı. İlerleyen adamın mavi gözleri, dar uzun kolları saten kurdelelerle süslenmiş, kayısı rengi elbisenin kare yakası, sıkıca sarılmış ince beli, saten yumuşaklığında kumral saçlarının üst kısmını topladığı kayısı rengi kurdelesi, incili küpeleriyle tepeden tırnağa süzerken son olarak düşmanca bakan yeşil gözleriyle buluşmuştu.
Ağır ağır üzerinde dolaşan rahatsız edici bakışlarla nihayet gözleri buluştuğunda, sertçe kaşlarını havaya kaldırdı Clarissa. Her adımda yanına yaklaşan adama arkasını dönmüş, Rosia Hala'nın peşinden salondan çıkmıştı. Lakin adımlarını sıklaştıran adam arkasından uzanmıştı. Kolunu kavrayan tutuşla duraksamak zorunda kalmıştı. Uzun ve gür kirpikli yeşil gözlerini uzun boyuyla yanında dikilen adama çevirmişti.
Mavi gözlerinin içindeki hayranlık ve keyifli gülümsemesiyle Clarissa'nın beline elini yerleştirmişti Andreani.
"Benim tembel ev kedim, su perisine dönüşmüş."
Ses tonundan eğlendiği belli olan adama, onaylamayan bakışlarıyla baktı Clarissa. Dikkatlice belindeki tutuştan kurtulmaya çalışırken kısık tuttuğu sesiyle konuşmuştu.
"Ben hiçbir zaman tembel ev kedisi olmadım. Sadece senin için süslenmeyi reddettim. Şimdi edepsizce vücudumu seyretmen bittiyse, Rosia Halanın yanına gideceğim."
Andreani'nin dudakları gülümsemeyle kıvrıldı. Elini karısının beline iyice yerleştirdiğinde, dudaklarını yaklaştırıp saçlarından öptü. Geri çekilmesiyle, birlikte malikanenin kapısına ilerlemeye başlamışlardı.
"Gidebilirsiniz Bayan Ludovico. Akşam görüşeceğiz."
Rosia Halanın içerisinde bir çok anlam yatan mavi gözlerinin eşliğinde bahçeye çıkmıştı yeni evli çift. Andreani'nin beline yerleştirdiği elinden tüm vücuda yayılan sıcaklığı görmezden gelmeye uğraşan Clarissa, basamaklardan indiklerinde kapısının üzerinde Panzio arması bulunan parlak siyah at arabasını gördü. Lavinia çoktan şarap rengi kadife koltuklara yerleşmişti. Rosia Hala, Sandrino ile at arabasının önünde konuşmasını bitirdiğinde eteğini zarifçe tutmuş, arabacının yardımıyla kızının karşına geçmişti. Arabacıya, başıyla işaret ettiğinde gerek duymadığı belirmişti Andreani. At arabasının önünde durduklarında kabine girmesine yardım etmeye niyetlenen adam kavramıştı karısının elini. Clarissa, küçük basamağa ilk adımı attığında usulca kulağına eğildi.
"Becerebilirsen, beni özle."
Clarissa, hiçbir şey demeden öylece kocasına bakmış, girmişti geniş bölmeye. Lavinia'nın yanına yerleştiğinde kapanmıştı küçük kapı. Son derece yumuşak kadife minderlere yaslanan Clarissa, yanındaki sarışın kıza gülümsemişti. Panzio ailesininim arabacısı basamakları çektiğinde, hareketlenmişti at arabası. Faytona Panzio üniformalı altı atlı eşlik ediyordu.
Yarım saati biraz geçen vakitten sonra at arabası yavaşlayarak Viberto sokaklarında sakince yol almaya başlamıştı. Clarissa, meraklı yeşil gözlerini şehrin sokaklarına çevirmiş, ilk kez gördüğü şehri incelemeye başlamıştı. Papalık eyaletlerinden biri olan şehir, Roma'ya göre daha sakin bir yapıya sahipti. Henüz iki buçuk haftalık evliliği boyunca kırsaldaki Ludovico toprakları dışına çıkmamış Clarissa için Viberto şehrini görmek yüreğinde anlam veremediği bir sızı oluşturmuştu. Hayatının geri kalan kısmını bu şehirde Andrean'nin karısı olarak geçireceği gerçeği bir kez daha yüzüne çarparken yüreğine çöreklenen gelecek kaygısıyla içine zorlukla iç çekti ve şehri izlemeye devam etti.
