Bölüm 85

       Bugün tam iki ay oldu.  O evden, ondan ayrılalı tam iki ay. Bu iki ay içinde hiç karşılaşmadık. Mahkemede bile avukatı vardı. Zaten görmeyi de beklemiyordum.Her şey bir hafta içerisinde olup bitti. Şiddetli geçimsizlik öne sürülerek benden boşandı, kızımı nüfusundan sildirdi ve bir sabah kapımı açtığımda eşyalarımın iki valizin içine deyim yerindeyse tepiştirilerek bırakılmasını sağladı. Evimizi de satışa çıkardığını duydum. Yani geriye değil bizden bir şeyler,  hiçbir şey kalmadı.  Hiç birine sesimi çıkarmadım. Kendimi savunmaya kalkmadım. Bunca nefreti bana ve kızımıza yakıştıran adam için mücadele bile etmedim. Gerek yoktu çünkü. Bir kere olsun dinlemeden sadece gördükleri ile yargılayıp karar vermiş bir adam için değmezdi. Yaşadığımız onca şeye rağmen para için onunla olduğumu söylemişti. Diğerleri bir yana ama bu ve kızımıza yaptığı gururumun sevgimin önüne geçmesi için yeterliydi.

      Elbette sadece Ali Ömer değil Rıfat ve Şirin de benimle olan tüm bağlarını kopardı. Onları suçlamıyorum. Suçlamadım da. Daha doğrusu umursamadım. Önceleri düştüğüm üzüntü bataklığından ve çektiğim acılardan sonra umursamamayı öğrendim. Ben hep yalnızdım. Ne ailem ne sevdiğim ne arkadaşlarım.  Bir tek Ceren ve Suzan abla kalmıştı geriye. Ve onların mücadele ve ara bulucu olma isteklerini de kesin bir dille reddettim. Artık onlara dair hiç bir şeyi ve hiç kimseyi istemediğimi söyledim. Durumu bu şekilde kabullenişim onlara da mantıklı gelmiş olacak ki bir süre sonra pes edip vaz geçtiler.

      Ve ben gittim. İnkar edecek değilim. Onunla aynı şehirde aynı gök yüzünün altında nefes alıyor olmak ağır geldi. Hala çok seviyor olsam da bana yaşattıklarının ötesinde içimde yaşadıklarım, hissettiklerim engel oldu buralarda kalmama. Belki de hiç dönmemem gereken İngiltereye, Zeynep'in yanına gittim.  Her şeyi unutmak için her şeye yeniden başlamaya.  İngiltere de olduğumdan Ceren dışında kimsenin haberi yok, o da kimseye söylemez zaten. Sözü var bana. Gerçi soran olmayacağını biliyorum fakat yine de verdirdim bu sözü. Kızım başladığı noktaya geri döndü. Sık sık babasını soruyor. Arıyor. Hatta bazen ağlıyor. Şimdilik ona söyleyebileceğim bir şey yok, iki yaşına gelecek ay basacak minicik bir çocuğa baban beni de seni de istemedi diyemem. Aslında bunu büyüyünce de diyemem.  Ama bilecek. Bilmesi lazım. Saklamadan her şeyi anlatacağım ona zamanı gelince. Koskoca dünyada sadece ikimiz varız. İki kişilik bir aileyiz.

     İngiltereye geldiğimizin ikinci haftasında Zeynep ve eşi şirketin Yeni Zenlanda da açılan yeni bürosu için güvenilir birini aradıklarını ve eğer ilgilenirsem işin benim olduğunu söylediler. Kabul ettim, çünkü burası ya da orası artık fark etmiyor. Üstelik bu yeni iş Ali Ömerle aramıza biraz daha mesafe koyacaksa daha iyi bile olur. Gerçi ne nerede olduğumuzun ne de ne halde olduğumuzun onun için bir önemi olmadığına eminim. Bir haber bir telefon ya da başka bir şey yok. Telefon numaramı da değiştirdiğim göz önüne alınırsa beklemem biraz ironik olur ama isteseydi Cerene sorabilirdi ve sormadığına göre hisleri hala aynı ve ve elbette benimde. Yani elde var sıfır.

