Bölüm 66

               Hayatımın bu bölümünde ya da hayır belki de yirmili yaşlarımdan beri yalnızlığın tuhaf ve zorunlu bir girdap olmuş zalimliğinde yaşamaya çalışıyorum. Ve belki de kimselerin beni anlamamasının nedeni olan şeyi bulmaya uğraşıyorum. Umutsuzca. Çaresizce. Zaman o kadar hızlı gelip geçiyor ve bunun yalnız olmayan diğer insanlar üzerinde hiç bir etkisi olmaması da ayrı bir ironi. Kadı ki bu beni hiç eğlendirmiyor. Sanırım artık alıştım. Hiç bir şeye tepki veremiyorum. Ağlayamıyorum. Sadece  bir şey isterdim. Benim olan bir şey. Bu dünyada benim diyebileceğim bir şey. Tek bir şey. Bana ait. Oysa hep canım yandı. Benim de hatalarım oldu elbet. Fakat yine de, bazen düşünüyorum da; ailemin beni neden hiç sevmediğini, neden kendimi onlara hiç sevdiremediğimi bilmiyorum.  Sonra bir kuşun uçuşunu görüyorum ve kendime bir kuş kadar olamadın diyorum. Hayır ben depresyonda felan değilim. Deli değilim. Sadece yalnızım. Yalnızım. Yapayalnız......

                      Hani hayat adildi? Hani iyi olursan herkes iyiydi? Hani mucizeler vardı? Eğer öyleyse neden kaybolmuş, yitirilmiş ve harcanmış bir hayatın kırık dökük temelleri arasında hala kendime yer edinmeye çabalıyorum ben?  Dört duvar arasına hapsolmuş zavallı bir duygusuzluğun içerisinde bir şeyler değişir umuduyla yeni sabahlara ve aslında hiç bir şeyin değişmediği ve değişmeyeceği birbirinin aynı günlere uyanıyorum? Bu kadar zordu demek. Bu kadar donuk ve mattı her şey. Renkler kaybolmuştu. Ya da hiç mi var olmamışlardı acaba?

          Bazen dünyaya geliş amacımı sorguluyorum. Düşünüyorum. Ama bulamıyorum. Hayatım boyunca kendimi düşünmedim ben. Hep başkaları için çabaladım. Kimse beni görmedi. Gerçekten. Sanki görevimmiş gibi yıllarca yılları başkaları için tükettim. Ve şimdi, içinde bulunduğum yalnızlığı hak ettiysem eğer ne daha fazlasına gücüm var ne de kendim için bir şeyler yapmaya mecalim. Alışmadım ben. Yıllar geçti. Alışamadım.....

         Bugün Ali Ömer gideli tam bir yıl oldu. Evet o gitti. O gün bu kapıdan çıkıp gitti. Bebek doğdu. Şirkette işler yolunda. Şirin ve Rıfat evlendi. Şimdi Ali Ömer ve Yonca Fransadalar. Aşıklar şehri Paris'de. Gazetelerin yazdığına göre çok mutlular ve bu ikinci balayıları. Onlara ait haberleri gazetelerden ve Zeliş'ten alıyorum. Gerçi Zeliş söylemese bile gazetede resimlerini gördüğüm her an bunu fark ediyorum. Ali Ömer mutlu. Gözlerinden belli. Ve ben artık yokum. Kötü bir rüya. Geride bırakılması gereken ve çoktan bırakılmış. Eğer delirip kendi kendime hayaller kurup uydurmadıysam o gün olanlar da Ali Ömer'in benden intikamı. Onu bırakıp giden benden intikamı. Bir tek beni sevdiğini ve onu beklememi söyleyen sevdiğimin intikamı. Kusursuz plan, istediği sonuç. Ne diyebilirim? Ne demeliyim?

             Zeliş'e göre Ali Ömer eğer her şeyi bilmesine rağmen Yonca'yı tercih ettiyse ve sonunda ona aşık olduysa bu Ali Ömer'in aslında zannettiği gibi biri olmadığından ama bence neden sadece intikam almak istemesiydi. Ya da başından beri sevdiği oydu.....

