Bölüm 12 - ''Sevimsiz Gelecek''
"Beni yansıttığı söylenemez."
Muhteşem Güzellik
Bölüm 12 - Sevimsiz Gelecek
Clarissa, Virgilio köşkünün salonunda şarap rengi geniş koltuğa kıvrılmış karşısındaki duvarda asılı tabloya bakıyordu. İki buçuk ay öne Cesare'den yoğun ısrarlar sonucunda aldığı bir masal diyarından çıka gelmiş kır manzarasını ilk gördüğü zaman adeta büyülenmişti. Şimdi hüzünlü yeşil gözleriyle tabloyu izlerken, eskisi kadar güzel bulmamıştı. Dudaklarının kenarından alaycı bir gülümseme geçtiğinde o gün Rinaldo ve Andreani'nin kendisi üzerinden gerçekleştirdi iş anlamasını hatırladı. Kır manzarası artık onu büyülemiyor aksine onu köşke getirdiği günün hayal kırıklıkları ve yerle bir olan güvenini hatırlatıyordu.
Bakışlarını tablodan çektiğinde yanındaki küçük ahşap sehpaya uzandı. Üzerinde gümüş kasenin içinde elmalı kurabiyeleri ve şarap dolu kadehi duruyordu. Baş hizmetlileri Paola kendisi için özel elmalı kurabiye yapmıştı. Uykusuz geçen gecenin ardından kendini zorlukla yataktan çıkaran Clarissa, gözlerinin altındaki hafif gölgelerle inmişti kahvaltıya. Çocukluğuna tanık olduğu hanımının halini gören yaşlı kadın, kahvaltının ardından en sevdiği kurabiyeleri yapmaya girişmişti. Clarissa odasına çekilmiş Berta'nın yardımıyla uzun bir banyo yapmıştı. Üstüne yaka kısmı ve kolları beyaz fırfırlardan oluşan krem rengi elbisesini geçirmişti. Nemli saçlarını gelişi güzel üsten toplayan beyaz fiyongu ile salona geçtiğinde kadının sıcak gülümsemesi ile karşılaşmıştı. Uzun zamandır süren iştahsızlığını göz ardı etmişti o an. Yüzüne yerleştirdiği minnettar bir gülümseme ile kadının ellerini tutmuş teşekkür etmişti.
Köşkün gösterişli salonunda yalnız kaldığında pabuçlarını çıkartmış şarap rengi koltuğa kıvrılmıştı Clarissa. Günler sonra ilk kez sıcak kurabiyelerini iştahla yemiş, huzurlu bir sessizlikte şarabını yudumlayarak saatlerini geçirmişti. Vakit öğleyi geçtiğinde hizmetlisi Berta elinde şık bir ahşap kutu ile salonun kapısındaydı.
"Hanımım yeni bir düğün armağanı geldi."
Elinde tuttuğu ahşap kutu ile kapının önünde bekleyen Berta'nın sözleri ile düşüncelerinden sıyrıldı Clarissa. İki gün önce düğün armağanları kesilmişti. Gelen tüm armağanlara teşekkür notu gönderme işinin bitmesiyle rahatlamıştı. Nikaha bir gün kala gelen armağan ile şaşırmış üstelik meraklanmıştı. Eliyle Berta'ya getirmesini işaret etti.
"Gönderen her kimse çok geç bir zaman."
Söylenerek Berta'nın uzattığı ahşap kutuyu aldı. Parlak kutunun üzerinde ağaç dallarından oymalar vardı. Eteğinin üzerine koyduğu kutunun bir müddet klipsini aradı Clarissa. Bulduğunda usulca açmıştı. Kaldırdığı kapağın ardından ortaya çıkan koyu kırmızı parlak taştan oluşan kolyeye baktı. Kolyenin ucunda büyük koyu kırmızı taş oldukça abartılı bir zevki yansıtıyordu. Parmağını kendi zevkiyle taban tabana zıt gösterişli taşın üzerinde gezdirdi.
"Güzel. Fakat beni yansıttığı söylenemez."
Berta başıyla hanımını onaylamıştı. Genç kızın tüm takıları zarif ve oldukça küçük mütevazi taşlardan oluşurken gelen düğün armağanı rengi ve büyüklüğü ile oldukça dikkat çekici ve mütevazi olmaktan çok uzaktı. Ahşap kutunun içine iliştirilmiş notu çıkardı Clarissa.
Asilzade Andreani Ludovico'nun zarif gelinine yakışacağını düşündüğüm küçük bir armağan. Mutluluklar dilerim.
Giulia Natanaele
Elinde tuttuğu notu okumayı bitirdiğinde birden üzerinden anlam veremediği bir ürperdi geçmişti. Çattığı kaşlarıyla notun arkasını çevirmiş ardından tekrar önünü çevirmişti.
"Giulia Natanaele... Bizim bu isimde bir tanıdığımız yok. Sanırım Andreani'nin tanıdığı. Fakat neden Andreani'ye değil de bana armağan göndermiş anlamadım."
"Muhafızlar teslim almış hanımım. Getiren atlıyı görmedim."
Başıyla onayladı Clarissa. Anlamsız bakışlarıyla elindeki notu kolyenin yanına bırakıp, kutunun kapağını kapattı. Eline aldığı kutuyu Berta'ya uzattı.
"Bu akşam yola çıkacak son eşyaların arasına koy. Takacağımdan şüpheliyim lakin burada bırakmak kabalık olacaktır."
Hanımından kutuyu aldı Berta. Clarissa kendisini yalnız bırakmasını beklerken çekilmek için hareketlenmemişti genç hizmetli. Çekingen ifadesi ile hanımına bakmış, söze nasıl başlayacağını düşünmeye başlamıştı. Kızın halini fark eden Clarissa elini uzatmıştı.
"Pietro yeni bir mektup gönderdi değil mi? Tamam, ver."
Bununla birlikte elbisesinin kolundan çıkardığı mektubu hanımına uzattı Berta.
"Biraz önce gelmiş hanımım. Kutuyla birlikte teslim aldım."
Clarissa, elindeki mektuba bakıp kahırla nefesini dışarı verdi. Büyük bir yakarış içinde yazılmış mektup, aceleyle karalanmış gibiydi. Yazılar birbirine karışmış okunması güçtü lakin içeriği oldukça etkiliydi. Mektubu okurken gözünün önünde sahibinin hüzünlü yüzü belirmişti adeta.
Beş gün önce, arkadaşı Pietro'nun görüşmek istediği mektubuna cevap olarak nikah hazırlıkları nedeniyle yoğun olduğunu, portre için sanat atölyesine uğrayamayacağını yazmıştı. Kibarca nikaha davet etmiş, üzgün olduğunu belirterek portreye devam etmek için bir süre beklemeleri gerektiğini eklemişti. Yoğunluğunun anlayışla karışlanacağını düşünmüştü. Lakin öyle olmadı. Pietro, mektubu aldığı günden beri köşke görüşmek istediğine dair pek çok mektup göndermişti. Clarissa, arkadaşının portresini bir an önce bitirmek istediğini biliyordu fakat karşılaştığı yoğun ısrara da bir anlam verememişti. İlk mektubun içeriği evleneceğine duyduğu şaşkınlıkla doluyken, ardı arkası kesilmeyen mektuplar zamanla evlenmemesi ve onunla görüşmesi için yakarışa dönüşmüştü. Clarissa, defalarca durumun zaruri bir karar olduğunu yazmayı düşündü lakin eli ne parşömene ve de mürekkebe gitmişti.
Zihninde kara bir bulut gibi uçuşan, endişe ve umutsuz düşüncelerin arasında günden güne içine kapanan genç kız, huzursuz zihninde Pietro'ya yer açacak gücü bulamamıştı. Yüzleşmek istemiyordu. Henüz kendisi evlilik fikrine yeni alışmaya başlamışken, bir başkasına evleneceğini uzun uzun anlatamazdı. Pietro'nun gönderdiği mektuplar onu daha da huzursuz etmekten başka bir şeye yaramıyordu. Adam inatla onunla görüşmesini, söyleyecekleri olduğunu yazıyordu. Defalarca...