       Şimdi Yeni Zenlanda dayız. Yeni bir ülke yeni bir hayat. Farklı insanlar. Ama ya duygular. Sanırım artık onu daha az düşünür oldum. Kızım da artık eskisi kadar sık sormuyor babası bildiği ama onu bırakan adamı. Ve benimde dalıp gittiğim anların sayısı daha az. Buna neden işlerin yoğunluğu olsa da geceleri Deniz uyuduktan ve ben uyumak için bin türlü şey yapıp hala uyuyamadıktan sonra eskisi kadar ağlamıyorum mesela. Galiba bir haftalık evliliğimizin son gecesi içtiğim kahve ve çaylar tüm ömrümce uyuyabileceğim uykularımı aldı benden. Elbette böyle düşünmek gerçekçi değil. Bunu biliyorum. Bu sadece kendimi teselli etmek için uydurduğum bir kılıf. Ve ben ayrı üçüncü aya girerken artık dakikaları, saatleri ve günleri saymayı bıraktım. Ben aslında ona dair her şeyi yavaş yavaş bıraktım. Hayatıma girip onca ortak paylaşımımıza rağmen bizi bırakan adamı bıraktım. Hiç bir şey kalmamasına özen gösterdim. Sanki hiç yokmuş gibi. Hiç olmamış gibi. Bir tek şey dışında. Ne yapsam silemeyeceğim bir tek şey dışında. Her zaman bana onu hatırlatacak ve asla unutturmayacak şey dışında.  Hamileyim. Evet. Buraya geldiğimizin günlerde yaşadığım baş dönmelerini ve mide bulantılarını yorgunluğa ve üzüntüye yormuştum. Ama kader bir kez daha yüzünü gösterdi ve hamile olduğumu öğrendim. Doktor bunu ilk söylediğinde sadece ağladım. Göz yaşları  gözlerimden birbiri ardına dökülürken tepki bile veremedim. Öylece baktım. Ondan bir parça. Unutmaya çalışırken kendini hep hatırlatacak bir parça. Artık üç kişiydik. Ben, kızım ve ailemizin yeni üyesi. O da ileride babasını soracaktı elbet. Ona ve kızıma karşı hep dürüst olup her şeyi anlatacaktım. Ama Ali Ömer asla bilmeyecekti. Bir çocuğu olacağını asla öğrenmeyecekti. Öğrense bile inanmazdı ki zaten. Hem inansa da doğduğu zaman onu benden almaya kalkabilirdi ve biliyordum ne yapar eder bana bir daha asla göstermezdi. Hem ne demişti. Bir daha sesimi duymak ya da yüzümü görmek istemiyordu, öyle değil mi?

     Ve işte iki ay da bitiyor. Şu an üç aylık hamileyim. Henüz kimseye de söylemedim. Gerçi söyleyebileceğim sadece iki kişi var. Biri Zeynep diğeri Ceren. Ama şimdilik sadece bana kalsın istiyorum. İçimdeki bu küçük sır sadece benim olsun. Ben bileyim. Ben hissedeyim. Bazen düşünüyorum eğer bu olanlar olmasaydı, hala birlikte olsaydık Ali Ömer mutlu olur muydu baba olacağı için? Bir yanım bu soruyu sormama bile kızıyor, diğer yanımın ise gözünde o hali canlanıyor. Acaba Toprak mı yoksa Çiçek mi diye sorduğunu hayal ediyorum.  Sonra hemen siliyorum bu görüntüyü aklımdan. Hayır onun adı erkekse Toprak da olmayacak kızsa Çiçek de.  O sadece benim. Ali Ömerin onun üzerinde hiç bir hakkı yok. O, o hakkı o gece kaybetti.

     Çalan telefonumun sesiyle kendime geliyorum. Arayan Ceren. Biliyorum mümkünü yok ama onunla her konuştuğumuzda sanki Ali Ömere dair bir haber alacakmış gibi hissediyorum. Beklediğimden değil, sadece böyle hissediyorum, hepsi bu. Israrla çalan telefona cevap verip "Alo" diyorum.

      "Sera canım merhaba."

     "Merhaba canım."

    "Nasılsın? "

    "İyiyim. ..... Gerçekten. "

           Biliyorum. Farkındayım. Ceren de biliyor iyi olmadığımı. Olamayacağımı. Ne kadar olursa artık. En azından ilk zamanlardaki o ürkek, korkak ve sürekli ağlayan kız yok artık. Yine ağlıyorum belki ama o kadar sık değil. Bitmediyse bile bitmek üzere. Tükendi. İçimden nefes almak gelmezken ayakta ve hayatta kalmak için nedenlerim var benim. Çocuklarım var. Onlar için varım ben de artık. Ötesi yok. Kalmadı. Bitirdi. Bitirdiler.Eski Seradan geriye çocuklarına karşı olan sevgisi ve gözü karalığı dışında pek bir şey kalmadı.

     "Sera iyi ol lütfen. Artık sadece kendini düşün olur mu? Seni zerrece hak etmeyen bir adamı değil. Aslında adam bile denmez ona da. Neyse."

     Belli bir şey olmuş. Cerenin Ali Ömere bu denli saydırmasının altında, ardında bir neden var. Biliyorum çünkü Ceren ona hiç böyle çıkışmazdı. İlk zamanlarda bile yanlış anlaşılmanın zamanla düzeleceğini, her şeyin yoluna gireceğini söyleyen kişi o. Fakat duymak ister miyim işte onu bilmiyorum. Emin değilim. Yine de bilmek daha iyi sanırım. Sonuçta daha ne kadar acıtabilir canımı? Daha ne kadar yıkabilir beni? Bir kaç göz yaşı daha düşmüş gözlerimden ne fark eder?

