Bölüm 84

       Saat gece yarısını biraz geçmişken uyanık tutumaya çalıştığım göz kapaklarım, üzerlerinde birer kaya kütlesi oturur misali kapanmaya başlamıştı. İçtiğim çay ve kahveler de uykumu açmaya yardım etmiyordu.  Yatak odasında olmamın da etkisiyle olsa gerek diye düşündüğüm ve beni çağıran yatağa bakmayı kesip odanın kapısını açtım. Bahçeye çıkıp biraz hava almak iyi gelebilirdi ya da televizyon izlemek. Gerçi kesinlikle ikincisini yapmam daha mantıklı olacaktı çünkü Ali Ömer geldiğinde gecenin karanlığında beni bahçede tek başıma bulursa hiç iyi karşılamazdı. Ve ben de bu nedenle televizyon izlemeyi seçtim ki  aslında bu da pek iyi bir fikir sayılmazdı. uyumak için illa bir yatağa gerek görmeyen bedenim koltukta da pek ala rahat edebilirdi.

     Ali Ömerin arayıp işinin uzayacağını söylemesinin ve iki saat sonra arayıp tekrar gecikeceğini söylemesinin ve bu döngünün en son tekrarının üzerinden yaklaşık iki saat kadar geçmişti. İşkolik bir adamı sevmenin dezavantajları işte. Gerçi o bana yatıp uyumamı söylese de elbette benim yeni gelin haleti ruhiyem bunu yapmayacak kocasının eve gelmesini bekleyecekti. Her ne kadar bu karar giderek zorlaşan sona doğru ilerlese de şimdilik uyanıktım.

       Kendimi oyalayacak başka bir şey bulmam gerekiyordu. Televizyonu kapatıp neler yapabileceğimi düşünmeye başladım. Acaba evde şiş ve ip var mıydı? Örgü örsem? Ali Ömere bir kazak. Ne de beceririm ya. Ya da Denize - artık kızımızın adı Dennise değil Deniz olmuştu.- bir atkı. Sanırım bunu becerebilirdim. Evet bunu yapabilirdim. Bu saate gürültü yapıp çalışanları uyandırmadan ev de ip ve şiş aramak biraz zor olacaktı ama olsun. Tam ayağa kalkarken gözümün önünde  kendi görüntüm canlandı. Elimde örgüm ve karşımda eve yeni gelen Ali Ömer. Ay hayır. Ne o öyle? Sanki yeni evli değil de babaanne gibi. Adam soğur ki benden. Dizlerime de bir battaniye örterim. Mis. İyi ama ne yapayım ben?  Ben güzel yemek yaparım ama şimdi kalkıp mutfağa gidip sırf uyuya-kalmamak adına evimizin üç aylık ya da altı aylık yemek ihtiyacını mı karşılayayım? Temizlik yapsam? Ev zaten bal dök yala. Tertemiz. Kitap okusam? Daha ikinci sayfaya gelmeden uyurum. Ali Ömer sana ne diyeyim ben? Sabah çıktın evden, yani tamam saat on buçuk felandı ama sabah sayılır. Ay yok. Böyle olmayacak. En iyisi ben bir kahve daha içeyim gerçi bu kaçıncı bilmiyorum ya.

      Mutfağa geçmemle telefonun sesini duymam bir oldu. Koşar adım salona doğru ilerlerken içimden eğer bu sefer de gecikeceğini söylersen ben yatıp uyurum kocacım diye geçiriyordum. O kadar da vicdansız değildir herhalde ama yani bakalım. Telefonu elime aldığımda ekranda yazan numaranın kime ait olduğunu bilmiyordum. Açıp açmamak arasında gel gitler yaşarken açmaya karar verip "Alo" dedim.

      "Sera kızım benim. Ali Ömerin annesi."

     "Ama siz bu saate?"

    "Biliyorum saat geç oldu fakat Ali Ömerin evde olmadığını biliyorum kızım."

    "Siz? Biliyorsunuz?"

     "Evet evet. Bak şimdi fazla zamanım yok. Bir ay sonra gideceğimi söylemiştim ama bir sorun çıktı ben bu gece gidiyorum ve uzun bir süre de dönmeyeceğim. "

    "Ama ne sorunu?"