Bulunduğu durumda Pietro ile görüşmek, anlamsız geliyordu, Andreani'nin açıkça adamla görüşmemesi için tehdidini göz ardı etse bile, Pietro'nun portresini bitirmek konusundaki ısrarlarına ne cevap veresi gerektiğini bilmiyordu. Portre konusundaki tek planı, Andreani'yi Pietro ile tanıştırmak ve arkadaşının sandığı gibi biri olmadığını göstermekti. Evlendiklerinde Andreani'yi zamanla portrenin devam etmesi için ikna edeceğini düşünüyordu.
İçinde yazılanları artık ezberlemiş olmasına rağmen okumaya devam etti. Yeni yazılmıştı. Sanat atölyesinde onu beklediğini yazan Pietro, tüm gün orda olacağını ve gelmesini umduğunun ısrarla üzerine durmuştu.
Yarın gerçekleşecek olan nikahın stresi ve umutsuzluğuyla duyguları karmakarışık olan Clarissa, öylece mektuba bakakalmıştı. Nikaha bir günden az bir vakit kalmıştı. Doğup büyüdüğü evindeki son gününde salonda oturup düşüncelere dalmışken içinde engel olamadığı bir korku vardı. Tüm hislerinin üzerine Pietro'nun mektup yüreğine kor gibi düşerken, arkadaşını özlediğini hissediyordu içten içe. Biraz tereddütten sonra oturduğu koltuğun yanında dikilen Berta'ya çevirdi bakışlarını.
"Berta, köşkte kimler var?"
Hanımının sorusuna anlam veremeyen Berta, genç kızın gözlerinde beliren ışıkla aydınlanan yüzüne bakarken kısa bir an düşündü.
"Hanımım, Bay Virgilio köşkte değil, Bayan Virgilio ise oğlu ile odasında uyuyor."
Oturduğu koltuğun kenarından destek alarak doğrulduğunda ayaklarını indirip pabuçlarını giydi Clarissa. Ayağa kalkmaya hazırlanırken kendince hesap yapıyordu.
"Guliano kilisede. Paolo ve Ivan mutafta.."
Hanımının yaptığı hesabı anlayamamıştı Berta. Şaşırmış yüz ifadesi ile bir anda hayat bulan hanımını izlemeye başlamıştı. Elindeki mektubu katlamış elbisesinin koluna sokuşturmuştu. Krem rengi elbisesinin üst kısmını düzeltmiş ve saçlarına şöyle bir düzen verdiğinde karşısına geçmişti.
"Berta, sanat atölyesine gideceğim. Pietro ile görüşmem gerek. Git, pançomu getir."
Yavaşça başını salladı Berta. Salondan çıkmak için arkasını döndüğünde Clarissa, tekrar seslendi.
"Siyah olanı."
Çekingen kız hanımının niyetini anlamamıştı. Tekrar yavaşça başını sallayıp, pelerini getirmek için salondan çıktı. Berta'yı odasına gönderen Clarissa, kafasında bir anda beliren planını değerlendirdi. Sanat atölyesi, köşke yakındı. Kısa bir süre içinde gidip, Pietro ile konuştuktan sonra hızla dönebilirdi. Lucrezia uyuyordu. Rinaldo ise akşam yemeğine kadar köşke dönmezdi. Köşkten dışarı çıktığı fark edilmeden gidip dönebilirdi.
Berta pançosunu getirdiğinde hızla üzerine geçirdi. Kızı yanına katıp alt kata indiğinde, köşkün ön kapısından çıkmanın akıllıca olmadığını düşündü. Bahçedeki açıklıktan ahırlara ulaşıp köşkün arka kapısını kullanabilirdi. Uşakları Ivan'ın dikkatini çekmemek için tedirgin adımlarla ahıra ulaştılar. Ahırda kendi atının bölmesine girdi Clarissa. Bir eliyle atının yelesini okşarken bıkkınlıkla nefesini dışarı verdi. Atı eyerlemek konusundaki becerisi yeterince iyi değildi. Fakat yine de büyük bir kararlılıkla ilerleyip eyerlerin bulunduğu rafların yanına gidip bir eyer kaptı. Üç denemenin ardından ağır eyeri kaldırıp atının üzerine yükledi. Nihayet takmayı başardığında, yüzünde özgüvenli bir gülümseme vardı. Sonuçta Andreani'nin emirlerine uyup arkadaşını görmeme fikri çok saçmaydı. Kaldı ki Clarissa itaatkar bir eş olmadığını ve olmayacağını defalarca dile getirmişti. Atının bel bandının gücünün yettiği kadar sıktı ve atı bölmesinden çıkardı.
Hanımının tek başına ata binemeyeceğini bilen Berta, büyük bir itaatkarlıkla eline aldığı küçük tabureyi genç kızın ata binmesi için yere bıraktı. Kızın köşkten kaçar gibi çıkmasını onaylamasa da kalpten bağlı olduğu hanımına itaatkarsızlık etmeyen Berta'ya gülümsemişti usulca. Atına binmeden önce kızın omzuna elini koyan Clarissa, tek tek konuştu.
"Mümkün olan en kısa sürede gidip geleceğim. Sakın dışarı çıktığımı kimseye söyleme. Soran olursa hanımım odasında uyuyor diyeceksin. Ben çıkınca da arkamdan kapıyı kapat ama kitleme."
Başını onaylamıştı genç hizmetli. Bununla birlikte atına yerleşen Clarissa, gitmeye hazır olduğunda başıyla Berta'ya kapıyı işaret etti. Ses çıkarmamaya özen görerek hantal ahşap kapıyı açtı Berta. Bir eliyle başına siyah başlığını geçiren Clarissa, Roma sokaklarına karışırken huzursuz olan Berta ise hanımının başına dert açmaması için istavroz çıkarmıştı.
At sürmekte usta olan genç kız, sanat atölyesine tahmin ettiğinden daha hızlı gelmişti. Atölyenin önünde durduğunda aşağıya inmek için destek alacağı kimse olmaması canını sıkmıştı. Tereddütle derin bir nefes aldı ve kendini aşağıya bıraktı. Binici kıyafeti giymemişti ve elbisesinin eteğiyle at sürmek zor olmuştu. Yere bastığında ayağındaki ince pabuçları bir an kaymış olsa da atına tutunabilmişti. Dengesini sabitlediğinde yüzünde zafer kazanmış bir ifade vardı. Gayet tabi kendi başının çaresine bakabilirdi. Üstelik Andreani'nin haberi olmayacaktı. Nişanlısında sert mizacından ürkebilirdi hatta korkabilirdi lakin olduğu kadından ödün vermeye niyeti yoktu.
**
Ludovico armalı koyu renk cilalı at arabası Virgilio mermer köşkünün önünde durduğunda Berta, hanımının odasında bir o yana bir bu yana giderek zemini aşındırıyordu. Hanımı köşkten ayrılalı çok olmamıştı fakat hissettiği gerginlikle yerinde oturamıyordu. Elinde çevirdiği yeşil yakut yüzüğe baktı bir kez daha. Clarissa'nın dün uyumadan önce çıkardığı nişan yüzüğü yatağının baş ucundaki komodinde kalmıştı. Tüm gün evde olacağını düşünen hanımı takmayı gerek görmemişti. Clarissa'nın köşke dönmesini odasında bekleyen Berta, yüzüğü geldiği gibi kıza vermeyi düşünüyordu. İçine derin bir nefes çektiğinde, balkona ilerlemişti. Roma sokaklarını izleyerek beklemeye karar vermişti fakat duyduğu sesle hızla bakışlarını odanın kapısına çevirdi.
Lucrezia Virgilio'nun neşeli tiz sesini duydu. Hızla ilerleyip kapının ardında beklemeye başladı. Kapının arkasında kalıp sesleri ayırt etmeye çalıştı. Kısa bir süre sonra kapıya koyduğu elleri tir tir titriyordu genç hizmetlinin. Lucrezia Virgilio, Bay Ludovico ile konuşuyordu! Titreyen elini kapının tokmağına güçlükle koyan Berta, kapıyı açıp koridora çıktı. Köşkün salonuna ağır adımlarla ilerlediğinde konuşulanları daha net duyuyordu. Nezaket kuralları gereği nazik bir muhabbet içindelerdi. Ludovico'nun kibar fakat otoriter sesiyle iyice korkuya kapıldığında arkasını dönüp, hanımının odasına geri gitmek için hareketlenmişti. Fakat bir anda önünde biten Poala'yı gördüğünde yerinden sıçradı.
"Berta. İsa Aşkına, neredesin sen? Bay Ludovico geldi. Bayan Virgilio'yu görmek istiyor. Hemen git ve haber ver. Salonda kendilerini bekliyorlar."