**
Viberto şehrindeki geniş meydanı kucaklayan Chiesa del Gesù Kilisesi'nde, her salı verilen ayini dinlemek için gelen renkli giysiler içinde hanım ve beyefendiler küçük bir kalabalık oluşturmuştu. Meydanın karşısına çekilen Panzio ailesine ait cilalı at arabası gözlerden kaçmamıştı. Rosia Panzio'nun her salı günü ayine katıldığı bilinirdi. Soylu aileler arasında çok tanıdık bir sima olan altmışlı yaşlarındaki Rosia Panzio dinine dükün, hayırsever, bir o kadar da asil aileler arasında ağırlığı bulunan bir kadındı.
Bayan Panzio'nun alışılageldik durumu, at arabasının içerisinden çıkan üçüncü kişiyle bozulmuştu. İlk anda kısa ilgi gören durum, arabacının yardımıyla zarifçe basamakları inen kayısı rengi elbise içerisindeki olsa olsa Andreani Ludovico'nun taze gelini olabilecek güzel bir hanımın meydana ayak basmasıyla meraklı gözlerin odağı haline gelmişlerdi.
At arabasını arkasında bıraktığında Rosia Panzio iki yanındaki kızla kiliseye ilerlemeye başlamıştı. Clarissa yanındaki Lavinia ile ilerlemeye başlamadan önce bir an duraksayıp muhteşem görünüşlü kiliseyi inceledi. Romaneks üslupta yapılmış kilise, ağırbaşlı sade tarzlarıyla öne çıkıyordu. Kemer sıraları ile süslenmiş cepheleri, simetrik düzenlemelerini inceledi. Bu, çocukluğundan gelen bir alışkanlıktı. Mimariye ilgi duyan kız gizemli inşa sırlarını anlamaya çalışmaktan zevk duyardı.
Kilisenin taş basamaklarının önünde üçlüyü gören Bayan Marea, yanındaki arkadaşına usulca dokunduğunda, başıyla gelenleri gösterdi.
"Bak Andreani Ludovico'nun gelini. Anlaşılan, Rosia Panzio, kızı kanatları altına almış."
Arkadaşı Bayan Carina elbisenin kol kısmını düzelterek konuşmuştu.
"Başka çaresi var mı? Şimdiye kadar kendisine kimse karşı gelemezken yeğeni tüm kuralları hiçe sayıp asil soydan gelmeyen bir kızla evlendi. Başında kontrol edemedi, şimdi kontrol etmeye çalışıyor olmalı."
Bayan Marea, arkadaşına hak verdi. Başını onaylarcasına sallamıştı.
"Asil olmayan kızlar daha rahat yetiştiriliyor. Kontrol etmesi de güç oluyor. Baksana, sırtı dimdik, başını bir an olsun yere eğmedi, gözlerini kaçırmadan insanlara bakabiliyor. Kilisenin her bir taşına bilgiç edasıyla bakındı."
"Haklısın. Halbuki beylerin fazla eğitimli kadınlardan hoşlanmadığını söylerler. Sürekli işlerine karışmaları ve soru sormaları hoşlarına gitmez. Gerçi Andreani Ludovico her zaman orijinal bir genç adam olmuştur."
Eteklerini düzelten kadının gözleri kısılmıştı. Onaylamayan sesiyle arkadaşına cevap verdi.
"Yine de onunla evlenmek için can atan evlilik sanatında iyi eğitimli kızlara yazık oldu."
"Fakat güzel hanım."
Hafifçe gülümseyen arkadaşı, oldukça normal bir şey söyler gibi gülümsüyordu.
"Güzel olması normal, aksi halde uslanmaz zampara Andreani Ludovico'dan evlenme teklifi alabilir miydi? Yine de kumral saçın biraz sıkıcı olduğunu düşünenler de yok değil."
Arkadaşının sözlerini bir an durup düşünen kadın, dudaklarını büzmüştü.
"Her neyse. Hadi yeni geline merhaba diyelim."
