BÖLÜM 8
Bazen bir rüzgar esiyor ve sen daha ne olduğunu bile anlayamadan hayat seni olduğun yerden alıp bambaşka yerlere savuruyor. Bunun adına ne denir bilmiyorum ama son yıllarını oldukça durağan geçiren hayatım, son birkaç haftadır yaşadığım hareketlenme ile oldukça büyük bir değişim geçiriyor. Her ne kadar bir gün aşık olup evleneceğimi düşünsem de pembe panjurlu ve bahçesinde rengarenk çiçekler açan kutu gibi bir ev hayalim hiç olmadı. Sanırım benim hayalim hiç olmadı. Yapmayı çok istediğim şeylerle hayaller arasında eğer varsa ince bir nüans hayatıma aldıklarım ya da belki de çektiklerim benim hayallerim değil bunu biliyorum. Hayal etmek için umut gerekiyor çünkü, biraz da istek. Ve bu ikisi uzunca bir zamandır ben de olan şeyler değil. Ali Ömer beye hiç itiraz etmemem de bunun bir göstergesi sanırım. Kendimden vazgeçmiş olmak gibi bir şey bu. Hayatı istediğim gibi değil ama geldiği gibi yaşamak.
Elimde dumanı tütmeyi çoktan bırakmış ama içi hala dolu kahve fincanımı da alıp tünediğim pencere kenarından kalkarken artık bu kadar hüzün ve başıboş düşünce yeter, yetmeli dedim kendi kendime. Semih beyin gelişinin üzerinden bir hafta geçmişti. Ve onu bir daha görmemeyi umuyordum. O gün Ali Ömer beye onun ne yapıp da en kötü düşmanı sıfatını hak ettiğini sormadım, daha doğrusu sormaya gerek duymadım. Onun gibi bir adam hiç bir şey yapmasa bile sevilmezdi. Yine de ortada tuhaf bir durum vardı. Söylenilmeyen. üstü kapalı ve eşelenmemesi gereken. Merak ettiren.....
Ali Ömer bey üç gündür şehir dışındaydı. İş yerinde ne yapacağımı söyleyen biri olmadan geçirdiğim tam üç gün. Her ne kadar başladığımız oyun sonrası aramız eskisine göre daha iyi olsa da yine de patron çalışan seviyesi hep aramızda oluyordu. Yani ne bekleyebilirdim ki? Bir mucize mi? Veya asıl soru ne üzerine bir mucize? Ve niye?
En iyisi bunları düşünmemekti. Zaten düşünmekle bir yere varabildiğim de söylenemezdi ki kafamın içinin iyice karıştığı göz önüne alınırsa böylesi akla hayale sığmayacak şeyleri bırak düşünmeyi aklıma gelmeleri saçma olarak değerlendirilmeliydi. Bir de kendimi kaptırıp patronuma aşık olacaktım. Üstüne üstlük o da bu aşka karşılık verecek beni sevecekti. Yok artık. Bu aralar romantik komedi de izlemedim ama.
En iyisi çıkıp biraz hava almak sanırım. Bunların nedeni hep açlık. Elbette ya. Saat üçe geliyor ve ben etmediğim sabah kahvaltısına bir de öğlen yemeğini ekledim. Açlıktan kan şekerim düştüğü için bu kadar saçmalıyorum başka açıklaması olamaz.
Çantamı ve ceketimi alıp çıkmak üzereyken görmeyi en son beklediğim kişi kapıda belirdi. Yüzünde yine o alaycı gülüşüyle izin bile almaya gerek görmeden masamın karşısındaki koltuklardan birine oturdu. Bu adamda kendinden tiksindiren bir şeyler vardı.
"Bakıyorum da yalnız çıkıyorsun. Ne o? Yoksa Ali Ömer senden sıkıldı mı? "
" Ali Ömer burada değil. İş için şehir dışında. Yarın gelecek."
dediğim an pişman olmuştum bile. Ah şu çenem tutmayı bir türlü beceremedim. Akıma ne gelirse hemen söylerim. Ama bir dur bir düşün. Ölç, tart. Nerdeee. Aptal Sera.
"Yani aslında yarın değil. Ben ben öyle düşünüyorum. Her an gelebilir."
Hah şimdi de korktuğunu belli et. Aferin sana. Zaten hiç bir zaman hazır cevap biri olamadın.
"İsterseniz sizin için daha sonra Ali Ömer ile bir görüşme ayarlayabilirim. Ben de dışarı çıkmak üzereydim."
Galiba bu iyi oldu. Evet, evet kibarca gitmesini söyledim sonuçta. O kadar da anlayışsız olamaz değil mi? Kalkıp gider. Gitmeli. Gitsin ne olur.
