Bölüm 88

   Merhaba,

      Yeni bölüm geldi.

      Sera ve Ali Ömer karşılaşacak.

     Sizce nasıl olacak?

    Ya Denize be dersiniz?

Oy ve yorumlarınızı unutmayın.

   Görüşmek üzere.

****************************************************

   Oğlum doğmuş, hatta bir ayını doldurmasına oldukça az zaman kalmıştı. Bu dönemde kızlar olmasa ne yapardım bilmiyordum. Son bir yıl içerisinde arkadaştan öte kardeş gibi olmuşlardı benim için. Sanırım gerçek dostlukta buydu.

    O gün Marcelanın beni doğuma yetiştirmeye çalışırken bir yandan da Rose ile birlikte Rıfatı şirketten nasıl gönderdiklerini hatırlayınca elimden olmadan gülümsedim. Rıfat gittikten sonra Rose hastaneye yanıma koşmuştu. Jade ve Isabella da çocukları Jade'in kocası Alex'e bırakıp gelmişlerdi. Ve oğlum beni çok yormadan doğmuştu. Şimdi kollarımın arasında bir melek gibi uyuyordu. Güneş Güçlü. Benim oğlum. Denizse halının üzerine oyuncaklarını sermiş arada bir bana göstererek oynuyordu. Bu tabloda tek bir eksik vardı. Ali Ömer. Babamız. Fakat o eksik asla tamamlanmayacaktı. Oğlumu beşiğe yatırırken "Belki babamız yok ama biz çok şanslıyız." dedim. "Baksana tam dört tane teyzen var , bir ablan ve bir sürü kuzenin . "  İnsan bazen elinde olanla yetinmeyi öğreniyordu. Hayat öğretiyordu çünkü. Ara sıra durup bir sene önce ne halde olduğumu düşünüyordum. Ve şimdiyi. Belki sevdiğim adamı kaybetmiştim ama hayat bana hem harika dostlar hem de çok güzel bir ders vermişti.

      Ali Ömerin gelmesine bir gece kalmıştı. Onunla yüz yüze gelecektim. Değişmiş miydi acaba? Eminim eskisi gibi fit ve yakışıklıdır. Ya beni görünce ne hissedecekti? Görmeyi en son beklediği kişinin ben olacağıma şüphem yoktu.  Bilmediği şeyse karşısında artık eski Sera olmadığıydı. İki çocuk annesi ve yalnız bir kadın olarak daha güçlüydüm artık.  Ve etrafımda beni seven ve destekleyen insanlardan oluşan kocaman bir ailem vardı. Aslında bir şans tanısam çekirdek ailem dört kişi olabilirdi. Şirketteki baş mimarlardan Peter bir kaç kez benimle konuşmuş ve bana olan ilgisinden söz etmişti. Fakat olmazdı. Hala Ali Ömeri bekliyor felan değildim elbette. O kadar çaresiz ve duygusal değilim artık. Belki bir gün yeni biriyle yeni bir başlangıç yapabilirim ama o gün henüz uzak.

       "Annniii Boooccuuukk"

       "Evet annecim Bay Boncuk. Hadi gel bak kardeşin uyudu seninde artık uyuman gerek. "

       "Taaammm."

        "Akıllı prensesim benim. Gel bakalım. "

       "Ben pyenses deyilim. "

        "Neden öyle dedin canım. Sen bir prensessin."

       "Ben pyenses deyiyim. Babbaa ditti. Ben senin meyeyinim."

               Uzun süredir babasının lafını etmeyen kızım babası gittiği için prenses olmadığını söylüyordu. Ali Ömer ona hep prensesim derdi. Benim kalın kafam. Kimbilir içine neler atmıştı benim küçük kızım.

        "Evet canım sen benim meleğimsin ama prensessin de "

       "Babbaaa"

       "Meleğim gel bakalım buraya." deyip onu kucağıma oturttum. "Babanın burda olmamasının nedeni sen değilsin. Evet o yok ama o seni çok seviyor . Ve sen onun prensesisin . Tabi benim de. Tamam mı canım benim. "

      "Ama... ditti. Delmiyo."

     "İşleri çok meleğim. Hem geçen gün aradı baban. Sen uyurken. Seni de kardeşini de çok özlemiş. Benim prensesim yemeklerini yesin, uykusunu uyusun. Ben işlerim bitince gelirim dedi."