Kilise çıkışında, dikkatli bakışlardan ve masum gözüken fakat altında yoğun merak yatan sorulara maruz kalmaktan, Rosia Panzio'nun yanından bir olsun ayrılmayarak kurtulabilmişti Clarissa. Kiliseye geldikleri için mutlu olmuştu. Malikanenin dışına çıkmak ve insan içine karışmak iyi hissettirmişti lakin Andreani Ludovico ile gelen şaşırtıcı ünü onu boğmuştu. Uzun bir süre bu kibarlıktan kırılan sahte ilgiye gülüşlere, ilgiye alışabileceğini sanmıyordu. Aynı zamanda fark ettiği bir gerçek vardı. Rosia Panzio, ezici bakışlarını meraklı hanımlara çevirdiğinde hiç biri tekrar aynı konuyu açmaya cesaret edemiyordu. Clarissa, Rosia Hala'nın bu yeteneğine hayranlık duyarken aynı zamanda kendini ürkmekten de geri alamamıştı.
Kilisenin önündeki basamaklarda iki arkadaşıyla sohbet eden Rosia, sohbetini bitirdiğinde yanında düz ifadesiyle ona eşlik eden Clarissa'yı kenara çekmişti. Bir eliyle şarap rengi eteğini tutan kadın, şaşırtıcı bir hamle yaparak kızın koluna girmişti. Kendiyle birlikte taş meydanda ilerletmeye başladığında omuzunun üzerinden arkadaşlarının yanındaki kızına bakmış, tekrar şaşkınlıkla lafa başlamasını bekleyen Clarissa'ya dönmüştü.
"Lavinia çok neşeli, kibar, terbiyeli, eğlenceli bir genç kız. "
Clarissa duraksamış önce kadının kolundaki eline bakmış ardından kırışıklıklarına rağmen güzel kadının aydınlık yüzüne çevirmişti yeşil gözlerini.
"Evet. Hayat dolu bir genç kız. "
Sevgiyle onaylamıştı Rosia. Fakat yüz ifadesi hızla ne istediğini bilen mağrur tavrına büründü. Ses tonu kararlı bir sertlik taşıyordu.
"Büyüyor. Kendi evine ihtiyacı var. "
Clarissa önce hiçbir şey anlamadan, sakince kadını dinlemişti. Yeşim yeşili rengi gözleriyle öylece meydanın karşısına bakıyordu. Taş zeminde birkaç adım attıklarında, şaşkın zihninde kadının anlatmak istediği zihninde yankılandı. Rosia Panzio, Lavinia'yı evlendirmeye niyetlenmişti. Bununla birlikte usulca omuzunun üzerinde arkada gülerek sohbet eden sarışın kıza döndü. İç güdüleri Lavinia'nın durumdan haberdar olmadığını söylüyordu.
Güçlükle yutkunan Clarissa, bozuntuya vermedi, soğukkanlılıkla konuşmuştu.
"Eminim pek çok talibi vardır."
Rosia asil bir hareketle başıyla onaylamış, ardından ciddiyetle devam etmişti.
"Hepimizin bu hayatta oynayacak farklı kısımları var güzel çocuğum. Yazgı kartları karıştırır, biz de oynarız. Biz kadınların rolü evlilik. Erkekler rollerini savaşta oynarken biz evlilikte oynuyoruz. Ailelerimizin istediği saygın beyefendilerle evlendiriliyoruz ve onların varislerini doğuruyoruz. Lavinia'nın da bu rolünü oynama vakti yaklaşıyor."
Rosia, Clarissa'dan bir cevap beklemek için sustu ve yanındaki olgun, soğukkanlı kıza baktı. Kızın onu dikkatle dinlemesine rağmen söze başlamayacağını sezen Rosia, elini kızın önünde kenetlediği eline yerleştirerek cephanesindeki kalan sözlerini de ateşledi.
"Tabi sen ve Andreani Tanrı'mızın sevgili kullarıymışsınız ki evlenmeden aşkı tattınız. Biz kadınların neredeyse tamamı zamanla kocalarımı sever Tanrı yanımızdaysa aşık oluruz. Siz hepimizden şanslısınız ve yakında kucağıma bir varis vereceğinizden şüphem yok. Lavinia'da senin şanslılığını görüyor. Bu nedenle senden rica etmek istediğim bir şey var."
Tek kelime edecek dahi edecek gücü kendinden bulamayan Clarissa, donakalmıştı. Kuru boğazıyla yutkunduğunda, güçlükle konuştu.
"Tabi, sizi dinliyorum."