Ayağa kalkıp yanıma gelince bir an nefesimin kesileceğini sandım. Olduğum yere düşüp bayılabilirdim. Kulağıma doğru iyice yaklaştığında sigara kokan pis nefesini ve iğrenç sesini hissettim. Ah Ali Ömer neredesin? Neden burada değilsin ki?
"Benden bu kadar korkma güzelim. Ali Ömer'in şirkette olmadığını zaten biliyordum."
deyip bir kahkaha attı.
"Biliyor muydunuz? "
"Elbette biliyordum. "
"Ama o zaman siz ne istiyorsunuz?"
" Aslında seni çok daha farklı düşünmüştüm. Bizim meşhur Ali Ömer'i evliliğe razı ettiğine göre."
dedikten sonra bir kez daha gülüşünü ve beni küçümseyen bakışlarını üzerimde hissettim.
"Ben ne demek istediğinizi anlayamadım."
"Gerçekten mi?
"Evet. Gerçekten."
Ah Sera. Neden bu kadar aptal olmak zorundasın ki? Adam seninle oynuyor. Hem onun ne düşündüğünden kime ne ki? Hele ki bu adam Ali Ömer'in düşmanı. Ona zarar vermek istiyor. İçinden kendi kendine konuşmayı bırak da şu soytarıya haddini bildir.
" Ali Ömer'i evliliğe nasıl razı ettin güzelim? Tamam güzelsin ama Ali Ömer ve evlilik. Yoksa ortada onu bu evliliğe mecbur bırakacak zoraki bir durum mu var?"
Ne demek istediğini anlamam ile birlikte elime geçen ilk şeyi kafasına fırlatma isteğimi bastırıp sakince konuşmaya başladım. Beni sinirlendirdiğini ya da üzdüğünü anlamamalıydı.
"Sizin ne zannettiğiniz ya da düşündüğünüz beni hiç ilgilendirmiyor, ama yine de sorunuza cevap vereyim. Hayır hamile değilim. Biz evlenmeye karar verdik, çünkü birbirimizi seviyoruz."
"Bravo. Gerçekten bravo. Seviyorsunuz. Bu kadar kısa süre de ha? Kızım ve Ali Ömer tam iki yıldır beraberler ve sen kızımın başaramadığı şeyi dört ay gibi kısa bir zamanda başardın ve evleniyorsunuz."
Ona çarpık bacaklı kozmetik faciası kızın önce giyinmeyi sonra konuşmayı ve en son da yürümeyi öğrensin diyebilirdim ama bunu söylemek konuşmayı uzatmaktan başka bir işe yaramayacaktı ve ben bu adama daha fazla maruz kalmak istemiyordum.
"Evet haklısınız. Kısa bir süre oldu. Ama iki insanın birbirini sevmesi için uzun süre geçmesi gerekmez ki. Mucizeler hep vardır. Hem sizin kızınız Ali Ömer'in kalbine giremediyse bu benim suçum değil öyle değil mi?"
Bu cevap iyi oldu. Artık gider herhalde. Şu an Ali Ömer'in burada, yanımda olması için neler vermezdim.
"Ah küçük aptal. Ne kadar da kolay kandırılmışsın. Ali Ömer seni nasıl da kandırmış. Belki de seninle evlenmesini dedesi istedi. Ve o da dedesini kıramadı."
"Neden kandırılayım ki? Ali Ömer ile birbirimizi seviyoruz biz. Sizin ne düşündüğünüz de umurumda değil gerçekten."
"Evet Ali Ömer sana yalan söylüyor küçük hanım, çünkü o sana söylediği gibi iş gezisinde felan değil. Kızım Arzuyla birlikteler."
"Size inanmıyorum. Ben bu yalanınıza inanacak kadar saf biri değilim. Lütfen gidin buradan."
"Bak güzel kız sana bir teklifim var sen beni Ali Ömer'in işlerinden haberdar et ben de seni zengin edeyim. Ne dersin?"
"Siz bana Ali Ömer'e kötülük yapmamı mı teklif ediyorsunuz? Siz beni ne sandınız?"
"Bunun adına zarar vermek demeyelim güzelim."
Elini kaldırıp yüzüme değecekken geri geri attığım iki adımla birine çarpmam bir oldu. Anın verdiği korkuya eşlik eden ekstra korkuyla olduğum yerde kalakaldım, ama bu korkum çok uzun sürmedi, çünkü arkamı dönmeden de orada çarptığım kişinin kim olduğunu anlamıştım. Kokusu ve ondan yayılan henüz adını koyamadığım bir şey kendimi güvende hissetmeme yetiyordu. Gelmişti. Ali Ömer buradaydı.
"Nişanlım sana gereken cevabı verdi. Defol buradan"
"Ooooo. Ali Ömer beyimiz de gelmiş. Sevgili nişanlına sen yokken arkadaşlık ediyordum. Bunda kızacak ne var?"
