Bölüm 61

          Yalnızlık adına mutsuzluk denilen bir girdap aslında. İçinde her türlü karmaşık duygu barındıran ve sessizce seni içne çeken karanlık bir kuyu. Çırpınsan da kurtulamadığın. İçine attıklarının dert olduğu. Ağladığın ama gözlerinin ıslanmadığı. İçine ağlamak nedir zamanla öğreniyor insan. Mutlu sanıyorlar oysa. Taktığın maske, göstermelik neşen ve aslında yalan olan tüm diğer göstermelik şeyler. Fakat tek gerçek var. Ben bunu hak ettim. Bu yalnızlığı hak ettim. İçinde bulunduğum bu mutsuzluk ötesi fiyasko benim. Hayaller gerçeğe dönüşebilecekken onları hayalde bırakan benim. Ben. Sahi ben neyim?

                Denise'in ağlamasıyla daldığım düşünceleri bir kenara bırakıp balkondan içeri girdim. Beşiğini yavaşça sallayınca sesi gittikçe azaldı ve sakinleşip uykusuna döndü. Artık tek yaptığım buydu. Gündüzleri kendimi işle boğuyordum. Hiç bir şey düşünmemek adına bunu yapmaya mecburdum. Geceleri ise uyuyamıyordum. Denise'i uyuttuktan sonra balkona çıkıp saatlerce bir sandalyede oturup aklıma ne gelirse onu düşünüyordum. Bazense sadece oturuyordum. Düşünmeden. Gelişigüzel. Öylesine. Geceleri ağlayabiliyordum, çünkü kimseler görmüyordu. Sessizce, hıçkırıklarımı yutarcasına ağlıyordum. Gündüzleri maskemi takıp umursamaz ve güçlü görünmeye çalışıyordum. Oysa değildim. Öyle değildim. Hiç olmamıştım ki. Eğer güçlü olsaydım Ali Ömer'in karşısına çıkar ve ona sorardım. Kaçmazdım. Ama artık bir önemi yoktu. O artık evliydi. Bir zamanlar gözümün içine bakan adam şimdi bir başkasının gözlerine bakıyordu. Ona aşık mıydı acaba? Rıfat ben dönene kadar ona ilgisiz davrandığını söylemişti. Şimdi onunla evlenmişti işte. Kim bilir belki de sevmeye başlamıştı. Ali Ömer'in bir başkasını sevmesi. İhtimali bile canımı ölesiye yakmışken artık bunun bir ihtimal değil de gerçek olması. Bu benim için sondu.

              Odadan sessizce çıkıp merdivenlere yöneldim. Hala Cerenin evinde kalıyordum. Bir hafta geçmişti. Şirin ve Rıfat yüzüme karşı yüksek sesle söylüyor olmasalar da beni suçluyorlardı. Davranışlarından bunu anlayabiliyordum. Eskisi gibi değillerdi. Ve Ali Ömer ile karısı döndüğünde benim hala burada olmam tuhaf kaçacaktı. Rıfat onun dönmemek üzere gittiğini söylemiş olsa da Şirin onun bir hafta sonra geri döneceğini toplantıda ağzından kaçırmıştı. Ve bunu fark edince bana bakmış daha sonra da ilgisiz ve umursamaz bir tavırla "Kuzenim ve eşi döndüklerinde Rıfat ve ben şirket yönetimini onlara devredeceğiz." demişti. Kuzenim ve eşi. İşte bu gitmem için verilen ince bir mesajdı. Gitmeliydim. Artık onların hayatında yerim yoktu. Haklıydılar. Ben de öyle yapacaktım. İşi bırakacaktım. Her şeyi bırakacaktım. Her şeyi zaten bırakmıştım gerçi. O gece kaçıp giderken ben her şeyi kendi ellerimle bırakmıştım. Nasıl böyle aptal olabilmiştim ki? Yaptığım basit hata hayatımda olan tüm güzel şeyleri elimden almıştı. Hatam basitti ama sonucu işte o........

             Gitmeliydim. Gidecektim de. Kızımı alıp gidecektim. Kızım. Artık bu yitik hayatımda kalan tek güzel şey oydu. Onun için yaşayacaktım. Onun için nefes alacaktım. Benim nedenim sadece o olacaktı. Cerenin bana karşı davranışları daha korumacı bir hal almıştı. Söylemese de bana acıdığını biliyordum. Hissedebiliyordum. Ama acınmak neye yarardı? Onu da üzüyordum. Ben aslında herkesi üzüyordum. Herkesi üzmüştüm. Ama kendimi mahvetmiştim. Hak etmiştim. Sonucunda yaşadıklarımı hak etmiştim.