"Senden istediğim, tıpkı abla gibi Lavinia ile evlilik hakkında konuşman. Dediğim gibi, Lavinia fazla eğlenceli ve haraketli bir genç kız. Seni sevdiğini ve kendine örnek almak istediğini görebiliyorum. Onu bu fikre alıştırmak için birkaç güzel söz söyleyebilirsin."
Clarissa, kadının insanın içine işleyen, hiçbir tereddüt içermeyen bakışlarıyla yaptığı konuşmanın ardından sükûnetini korumak için kendiyle savaşa girmişti. Rosia Panzio, sevecen aynı zamanda ürkütücü bir asalete sahipti.
Clarissa, ruhunun derinliklerinde saklı gücünü kuşandı ve yeşil gözlerini kadına çevirdi.
"Elimden geldiğinde yardımcı olmaya çalışırım. Fakat yine de ben, bir kadının benliğinin evlendiği adamın saygınlıyla sınırlı kalmamasından yanayım. Tıpkı Lavinia'nın hayat dolu ruhunun körelmemesini istediğim gibi. Lakin evlilik hakkında birkaç güzel söz söyleyebilirim."
Rosia, yeğeninin evlendiği kadının ağırbaşlılıkla teslim olmamasını usulca kaldırdığı kaşlarıyla karşıladı. Kısa bir an soğuk şaşkınlık içinde kalan kadın, ustalıkla bu hissi defetti. O dakikadan sonra söylenecek başka söz yoktu. Hoş ve efendice bir incelikle başıyla kızı onayladı.
O andan sonra Clarissa, derin bir sükûnet içine gömüldü. Kısa bir süre sonra kızını yanlarına çağıran Rosia Hala onun aksine başarılı geçen kilise ziyaretiyle keyifli hale bürünmüştü. Güneş tüm gücüyle parlarken, Rosia Hala'nın kararıyla kendilerini bekleyen at arabasına geçmiş, Panzio malikanesine yol almaya başlamışlardı.
Nesillerdir Panzio ailesine ait olan topraklara ulaştıklarında Clarissa, camın ardından yüksek ağaçların ve görkemli dalların oluşturduğu ormanı izliyordu. Lavinia'nın yanında oturan kız Rosia Hala'nın sözleri karşısında öyle hüzne düşmüştü ki Lavinia ile ne hakkında sohbet edeceğini bilememişti. Kendi doğrularına sıkı sıkıya bağlı olan Clarissa, anlaşmayla sağlanan evliliklerden hep nefret etmişti. Kendisi bu talihsizliğe düşmüşken Lavinia'nın onunla aynı kaderi paylaşmasını istemiyordu. Rosia Hala'nın sözleri yüreğine dert olup çıkmıştı.
Kaldı ki tek sorunu Lavinia değildi. Rosia Hala'nın varis istediğini söylemişti. Kadın sözlerini çarpıtmamış, süslememiş açık bir dürüstlükle istediğini dillendirmişti. Clarissa belli etmek istemese de Andreani ile evliliklerini tamamlama korkusu damarlarına yayılmaya başlamıştı. Sonsuz bir nefret duyduğu adamın çocuğunu doğurma fikri onda tarifsiz bir dehşete yol açıyordu.
Clarissa, Rosia Hala'nın kucağına bıraktığı sorunları düşünürken, at arabası Panzio Malikanesi'nin önüne yaklaşarak durmuştu. Clarissa'nın daha önce Berta ile geldiğinde malikanenin kusursuzluğu dikkatinden kaçmamıştı fakat bir kez daha hayran olmaktan kendini alamamıştı kız. Malikanenin görkemli kapısında üç hizmetli onları bekliyordu. At arabasından ilk inen Rosia Hala olmuştu. Hizmetlilere başıyla selam veren kadın, yanlarından geçip gitmişti.
Arabasından inen Lavinia, güneş ışığıyla altınmışçasına parlayan her adımında dalgalanan saçlarıyla ilerleyip Clarissa'nın koluna girmişti.
"Aşçımız çok güzel kurabiyeler yapar. Önce çayla onları tadalım. Sonra sana malikaneyi gezdirir, odanızı gösteririm."