Zorlukla yutkunan kız başıyla onaylayabilmişti. Paola'nın kendisine yönelttiği bakıları ile paniği daha çok artıyordu. İçindeki korku ve panik gittikçe artarken eteklerini kızla avuçlayıp koridorda adeta koşarcasına ilerledi.
Berta için göz açıp kapayıncaya geçen vakit salonda nezaket konuşmalarının sonuna gelen ve artık konuşacak bir konu bulamayan Lucrezia ve Andreani için bir ömür gibi geçmişti. Sonunda sabırsızlığını büyük bir ustalıkla gölgeleyen adamı daha fazla bekletmeye katlanamayan Lucrezia, kibarca Clarissa'yı kontrol etmek için izin istemişti. Clarissa'nın yaptığı ayıpla kendi adına utanan Lucrezia kısa bir an kapıyı vurmuş ardından izin gelmesini beklemeden kapıdan başını uzatmıştı.
Gördüğü manzara karşısında afalladı Lucrezia. Berta, Clarissa'nın yatağının ucundaki küçük koltuğa oturmuş ıslanmış gözleriyle ona bakıyordu. İçeri girdi kadın. Berta'ya yaklaştı.
"Berta? Clarissa nerede? Aşağıda mı? Sen neden burada oturmuş titriyorsun?"
Berta'nın korku dolu ıslanmış kahverengi gözlerine baktığında bir sorun olduğunu anladı Lucrezia. Uzanıp kızın kolundan tutmuş ayağa kaldırmıştı.
"Konuş. Hemen! Clarissa nerede?"
İki denemenin ardından eğdiği başıyla konuştu Berta.
"Köşkte değil. Lakin birazdan burada olacaktır."
Duraksayan Lucrezia'nın kaşları çatılmıştı. Hizmetlilerin sözleri çelişiyordu. Paola, Clarissa'nın odasında uyuduğunu söylemişti. Berta ağlayarak köşke olmadığını adeta bir suçmuş gibi dillendirmişti.
"Nereye gitti?"
Kollarından tutup bir kez daha sarsmıştı Lucrezia. Sesinin kontrol altında tutmak için büyük bir çaba sarf ediyordu. Yaşadıkları durumun altından hissettiği gibi kötü bir şey çıkarsa salonda onları bekleyen nezaket maskesi altındaki soğukkanlı mavi gözlere sahip asilzadenin başlarına bela olacağına emindi.
Titremekten yerinde duramayan Berta'dan cevap alamayacağını anladığında kızı sertçe bıraktı. Odadan çıktı ve alt kata yöneldi. Merdivenlerden inerken insanüstü bir çabayla içinde büyüyen paniğini gölgeledi. Paola'yı alt kattaki holde bulduğunda kocası Ivan'ı çağırmasını söyledi. Baş hizmetli ve kahyalarını holde beklerken bir yandan da endişeli mavi gözleri ile merdivenlere bakıyordu. Andreani'nin hala salonda olmasını uman kadın, Poala ve Ivan'a döndü.
"Berta, Clarissa'nın köşkte olmadığını söylüyor. Ivan, at arabasını sen hazırlamış olmalısın. Clarissa nereye gittiğini söyledi mi?"
Yaşlı adam yerdeki bakışlarını şaşkınlıkla Lucrezia'ya çevirdi. Gözlerinde tereddüt vardı. Fakat durumun ehemmiyetini düşündüğünde genç hanımını istemeyerek ele verdi.
"Hanımım, Bay Rinaldo Virgilio'nun kullandığı at arabası dışında tüm arabalar yerinde duruyor. Fakat biraz önce fark ettiğim bir durum var. Bayan Clarissa Virgilio'nun atı yerinde değil. Eyerlerden biri de yok."
Lucrezia hınçla bir adım atmış adamın tepesine dikilmişti.
"Kendi başına atını eyerlerken sen neredeydin?! Ön kapıdan çıkarken görmedin mi?! Yoksa sadakatin gözünü mü kör etti?!"
"Hayır. Hayır. İsa şahidim olsun görmedim. Bayan Virgilio ön kapıdan çıkmadı. Çıksaydı görürdüm."
"Çünkü kaçan bir insan ön kapıyı değil, arka kapıyı kullanır!"
Andreani'nin kükremeye benzeyen sert sözleri köşkün duvarlarından sekerek yakıcı bir öfkeyle yankılandı. Lucrezia panikle arkasına dönmüş merdivenlerin başında tüm öfkesi ve ihtişamıyla onlara bakan Andreani'yi gördü. Paola ve Ivan neredeyse un ufak olup yok olacak kadar ürkmüştü.
Lucrezia'nın mavi gözleri Andreani'ye bakıyordu. Zihni allak bullak olmuştu. Clarissa'nın düğünden bir gün önce kaçacak kadar gözünü kararttığına inanmak istemiyordu lakin bir yandan da hırslı ve dik başlı genç kızın davranışlarını tam olarak kestiremiyordu. Fakat bildiği bir şey vardı ki eğer Clarissa kaçmayı başarırsa merdivenlerin başında tüm hisseti ile dikilen adam Virgilio ailesini batırmak ve saygınlığını yerle bir etmek için tüm gücünü kullanırdı. Lucrezia yapabileceği en iyi şeyi yaptı ve serinkanlılığını takındı. Merdivenlerin başına ilerleyip sakin tutmaya çalıştığı sesiyle hiddetten alev alan nişanlıya döndü.
"Bence ortada büyük bir yanlış anlaşılma olmalı. Clarissa'nın eminim mantıklı bir açıklaması vardır."
Lucrezia'nın yapmacık tavrından tiksinmişti Andreani. Otuz yıldır belli başlı görgü kurallarını elinden geldiğince uymaya çalışmıştı. Fakat şimdi nişanlısının nikahtan bir gün önce kaçmış olduğu ihtimali ile kontrolünü kaybetmemek için kendi ile savaşıyordu. Öfkeden çene adalesi atmaya başlamıştı. Lakin ne kadar sinirlenmiş olursa olsun Lucrezia'ya karşı öfkesini kusmamaya özen göstererek konuştu.
"Hizmetlisini görmem mümkün mü?"
Başka seçeneği olmayan Lucrezia, başıyla onaylamıştı.
"Tabi. Clarissa'nın odasındaydı. Hemen getiririm."
Bununla birlikte Lucrezia merdivenleri çıkmış sağ taraftaki koridora yönelmişti. Andreani, Lucrezia'nın soğukkanlılığının içinde yatan nedeni görebiliyordu. Berta'nın söyleyeceklerini çarpıtılmadan duymak istiyordu genç adam. Tüm nezaket kurallarını hiçe sayarak Lucrezia'nın arkasından kararlılıkla ilerledi. Clarissa'nın odasının açık kapısından içeri girdi Lucrezia. Kadının ardından giren Andreani, ağlayan Berta'yı gördüğünde Clarissa'nın kaçtığına emin olmaya başlamıştı.
Andreani, uzun boyuyla hizmetlinin önünde durduğunda, bir kez daha titremişti Berta.
"Clarissa nereye gitti?"
Berta'nın duyguları iç içe geçmişti. Hanımına ihanet etmekle korkusu çarpışıyordu. Onun bu ikilemini gören Lucrezia sertçe kolunu kavradı.
"Berta, konuş hemen!"
Eğdiği başıyla konuşmuştu Berta.
"Sanat atölyesine Bay Pietro Serio ile görüşmeye gitti."
Andreani başka bir durumda bunu işitse, Clarissa'nın kendisi ile inatlaştığını düşünürdü. Çünkü Clarissa'nın emirlerine kolayca itaat etmeyeceğini biliyordu. Tabi tüm bunları köşkten kaçarak değil ön kapıdan her zamanki gibi kendini göstererek çıkmış olsaydı düşünürdü. Fakat şu anda böyle düşünecek durumda değildi. Bugün için niyeti nikahlarının yaklaşmasıyla gerginliği günden güne artan nişanlısını rahatlatmak ve neşelendirmekti. Genç kızın evde olacağını düşünen Andreani sürpriz yapacaktı. Güzel havayı bahane edip harabelerde küçük bir piknik yapma niyetindeydi. Köşke gelen adam önce nişanlısını neredeyse bir saate yakın beklemiş ve kandırılmıştı. Müstakbel eşinin kaçarcasına kimseye gözükmeden arka kapıdan çıkıp gittiğini öğrenmişti. Tüm köşkteki gözlerden Clarissa'nın kaçtığını okumuştu. Ve şimdi Berta müstakbel eşinin Pietro'ya gittiğini söylerken ellerinin arasında Clarissa'nın nişan yüzüğünü tutuyordu!