Ali Ömer onun üzerine doğru bir kaç adım atmıştı. Elleri sinirden yumruk haline gelmiş, yeşil gözleri öfke saçıyordu. Elimi kolunun üzerine koyarak ona yavaşça "Lütfen sakin ol." diye fısıldadım.
" Ah Ali Ömer Ali Ömer. Bak sevgilini korkuttun. Halbuki biz ne güzel sohbet ediyorduk."
"Hemen burayı terket hemen. Seni bir daha burada ya da Sera'nın yakınında görmek istemiyorum anladın mı?"
"Demek küçük nişanlın bu kadar kıymetli. Güzel çok güzel."
"Defol."
"Merak etme Ali Ömer gidiyorum. Şimdilik. Hoşçakal güzelim. Bir ara yine sohbet edelim."
deyip gülerek çıktı. Ali Ömer hala burnundan soluyordu.
"Onun burada ne işi vardı?
"Bilmiyorum. Ben yemek yemek için dışarı çıkacağım an da geldi."
"Yani sen çağırmadın?"
"Ne? Ben mi?
"Evet sana yaptığı teklif düşünülürse."
"Teklifi duyduğunuza göre verdiğim cevabı da duymuş olmalısınız."
"Evet duydum. "
"Ve hala onu buraya benim çağırdığımı düşünüyorsunuz. Biliyor musunuz kafanız nasıl çalışıyor bilmiyorum ama sanırım ben asıl sizin teklifinizi kabul etmekle hata yaptım. En iyisi bu işi unutalım. Ben bu oyunda yokum artık"
"Sera, lütfen bir dinler misin?"
"Dinleyecek bir şey yok. İstifam birazdan imzanıza sunulacak. İzninizle. Ben eşyalarımı toplayayım."
"Sera bak ben sadece. Sadece sen, sadece sen o kadar korkmuş ve çaresiz görünüyordun ki seni kendine getirmek istedim."
"Ben zaten kendimdeyim ve şuan en kendimde olduğum halim. Şimdi lütfen izninizle toplanmalıyım."
"Sera yeter artık. Uzun zamandır kapının önündeydim ve ve o geri zekalı adamla yaptığın konuşmanın her sözcüğüne şahit oldum tamam mı?"
"Gerçekten mi? Ve hala bana onu benim çağırdığımı söyleyebiliyorsunuz?"
"Evet söyledim. Söyledim çünkü korkunu yenmenin başka yolu yoktu."
Korkumu yenmek mi? Nasıl yani? Hem ben korkmamıştım ki? Siz gelmeseydiniz de o soytarıyla kendim baş edebilirdim."
"Soytarı mı? Sera beni her zaman şaşırtmayı başarıyorsun. Ama kabul et korkmuştun."
"Korkmadım."
"Evet korktun."
"Tamam belki birazcık. Ama bunun beni suçlamanızla ne ilgisi var?"
"Heyecanlandığın, korktuğun ya da üzüldüğün zaman içindekileri döküp kendine gelemiyorsun. Tam anlamıyla süt dökmüş kedi gibi oluyorsun. Ama kızdığında, sinirlendiğinde veya biri sana bir şeyi yapamayacağını söylediğinde o süt dökmüş kedi gidip yerine içinden bir aslan çıkıveriyor."
"Siz de korkumu atmam için beni sinirlendirdiniz.
"Aynen öyle ve kabul et işe yaradı."
Yani tamam kabul ediyorum korktum. Gelsin istedim. Yanımda olsun istedim. Ama bu şekilde karşımda gülerken karşılığını vermeden de duramazdım. İyi bir şey yapmış olabilirdi ama ben de az değildim.
"Anladım...... Teşekkür ederim."
"Arzu hanımla tatiliniz nasıldı? Ama eminim çok güzel geçmiştir."
"Ne?...... Arzu?....... Tatil?"
Biliyorum çok kötüyüm ama yüzündeki o çocuksu gülümseyiş kaybolup yerine adını koyamadığım bir duygu yerleştiğinde söylediğime pişman olmuştum bile.
Ama yüzündeki ifadeye bakılırsa, karşılık olarak söylediklerim gerçek olamazdı değil mi?
*********************************************************************
Arkadaşlar merhaba,
Aslında neden okumuyorsunuz diye sormayacağım artık.
Neden hiç oy ya da yorum yok diye de.
Çünkü iki hikayeme de yazdığım yeni bölümler sonrası oy, eleştiri ya da beğeniye dayalı bir kaç yorum istemekten artık yoruldum.
Üzülüyor muyum? Hem de fazlasıyla.
Ama zoraki bir şeyler isteyemem, içinizden gelmiyorsa ne diyebilirim artık inanın hiç bilmiyorum.
Ben yazmayı seviyorum. Çok kötü yazdığımı da düşünmüyorum. Yazmak beni mutlu ediyor.
İsterdim ki sizlerde bu süreçte yanımda olun.
Yine de teşekkür ederim.
***********************************************************************
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top