İki kız ağır adımlarla ilerleyip malikanenin geniş salonuna girmişlerdi. Erguvan rengi parlak kumaş kaplı koltuklara yerleştiklerinde, siyah saçlı uzun boylu hemen kahya olduğunu belli eden bir adam yanlarında belirmişti. Lavinia kahyalarından kurabiye ve çay isterken Clarissa düşünceli havasını arkasında bırakmıştı. Aradan geçen kısa bir vakitten sonra kurabiyeler ve çay dolu fincanlarla tekrar gelmişti adam. Gümüş tepsinin üzerindeki ikramlıkları sehpaya yerleştirdiğinde, yalnız bırakmıştı iki kızı.
Güzel yüzündeki sıcacık gülümsemesiyle uzanıp kurabiyeden birini almıştı Lavinia. Sarı elbisesinin içinde yönünü Clarissa'ya dönmüştü.
"Ludovico Malikanesi kadar büyük olmasa da bizim malikanemizde güzeldir. Bahçede geniş bir kamelyamız var. Çocukken ağabeyim, Andreani ve Byanca ve benim oyun alanımızdı."
"Çok şanlısınız. Güzel bir çocukluk geçirmiş olmalısınız."
Özlemle iç çekmişti Lavinia. Fincanındaki çayından bir yudum aldığında anlatmaya devam etti.
"Öyleydi. Hepimiz özel hocalardan çok fazla ders aldık fakat boş vakitlerimizde birlikteydik. Hatta bizim kamelya ve sizin malikanedeki gölün önündeki korkuluklarda hepimizin baş harfi yazılı. Bir gün gidip bakmalısın."
Malikaneye döndüklerinde ortadan kaybolan Rosia Hala, kocası Juan Panizo ile vakit geçirmiş akşam menüsü kontrol etmiş, hizmetlileri ard arda talimatlar vermişti. Lavinia ve Clarissa tam iki saat boyunca sohbet etmeye doyamamışlardı. Lavinia'nın anlattığı çocukluk anılarını dinlemeye koyulan Clarissa, evlendiği günden bu yana ilk kez bu kadar mutlu bir gün geçirdiğini düşünmeye başlamıştı. Günün büyük bir kısmını Lavinia ile geçirmişti. Birlikte malikanenin bahçesinde yürüyüşe çıkmışlar, klasik yunan tarzı beyaz sütunların çevrelediği kameriyenin sunduğu essiz doğa manzarasında çaylarını yudumlamaya devam etmişlerdi. Hayat dolu kızın, dost canlılığını vurgulayan açık ve doğal tavırları Clarissa'nın mesafeli mizacını delip geçmişti.
Vakit akşam üzerini biraz geçtiğinde tekrar erguvan rengi koltuklar ve cilalı ahşap mobilyalarla döşenmiş salona geçmişlerdi. Geniş kemerli pencerenin önündeki koltuğa yerleşmişti iki kız. Lavinia, odasından getirdiği gergefi elinde tutmuş, işlediği motifi anlatıyordu hevesle. Genç kızın maharetle işlediği kuş motifine bakan Clarissa, ilgili görünmek için çabalıyordu.
"Örneğini yakın bir arkadaşımdan aldım. İstersen sana da verebilirim."
Lavinia'nın önünde tuttuğu gergefe acıyla bakıyordu Clarissa. Gergef işlemekteki beceriksizliğinden utanç duyuyordu o an. Hevesli kızı kırmamak için anlamışçasına başını sallıyor, gülümsüyordu. Bir süre daha Lavinia'nın anlattıklarını dinleyen Clarissa, tüm salona hakim olan keyifli sesle başını kaldırmıştı.
"Lavinia, tatlım bence o gergefi anlatmayı bırak. Clarissa pek çok dil konuşabilir, hesaplamalarda oldukça zeki, huysuz atlara binmede usta, bıçak çekmekte cesur, ok atmada umut vadeden, kitap kurdu ve resimde yeterince iyi olmayan bir kadındır. Satranç konusunda yetenekli olabileceğini düşünüyorum fakat daha tecrübe etmedim. Fakat gergef işlemede yetenekli olmadığından oldukça emimin."
Andreani salonun girişinde durmuş eğlenen ifadesiyle sözlerini sıralarken Clarissa'nın çıkık elmacık kemiklerinin hakim olduğu yüzü kıpkırmızı olmuştu. Lavinia ve Sandrino'nn yanında tüm bunları dillendirmiş olmasıyla dişlerini sıkmış sinirle adama bakarken Andreani gülümsemiş, omuzlarını silkmişti. Bedeninin yorgun olduğu açıkça belli olan adamın gür kahverengi saçları dağılmıştı.
