Bölüm 95
Kimi zaman bir duygu sarar insanı adını bir türlü koyamadığı. Anlamlandıramadığı. Ne kadar derleyip toplasa da kafasının içindekileri, kalbine kazınmış olanları bir yere oturtamadığı. Aniden çıkan bir rüzgara kapılıp ardına bakmadan ve ardında bıraktıklarına aldırmadan sürüklendiği yere aklının takıldığı. Belirsizdir oysa. Olası var mı bilinmeyecek kadar belirsiz. Söküp atmak istercesine içinden yer etmiş tüm kabuk bağlamış yaralara inat başkaldıran ayrık otu misalli kökünü koparıp yok etmediğin sürece orada duran. Bekleyen. Belki de sadece bir hayalden çok kabus. Geceleri uykunu bölen.
Çocukken ne zaman mutlu olursam ardından kötü şeylerin olabileceğine inandırıldım hep. Olmadı da değil. Ve bu inançla büyürken mutluluğun arkasında her zaman ortaya çıkmak için en uygun anı bekleyen engeller olduğuna aldandım. Yarım kalmamak adına yarım mutluluklar yaşamadım bu yüzden. Mutlu olmayı kendime yasakladım. Ali Ömer hayatıma girdiği zaman her gülüşümüzün arkasından gelebilecek göz yaşlarını bekledim hep. Öyle de oldu. Bu güne kadar hayatımız hep engeller, bize oynanan oyunlar ve aldatmacalar içinde geçti. Ve şimdi ortada ne oyun ne aldatmaca ne de engel kalmamışken ben hala korkuyorum. Bir yerlerden birisi ya da bir şey çıkıp her şeyi tepetaklak edecek diye korkuyorum. Ali Ömer ve çocuklarımla kuruduğumuz küçük dünyamızı bozacak diye korkuyorum. Biliyorum ortada buna sebep olabilmesi muhtemel bir şey yok ama içimden bu korkuyu atmam imkansız. Galiba benim mutlu olmaya alışmam imkansız.
Ali Ömer hala beni bunun aksine inandırmaya çalışıyor inatla. Yorulmadan, yılmadan. Ona karşı artık eskisi kadar korkmadığımı göstermeye çalışsam da biliyorum anlıyor. Yine de içimde bir yerlerde yaşadığım masalın sonunda sadece mutluluk olmasını isteyen tarafıma kulak vermeyi sıklıkla deniyorum bu aralar.
"Benim güzel sevgilim yine nerelere dalmış bakalım? "
Ali Ömer arkamdan bana sıkıca sarılıp yanağıma bir öpücük kondururken işte yine yakalandın kızım Sera dedim içimden, yani tabi içimden dediğimi umuyorum yoksa dışımdan mı dedim. Yok yok içimden demişimdir. Ay ya dışımdansa? Amannn neyse ne. Sonuçta yabancıya demedim. Sevdiğime dedim. Duysun. Sanki bilmiyor. Biliyor da, ya artık bıktıysa? Ya artık yeter be derse. Seninle mi uğraşacağım be kadın yetti ehhh derse. Der. Diyebilir. Demeli. Ben olsam derdim yani. Galiba. Belki. Büyük olasılıkla. Mümkündür.
"Seram."
"Aşkım."
"Sen neden kendi kendinle konuşuyorsun?"
"Sen duydun mu onları?"
"Hı hııııı."
"Ay yine mi yaaaa. Bi içinden konuş. Bi çaktırma. Ama nerdeeeee."
"Serammmm"
"Hı?"
Beni kendine döndürünce dudaklarıma bir öpücük kondurdu. " Ben bu haini çok seviyorum ama onu ne yapalım?"
"Çok mu?"
"Çoookkk"
"Peki bıkmadın mı? Hani ben sürekli böyle kötü bi şeyler olacak diye bekliyorum, sen de olmayacağına beni ikna etmeye çalışıyorsun ama ben bilmiyorum niye kafamdan bu düşünceyi atamıyorum. Yani bıkabilirsin. Uğraşmaktan yorulabilirsin. Yeter be kadın diyebilirsin. Hakkındır yani."
