Bölüm 63
Canımı yakan şeylere yenilerini eklemek belki de hayatımda ihtiyacım olan son şeydi. Yine de içimdeki merak duygusuna daha fazla direnemeyip Zeliş ile görüşmeye gitmiştim. Arabadan inip buluşacağımız parka giderken bile adımlarım ileriye doğru gitse de beynim geri dönmemi ve bu işe karışmamı söylüyordu. Ama ben kalbimi dinledim. İçimde bir şeyleri anlamlandırabilme ya da adını koyabilme isteğiyle dolu olduğum saniyeler boyunca Zeliş'in oturmakta olduğu banka baktım. Arkası dönük olduğu için henüz beni göremiyordu. Hala arkamı dönüp gidecek zamanım vardı. Fakat yapmadım. Yapamazdım da. Her ne kadar anlatacağı her şeyin ve hepsinin Zeliş'in hayal gücü olacağını düşünsem de yapmadım. Bu bir zamanlar en yakınımda yer almış, benimle birlikte ağlamış ve gülmüş bir insana haksızlık olurdu. Bir kaç adım daha ilerleyip yanına yaklaştım.
"Merhaba Zeliş."
Ona seslenmem ile ayağa fırlayıp bana sarılması bir olmuştu. Ve ağlıyordu da. Her zamanki olgun ve ağır başlı tavrının aksine heyecanlı ve korku doluydu.
"Ah sonunda. Gelmeyeceksiniz diye çok korkmuştum."
"Geldim ve burdayım Zeliş. Lütfen sakin ol. Otur lütfen."
"Hayır hayır. Olmaz. Burada oturamayız. Çok tehlikeli."
"Tehlikeli mi? Zeliş bir parktayız. Ne olabilir ki? Lütfen sakin ol."
"Hayır olmaz. O kadın..... o....o beni takip ettiriyor. Lütfen gidelim. Başka bir yere."
"Kim seni takip ettiriyor Zeliş?"
"O kadın. Yon.... Yonca"
"Yonca mı? Ama o seni neden takip ettirsin?"
"Her şeyi anlatacağım. Ama önce gidelim lütfen."
"Peki tamam gel benimle."
Zeliş'i alıp arabama bindirdim. Korkulu ve endişeli hali oldukça dikkat çekiciydi. Onu daha fazla ürkütmemek adına bir şey söylemedim ve sürebildiğim kadar hızlı sürdüm. Bizi takip eden bir araç olmadığından emin olduğumda da uygun bir yerde kenara çektim. Ve Zeliş'e dönerek "Anlat hadi." dedim. Arkayı ve çevreyi kolaçan ettikten sonra konuşmaya başladı.
"Abla, Yonca hanım göründüğü gibi biri değil. Yani o son derece iyi ve kibar gözüküyor ama öyle değil. "
"Neden peki? Yemeklerini mi beğenmedi yoksa?"
Zeliş'in yeni gelinle arasının iyi olmadığı ve nedeninin de yemekler olabileceğini düşünüyordum, ne de olsa Yonca hanım yurt dışında okumuş ve orada yaşayan elit bir hanımefendiydi. En azından Rıfatın tanımlaması buydu. Ayrıca Ali Ömeri çok sevdiğini ve onu mutlu ettiğini de söylemişti ama bu şu an konumuz dışıydı elbette.
"Hayır abla. Bu kadar basit değil."
"Nasıl yani?"
"Bak abim onu eve ilk getirdiğinde arkadaştılar. O zamanlar sen gideli bir iki ay olmuştu. Ve o..... o hepimize karşı oldukça alçak gönüllü ve sevgi doluydu. Abimin liseden arkadaşıymış sonra üniversitede yolları ayrılmış felan. Zamanla hemen her gün eve gelir oldu. Abime karşı da arkadaş gibi davranıyordu. Sonra senin geldiğini duyduk. Abim o gece eve çok üzgün geldi. Yemek bile yemeden odasına çıktı. Neler olduğunu sorduğumda da sadece bir rüyadan uyandığını söyledi. Oysa sabah erkenden uyanmış ve çok mutluydu. O kadar ki aylardır yüzünde görmediğimiz bir gülümsemeyle öğlene dek evin içinde dolaştı. Bana senin en sevdiğin yemekleri yapmamı söyledi. En sevdiğin çiçekleri aldırdı. Bahçeyi akşam yemeği için düzenlettirdi. Abla abim o gün çok mutluydu. Rıfat abime neler olduğunu sordum O Da senin evlendiğini ve bir bebeğinin olduğunu söyledi. Bu konu hakkında abimin yanında konuşmamamız gerektiğini tembihledi."
Nasıl yapabilmiştim bunu? Aylar sonra bile beni heyecanla, mutlulukla ve aşkla bekleyen bir adama bunu nasıl yapmıştım? "Sonra" diye devam etti Zeliş.
"Sonra yani ertesi gün o kadın geldi. Yonca hanım. Abim işe gitmemişti. Ve bütün gece uyumamıştı. Bunu biliyorum çünkü onu sabah senin için hazırlattığı masada elinde giderken bıraktığın yüzükle otururken buldum."
İşte bu dayanmayı bıraktığım noktaydı. Artık direnmeyecektim. Gözyaşlarım birbiri ardına dökülürken Zeliş anlatmaya devam etti.