"Bilgilendirmen için hepimiz adını teşekkür ederim."
"Ne demek. Benim işim, senin hakkındaki her şeyi bilmek."
Clarissa yüzündeki alaylı fakat sinirli ifadesiyle karşılık vermişti. Yorgun olan Andreani, salonun içine ilerlemiş duvara dayalı konsolu bulmuştu. Kristal sürahiden kendine şarap doldurmaya niyetlenen adam mavi gözlerini sorarcasına Sandrino'ya çevirmişti. Bir el hareketiyle istemediğini belirtmişti sarışın adam.
Elindeki şarap dolu kadehiyle belini konsola dayanmış, hala pencere önünde kuzeniyle oturan karısına dönmüştü.
"Yanıldığımı söyleyemezsin."
Oturduğu koltukta duruşunu dikleştiren Clarissa, nişan yüzüğü olan yeşil zümrüt yüzüğünün olduğu elini koltuğun oymalı kenarlığına koymuştu. Elbisesinin canlı rengi, pürüzsüz tenini ve yanaklarındaki kırmızılığı okşuyordu.
"Evet doğru biliyorsun. O halde satranç eksik kalmasın. Yeterince iyiyimdir. Bir gün seni bozguna uğratmaktan keyif alırım."
Andreani büyük bir keyifle meydan okumayı kabul ederken, yanındaki Sandrino yaramaz bir çocuk gibi kahkaha atmıştı. Lavinia ise gülmemek için dudaklarını dişlemeye başlamıştı. Meydan okuyan yeşil gözlerini kocasından alamayan Clarissa'ya döndüğünde sesindeki mahcubiyetle konuşmuştu genç kız.
"Benim düşüncesizliğim. Sevdiğini düşünmüştüm. Önce sormam gerekirdi."
Karşısında şarabını yudumlayan Andreani'den bakışlarını çeken Clarissa, yönünü Lavinia'ya dönmüş elini kızın bacağına yerleştirmişti usulca.
"Gergefi hiçbir zaman becerememişimdir. Annem öğretmek istemişti fakat ben istememiştim."
"Peki arp çalmayı ve şarkı söylemeyi?"
Lavinia'nın masum sorusuyla kocasına sinirini bir kenara bıraktı Clarissa. Dudaklarını olumsuz anlamda büzdüğünde başını sallamıştı.
"Sesim kötü. Arp çalmayı da hiç sevememişimdir."
Lavinia'nın zarif kahkahası üzerine, Clarissa gamzelerini göstererek gülümsemişti. Andreani yüzündeki baş döndürücü gülümsemesiyle karısına takılmaya devam etti.
"O halde iyi ki huzur verici sessizliği seviyorum."
Dudaklarındaki alaycı gülümsemesiyle kendisine göz kırpan adama, öfkeli bakışını gönderen Clarissa aynı şekilde karşılık vermeye karar verdi.
"En iyi yeteneklerimden biri, sanat gözümdür. İyi bilirsin. Belki de bir ressam tutmalıyız. "
Sandrino sırtını gül ağacından yapılma dolaba vermiş, gülümseyerek kuzenini izlemekteydi. Andreani'nin karısının iğnelemesi karşısında sinirlenmemiş aksine dudaklarında sinsi bir gülüş belirmişti. Elindeki kadehine gözlerini çevirerek kırmızı sıvıyı inceledi ve kocaman bir yudum aldı. Kadehini indirip alaylı bir bakışlar karısına baktı.
"Neden olmasın. Ama bu kez benim için tutalım. Aile şapeline resmimi işlettiririz."
Clarissa, kocasının imalı sözünün sindirememiş, bir süre kirpiklerinin ardından uzun boylu, yanık tenli belini konsola dayanmış adama baktı. Andreani'nin suratındaki sen istedin sırıtışını görmemesinin imkanı yoktu. Adamın keyifli ifadesine daha fazla dayanamayan Clarissa, bakışlarını çevirdiğinde Rosia Hala ve Juan Panzio'nun salona girmekte olduğunu fark etti.
Rosia Hala, elbisesini değiştirmişti. Şarap rengi gösterişli elbisesinin yerine gözleriyle uyumlu buz mavisi yakaları işlemeli bir elbise giymiş, altın rengi saçlarını mavi bir fileyle toplamıştı. Her adımında zarifçe yerde süzülen buz rengi eteğiyle ilerlemiş önce Sandrino'ya ardından Andreani'yi bakmıştı.