              Gidecektim ama bu sefer kaçarak değil. Bu sefer belki de umurlarında olmasa bile veda ederek gidecektim. Bir zamanlar yaşadığım küçük, kuytu evim hala duruyordu. Orası hep sığınağım olmuştu. Yine öyle olacaktı. Başka bir yerde iş bulabilirdim. Bu koca şehirde Ali Ömer ve ailesiyle tekrar karşılaşma ihtimalimiz olmazdı değil mi? Hem karşılaşsak bile o artık bir başkasıydı. Üzdüğüm, incittiğim ve güvenmem gerekirken güvenmediğim ve güvenini boşa çıkardığım biriydi. Hayatlarımız o kadar zıt yönlere gitmişti ki ve en acısı da bunun sebebi bendim. Bendim işte.

          Su içtiğim bardağı mutfak masasına bırakıp yukarı çıkacakken sabah olduğunu fark ettim. Ertelemenin gereği yoktu. Bu işi bu gün yapmalıydım. Yarayı iyileştirmenin en iyi yolu neşteri en derine sokup altta yatan her şeyi çıkarmaktı. Her ne kadar iyileşecek yara benimkisi olmasa da... Eşyaları toplamak fazla vakit almayacaktı. Denise'i alıp herkesin hayatından çıkmam gerekliydi. Merdivenleri çıkınca Ceren ile karşılaştım. Bir süre bana baktıktan sonra "Günaydın." dedi. Gün benim için asla aymayacaktı fakat bunu ona söylemek bana daha fazla acımasına neden olacaktı biliyordum. Ve artık bana acımasını istemiyordum. Hem de hiç kimsenin, çünkü ben kendime yeterince acıyordum zaten. O yüzden ben de ona "Günaydın." dedim ve bir an önce planladıklarımı yapabilmek adına "Ceren ben gidiyorum." diye ekledim. Önce şaşırsa da beni engellemeye kalkmadı.

           "Sera canım bak belki bana kızacaksın ama galiba en iyisi geri dönmen olacak. Bu seni sevmediğim ya da merak etmediğim anlamına gelmiyor elbette. Ama ......"

          "Kendini açıklamak için zorlama lütfen. Ali Ömer ve ka.... karısı döndüğünde burada olmamalıyım. Ve tabi işte de. Bu..... bu çok..... tuhaf kaçar."

          "Sera geçecek biliyorsun değil mi canım? Zamanla her şey düzelecek."

              Ona evet demeyi istedim. Ama inanmadığım bir şeyi söyleyemezdim. Gücüm yoktu. Ali Ömerden sonra ne her şey düzelebilirdi ne de ben onu unutup bir başkasını sevebilirdim. Bu şekilde sonlanmasını ben seçmiştim. Bu yüzden sadece kafamı salladım. Ceren bana sarılarak "Her şey düzelecek canım. İnan bana bir süre sonra bunlara beraber gülüyor olacağız. Tekrar seveceksin. Kim bilir belki bir kaç yıl sonra senin ve Ali Ömer'in çocukları beraber arkadaki bahçede oyun oynayacaklar bile." dedi.

            Hayır asla böyle bir şey olmayacaktı. Asla tekrar sevmeyecektim. O benim için sondu. Her zaman onu sevecektim fakat o ve başkaları asla bilmeyecekti. Bunu da diğer gerçekleri de. Ama Ali Ömer'in çocukları? Onu bir başkasıyla düşünmek bile zorken çocukları? Evlenmişti. Elbette çocukları olacaktı. İsimleri Toprak, Çiçek, Su, Rüzgar, Yağmur ya da Çınar gibi olmayan çocukalar Annelerinin ben olmadığım çocuklar......

Odaya girdiğimde kızım uyanmıştı. Beni gördüğünde ellerini ve ayaklarını sallayarak gülücükler saçmaya başladı. İyi ki o vardı. Hayatımdaki tek güzel şey. Ve ben onu da elimden kaçırıp üzmeyecektim. Onu kollarıma alıp "Merhaba güzel kızım." dedim. "Bu gün seninle yeni bir hayata başlayacağız. Ve sen çok mutlu olacaksın. Elimden geleni yapacağım."

