Bölüm 97

  Zaman gelir ve zaman geçer. En güzel hayaller hatıra olur, öylece kalır. İçinde bulunduğun ortamdan çıkmak istersen geride bıraktıkların zincir olur takılır ayağına. Oysa aradığın sadece bir parça huzurdur. Küçük umut kırıntılarıyla beslenen ve kendiliğinden gelen tüm kelimeler bir yumru misali takılıp kalmışken boğazına kalbinin orta yerinde düşen ve her geçen gün orayı kendine ev belleyen ağırlık daha fazla bunaltır seni. Umut yoktur aslında. Ve huzur. Sadece kitaplarda adı geçen bir kaç kırık cümleye sığınmış üç kuş uçuşu uzaklıkta bir iç çekişe sığdırmak zorunda kaldığın yarım kalmışlığın sancısıyla çerçevelenir önünde uzanan yolu. Sen ne kadar uzaklaşmak istesen de o hep yanındadır, tıpkı yalnızlığın sana verdiği o sessiz yetkiye dayanarak bir daha susturur seni. Mevsim bahardır ama sen kış zannedersin. Üşürsün. Sadece her şey yoluna girecek diyen biri olsa, o yola tutunsan ve sonra her şey yoluna girse istersin ama olmaz. Neden bilir misin?  Aslında kimse bilmez. Yalnızlık öyle bir şeydir ki, yanından hiç ayrılmaz. Kimsesizlik gibidir, tek başınalık, kimsenin olmaması. Sen mi seçtin bunu? Neden? Hayat seni buraya getirmişse, bilirsin mucize diye bir şeyin varlığına inanmanın sadece kendine teselli vermek olduğunu. Ve bu teselliye inanıp inanmamanın sana bırakılmadığını. Canın yanar sesin çıkmaz. Kalbin ağlar nefesin yetmez. Göz yaşların kurumuştur. Tepkin kalmamıştır hayata. Ne bir şey yapmak istersin ne de bir şey beklemek. Sen sadece mutlu olmak istemişsindir. O da çok görülmüştür. Hepsi bu. Ve mucize denilen şeyler belki de yoktur. En azından umut sadece bir tesellidir.

      Bugün Ali Ömerin hastanedeki dördüncü ayının ilk günü. O loş ışık altındaki soğuk odada yalnız, makinelere bağlı ve sessizce yatıyor. Öylesi kırık öylesi solgun ve çaresiz ki. Elimden hiçbir şey gelmiyor. O orada öylece yatıyor ve ben sadece bekliyorum. Artık ağlamıyorum. Ağlayamıyorum daha doğrusu. Yanına girmeme izin verdikleri o sınırlı süre boyunca tek yapabildiğim elini tutmak ve saçlarını okşamak. Artık uyanması için ona dakikalarca dil dökmek. Ve her seferinde aynı sessizlikle karşı karşıya kalıp odadan çıkmak.  Dışarıda hayat tüm hengamesi ile devam ederken bir arabanın koltuğunda oturup bir kaç saatliğine eve dönmek. Denize ve Güneşe. Ne yaptığını bilmeden, tek hissedebildiğim tepkisizlikken  her gün bu döngüyü yaşamak. Uyuyamıyorum bile artık, çünkü uyku da beni terk etti ve ben onu sorgulamadım bile. Yine de uykusuzluktan değil ama bitkinlikten gözlerimin kapandığı o bir kaç dakikada gözlerimin önüne kabus misali inen o görüntüleri tekrarlıyor bana habire.  Yoruldum. Artık çok yoruldum. Ve ne yapacağını bilmemenin verdiği o çaresizlik daha çok yoruyor beni.

       "Yenge, hadi seni eve götüreyim."

       "Hı?"

      "Eve götüreyim seni, çok yorgun görünüyorsun."

      "Yok Rıfat ben iyiyim. Burada kalayım."

      "Ama....."

     "Rıfat lütfen ısrar etme."

     "Peki ama bir şeyler yemelisin."

    "Canım istemiyor. Zaten içim de almıyor."

     "Bak yenge kendin için değilse bile bebek için yemelisin. Abim uyanıp seni böyle görürse çok üzülür. "

      Bebek için. Bebek. Evet hamileyim. Dört buçuk aylık. Ali Ömer o kazayı geçirdiğinde iki haftalık hamileymişim. Hastanede bayılınca yapılan tahlillerde haberim oldu benim de. Ve sana en çok bu yüzden kızdım Ali Ömer. Bu hamileliğimde de yanımda değilsin. Yanımdasın ama yanımda değilsin. Bu çok tuhaf işte. Oysa böyle hayal etmemiştim. Karnım büyürken senin elin karnımda olacaktı hep. Sevecektin onu. Konuşacaktın hep onunla. Ben sana nazlanacaktım. Sen bana kızacaktın doğru dürüst yemediğim için. Şimdi bu halde. Yalnız. Kızımız mı olacak yoksa oğlumuz mu? Öğrenmek istemedim biliyor musun? Seninle beraber duyabilmek için.

     "Yenge, hadi gel sana yiyecek bir şeyler alalım. "

     "Peki Rıfat. "

      "Yenge bu da geçecek. Abim uyanacak. Bak gör. Ben inanıyorum. "

     "Gerçekten uyanacak değil mi Rıfat?"