"Demem."
"Hiç mi?"
"Hiç. Ve neden biliyor musun?"
"Neden?"
"Çünkü ben seni çok seviyorum. Seninle ilgili hiçbir şeyden bıkmam. Usanmam. Sen istediğin kadar başımı ağrıt, konuş, sor, sorgula. Şikayet bile etmem. Ama bir şeye yeter derim. O da kendini bu kadar üzmene. Aşkım artık düşünme. Hepsi geride kaldı. Tüm kötülükler, oyunlar, engeller hepsi bitti. Bunları düşünerek kendini daha fazla hırpalama. Ben senin hep gülmeni, mutlu olmanı istiyorum. "
"Biliyorum aşkım ama bir an da aklıma geliveriyor işte. Sonra düşünmeye başlıyorum. Kafamda bin bir türlü senaryo oluşuyor."
"Senin kafanda dolaşması gereken tek düşünce akşam ki düğünümüz olmalı hatun. Senin tekrar bana ait olman. Ve bu sefer sonsuza kadar sürmesi."
"Ama ben zaten seninim Ali Ömer. Her zaman. "
"Biliyorum Seram, ama adının yanında tekrar benim soy adım olsun istiyorum. Tamamen benim ol istiyorum. "
"Yaklaşık dört saat sonra Sera Yüceler olacağım zaten beyyyyy."
"Öyle mi hatunnn?"
"Öyleeee."
"O zaman o dört saat çabucak geçsin."
"Geçsin valla."
"E artık bizim çocuklarda yalnız kalmayacak ne güzel."
"Nasıl yani aşkım?"
"E bir kızımız bir oğlumuz var. Kızımız bebekleriyle oynayacak oğlumuz arabalarıyla. Onlara oyun arkadaşı gerek değil mi? En iyi arkadaş da kardeştir bence."
"Ali Ömerrrrr."
"Serammmmm."
"Delisin sen."
"Hayır gayette aklım başımda. Hem hatırlatırım bana sözün var. Toprak, Çiçek, Gül, Nehir, Yonca, Çınar, Menekşe, Lale, Su, Defne, ...."
"Dur dur. Ali Ömer ne yapıyorsun?"
"Çocuklarımızı sayıyorum aşkım. Beraber karar vermiştik unuttun mu;?"
"Unutmadım da."
"Eeee daha ne? Ortada sadece Deniz ve Güneş var. Ben diğerlerini de istiyorum."
"Ama böyle olursa bütün hayatım hamile olarak geçecek. Ve ben şişko olurum. Bu kadar çocukla baş etmek için kendime zaman ayıramam. Pasaklı olurum. Çirkinleşirim."
"Olsun ben seni hamile, şişko, pasaklı ve çirkin halinle de çok severim. "
"Ali Ömerrrr."
"Ne yani sen beni kel, göbekli ve huysuz olduğumda sevmeyecek misin?"
"Ben seni sonsuza kadar severim canım."
"Öyle mi hatun. E o zaman?"
" E o zaman ne?"
"İsterse yirmi tane çocuğumuz olsun sen yine de şişko ve çirkin olmazsın sevgilim. Ben bundan eminim. Hem iki tane var ve sen bu dünyada ki en güzel kadınsın."
"Sen de en yakışıklı erkek."
"Abi. Öhö öhö. "
"Hay abine deeee."
"Rıfat."
"Yenge."
"Uzun zaman oldu."
"Yenge ben nasıl desem. Özür dilerim. Ben sandım ki, yani şey, yani işte öyle görünce. Ben sandım ki...."
"Rıfat tamam unutalım bunları. Geçti gitti diyelim. Konuşmayalım."
"Beni affedebilecek misin yenge?"
"Tam gelinimi öpeceğim sırada ortaya çıkmasaydın ve engel olmasaydın ben de seni affedebilirdim Rıfat."