     "Taaamm. Uyuyayım o zaman. Babbaa deysin hemen. "

           Ah benim melek kızım. Sana yalan söylemek ne kadar zor aslında. Kelimelerin ağzımdan bu kadar kolay çıktığına ben bile şaşırıyorum. Sen o küçücük kafanda neler kurmuşsun. Minicik kalbinde kendini suçlamışsın. Ah Ali Ömer kendimden geçtim ama sen bu çocuğu böyle üzdün ya.

       Kızımı yatırdıktan sonra sabah Ali Ömer ile karşılaştığımda daha güçlü olacağımı fark ettim. Ne zaman ona karşı yumuşayacağımı hissedersem Denizin sözlerini hatırlamayı aklıma not ettim.  Bir süre daha onu izleyip kendi odama geçtim. Her ne kadar sabah giyeceğim elbiseyi Isabella, Jade, Marcela ve Rose seçip hazırlamış olsalar da onu giymemekte kararlıydım. Bunca zaman sonra  karşısında gördüğü Sera onu her haiyle şaşırtmalıydı. Bir gece sabaha karşı dinleyip anlamadan evinden kovup ardından hemen boşadığı o zavallı Sera yoktu artık. O bana güvenmemişti. Beni bir paçavra gibi atmıştı. Şimdi bir yerlerde süründüğümü sanıyordu herhalde. Dolabıma şöyle bir göz gezdirdikten sonra onun en sevdiği renk olan koyu mavi bir elbiseyi elime aldım. Üzerime oturan ve dizlerimin hemen altında biten bir elbiseydi. Aynı renk topuklu ayakkabılarımla mükemmel olacaktı. Saçlarımı açık bırakıp belirgin bir göz makyajı ve takılarımla bu iş tamamdı.  O beni ne kadar yitik görmek isterse istesin ben soy adım gibi güçlü duracaktım. Umurunda olsun ya da olmasın.

       Sabaha karşı yine tekrarlayan kabuslar eşliğinde uyandığımda oğlumun ağlama sesini duydum. Yataktan çıkıp beşiğinden aldığımda altını kirlettiğini anladım. O sırada kapıda Isabella göründü. Artık bebekte olduğu için ikizleriyle biz de kalıyordu. Aslında onun hikayesi de benimkine benzerdi. Çocukların doğumundan bir süre sonra kocası başka bir kadın için onları terk etmişti.  Erkeklerin çoğu böyleydi işte.

       "Sen uykuna geri dön Bella. Ben hallederim. "

      "Yine kabus gördün değil mi? "

     "Görmesem müthiş olurdu. "

    "Bir gün hepsi geçecek biliyorsun değil mi?"

    "Umarım Bella. Umarım. "

          Güneşin altını temizleyip emzirdikten sonra yeniden uyuttum.  Denize bakmak için odasına geçtim. Yine Bay Boncuk' a sarılmış uyuyordu. Üzerini örtüp öptüm. Bu gün büyük gündü. Aslında büyük derken o kadar da abartılı değildi. Ne olmuş yani onunla karşı karşıya geleceksem? Hadi ama Sera korkuyor musun yoksa? O zaman bu içindeki kıpır kıpır olan his de neyin nesi?  Sevda mı? Aşk mı? Fakat artık buna hakkın yok. O bir başkasına ait. Zaten öyle olmasa bile istemedi seni. Kovdu.  O yüzden söyle o kalbine atmasın öyle. Düşünmesin beynin. Sormasın aklın. Titremesin ellerin. Herhangi biri o. Herkes gibi. Bu gün şirkete gelecek olan Ali Ömer değil başka bir şirketin sıradan  bir sahibi sadece. Unutma bunu.

       Ilık bir duş alıp, saçlarımı kuruttum. Doğal halleri düz olduğu için uğraşmama gerek yoktu fakat biraz değişiklikten kimseye zarar gelmezdi değil mi? Uçlarını içe ve dışa doğru hafifçe hareketlendirdim. Belirgin bir göz makyajı yaptım.  Elbisemi giyip kemerimi ve takılarımı taktım. Aynanın karşısında dikilip kendime baktığımda tek eksiğimin ruj ve parfüm olduğunu fark ettim. Onları  da sürersem hazırdım. Elime aldığım rujlara bakarken  Isabella "Kesinlikle kırmızı olmalı" dedi. " "Ve parfümde bunu kullanmalısın."

