Bölüm 60
İnsan hiç beklemediği şeylerle hiç beklemediği anlarda karşılaşınca hiç ummadığı tepkiler verebilir derler. Hele adına gerçek denilen o küçük, ufak tefek, minik ancak kayıtsız kalınamayacak derece öneme sahip ayrıntılarsa o karşılaşılanlar, bilinmezlik, keder ve pişmanlık da taşır elbet yanında. Hem kim ister zaten göz göre göre yanılmayı? Üzülmeyi. Ve ağlamayı. Şu an, şimdi farklıysa aslında tüm düşündüklerinden çekilen onca acı ve edilmeye çalışılan onca nafile nefret nerede peki? Ya o dökülen göz yaşları? Gecelerce ve aslında ne kadar saklansa da gündüzleri de derin düşüncelere daldıran o hoyrat ama bir o kadarda zalim sevda? Oysa doğru olabilir mi bu? Yanılmış ve yenilmiş olabilir mi bu kalp? Her şey sadece bir yanılsamaysa eğer boşuna mı çekildi bunca elem? Ve kaybolan zaman? Neden? Olamaz. Olmamalı. Eğer olmuşsa nasıl toparlamalı?
"Belki de haklısın Şirin ama ben hiç bir şey anlayamıyorum. Sera gitme nedenini bize anlattı fakat yine de bu işte yerine oturmayan taşlar var. Ve en önemlisi ne biliyor musun? Her ne kadar Sera'ya aramızda kalacağının sözünü de vermiş olsak da, Ali Ömer bu olanları bilmeli. Düşünsene Sera'yı evli sanıyor."
"Bence de bilmeli. Bilmeli ki gerçek ortaya çıksın. Ama bir yandan da Sera'ya söz verdik kimse bilmeyecek diye. Offf bilmiyorum Ceren."
"Bak bu gün Ali Ömer'in hava alanındaki halini görmen gerekti. Aslında Sera'nın döneceğini öğrendiğinden beri içi içine sığmıyordu. Tıpkı bir çocuk gibiydi. Sera'yı gördüğünde yüzündeki ifade hayır Şirin o.... o oyun oynamış olamaz. Gördüm ben. Denise'i gördüğü an yıkılmışlığını gördüm. Sera'nın evli olduğunu sandığı an ve o bebeğin onun kızı olduğunu düşündüğü an onu görmeliydin. Sanki dünyası yerle bir olmuş gibiydi. Hayır bence Ali Ömer Sera'yı seviyor."
"İyi ama ona ne söyleyebiliriz ki? Yani nasıl? Ona gidip de aaa merhaba kuzen. Bugün nasılsın? Bua arada Sera seni niye terk etmiş biliyor musun? Ona oyun oynadığını sanmış. Haaa bir de evli değilmiş ve çocuğu da evlat edinmiş mi diyeceğiz?"
"Bak Şirin. Nasıl yaparız bilmiyorum fakat Ali Ömer bunu bilmeli."
O ana kadar kenardan kulak misafiri olduğum konuşmaya daha fazla dayanamayıp "Hayır." diye öne atıldım. Yapamazlardı. Yapmamalılardı. Yani bu sadece bir varsayım değil miydi? Belki doğru bile değildi. Ne bekliyordum ki? Bir umut. Bir an. kısacık, küçücük bir an. Ama olmazdı. Hayalle gerçeğin bir olmayacağını öğreneli çok olmuştu. Bu sadece inanmayı istediğim bir hayal olabilirdi ancak. Hem gerçek olsa bile neden gittiğimi anlattığım zaman Ali Ömer kollarını açarak beni mi bekliyor olacaktı? Bu sadece tesadüftü. Hepsi bu. Kimbilir belki sadece göz önünde olmamak adına Aslı'yı uzaklaştırmıştı. Olamaz mıydı? Galiba tek yaptığım inanmayı seçip kanatlarını açarak uçmayı bekleyen umutvari tarafımın hevesiyle birlikte kanatlarını da kıracak bahaneler aramaktı, çünkü eğer bu gerçekse beni gözünden bile sakınan ve yaşadığım sürece bir daha asla bulamayacağım böylesi seven bir adamı sonsuza kadar kaybetmem demekti ki beni bağışlayacağına dair asla bir umudum yoktu.
Bana endişeli gözlerle bakan Şirin ve Ceren'e ne söyleyeceğimi bilemeden sadece durdum. Sanki konuşsam, ağzımdan bir tek kelime dahi çıksa o ana kadar inandığım her şey yerle bir olacak gibiydi. Kim bilir belki de olmuştu bile. Oysa neden o gece susmayı seçmiştim? Sadece bir vekalet bırakarak ortadan kaybolmuştum? Korkmuştum çünkü. Ali Ömer'in beni kandırmasından korkmuştum. Onu kaybedebilecek olmaktan korkmuştum. Şimdi belki de tamamen kaybetmiştim. O zaman konuşsaydım, ona açıklama fırsatını verseydim bir şansım olabilirdi. Fakat böylesi kaybolunca? Ama bir sözü, bir gülüşü hele bir bakışı inandırabilirdi beni o gece. Ben yapmamıştım. Bir korkak gibi kaçmayı seçmiştim. Beni seven bir adamdan kaçmıştım.Beni seven..... Gerçek olabilir miydi? Öğrenmenin bir yolu olabilir miydi? Hisselerimi ona devretmeme rağmen beni aramıştı. Hava alanına gelmişti. Neden? Çevreye karşı olamazdı. Habersizce çekip giden bendim. Nasıl öğrenecektim? Nasıl?