"Biz de sizi bekliyorduk."
Juan Panzio, gri saçlarını geriye taramış, üzerinde her zaman olduğu gibi şık bir ceket giymişti. Gri saçları özenle taranmış, geri itilmişti. Güler yüzlü adam iki genç adama dönmüştü yönünü.
"Av, keyifli geçmiş olmalı. Yorgun ve pislik içerisindesiniz."
Babasına gülümseyen Sandrino, bitkin aynı zamanda keyifli sesiyle onayladı.
"Evet, keyifliydi. Sana anlatacak birçok hikayemiz var."
Rosia Hala, gülümseyerek başını geriye çevirdi. Bununla birlikte evin kahyasına talimatını vermişti kadın. Kahya selam verdi ve salonun geniş kemerli açık kapısından çıkıp gitti. Elini havaya kaldıran kadın, oğlu ve yeğenine buyurgan sesiyle bir sonraki talimatını verdi.
"Juan'ın dediği gibi ikinizde pislik içerisindesiniz. Odalarınıza küvetlerini koydurtmuştum. Birazdan sıcak su ve geri kalan ihtiyaçlarınızla hazır etmiş olurlar. Bir an önce odanıza çıkıp, yemeğe kadar dinlenin."
Başıyla onaylamıştı Sandrino. Başıyla selam verdiğinde ağır adımlarla salondan çıktı. Elindeki kadehini dayandığı konsola bırakan Andreani, kuzenini takip etmek için arkasını döndü.
"Andreani, size senin eski odanı hazırladık."
Yorgun olan Andreani, teşekkür ettiğinde, Sandrino'nun peşinden ilerlemişti. İki genç adam malikanenin üst katına çıkan taştan merdivenleri çıkmaya başladığında, Juan Panzio biraz önce vaftiz oğlunun dayandığı konsola ilerlemiş kendisi için bir kadeh şarap doldurmuştu.
Elinde tuttuğu kadehiyle iki kızın karşısındaki koltuğa oturan adam, ceketinin bir düğmesini açmış bacak bacak üzerine attığında, günlerinin nasıl geçtiğini sormuştu. Babasına yüzündeki sıcak gülüşle eşlik eden Lavinia, keyifle konuşmaya başlamıştı. Kısa bir süre içinde üçlü eğlenceli bir sohbete girişmişti. Tüm bunlar yaşanırken salondaki geniş sehpanın üzerindeki güllerin yerlerini değiştiren Rosia Panzio'nun yüzünde memnuniyet içeren bir gülüş vardı. Elindeki kristal vazoyu bir başka sehpaya aktaran kadının gözleri salonun açık kapısı önünden geçen kahyaya takılmıştı.
Kahya Fabio, küçük havlunun üzerine yerleştirdiği sabunla ilerlemekteydi. Elindeki vazoyu hemen önündeki ahşap sehpaya bırakırken seslendi kadın.
"Fabio, o sabun ve havlu kimin için?"
Malikanenin hanımının sesiyle duraksamıştı adam. Yönünü açık kapıdan kaşlarını havaya kaldırmış kendisine bakan kadına çevirdiğinde yanıtladı.
"Bay Ludovico başka bir sabun istediler, hanımefendi."
Kaşlarını usulca indiren Rosia, başını salonun ucunda Juan ve Lavinia ile sohbet eden kıza çevirdi. Mavi gözlerindeki parıltıyla tekrar kahyaya dönen kadın, sesini yükselterek konuşmuştu.
"Fabio, elindekileri Bayan Ludovico'ya devret. Senin benimle işin var. Bu çiçekleri sevmedim, yenileriyle değiştireceğiz."
Juan Panizo ile yaptığı keyifli sohbetin arasında kendisinden bahsedildiğini duyan Clarissa, hızla başını kaldırmıştı. Rosia Hala ile göz göze geldiklerinde, kadın yerinden kalkmasını bekler gibi bakmış, çevirdiği bakışlarıyla kahyanın elindeki küçük havlu ve sabunu işaret etmişti.
YAZAN; MİRENA MARTİNELL
Rosia Panzio'yu görmek isterseniz kendisi. Sevimli aynı zamanda tehlikeli bir hanımdır :)
**
Andreani Ludovico.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top