Bölüm 86
Zaman geçiyordu. Hızlı, sıradan ve aynı. Zamanın geçmesi değil ama içimin bomboş ve anlamsız yeknesak yalnızlığında aslında çok da aşina olmadığım duygular arasında gel gitler yaşarken, sözünü etmeye değer tek şey artık alıştığımı sandığım hayat olmuştu. Bundan sonrası böyleydi, biliyordum. Kapılarımı ne mutluluğa ne de aşka kapatmamıştım, fakat ikisinin de gelip beni bulacağı olmadığının da farkındaydım. Kendime şartlar koşup, umutları tükenmiş biri olarak yaşamak yerine yeni bir sayfa açmayı seçtim. Hayatımın iki yıllık bir dönemi vardı, aslında hayatımın bir çok dönemi vardı. Kendimi bilmez zengin züppelik dönemim, kendimi bildiğimi sandığım, yeter param olduğu dönemim, kendimi sevildiğime inandırıp aslında aldandığım dönemim ve şu an içinde bulunduğum iki çocuklu ve başka bir şey düşünmemek için kendini işe adamış dönemim. Ah, işte bu oldukça fenaydı. Yaşadıklarımın adını yeni koymuşken, geceleri uyuduğumda rüyalarımda Ali Ömerin beni evinden ve hayatından kovduğu aynı sahneyi görerek uyanıyordum. Aslında rüya değil kabustu bunlar. Ve tekrar uyuduğumda onun Arzuya sarılmış, karnını severken gülümseyen yüzünü görüyordum. Bu muydu yani? O, iki sene boyunca kurduğun hayallerini şimdi bir başkasıyla yaşarken , senin yalnız, mutsuz ve tek başına olarak yaşaman mıydı hayat? Acaba hiç aklına geliyor muydum? Ne yapar ne eder diye düşünüyor muydu? Ya Deniz? Onu da mı unutmuştu? Unutmuştu elbette. Şimdi Arzu hanımın aş ermeleri eşliğinde geçiyordu günleri. Fakat asıl anlamadığım evi satmaktan vaz geçip, orada oturuyor olmalarıydı. O evdeki hatırlarımız hiç mi canlanmıyordu gözünde? Bu kadar silmişti demek her şeyi.
Ondan bana kalan ve onu unutmamı imkansız hale getiren miniğimin varlığı ve kızım bana güç veriyordu. Belki bir gün yıllar sonra o da öğrenecekti, ama o zamana kadar sadece üçümüz vardık. Yine de bazen Ali Ömerin az sonra kapıdan içeri girip bana yine sevgi ve aşk dolu gözlerle bakacağı, karnımı okşayıp seveceği ve sonra da Denizi de kucağına alıp öpeceğini düşünüyordum. Hayaldi tabi. Sadece hayal, çünkü o şimdi başka bir kadının karnını seviyordu. Yüceler imparatorluğunun veliahtını. Benim bebeğim ise soyadı gibi güçlüydü. Yanımızda babası olmayacaktı ama o çok güçlü olacaktı, tıpkı kızım gibi.
"Anniiii"
"Annem. Gel bakalım buraya." Topunu bana uzatan kızımı kucağıma oturttum. Yeni hayatımıza o da alışmıştı artık. Olanlardan habersiz, kendi dünyasında büyüyordu. "Babbbbaaa" diye bağırınca bir an ne diyeceğimi bilemedim. Baban gelmeyecek kızım. O bizi bıraktı. Onun artık yeni bir ailesi var. Diyemem ki. Denmez. İki yaşında bir çocuk ne anlar bunlardan. Değil iki yaşında ben bile otuz iki yaşımda anlamıyorum.
"Seninle top oynayalım mı meleğim?"
"Babbbbaaaa"
"Baba yok canım. İşi var onun biz oynayalım mı?"
"Babbaaa geysin."
"İşi bitince gelecek kızım. Hadi gel biz oynayalım."
Bir insan çocuğuna yalan söyler mi? Ben söylüyorum işte. Asla gelmeyecek baban, bekleme diyemem ki. Onun o küçücük dünyasını daha fazla mahvedemem.
"Kımıııı""
"Evet bebeğim topun kırmızı"
"Annniiii mammaaa"
"Acıktın mı sen? Gel bakalım doyuralım o minik karnını. "
Mutfağa geçip kızımı mama sandalyesine oturtup yemeğini hazırlamaya başladım. Yeni çıkan dişleri ile artık hemen her şeyi yiyebiliyordu, fakat en çok sarma seviyordu kızım. Tabağındaki yemeklerin yanına iki tane de dolma koyup önüne koydum. Yüzündeki sevinç görülmeye değerdi. "Domaaaa" diye bağırarak hemen bir tanesini eline alıp yemeye başladı. Babası kılıklı ne olacak. Yani olmayan baba. Neyse ne işte.