Andreani için yapbozun tüm ayrıntıları o anda çarpıcı bir biçimde tastamam yerine oturmuştu. Clarissa'nın gizemli sessiz ruh halleri, köşkün arka kapısından kaçışı, yüzüğünü çıkarması ve kendisine aşık olan adama gitmesi...
**
Clarissa atının ipini okulun köşesindeki tahtaya bağladığında, okula girdi. İçerisi hiç olmadığı kadar sessizdi. Yavaş adımlarla holde ilerleyen genç kız, başını iki yana çevirdiğinde boş atölyeleri gördü. Kimse yoktu. Yarım kalan tuvallerin durduğu şövaleler heykeller; tüm işler yerli yerindeydi. Fakat içeride kimse yoktu. Cesare'nin bu vakitte okulda olmadığını biliyordu Clarissa. Aynı zamanda tüccar olan kuzeni öğleden sonra okula uğramazdı lakin sanatkar Micho ve en az birkaç öğrenci kesinlikle okulda bulunurdu.
Sağ tarafındaki atölyenin geniş çift kanatlı hantal kapısının pervazına, elini koyan geç kız başını uzatıp içeri baktı. Kimse yoktu. Şaşırmış ifadesiyle geri çekildi. Okulun içindeki yoğun sessizlikten huzursuz olmuştu. Tedirgin adımlarla sol tarafındaki atölyeye yöneldi. Birkaç adım atıp içeri girdiğinde, aynı şekilde boş atölye ile karşılamıştı. Etrafında dönen Clarissa hissettiği huzursuzlukla gitmeye niyetlenmişti. Eliyle eteğini tutup kapıya yönelmek için arkasına döndüğünde, aşina olduğu bir yüzle karşılaştı. Yarım kalmış kendi portresi...
Elinde tuttuğu küçük kırmızı kitap ile yan dönmüş Clarissa Virgilio tam karşısındaydı. Yeşim yeşili parlak gözler donuk ifadesiyle ona bakıyordu. Yabancı bir kadına bakıyor hissi ile çarpıldığında birden içeriye dolan soğuk hava dalgası ile yerinden sıçramıştı.
Pietro topuğunun ahşap zeminde yankılanmasıyla, ona doğru birkaç adım attı.
"Clarissa. Tanrıya şükürler olsun. Gelmemenden çok korkmuştum."
Yüzünde huzursuz bir gülümse vardı. Eli belli belirsiz havaya kalkan genç kız, titreyen işaret parmağını ile porteyi gösterdi.
"Pietro, sence de biraz farklı değil mi?"
Gülümsedi Pietro, lakin Clarissa'nın alışık olduğu sıcakkanlı bir sevecenlikle gülümsememişti. Karşısında ona bakan kızın yanına geldiğinde bir elini kızın koluna koymuştu. Clarissa bu temastan hoşlanmamıştı. Tüylerinin diken diken olduğunu hissetse de bozmadı duruşunu.
"Hayır. Bence harika gidiyor. Roma'ya döndüğüm günden bu yana üzerinde çalışıyorum. Sevmedin mi?"
"Yani bilmiyorum. Farklı bakıyor."
"Clarissa, burada olduğuna o kadar mutluyum ki. Söz veriyorum her şey çok güzel olacak. O zorba adamla evlenmek zorunda değilsin."
Ne diyeceğini bilemedi Clarissa açıkça şaşırmıştı. Pietro'nun gözleri her zamanki masum havasında değildi. Şaşkınlıktan bir müddet önündeki adamın niyetini anlamak istercesine baktı.
"Pietro, Tanrı Aşkına ne diyorsun? Ben yarın evleniyorum. Bu söylediğin şey, o kadar kolay değil."
Dinlememişti adam. Dudaklarından hayır hayır diye bir mırıltı çıkarken aynı zamanda başını iki yana sallamıştı. Aralarındaki mesafeyi bir adımda kapatan Pietro, yüzünü iki elinin arasına aldığında şaşkınlığı kayboldu Clarissa'nın. İçinde koca bir öfke kabarmıştı. Pietro nasıl bu kadar cüretkâr olabilirdi.
"İnan bana kolay Clarissa. Bak ben biliyorum. Seni evlenmeye ağabeyin zorlamış. Lakin zorunda değilsin. Seni kurtarabilirim. Şimdi söylediklerim sana deli saçması gelecek lakin seni seviyorum. Sana aşığım. Benimle gel. Yalvarırım. Seni tüm bunlardan kurtarabilirim. Evet yeterince varlıklı değilim fakat mütevazi bir hayat sürebiliriz. Senden bana aşık olmanı beklemem yemin ederim. Nasıl istersen o şekilde olur. Yeter ki benimle gel o adamla evlenmene razı gelemem."
Konuşurken adamın ağzından yayılan içki kokusunu fark etti Clarissa. Sözleriyle irkilmişti. İhtimal dahi vermediği aşk itirafı karşısında, şaşırmış olsa da hissettikleri yoğun bir öfkeydi. Tüm hayatı boyunca dindar bir Hristiyan olarak yaşayan Clarissa'nın onunla kaçabilecek olmasına inanması kızı çileden çıkarmıştı. Annesi tarafından sorumluluklarının bilincinde iyi yetiştirilmiş bir kızdı, bir erkekle kaçması mümkün değildi. Üstelik bir gün sonra Roma'nın tüm önde gelenlerinin davetli olduğu nikahı varken. Elleriyle adamın bileklerini kavrayan genç kız, sertçe ittirmişti.
"Pietro!! Kendine gel! Sen benim arkadaşımsın daha fazlası yok! Nasıl seninle kaçağımı düşünürsün! Yapamam!"
Clarissa öfkeyle solurken yüzük olan elini havaya kaldırmaya niyetlendi Clarissa. Eğdiği başıyla baktığında yüzüğünü takmadığını fark etti. Sabah yüzüğünü takmayı unutmuştu. Anlık şaşkınlığını belli etmemeye çalışarak kararlılıkla devam etti.
"Nişanlıyım ben! Yarın evleniyorum. Seninle kaçıp namussuz bir kadın olarak anılmaktansa, sevmediğim bir adamla evlenmeyi yeğlerim!"
Clarissa'nın yüzüne vurduğu gerçekler ile yüreğine büyük bir acı çökmüştü genç adamın. Uzun zamandır kızla samimi bir dostlukları vardı. Nasıl ve ne zaman genç kıza kapıldığını bilmiyordu fakat bildiği bir şey varsa o da Clarissa'yı tüm dünyayı karşısına alacak kadar çok sevdiğiydi. Genç kıza aşkını fark ettiğinde, aşkının bir gün mutlaka karşılık bulacağına inandırmıştı kendini. Clarissa, onunla uzun sohbetler ediyor, doyasıya gülüyor ve ilgileniyordu. Kendi içinde tüm bunlara anlam yükleyen adam, genç kızın kendisinden hoşlandığını fakat varlığından haberdar olmadığı duygularını kendisine itiraf edemediğini dahi düşünmüştü. Clarissa, onun gözünde bir gün elde edeceği tanrının güzelliğiydi.
"Hayır.. Hayırr izin veremem! Clarissa o adamla evlenmeyeceksin! Seni kaybedemem. Karısı olamazsın. Sana dokunmasına, onun çocuklarını doğurmanı seyredemem. Seni ben hakkediyorum."
Adamın şuursuz sözleri üzerine ne tepki vereceğini kestiremiyordu Clarissa. Sarhoştu ve gittikçe hiddetleniyordu. Durumun iç açıcı olmadığını ve bir an önce sonlanması gerektiğini düşündüğünde kestirip attı.
"Sen kendinde değilsin. Sarhoşsun. Şimdi kes bu saçmalığı!"
"Neden? Neden! O adam yerine seni seven, kurtarmak isteyen beni neden seçmiyorsun? O adam, kadın düşkünü zamparanın teki! Gerçekten tüm Roma'nın zamparalıklarıyla dilden dile konuştuğu adamın karısı olmak mı istiyorsun?! Ben seni seviyorum. Aşığım sana. Biraz durup düşünürsen, günün birinde beni sevebileceğini göreceksin."