    "Bu önemli değil. Bak şimdi beni iyi dinle. Sana Ali Ömerde olması gereken bir şey var demiştim ya onu sana kendim verecektim ama aniden gitmem gerektiği için getiremiyorum. Onu sana şoförüm getirecek. Birazdan orada olur. On dakika kadar sonra. Ondan al tamam mı?"

   "Bakın ben bunu...."

   "Sera itiraz etme lütfen. Ben gidiyorum şimdi."

    "Bakın bunu yapamam. Lütfen anlayın beni. Zaten Ali Ömere de söylemek için fırsat .... alo alo orda mısınız alo....."

    Karşı taraftan ses gelmeyince telefonun kapandığını anladım. Uykumun açılması için bir neden ararken böylesini istediğimi hiç sanmıyorum. Neden periler en alaıksız şekilde isteğimi yerine getiri ki? Ali Ömer de olması illa gerekli bu şey de ne acaba?  Her neyse. Getiren şoförden alırım ve sonra hem onu Ali Ömere veririm hem de her şeyi anlatırım. Bir haftadır anlatmak için fırsat kolluyorum ve kısmet bu geceyeymiş. Ne yapalım?

    Ayağa kalkıp kapıya doğru ilelerken şoförün korumaların arasından nasıl geçip geleceği aklıma takıldı. Bir yolunu bulurdu herhalde. Elim kapının tokmağına gidince üzerimde pijamalarım ve hırkam olduğunu hatırladım. Pijamamın üzerinin önü biraz açıktı ama hırkamla kapatırdım, değiştirmeye vaktim yoktu. Bahçeye çıkıp etrafıma bakındım. Gecenin karanlığı her şeyi örtüyordu. Ali Ömer gelip beni burada bu halde görse ne yapacaktım? Umarım böyle bir şey olmazdı. Zihnimden geçen tüm olumsuz düşünceleri bir kenara atıp bahçenin aydınlatmaları arasında ilerleyerek evden biraz daha uzaklaştım. Etraf oldukça sessiz ve karanlıktı. Biraz ürkütücü olduğunu itiraf etmem gerekiyordu. Birden birinin adımı seslendiğini duydum. Karanlığa biraz olsun alışan gözlerim çevreyi ararken adım yeniden seslenildi. "Sera hanım." Sonunda bana seslenen kişiyi görmemle o tarafa doğru ilerledim. Yaklaşınca en fazla otuz yaşlarında, uzun boylu yapılı bir adam karşımda duruyordu.

      "Sera hanım?"

     "Evet benim."

     "Bu kutuyu size teslim etmem söylendi efendim."

     "Sizzz?"

    "Efendim ben fazla konuşamam. Kutuyu teslim ettim ve gitmek zorundayım."

     "Durun bir dakika. Neden siz getirdiniz? Neden gitmesi gerekti?"

     "Bakın hanımefendi ben daha fazla konuşamam zaten bildiğim bir şey de yok. Hoşçakalın."

    Tam arkasını dönüp gidecekken onu kolundan tutup gitmesine engel oldum. Gecenin bu vaktinde tanımadığım bir adamla bahçede yalnız olmak korkutucuydu ama yine de neler olduğunu merak ediyordum. Ağzımı açıp neler olduğunu anlatmasını isteyecekken bir an da üzerimize tutulan fenerin ışığı nedeniyle gözlerim kamaştı. Görüşümü netleştirmek için hareketlenirken ayağım yerdeki bir çalıya takıldı ve tam yeri boylamak üzereyken kendimi şoförün destek olan kollarında buldum. İşte o an dünyamın karardığı andı, çünkü feneri tutan el Ali Ömere aitti. Ve gözlerindeki hayal kırıklığını aramızdaki mesafeye rağmen görebiliyordum. Bir an da kollarım serbest kalınca dengemi kaybedip yere düştüm. Elimdeki kutu da benimle birlikte yere yuvarlandı. O an da Ali Ömer bize doğru hızla gelerek şoförün yüzüne bir yumruk indirdi. Sonra bir tane daha bir tane daha..... Çevremizi saran korumalar Ali Ömeri çekiştirip adını sesleniyorlardı ama onun hiç bir şey duyduğu yoktu. Gözlerimden yaşlar birbiri ardına boşlamaya devam ederken "Ali Ömer yapma" diye bağırdım. Bir an da yumruk atan eli havada asılı kaldı. Adamın yakasını tutan eli onu iğrendiği bir şeymiş gibi fırlattı. Eli kanıyordu. Korkarak ona uzandım. Her şeyi yanlış anlamıştı. Kim bilir aklından neler geçiyordu? Elini benden hızlıca çekti. Ateşe dokunmuş gibiydi. Sonra dönüp bana baktı. Ve o an işte o an gerçekten korktum, çünkü gözlerinde sadece hayal kırıklığı değil nefrette vardı. Hem de çok büyük bir nefret. Sesini duyduğumda çoktan ne olduğuna karar verdiğini anladım, sadece nedenini sorguluyordu.