            Kızımın yanıma gelip topunu bana uzatmasıyla kendime geldim. Bu topu çok seviyordu. Bıraksam uyurken bile yanında olmasını isterdi eminim.  Bense o topu her gördüğümde bir kez daha Ali Ömer'i hatırlıyordum. Kızımı ilk gördüğü anı ve birlikte oynamalarını. Şimdiyse oğluyla oyunlar oynuyordu. Onu kollarına alıyor ve onu öpüp kokluyordu. Sahi kendinden olmayan bir çocuğu nasıl böyle sahiplenmişti? Bana olan nefreti bu kadar fazla mıydı? Kızım ona baba demişken o sevmediği bir kadının kendinden olmayan çocuğunu kabullenip ona aile olmuştu. Sevmediği kadın ve onun olmayan bir çocuk. Belki de öyle değildi. Belki de her şey gibi bunlar da oyundu. Bana oynanan oyun. Bense sevmek dışında ne yapmıştım ki? Tek bir hata ve sonra bum. Benim sandığım her şey yerle bir olmuştu.

     "Babba"

         Güzel kızım hala Ali Ömer'in geri gelebileceğine inanıyordu. Güzel ve masum kızım. Kendimden geçmiştim ama neden kızımla oynamıştı?  Onu babası olduğuna neden inandırmıştı? Küçücük bir çocuğun hayalleriyle oynamak onu kandırmak değil miydi bu?

    "Baba yok kızım. Sadece sen ve ben varız."

    "Babbbaaa."

              Keşke elimde sihirli bir değnek olsa ve kızımın kafasından ve kalbinden babasını silebilseydim. Ama yoktu. Oysa bir zamanlar masallara inanan ben şimdilerde ne gerçekçi günlerimi yaşıyordum. Kızımı alıp İngiltereye geri dönmeyi çok düşünmüştüm. Bir an, kısacık bir an bunu yapmış hatta uygulamaya geçirip uçak biletlerimizi bile almıştım. Ama nereye gidersem gideyim aklımda Ali Ömer varken nasıl yaşayacağımı bilmiyorum. Bu yüzden kaldım. Ceren ve Suzan abla kendime yeni bir hayat kurmam konusunda ısrarcıydılar. Doğrusu bunu yapabilir miydım bilmiyordum. Sadece kızıma ve kendime ait bu küçük ve korunaklı fakat depresif ve mutsuz dünyamızdan çıkıp yeniden mutlu olabilir mydim? Ya da yeniden sevebilir miydım? Cerenin eşi Cenk'in şirketinin yeni ortağı Selim bu konuda oldukça istekliydi.  Ceren, Cenk ve Suzan abla da öyle. Hayatımın son üç yılı yeterince yorucu ve zorlu geçmişti. Otuz üç yaşındaydım ve artık asla gelmeyecek birini beklemek ne kadar doğruydu? Tek sorunsa bunu yapabilir miydim acaba?

         "Anne. Top."

          Belki de sınavlarım daha bitmemişti. Kızım yalnız büyümeyi hak etmiyordu.Babasız büyümeyi. Selim iyi bir insandı. Sevgi dolu, merhametli, vicdanlı ve dürüst. Üstelik kızımla da iyi anlaşıyordu Zaman bütün acıların ilacı deseler de bu doğru değildi ama belki benim için değil fakat kızım için yeni bir sayfa açmaının zamanı gelmişti. Ali Ömer'in olmadığı bir sayfa. Kızıma bakıp saçlarımı okşadım. Bu onun için en iyisi olacaktı. Sevgisiz bir ailede büyümek ne demek iyi biliyordum. Ailesi tarafından sevilmemek ne demek iyi biliyordum. Kızım baba eksikliği hissetmeden büyüyecekti. Kararımı vermiştim.

    "Ne dersin bebeğim Selime gidelim mi?"

         O güzel boncuk gözlerini bana dikip bakan kızım "Abbi" dedi. Selim onun için abiydi. Ona gülümseyip ellerini tuttum. "Ne dersin? Selim abi baban olsun mu ?" diye sordum. "Babbaaa." diye bağırdı. Sonrasında söylediği ise kararımda oldukça fazla zorlanacağımı gösteriyordu.

   "Ayi Ömey babbaaa. Selimmmm abiiii."

********************************************

Merhaba,

Nasılsınız?

Ali Ömer neler yapıyor böyle?

Sera bu kadarını hak etti mi?

Selim Sera'yı mutlu eder gibi.

Ama ya aşk?

Sera Selim'e aşık olabilir mi?

Ya da olmalı mı?

Beyaz atlı Prens Ali Ömer beyaz çoraplı mı çıktı?

Neler oluyor böyle?

Yazar da hiç tüyo vermiyor ki? :)))

Yorum, beğeni, eleştiri yazın ne olur.

Oy da verin lütfen.

**********************************

    

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top