       "Ceren söyleyebilirsin çekinme lütfen. Ne oldu?"

     "Çekinmek mi? Ne mi oldu? Ne olacak Sera. Yani sen de "

    "Ceren hadi canım. Yorma beni. Söyle kurtul."

    "Ya aslında var da bir şey. Boşver be arkadaşım. Amannn Deniz nasıl? Ne yapıyor benim yeğenim?"

    "Deniz iyi Ceren. Hadi söyle ne oldu? Bak yoksa  doğumunda gelmem oraya. "

   "Ay tamam. Tamam. Söylüyorum. Ama bak üzülmek, ağlamak yok daha fazla anlaştık mı? "

  "Ceren onunla ilgili hiç bir şey beni daha fazla üzemez. Yeteri kadar hatta daha fazla üzdü, kırdı beni ve artık geri dönüşü yok. Zaten bitti. Geçti gitti. Hadi ne oldu?"

   "Offf tamam ya. Ali Ömer evleniyor."

        Bir an için duyduklarım bir kabusun en derin yerinden fırlamış gibi hissettim. Fakat son zamanlarda hayatım kabus gibi değil miydi zaten. Bu kadar kolay mıydı her şeyi silmek? Tüm yaşananları, hissettiklerini arkanda bırakmak? Benden, bizden geriye hiç mi bir şey kalmadı? Kalmadı demek ki. Sadece üç ay yetti her şeyi sıfırlamaya. O kadarlıkmış demek bizim sevdamız. O kadar sevildim demek.

      "Sera. Sera iyi misin?"

    "Kiminle?"

    "Ay ne fark eder kiminle Sera? Ha o ha başkası?"

   "Kiminle Ceren?"

    "Arzu var ya. Semihin kızı. Onunla işte."

         Çarpık bacaklı Arzu. Boya küpü Arzu. Giyinmeyi unutmuş, cahillik abidesi Arzu. Sen de başladığın yere döndün ya Ali Ömer. Sen de benim yerime onu koydun ya.

     "Layığını bulmuş. Mutlu olsun."

    "Sera bir şey daha var canım."

    "Nedir?"

    "Arzu bir buçuk aylık hamileymiş."

        İşte bu en kötüsü. En karanlığı. En fecisi. Bu güne dek küçücük, ufacık da olsa bir umut kırıntısı varsa da onu da tükettin Ali Ömer. Bitti. Bitirdin bizi. Ne kadar sinirli ve kızgın olursan ol. Bunu yapmayacaktın. Bu kadar mı büyüktü nefretin? Bu kadar mı derindi öfken?  Mutlu ol. Aldın intikamını. Benden sonra bir başkasına değdi ya tenin. Bizim olan ne varsa tükettin sen artık. Umurunda olmasa da yok. Hiç bir şey yok. Senin için dökülecek bir tek damla göz yaşım bile yok artık.

      "Sera iyi misin? Canım bak lütfen üzme kendini. "

     "Ceren bu konuyu kapatalım artık olur mu? Kapatalım ve bir daha hiç açmayalım. Bitti artık. O seçimini yaptı. Söylenecek bir şey yok artık. Doğadan bir haber yok hala değil mi? Hala komada?"

     "Evet canım hala komada. Doktorlarda net bir şey söyleyemiyor.Sera iyisin değil mi? Söylemeseydim keşke. Ama bilmen de gerek. "

     "Merak etme iyiyim. Lütfen Doğanın durumunda bir değişiklik olursa haber ver bana olur mu? Şimdi kapatmam gerek. "

    "Tamam canım. Kendinize dikkat edin."

       Telefonu kapatınca, koltuğun kolunu sıkan elime takıldı gözlerim. Fark etmemiştim. Yavaşça parmaklarımı gevşetip, elimi karnıma götürdüm. Ne kadar doğru bir karar verdiğime bir kere daha ikna olmuştum. Ali Ömer bu bebeği de, ailemizi de hak etmiyordu. Üstelik yeni bir ailesi vardı şimdi. Bir zamanlar kendinden uzak tutmaya çalıştığı Arzu ile. Eminim Semih bu durumdan oldukça memnundur. Baştan beri planladığı şeyler gerçek oluyordu sonuçta. Ve bizse Ali Ömerle sonbahar rüzgarlarının savurduğu iki yaprak gibi farklı yönlere savrulmuştuk. Aramızdaki fark benim artık oynanan oyunların içinde yer almadığımdı. Artık bitmişti.

*****************************************

Merhabalarrrr,

Yepyeni bir bölüm ile geldim.

Ali Ömere de bak.

Sadece üç ay sonra evleniyor.

Hem de Arzu ile.

Ve Arzu hamile.

Siz ne dersiniz bu işe?

Bakalım neler olacak?

Siz ne isterdiniz?

Yorumlara yazın.

Oylarınızı da bekliyorum.

Görüşmek üzere.

*****************************************

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top