Adamın çıkışı ile irkilmişti Clarissa. Karşısında tanımadığı bir adam vardı. Pietro'nun daha önce ses tonunun dahi yükseldiğini hatırlamıyordu. Ne yapacağını bilemez halde adama baktı bir süre. Sanat atölyesinde yalnız olduklarını biliyordu. Nefes nefese kalmıştı, belli etmemek için çabalasa da korkmaya başlamıştı. Karşısındaki adamdan bakışlarını kaçırıp gitmek için kapıya doğru hamle yaptı. Kızın niyetini anlayan Pietro, koşar adımlarla çift kanatlı kapıya ilerleyip kilidi döndürmüştü.
"Pietro!! Ne yapıyorsun? Aç şu kapıyı!"
Adamın üzerine panikle atlayan Clarissa, kapıya ulaşmaya çalışıyordu lakin Pietro'nun buna izin vermeye niyeti yoktu. Genç kızı kollarından tutan Pietro, atölyenin ortasına doğru sürükledi. Dengesi kaybolan Clarissa, adamın tutuşundan kurtulduğunda yere düşmekten son anda kurtulmuştu. Bununla birlikte ağzından şaşkın bir çığlık çıktı. Panikle etrafına bakınıp bir çıkış yolu aradı fakat tek çıkış Pietro'nun kitlediği kapıydı.
"Sana neden diye sordum ! Neden beni sevmediğine bu kadar eminsin?"
"Sevmiyorum çünkü! İffetsiz bir kadın olarak anılmayacağım! Tüm Roma Andreani ile evleneceğimizi biliyor. Kaçarsam sadece kendi onurumu değil onun onurunu da lekelerim! Öyle olmasaydı da yine seninle kaçmazdım. Pietro, sen benim arkadaşımsın dostumsun. Daha fazlası yok! Hiçbir zaman olmadı."
Pietro önünde dikilmiş, yaralı ifadesiyle ona bakıyordu. Göz göze geldiklerinde yaralı ifadenin, saf öfkeye dönüşmeye başladığına şahit oldu Clarissa. Bununla birlikte gerilemeye başladı. Fakat ani bir hareketlenmeyle, aralarındaki mesafeyi kapatan adam kolunu kavramıştı.
"O adamla evlenmeyi gerçekten istiyor musun? Sana dokunmasını?"
Sarhoş adamın kolunu tutuşundan kurtulmak için debelenmeye başlamıştı Clarissa. Fakat hareket ettikçe kolunu ezercesine sıkıyordu adam. Ağızından, engel olmadığı bir inleme çıktı.
"Pietro! Canımı yakıyorsun. Kolumu bırak."
"Duymam gerek. Benimle bu atölyeden çıkıp üzerindeki zincirlerden kurtulmak yerine o adamın karısı olmayı gerçekten yeğler misin?"
"Evet! Seninle kaçmayacağım! Kabullen artık bunu. Ben kabullendim sende kabul et ve beni bırak gideyim."
Clarissa'nın sözleri adamın suratına tokat gibi çaparken, anlık sersemliğinden yararlanan genç kız, ellerini yumruk yapmış adamı tüm gücüyle ittirmişti. Bununla birlikte tutuşundan kurtulduğunda kendine atölyeden çıkacak fırsat arıyordu.
Sersemliğini atan Pietro yüzüne tekinsiz ifade tekrar yerleştiğinde atölyeden kolayca çıkmayacağını anlamıştı Clarissa. Kendini toparlayan adam üzerine yürümeye başlamıştı.
"Pietro!! Yeter artık! Kendine gel!"
"Üzgünüm Clarissa. Benimle geleceksin. Seni o adamın eline bırakamam."
"Pietro, seninle hiçbir yere gelmeyeceğim! Anla artık!"
"Ben sana aşık olan adamım! İleride beni affedeceksin."
Clarissa adamın söylediklerini duymadığını düşünmeye başlamıştı. Kendinden geçmiş Pietro, onu dinlemiyor, üzerine gelmeye devam ediyordu. Saklayamadığı korkmuş ifadesini, önündeki adama çevirdi. Konuşarak anlaşma noktasını çoktan geçtiklerini görebiliyordu. Gözü dönmüş sarhoş arkadaşından nasıl kurtulacağını bilmeyen Clarissa, ilk aklına gelen şeyi yapmaya başlamıştı. Çevresindeki şövaleleri, eşyaları deviren genç kız, adamın tekrar üzerine gelmesini engellemeye çalışıyordu.
"Clarissa, benden korkmana gerek yok. Yalvarırım kes şunu! Burada seni kurtarmaya çalışıyorum! Sadece buradan bir an önce çıkmamız gerek."
"İstemiyorum! Seninle gelmek istemiyorum!"
Ellerini iki yanında yumuk yapan Clarissa, karşısındaki adama tüm gücüyle bağırdığında, çatlamış sesi tüm atölyede yankılanmıştı.
Uzun zamandır aşık olduğu kadın tarafından yeni tanıştığı bir adama tercih edilmesi sarhoş adamın son taşım noktasıydı. Karşısında öfkeyle önüne geleni deviren, eşyaları üzerine fırlatan genç kızla arasını hızla kapattı. İki eliyle kızın kollarını sıkıca kavrayıp sıktığında, niyeti zorla atölyeden çıkartmaktı. Fakat çığırından çıkmış paniği ile olanca gücüyle bağırmaya başlayan Clarissa, buna izin verecek gibi durmuyordu. Bir an ne yapacağını bilemeden çıldırmış gibi davranan genç kıza baktı. Bu şekilde devam ederse tüm sokağı başlarına toplayacağından şüphe yoktu. Aklına gelen tek fikri uyguladı.
Clarissa bağırmaya devam ederken, nefesini yutmak zorunda kaldı. Nasıl olduğunu anlamadan adamın dudakları, dudaklarının üzerine kapanmıştı. Bir elini kızın ensesine götürmüş yüzüne bastırırken, bir eli de kolunu kavramış geri çekilmesine engel oluyordu. Israrlı dudaklar dudaklarının üzerine duraksamıştı. Yaşadığı sarsıcı şoktan yeşil gözleri yuvalarından çıkacak kadar büyüyen Clarissa, çırpınmaya başlamıştı.
Titreyen elleri birer yumruğa dönüşüp adamın göğsüne indiğinde geri çekilmek zorunda kalmıştı Pietro. Yaptığı davranışla, Clarissa'nın ona nefretle bakmasına sebep olmuştu. Bir an pişman olsa da önemsemedi. Önlerinde genç kızın gönlünü alacak uzun yılları olduğunu düşünüyordu. Birlikte atölyeden çıkacak ve limandaki ilk gemiyle İtalya'dan ayrılacaklardı. Nerede yaşayacaklarının bir önemi yoktu. Clarissa yanında olacaktı. Önemli olan buydu. Kendisine nefret ve korkuyla bakan kızın kollunu tutup kendisine çekti.
"Bırak beni!"
Adamın göğsüne tekrar titreyen elleriyle yumruk geçirmişti Clarissa.
Pietro'nun göğsüne geçirdiği zayıf yumruklar devam ederken bir an elleri havada kalmıştı. Kolundaki sert el yok olduğunda yaşananlar takip edemeyeceği kadar hızlı gelişmişti. Önce büyük bir haykırma sesi duymuştu. Ardından Pietro üzerinden sıyrılan elleri ile atölyenin köşesindeki heykellerin arasına savrulduğunda kırılan heykellerin sesi etrafta büyük bir gürültü koparmıştı. Korku ve merakla harmanlanmış gözlerini yere yığılmış Pietro'dan çeviren Clarissa, korkunç havaya bürünmüş bir çift mavi göz ile karşılaşmıştı. Kalbi yerinden çıkacak gibi atıyordu. Dudakları baskıyla şişmiş ve kızarmıştı. Dağılmış saçları, titreyen vücuduyla darmadağın gözüküyordu. Bir an nefretle nişanlısına bakan adam, yönünü yerden kalkmaya hazırlanan Pietro'ya çevirmişti. Ahşap zeminin üzerinde iri cüssesiyle ilerleyen Andreani, adımlarıyla bile öfkesini belli ediyordu.