     "Neden Sera? Seni sevdim. Seni kendimden, canımdan çok sevdim ben. Seninle evlendim. Ne istedin benden? Para mı? Ama gerçekten güzel oynadın, tebrikler." deyip alkışlamaya başladı.

    "Ali Ömer biliyorum inanması zor ama bak yemin ederim durum göründüğü gibi değil. Anlatmama izin ver. Lütfen."

    "Duydun mu Rıfat? "Hah. Göründüğü gibi değilmiş. Ney göründüğü gibi değil ha? Her şey ortada işte. Sen eve geç gelmemi fırsat bilip aşığını eve çağırdın. Söylesene ne zamandır kandırıyordunuz beni ha? Belki de en başından beri. Ben de karımı ev de yalnız bıraktım diye koşarak eve geliyorum ve gördüğüm manzaraya bak. Ne o  ayrılamadınız tüm gün yetmedi de onu uğurluyor muydun? Hem de bu kılıkta?"

     "Abi sakin ol."

     "Ne sakini Rıfat ne sakini. Şu dünyada gözüm kapalı güvendiğim tek insan. Karım. Meğer beni aldatıyormuş. Meğer o melek yüzünün altında şeytan varmış. Ya Deniz? O da sizin kızınız değil mi? Bana yutturmaya çalıştığınız kızınız?"

    "Ali Ömer lütfen dinle beni."

   "Sakın sakın adımı ağzıma alma. Seni dinlemiyorum. Dinlemem de. Hemen defolup gideceksin bu evden anladın mı? Kızın olacak o ..... onu da alıp hayatımdan defolup gideceksin. Ve hemen yarın boşanmak için başvuruyorum. Bir daha adını duymakta yüzünü görmekte istemiyorum anladın mı?"

    Zar zor ayakta durabiliyorken  dizlerim artık beni taşıyamaz olmuştu. Ali Ömeri kaybetmiştim. Ne desem beni dinlemeyeceğini biliyordum. Hem ne diyebilirdim ki? Annen yaşıyor Ali Ömer. O annenin şoförü desem ne olacaktı. Artık çok geçti. Çok geç kalmıştım.

    "Sakın benden beş kuruş koparabileceğini de sanma. Senden iğreniyorum. Senin tek derdin paraymış. Nasıl göremedim ben bunu. Hemen şimdi defolup git evimden. "

     Ali Ömer arkasını dönüp eve doğru ilelerken düştüğüm yerden Rıfatın yardımıyla kalktım.  Göz yaşlarım akmaya devam ederken "Sen de Ali Ömeri aldattığımı mı düşünüyorsun?" diye sordum. "Abim seni çok sevmişti, yapmayacaktın. deyip kafasını salladı. Bir umut kırıntısı ararcasına Rıfatın gözlerine baktım. "Rıfat benim Sera. Sence ben Ali Ömere böyle bir şey yapar mıyım? Onu aldatabilir miyim? Ben....ben paragöz biri miyim?"

    "Abim hemen gitmenizi istedi. Artık zorlamayın."

    Ne diyebilirdim? Kendimi savunabilecek ya da aksini gösterebilecek kanıtlarım yoktu. Sadece Ali Ömerin annesinin gönderdiği o küçük kutu vardı ki içinde ne olduğunu bile bilmiyordum ve şu an bahçenin bilmediğim bir köşesindeydi. Bir an Rıfata kutuyu söylemeyi düşündüm ama sonra vaz geçtim. Nasılsa bulup Ali Ömere verirlerdi. Ali Ömerse benden vaz geçmişti. Ben kaybetmiştim.

***********************************

Merhaba,

Neler oldu böyle?

Ali Ömer ve Sera ayrıldı?

Ali Ömer neler düşünüyor öyle?

Acaba hata ettiğini ne zaman anlar?

Yorumlarınızı ve oylarınızı bekliyor olacağım.

Görüşmek üzere.

***************************************************


    

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top