Denizin yemek yemesini izlerken karnımda hissettiğim küçük vuruş ile yüzüme bir gülümse yerleşti. Küçük bey tekme atıyordu. Evet bir oğlum olacaktı. Ve sanırım o da acıkmıştı. Deniz yemeğiyle oyun oynayarak yerken ben de kendime bir şeyler hazırladım. Çatalı elime alınca bir an aklıma gelen şey ile gülümsemeden edemedim. Ali Ömer ile ayrılmamış olsaydık yemek yemek için bebeğimin uyarısını beklememe gerek kalmazdı. Sürekli bana yemek yedirmeye çalışırdı. Çalışırdı-da ne yapıyorum ben? Artık o yok. Yalnızım. O artık Arzunun ne yediğini düşünsün hem. Belki biraz kilo alır çiroz şey. Şimdi yediği önünde yemediği ardındadır. Bir dediği iki olmuyordur. Ay ne diyorum ben ya? Bana ne çirozluğundan, yediğinden, içtiğinden? Kocası düşünsün. Bir de kıskan bari Sera. Bitti kızım anlamadın mı sen daha? Kovdu o seni. Kızını. İstemedi. Artık başka hayatlarınız var. Senin de öyle. Yeni bir sayfa açtın Sera. Sürekli onları düşünerek nereye kadar? Düşünmek değil de benim bebeğim burda babasız büyüyecekken onun orada.... E yeter Sera. Bir de ara yalvar istersen. Nerede senin gururun? Senin üç kişilik bir ailen var. Sen, kızın ve oğlun. O kadar. Ali Ömer yok artık. Olmayacak.
Yemekten sonra kızımı yatırıp bilgisayarımın başına geçtim. Niyetim kalan işlerimi tamamlamaktı. Doğrusu kalan iş falan yoktu. O kadar çok çalışıyordum ki değil geriye iş kalması fazladan iş bile yapıyordum. Yine de şikayetçi değildim. En azından beni oyalayan ve ayakta tutan şeylerden biriydi bu. Zeynep'in dediği gibi tek başıma koca şirketin işini yapıyordum neredeyse.Biraz çalıştıktan sonra saate bakınca gece yarısını geçtiğini gördüm. Bebeğim olmasa kendime bir kahve yapar ve bir kaç saat daha çalışmaya devam ederdim. Nasılsa uyuyamıyordum ve uyusam bile gördüğüm kabuslar bana geceleri dar ediyordu. Bu yüzden bir bardak süt alıp yukarı çıktım. Bardağı komodinin üzerine bıraktıktan sonra Denize bakmak için odasına geçtim. Bir melek gibi mışıl mışıl uyuyordu. Üzerini örtüp saçlarını okşadım. Sonra kendi odama yürüyüp aynanın önüne geldim. Artık beş aylık hamile olduğum için karnım iyice belli oluyordu. Küçük bey de ağırlaşmaya başladığından beni yoruyordu. Bir süre karnımı okşayıp aynadan kendime baktım. Gözlerimin altında siyah halkalar belirmişti Yorgundum ama uyumaktan korkuyordum. Karnımı bir kez daha sevip hadi bakalım küçük bey, bakalım bu gece uyuyabilecek miyiz dedim. Bu arada sana bir isim düşünmeye başlasam iyi olur diye de ekledim.Bardağı elime alıp sütü içerken aklıma gelen isimleri de yüksek sesle söyleyip, kulağa nasıl geldiğine bakıyordum.
"Yiğit? Yok çok bilindik."
"Aslan? Ne o o öyle ormanlar kralı mı benim oğlum?"
"Onur? Çok yaygın."
" Ali Ömer? "
Birden dudaklarımın arasından çıkan isimle neye uğradığımı şaşırdım. Planlı bir şey değildi. Ve asla olmazdı. Oğlum ona dair bir isim taşımayacaktı. İsim mevzusunu sonraya bırakıp yatağa girdim. Abajurun ışığını kapatırken belki de bu gece uyuyabilirim, gerçi ne değiştiyse diye düşündüm. Yine de dileğim kabul olmadı. Kabus kendini yineledi. Ağlayarak uyandım ve ışığı açtım. Saat dörde geliyordu. En azından bu gece üç saat olsun uyuyabilmiştim. Ama ne uyku. Tekrar uyursam kabusun gerisinin geleceğini bildiğimden kalktım. Belki de Zeynep haklıydı. Bu rüyalardan kendim kurtulamıyorsam bir terapistten yardım alabilirdim. Bunu kendime hatırlatmayı not edip kızıma baktım. Yine üzerini açmıştı. Örtüp başına bir öpücük kondurdum. Oyuncak ayısı Bay Boncuk'a sarılmış uyuyordu. Ve Bay Boncuk ona Ali Ömerin hediyesiydi. Ne yazık ki Denizi o oyuncaktan vaz geçirememiştim. Ben ve Zeynep de ona değişik bir sürü oyuncak almıştık fakat o sözde babasının hediyesine sıkı sıkıya sarılmıştı. Bazı zamanlar unutur ümidiyle onu saklamıştım, fakat o zamanlar da her seferinde oyuncağını sormuş ve bulana kadar ağlamıştı.
Odama geçip ılık bir duş aldım. Üzerimi giyinip makyajımı yaptıktan sonra kahvaltılık bir şeyler hazırlamak için mutfağa indim. Saat beşi çeyrek geçiyordu. Ben işteyken kızıma bakan Isabella'nın gelmesine daha neredeyse daha iki saat vardı. Sabah rutinim böyleydi işte. Her gün ne kadar ağırdan alsam da uzunca bir süre böyle bekliyordum. Salona geçip bahçeye açılan cam kapılara yöneldim. Mevsim bahar olduğu için hava güzeldi ve kuş sesleri duyuluyordu. Bahçenin ortasında durup taze bahar havasını içime çektim. Ardından aklıma gelen şey ile gülümsedim. "Güneş" dedim. Oğlumun adı Güneş olacaktı.
**************************************************
Merhaba,
Güneş ismini nasıl buldunuz?
Ali Ömer ne yaptı öyle anlayabilen var mı?
Aklınca intikam alıyor herhalde.
Ama Arzuyla?
Neyse.
Siz ne dersiniz?
Yorum ve oylarınızı bekliyorum.
Görüşmek üzere.
*****************************************************
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top