Andreani'nin öfkeden yüzündeki kasların, dudaklarının titrediğini gören Clarissa, geri dönüşü olmayan bir noktaya geldiklerini görebiliyordu. Hali hazırda yıpranmış genç kız, nişanlısının şahit olduğu durumla korkusuyla utancı çarpışmıştı. Ayakta durmakta zorlansa da bırakmadı kendini. O suçsuz olduğunu savunmak için kendini toparlamaya çalışırken Andreani, önündeki adamın yakasını kavramış güçlü bir yumruk indirmişti Pietro'nun suratına.
"Geberteceğim seni!"
Aldığı darbeyle gerileyen Pietro, elinin tersiyle ağzından akan kanı sildiğinde ayağa kalmış, Andreani'in üzerine çullanıp kafa atmıştı. Andreani ani darbeyle birkaç adım gerilemişti fakat dengesini sağlaması çabuk olmuştu. Yüzü öfkeden kararan Andreani, bir yumruk daha geçirdiğinde, adamı sermişti yere. Ahşap zemine düştüklerinde Pietro'nun yüzüne ard arda yumruk geçirmeye başlamıştı.
Olduğu yerde kıpırdamadan öylece duran Clarissa'nın tüm vücudunu güçlü bir şok dalgası sarmıştı. Andreani boğazından çıkan hırtılar eşliğinde çıldırmış gibi Pietro'nun yüzüğüne indirdiği yumruklarını indiriyordu. Yaşlı gözleriyle kan içinde kalmış arkadaşını izlerken daha fazla dayanamadı. Titreyen eliyle yanındaki duvardan destek alırken, iki büklüm olmuştu. Başını öne eğmiş titreyen vücudunu kontrol altına almaya çalışırken Pietro'nun boğuk sesini duydu.
"O kızı hakketmiyorsun sen! Senden çok daha iyisine layık!"
"O kız dediğin benim! Benim nişanlım!"
Üstünlüğü sağlamış Andreani, adamın sözleriyle öfke kontrolünü kaybetmişti. Tüm gücüyle suratına bir yumruk daha geçirdiğinde, Clarissa yerinden sıçramıştı. Bunu öyle sert, yapıyordu ki hali hazırda kendinden kısa ve zayıf olan Pietro sersemlemiş, kendini kurtaramıyordu. Adamı öldüreceğinden korkan genç kız, bir an yanına gidip Pietro'nun üzerinden almayı düşünse de cesaret edememişti. Açıkça Pietro ile görüşmemesi için uyarmış nişanlısının kendisine de öfkeli olduğunu biliyordu. Kısa bir an göz göze gelmişlerdi ve öfkeden kararmış gözleriyle kızı kolayca sindirmeyi başarmıştı. O an Andreani'ye ulaşmayacağından emindi. Yapacağı en ufak hareket adamı daha da öfkelendirmekten başka bir işe yaramayacaktı.
Adreani'nin her darbesiyle yerinden sıçramaya başladığında, daha fazla orada kalamayacağını düşündü. Yaprak gibi titriyordu, nefes almayacak duruma gelmişti. Koşar adımlarla atölyenin kapısına yöneldi. Niyeti yaşananlardan olabildiğince uzaklaşmaktı. Atölyenin kapısına yaklaştığında omzunu sert bir şeye çarptı. Bakışlarını yanında çevirdiğinde Tommasso'yu gördü. Yaşadığı derin şokla adamın orada olduğunu dahi fark etmemişti. Şaşkınlığı kısa süren Clarissa, tekrar kapıya ilerlemeye başladığında artık aşina olduğu gür, kükreyen ses kulaklarında çınladı.
"Tommasso! Bayan Virgilio tüm yaşananlara şahit olacak!"
Andreani'nin sözlerini zihninde anlamlandırmaya başladığında duymamazlıktan geldi. Tekrar kapıya ilerledi. Fakat kendinden hızlı davranan Tommasso kapının önünde dikiliyordu.
"Çekil Önümden!"
Tommasso'nun gözündeki kararlı ifadeyi gördüğünde çıkmayı denemeye cesaret edemedi Clarissa. Andreani'nin bir eliyle yakasını tuttuğu Pietro, konuşmuştu.
"Bırak onu! Onu buraya çağıran bendim! Onun hiçbir günahı yok!"
Tommasso'nun önünde onları izleyen nişanlısına tekinsiz bakışlarını çeviren Andreani, kızın içler acısı ifadesini görse de bu kafasının içindeki canavarın homurtusunu susturmaya yetmemişti. O an nişanlısına dokunan adamı öldürmemek için kendini zor tutuyordu.
"Merak etme ona da sıra gelecek! Ama önce benim olana dokunduğun ellerinle işimi göreceğim!
Öfkeden kararmış mavi gözlerini, ağlayan nişanlısına çevirdi Andreani. Göz göze gelmeleri dahi kızın korkusunu körüklemişti.
"Seni tüm iyi niyetimle uyardım. Blöf yapmadığımı söyledim! Bugün gerçek Andreani Ludovico ile tanışacaksın. İyi izle."
Adamın sesindeki yakıcı öfkeyle tüm vücudu titremişti. Başını tekrar Pietro'ya döndürdü Andreani. Nişanlısının sözlerinin ilerisini kestiremeyen Clarissa, merak ve korkuyla bakakalmıştı. Omuzları yenilgi ve çaresizlikle çökmüştü.
O andan sonra her şey koca bir karanlıktan ibaretti. Tek hamlede Pietro'yu atölyenin duvarına dayalı masasının önüne sürükleyen Andreani, adamın başını masaya tüm gücüyle vurduğunda masadaki eşyalar ahşap zemine düşmüştü. Darbenin verdiği acıyla inlemişti adam. Burnunun kırıldığını düşündü Clarissa. Tekrar artık ağlamaya başlamıştı. Her ne yaşanırsa yaşansın Pietro'nun ölmesini istemiyordu. Islanmış yüzünden gözyaşları yere düşerken, Andreani adamın iki elini masaya sabitlediğinde zihninde oluşan görüntüyle olanca gücüyle bağırdı.
"Andreani, hayır! Yalvarırım! Sarhoştu yapma yalvarırım!"
Bu sözler, gözü dönmüş adamın daha da hiddetlenmesine yol açmıştı. Tüm zihninde nişanlısına dokunan adamın görüntüleri yankılanırken mantığı onu uzun zaman önce terk etmişti. İlkel bir dürtüyle yönetiliyordu o an. Clarissa'nın yalvarışlarına kulağını tıkadı. Kısa bir an çevresine göz gezdirdi. Tek eliyle masaya sabitlediği adamı tuttuğunda, uzanıp yanındaki küçük heykellerin arasındaki tokmağı aldı. Demir tokmağı eliyle kavradığında, tereddütsüzce adamın önce sağ elinin sonra da sol elinin üzerine geçirmişti. Tüm gücüyle hareketini tekrarladığında, parmakların kırılma sesini net duymuştu Clarissa. Tüm atölyede şaşkınlık kol gezerken, Pietro'nun acıyla sarsılan bedeni, ezilen parmaklarından ortaya çıkan görüntü ve acı dolu inlemesi aklına mıh gibi çakılıp kalmıştı.
İşi bittiğinde, sabit tuttuğu adamı tiksintiyle bırakmıştı Andreani.
"Seni bir daha Clarissa'nın yakınında görürsem, bugün burada ölmüş olmayı dilersin."
Yere yığılan Pietro'ya son kez iğrenerek bakan Andreani adamı orda bıraktı. Yeri döven adımlarla atölyenin içinde ilerledi. Kapının önünde dikilen Tommasso ve Clarissa'nın yanını bulmuştu. Dehşet duygusuyla yuvalarından çıkacak kadar büyümüş yeşil gözler, kırılmış bir aynayı andırıyordu. Parça parça her birinden acının sancılı görüntüleri vardı. Yüzü gözyaşları içinde ıslanmış Clarissa, kesik nefeslerinin ardında titriyordu. Bakışları nişanlısını bulmadı. Yanlarına geldiğinin dahi farkına varmamıştı. Kendinden geçmiş Clarissa'yı kendine çektiğinde, Tommasso'ya döndü Andreani.
"Bu şerefsizi paketle ailesine gönder. Aptal porteyi de yak."
Sarışın iri yarı adam başıyla onayladığında, yanında sürüklediği Clarissa ile atölyeden çıktı Andreani.