    "Tabi ki uyanacak. Abim sizi bırakıp gider mi hiç? "

    "Gitmez değil mi? Gidemez zaten. Rıfat biz tekrar bir araya geldik diye oldu tüm bunlar değil mi? Ben aslında ona hiç iyi gelmiyorum. Bensizken daha iyi yani en azından burada böyle, bu durumda değildi."

    "Ne alakası var seninle? O seninle çok mutlu. Seninle tekrar evlendiği gün mutluluğunu ben bilirim."

    "Ben yanımda olan herkesi mutsuz ediyorum Rıfat. Lanet gibi bir şey bu. Eğer Ali Ömer beni hiç tanımasaydı....... belki......belki de daha iyi olurdu."

    "Eğer seni tanımasaydı o yine suratsız, nemrut, ciddi, yüzü gülmeyen ve sadece iş düşünen  biri olurdu."

    "Ama hastanede olmazdı. Dört aydır burada uyuyor olmazdı."

    "Senin olanlarla hiçbir ilgin yok. O semih iti aslında sizi öldürmeye kalktı ama hesap etmediği şey o gün arabaları değişeceğinizdi."

    "O arabada Ali Ömer yerine ben olmalıydım Rıfat o değil."

   " O zaman Deniz ve Güneş de seninle olacaktı. Ve o vicdansız bunu bile bile arabanın fren kablosunu kestirmiş."

    "Ondan bir haber var mı?"

   "Hala firarda, ama yakalayacağım. Ve tüm bunları ödeyecek, sen merak etme. Zaten evdeki adamı ortaya çıktı. O da ortaya çıkar."

   "Hala inanamıyorum nasıl kaçabilir? Nasıl tüm bunları yapar?"

  " Bir insan kötüyse her şeyi yapar. Ama merak etme yakında yakayı ele verir."

  "Rıfat, Doğanın yanına da birilerini verdiniz değil mi? "

   "Evet odasının kapısında korumalar bekliyor. Sahi sen onunla hiç konuşmadın değil mi?"

   "O uyanalı iki ay oldu ama yapamam. Hazır değilim Rıfat. Bunu Ali Ömer olmadan yapacak gücüm yok."

   "Abim de yakında uyanacak. Ve siz yine mutlu olacaksınız."

   "Rıfat bey, Sera hanım merhaba."

   "Doktor bir haber mi var? Ali Ömer iyi mi? Kocam iyi değil mi?"

    "Lütfen sakin olun. Oturun lütfen."

    "Doktor neler oluyor? Ali Ömer iyi mi? Rıfat?"

     "Bakın bunu söylemenin daha kolay bir yolu olsun isterdim ama maalesef yok. Az önce eşinizin yanındaydım. Durumunda herhangi bir değişiklik yok. Makineye bağlı olarak nefes alabiliyor. Daha önce de söylediğim gibi belki onu bu durumdan kurtarmak için en iyisi o makineden ayırmalıy......"

     "Hayır anladınız mı hayır. Asla. Böyle bir şeye asla izin vermem. Benim kocam iyileşecek. Bunu da atlatacak. "

   "Bakın sizi anlıyorum ama ama bu durumdaki hastalarda geri dönüş şansı yüzde ikilerde ve süreç kolay geçm...."

   "Umurumda değil isterse yüzde yarım şans olsun, Ali Ömer uyanacak. Biliyorum. "

    "Bakın anlıyorum, ben sadece bir öneri olarak söylüyo......"

    "Doktor bey biz sizi anladık ama siz de şunu anlayın abim o makineden ayrılmayacak. Ve aslında ne var biliyor musunuz? Onu buradan başka bir hastaneye naklettireceğiz. İmkanları daha iyi olan bir hastaneye."

    "Bakın ben sadece seçeneklerden birini sundum size. Bu süreç oldukça zor ve yıpratıcı. Pek çok aile hem kendileri hem de hasta için bunu seçiyor."

   "Ama biz o pek çok aileden biri değiliz. Ve lütfen Rıfat Ali Ömeri başka bir hastaneye götürelim. Burada daha fazla kalmasını istemiyorum."

    "Tamam yenge nasıl istersen. "

   Rıfat telefonu eline almış arama yapmaya hazırlanırken ben soğukkanlılığımı korumaya çalışıyordum. Makinelerden ayırmak ne demekti? Yüzde iki şansı varmış. Ben aylardır hiç olmayan bir umuda tutunmuş yaşıyorum. Bir mucize bekliyorum. Kimsenin sevdiğimi elimden almasına izin vermem. Ellerimin arasından kayıp gitmesine izin vermem. O uyanacak. Tekrar bana gülümseyecek. O yeşil gözler bana tekrar aşkla bakacak. Biliyorum ben.

    "Doktor, doktor, hemen gelmeniz gerekiyor. 727 deki hasta için."

    "Rıfat neler oluyor? Doktor?"

       Hatırladığım son şey hemşirenin aceleyle doktoru çağırmasından sonra gözlerimin kararması ve düşerken Rıfatın beni tutmasıydı.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top