"Orada öylece oturuyordu. Sadece elindeki yüzüğe bakıyordu. Sonra birden ayağa kalktı ve her şeyi yerle bir etmeye başladı. Masayı, çiçekleri, ışıkları..... O zaman onu gördüm. O kadını. Yonca hanımı. Abimin yanına gelip onu durdurdu. Çalışma odasına götürdü ve bana bir fincan çay getirmemi söyledi. O zamanlar onu seviyordum çünkü abimin yanındaydı. Ona destek oluyordu. Odadan çıktıklarında abim hepimizi toplayıp Yonca hanımla evleneceklerini açıkladı. Düşündüm ki madem sen evlenmiştin, abim de belki Yonca hanımla evlenince seni unutup zamanla onu sever ve tekrar mutlu olabilirdi. Bir kaç gün sonra da yurt dışına gidip evlendiler. Döndükleri zaman Yonca hanımın bakışları eskisi gibi değildi ama bunu yeni evlenmiş olmalarına ve yeni hayatına vermiştim."
"Peki fikrini ne değiştirdi?"
"Yonca hanım eve geldikten sonra ha bu arada bu bahsettiğim ev yani abimle Yonca hanımın evi abimin seninle oturduğu ev değil. Yeni bir ev. Abim o evi olduğu gibi bırakmamızı söyledi. Odana zaten gittiğinden beri kendisi dışında kimseyi sokmuyordu. Neyse işte bu yeni evde son derece değişik bir Yonca hanım vardı. Neredeyse her gece parti veriyordu. Yemek listesi, evin düzeni hatta çalışanların bir çoğu bile değişmişti. Rıfat abi onun yurt dışından geldiği için alışkanlıklarının farklı olduğunu ve belki de abime iyi geleceğini söylüyordu. Bir gece onu yemeğe çağırmak için ararken bahçede telefonla konuştuğunu gördüm. Yanına yaklaştığımda Çok az kaldı sevgilim dediğini duydum. Önce bunu garipsedim, çünkü abim evde çalışma odasındaydı. Neden bu kadar yakınındayken onunla telefonla konuşuyor olsundu ki? Ama sonra o......o.... dedi ki..... Hayır dedi. Ali Ömer hiç bir şeyden şüphelenmiyor. Zaten şüphelenecek hali de yok. Kendisi hala Sera denen o eziğin üzüntüsünü çekiyor. Hem ayrıca ona verdiğim ilaçlarla da bir şey fark etmesi imkansız. dedi. Sonra da gülmeye başladı abla......Abla o....o çok kötü biri. Herkes onu bir melek gibi görüyor ama değil."
Bütün bunlar nasıl gerçek olabilirdi ki? Belki de hepsi Zeliş'in hayal gücüydü. Öyle olmalıydı değil mi? Eğer aksi mümkün olsa Rıfat bilirdi. Elbette ya
"Rıfat ne diyor bu konuda? Ya Şirin? Onlara anlattın değil mi?"
"Denedim ama daha Yonca hanımın adını ağzıma almamla bana susmamı ve düşüncelerimi kendime saklamamı söylediler. Ali Ömer abimin mutlu olmaya hakkı varmış ve benim de artık senin dönmeyeceğini kabullenmem gerekmiş. Abla ben ne yapacağımı bilmiyorum. Üstelik bu duyduğum tek telefon görüşmesi değil. Bir kaçı daha var, Ama asıl....."
"Asıl ne Zeliş?"
"Dün gece geç saatlerde etrafı kontrol edip yatmaya hazırlanıyordum. Bahçeye açılan kapının açık olduğunu fark ettim. Kapatmak için gittiğimde bahçede konuşmalar duydum. Herhalde Ali Ömer abimlerdir dedim ama sesi hiç de abiminkine benzetemeyince ilerleyip baktım. Yonca hanım az ilerde bir adamla konuşuyordu. Sonra birden ....öpüşmeye başladılar. Bir süre sonra ayrıldıklarında adamın yüzünü gördüm. Adamı abimle kuzenim diye tanıştırmıştı. Sonra Yonca hanım yakalanacağız şimdi hadi git artık yarın aynı otelde görüşürüz sevgilim dedi. Ve eve girdi."
Duyduklarıma inanasım gelmiyordu. Bu kadın Ali Ömer'i aldatıyordu. Üstelik ona ne olduğu belli olmayan ilaçlarda veriyordu. Yani Ali Ömer tehlikedeydi. İyi ama neden? Tüm anlattıklarına karşın yine de Zeliş'e içimden geçen soruyu sormadan edemedim.
"Ama Zeliş. Yonca hamile. Nasıl olabilir bu? Yani hem Ali Ömer'in çocuğunu taşıyıp hem de onu aldatması?"
"İyi ama abla. Yonca hanım hamileyse bile bu çocuk abimden olamaz, çünkü onlar aynı odada kalmıyorlar. Ve Rıfat abimle konuşurken abimin Yonca hanımla evliliğinin sadece kağıt üzerinde bile olsa onu boğan bir şey olduğunu söylediğini duydum."
*****************************************
Merhaba,
Yonca hanım neymiş yahu?
İyi ama neden?
Ve Ali Ömer nasıl kendinden olmayan bir çocuğu kabullendi?
Ya o ilaçlar? Ali Ömer'e verilen?
Sera ve Zeliş şimdi ne yapacak?
Oy ve yorum isteyeceğim ama sizlerden ikisi de gelmeyecek biliyorum.
Yine de yazmayı sevdiğim için bu hikayeyi sürdürüyorum.
Ama okuyup da iki cümle yorum yapmayanlara,
Oy vermeyenlere de
Canınız sağ olsun diyemiyorum.
Görüşmek üzere.
*****************************************
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top