Koridor boyunca onu yanında ilerlemeye zorlayan adama, hiçbir tepki verememişti Clarissa. Dağınık ve tozlu koridorda ilerlemeye devam ettiklerinde usulca elini havaya kaldırıp yüzündeki yaşları sildi. Fakat bir faydası olmamıştı. Titreyen bedeniyle tekrar iç çekerek ağlamaya başlamıştı. Normal bir zamanda kendini bu denli güçsüz ve aciz gösterdiği için öfkelenirdi fakat o an kendinde gözyaşlarını engelleyecek gücü bulamıyordu. Boğuluyor nefes alamıyordu, kolları güçlü tutuşlarla sancımaya başlamıştı. Lakin Andreani çekiştirdiği koluyla onu atölyenin çıkışına ilerletirken hissettikleri, bedensel acının ötesindeydi. İçine düştüğü vahşetle bezenmiş karanlıkla çarpılırken, tüm duyguları iç içe geçmişti. Pişmanlık, şaşkınlık, korku, öfke..
Patlama noktasına gelen duygularının arasında en yoğun olanına tutundu genç kız. Tüm yaşananlar koca bir yumak olmuş, büyük bir hızla üzerine yuvarlanırken susmak mizacına tersti. Kendini zorlayarak akan gözyaşlarını durdurmaya çalıştı. Bununla birlikte içindeki korku yerini yavaşça keskin öfkeye bırakmıştı. Yaşadığı sarsıcı anlarla içine sinmiş keskin dilli kadın, yerini tekrar aldığında, henüz sanat atölyesinden çıkmışlardı. Tüm gücüyle Andreani'nin kolunu tutuğu elinden kurtulduğunda adamın göğsüne yumruk yaptığı ellerini vurmaya başlamıştı.
"Hayvansın! Kuduz bir hayvansın! Öldüresiye dövdün! Parmaklarını kırdın! İsa aşkına, parmaklarını kırdın!"
Öfkeli olan Andreani, göğsüne inen bilekleri kavradı sertçe. Kendisini içinde olduğu duygular Clarissa'nın hissettiklerinden çok da farklı değildi. Clarissa'nın bugün ikisine de yaşattıklarıyla, öylesine öfke ve hayal kırıklığı doluydu ki Andreani kontrolünü tamimiyle kaybetmişti. Oysa bugün için tek istediği onunla huzurlu bir gün geçirmekken, kaçan nişanlısının peşine düşmüş ve onu zorla öpen bir adamla yakalamıştı. Güvenine ve sevgisine ihanet ettiğini düşünüyordu. Evliliklerine bir günden az kalmıştı ve yaşananlar Andreani'nin tahammül sınırlarına ulaşmıştı. Eğer Clarissa düşündüğü gibi Pietro ile kaçmaya niyetlenmiş ve buraya o nedenle gelmişse hiç çekinmeden öfkesini kızın üzerine salacaktı.
Önündeki güzel ve masum yüze bakarken zorda olsa bir şeyi idrak edebildi. Clarissa dindar bir Katolik'ti. Nikahsız bir adamla kaçmak onun göze alamayacağı kadar büyük bir günahtı. Clarissa'ya kendini savunma hakkı vermeyi düşündü zorla. Yalan söylemediği ve tüm bunlarda kendi rızası olmadığı sürece geleceklerine daha merhametli karar verecekti.
"Clarissa seni uyarıyorum sınırdayım! Sana bir kötülük yapmamak için kendimi zor tutuyorum. Beni buna zorlama."
Nişanlısının söyledikleri o an umurunda değildi. Korkup ağlamaktan sıkılan genç kız öfke nöbeti geçiriyordu. Acıyla sarsılan bedeninin aksine yeşil gözleri, ürkek genç kız havasından çıkmıştı.
"Umurumda değil! Canavar herifin tekisin! Hayatımı cehenneme çevirdin!"
Öfkeden parlayan yeşil gözlerini kızın gözlerine diken Andreani, korku görmeyi ummuştu lakin kendinden geçmiş nişanlısı tüm cesareti ve öfkesiyle karşısında dikiliyordu. Bileklerindeki ellerini sertçe indirdiğinde sendelemişti Clarissa.
"Sana o adamla görüşmeyeceksin dedim! Seni özellikle uyardım! Söyle niyetin onunla kaçmak mıydı? Yoksa hepsi o şerefsizin planı mıydı? Bana bir açıklama yapacaksın!"
Bir an duraksayan Clarissa, adamın sözlerini anlamak istercesine yüzüne bakmıştı. Sözleri anlamlandırdığında kaçtığını düşündüğünü için önce şaşırmış ardından öfkesi daha çok artmıştı.
"Ben yanlış bir şey yapmadım!"
Kızın sözü ile bu kez sertçe çenesini kavramıştı Andreani. Yüzünü nişanlısının yüzüne yaklaştırdığında kaşı öfkeden seğiriyordu.
"Öyle mi?! O halde durumu ben sana açıklayayım. Nişanlımı görmek için evine gittiğimde aptal yerine koyulup bir saat bekletiliyorum. Sonra öğreniyorum ki kendisi kaçarcasına atını alıp arka kapıdan çıkıp gitmiş. Nişan yüzüğünü çıkarmış! Evliliğine engel olmak isteyen adamın yanına, aptal bir siyah kukuleta takıp gizlice gitmiş! Renk seçimini de takdir ediyorum. Kaçarken tanınmamak için takmış olmalısın! Adamın sana dokunduğundan bahsetmek dahi istemiyorum. Çünkü düşündükçe seni şuracıkta boğazlamak istiyorum!"
Andreani'nin öfkeli bakış açısından baktığında durumun çirkin yüzü ile karşılaştı Clarissa. Kendi bakış açısında ise yaşananlar iyi niyetle arkadaşını görmek istemesinden ibaretti. Fakat Andreani mermer köşke gitmişti. Köşkten gizli çıkışını ve atölyeye gelişini öğrenebileceği en kötü şekilde öğrenmişti.
Göğsü hızla inip kalkarken konuşamayacak durumdaydı. Andreani öfkeden kasılmış yüzüyle son kez bakmış ardından tuttuğu çenesini bırakmıştı. Zorlukla bir adım geri çekildi Clarissa. O an aklına köşkten çıkmadan önce koluna sıkıştırdığı mektup geldi. Sol kolundaki mektubu yokladığında hala yerindeydi. Elindeki mektubu Andreani'nin göğsüne vurmuştu tüm gücüyle. Etrafını saran şaşkınlık ve suçluluk dalgası birden dağılmaya başladı.
"Ben senin gözünde, bir gün sonra nikahı varken başka bir adamla nikahsız kaçacak kadar ahlaksız mıyım? Ben hafif meşrep bir kadın değilim!"
Clarissa bunları öyle ateşli bir şekilde söylemişti ki Andreani rahatlamıştı. Tüm bunları Clarissa'dan duymaya ihtiyacı vardı. Nişanlısının eline tutuşturduğu mektuba göz ucuyla şöyle bir bakmış ardından buruşturup cebine tıkmıştı. Lakin tüm vücudunun içinde yanan öfke öyle büyüktü ki kısa zamanda sönmesi mümkün değildi.
"Sözlerimi dinlemek senin için bu kadar mı zor?! Sana görüşmeyeceksin dedim! Fakat sen kendini beğenmiş, yaptığın davranışın yanlış olduğunu dahi kabul etmeyen kibirli aptalın tekisin!"
"Sen de barbar, vahşi, kuduz herifin tekisin!"
Tüm gücüyle nişanlısının yüzüne karşı bağırmıştı Clarissa.
"Şeytansın!"
Dizginlemeye çalıştığı öfkesini dişleri arasında tutarak, tehditkâr mavi gözleriyle kız tepeden bakarak konuştu. Andreani
"Clarissa, inan bana yakında o kırılmayan iradeni, kibrini elimle öyle bir ezeceğim ki dünyan yerinden oynayacak!"
"Evlenmeyeceğim seninle! Hayatımı cehenneme çevirmene izin vermeyeceğim!"
Genç kızın düzensiz nefeslerinin arasından söylediği sözler, içinde yükselen ateşe su serpmişti adeta. Gözlerindeki tiksinti dolu ifadeyle kızı şöyle bir süzen Andreani'nin anlayıştan çok uzaktı.
"Öyle mi? Düğüne bir gün kala! Tüm Roma'ya seni başka bir adamın altından aldığımı anlatmamı ister misin?"
"Senden iğreniyorum!"