            Eşyaları topladıktan sonra kısa bir duş alıp üzerimi giydim. Hafif bir makyajdan sonra şirkete gitmek için evden çıktım. Şirini ve Rıfatı arayıp onlarla görüşmek istediğimi söylemiştim. Böylece zaman kaybetmeyecektim. İstifa ve devir işlemlerine ait dilekçeler de hazırdı. Yani bir zamanlar her şeyim olan adamın ben de kalanlarını bırakmak için hazırdım. Bırakamayacağım yek şey ise, onun bile haberi olmadan sonsıza dek devam edecek olan aşkımdı.

              Şirin ve Rıfat toplantı odasında beni bekliyorlardı. Odada yönetim kurulunda bulunanlarda vardı. Eskiden en yakınlarım olan insanların beni gördüklerinde yüzlerinde oluşan zaman israfı ifadesi canımı yaktı. Ama bu sondu. Daha fazla zamanları israf olmayacaktı. Rahat edebilirlerdi. Bunları düşünürken Rıfatın sesiyle kendime geldim. "Evet Sera hanım. Sizi dinliyoruz." Sera hanım. Bir an onu sarsıp benim ben demek istedim. Serayım ben. Yengen. Yani artık öyle değilim ama bu kadar nefreti mi hak ettim? Ama bir şey söylemedim. En azından bu konuda. Sadece başımı salladım ve "Evet. Söylemek istediğim...... ben gidiyorum." diyebildim. Odadaki herkesin yüzüne bir rahatlama ifadesi geldiğine yemin edebilirdim.

           "Burada bulunmamın bir anlamı yok. Bu gün ortağınız olan firmaya da durumu aktardım. İstifa ve devir dilekçelerim dosyada. Sizlerden herhangi bir şey talep etmiyorum. Her şey için teşekkür ederim. Ve ben..... yani..... sadece her şey için özür dilerim. Çok üzgün olduğumu bilin. Ne kadar umurunuzda olmasa da." sonlara doğru sesim iyice kısılmıştı. Önlerinde ağlamamak için arkamı dönmek ve odadan çıkmak istedim. Şirinin söyledikleri buna engel oldu.

         "Çalışmalarınızdan dolayı biz de teşekkür ederiz Sera hanım ve bundan sonra ki hayatınızda başarılar."

        İşte bitmişti. En ufak bir itiraz belirtisi bile göstermemişlerdi. Neden göstersinlerdi ki? Hayatlarında yerim yoktu ve gidiyordum işte. İstedikleri buydu.

      "En iyi bildiğin şeyi yapıyorsun değil mi yine? Kaçıyorsun yani."

          Duyduğum ses beni olduğum yere sabitlerken kulaklarım inanmayı reddedercesine uğulduyordu. Gelmesine daha bir hafta vardı. Arkamı dönünce ne kulaklarımın ne de gözlerimin yanılmadığını anladım. Buradaydı. Karşımdaydı. Ali Ömer gelmişti. Kısa bir an gözlerimiz birbirne kenetlendi. Sanki her şey eskiden olduğu gibiydi. O yine benimdi. Ama değildi biliyordum. Belki hala o anın içinde olabilsek ona söyleyebileceklerim boğazıma bir yumru gibi oturdu. Büyü bozulmuştu. Rıfatın yeni yengesi ve Şirinin yeni görümcesi ve arkadaşı Yonca ilerleyip Ali Ömer'in elini tuttu. Tüm gerçek karşımdaydı işte. O kısa ve güzel an bitmişti. Sihir yok olmuştu. Yonca olmasa belki savaşabilirdim. Ama artık o vardı. Yine de son bir kez Ali Ömer'in gözlerine bakıp göz yaşlarım akarken "Haklısın." dedim. "En iyi bildiğim şey bu. Ama sen çok mutlu ol tamam mı? "

***************************************************

Merhaba,

Nasılsınız?

Sera gitti.

Ali Ömer geri döndü.

Elbette bir de Yonca var.

Şirinin ve Rıfatın nefreti ve kızgınlığı da var.

Bitti mi yani?

Ali Ömer artık başkasının ve Sera gitti.

Masallar nasıl bitiyordu sahi?

Görüşmek üzere.

***********************************************

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top