       "Bilmiyorum Bella. Biraz fazla olmaz mı? Zaten bu elbise de bu makyajda aşırı kaçtı. Ben bu değilim ki. "

     "Evet değilsin. Sen daha sade ve günlük giyiniyorsun. Ve neredeyse hiç makyaj yapmıyorsun. Fakat bu gün farklı Sera. Emin ol bu elbise sana seçtiğimiz takımdan daha güzel olmuş. Biz bunu nasıl atladık."

     "Emin misin? Onu etkilemeye çalıştığımı falan sanacak. "

    "Eeee ne var bunda? Sen de o hiç yokmuş gibi davranacaksın. Umursamayacaksın. Eski Sera olmadığını görsün. "

    "Haklısın Bella. Yok gibi davranmalıyım. Sıradan biriymiş gibi.  Hadi süreyim şu ruju."

    "Ve parfümü de unutma. Ne kaçırdığına yansın."

     "Sanki umurunda olur da"

     "Sera sen hakikaten çok safsın. Aynaya bir bakar mısın? Karşında duran bu çekici ve güzel  kadın sensin. Nasıl ayrılmış olursanız olun. Erkekler böyledir. Güzel bir kadın gördüklerinde hele ki ulaşamayacakları güzel bir kadın salyaları akar. Çatlat onu. "

    "Delisin Bella"

    "Ama kabul et haklı bir deliyim."

    "Evet kabul ediyorum. "

         Son sözüm üzerine ikimizde gülerken içimden Bellaya hak verdim. Birazcık oyun oynamaktan zarar gelmezdi öyle değil mi? Çocuklarımı öpüp aşağı indiğimde Jade mutfaktan kafasını uzatıp bir ıslık çaldı. " Bence çatlatmak az kalacak delirecek ya da dur kuduracak. "

      Arabama binip şirkete doğru ilerlerken hayalimde beni gördüğündeki yüz ifadesini kafamda canlandırmaya çalıştım. Eminim en son düşüneceği şey bu sabah benimle bir toplantı yapacağı olacaktı.  Eğer bu bir savaşsa ben kılıçlarımı kuşanmıştım. Varsın gerisini o düşünsündü.

    Şirkete varıp arabamı otoparka park ettikten sonra içeri girip asansörlerin önüne geldim. Çalışanlar da yavaş yavaş gelmeye başlamıştı. Arthur da asansörün çnüne gelerek beklemeye başladı. Bana bir bakış attıktan sonra kafasını çevirdi. Sonra tekrar baktı. "Sera bu sen n misin?"

      "Evet biraz değişiklik yapayım dedim."

     "Yalnız bu...bu..."

     "Olmamış mı yoksa?"

     "Ne? Hayır , hayır.  Olmuş. Hatta süper olmuş. Çok güzel olmuş. "

    "Teşekkürler Arthur. "

           Asansör gelince kendi katıma çıkıp odama girdim. Marcela ve Rose hemen içeri grip kapıyı kapattılar.  "Seraaaa inanamıyorum sen çok güzel olmuşsunnnn. "

        "Rose abartma sadece biraz makyaj ve elbise etkisi işte. "

       "Biraz makyaj ve elbise etkisi mi? Kızım yakıyorsun. Hele o parfümün mis mis. Rose az bile söyledi."

      "Abartmamışım değil mi kızlar?"

     "Abart be. Kime ne? "

    "Yani Sera. Kime hesap vermen gerek ki? O senin neyin? Seni kovan eski kocan. Görsün ne kaybettiğini."

     "Yani sadece  beni yıkamadığını görsün istiyorum. "

     "Sen merak etme Sera. Görecek ve belki de pişman olacak. "

    "Hayır Marcela. Sadece görsün. Ondan bir beklentim yok. Evlendiği gün bitti artık. "

          Biz kızlarla konuşurken Arthur kapıdan başını uzatıp "Hey, sohbetinizi bölmek istemem ama geldiler. Toplantı odası hazır." dedi.

       İşte başlıyorduk.


Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top