Sözleriyle adamın göğsüne bir yumuk daha geçirdi genç kız.
Geçirdiği öfke nöbetiyle kendini kaybeden Clarissa'nın tüm vücudu yaprak gibi titriyordu. Güçsüz yumruklarını adamın göğsüne ard arda inmeye devam ederken bir taraftan da bağırıyordu. Nefes nefese kalmış genç kızın sözleri ağzından boğuk bir yakarış halinde dönüşmüştü.
"İsa aşkına! Sesini duydum! Parmakları kırılırken sesini duydum!"
"Saplantılı adamın tekisin! İçinde canavar var!"
"İstemiyorum evlenmeyeceğim!"
Clarissa'nın geçirdiği nöbetle öylece karşısında dikilmeyi seçmişti Andreani. Göğsüne inen yumrukları engellemiyor, geri çekilmiyordu fakat mavi gözlerindeki tekinsiz bakışlar yerli yerindeydi. Bir süre bekledi. Clarissa'nın şiddetli sarsılmaları yerini usulca bitkinliğe bırakmaya başlamıştı. Nişanlısının gücünün tükendiğini anladığında, bağırmaktan boğazı incinen kıza son kez göz gezdirip kızın iki kolunu sertçe kavrayıp kendine yaklaştırdı.
"Bitti Clarissa. Sana karşı tüm iyi niyetim bugün burada bitti. Hep kendimi gerçek sevginin düz yoldan gelmediğine, çocukça inadını bir kenara bırakıp bir gün beni sevebileceğine inandırdım lakin bitti. Sen sırf kafanın dikine gitmek için yanlış davranışları kasıtlı yapabilecek kadar şuursuzsun. Benimle inatlaşmak mı istiyorsun? Tamam. İstediğin gibi olsun. Ne istediğin umurumda değil. Yarın o rahibin önüne çıkıp evleneceğiz. Tüm davetlilere ne dememi bekliyorsun? Nişanlımı bir herifin altından aldığımı mı?!"
Ellerinin altındaki nişanlısının titreyen bedenini umursamadan devam etti Andreani Ludovico. En az Clarissa kadar öfkeli ve kırılmış olan adam dik başlı olarak nitelediği nişanlısını sarsıp kendisine bakmaya zorladı.
"Yarın o rahibin önüne çıkacaksın! Eğer bu andan sonra tek bir zorluk dahi çıkarırsan işte o zaman bahsettiğin şeytanla gerçek anlamda tanışırsın!"
Daha fazla dayanamadı genç kız. Andreani'nin sert ses tonu ile sevimsiz bir geleceğin korkusu tüm vücudunu sararken, ayaklarının onu taşımadığını hissetti. O andan sonra kendini daha fazla tutamayacağını biliyordu. Nişanlısının öfkeyle bakan görüntüsü, bulanıklaşmaya başladığında kendini adamın kollarının arasına bıraktı.
**
Huzursuz uykusunda gördüğü kabus ile vücudu taş kesmiş Clarissa sıçramıştı yatağında. Tüm vücudu gergin olan genç kız, ellerini sıkmaktan canının acıdığını fark etmişti. Yavaşça yatağından doğruldu. Önüne düşmüş açık kumral saçlarını geriye çekmişti. Kendi odasında, kendi yatağındaydı. Zihni biraz olsun toparlandığında gördüğü can sıkıcı kabusun görüntüleri gözünün önüne serilmişti. Pietro'nun kırılan parmaklarının çatırtısı ve bununla beraber inleme sesleri.. Yaşadığı kabus gibi anları tekrar hatırlamanın verdiği acıyla boğazından bir hıçkırık çıkmıştı. Öne düşmüş başını usulca kaldırdı. Bakışlarını odasında gezdirdiğinde loş odada yalnız olmadığını anladı. Rinaldo yatağının yanına çektiği ahşap sandalyede oturuyordu.
Bir dirseğini sandalyenin koluna yerleştirmiş adam, yavaş hareketlerle tıraşlı çenesini ovuyordu. Clarissa ağabeyine boş gözlerle bakarken, bakışlarını yerden kaldıran adam kardeşine döndü.
"Pietro, seni kaçırmaya niyetlenmiş."
Yatağında oturan Clarissa, konuşmak istiyordu lakin doğru sözleri bulamadı. Yaşadıklarıyla oldukça sarsılan genç kız konuşma kabiliyetini kaybetmiş gibiydi. Bir müddet bacaklarını örten parlak mavi yorganının ucundaki dantel işlemelerle oynadı. Kardeşinin sessizliğini bozmayacağını anlayan Rinaldo, nefesini gürültü ile dışarı verip devam etti.
"Andreani'nin kucağında baygın halde köşke geldiğinde ne kadar endişelendiğimizi tahmin dahi edemezsin Clarissa. Köşkten kaçar gibi çıkmak ne demek? Sen ne zaman bu kadar sorumsuz oldun? Ya Andreani köşke gelmeseydi?"
Bakışlarını mavi yorganından kaldırdı Clarissa. Üzerindeki geceliği, dağılmış saçlarıyla yatağının ortasında oturmuş ağabeyini izliyordu. Konuşan adam destek olmaktan çok sitem etmek için oradaydı.
"Andreani sana ne anlattı?"
Elini yüzünden çeken Rinaldo, gözlerini devirdi.
"Bana değil. Muhatabı babamdı. Pietro'nun seni sevdiğini ve kaçırmak istediğini anlattı. Siz sanat okulunda tartışırken müdahale etmiş. Alnının üzerindeki yaraya ve üzerindeki kan lekelerine bakılırsa kavga da etmişler. Sen de gördüklerinin üzerine korkup bayılmışsın."
"Bu kadar mı?"
Omuzlarını silkti Rinaldo.
"Evet. Seni o şekilde görünce endişelendik. Babamla bir süre konuştular. Tabi soylu nişanlın, sana iyi ağabeylik yapamadığımı söylemekten de geri durmadı. Adam soylu kibrini sonuna kadar taşıyor."
Rinaldo'nun yüzündeki kızgın ifadeyi umursamadı Clarissa. Andreani tüm yaşananları anlatmak yerine yüzeysel bir açıklama yapmıştı ailesine. Şaşırmadan edemedi. Pietro'nun ona dokunmasıyla gözü dönen adam gerçekleri kendine saklamak istemişti. Gösterdiği inceliğe minnet duyabilirdi Clarissa lakin o an değil. Şahit olduğu gözü dönmüş adamın hala orda olduğunu yalnız kaldıklarında bedelini ödeteceğini hatırlattı kendine. Andreani'nin içinde bir canavar yatıyordu ve o canavarın öfkesinin kendisine yöneltmesi an meselesiydi.
"Pietro'yu dövdü. İnan bana alnındaki yara izinin daha fazlasını Pietro taşıyor. Rinaldo, beni anlaman gerek yalvarırım bu kadar öfke dolu bir adamla evlenemem."
Tuttuğu nefesini öfkeyle bıraktı Rinaldo. Hızla ayağa kalktığında, bir elini sinirle saçlarının arasından geçirmişti. Yağında oturan kız kardeşinin ıslanmış gözlerini görmezden gelerek tepesine dikildi.
"Clarissa, yeter! Yaşananlar çok talihsiz lakin atlatacaksınızdır. Zamanla beni anlayacaksın. Şimdi yatıp uyu, yarın nikaha bu şekilde çıkamazsın."
Rinaldo son kez kardeşine tepesinden şöyle bir bakmış ardından loş odada ilerleyip dışarı çıkmıştı. Yatağında oturan genç kızın yenilgiyle omuzları düşmüş, hüzünle ağabeyinin gidişini izlemişti. Şöminenin ve birkaç mumum aydınlattığı odasında yaşlı gözleriyle kapanan ahşap oymalı kapıyı izlemeye devam ettiğinde kalbinin soğuduğunu ailesine duyduğu sarsılmaz sevgi ve güvenin yerle bir olduğunu bir kez daha hissedebiliyordu. Gözyaşlarını daha fazla tutamadı Clarissa. Damlalar yanağından süzüldüğünde engel olmadı kendine. Doğup büyüdüğü evindeki son gecesinde dilediğince ağlamak istiyordu. Yatağın üzerine vücudunu deviren genç kız, sessiz hıçkırıkları ve gözyaşları ile sarsılıyordu.
YAZAN; MİRENA MARTİNELL
Andreani Ludovico
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top