"Rıfat." dedi Şirin. Ceren ve ben ona anlamadığımızı gösterir gözlerle bakarken Şirin devam etti. "O gece Ali Ömer ile konuşan Rıfattı. O biliyor. Rıfat biliyor. Olayın ne olduğunu bize o anlatacak."
"Bundan nasıl emin olabiliyorsun Şirin? Yani anlatacağından?"
"Bak Cerencim. Senin de bildiğin bir koz var elimde. Nişanlılık. Eğer o gece Ali Ömer ile ne konuştuklarını ve ne planladıklarını açıkça bize anlatmazsa ona yüzüğü atacağımı, onunla evlenmeyeceğimi ve bir daha asla yüzümü göremeyeceğini söyleyeceğim. "
"Sence inanır mı?"
"Her aşık erkek gibi inanır canım arkadaşım."
"Hadi ara o zaman gelsin hemen."
"Kızlar kızlar bence böyle bir şeye gerek yok.Aklımıza gelenlerin eminim mantıklı bir açıklaması vardır."
"Sen hiç konuşma Sera. Bu konuyu gitmeden önce en azından bizimle paylaşabilirdin, ama sen sessizce çekip gitmeyi tercih ettin."
"Evet tamam suçluyum Ceren oldu mu? Kimseye bir şey anlatmadım. Kimseye bir şey söylemedim, çünkü utandım. Sevilmeyen sadece kullanılan biri olmak çok.....onur kırıcı geldi tamam mı?"
"Biz seni dinlerdik Sera. Bizler senin arkadaşınız. Ve arkadaşlık sadece iyi gün için değildir. Sen bize güvenmedin. Güvenmemeyi seçtin."
"Kızlar kızlar lütfen tartışmayı keser misiniz? Olan olmuş bir kere. Ne yapabileceğimize bakmamız gerek artık."
"Şirin teşekkür ederim ama belki de Ceren haklı. Ben kaçtım. Ve Ali Ömer'in sevdiği bensem yani her şey bir yanlış anlamadan ibaretse bile beni affedeceğini hiç sanmıyorum. Belki de en iyisi hiç kurcalamayıp her şeyi olduğu gibi bırakmak."
"Hey sesiniz dışarıya kadar geliyor. Neler oluyor? Neyi paylaşamıyorsunuz bakalım?"
"Rıfatttt?"
"Aşkım beni görünce bu kadar sevineceğini bilsem daha önce gelirdim."
"Sus Rıfat."
"Ama hayatım ben...."
"Rıfat sus. Şu an çok önemli bir konumuz var. Ceren, Sera hadi oturalım."
"Şirin hiç konuşmasak. En iyisi budur belki de."
"Sera bak. Az önce Cerene bir şey demedim ama haklıydı. Şimdi sus ve yalnızca dinle."
Zaten yapabileceğim başka da bir şey yoktu galiba. Ben de sustum ve dinledim. Şirin o gece olanları Rıfata anlatırken Rıfatın bana bakan yüzündeki ifadeleri anlamlandırmaya çalışıyordum, fakat pek başarılı olduğum söylenemezdi. Sadece bakışlarındaki beni onaylamaz ve yargılayan ifade seçilebiliyordu. Şirin konuşmasını bitirdiğinde Rıfatın konuşmasını bekledim. O ise bir süre bana baktıktan sonra "Haklısınız." dedi. "Ali Ömer abim Seradan başkasını sevmeyi bırak gözünün ucuyla bile bakmazdı. Hepsi Aslı'ya oynadığımız bir oyundu. Yazık oldu. Çok yazık."
Rıfat kafasını iki yana sallayıp bana doğru kızgın ve sinirli bakışlar atarken bir arkadaşımı daha belki de geri dönülmez şekilde kaybettiğimi anladım. Artık Rıfatın yengesi değildim. Şirinin cadı görümcesi ve Cerenin tatlı belası da değildim. Kimdim ben? Ne yapmıştım böyle? Daha da önemlisi nasıl yapabilmiştim?
Ben nedeni ve nasılı arasında gelgitlerde boğulmuşken ve aslında bunların her ikisinin de tek cevabı benim aptallığım iken Şirinin sorusu odayı doldurdu. "Ali Ömer ile konuşsak? Her şeyi açıklasak? Ya da Sera konuşsa? Tamam kuzenim hemen affeder demiyorum ama Sera'yı hala seviyor biliyorum biraz zamanla bağışlayacaktır."
İçimde yeşermek isteyen minik umut belki de yaptıklarımın bedeli olarak Rıfatın bana bakarak sanki intikam alır gibi cevabıyla geldiği yere, geldiği hızla geri döndü.
"Bunun olmasını ben de çok isterdim aşkım ama Ali Ömer abim bir saat önce ne zaman döneceği belli olmadan gitti. Üstelik yalnız da değildi. Yanında bu güne kadar ilgisini hep reddettiği Yonca hanım da vardı. Yurt dışında evleneceklermiş. Belki de böylesi daha iyidir. Abim de mutlu olmayı hak ediyor. Yonca yenge de iyi biri."
*************************************************
Merhabalar,
Umarım yeni bölüm hoşunuza gider.
Sizce Sera ne yapmalı?
Ya da yapabileceği bir şey var mı?
Yonca yenge de kim?
Sera, Ali Ömer'i temelli kaybetti galiba?
Oy ve yorumlarınızı bekliyorum.
Görüşmek üzere.
************************************************
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top