"Aşkım yapma. Tamam Rıfat sorun yok. Dedim ya unutalım. Hem gelmekle bana iyilik ettin. Senin bu abin burda güzel sözler söyleyip beni oyalıyor. Hazırlanmam lazım. Kendi düğünüme geç kalırsam görürsün sen Ali Ömer."
"Ben seni beklerim aşkım."
"Ama ben geç kalmak istemiyorum. Neyse ben gidiyorum. "
"Teşekkür ederim yenge. Bir de şey..... Şirin de geldi. İçerde. Salonda. Seni bekliyor."
"Biliyorum ben çağırdım onu."
"Ha iyi bari yenge. Yalnız ..... çok yüklenme olur mu? O da çok üzgün ve pişman."
"Sevdiceğime kıyma diyorsun yani."
"Abi yapma. Halden anla işte."
"Merak etme Rıfat. Sadece döverim fazla bir şey yapmam."
"Ha iyi yenge..... Ne dövecek misin?"
"Hıııı döveyim diyorum. Şöyle evire çevire. Bi güzel. "
"Yenge gözünü seveyim yapma."
"Ayyy yokkk hak ettiii. Yani şimdi seni burda affetmişim. Hatta Ali Ömeri affetmişim. Ama benim ki de can değil mi? Birinden acımı çıkarmam gerek. E napalım. Bak işte. Piyango Şirine çıktı. Merak etme ama sen. sadece yatalak bırakırım öldürmem."
"Yenge sen ne diyorsun öyle. Ben vaz geçtim. Beni affetme, onu affet, beni döv."
Ali Ömer, Rıfatın sözleri üzerine daha fazla dayanamayıp bir kahkaha patatırken ben de ona katıldım. Rıfat hala ne olduğunu anlamayan gözlerle bir bana bir Ali Ömere bakıyordu.
"Rıfat sen beni sandın?"
"Nasıl yani yenge?"
"Ben bugüne kadar kimi dövmüşüm kime zarar vermişim? Şirine ne yapayım? Sadece konuşuruz. Hem seni bu kadar kolay affetmişim Şirini mi süründürürüm ben beee."
"Yürü be yengem."
"Yürüyeyim be Rıfat.. A bu arada sevgili müstakbel kocacım öyle güldüğünü görmediğimi sanma. Bugüne kadar Arzu adı verilen manken çakması, Yonca adı verilen dolandırıcı şeytan ve adı lazım değil diğer boya küpü estetik facialarına sadece düşünce de kalmış olan aklımdaki eylemleri gözünün ucuyla bile bakacağın başka gereksizler için hayata geçirmekte bir saniye bile beklemem haberin olsun. Ki bu eylemler öyle saç baş yolma, yüz tırmıklama veya eşya fırlatma gibi ufak tefek şeyler olmaz. Ayrıca seni de cezasız bırakmam bilesin."
"Sanki benim gözüm senden başka bir kadını görür de."
"Ben baştan uyarayım da.
" Ki bu sana bakan her erkek için de geçerli sevgili karıcım. Ve elbette sen de cezasız kalmazsın."
"Öyle mi sevgili kocacım. Ne cezasıymış bu? Ben mi baktım ki benim cezam olsun?"
"Şöyle sevgili karıcım öperim. Bak istersen gösterebilirim de, şimdi şöyle ki....."
"Abiiiii. Öhööööö."
"Ay. Tamam ben gittim. "
" Seram. Aşkım. Bi kere öpseydim ya. "
"Abi sonra öpersin. Gel hadi şu ihaleyi konuşalım."
"Rıfattt. Ben sana bunun hesabını sorarım ama."
"Sor abi. Sorma diyen mi var. Sor tabi ama bugün senin düğünün var abi. "
"Benim düğünüm var. Seram tekrar benim karım oluyor değil mi Rıfat?"
"Evet abi. Aynen öyle."
"Rıfat ben evleniyorum. Serayla."
"İyi misin abi?"
"Çok iyiyim Rıfat. Çok iyiyim."
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top